Türkiye ve Akdeniz Boru Hattı
Türkiye, 17-20 Temmuz 2008 tarihleri arasında 21. yüzyılın en önemli konusu olan enerji güvenliği konusunda İsrail, Rusya Federasyonu (RF) ve Hindistandan gelen misafirlerini ağırladı. Konu, RFnun Karadenize çıkan ve Hazar Havzası petrol ve doğalgazının yeni rotası ile ilgili idi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı H. Güler, İsrail Altyapı Bakanı B. Ben Eliezer, Hindistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Narayanan ve Gazprom Başkan Yrd. A. Medvedevin görüşmelerini ele almadan önce, Türkiye, bölge boru hatları ve bölge ülkelerinin politikalarına kısaca değinmekte fayda görülmektedir.
Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattının da (ITP) İskenderun Körfezinde olması nedeniyle, bölge enerji kaynaklarını Türkiye üzerinden uluslararası pazarlara iletmek ve ülke ihtiyacını karşılamak için 1992 yılından bu yana sarf edilen çabalar sonucu oluşturulan Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattı ile bu bölgeye Doğu Akdenizde bir Rotterdam hüviyeti verilmesi amaçlanmıştır. Ancak, Körfez ve Irak savaşları sonucu ITP 1990 yılından bu yana bazı yıllar ya işletilememiş ya da düşük kapasitede petrol sevkıyatı yapılmıştı. Irakın ABD tarafından işgali sonrası, tam kapasitede işletilmesi beklenen boru hattında beklenenin tam aksi, 2003 öncesi değerlere dahi ulaşılamamıştır. Yaklaşık 20 yıldan bu yana faal olmayan Kerkük-Hayfa petrol boru hattının yeniden devreye alınma planları ve yürütülen çalışmalar ve Irakın faal olan körfez hattı göz önüne alındığında, ITPnin yakın tarihte istenen kapasitede çalıştırılamayacağı da anlaşılmaktadır.
Karadenize inen petrolün, uluslararası pazarlara çıkışta tek yolu olan Türk Boğazlarından geçişindeki mevcut kısıtlar, 1992 yılından buyana RF ve bu bölgede faaliyette bulunan uluslararası petrol kuruluşlarını yeni rota arayışlarına yönlendirmiştir. Trakya geçişi (İğneada-İbrikbaba), Karadeniz-Akdeniz (Zonguldak-Ceyhan) rotaları üzerinde yapılan çalışmalara özel bir kuruluşun yapım iznini aldığı Samsun-Ceyhan[1] rotası da ilave olmuştur. Ancak bilindiği gibi, petrol boru hattının yapılabilirliği throughput/yükleme, doğalgaz borun hattının yapılabilirliği ise GSA/gaz satış anlaşmasına bağlıdır. Bu anlaşmalar olmaksızın, boru hattı finansmanı ve yapımı mümkün olmamaktadır. Ordu (Ünye)-Ceyhan boru hattı yükleme anlaşması için RF ve Kazakistan kamu ve özel petrol kuruluşları ile bugüne kadar yapılan görüşmelerde olumlu bir sonuç alınamamış, RFnun Zonguldak Rafineri ve terminal girişimine Hükümetin olumsuz yanaşması sonucu RF, Bulgaristan ve Yunanistan ile Burgaz-Dedeağaç petrol boru hattı yapımın için anlaşmaya varmıştır.
Türkiye-İsrail arasında Akdenize döşenecek boru hatları ile petrol, doğalgaz ve su taşımacılığı görüşmeleri de bu tarihlerde başlamıştır. Başbakan Erdoğan'ın Mayıs 2005'teki İsrail gezisi sırasında gündeme gelen proje, Ceyhan'ı İsrail'in Aşkelon (Ashkelon) limanına bağlayacak, petrol, gaz, su, fiber optik kablo ve elektrik hattı taşıyacak bir boru demetidir. Daha sonra, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in 2006'daki İsrail ziyaretinde, İsrail Altyapı Bakanı B. Ben Eliezer ile 13 Aralık'ta imzaladığı mutabakat zaptı, yeni boru hattı projesinin İsrail'in Akdeniz kıyısındaki Aşkelon limanı ile Kızıldeniz'deki Elat (Eilat) limanı arasında 1969'da tesis edilmiş olan Süveyş Kanalını by-pass eden 254 kilometrelik 42 inç çapında 60 milyon ton/yıl kapasitedeki boru hattının[2] da kullanımını gündeme getirmiştir.
17-21 Temmuz 2008 tarihlerinde yazılı ve görsel medyaya yansıyan görüşme notlarında, İsrailin RF ile görüşerek, Mavi Akım doğalgaz hattının Akdenize ve oradan da İsraile uzatılmasını talep ettiği anlaşılmaktadır. Hızlı bir gelişme gösteren ve enerji ihtiyacı aynı oranda hızlı artan Hindistan ise RF ile görüşmelerinde IOC-Hindistanın ortak olmayı planladığı Ordu-Ceyhan hattına RFnun petrol yüklemesi yapmasını, bu hattın Aşkelona uzatılmasıyla, Elyat limanından petrolü alıp Hindistana sevk edilmesinin planlandığı anlaşılmaktadır. Hindistan'ın devreye girmesi, alım garantisi açısından Ordu-Ceyhan hattının hayata geçirilmesinde stratejik önem taşımaktadır. Bakan Güler tarafından Barış Projesi olarak adlandıran rotadan, Türkiye de İsraile su ve fiber optik iletişim kablosu bağlantısı yapmayı planlamaktadır.
Planlanan bu boru hatları demetine teknik ve stratejik yönlerden bakıldığında ortaya şöyle bir tablo çıkmaktadır;
[1]. Petrol ve LNG gibi enerji kaynakları ilk dolum/yükleme merkezlerine ticari ve stratejik önem kazandırmaktadır. İlk dolum sonrası ara terminal ve boru hatları ile aktarım, ilk merkez olmanın önemini taşımamaktadır. Bu nedenle ITP ve BTC hatları ayrı bir öneme haizdir. Ceyhana ITP ile bağlanmış Irak petrolleri, BTCnin mevcut yapısı ve geliştirilerek bağlanacak Hazar petrolleri, ulusal doğalgaz şebekesinin geliştirilmesiyle Gazprom-RFnun tesis edebileceği LNG Train, Karadenize inen RF ve Kazakistan kaynaklı petrollerin iletilmesini sağlayacak boru hattı, Ceyhanı çok önemli bir enerji merkezi durumuna getirecek ve Türkiyeyi Doğu Akdenizde önemli bir konuma taşıyacaktır. İsraile boru hatları ile aktarılacak her türlü enerji kaynağı, Doğu Akdenizde Türkiyenin konumunu zayıflatacak ve/veya İsrail ile paylaşmasını gerektirecektir. Bazılarının söylediği gibi petrolün Ceyhandan geleceği, bunun da Türkiyeyi önemli bir istasyon yapacağı sözleri, ana istasyon olmayı transfer istasyonluğuna yeğlemek olmaktadır. Bu safhada bu paylaşımın, ülke menfaatlerine aykırı olacağı düşünülmektedir.
[2]. Yıllık 710 milyon metreküp ulusal üretimi olan İsrail, Mısırla Nisan 2007de yaptığı 20 yıllık anlaşma[3] sayesinde, Mısırın Al-Arish bölgesinden Aşkelona uzanan bir doğalgaz boru hattı ile gaz alımını sağlamıştır. Yaklaşık 7,2 milyon nüfusu olan İsrailin, ABD işgali nedeniyle Irakla gelişen ilişkileri ve Irakın gaz kapasitesi göz önüne alındığı takdirde, çok daha ucuza mal edeceği Irak gazı varken, oldukça pahalı bir çözüm olan RF gazını ne yapacağı soru işaretidir. Boru hattının İsrail ucunda tesis edilecek bir LNG Üretim Tesisi/LNG Train, Akdeniz ve Avrupa pazarında Türkiyenin elde edeceği maddi ve stratejik kazancın İsraile devredilmesi olacaktır.
[3]. Enerji, ülkelerin ulaştırma, üretim, savunma ve toplumun yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanması için vazgeçilmez bir unsur ve ülkelerin kalkınmasının belirlenmesinde de bir ölçüt olmakla birlikte, kaynakların alternatifleri vardır. Ancak, yaşam için çok daha önemli ve olmazsa olmaz bir unsur da, yaşamın kaynağı olan su ve bu kaynağa sahipliliktir. Su, alternatifi olmayan, yaşamsal öneme haiz bir maddedir. Suyun sahip olduğu bu vazgeçilmez önemden hareketle, bulunduğumuz Bölge içindeki diğer bir sorun da insanların kullanılabilir/içilebilir su ile ilgili sorunlarıdır.
Hâlen bölgedeki su varlığı ortalama 1,500 metreküp/kişi/yıl mertebesindedir.[4] Dünya ortalaması ise 7,600 metreküp/kişi/yıldır. Bölgede Su Yönetiminin iyi ve verimli olduğu da söylenemez.
Türkiye, bölgesinde her ne kadar 3,170 metreküp/kişi/yıl yenilenebilir su kaynağına sahip olan ülke olsa da, kullanılabilir su kaynağı olarak 1,430 metreküp/kişi/yıl seviyesindedir. Nüfus artışı, sahip olunan genç nüfus ( 035 yaş yüzde 50) ve bu nüfusun yaşam ve geçim ihtiyaçlarını karşılayacak zirai ve sanayi gelişme göz önüne alındığında, sabit olan su kaynakları çerçevesinde uygulanacak etkin, efektif ve ekonomik bir su yönetimi dahi, mevcut seviyenin altına düşülmesini önleyememektedir. Türkiye, mevcut kaynaklarıyla, Orta Doğunun su sorununa çözüm getirecek konumda değildir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Güler, Tokatta yerel basına verdiği bir demeçte[5] küresel ısınmanın yaşandığı günümüzde suyun petrolden daha önemli olduğuna dikkat çekerek, Türkiyede boşa akan suları değerlendirmeleri gereğini vurgulamıştır.
Türkiye'nin sınır aşan suları, coğrafi konumu itibariyle, çok geniş bir alanı ve dolayısıyla nüfusu kapsamaktadır. Hâlen, Orta Doğuda yeterli su kaynaklarına sahip ülke olarak Türkiye, stratejik bakımdan kuvvetli bir pozisyondadır. Bölgede Suriye ve Irak topraklarını sulayan ve bu coğrafyaya suyu getiren nehirler Türkiye'den doğmakta ve bu da Türkiye'ye kaynaklar üzerinde etkili bir kontrol sağlama olanağı vermektedir. Ancak, Brükselde Ekim 2004te yayınlanan AB Komisyon Kurmayları Çalışma Belgesinde[6], bölge için Türkiye'nin sınır aşan sularının öneminin, önümüzdeki yıllarda artarak stratejik bir konuya dönüşeceğini vurgulamakta ve Fırat ve Dicle havzalarındaki baraj ve ilgili altyapı projelerinin daha önce bu konuda muhatap kabul edilmeyen İsrail ile Suriye ve Irak gibi komşu ülkelerin su yönetimi konusundaki işbirliğini öngörmektedir. Yukarıda bahse konu belge ve raporlarda, Türkiye'nin ABne katılmasının AB için yaratacağı karışıklık/sorunlar vurgulanarak, bu sular ve ilgili altyapının yönetilmesi için bir uluslararası yönetim oluşturulması gereği açık olarak belirtmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda, alternatifleri bulunabilecek petrol veya doğal gazın yerine alternatifsiz bir yaşam kaynağı olan su kaynaklarına hâkim olma stratejilerinin ve/veya kavgalarının hâkim olacağı zamanlar çok uzak gözükmemektedir.
Bunun bilincinde olunarak, Fırat ve Dicle sularının yanında, Akdenize çıkan Seyhan, Ceyhan, Manavgat, Göksu gibi nehirlerin sularını fazla görerek barış suyu vb. projelerle ortaya çıkmak, bu ülkenin gelecek nesillerinin yaşam kaynağını riske atmak olacaktır.
Bu nedenlerden dolayı; İsrail ile birlikte yürütülmesi planlanan ve Ceyhanın boru hatlarıyla Hindistan ve Uzakdoğuya bağlanacağı sözleriyle pazarlanmaya çalışılan Akdeniz Hattı, ülke menfaatleriyle çelişmektedir.
Enerji kaynakları ve ihraç yolları ile bölgesel su kaynaklarını kontrol konuları, ülkenin enerji yatırımları, çevre ülkelerin kaynaklarını uluslararası pazarlara ulaştıracak boru hatları, enerji kaynağı temin için anlaşma konularının takip ve koordinasyonu, çoklu perspektiften ele alınmadığı takdirde sorunlar yaratabilecektir. Özellikle uluslararası enerji politikalarının gelişimi büyük önem kazanmaktadır. O nedenle, bu gibi konularda Devlet Politikaları oluşturmak için sadece ilgili bakanlık olan ETKB değil; Dışişleri Bakanlığı, Genel Kurmay Başkanlığı, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıkları, üniversiteler ve ilgili odalar özerk bir yapılanma altında organize olmalı ve çalışmalarını Millî Güvenlik Kurulu sisteminde siyasi iktidarların etkisinden bağımsız yürütebilmelidirler.
Ülkeyi yönetenlerin, Türkiyenin jeopolitik ve jeostratejik konumunun bilincinde olarak, dış politikada, Türkiyeyi ve kazanımlarını her alanda öne çıkaracak, komşuları ile denge sağlayacak bir program ve strateji uygulamaları gerekli ve şarttır.
Dipnotlar
[1]Samsun-Çarşamba mevkiinde Temmuz 2007de temel atılmış, ancak daha sonra terminal kurulum yeri yaklaşık 50 km doğuya, Ünye-Ordu mevkiine taşınmıştır.
[2]Bu hat, İsrail-İran ilişkilerinin yakın olduğu 1968 yılında yüzde50+yüzde50 ortak olarak kurulan bir şirket tarafından yapılmıştır. İran Petrollerinin Akdenize çıkışını kolaylaştıran bir hat olarak planlanmıştır. Şah dönemi ardından bozulan İsrail-İran ilişkileri nedeniyle ortaklık kaldırılmıştır. 2003 yılında hat iki yönlü çalışacak şekilde düzenleme yapılmıştır. Böylece Akdenize inen RF ve Hazar petrollerinin Süveyş Kanalını by-pass ederek ve daha ucuza Kızıldenize çıkması sağlanmıştır. Hatlar 42 inç çapında, 254 km uzunluğunda, Elyat-Aşkelon yönünde 3 pompa istasyonu mevcut olup 60 milyon ton/yıl kapasitede, Aşkeleon-Elyat yönünde 2 pompa istasyonu ve 20 milyon ton/yıl kapasitesindedir. Bu sistem, Aşkelon-Hayfa arasında 16/18 inç çapında 197 km. uzunluğunda bir hat ile Hayfa Rafinerisini de beslemektedir.
[3]Ronit Morgenstern, The Green Peace: Egypt-Israel Undersea Natural Gas Pipeline Plan Approved, Newspaper Ma'ariv (Asaqim supplement), BBC Monitoring Middle East, 19 Nisan 2007.
[4]Kişi Başına Düşen Kullanılabilir Su Miktarı (m3/kişi/yıl); Suriye 1,200, Lübnan 1,300, Türkiye 1,430, Irak 2,020, Asya Ortalaması 3,000, Batı Avrupa Ort. 5,000, Afrika Ort. 7,000, Dünya Ortalaması, 7.600 Bkz. Su Kaynakları, http://www.wwf.org.tr/wwf-tuerkiye-hakk ... aynaklari/.
[5]Anayurt Gazetesi 22 Temmuz 2008.
[6]Commıssıon of the European Communities, Issues Arising From Turkeys Membership Perspective, Commission Staff Working Document, SEC (2004) 1202, COM (2004), 656 final, Brüksel, 6 Ekim 2004, Section 1.3 Trans-national issues, s. 9.
Kaynak