Ulusalcılık ve MİLLİYETÇİLİK üzerine bir yazı.

Forumda gereksiz, yanlışlıkla açılmış veya kilitlenmiş başlıklar buraya taşınır.

Ulusalcılık ve MİLLİYETÇİLİK üzerine bir yazı.

İletigönderen SOKRATES » Prş May 31, 2007 11:48

Milliyetçiler, Ulusalcıların Oyunlarına Gelmeyecektir!

Ulusalcıların çelişkilerini, ülkemizde yaptıkları yıkımları, destekledikleri bölücülüğü, emperyalistlere yaptıkları taşeronluğu, faaliyete başladığımız ilk günden itibaren bir bir ortaya koyduk. Ülkemizde son bir yıldır yaşanan olaylar, davamızın ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkarmaya devam etmektedir. Biz, "Kamufle Teorisi"ne uygun bir şekilde yıllardır ülkemizi ele geçirmeye çalışan azınlıkların yaptıklarını ve yapmak istediklerini bir bir deşifre ediyoruz.
Azınlıkların amacı, ülkemizi, siyasi, ekonomik ve sosyal krizlerle meşgul ederek ilelebet yönetmektir. Asıl vatan evlatları krizlerle boğuşurken, onlar kendi şatolarında bu ülkenin her türlü imkanını kullanarak "bir elleri yağda bir elleri balda" yaşamaya devam ediyorlar. Geliştirdikleri "psikolojik harekât teknikleri"yle bu ülkenin gerçek sahiplerini birbirleriyle vuruşturuyorlar. Kullandıkları figüranlar maalesef yine bu Ülkenin, bu Milletin çocuklarıdır.
İşte bunlardan dolayı, basiretli Türk Milliyetçileri ulusalcıları muhatap almamalı, onlarla oturup kalkmamalı, onlarla hiçbir platformda bir araya gelmemelidir. Çünkü, ulusalcılık oyunu azınlıkların yazdığı ve sahneye koyduğu bir senaryodur.
Ulusalcı Avukat Alparslan ARSLAN'ın Danıştay İkinci Dairesine yönelik düzenlediği hain saldırı, bütün bu söylediklerimizin ispatıdır. Bu ülkede hiçbir zaman tabanı olmamış ve olmayacak olan ulusalcılar, Türk Milliyetçilerini saflarına çekerek hain emelleri için kullanmaya çalışmaktadırlar. Ancak, Liderimizin dirayetli duruşu ve zamanında müdahaleleri bu hain planları akim bırakmıştır.
Kanlı eylemlerinde kullanacak adam bulamayan ulusalcılar, bu defa uzun süredir değişik eylemlerde hazırladıkları, ülkücü - islamcı görünümlü Alparslan ARSLAN'ı toplumumuzu dinci-laik çatışmasının içerisine sürükleyebilmek için kullandılar. Eğer bu hain saldırgan yakalanamasaydı, cunta ve ekibinin yönlendirdiği medya kuruluşları ve gazetecilerin hemen olay sonrasında yazdıkları gibi "saldırgan bir ülkücüydü" denilerek camiamız toplumumuz nezdinde mahkum edilecekti. Oysa Avukat Alparslan ARSLAN, bir yandan dinci, bir yandan da ülkücü görünümlü bir ulusalcıydı. Üzerinden Vatanı Karıştıranlar Derneği'nin Kartviziti ve "Ulusal Kanal"a ait bir kimlik çıkmasa bile ortaya konan diğer delillerden bunu rahatlıkla anlayabiliriz.
Son yaşanan kanlı saldırı, bir kez daha ulusalcılığın ne demek olduğunu Türk Milletine göstermiştir.
Ulusalcılık demek, bölücülük demektir, terörizm demektir, marksisizm demektir, leninizm demektir, maoculuk demektir. Özde ise, emperyalizmin Türkiye temsilciliği demektir.
Ulusalcılık demek, ya azınlık çocuğu olmak demek ya da azınlıkların hizmetkarı olmak demektir.
Ulusalcılık demek, kanlı eylemler düzenleyerek bu eylemleri Ülküdaşlarımızın üzerine atmak demektir.
ULUSALCILIK DEMEK, ‘TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ TASFİYE HAREKÂTI’ DEMEKTİR.



http://www.ulusalihanet.com/view_news.php?id=172
"Ey millet! Allah birdir, Şanı, büyüktür. Allah�ın selameti, atifeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki Kur�ani azimüşşandaki husustur. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir, temel dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa hakikate tamamen uyuyor.ATATÜRK
Kullanıcı küçük betizi
SOKRATES
Üye
Üye
 
İletiler: 346
Kayıt: Çrş Nis 04, 2007 20:59

İletigönderen Çetin Taş » Prş May 31, 2007 12:41

1.Sokrates yazının kaynağını belirtmeyi unutmuş.Kaynak aşağıda yazılı:

http://www.ulusalihanet.com/view_news.php?id=172

2.Yazının kaynağı olan site iyice araştırıldığı zaman ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ değil de TÜRKÇÜ FAŞİSM idealleri olan bir insanın veya insanlar topluluğunun sitesi olduğu anlaşılıyor.

3.Milliyetçilik ve ulusalcılık kendilerini "sağ" ve "sol" olarak tanımlayan kimi insanlar karşı çıksalar da aynı şeydir.İngilizce'de milliyetçilik ve/veya ulusalcılık kavramlarının her ikisine de hangi sözlükte bakarsanız bakın bulacağınız karşılık Nationalism'dir ki zaten tüm bilimsel-teknik terimler bize bildiğiniz gibi batıdan geçtiği için fakat mevzumuzda da olduğu gibi Türkçe'nin kendine has yapısı,zenginliği sayesinde yeni kelimeler türetebilmesi ile bir kelimenin 2 farklı söylenişi oluşmuş.

4.Milliyetçilik ve faşizm ayrı şeylerdir.Buıgün PKK'nın yaptığı,DTP'nin yaptığı Kürtçü faşizmdir.
Yazının kaynağı olan sitenin yaptığı da Türkçü faşizmdir.
Her ikisi de ırkın üstünlüğünü hedefler.Milliyetçilikte ise,örn:ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ,kendini aynı milletin ferdi olarak gören her etnik kökenden insanların bir arada ÜSTÜNLÜK'leri esastır.
Kemalistim.Vatanımı her şeyden çok seviyorum.
Kullanıcı küçük betizi
Çetin Taş
Üye
Üye
 
İletiler: 2354
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:02

İletigönderen SOKRATES » Prş May 31, 2007 12:44

Çetin Taş, Gerçek Atatürk Milliyetçiliği adlı açtığım topikteki yazı da ordan alınma.
Bu haber olmadığı için kaynak göstermeye gerek duymadım.
Çünkü aynı zamanda bunlar benim düşüncelerim.
Eğer Atatürk bölümündeki topiği incelersen bizim görüşümüzde olanların Irkçlık yapmadığını AÇIK VE NET olarak görebilirsin.
Teşekkür ediyorum.
"Ey millet! Allah birdir, Şanı, büyüktür. Allah�ın selameti, atifeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki Kur�ani azimüşşandaki husustur. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir, temel dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa hakikate tamamen uyuyor.ATATÜRK
Kullanıcı küçük betizi
SOKRATES
Üye
Üye
 
İletiler: 346
Kayıt: Çrş Nis 04, 2007 20:59

İletigönderen miroglu » Pzr Nis 06, 2008 13:57

saçma bir yazı.Türk milliyetçiliği demek Atatürk milliyetçiliği demektir.Ayrıca ulus kavramını türkiye türkçesine katan Gazi Paşadır..! Ankaradaki ulus meydanın isminide Atatürk koymustur...

Türkeşçilerin görüşleri gibi klasik milli kavramlar kendilerine aidiyeti hissi ile yazılmıs.Bugun bir hulki cevizoğlu vs ulusalcı.Kalkıp hangi babayiğit diyebilirki cevizoğlu türk düşmanı,sözde milliyetçi diye!
Kullanıcı küçük betizi
miroglu
Üye
Üye
 
İletiler: 18
Kayıt: Cmt Mar 22, 2008 12:09

İletigönderen Kemalist Murat » Pzr Nis 06, 2008 19:33

Yazinin sacma oldugunu sirf basliktan tahmin etmistim.

Buyur Ulusculugun aslinda Milliyetcilikle (Ataturk Milliyetciligi) arasinda fark olmadigini okuda ogren.

giriş
millet ve milliyetçilik kavramları son birkaç yüzyılda insanlık tarihini derinden etkilemiş ve yönlendirmiş çok önemli iki kavramdır. geçmişte ve günümüzde uygulanış biçimine göre ya insanlara refah ve mutluluk getirmiş ya da savaş, yıkım ve gözyaşı getirmiştir. makalemizde millet ve milliyetçilik kavramlarını tüm yönleriyle ele almaya çalışacağız.

1. türk kültürünün tarihsel süreç içindeki gelişim evreleri

türk tarihinin temelleri çok eski zamanlara kadar gitse de tarihçiler tarafından kabul edilen ilk türk devleti mete tarafından m.ö. 209 tarihinde oluşturulan asya hun devleti�dir. orta asya�da oluşturulan bu siyasi birliği, tarihsel süreç içinde aynı halk tarafından kurulmuş olan pek çok türk devleti takip etmiştir.

bu devletlerin ana kurucu unsuru olan türkler, küçükbaş hayvan yetiştiricisi olan bir toplum olarak, boylara bölümüş bir şekilde yaylak ve kışlak arasında göçebe bir yaşantı süren bir halktır. atlı göçebe yaşayış türk kültürü�nün ana şekillendiricisi olmuştur. türklerin yaşantısı daima somut olmuştur. bunun sebebi yaşamlarının doğal koşullara göre belirlenmesidir. doğal koşullar iyi olursa hayvanlardan alınan verim yüksek olur ve karnı doyar. doğal koşullar kötüleşirse aç kalır. doğanın koyduğu bu kesin kurallar yaşam koşullarını belirlediği gibi bu koşulların bir sonucu olan kültürü de meydana getirir.

kültürün günümüze yansıması olan sanat ve edebiyatta bu somut yaşamın sonuçları çok belirgin biçimde görülür. at koşum takımlarına, silahlara, kilimlere işlenmiş motifler hep iki hayvanın birbirleriyle mücadelelerini ya da av sahnelerini ele alır. bir edebiyat ürünü olan kutlu dağ efsanesinde ise yıllarca çekilen açlık ve kıtlığın sebebi olarak kutsal bir kaya parçasının düşmanlara terk edilmesi gösterilir.

devlet yönetimi yine bu somut yaşantının izlerini taşır. halk refah içinde yaşıyorsa tanrı kut�unu yani kutsal yönetme yetkisini hakana vermiştir. açlık ve kıtlık çekiliyorsa tanrı kut�unu geri almıştır. dolayısıyla o hakana itaat edilmez. boylar, o hakanın egemenliğinden ayrılarak daha dirayetli birini hükümdar yaparlar. türk devletlerinin pek çoğunun yıkılma sebebi budur.

bu kültürün içinde �kadın�ın� yeri çok önemlidir. kadın herşeydir. kadın toplumdan dışlanmaz, tam tersine, kadın yönlendiricidir. kadın annedir., eştir, ailenin ihtiyaç duyduğu iş gücünün önemli bir kısmını kadın yerine getirir. kadın toplum dokusunu oluşturan değerlerin merkezindedir.

eski türklerde yerleşik kültürlerin özellikleri yer almaz. çok tanrılı din yerine tek tanrılı din vardır. mitoloji yoktur, çünkü oturup tanrılar arasındaki ilişkileri düşünecek zamanı yoktur. kölelik yoktur. özgür yaşantıya alışmış toplum, koleliği anlayamamış, kabul edememiştir.

islamiyetin ortaya çıkışı ve yayılması ile ilk kez türklerle araplar.bugünkü türkmenistan topraklarında karşılaşmışlardır. başlangıçta bazı problemler yaşanmışsa da daha sonra uzlaşma sağlanmıştır. islamiyeti, araplardan öğrenen türkler, kendi dinleriyle benzerlikler taşıyan bu yeni dini benimsemeye başlamışlardır. ancak, arapların, islamiyetin kurallarıymış gibi kendi kültürlerini de empoze etmeye çalışmaları, kültür çatışmasını başlatmıştır.

bu çatışmanın en güzel örneğini halife tarafından islamiyeti yeni benimsemiş olan toplulukları incelemekle görevlendirilen arap seyyahı ibni fadlan�dan öğreniyoruz. halifenin elçisi sıfatıyla türk topraklarına giren ibni fadlan, bir gün bir türk obasına misafir olur. oba beyi ibni fadlan ve yanındakiler için kendi çadırında yemek hazırlatır. yemeğe oturulduğunda ibni fadlan çok şaşırır. oba beyinin karısı ve kızları da kendileriyle yemeğe birlikte oturmuştur.

yemek yenir, sofra kaldırılır, sohbet sırasında ibni fadlan büyük bir üzüntüyle oba beyine araplar�da kadınların, erkeklerin yanına çıkmadığını, birlikte yemek yemediğini ancak burada kadınların erkek gibi sofraya oturduğunu söyler ve yakınmalarda bulunur. oba beyinin cevabı şudur; �siz bizim misafirimizsiniz. benim karım ve kızlarımın sizinle bilikte yemek yemesinin amacı; sizin gibi saygın bir misafiri onurlandırmaktır. bizim kadınlarımız ancak namussuz ve iffetsiz insanların yanına çıkmazlar.�

bu kültür çatışması, ilk örneklerden biridir. bu çatışma yüzlerce yıl devam etmiştir ve günümüzde de devam etmektedir.

türklerin batıya göç etmeye başlaması ile türkler arap ve fars kültürünün öğeleriyle karşılaşmaya başladılar. yerleşik toplum olan arap ve fars kültürü, türkleri büyük ölçüde etkiledi. yalın ve sade türk kültürü, kapsamlı ve boyutlu arap ve fars kültürü karşısında gerilemeye başladı. türklerin yavaş yavaş yerleşik hayata geçmesiyle bu kültür baskısının etkisi daha da arttı. bu etkileme o kadar ileri boyutlara ulaşmıştır ki büyük selçuklu ve anadolu selçuklu devletlerinin resmi dili farsça olmuştur. eskiden türk hükümdarları türkçe isimler kullanırken alaaddin keykubat, izzettin keykavus, gıyasettin keyhüsrev gibi biri arapça biri farsça iki isim kullanmaya başlamışlardır. ünlü türk düşünürü mevlana divan�ını farsça yazmıştır. bu dönemdeki yönetici elit adeta atlı-göçebe türk kültüründen utanır hale gelmiştir. göçebe yaşayan halkı yerleşik hayata geçirmek için yoğun baskılar uygulanmış, halk adeta kimlik değiştirmeye zorlanmıştır. anadolu selçuklu devleti döneminde çıkan baba ishak isyanı, bu kimlik değişimi baskısı karşısında göçebe türk kültürünün kimliğini koruma mücadelesi olarak nitelendirilebilir. bu dönemdeki yoğun baskıya direnmeye çalışan siyasi liderler de olmuştur. karamanoğlu mehmet bey, 1277 yılında yayınladığı �bundan böyle divanda, dergahta ve bargahta türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.� şeklindeki emriyle türk kültürünün dilden başlayarak yok oluşunun önüne geçmeye çalışmıştır.

aynı yabancılaşma, osmanlı devletinde de sürmüştür. osmanlı beyliği başlangıçta göçebe kültürün siyasi geleneklerine göre yönetilirken, önce devletleşme ardından da imparatorlaşma sürecine geçilmesiyle abbasi devlet teşkilatının, selçuklulurca geliştirilmiş versiyonunu kullanmaya başlamıştır. özellikle yavuz sultan selim�in 1517 mısır seferiyle halifeliği de osmanlı hanedanına ait kılması bu sürece büyük bir ivme kazandırmıştır. anadolu insanı bu gelişmeye son direncini celali isyanlarında göstermiştir. kanuni�nin alman seferinde, alman imparatorunun, ordusunu imha ettirmemek için osmanlı ordusunun karşısına çıkmaya bile cesaret edemediği bir dönemde, yani devletin gücünün doruk noktasında olduğu bir dönemde, celali isyanlarının sebebi olarak �celal adında bozoklu bir eşkiya etrafına topladığı çapulcularla ........� gibi açıklamalar havada kalmaktadır. bu isyan, türk insanının kendi toplumsal dokusunun değiştirilmesine yönelik son çırpınışıdır.

bu toplumsal doku değişiminin temel felsefesi islamın �ümmet� anlayışıdır. bütün müslümanların tek bir çatı altında toplanması anlamına gelen bu idealist düşünce, tarihin hiçbir döneminde uygulanamamıştır. bu anlayışa ilk ihanet edenler ise araplar olmuştur. emevi hanedanının ilk yıllarında iran ve türkistan�ın bazı bölgelerinin arap egemenliğine girmesiyle, emevi devleti ilk kez arap olmayan toplulukları kendi egemenliğine almıştır. ancak türklere ve iranlılara ikinci sınıf insan muamelesi yapılması islam dinine girmiş olmalarına rağmen türklerden ve iranlılardan gayri müslimlerin vermesi gereken cizye vergisinin alınması daha en başında arapların ümmet anlayışını ortadan kaldırdığı anlamına gelmektedir.

ancak arapların uygulamaktan kaçındığı bu anlayışı osmalı devleti sahiplenmiş ve uygulamaya çalışmıştır. osmanlı devleti�nin bütün çabalarına rağmen arap arap kalmış, ancak türk kendi kimliğini yitirmiştir. orta doğu uzmanı ünlü tarihçi bernard lewis �tarihte hiçbir millet kendi öz benliğini islam ümmeti anlayışı içinde eritmede türklerden ileri gitmemiştir. � ifadesi ile bunu vurgulamaktadır. tarihsel bir olayı günümüzün koşullarına göre değerlendirmeye çalışırsak anakronizm yani tarih içinde yer değiştirme yapmış oluruz ki bu tarih biliminin metoduna aykırıdır. dolayısıyla osmanlı yöneticilerinin tamamen inandıkları ve samimi olarak uygulamaya çalıştıkları bu anlayış için bu gün onları mahkum edemeyiz. ancak tarihsel olayların günümüze yansıma biçimini değerlendirmek ve bunun üzerinde yorum yapmak ve dersler çıkarmak ta tarihin ana görevidir. bu çerçevede sonuçları itibariyle osmanlı yöneticilerinin ümmetçilik uğruna türk toplumunun kültürel dokusunu zedelediğini ve bunun en büyük zararlarını türk unsurun gördüğünü söyleyebiliriz . nitekim birinci dünya savaşı ve bu savaşta arapların osmanlı devletine ihanet etmesi, yüzlerce yıl uygulanmaya çalışılan anlayışın başarısızlığının delili olmuştur. imparatorluk yıkılmış ve enkazın altında türk unsur kalmıştır.

atatürkle başlayan türk milli mücadelesi yüzlerce yıl örselenmiş olan toplumun kendi kimliğini bulma mücadelesi dir. türk insanı ruhunda saklı olan �özgürlük� özlemini atatürk�ün liderliğinde parlak bir başarıya dönüştürmüş. yurdunu düşmandan kurtarırken, benliğini de, geçerliliğini yitirmiş, köhnemiş zihniyetlerden kurtarmıştır. türk milli mücadelesi, türk insanının ümmetten millete geçiş sürecinide başlatmıştır.


2. atatürk ve türk milliyetçiliği


milli mücadelenin başlangıcı olan 1919 yılında ülkenin görünümü şöyleydi. osmanlı imparatorluğunda kendini bu imparatorluğun parçası olarak görmeyen bütün topluluklar ayrılmış devletin asli unsuru olan türk insanı şartları çok ağır bir mütarekeye, katlanmak zorunda bırakılmıştı. zaten küçülmüş olan imparatorluğun son toprakları değişik bahanelerle işgal edilmiş yada işgal edilmeye çalışılıyordu. yüzlerce yıl bu milletle beraber yaşamış ve onlardan ayrımcılık görmemiş olan rum ve ermeni azınlık her türlü taşkınlıkla, halkın onurunu zedeliyordu. zaten ilkel şartlarda yaşayan,bir de sürekli aşağılanmaya maruz kalan türk insanı bir çıkış noktası arıyor, yüzlerce yıllık geleneğin bir gereği olarak bu çıkış noktasını istanbul�da, padişahta görüyordu. ancak padişahın şahsi çıkarları için işgal güçleriyle işbirliği içinde olması ve bir sürü olarak nitelendirdiği halk için kılını bile kıpırdatmaması halkı daha da büyük bir bezginliğe ve yılgınlığa itiyordu.

her şeyin artık bittiğinin düşünüldüğü bir dönemde herşeyin bitmediğini farkeden bir tek atatürk vardır. atatürk 4 şubat 1919 tarihinde alemdar gazetesinin yazarlarından refii cevat ulunay�a şunları söylüyordu; �bu gün herhangi bir teşkilatçı anadoluya geçer de milleti silahlı bir mukavemete hazırlarsa bu vatan kurtulur.� bu kupkuru çölde hiçbir hayat emaresi görülmüyor. ama çölden hayat çıkarmak bu çöküntüden bir varlık bir teşekkül yaratmak lazımdır. siz bu boşluğa bakmayınız. boş görünen o saha doludur. çöl sanılan bu alemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. o, millettir, o, türk milletidir. eksik olan şey teşkilattır. bu teşkilat organize edilebilirse vatan da, millet de kurtulur.�

atatürk 1937 yılında yaptığı bir konuşmada ise şunları söylüyordu;�

ben 1919 senesi mayıs�ı içinde samsun�a çıktığım gün elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. yalnız büyük türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. işte ben bu ulusal kuvvete, bu türk milletine güvenerek işe başladım.�

atatürk�ün başladığı iş, mutlak bir askeri zafer ve mutlak bir toplumsal dönüşümle noktalandı. türk insanı savaşa ümmet olarak girdi millet olarak çıktı ve bu millet atasının önderliğinde geri kalmışlığı geride bırakarak çağdaş ve modern bir devlet oluşturdu.

atatürk, millete millet olduğunu öğretti. milli bir devlet, milli bir ordu, milli bir eğitim, milli bir kültür oluşturuldu. medreselerin kapatılması sonucu açılan çağdaş eğitim kurumlarında milli eğitime geçildi. harf inkılabı ve başlatılan eğitim seferberliği ile millet aydınlatıldı. açılan türk dil kurumu�nun yaptığı çalışma ile türk dili, yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarılarak milli bir dil oluşturuldu. türk tarih kurumunun çalışmalarıyla türk insanı tarihteki seçkin yerini öğrenerek kendisiyle gurur duydu. türk ocaklarında türk kültürünü işleyerek geliştirdi. yüzlerce yıl itilip kakılmış, asker ve vergi kaynağı ve sürü olarak görülmüş türk insanı itilip kakılmamayı öğrendi. birey, vatandaş ve millet olmanın nitelikleriyle donatılarak bilinçlendirildi. dünyada örneği görülmemiş bu dönüşümü yaratan milli heyecanı onuncu yıl marşının şu dizeleri çok güzel bir biçimde yansıtmaktadır.�

�bir hızla kötülüğü, geriliği boğarız

karanlığın üstüne, güneş gibi doğarız

türk�üz bütün başlardan üstün olan başlarız

tarihten önce vardık, tarihten sonra varız�

atatürk�ün türk insanını ümmetten millete dönüştürdüğü dönem aynı zamanda avrupa da da milliyetçiliğin parladığı bir dönem olmuştur. ancak almanyada adolf hitler ve nasyonal sosyalist parti ile italyada mussolini ve faşist parti ile ırkçı milliyetçiliğin doruk noktasına çıktığı bir dönemdir. bu iki lider ırkçılık yaparak dünyayı kan ve gözyaşına boğarken, atatürk bambaşka bir milliyetçilik anlayışını benimsemiş ve halkına benimsetmiştir. atatürkçü milliyetçilik anlayışı adını verdiğimiz bu anlayış, çağdaş ve modern türk milletinin ve türk milliyetçiliğinin yapısını belirlemiştir.

atatürk�e göre �aynı dili konuşan aynı kültürü paylaşan, birlikte yaşama isteğinde samimi olan insan topluluğuna millet adı verilir.�

atatürk�e göre bir milleti oluşturan unsurlar; dil birliği, yurt birliği, kültür birliği, duygu birliği, tarihi ve ahlaki akrabalıktır. bu unsurlar arasında ırk ve din birliği yer almaz. ırk ve din kültür birliğinin alt unsurları olarak değerlendirilir.

atatürk�e göre milliyetçilik; ait olduğu milletin varlığını sürdürmesi ve yüceltmesi için diğer bireylerle birlikte çalışmak bu çalışmayı ve bilinci gelecek kuşaklara yansıtmaktır.


atatürkçü milliyetçilik anlayışı;

- - - - milliyetçiliği reddeden akımlara karşıdır.

- - - - ırkçılığa karşıdır (yani birleştiricidir.)

- - - - sınıf kavgasına karşıdır. (yani bütünleştiricidir.)

- - - - barışçıl ve insancıldır.

- - - - saldırı ve sömürüye karşıdır.

- - - - milletlerin eşitliği prensibine dayalıdır.

görüldüğü gibi atatürk�ün millet ve milliyetçilik anlayışında zorlama yoktur. gönüllü benimseme vardır. insanın ne olduğu değil kendini ne hissettiği önemlidir. türk milletinin ağladığına ağlayan, güldüğüne gülen, kendini bu millet için çalışmakla mükellef gören kısacası kendini türk milletinden hisseden herkesi türk olarak kabul eden bir milliyetçilik anlayışıdır. bu çağdaş, bu modern, bu evrensel, bu türk insanına ve insanlığa refah ve mutluluk getiren bir milliyetçilik anlayışıdır.

günümüzde ülkemizde türk adını verdiğimiz etnik ve kültürel kimliğin yanında kendine gürcü, çerkes, pomak, boşnak, kürt ve arnavut adını veren etnik ve kültürel kimliğe mensup insanlar da yaşamaktadır. bu insanların büyük bir kısmı çok farklı coğrafyalarda kendilerine yapılan zulümden anadolu toprağına ve türk insanının engin hoşgörüsüne sığınmışlardır. türk insanıyla, kültürüyle kaynaşmış et ve tırnak olmuşlardır. bütün bu etnik alt kimliklerin kaynaşması folklorümüzü, türkülerimizi, yemeklerimizi, yaşam tarzımızı, kısaca kültürümüzü renklendirmiş ve zenginleştirmiştir. bu zenginlik türk milliyetçiliği adını verdiğimiz bir üst kimliği oluşturmuştur. günümüzde bu alt kimliklerden herhangi biri kendi kimliğiyle gurur duymakta ancak kendini aynı zamanda türk milletinin bir evladı olarak görmekte, türk milleti için çalışmakta ve gerekirse mensup olduğu türk milleti için canını vermektedir.

türk toplumunun bu yapısını, günümüzde mozaiğe benzetenler vardır. mozaik birbirinden, tamamen farklı parçalardan oluşturulan, oluşturulmaya çalışılan bir bütündür. mozaik toplum ve devletlere en güzel örnek avusturya � macaristan imparatorluğudur. bu imparatorlukta avusturyalılar, macarlar, çekler, slovaklar, romenler, ulahlar, boşnaklar, slovenler, hırvatlar ve polonyalılar ayrı ayrı coğrafyalarda, ayrı dillerde ve ayrı kültürlerde yaşamaktaydı. bu toplulukların her biri bir diğerini reddediyor ve nefret ediyordu. imparatorluğun demir yumruğu altında bir devlet bayrağı altında yaşıyorlardı ve tam bir mozaik oluşturuyorlardı. ünlü çek yazar yaroslav hasek �arslan asker şvyak� adlı romanında birinci dünya savaşında bir avusturyalı alay komutanın emrindeki macar, çek, slovak ve avusturyalılardan ayrı ayrı oluştureulmuş bölüklerin biribirlerinin dillerini anlamadıkları için aralarındaki �iletişim kopukluğu nedeniyle ruslar karşısında kendi tabiriyle nasıl sopa yediklerini� bir kara mizah şeklinde anlatırken aslında bu mozaik yapının çarpıklıklarını sergilemektedir.

türk milletini mozaik olarak nitelemek, ancak bu milleti parçalamak niyetinde olan kişi ve çevrelerin zorlamasıdır. aynı coğrafyada yaşayan, aynı dili konuşan, aynı kültürü paylaşan, birlikte sevinen birlikte üzülen, birbiriyle evlilik yoluyla tamamen kaynaşmış bir milleti mozaik gibi görüp parçalamaya çalışmak hüsranla sonuçlanacak boşa bir gayrettir. türk milleti, unuyla, yağıyla, şekeriyle, sütüyle, fıstığıyla vatan adı verilen ocağın üzerinde, tarih adı verilen ateşte pişmiş, enfes bir un helvasıdır.

ülkemizde varolan etnik alt kimlikler üzerinde zaman zaman bazı oyunlar oynanmaya çalışılmıştır. etnik kimliklere ırkçılık nosyonu yüklenmeye çalışılmıştır. bu tür faaliyetlerin ana amacı türk milletini ve devletini parçalayarak menfaat temin etmektir.

türk milliyetçiliğini insan vücuduna ve etnik alt kimlikleri de bu vücudun organlarına benzetebiliriz. vücudun her organı bedenin yaşaması için hayatı öneme sahiptir. bu vücudun herhangi bir organında örneğin midenin bir bölümünde kanser teşhis edilmişse ve bu kanser tedavi edilmezse kanser diğer organlara da atlama yapar ve bedenin ölümüne yol açar. böyle bir hastalığın iki tedavi yöntemi vardır. birincisi ilaç tedavisi, ikincisi ise cerrahi müdahaledir. ilaç tedavisi böyle bir hastalıkta kesin çözüm değildir ve bedenin ölümüne yol açar. cerrahi tedavi ise hastalığın kesin çözümüdür, hem organ hem de beden bu hastalıktan kurtulur.


bedenimizin yani türk milliyetçiliğin bu tür hastalıklarla karşılaşmaması için atatürk�ün, atatürkçü düşünce sistemi�nin ve atatürkçü milliyetçilik anlayışının milletimize tam olarak benimsetilmesi ve bir yaşam biçimi haline getirilmesinin gerekliliği ve zorunluğu son yıllarda yaşadığımız acı tecrübelerle daha iyi anlaşılmaktadır.


4. uluslar arası planda milliyetçilik


fransız ihtilali ile birlikte devlet sistemlerini etkilemeye başlayan milliyetçilik akımı mozaik devlet yapılarının çözülmesine ve �ulus devlet� adını verdiğimiz çağdaş devlet yapılarına geçilmesine yol açmıştır.

ortaya çıktığı andan itibaren milliyetçilik iki ayrı kategoride gelişmiştir. bunlardan birincisi �ırkçı milliyetçilik anlayışı� ikincisi ise milliyetçilik anlayışının en gelişmiş şekli olan �kültür milliyetçiliği� dir.

ırkçı milliyetçilik anlayışı, ırk üstünlüğü prensibine dayanır. bir ırkı diğer ırk ve soylardan üstün görür. üstünlüğünü kabul ettirmek için diğer ırk ve soylara mensup olan insanlara baskı yapar tarih boyunca bu baskı uygulamaları sonucu insanlığa kan, gözyaşı ve yıkım getirmiştir.

bu anlayışa en güzel örnek; nazi almanyasının yaptığı uygulamalardır. alman ırkının üstünlüğünü savunan nasyonel sosyalist parti ve lideri adolf hitler, 1933 yılında yapılan seçimle iktidara gelmiş ve ilk iş olarak demokrasiyi ortadan kaldırarak kendi diktatörlüğünü kurmuştur. ardından hızlı bir silahlanmaya giderek avrupada alternatif bir güç haline gelmiştir. önce avusturyayı kendi topraklarına katmış, ardından polonya, çekeslovakya ve romanya aynı akıbetle karşılaşmıştır. ikinci dünya savaşının başlamasıyla bu sayı giderek artmıştır.

hitler bir taraftan alman ırkının üstünlüğünü savaş meydanlarında ispatlamaya çalışırken, diğer taraftan gerek almanya�da gerekse işgal edilen ülkelerdeki yahudi ve çingeneleri, alman ırkının en büyük yozlaştırıcıları olarak görerek birer birer toplama kamplarına sürmüş ardından krematoryum adı verilen yoketme fabrikalarında bu insanları sistemli bir şekilde öldürtmüştür.

hitler bununla da yetinmeyerek sözde bilim adamları aracılığıyla bu insanlar üzerinde bilimsel deneyler yapmış ve kobay olarak kullanmıştır.

alman bilim adamları klasik bir alman prototipi tespit etmiş ve bu prototipe uygun bir alman ırkı yetiştirmek amacıyla insan üreten çiftlikler kurmayı planlamış ancak yenilgiye uğrayınca bu projelerini hayata geçirememişlerdir.

hitler�in ırkçı milliyetçilik anlayışı ikinci dünya savaşı�nın sebebi olmuş ve 35 milyon insanın ölümüyle sonuçlanmıştır. milyonlarca yahudi ve çingene krematoryumlarda imha edilmiştir. hitler tarih boyunca insanın insana yaptığı eziyeti doruk noktasına çıkarmıştır.

ırkçı milliyetçilik anlayışına bir diğer örnek olarak yugoslavya�yı verebiliriz. balkanlarda cereyan eden bu olay ırkçı milliyetçiliğin ileri bir boyutu olan mikro milliyetçilik anlayışıdır. mikro milliyetçilik, soy dışında dinsel mezhepsel veya bazı farklı özellikler nedeniyle insanların ayrıştırılmasıdır.

eski yugoslavya�yı oluşturan toplulukların büyük bir kısmı slav ırkından gelmektedir. zaten devletin adı olan yugo-slavya; güney slavları demektir. slavların ortodoks olanlarına sırp, katolik olanlarına hırvat, protestan olanlarına sloven ve müslüman olanlarına boşnak adı verilmiştir. tarih boyunca dinsel ve mezhepsel farklılıklar, lehçe farklarıyla aynı dili konuşan, aynı kültüre sahip bu insanlar bir birinden ayrışmış ve mikro milletler haline dönüşmüştür.

kendi de bir sırp olan mareşal tito, yapay da olsa bu insanları özerk cumhuriyetler halinde birleştirmiş, ancak tito�nun ölümüyle bu birlik çatırdamaya başlamıştır. hırvatistan, slovenya ve bosna-herseğin ard arda bağımsızlık ilan etmesi ile devletin en kalabalık unsuru olan sırplar ırkçı lider miloseviç�in yönlendirmesiyle önce hırvatistan ve slovenya ya ardından da bosna-hersek�e saldırmışlardır. almanya�nın koruması altındaki hırvatistan ve slovenyaya pek bir şey yapamamışlar ancak korumasız bosna-hersek�te tam bir katliam yaparak yirminci yüzyılın son insanlık dramını sahneye koymuşlardır. ardından kosovada aynı oyunları oynamaya çalışmışlar ancak nato�nun etkin müdahalesiyle durdurulabilmişlerdir. hem sırplar hemde boşnaklarca taraf tuttuğu gerekçesiyle vatan haini ilan edilen ünlü besteci dragan bregoviç�in �ben sırpım, eşim de boşnak benim çocuğum bu anlamsız savaşın nereside olabilir ki� sözleri ırkçı milliyetçilik anlayışının yolaçtığı insanlık dramını en güzel şekilde ifade etmektedir.


milliyetçiliğin bir diğer uygulama biçimi olan �kültür milliyetçiliği� milletlerin eşitliği prensibi ile bu milliyetçilik anlayışını benimsemiş olan devlet ve milletlere, demokratik yönetim içinde refah ve mutluluk getirmiştir.


bu anlayışa en güzel örneklerden biri isviçre�dir. isviçre�de hem italyan kökenli hem alman kökenli, hem de fransız kökenli insanlar yaşamaktadır. ancak bu insanlar farklılıklarını parçalayıcı bir etken olarak değil, kaynaştırıcı, zenginleştirici bir etken olarak kullanmışlardır. bu özelliklerinden ötürü ülkelerinin adı olan switzerland; barış adası anlamına gelmektedir.


gene bu çerçevede belçikada fransız kökenli vallonlarla, alman kökenli flamanlar her türlü kışkırtma altında bile demokratik yönetim altında barış ve kardeşlik içinde yaşamaktadırlar.


amerika birleşik devletleri de bu anlayışın uygulandığı ülkelere güzel bir örnektir. iki yüzyıllık bir geçmişine ve barındırdığı bir çok etnik özelliğe rağmen, bu etnik özellikleri bir ayrımcılık unsuru değil, motive edici özellik olarak gören ve uygulayan amerika, farklı etnik kimliklere �amerikalılık� bilinci aşılayarak kültür milliyetçiliğinin en güzel örneklerinden birini vermiş ve çağdaş bir amerikan milleti yaratmıştır.


her türlü kışkırtmalara ve çekilen acılara rağmen türkiye cumhuriyeti, atatürkçü milliyetçilik anlayışı ile çağdaş ve modern bir türk milleti yaratmıştır. yaratılan bu ortak kültürle insanlarımız kaynaşmış ve millet olmanın bilincine ulaşmıştır.


yirminci yüzyıl, iki ayrı milliyetçilik anlayışının çaltıştığı uygulamara sahne olmuştur. ırkçı milliyetçilik anlayışı insanları ayrıştırmış, bölmüş, çatışmalara, savaşlara ve insanlık medeniyeti�nin zedelenmesine sebep olmuştur. kültür milliyetçiliği ise insanları kaynaştırmış ve insanlık için çıkış noktası refah ve mutluluğu getirmiştir.


Kaynak: http://kemalizm.kemalistler.net/ulusculuk.htm
Tamamı büyük harflerden oluşan cümleler yazmak, yazılar paylaşmak kurallara aykırıdır. Yazı eklerken, küçülterek ekleyiniz.
Kullanıcı küçük betizi
Kemalist Murat
Üye
Üye
 
İletiler: 31
Kayıt: Çrş Oca 23, 2008 15:56

İletigönderen sessiz sedasız » Pzt Nis 07, 2008 2:20

ulusalcılık demek sizin gibi,milletinin bütünlüğüne zarar veren milliyetçileri,sınır milliyetçiliği değilde kafatası milliyetçiliği yapan ülkücüleri kısaca sözde milliyetçileri tasviye etmekse biraz daha safları sıklaştırmak gerek.bu tür yazılarla birilerini kandırdıklarını mı sanıyorlar dicem ama bu memlekette aklını peynir ekmekle yemiş kaç milyon insan var...
Sen ne kadar bilirsen bil,Senin bildiğin karşındakinin anladığı kadardır.
Kullanıcı küçük betizi
sessiz sedasız
Üye
Üye
 
İletiler: 988
Kayıt: Cum Mar 28, 2008 1:55
Konum: istanbul

İletigönderen borabey » Cum Haz 27, 2008 15:12

Yıkıcı ve bölücü etnik milliyetçiliğin yurt dışı destekli hain senaryolarına karşın, kurucu , koruyucu ve kollayıcı Türk Milliyetçiliğinin seçkin evlatları olan Türkçüler,
Tarihin derinliklerinde dün olduğu gibi bugün de
milli benliklerinden aldıkları güçle
“Devlet Kuran” iradesinin yanı sıra,
“Devleti Yaşatan” fonksiyonunun gereğini en güçlü şekilde yerine getirmeye devam edeceğinden
hiç kimsenin şüphesinin olmamasını
bu vesile ile bir kez daha ilan etmek istiyorum.
Genelde Küreselleşen uluslar arası sermayenin ,
yerelde “mikro milliyetçiliği” kullanarak emperyalist çıkarları için etnik ayrışmaları tetiklemesine karşılık kullanabileceğimiz en önemli silah,
TÜRK ve TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİN temel taşları olan
TÜRK BOYLARI ve TÜRK KÜLTÜRÜNÜNÜN GÜÇLENDİRİLEREK YAŞATILMASIDIR.
Bunun adı da TÜRKÇÜLÜK’TÜR.
Bu nedenledir ki !..
Öncelikle Türk Tarihini ve
bu şanlı tarih içinde şerefle yer alan Türkçülüğü,
Türk Kültürünü ve
bu kültüre zenginlik katan Milli Kültürümüzü,
Türk Töresini ve
bu töreyi bugüne taşıyan TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ ve
artık daha da açık konuşalım TÜRKÇÜLÜĞÜ ….
Öğrenmek,
öğretmek,
geliştirmek,
yaşamak ve yaşatmak zorundayız.
Bu vesile ile yanlış anlaşılmamak için
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ bir kez daha tanımlayacak olursak…
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ,
ETNİK AYRIŞMALARDA KULLANILMAYA MÜSAİT BİR MİKRO MİLLİYETÇİLİK,
SON GÜNLERİN MODA TABİRİ İLE BİR ALT KİMLİK DEĞİLDİR.
Tam tersine,
TÜRK MİLLETİNİN
TARİHİ ANA DAMARLARINDAN BİR TANESİDİR.
Bölücü değil,
birleştirici,
Yıkıcı değil,
yapıcıdır.
Zayıflatıcı değil
güçlendiricidir.
Bu nedenledir ki !...
Türk tarihine,
kültürüne ,
töresine sahip çıkmak,
Türklük ana damarına can suyu katmaktır.
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

İletigönderen MansurSah » Cum Haz 27, 2008 18:46

Alparslan Arslan, ne zamandan beri ulusalcı diye tasnif edilmeye başlandı, ben kaçırmışım :)

Benim bildiğim, Fethullahın yeğeni Av. Kemalettin ile kankadır kendisi.
Fatih "Mansur Şah" Özaydın

Hem Cemaat hem Cumhuriyet olunmaz,
Ters mıknatıslanma yapar!!!
Kullanıcı küçük betizi
MansurSah
Bilim Adamı
Bilim Adamı
 
İletiler: 611
Kayıt: Cum Ara 07, 2007 18:04
Konum: Osaka, JP

İletigönderen netna » Cmt Haz 28, 2008 22:55

bizler neden birlik olamıyoruz anlayamıyorum
bu ülkeyi seven ve bu ülke için ter döken herkes hem milliyetçidir hem ulusalcıdır
ama ülkede sürekli fitne ortamı çıkarmak için uğraşanlar kendine ulusalcı da dese
milliyetçi de dese sosyalist de dese dinci de olsa hepsi şerefsizdir.
Kullanıcı küçük betizi
netna
Üye
Üye
 
İletiler: 49
Kayıt: Pzr Mar 30, 2008 19:17

İletigönderen maydonos » Pzr Haz 29, 2008 5:54

Ataturk'un ulus ve milliyetcilik anlayisi ile turkesin milliyetcilik anlayisi arasinda korkunc fark vardir.turkes tamami ile irkcidir ve milliyetciliklede alakasi yoktur.liseye giderken yakamiza Ataturk rozeti takardik ve bu ulkuculer yakamizdan kapip ayaklarinin altinda Ataturk rozetini cignerlerdi.ayrica corum sivas ve marasta yapilan katliamlari da eklerseniz; camilerden halka saldirdiklarini sivasta yasanan olaylar madimak otelinin yakilmasindai el isaretlerine dikkat ederseniz orada simdiki iktidarla mhp cizgisinin ne oldugunu gorursunuz.soru soran neden bir araya gelemiyoruz diye dusunen arkadaslarada yanit oluyor sanirim.ayrica gazeteci otyamin turkesle ilgili cumhuriyette bir yazisi cikmisti eger edinebilisem iletecegim.ulkuculer benim icin her zaman gerici irkcidirlar.onlarin basbugu turkestir.Ataturk degildir.osmanli ozlemi ile yasarlar.bu gerici bagnaz tarikat yalakalrinin ne alakasi var milliyetcilikle=ulusalcilikla
Resim


Ne MuTLu TüRkÜm DiYeNe
Kullanıcı küçük betizi
maydonos
Üye
Üye
 
İletiler: 1651
Kayıt: Çrş Haz 04, 2008 1:53

İletigönderen Ram » Pzr Haz 29, 2008 6:16

maydonos, ırkçılık ile mezhepsel bölücülük farklıdır. Irkçı olan, Nihâl ATSIZ'dır. CIA gölgesinde, Türk-İslâm sentezi kılıfında mezhepsel faşizmin uygulayıcısı Türkeş'tir.


Gereksiz bir müsveddeye, yani tartışalacak ve tutulacak bir yanı olmayan bu safsata dolu mevzuya ileti gönderilmesini, zaman kaybı olarak görüyorum.

-kilitlendi-
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!


Şu dizine dön: Güncel Meydan Çöp Tenekesi

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x