Türkiye'yi Yiyen Yamyamlar

Türkiye'yi Yiyen Yamyamlar

İletigönderen Feza Tiryaki » Sal Oca 04, 2011 23:53

Türkiye'yi Yiyen Yamyamlar

Hani meşhur bir deyiş vardır, filmlerde çok sık duyduğumuz:
“Ben nerede hata yaptım?” derler.
Sahi, biz nerede hata yaptık? Ülkemizi bu durumlara düşürdük, yamyamlara teslim ettik...

Türkiye ' yi yamyamlar yiyor.

Bir leşe saldıran çakallar gibi bu güzel, bu eşşiz, bu yeryüzünün en güzel yerindeki , en güzel insanların yaşadığı ülkeye saldırıyorlar!
Ağızları, tırnakları, gözleri kanlı bu saldırganların...Gözlerini toprak doyursun derler ya, bunların gözlerini toprak bile doyuramayacak...
Bunlar gidecek, daha açlar gelecek...Onlar, onlar derken bu devran hep böyle sürüp gidecek...
Aziz Nesin'in bir anı kitabı vardır: “Böyle gelmiş, böyle gitmez”
Bizde bu yiyicilik, geçmişini, değerlerini tüketmek, yoketmek... böyle gelmemiş aslında, sadece böyle yapanlara karşı ülkemizin bir koruyucu sistemi, bir koruyanı, bir kollayanı yok...

Geçen gün gazetelere manşet atmışlar: Lüferi kurtarsa kurtarsa ancak başbakan kurtarır.
Lüfer? Başbakan? Ne alâka deyip yazının devamını okuyorum.
Lüferin küçüğü sarıkanat ve çinekop balıklarının yasaklanmasını istiyorlar yazıda. Bunu yapsa yapsa başbakan yapabilir, yani bu balıkları avlamayı ancak başbakan yasaklayabilir anlamında bir yazı...
Tek adamlığa, bir kişinin hakimiyetine, ülkenin sahipsizliğine bakar mısınız?
Denizlerimizin nesli tükenen balığını koruyacak bir kanunumuz, kendinden işleyen bir düzenimiz yok!
Sanki krallık veya şeyhlikle yönetiliyoruz!

Denizlerimiz korunmuyor! Topraklarımız korunmuyor! Sularımız korunmuyor! Mimari yapımız, şehirlerimiz, tarihî eserlerimiz, taşımız, otumuz, bitkimiz, ağacımız , kuşumuz, börtü böceğimiz, hayvanımız...korunmuyor!
Kısaca doğamız korunmuyor!
İşte yine yeni duyduğumuz bir konu manşetlerde:

“Türkiye çok değerli humik maddelerini yok pahasına satıyor!”

“Yabancılar Türkiye ' den humik maddelerin yoğun olarak bulunduğu torf satın alıyor.” Her ülkenin humik maddelerini koruyan kurumları, dernekleri, bilim insanları var, bizim bu konuda çalışan bir bilim adamımız bile yok!”

Bu da nesi diye okuyoruz bu maddenin ne olduğunu hemen.
Humik maddeler binlerce yılda meydana gelen, bitki ve hayvanların çürümelerinden oluşan toprağın en değerli kısımlarıymış...Diğer ülkeler bu maddeleri korurken biz yok pahasına satıyormuşuz...
Tıpkı tarım topraklarımızı, arazilerimizi, dağımızı, taşımızı, koylarımızı, derelerimizi, kıyılarımızı...satmamız gibi...


Tarihimizi satmamız ise en acısı
. Sömürgeci ülkeler yok etmek istedikleri ülkelerin önce belleklerini siliyorlarmış, geçmişleriyle bağlarını kesiyor, eski , geleneksel ne varsa ülkelerinde silip süpürüyorlarmış...
Müzelerimize bile el attılar bu yamyamlar. Müzelerimizdeki “Kurtuluş Savaşı” ibaresi bile çıkardıkları bir kanunla silindi.
Bizim bir “Kurtuluş Savaşımız” olmamış gibi algılatacaklar halkımıza, yeni yetişenlere...
Nasıl Çanakkale Savaşları ' nı saldırgan, ülkemizi işgale gelmiş Anzaklar 'ın torunlarıyla kutlar olduk, Çanakkale Deniz Zaferleri 'ni zafer gününden çıkarıp şehitlerimizi anma gününe yani ağlama, yanma gününe çevirdik...Bu da aynı böyle...

Bizi arkadan vurmaya kalkan, Ruslar 'la, Fransızlar 'la anlaşan Ermeni vatandaşlarımızın ihanetini bile inkar etmediler mi, siz bir şey yapmadınız hepsini biz Türkler yaptık demeye getirmediler mi ülke yöneticileri? Daha yakında dememiş mi Dışişleri bakanı, “Ermeni Sözde Soykırım Tasarısının” ABD meclisinden dönmesi üzerine Ermeniler 'e: “Biz sizin acılarınızı anlıyoruz, siz de bizim açılarımızı anlayın” diye... Maç numarasına yatıp davet ettikleri Ermenistan Cumhurbaşkanının uçağının gövdesinde Ağrı dağımızın sembolü yok muydu evvelsi yılki ziyarette? Yine böyle bir maç numarasıyla gittikleri Ermenistan ¢da arkalarında Ağrı dağımızın resmi bulunan Batı Ermenistan(?) haritası bulunmuyor muydu?
Bu yapılanlara halk olarak tepki göstermemek, yalayıp yutmak neyin nesidir söyler misiniz? Umursamazlık mı? Düşüncesizlik mi? Belleğini, düşünce yetisini yitirmek mi?

Yabancılara bu toprak satışını
ilk kez duyduğum da inanamamıştım, partilerimizin, devlet adamlarımızın, bilim insanlarımızın bu boş vermişliğine, tepkisizliğine...
Kentlerimizin ruhunu satıyorlar, robot kentlere dönüştürüyorlar, kimsiz kimliksiz, ses çıkaran yok!
Sulukule kentsel dönüşüm ihanetiyle dümdüz edilecek veya çoktan edildi, üç beş kişiden, üç beş o semtin vatandaşından başka gözyaşı döken, sızıldanan olmadı...
Bir kültür, bir yaşam biçimi, bir tarihsel mekân yok ediliyor, milletimizin haklarını koruyan yasalarımız yok!

Haydarpaşa gibi bir tarih âbidesi ihmalden veya hıyanetten yakılıyor, canlı yayında film seyreder gibi seyrediyoruz ve acımızı unutuveriyoruz...
Geçen yazın en önemli konusu İstanbul ' da eski tarihî okullarımızın yıkım kararıydı bu okulların arsalarına duyulan parasal açlık yüzünden... Anne babalar, çevrelerine duyarlı bir avuç insan sesini duyurmaya çalışmıştı, sonra yine sessizlik...

Yine geçen yılların birinde, bir tatilde memleketime gittiğim de ellili yılların ortasında yapılan iki katlı, geniş bahçeli okulumu yerinde bulamamıştım. Yıkmışlar , yerine üç katlısını, okuldan başka herşeye benzeyenini pis bir beton yığını olarak yapmışlar. Bizim neslin, daha sonrakilerin geçmişini silmişler...Çocuklarımıza, torunlarımıza gösterebileceğimiz, işte bu benim sınıfımdı, burası müsamere salonuydu...diye anlatabileceğimiz bir yer yok edilmiş hoyrat eller tarafından, paraya doymaz yamyamlar tarafından...Doğduğum büyüdüğüm memleketim Gerze 'deki seksen, yüz yıllık ortaokul binası bile tarihten silinmiş, yıkmışlar!
Memleketimin sahili taş yığınına döndürülmüş, denizi doldurulmuş, kayıkhaneleri yıkılmış, halkı geçmişini artık limana panolara astığı fotoğraflardan seyrediyor... Neden? Nedeni belli değil mi? Geçmişimizi silmek ve bunu yapmayı teşvik etmek için de bu işi yapanlara kâr etme imkânı, bu işten para kazanma imkânı yaratmak...

Korunmaya alınmış SİT alanlarımız, orman alanlarımız meclisin eliyle yakın zamanda paraya çevrilecek, korunmaları kaldırılacakmış...

Elin İngiliz 'i Türkiye 'nin en güzel koylarında sit alanında yerleşmeye yasak bir yarımadada hasbelkader vaktiyle yapılmış ama şimdi yapılaşmaya yasak olan bir cennette ev almıştı. O evde uslu uslu oturacağına ne yaptı dersiniz?
Evi yıkıp yerine yenisini yapmaya kalkmış. Evin üstünde bulunduğu tepeyi, ağaçlık ve kayalık araziyi tarumar etmiş, yıkmış, parçalamış, oymuş...İstediği yere istediği kadar beton dökmüş, koskaca tepe ve çevresi kelaynak kuşuna çevrilmiş...
Sanki sömürge ülkesinde Hindistan 'da yaşıyor İngiliz! Buna karşı ne yapıldı biliyor musunuz? Yapı bitene kadar ses çıkarılmadı. Sonra mahkeme kararıyla inşaatın durdurulduğunu duyduk. Devletin polisi, memuru, nesi geldiler çevresinde döndüler, dolaştılar ve gittiler...
Kimsenin gücü, burası koruma alanındaki ormanlık bir tepe demeye yetmedi. Türkiye 'nin ortak malı burası diyemedi kimse...Ne yaptın diyemedi...Dur diyemedi, dur!

Böyle daha neler neler anlatabiliriz...
Çevremizde neler neler oluyor...
Avrupa ülkelerinin durumunu az çok biliyorum. Almanya doğasını, geçmişini nasıl koruyor biliyorum...
Bir bilmediğim Amerika 'nın durumuydu. Bu gelişimde burada gördüklerim ağzımı deyim yerindeyse açık bıraktı...
Dili konusunda ta 2007 yılına kadar yazılı bir kanunları bile olmadan dilini tek dil yapan, koruyan bu devlet, doğasını nasıl koruyor şaşarsınız... Devlet eliyle bile değil, özel şirketlerin eliyle doğanın nasıl korunduğunu, çevreye nasıl sahip çıkıldığını burada gözlerimle gördüm...
Korunmaya alınmış bölgelerinde bir taşı yerinden oynatamıyorsunuz! Bir otu yerinden koparamıyorsunuz!
Bir evi neredeyse kırk kişilik heyetlerin önünden kırk bir kere geçirmeden onaylatmadan yaptıramıyorsunuz!

Önceki asra ait tramvay yollarını
(San Fransisko'da) değil sökmek, bu yolları eski teknolojisiyle ve gürültüsüyle göğüslerini gere gere, övüne övüne, geçmişleriyle gurur duyarak kullanıyorlar.
Yeni evler başka alanlara yapılıyor. Eskiden yapılmış evler ve sokaklar aynen korunuyor. Pislikten geçilmeyen Çin mahallesi şehrin tam ortasında. En kıymetli bölgesinde. Burayı kaldırmayı kimse aklına bile getirmiyor. Gelen turist önce orayı göreyim diyormuş. Eski evleri, yolları, tramvayı, eski haliyle kalmış limanı, yolları, görüntüsü için geliyorlarmış buraya gezmeye gelenler...Yaşayanlar yasalara uyuyor; devlet ve belediye yönetimi ise şehirlerini koruyorlar. Şehrin her noktası denizi görüyor. Evler öyle plânlanarak yerleştirilmiş ki biri diğerinin önünü kapatmıyor. Basamak basamak iniyorlar tepelerden aşağıya doğru...
Bir oya gibi işlenmiş, temiz bakılmış, korunmuş eski yapılar...Bahçeler...Yeşil alanlar...Şehrin ortasında orman var, şaşarsınız...Ucu bucağı olmayan büyük parklar...Otopark değil, hemen beton kalıplar gelmesin aklınıza; dev ağaçlarla kaplı, çiçekli, oturma sıralarıyla dolu yemyeşil parklar...
Bir caddeleri var. Lombard caddesi. Zikzak çizerek yukardan aşağı inen bir cadde. Semt sakinleri çok yıllar önce arabalar caddeden yavaş insin, gürültü olmasın diye buranın karşılıklı yan taraflarına bitkiler diktirmişler, çiçekler ektirmişler. Kıvrılarak akan bir nehir gibi veya kıvrılarak inen bir yılan gibi cadde ortada kalmış bu yeşilliklerin.
Ama düşündükleri olmamış. Cadde bu haliyle öyle ilgi çekmiş ki, şu an en çok gezgini ağırlayan, arabaların bu kıvrık yoldan geçmek için sıraya girdikleri bir yol olmuş burası...
Çiçekli yolların içinden geçen merdivenli, yeşillikli ve güzel de bir yaya yolu var iki taraflı bu caddenin...

Benim memleketim Samsun geliyor yine aklıma. Altmışlı yıllarda tıpkı buralar gibi basamak basamak evleri yerleştirilmiş, her tepesinden denizi gören, yeşil Samsun. Şimdi değil denizi görmek betona boğulmuş, denizi doldurulmuş, limanı yok edilmiş ve sonra da İngiliz ' e satılmış Samsun!..

Burada çoğu yol yokuş olduğu için merdivenli yaya yolları bol, hem de öyle beş on basamak değil, onlarca basamak, in in ,çık çık bitmiyor...
Bizim memletimizde de böyle basamaklı yollar vardı, şimdi kaldı mı?
İstanbul¢u eski filmlerde görünce ne yapıyorsunuz? Tanıyor musunuz?
Bu kadar kısa sürede bu kadar değişiklik, bu kadar yıkım...olur mu? Dünyada böyle şey oluyor mu? Olur mu?
Haydi siz de yanınıza yörenize bir bakın!
Kıyılarımızda istediği gibi ev yapabilen yabancıları görüverin bir zahmet!
Kendi mimari yapılarıyla gönüllerince nasıl da ev yapabiliyorlar!
Bir sınırlayan, bir denetleyen, bir kültür birikimine sahip, bilim kurullarıyla çalışan, güzellik ve eskiye bağlılık gibi özellikleri gözeten belediyemiz var mı, kaldı mı belki bir Eskişehir dışında?

Yerli halkın “mütahitler” eliyle yaptırdığı ibretlik beton mezarlara bakın! Ruhsuz, şekilsiz, kişiliksiz apartmanlara, sokaklara, yokedilen ormanlarımıza dönün bir bakın!
Katledilen, araba yolları geçireceğiz diye dümdüz edilen doğa harikası kıyılarımızı hatırlıyor musunuz? Eski limanlarımız nerede? Galata Köprüsü nerede? Ülkemizin deniz kıyıları nerede?
Yaylalarımız, dağlarımız korunuyor mu?
Ülkemizin eski evleri nerede? Eski okulları nerede? Sarayları neden hep otel yapılıyor? Derelerimiz, çaylarımız nerede? Bunlardan geriye kalanları da HES adı altında kurulan su yamyamları yutmayacak mı?

Tarım arazilerimiz ne durumda?
Her yerimizi saran, dağı taşı delerek naylonlarıyla ortaya fırlayan, yer altı sularımızı ve bitki örtümüzü bozan, yok eden seralardan ne haber, seralardan? Var mı bir denetleyeni, bir düzene sokanı? Bahçelerimiz, bağlarımız, ormanlarımız sökülüyor, sökülüyor, naylon örtülü hayalet çadırlara dönüşüyor görmüyor musunuz? Kışın yaz sebzesi yemeseniz ölür müsünüz? Ormanımız sökülmese, seralar bir disipline alınsa...Bu işi yapan halka başka iş imkânı yaratılsa, bahçe sebzesi ve meyvesi teşvik edilse...Yamyamlardan kurtarılsa...

Amerika aptal mı toprağını aynen koruyor!
Ta ülkeye girerken size sorduğu sorularla önce bir gözdağı veriyor!
Hayvanını koruduğu meralarda otlatıyor! Tarımını bu iş için ayrılmış alanlarda yaptırıyor.
Bize ise genetiği değiştirilmiş tarım ürünleri dayatılıyor! Böyle ürünlere mahkûm ediliyoruz! Kendileri organik tarım yapıyor!
Kendileri tek dilli ülke. Bize olmayan dil dayatılıyor!
Kendileri olmayan tarihlerini koruyor kolluyor!

Bizim binlerce yıllık tarihimiz kül ediliyor! Binlerce yıldır bizim olan ülkemize göz dikiliyor! İstiklâl Savaşımız unutturuluyor!

Çevrenize iyi bakın, gençseniz büyüklerinize sorun, oralar eskiden nasılmış?
Yaş yaşamışsanız bir kendinizi sorgulayın! Görmeyen gözlerinizi aralayın!
Bakın bakın da gördüklerinize şaşın!
Türkiye' yi yamyamlar yiyor!
Türkiye tükeniyor!
Biz yalnız bölünmüyoruz, bölücü ihanete uğramadık yalnız, bir de biz herşeyimizle yok ediliyoruz...
Buna böyle seyirci kalmaya devam edersek biteceğiz!

Yamyamlar bizi yiyecek!


Feza Tiryaki, 4 Ocak 2011
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 987
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x