"Türklük Denilen Bir Deniz" / Attilâ İLHAN

Şair-Gazeteci-Yazar

"Türklük Denilen Bir Deniz" / Attilâ İLHAN

İletigönderen İlteriş Kağan » Pzt Nis 06, 2020 21:55

Rusya'daki Cedit Hareketi'ni, aynı çerçeve içinde görüyor; yani Türkçüler, bir yanda Rus hegemonyasına karşı anti-emperyalist bir kurtuluş hareketine kalkışırken; diğer taraftan, içlerindeki 'ümmet toplumuna' karşı laik ve demokratik bir 'ulusal sentez hareketi' başlatmış oluyorlar''.
Resim

Bizim müdavimi olduğumuz, 'Lala', İngiliz Sarayı civarında, öteki 'Lala' kapandıktan sonra, peydahlanmıştı: gurub kızıllığının, Haliç'ten nasılsa içeriye sızıp, hepimizi bakırdan birer heykele çevirdiği; sinsi tömbeki, demli çay kokusu yüzünden, Divanyolu'ndaki 'kıraathaneler' havasında, fakat daha asri bir yer. O tarihte kafayı, 'ulusal demokratik devrimlerin', kaçınılmaz 'laikliğine" takmıştık: 'aydınlanma' çağdaş 'milletleri' doğuruyor, o milletlerin düzeni -ister liberal olsun ister sosyalist, neticede hepsi- rasyonalizimin eseri, dolayısıyla laik!

Hasan'ın doktora tezi, Türk Tarihinde Sosyal Tabakalaşma'yı (sınıflaşma) irdelemektedir, söylemiştim; bu bakımdan o, öteki Türk topluluklarının sosyal yapısı ve gelişmesiyle de ilgili; Rusya'daki Cedit Hareketi'ni, aynı çerçeve içinde görüyor; yani Türkçüler, bir yanda Rus hegemonyasına karşı anti-emperyalist bir kurtuluş hareketine kalkışırken; diğer taraftan, içlerindeki 'ümmet toplumuna' karşı laik ve demokratik bir 'ulusal sentez hareketi' başlatmış oluyorlar.

Bunu bir kalem geçtikten sonra, Rusya'daki ilk Türk halkları Kurultayı'ndaki söylevlerin, bu tezi ne miktarda doğruladığına göz atabiliriz.
Gazi'nin yanında ne işleri vardır?

1917 Rusya'daki Türk Halkları Kurultayı, neresinden bakılsa ilginç bir kurultay! Daha da ilginç olan şu ki, o kurultaya katılanlar arasında, ilerde SSCB'nin ilk Tatar ve Müslüman liderleri arasında sivrilecek olan Mirseyit Sultan Galiyef de bulunuyor. Şimdi aktaracağım, Türk büyüklerinin o toplantıdaki sözlerini, Galiyef''in 2 Mayıs 1917 gecesi, kurultayda tuttuğu notlardan aktarıyorum.

Mesala, Azerbaycan'ın en önemli simalarından Emin Resulzade demiş ki: "..... Hristiyan adında bir milet olmadığı gibi, bir milletin adı da Müslüman olamaz! Biz, büyük Türk milletinin çocuklarıyız; bununla beraber, İdil boyu Tatarlarının, Türkistanlıların, Kazak/Kırgız'ların, Azerbaycanlıların, her birinin kendine göre milli özellikleri, milli edebiyatları var: bu farklardan ayrılmak mümkün değildir, bundan kimseye fayda gelmez!"

Aynı toplantıda kürsüye çıkan, Zeki Velidof (Zeki Velidi Togan), aynı konuda demiş ki:
".... yeryüzünde Müslüman diye adlandırılan bir halk olduğunu bilmiyorum. Müslüman dinindeki halkların, dil ve medeniyet birliğine kalkışması gayr-ı tabii bir hal, çünkü buna idari yola erişmek mümkün olamayacak: son tahlilde, böyle bir şeye ihtiyaç da görmüyorum." (Renad Muhammedi / 'Sırat Köprüsü', s. 63-66, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1993)

Bu ilk Türkçülerin konuşmalarında, hem Rus yönetimine, hem de onunla işbirliği halindeki şeriatçı kesime,karşı çıktıkları çok açık; daha da açık, kesinlikle red ve inkâr edilemez bir belgeyi, Prof. Dr. Sergey Zemkovskiy, veriyor: Dönemin 'hızlılarından' Abdürrauf Fıtrat' , 'Münazara adlı eserinde medreselere ve medreselerdeki mollalara çatarak, diyormuş ki:

".... dinimizde sebep olduğunuz felaketi düşününüz! Muhammed'in hükümlerini cahilane va'zedişinizden dolayı, hepimiz ne kadar bedbaht olduk! Evet İslam büyüklüğünün çöküşü, sizin ellerinizin eseridir. İslamiyet'in çökmesi, sizin yüzünüzden daha çabuk olacaktır. Siz ilerlemeyi engellediğiniz ve Müslümanların üzerine büyük bir cehalet perdesi çektiniz!" (Rusya'da Pantürkizm ve Müslümanlık', s.76, 2. basım, Üçdal Neşriyat, 1983)

Bu kadarı bile bence, Türkçülüğün emperyalizme karşı, 'aydınlanmacı', yani laik ve demokratik bir hareket olduğunu göstermeye yeter;
Türkçüler, Rusya'daki gibi esir, Osmanlı'daki gibi yarı sömürge Türklükten, modern bir ve tek millet değil, laik ve demokratik milletler çıkacağını öngörmüş ve bunu savaşını vermiş öncülerdi. Yoksa Yusuf Akçura'nın, Resulzade'nin, Ahmet Agayef'in, hatta Zeki Velidof'un, Gazi Mustafa Kemal'in yanında ne işi var? Onların mevcudiyeti, Anadolu İhtilali'nin Türkçüler tarafından onaylanması anlamına gelmiyor mu?

Üstelik, şu satırları, Ziya Gökalp yazmamış mıdır:
"....... bütün Türk kollarının bir devlet yönetimi altında birleşmesine, şartlar elverişli değil! Türk Birliği, yalnız bir kültür birliği olarak kalsa da olur, böyle bir birliğe doğru kuvvetli bir akım zaten var; Rusya'daki Türklerin ayrı bir devlet olmalarında sakınca yok." (Yeni Mecmua, 8 Şubat 1918

Daha güzelini, elbette Resulzade söylemiş, Rusya'daki kurultayda şiiriyetini pek beğendiğim şu tespiti yapıyor ki, fikrimce gerçeğin ta kendisi:
"..... nehirlerin kendi yataklarında olması hayırlıdır. Türklük denilen bir deniz var, bu deniz onları birleştirir."

Peki kardeşim, Türkçülük nasıl oluyor da, dönüp dolaşıp Türk/İslam Sentezi fikr-i sabitine bağlanıyor?

Daha da önemli si, Türk/ İslam Sentezi dedikleri nedir?

Cevap bekleyen dikenli sorular....
Meraklısı bilir, 'ulusal kültür sentezi' meselesi, yıllardır uğraştığım bir mesele! Anadolu İhtilali ve İnkılabı'nın kültür düzeyindeki en büyük sonucu, Selçuklu/Osmanlı kültür sentezinden ulusal bir millet sentezi çıkarabilmek olacaktı. Gazi'nin işe Dil Kurumu'nu, Tarih Kurumu'nu kurmakla, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'ni örgütlemekle başlaması da, istikametin bu olduğunu gösterir. Erken cumhuriyet döneminde, şairlere 'gayeli şiirler yazmaları' tavsiyesinde buunan Mustafa Kemal Paşa, güzel sanatların hemen bütün dallarında, 'ulusallığı' temel edinmiş sentezlerin oluşturulmasını teşvik ediyordu.

İyi de, 'ulusallığın' gerçekleşebilmesi, daha önce gerçekleşmiş bir 'dinsel/ümmet sentezi'nin olmasını gerektirmez mi?
Sizce Türkler, İslamiyet'i kabul ettikleri tarihten sonra, mesela İran ve Kafkaslar'da Selçuklu, Anadolu ve Rumeli Osmanlı etiketi altında, birer sentez gerçekleştirmişler midir, gerçekleştirmemişler midir?

Daha da vahim olanı şu: açık bir şekilde birbirini tamamlayan, 'Selçuklu'ya da 'Osmanlı' kültür sentezleri, büyük Türk/İslam Sentezi'nin ta kendisi değil midir?
Türkçülere, bundan -laik ve demokratik- 'ulusal kültür sentezini' çıkarmak görevi düşüyor; zaten mevcut o ümmet kültür sentezine dönmek, ya da onu yeniden gerçekleştirmeye kalkışmak değil!

2 Haziran 1997 Cumhuriyet
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Şu dizine dön: Attilâ İLHAN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x