Turuk Kentinde Yaşananlar - Kemal Şimşek

Tartışma Alanı

Turuk Kentinde Yaşananlar - Kemal Şimşek

İletigönderen Kemal Şimşek » Cmt Kas 17, 2007 18:08

TURUK KENTİNDE YAŞANANLAR başlıklı çalışmam hala müsvedde halinde, benim buraya yapacağım alıntılar da sadece kabaca fikir verme amaçlıdır.

Bir de hoşunuza gideceğini düşündüğüm kısımları paylaşacağım, o nedenle kopukluklar olacaktır, tam anlaşılmama da buna dahil, bunu göze alıp, birkaç henüz düzeltilmemiş kısmını sizle paylaşacağım.


...

Bu arada TURUK kentinde, emniyet kuvvetlerini yönetmekte olan; Dursun, Kalsın, Beklesin, Gerilesin arasında kurulan bohçacı usulü yönetim paylaşmacılığı, alavere dalevere düşürülür. Kimselere gerçeklerin söylenmediği kentte yapılan seçimleri açık farkla Uyusun kazanır. Zaten adamı dinleyip uykuya dalan bazıları, oy bile atamadığından, fark bu kadar büyük olur. Uyusun, BaşSeyreden olup diğer KıçSeyredenleri seçtikten sonra ilk işi doğruca Emirika Toplaşık Kentleri’ne uçmak olur.

Orada üzerine diktikleri elbisenin Uyusun’a ne kadar uyduğunu, yakıştığını görmek isteyen ParaİçinAnamıBileSatarım derneğinin üyelerine, podyumda sunum yapar. UyusunuSevenler’in eskiden çok farklı elbiseleri sevdiğini bilen dernek üyeleri, elbisenin BaşSeyreden’e ne kadar uyduğunu ve BaşSeyreden’in de sunumu ne güzel yaptığını görüp, “Bu kadarını biz de beklemiyorduk Azizim, adam kendini aştı, helal olsun” derler. BaşSeyredenlik yaptığı kentteki bitirim havasını terkedip ETK’de öylesine uysal öylesine masum bir havaya bürünmüştür ki! Hem Uyusun’da hem de üzerine dikilen elbisenin kalitesinde eriştikleri inanılmaz başarı, dernek üyelerinin gözlerini yaşartır. Sonra ETK’de ParaİçinAnamıBileSatarım derneğinin üyeleri ile benzer diğer dernek üyelerinin isteklerine vekil olan Emirika Toplaşık Kentler Başkanı ve ardındakiler ile yapılan konuşmaya sıra gelir. Konuşma çok kısa sürer. Çünkü çok önceden BaşSeyreden’in seyredeceği şeyler yazılıp eline verilmiştir. Konuşma esnasında, en ufak atlamaya izin olmasın diye ana noktaların üzerinden hızla geçilip sıkı sıkı tembihlenir: “Aman ha harfiyen ne görülürse görülsün seyredilsin, yoksa öncekilere olanı biliyorsunuz, örnek olsun size” diye son bir cila atılır. Başseyreden, ETK Başkanına, “galeta nasıl yenir, bisiklete nasıl binilir, gaf nasıl yapılmaz”ı anlatır. ETK Başkanı da ona “ata nasıl binilir, attan nasıl düşülür, havaya nasıl girilir, buş buş nasıl bakılır, en iyi nasıl saçmalanır, danışmanların süfleleri nasıl çaktırmadan dinlenip rol kesilir” konularında bilgi notları verir. ETK Başkanı bu notların arasına, kendisine verilen bazı notları da karıştırır ama olsun. Kazara bu notlara bakan BaşSeyreden’in yüzü kızarır, eteği iyice tutuşur. Bu arada, ETK Başkanı,”unutmadan biz sizinle stratejik dostuz ha” demiştir ki, notların üzerine bu deyim de gelince, işin vehameti daha bir belirli olmuştur.

Tabii burada TURUK kentinde olan bitenler, seri cinayetler, hiç konuşulmamıştır. TURUK kentinin Başseyreden’i, sırf bir teyidini alayım ve de göze gireyim, ucundan kıyısından, adet yerini bulsun diye “imalı” söylenen bazı emirleri, anlaşılır kelimelere dökmek isteyince, yaptığı gaf, hemen Başseyreden’in Başdanışmanı tarafından düzeltilir. Bu Başdanışman, gafın, Başseyreden’in acemiliğinden ileri geldiğini söyleyip, “acemi ondan ağabeyisi” der.

Bu arada, ETK’ya giden Başseyreden ekibi, kendi kentlerinden aldıkları hediyeleri Oral Ofise bırakıp kaçarlar. Bu konuda yerleşik bir batıl inanç vardır. Güya “yakaladıklarının ağzına püro veriyorlarmış”.

TURUK kentinde ağza verilen/alınan püro, çok ayıplandığından bu konuda büyük hassasiyet varmış.

Yoksa UyusunuSevenler heyeti artık medenileştiğinden! her yola gelirmiş aslında. BaşSeyreden, işimi yürütmek için siyah cübbe bile giyerim dermiş. TURUK kentinde, siyah cübbe giymeyi en büyük uğursuzluk sayanların yaşadığı düşünüldüğünde, hizmette sınır yoktur sloganı hatırlanabilir.
...

Bu arada, bağımsız gastenekeciliğinin kitabını yeniden yazan sözde böyük bir gazetenin, hiç yahudi sevgilim olmadı diyerek yalan yere hüzünlenen, arsız, uğursuz, satılmış özü köksüz baş gaztenekecisi, Uyusun’un ne kadar iyi bir lider, BaşSeyreden olduğunu, över över bitiremez. Ama siz değil miydiniz kısa süre önce adamı, hacının hocanın dizi dibinde mürit olarak gösterip şantaj yapan diye sorsanız, sanki yanıt alacaksınız. Şantaj çalıştı diye mi anlamak gerekir bunu? Neyse bu pişkin başgaztenekeci, Uyusun’un boylu poslu sırım gibi olduğunu, bu sıfatlarının yanısıra bitirim kenar mahalle kabadayısı tarzıyla da dünya liderlerini ruhen ezip geçtiğini, en azından bizim Batı karşısındaki ezikliğimize böylelikle son verdiğini söyleyerek, utanması ile pamuk ipliğine bağlı son bağlantısını da koparır. Daha da coşup kardeşim olsa hemen verirdim der, mesleğindeki diğer ayrıntıların ipucunu vererek. Aslında hem bu özü köksüz gaztenekeci hem de BaşSeyreden Uyusun, “pazarlamacılıkta üstad” olduklarından, kan kanı çeker, kanı ona hemen kaynadı sözleri de söylenebilir bu durumda.

...

Kent meclisinde ise, her ikisinden de “rol” kapmaya çalışan Beklesin:

- Katillerin peşindeki emniyet kuvvetlerinin telsiz ile kendilerini arayıp yardım istemek zorunda kaldıklarını… söylemek istemez de zorla söylermiş gibi açıklayıp öne çıkmaya çalışır ama nafile. Sırada çok daha heyecanlı bir sahne oynanmaktadır.

Emeklesin Uyusun’a hırsla:

- De get işine be der.

Uyusun, Emeklesin'in el kol hareketlerine bozulur.

- Ayıp ayıp gelirsem, elini kolunu der. (Aslında kolunu kelimesinden sonra … vardır ama Emeklesin, onu Uyusun’un yakasına yerleştirdiğinden burada yeri boş kalmıştır.)

Emeklesin’in taraftarları ise ortalığı yıkarcasına bağırarak.

- Siz önce servetinizin hesabını verin, nerden buldunuz onca parayı... derler.

Uyusun:

- Asıl siz servetinizin hesabını verin. Açıklayayım mı şimdi o banka işini.. der ve ekler:

- Bizim alnımız açık. Biz haram süt içmedik ki karnımız ağrısın.

Ayrıntıyı kaçırmayan gözler; “o banka işini” kelimelerini söylerken BaşSeyreden’in gözlerindeki buş buş bakışı fark eder ve “Vay canına, adam daha uçakta dersine çalışıp, iner inmez uygulamaya koyuyor ha. Mirim, bu adam ömür boyu padişah olur bu kentte, demedi demeyin bak” der.

Neyse, UyusunuSevenler, Uyusun’un bu sözlerini, coşkuyla alkışlar.

EmeklesiniSevenler ise protesto eder. İçlerinden biri:
- Ne haram süt emmesi kardeşim, siz hamuduyla götürdünüz hamuduyla… diyerek boyun damarları patlarcasına bağırır.

Bu çıkışı çok şık, yerinde bulan Emeklesin, EmeklesiniSevenler’e de danışarak, bu kişiyi Emeklesini Sevenler Grubunun Başkanı yapar. Tabii ne olur ne olmaz deyip her duruma karşı ona bir de Vekil bulmak isterler. Emeklesin, onu da kendi seçer ve adını Emeklesini Sevenler Grup Başkan Vekili koyarlar ki söylemesi de işitmesi de insana ayrı bir haz verir.
...

Cinayetler seri halde ve aralıksız sürerken, bazı gazete ve televizyonlarda bazı cinayetlerin gül ağacından yapılmış dayanıklı bir sopa ile işlendiği haberleri yer alır. Bunların içinde SİENENTURUK adlı yabancının yerlisi bir TV kanalı vardır ki, çok havalıdır. Konu hakkında uzman görüşlerini almak üzere akademisyenleri biraraya getiren bir açık oturum düzenler. Profesörlerden biri kızarak:

- Hayır efenim, ne gül ağacı… Burada gül ağacı yetişmez ki önünde eğilem, kavak ağacının yerinde yeller eser çünkü kesilip sopa yapılmıştır. Aksini söyleyen cahildir… diye bilmiş bilmiş çıkışır

ve vaka öncesi dönemde, seri sopa imalatının kavak ağacından yapıldığını sözde belgeleyen birkaç kavak yaprağını kameraya doğru gösterir. Diğer profesörler de ya konuşan profesörü desteklerler yada bu nedenle oluşan sellerin ülke için ne büyük tehdit oluşturduğunu anlatırlar. İzleyenlerden kimileri, kavak yaprağının bu yargıya kanıt olamayacağını söylemek isterse de adam işinin profesörüdür, onları kim dinler.

Zaten kavak yaprağını kanıt olarak kabul etsen ne olur etmesen ne olur, değildir diye diretirsen, bu seferde gazetelerin tekmili birden kavak yaprağı meselesinin üzerine gider, ağzına alır, sakız eder.

...

İnsanların bu muhabbetten artık sıkıldığını sezince de, bir otel odasında gece yarısı Pezo adlı sınıf arkadaşı tarafından fena halde sıkılan ve sırf millet kızın nasıl sıkıldığını görüp ona acısın diye kameraya alıp bunu umuma yayan adamın aslında kızın bu sıkıntısını herkese gösterip ayıp eylediğini, en önde gelen gaztenekeciler köşelerinden ve tiviciler ekranlarından kamunun gözüne gözüne sokarlar.

Yaşını başını almış kih kih kih gülüşü ile ün salmış gaztenekecilerden biri de fırsat bilip olaya müdahil olur. Bazılarının kıza fena halde haksızlık yaptığını ve kızın fena halde sıkılmakta hiçbir suçu olmadığını söyleyip, sert çıkışır.

“Bugün o sıkılır yarın da siz. Kime niyet kimi kısmet…Alma mazlumun ağını çıkar aheste aheste… kih kih kih”

diyerek saçmalamada kendini aşar ama seyircilerin ve okuyucuların da uzunca bir süredir beyni sıkıldığından,

“lan kart zampara, hem gaztenekede köşende yazdığın hem de tivilerde ayak topu programlarında kustuğun zırvalar yetmiyor, bir de hakiki çetin kızı sıkmak mevzusunu mu buldun diline dolayacak…”

diyecek refleksi gösteremezler.


Kih kih kih diye o ünlü gülüşün gerekçesini ise bu kitabın yazarı, bizzat o kişinin ağzından duymuştur:

“Ulan, memleketin onca insanı aç, sefil, okuyanı okumayanı işsiz, işi olanı üç kuruş paraya sefalet ücreti ile çalışıyorken, biz evimizde yaptığımız moktan muhabbetleri tivide tekrarlıyoruz ve gaztenekesinde yazıyoruz… Bize küplerle para veriyorlar…Paraya para demiyoruz…Sonra bu kahpe düzenin suçlusunu arayan insanlara bakıyoruz, akıllarına en gelmeyecek kişiler olduğumuzu görünce, sinsi sinsi gülüyoruz…Kih kih kih…”
...

Tekrar bu gaztenekeci ve arkadaşlarının yaptığı tivi programına zapladığımızda, uzun süre üzerinde çalışıldığı anlaşılan bir sahnenin çekiminin başladığını görürüz.

“….Ben o gassarayın başındaki zata buradan sesleniyorum, eğer söylediklerimin biri yalansa çıksın söylesin…”

diye büyük bir hiddetle bağırdığına tanık olursunuz. Sakın söyledikleri doğru olsa kaç yazar yanlış çıksa kim yazar demeyin, her ahvalde gönül yazar. Artık gaztenekelerinin tivilerin en büyük kadrosu, bu ayak topunun sözde uzmanlarına ayrılmıştır. Bunlar, flaş flaş flaş nidaları eşliğinde, hangi ayak topçusunun hangi takıma nasıl transfer olduğunu son dakika haberi olarak verirler.

Kuralları ve oynanması en basit, kolay spor olarak bilinen ayaktopunun ve ayaktopu maçlarının ıcığını cıcığını çıkarırlar. Emniyet kuvvetlerinin bir çoğu bu maçların en az sorunla halline tahsis edilir. Şişirilmiş uykuya bırakılmış takım taraftarlığını bu kadar pompalayanlar kendileri olduğu halde, yoksul halk çocuklarının, sürdürdükleri bu insana yakışmaz yaşamlarının, gerçek suçlusunu es geçip hiddetlerini karşı takıma yöneltmesini (karşı takımın paratoner vazifesi görmesini) gizliden teşvik ettikleri halde, küçümseyen gözlerle ve sözlerle dile getirirler bu durumu.

“Efenim, bir Britanya’da öyle mi, değil… Artık bizim seyircimiz de bu ayaktopunu şöyle sakin sakin medenice seyredecek duruma gelmeli değil mi ya…”

yollu sözler ederler.
...

Maçın olmadığı haftalarda, olayların yaşandığı kentte yaşanan seri cinayetlere ilişkin soru sormaya bile yeltenen kişiler çıktığı haberini duyanlar, “emicemin kupası, yiğenimin kareası” ve benzeri adlar altında yapılan düzenlemelerle yada başka kıtalardan futbol maçları ile her haftaya yeterli sayıda ayaktopu maçlarından koyma telaşındadırlar.

Bu arada, en eyi motivasyonu kendinin yaptığını, zaten ayaktopu çalıştırıcılığında en iyi olmak için, 1. ofansif ayak topu oynatarak, defansı rakip sahadan başlatma sistemini uygulamanın 2. ayak topçularını en iyi motive etmenin gerektiği şeklindeki yüzyılın buluşunu yapan ünlü neyime Terim ayaktopu çalıştırıcısının -pardon! ayak topu genel çalıştırma baş idari sorumlusunun - ayda birkaç yüz milyar TL’ye ne kadar ucuza büyük bir özveri ile çalıştığını duyar üzülürsünüz. Çelsinin çalıştırıcısından neyi eksik diye hayıflanırsınız onun namına…

...

Ayaktopu oyunu yada işlevi; eski Roma döneminin Gladyatör müsabakalarını andırdığından, en iyi motivasyonu yapıp en iyi kasılan ve İtalyan mafyasından emekli izlenimi veren kişiye İmparator ünvanını takarlar.

Yılın bir gününde, günün bir zamanında, sıcak soğuk farketmez, kimi zaman ailesinin nafakasından keserek maça gelen insanlarımızı bağırtırlar “İmparator…İmparator….İmparator.”

Bunca çığırtkanlıktan sonra adam kas kas kasılmasın da ne yapsın. Kazandıklarının çoğunu fizyoterapistlere verdiği söyleniyor, kasılmış yerlerini yumuşatmak için, ben artık söyleyenlerin yalancısıyım.


Adam başarıdan başarıya koşturduğu söylenen eski takımının başına bu sefer Hacisiz gelir ve bir yılda takımına Haciz getirir, oyun düzenini batırır, oradan İtalya’ya gider, orada kulüp başkanlarına attığı postayla adını duyurur ancak adresinde bulunamadı deyip geri yollanır.

Paraya pula ihtiyacı yoktur, yalvar yakar kendisine, tafra sat biz sana ayda birkaç yüz milyar vericez denir ve zavallı kadersizim büyük özveriyle kabul eder.

Bütün basın ordusu kapısının önüne yığılır, saatler sonra yapılan ayak üstü basın açıklamasında ne diyeceği bellidir ama Türkçe katili olup dilimizi sadece birkaç yüz kelime ile konuştuğundan -ki dinleyenlere bu da İmparatorluğun bir vasfı diye yutturulur- konuşması uzar da uzar.

Daha sonra halkını selamladıktan sonra, malikanesine geri döner, sözde İmparator...

Bu aslında ve de gerçekten özveridir çünkü aynı parayı kendi kültürlerinden/kökenlerinden gelen başkalarının çok daha kolay kazandığını görmektedir ne de olsa kör değildir. Yani önce Türkiye bilmem neyinci güzeli, sonra mankenlik, reglamda oynamacılık ve sonra da dizi dizi filmler çevirmecilik, sunuculuk uğraşlarına dalan güzelliklerinin farkına bir türlü varamadığımız kızların kazançları bile bu rakama ulaşabilmektedir. Tabi illaki ya kendilerinden, olmaz ise yurtdışından bulunan aygırlar ile çiftleştirilen bu kendine güzellerimiz içinde, gün başına skandal sayısı en çok olan, aynı zamanda en çok reyting kapan haline de gelmektedir.

-ŞİMDİLİK BU KADAR-

Sevgilerimle
Kemal Şimşek


Uyarı: Yazıları tek başlık altında paylaşalım
Kullanıcı küçük betizi
Kemal Şimşek
Üye
Üye
 
İletiler: 27
Kayıt: Cmt Kas 10, 2007 12:38
Konum: Muğla

Şu dizine dön: Devlet ve Siyaset

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x