Yirmi beş yılı aşkın zamandır PKK denen mafya ve terör örgütüne karşı sürdürülen iç güvenlik harekâtı bir sonuca ulaşamamış, örgütün mali kaynakları kesilmediği için yurt içindeki bazı siyasi oluşumlar ile yurtdışındaki örgütlenmeleri hâlâ devam etmekte. Uzun süren terörle mücadele yılları milletimizi yorgun ve yoksul düşürmüş. Ulusu ve ülkeyi bu terör belasına düşüren iktidar sahipleri, hâlâ ulusal bir plan ortaya koyamamış, katiller siyasi mülteci olarak Avrupa sokaklarında dolaşmakta.
İktidara sahip olanlar katil Fehriye Erdalı bile teslim etmeyen Avrupaya tavır alamamakta. İktidarın gafletini fırsat bilen AB ve ABD katillere kucak açmakta, onurlu bir dış politika tatbik edemeyen iktidar sahiplerinin cılız seslerine cevap vermeye bile tenezzül etmemekte. Kahraman ordumuz dağdaki eşkıyaya karşı tek başına mücadele vermekte, terörle mücadele topyekûn yapılmadığı için, bu da sonuçsuz kalmakta. Ordumuzun komutanları akla hayale gelmedik suçlamalara maruz bırakılmış, genç subaylar la havle diyerek tevekküle sığınmış.
Amerika demokrasi vaadiyle Irakı işgal etmiş, her geçen gün Irak kuzeyinde gelişen Kürt devleti oluşumuna destek vermekte. Bundan cesaret alan Barzani ve Talabani adım adım Kürt devleti kurma yoluna gitmekte, PKK denen mafya ve terör örgütüne desteklerini sürdürmekteler. Bir zamanlar uğruna savaşı bile göze aldığımız Kerkük yok olmakta. Kıbrıs dara düşmüş. Rum patrikhanesi ekümenik iddialarını açık açık söylemekte ve her yerde ayinler düzenlemekte. İktidar sahiplerinin ABye uyum adı altında yaptığı son vakıflar kanunundaki değişikliklerden 75 Rum Ortodoks, 57 Ermeni, 18 Yahudi ve 15 Süryani ve diğer cemaat vakıfları yararlanmakta ve vatan topraklarından mal mülk edinmekteler. Özelleştirme adı altında ülke toprakları, alın teriyle kazandığımız milli ve hayati tesisler ecnebilere satılmakta.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, iktidara sahip olanlar: Doğuda Kürt sorunu var demekte, İstiklal Savaşı sonucu yaratılan ulus kimliği ve Türk kimliği unutturulmaya çalışılmakta. Yine bu iktidar sahipleri: Türk olmaktan gocunmayanlar, kendilerine Türk diyebilir gibi beyanatlar vererek, Türkiyelilik gibi kavramlar gündeme getirerek Türk varlığını, asil Türk kimliğini yıpratmaya çalışmakta ve tarihsel dayanaktan yoksun çareler aramakta. Bu da yetmezmiş gibi, memleket meseleleri ulemaya danışılmakta, şıhlar, şeyhler yeniden ortaya çıkmakta.
PKK terör örgütünün başı, hakkı idam olmasına karşın cezası değiştirilmiş, verilen müebbet hapis cezasını İmralı gibi özel bir yerde çekmeye başlamış, buna rağmen örgütünü ayan beyan idare ediyor. Bundan cesaret alanlar Türk Bayrağını yere atmakta, İstiklal Marşını bile okumaktan imtina etmekte. Canını bu vatana feda etmiş şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunmamakta. İşi daha da ileri götürerek, bu katillere arka çıkmakta, siyasi haklar ve aflardan dahi söz edebilmekteler. Kahraman ordumuzun kahraman askerlerinin başına çuval geçirmeye cüret eden düşmanlar, dıştan ele geçiremedikleri Türk devletini içten fethetme çabalarını alenen sürdürmekte, Türkün asil varlığını incitmek, asil değerlerini yok etmek için her çareye başvurmaktalar.
Açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan milyonlar bir yandan şehitlerine gözyaşı dökerken, diğer yandan Allaha sığınarak tevekkül etmekte. Halkın sesi durumundaki sivil toplum örgütleri her ne hikmetse sessizliğini korumakta, büyük sermaye sahipleri ülke sorunlarını görmezlikten gelmekte, halk adına konuşacak sendikalar, odalar, borsalar, işadamları, dernekler, vakıflar sanki yokmuş gibi memlekette bir hava esmekte. Üç yılda ülkenin yüz elli milyar dolar olan borcu ikiye katlanmış, milletin atideki elli yılı ipotek altına alınmış. Harap ve bitap düşmüş milletin sesi, şehit cenazelerinde Şehitler ölmez, vatan bölünmez, Kahrolsun PKK haykırışından öteye gidememiş.
Cumhuriyetin emanet edildiği gençlerimiz bıkkın, umutsuz, ömürleri dershane köşelerinde geçmekte. Bir medya türemiş, her yeri magazin, ciddiyetten uzak, memleket meselelerinden uzak. Öğretmene, bilgiye saygı kalmamış, memlekette saygı, sevgi kalmamış. Nerdeyse şehitler bile unutulur olmuş, gaziler bir kenarda olan biteni gözü yaşlı seyrediyor, şehit anaları ağlıyor.
Ulus karanlık ve belirsizlik içinde olup bitecekleri bekliyor. Durumun dehşet ve korkunçluğu karşısında, her yerde, her bölgede birtakım vatanseverler tarafından kurtuluş çareleri düşünülmeye başlamış.
Düşünülen Kurtuluş Yolları
Bu durum ve koşullar altında kurtuluş için her kafadan bir ses çıkıyor:
Kimi diyor, ver kurtul.
Kimi diyor, ya sev ya terk et!
Kimi de, ABye ABDye soralım, onlar bizden daha iyi bilir, diyor.
Kimi de diyor; yazıktır bu hainlere, affedelim.
Halbuki bu kararların hiçbirini yerinde değil, çünkü bu kararların dayandığı kanıtlar ve mantık çürük. Bu durum karşısında bir tek karar olabilir: O da ulusun birlik ve bütünlüğüne düşman olanları yok etmek, Türk devletinin hem ekonomik hem de siyasal tam bağımsızlığını sağlamak. Bu kararın dayandığı mantık şu: Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu; tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Ne kadar zengin olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan ileri gidemez.
Türkün onuru, kendine güveni ve yetenekleri çok yüksektir. Böyle bir ulus, bölünmüş olarak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Öyleyse ya birlik, bütünlük ve bağımsızlık ya ölüm! İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır. Türk anayurduna, Türk bağımsızlığına, Türkün birlik ve bütünlüğüne saldıranlara karşı çıkmak ve onları yok etmek parolamızdır! Bu paroladan hareketle, ulusun birlik, beraberlik ve bütünlüğü için hayatını ortaya koyan vatansever insanlara bir çağrı yapalım.
Ankara Tamimi
Yurdun bütünlüğü ve ulusun bağımsızlığı tehlikededir. İktidar sahipleri terör örgütü PKKnın faaliyetlerine son vermek için Avrupaya, Amerikaya ve Iraka karşı tavır alamamakta, örgütün mali kaynaklarını kesmek ve mülteci adı altında Avrupaya sığınanları önlemek için yaptığı çalışmalar sonuçsuz kalmaktadır.
Gene iktidar sahipleri asil milletimizin temiz dini duygularını siyasete alet etmekte, türban, laiklik, imam hatip, milli eğitim gibi hassas konuları istismar etmekte ve halkımız geleceğinden endişe duymaktadır. Bu durum Türk milleti ve devletinin ulusal saygınlığına, onuruna ve bağımsızlığına gölge düşürmektedir. Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun kesin kararı ve direnişi kurtaracaktır.
Sivil toplum örgütlerinin tamamı vakit geçirmeksizin Ankarada toplanacak ve yapılacak ulusal bir kongre ile İstiklal Savaşı sonrası takip ettiğimiz yol, aynen izlenerek ulus bağımsızlığına kavuşturulacak, bütünlüğümüzü parçalamak isteyenler demokratik sistem içinde yok edilecektir.
Parolamız, ya birlik ve bütünlük ya ölümdür!
Türk onurludur, kendine güveni ve yetenekleri çok yüksektir.
Türk milleti asildir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Türk milleti kendi tarihini kendi yazar.
Böyle bir ulus, bölünmüş olarak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.
Unutmayınız ki; zabitan için YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM vardır. Fakat arkadaşlar ÖLMEYECEĞİZ, bağımsızlığımızı muhafaza ederek YAŞAYACAĞIZ ve milletimizi daima bağımsız görmekle BAHTİYAR OLACAĞIZ! (31 Temmuz 1920).
Ne Mutlu Türküm Diyene!
Ne diyeyim, başka ne söyleyeyim