Türkiye'nin enerjisi başka tarafa yönlendiriliyor

İzlem (Strateji) - Bazen barışın, bazen de savaşın sanatı...

Türkiye'nin enerjisi başka tarafa yönlendiriliyor

İletigönderen tuba » Cmt Tem 26, 2008 11:00

Türkiye'nin enerjisi başka tarafa yönlendiriliyor...

Terörün ardındaki siyaset

Türkiye birçok terör türü ile karşı karşıya bulunurken, bir soruşturmanın siyasileştirilmesi bazı temel değerleri tahrip ediyor. Kamuoyunun gündemindeki bir soruşturmada gizli olması gereken yargı süreçlerinin ve önemli bilgilerin ortaya serilmesi ulusal güvenlik zafiyeti de yaratabilir...

Bölücü terör konusunda gösterilmeyen özen ve ilginin gündemdeki soruşturmaya yöneltilmesi, terör anlayışının arkasındaki siyaseti de ortaya koyuyor. Yeni tehdit algılamaları yaratılıyor, terörle mücadelede bir dönem aktif görev almış kişiler teröristlerle aynı çerçevede anılıyor.



Başbakan Erdoğan, Meclis grubundaki bir konuşmasında "terörle mücadelemiz kararlılıkla sürecek" dedi. Özellikle son dönemde İstanbul Cumhuriyet Savcısı tarafından sürdürülen ve Türk tarihinin var oluş destanı Ergenekon'un kod adı verilerek yürütülen bir soruşturmayla ilgili olarak da buna benzer ifadeler sıkça kullanılmış ve İtalya'da gerçekleştirilen Beyaz Eller operasyonuna göndermeler yapılmıştı.

Yargıya intikal etmiş bir hazırlık soruşturması hakkında değerlendirmede bulunmak az da olsa bir hukuk bilgisine sahip analistlerin başvurmayacağı bir usuldür. Bununla birlikte, terörle mücadeleyi doğrudan ilgilendirdiği iddia edilen bir konunun gizlilik ilkesinin aksine medya gündemine taşınması terörün ardındaki siyaseti ön plana çıkarmaktadır. Dolayısıyla terörle mücadele stratejisi çerçevesinde adli soruşturmanın değil terörün ardındaki siyasetin başvurduğu mücadele yöntemlerinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Siyasi iktidarın yanında olan güce eklenen bir takım medya unsurları soruşturmanın gizlilik duvarlarını kolayca aşmaktadır. Bunların yansıttığı ölçüde görülen manzara şudur: Terörle mücadele kapsamında yürütülen bir soruşturma ile faili meçhul cinayetleri aydınlatmak, bazı olaylar sebebi ile geçmişte yargılanmış ve bitmiş olayları yeniden yargıya taşımak, bu olaylar arasında bağ kurarak tasarlanan soruşturmayı temellendirmek.

Hablemitoğlu cinayetinden Danıştay saldırısına, Şemdinli olaylarından Hırant Dink cinayetine kadar uzanan siyasi yönleriyle dikkat çeken olayların yeni bir yargılama sürecine çekilmesinin açmaza girmiş iç siyasete çözüm olmayacağı ortadadır. Fakat izlenen yöntem ve basın tarafından yapılan açıklamalar gösteriyor ki, yapay gündemlerle kamuoyu dikkatinin bulandırılması amaçlanmaktadır. Bu manzaradan olası bir karanlık dönemin başlayacağı anlaşılmaktadır. Ulusal niteliğini yitirmiş bir takım medya unsurlarının hiçbir ahlaki kural tanımaksızın soruşturma kapsamında göz altına alınan kişiliklere yönelik saldırıları, "gizli" gizlilik derecesine sahip bir dosyayı nerdeyse günü birlik yayına almaları, zanlılara ait her görüntü ve her ifadeyi gerçek bir suç kanıtıymış gibi kamuoyuna yansıtmaları bu soruşturmanın bir terörle mücadele yöntemi olmaktan çıkıp siyasi bir güç gösterisi haline dönüştüğünü de söylemek mümkündür. Türkiye'nin sahip olduğu iç ve dış dinamikler bütünüyle harekete geçirilerek terörle mücadele adına bir yılı aşkın zamandır yürütülen İstanbul'daki soruşturmaya karşın teröristliklerinin gerçek olduğu yargı kararlarıyla ortaya konulmuş işbirlikçilerin nerdeyse her gün bir eylemde bulunması ve bunun sonucu verdiğimiz şehitlere karşı siyasetin derin sessizliği, bu soruşturmanın terörle mücadele stratejisi içerisinde nerede yer aldığını haklı olarak düşünmeye zorlamaktadır.


SİYASET VE TERÖR

Türkiye'de terör deyince akla ilk PKK terör örgütünün gelmektedir. Bu örgüt Türk milletine çok acı çektirmiştir; otuz yıldır süren bir mücadele, kaybedilen binlerce vatan evladı, heba edilen milyarlarca dolarlık ulusal kaynaklar, işsizlik, yokluk ve yoksulluk ülkemizde terörle mücadeleyi daima ön plana çıkarmıştır. Ülke yönetimine soyunan bir siyasetin yapması gereken ilk işin terörü Türkiye gündeminden düşürmek olması gerektiğini söylemek artık ulusal ve demokratik sorumluluğun gereğidir. Terörle mücadele; kapsamı, eyleme geçirdiği dinamikler ve ardındaki uluslararası siyaset yönüyle siyasi otoritelere düşen bir sorumluluktur ve bu otoritelerin hazırlayacağı ulusal nitelikli stratejik bir plan çerçevesinde mücadelenin yürütülmesi gerekmektedir. 3 Kasım 2002 genel seçimleri sonucunda tek başına iktidara gelen bir siyasetten de beklenen doğal olarak budur fakat yaşanılan olaylar bu beklentilerin doğru olmadığını işaret etmektedir. Son altı yıldır iktidarı elinde bulunduran siyasi zihniyet önceki hükümetlere göre çok büyük avantajlarla işe başlamıştır; örgütün bilinmeyen bir yanı kalmamış, taktik ve tekniği, finansman kaynağı ve arşivleri, yurt içi ve dışı yapılanmasına ilişkin tüm bilgiler iktidarın gözleri önüne serilmiştir. Üstelik terörle mücadeleyi otuz yıldır sürdüren güvenlik güçleri teşkilat, kadro ve personel eksikliklerini tamamlamış ve dünyanın hiçbir teşkilatında erişilmeyecek bir düzeydeki deneyim gücüyle iktidarın emrine girmiştir. Ayrıca iktidarın önünde 91 Körfez Savaşında uygulanan ve yanlışlığı zaman içerisinde kanıtlanmış olan bir dış politika deneyimi de bulunmaktadır. Bu avantajların eyleme dönüştürülmesi için iktidara düşen tek bir görev kalmıştır, o da; ulusal bir terörle mücadele stratejisi belirleyip sahip olunan iç ve dış dinamikleri eyleme geçirmektir. Ne var ki İktidar her yanı ile açık ve ortada olan terör örgütüne yönelik gereğini yapmamış ve Türkiye'yi terörün karanlığına sürüklemiştir. Bugün terörle mücadele kararlılığıyla ortaya çıkan iktidar Ergenekon adı altında sürdürülen bir hazırlık soruşturmasını diline dolayarak kamuoyunda bir algılama sağlamaya çalışırken öte yandan hükümet sözcüsünün deyimiyle teröristler Avrupa ve Irak'ta cirit atmaktadır. Bu bir siyaset trajedisidir; bir yanda siyasetin aldırmazlığı yüzünden şehitlere dökülen göz yaşı diğer yanda ömrünü devlete adamış şahsiyetlerin terörist olarak cezaevinde bulunmasını bağdaştırabilmek mümkün değildir. Benzer şekilde bir takım medyaya yansıyan PKK terör örgütünün iki numaralı ismi Osman Öcalan'ın peşmerge damadı olarak düğün görüntüleriyle emekli bir orgeneralin terör örgüt lideri zanlısı olarak onlarca polis eşliğinde gözlem altına alınmasına ilişkin görüntülerini yan yana getirip terörle mücadele adına yorumlamayı hiçbir kalemin yapamayacağı gibi bu tablo karşısında sessiz kalan kalemleri de eleştirmemek mümkün değildir. Bu gerçek bir trajedidir. Bu soruşturma mevcut siyasetin terörle mücadele kararlılığının bir göstergesi değil PKK terörüne karşı eylemsizliğinin açık bir kanıtıdır.

SİYASETİN TRAJEDİSİ

Türkiye kendi yöneticilerinin eliyle bir trajedinin içerisine çekilmiş olup bu süreç ağırlaşarak devam etmektedir. Siyaset iç ve dış dinamikleri bu soruşturmaya yönlendirirken PKK terör eylemelerini nerdeyse görmezden gelmektedir. Bu gelişmeler olurken daha birkaç gün önce bir grup terörist İstanbul'da ABD Başkonsolosluğuna saldırmış ve üç polis şehit edilmiştir. Aynı dönemde PKK terör örgütünce 3 Alman turist kaçırılmış, bir karakol taciz edilmiş, birkaç mayın olayında askerlerimiz yaralanmış ve bir grup PKK'lı terörist Şemdinli Dağ ve Komando Tabur Komutanlığına silahlı saldırıda bulunmaya dahi cüret etmiştir. Teröristler bu cesareti nereden almaktadır ve siyaset bu terör eylemlerini önleyici ne gibi tedbirler almıştır, bu konuları sorgulamak her Türk vatandaşının hakkıdır. Teröristlerin cüretinin Irak ve Avrupa'daki varlıklarına yönelik Türkiye'nin sessizliği ve etkisizliğinden kaynaklandığını söylemek mümkündür. Bu ifade, 21 Ekim Dağlıca baskını sonrası siyasi iradenin Irak kuzeyinde yuvalanan teröristlere karşı kapsamlı bir kara harekatına destek ve izin vermemekle şekillenen tavrıyla örneklenebilir. Aynı otorite Avrupa Parlamentosu'nda aralarında kırmızı bültenle aranan terörist Gülabi Dere'nin de bulunduğu bir gurup teröristin yaptığı toplantı, panel, konferans gibi aktif eylemelere karşı da ulusal bir tavır gösterememiş, bu teröristin iadesini bile sağlayamamıştır. İçinde bulunduğumuz bu trajik tablo, dağdaki teröriste yönelik sürdürülen askeri operasyonlar bir yana, yıllardır süre gelen PKK terör örgütünün Avrupa ve Irak'ta hareket serbestisini kısıtlayacak bir iradenin Türkiye'de mevcut olmadığını göstermektedir.

Bu durum ve manzara karşısında, "Ergenekon adı altında yürütülen soruşturmaya destek olmak için siyasetin harekete geçirdiği dinamikler PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadele için ortaya konulmuş olsaydı İstanbul'daki saldırı olmayacaktı ve de şehit verilmeyecekti" şeklindeki bir varsayımda bulunmak doğrudur ve siyasi iktidara yönelik bir haksızlık olarak da asla görülmemelidir. Tıpkı ulusal iradenin 17 Ekim 2007'de hükümete verdiği harekat tezkeresi kullanılmış olsaydı 21 Ekim Dağlıca baskını olmayacaktı varsayımında olduğu gibi.

Yine aynı bakış çerçevesinde Ergenekon terör örgütü ise siyasi otorite için PKK nedir, sorusunu yöneltmek yıllardır şehit acısı çeken Türk milleti için en doğal bir haktır. Böylesi bir siyasetin bize yaşattığı trajedinin yanı sıra Ergenekon adı altında yürütülen soruşturmanın kamuoyuna yansımalarını da aynı çerçevede değerlendirmek gerekmektedir.


YANLIŞLAR ZİNCİRİ

Bir suçun işlendiğini haber alan her cumhuriyet savcısı Ceza Muhakemesi Yasası gereği yetkisi dahilinde soruşturma yapar ve yapmakla da yükümlüdür zaten. Cumhuriyet savcısı gerçeğe ulaşmak için her kişi ve kurumun bilgisine başvurabilir, olası suç delillerine el koyar, olası zanlıların gözlem altına alınması için emir verir, bir suç soruşturmasının doğasında vardır bu. Kimse de bu konuda bir şey söyleyemez. Buraya kadar doğrudur. Aynı yasa gereği böylesi hazırlık soruşturmaları gizlidir ve üstelik bilgi sızıntılarını önlemek için yetkili mahkeme tarafından bu soruşturmaya özel yayın yasağı konulmuştur. Bu da tamam, tamam da bir takım medya tarafından her gün yapılan açıklamalar ve de soruşturmanın nerdeyse en ince detaylarına kadar gizli bilgi ve belgelerin kamuoyu gözlerine serilmesi nasıl izah bulabilir ve soruşturma gizliliğinin sağlanamaması nasıl anlatılabilir? Denilebilir ki bu medya hakkında gerekli makamlara gerekli suç duyurusunda bulunmuştur ve gerekli işlemlere başlanılmıştır, bu yeterli değildir, çünkü suçun işlenmesi aralıksız sürmektedir, daha dün Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün'ün ifade tutanakları sayfa sayfa yayınlanmadı mı? Burada hukuken önemli olan işlenmekte olan suçu durdurmaktır. Suç duyurusunda bulunmuş olmak soruşturmanın gizliliğini sağlamakla yükümlü makamların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz ve bu durumun sürmesi bu makamlara yönelik olası bir soruşturmayı da gündeme taşıyabilecektir.

Bu olayın bir yönüdür, bir de gözden kaçırılmak istenen istihbarat yönü vardır; bu soruşturma kapsamında öylesi makamlara ve de öylesi bilgileri ulaşılmıştır ki yabancı istihbarat örgütleri on yıl aralıksız Türkiye'de bu bilgileri toparlamak için uğraş verseler bunu yapmayı başaramazlardı. Çünkü devlet kendi eliyle kendi sırlarını bir dosya içerisinde toplamıştır; emekli orgeneraller, iş adamları, siyasetçiler, sivil toplum örgüt liderleri, telefon dinlemeleri, banka hesapları, sağlık durumları, iş ilişkileri, finans durumları, aile ilişkileri kısacası Türkiye'nin önde gelen aydınlarına ait tüm bilgiler bu soruşturma ile bir şekilde arşivlenmiştir. Normal koşullarda bu bilgilere ulaşmak için faaliyet gösteren bir yabancı ülke istihbarat ajanı hakkında casusluktan işlem yapılması gerekecek kadar ciddi bir tehlike karşısında bir takım medyanın bu bilgilerin içine girmesi ve bu riskleri önlemek için bir yetkilinin duruma müdahale etmemesi nasıl açıklanabilir? Türkiye bu zor günleri atlayıp düzlüğe çıktığı zaman devletin geleceğine ait ve gizli kalması gereken bilgilerin gizliliğini korumayanlar ve bunların yabancı istihbarat örgütlerinin eline geçmesini kolaylaştıranlar hakkında hukukun işlemeyeceğini düşünler var ise Türk adaletine olan inancımızla bunun doğru olmayacağını hatırlatmak isteriz.

Öte yandan Türk tarihinin şanlı ve var oluş destanının adı olan Ergenekon'u bu soruşturmaya kod adı olarak verilmesi hukuken mümkün değildir. İstanbul polis yetkilileri bu yanlışı yapmış olmasına karşın bunu önlemek için Milli Eğitim Bakanlığı harekete dahi geçmemiştir. Türkiye'deki adli sistem içerisinde hazırlık soruşturmaları yıl ve sayı ile ifade edilir, kod adı verilmez. Bu soruşturma ile ERGENEKON adı terör ve şiddet kavramlarıyla yan yana getirilmiş ve Türk'ün destanı terör ve şiddet görüntüleriyle çocuklarımıza yansıtılmıştır, bu; tarihimize karşı işlenmiş bir suçtur. Soruşturmadan kaynaklanan yanlışlıklar zinciri bununla da kalmamaktadır, dahası ise şudur; Emniyet Genel Müdürlüğü "ulusalcılığı" tehdit olarak değerlendiren bir brifingi İçişleri Bakanı'na vermiş ancak "Atatürk cumhuriyetinde ulusalcılık neden ve nasıl tehdit olur" diye soran çıkmamıştır, bunu anlayabilmek mümkün değildir. En başta, Türkiye'ye tehdit olan unsurlar hakkında nihai karar verecek olan makam Milli Güvenlik Kurulu'dur. Nitekim bu kurul bugüne kadar yapmış olduğu açıklamalarda irtica ve etnik bölücülüğü tehdit olarak ilk sırada saymış ve bu değerlendirmeyi kamuoyu ile paylaşmıştır. Bu durumda MGK'nın onay vermediği bir tehdit analizi ne amaçla yapılmıştır, şeklinde bir soru akla gelmektedir. Bu aşamada ve bu bilgilerin ışığında soruşturmayı yürüten savcılık Emniyet'in bu değerlendirmesini delil olarak dosyasına ekleyip mahkemeye sunacak mıdır? Sunduğu varsayımda ulusalcılık temelinde eğitim ve öğretim yapmakta olan askeri lise ve yüksek okulların durumunu nasıl izah edecektir? Son olarak da, medyanın yansıttığı kadarıyla bu soruşturmanın hedefi ve sözde terör örgütünün lideri konumunda oldukları belirtilen son tutukluların ifadelerine dahi başvurulmadan iddianamenin nasıl hazırlanmış olduğunu değerlendirmek gerekmektedir. Hedef durumundaki zanlılardan yola çıkılarak bu sözde terör örgütünün çökertilmesi ve iddianamenin bu temel üzerine geliştirilmiş olması gerekirken zaten hazır olan iddianame ile önceden tutuklanmış kişiler hakkında davanın açılacağı, son gözaltılarla elde edilecek bilgiler doğrultusunda ise aynı kapsamda ama yeni bir soruşturma başlatılacağını varsaymak güçlü bir olasılıktır. Bu durumda anılan soruşturmanın hiç bitmeyeceğini, dava açılsa bile adli yargılamanın çok uzun yıllar süreceğini söylemek de artık mümkün hale gelmiştir.


ENERJİMİZİ YOK EDİYORLAR

Türkiye güçlü bir ülkedir. Sahip olduğu iç ve dış dinamiklerle terörün her türlüsünü çok kısa sürede ortadan kaldırmak imkan ve kabiliyetine sahiptir. Ancak bu potansiyelin doğru bir amaç için ulusal çıkarlar gözetilerek ve ulusal bir mücadele stratejisi temelinde kullanılması gerekmektedir. Adli yargıya siyaset asla karışmamalı, yargının bağımsızlığı gözetilmesi gereken temel kural olmalıdır. Çünkü adalet herkes içindir, bugün adalete siyaset karıştırmak düşüncesinde olanların yarın kendileri de adalete ihtiyaç duyabileceklerdir. Türkiye'nin önünde çözmesi gereken çok önemli sorunlar vardır; İran krizi, Barzani ve PKK, Kıbrıs, Musul Kerkük Türkmenleri gibi. Bununla birlikte terör, irtica, eğitim, sağlık, işsizlik, yokluk yoksullukla ilgili sorunlar katlanılabilir düzeyi çoktan aşmış toplumsal huzursuzlukların tehlike sinyalleri çalmaya başlamıştır. Hal böyle iken bu sorunların ulusal bir irade ve tavır ile çözülmesini sağlamak yerine magazin haberleriyle yapay gündemler yaratılarak Türkiye'nin enerjisini boşa harcaması ulusal güvenliğimizi ve çocuklarımızın geleceğini ağır ve yakın bir tehdit ile sarmalamaktadır.


Erdal SARIZEYBEK - TUSAM İç Güvenlik ve Terör Danışmanı
Kullanıcı küçük betizi
tuba
Üye
Üye
 
İletiler: 1113
Kayıt: Cmt Ara 29, 2007 21:09
Konum: Güneşin doğduğu yerden...

İletigönderen Egeli » Cmt Tem 26, 2008 19:39

Dünyanın merkezinde,Dünya tarihinin en büyük savaşçı milleti bulunuyor.Dünya tarihinin en hilekar-düzenbaz milletleri de,savaşla değil,komployla,bu büyük milleti yıpratma çabasındalar.

-Kavimler Göçüne sebep olarak düzenlerini bozduk.

-Dünyanın uyuyan devini,duvarın arkasına hapsettik.

-Haçlı Seferlerini püskürterek karizmalarını çizdik.

-Kudüsü aldık,bir gözlerini kör ettik.

-İstanbulu aldık,göremez oldular.

-Ticaret yollarını ele geçirdik,tarihi değiştirdik,Amerikanın kurulmasına vesile olduk :) (Coğrafi Keşifler)

-Üstün teknolojilerini,denize döktük.

.................................

-Düzenlerini bozduğumuz hayvanlar,medeniyet temsilcileri oldu,kurdukları birliğe girmeye can atıyoruz.

-Dünyanın uyuyan devi,uyandı!

-Haçlı Seferleri,tüm Dünyaya yayıldı.

-Kudüs,Dünyanın başkenti olma yolunda!!!

-Konstantinopolis bizde,ama İstanbulu onlar yönetiyor!!!!!

-Amerika,ezberleri bozuyor.İmparatorluğun temellerini attı,yakında kuruluşu gerçekleşecek!

-Denize döktüğümüz üstün teknoloji,karaya çıktı!??

.....................

Sadece bir millet,Dünya tarihini belirliyor,Dünyayı şekillendiriyor,dönemine göre iyi,dönemine göre kötü.Biz,şu an kötü dönemi yaşamaktayız.Tarih kitapları rezilliklerle dolu olan milletler,bu rezilliğin faturasını muhakkak çıkartacaktır bir şekilde ki çıkartıyorlar,bizi rahat bırakmayarak.Karlofçadan Sakaryaya kadar Türk Milleti,savunmadaydı.Sakaryada taarruza geçti,Lozanla tekrar savunmadayız.Savunmada bulunan bir millet,ilelebet böyle kalmayacaktır.Bu bir süreç meselesi.
Kullanıcı küçük betizi
Egeli
Üye
Üye
 
İletiler: 1724
Kayıt: Cum Mar 09, 2007 17:40


Şu dizine dön: İzlem (Strateji)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x