ULUSLAR ARASI İKİ TEZGAH: 12 EYLÜL DARBESİ VE 15 TEMMUZ İŞGAL VE İÇ SAVAŞ GİRİŞİMİ/ MİTHAT AKAR

Üniversiteli Gençler Burada Yazıyor

ULUSLAR ARASI İKİ TEZGAH: 12 EYLÜL DARBESİ VE 15 TEMMUZ İŞGAL VE İÇ SAVAŞ GİRİŞİMİ/ MİTHAT AKAR

İletigönderen mithat akar 1923 » Sal Tem 19, 2016 22:59

12 Eylül 1980 - 15 - 16 Temmuz 2016: Nerede Benzeşiyor Nerede Ayrışıyor

Resim

Her darbe veya darbe girişimi, öncelikle darbenin gerçekleştiği ülkedeki ulus üzerinde, onarılması zor tahribatlara neden olur. Daha farklı bir ifadeyle, toplum savaş, iç savaşlarda olduğu gibi askeri darbelerde bir travma yaşar.

Bütün darbelerin tartışmasız ortak yönü budur. Türkiye için, askeri darbelerde ortak olan bir diğer yön, Türkiye'deki bütün darbelerin uluslararası merkezlerde planlanıp, uygulandığıdır.

Ancak 15 - 16 Temmuz'daki cuntacı girişim, birçok yönüyle diğer askeri darbelerden ayrılıyor.

En yakın tarihteki darbe olan "12 Eylül" ile karşılaştıracak olursak eğer:

12 Eylül, özellikle topluma karşı, toplumu yeniden tasarımlamak üzere gerçekleştirildi. 12 Eylül darbesi kendi makul gerekçelerini, yine kendisi oluşturmuştu: “Toplumsal denetim yitirilmiş, iktidarlar bu denetimsizlik sürecinde artan terör olaylarına engel olamamış" ve bu nedenlerden dolayı TSK bütün komuta kademesi ile yönetime el koymuştu.

12 Eylül 1980'e kadar gerçekleşen olaylar, darbeyi gerçekleştiren Kenan Evrenin de ifade ettiği gibi "darbenin koşullarını olgunlaştırmıştı." Cümleyi tersinden kuracak olursak, 1974 - 1980 arasındaki olaylar, zaten darbenin koşullarını olgunlaştırmak için organize edildi. Türkiye’ye dönük bütünsel bir operasyon gerçekleştirildi ve toplumda “80 kuşağı” algısı bambaşka bir biçimde kendisini ortaya koydu.

12 Eylül’den önce uygulanamayan “Ekonomide yapısal dönüşüm,” yani kamu kaynaklarının tamamen yağmalanması programı, 12 Eylül 1980’den sonra uygulandı.
Resim

12 Eylül’den farklı olarak 15 – 16 Temmuz’daki cunta girişimi yalnızca sivil toplumu ( Türk Ulusunu ) hedef almamış, bununla birlikte silahlı caydırıcılık gücü olan kurumu da, yani Türk Silahlı Kuvvetleri’ni de hedef almıştır.

12 Eylül’ün gerçekleştirilme bahanesi, “toplumsal kutuplaşmayı önlemekti”. ( Ki bu darbeye en çok karşı olanlardan biri olarak, ben 12 Eylül’ün yeni nifak tohumları ektiğini düşünüyorum. Ancak burada olayın gerekçesi ve yasal mevzuatını daha çok incelediğim için bu konu üzerinde durmayacağım. Olası bir yanlış anlamayı önlemek için, bu düşüncemi parantez içerisinde belirtme gereği duydum. )

Ancak 15 – 16 Temmuz’daki girişim, iktidarın da katkıları ile yeni bir toplumsal kamplaşmaya neden olacak gibi görünüyor. “Halkın sokağa çağırılması” , kontrol edilemeyen ve önü çok zor alınacak sosyal çatışmalara neden olacakken, alana sürülen kitlenin gözden çıkarıldığının da açık göstergesidir.

15 – 16 Temmuz’da Gözden Kaçan Nokta

2015 Temmuz ayından bu yana, bölücü terör örgütünün “Kırsala dayalı, meskun mahalde çatışma stratejisi” ile Türk Devletine ve Türk Ulusuna karşı gerçekleştirilen terörü, yürüttüğü kesintisiz mücadele ile başarılı bir şekilde etkisiz hale getiren Türk Silahlı Kuvvetleri, 15 – 16 Temmuz girişimden en çok etkilenen kurumdur. TSK’nın bölücü terör örgütü ile yürüttüğü kesintisiz mücadele, uluslar arası güçlerin, Suriye’nin kuzeyinde oluşturmayı düşündükleri Kürt Koridoru için de, kuşkusuz büyük tehdit içeriyordu.

Resim


Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya ortasında bulunan ve bir ucu merkez Asya’ya uzanan bir ülkede, yani Türkiye’de, bölgesel etkiye sahip olan bir Türk Ordusu en başta, saydığımız bölgeler üzerinde küresel plan yapan devletleri rahatsız edecektir. Bu nedeni tek başına alsak bile 15 – 16 Temmuz’daki organizasyonun arkasına uluslar arası güçler olduğunu çok rahat anlayabiliriz.

Cunta Girişimini Başarısızlığa İten Etmen

15 – 16 Temmuz’u diğer darbe girişimlerinden farklı kılan bir diğer nokta, komuta kademesinin sürece dahil olmamasıdır. Komuta kademesinin sürece dahil olmaması, girişimi başarısızlığa uğratan en büyük etkenlerin başında gelir. Girişimi başlatanların, sürecin son saatlerinde pervasızca meclisi bombalamaları, az sayıda “askerle” TV binalarını basmaları, operasyon yapan polisle kararlı bir çatışmaya girmemelerini bu etmene bağlamak gerekir.

TSK’yı İtibarsızlaştırma Çabaları

12 Eylül’de TSK toplum üzerindeki kontrolü tartışmasız sağlarken, 15 – 16 Temmuz’dan sonra TSK’nın halk üzerindeki etkisini zayıflatmaya dönük bir süreç başlamıştır. Bu da TSK’yı “içeriden” vuran çetenin başlattığı Türk Ordusu’nu itibarsızlaştırmaya dönük eylemin, diğer yönünü, yani “dışarıdaki” halkasını oluşturuyor.

Askeri ve mesleki deneyimi ( hatta yaşamsal deneyimi bile ) olmayan Mehmetçiklerin, alana sürülen kontrolsüz kitle tarafından linç edilmesi ve dünya basınına servis edilecek biçimde, açık alanda çıplak vaziyette dövülmesi, bu cunta girişiminin Türk ulusunun “ Ordu – millet” geleneğinde açtığı en büyük yaradır.

Daha da kötü olanı, iktidar odağının önce “meşru” bir nedenle, cunta girişimine karşı “direnişe” geçmesi; sonra bu “meşru direnişten” Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı başlatılan sistematik bir saldırıya yol açacak iklim yaratmasıdır.

Kaba dayakla sorgulanan kimi general ve subayların, ekranlara çıkarıldığında rütbelerini özellikle belirtmelerinin istenmesi buna verilecek en küçük örnektir. Öncelikle ortada bir ihanet varsa, bu ihaneti gerçekleştiren kişi ya da grup, artık asker değildir. Bu yüzden bu şahıslar, asker olarak değil, bir işbirlikçi olarak anılmalı ve öyle tanıtılmalıdır. İsimleri ile birlikte söylemelerini istedikleri rütbeler, birer askeri unvandır. Bu yüzden ele geçirilen şahısların “asker” kimliği ile “pejmürde” bir şekilde ekranlara çıkarılması, bu hengame içerisinde açık alanda linç edilen Mehmetçikleri sorduğumuzda bu olayların “küçük bir ayrıntı” olarak nitelendirilmesi ise Türk milletinde, sonuçları kısa zamanda hissedilecek psikolojik ve manevi tahribat yaratacaktır / yaratmıştır. .

İktidar odağının kendi meşru gerekçesi ile devlet kurumlarını da imkanları dahilinde kullanıp, cuntayı “püskürtmesi” gayet tabi olması gereken bir durumdur. Ancak bu meşru gerekçeden yola çıkarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, yargıyı, eğitim kurumlarını, medyayı tamamen kendi denetiminde şekillendirmeye çalışması madalyonun bir diğer yüzü olarak durmaktadır.

TSK’nın mukavemet gücünü yitirmesine neden olacak, onun etkinliğini zayıflatacak her adım öncelikle uluslar arası güçlerin, sonra bu güçlere bağlı olan içerideki bölücü terör örgütünün, gerici IŞİD, el Nusra benzeri örgütlerin moralini yükseltecek bir atmosfer yaratacaktır.

Nitekim bugün ( 19.07.2016’da) Trabzon’un Maçka ilçesinde yol kontrolü yapan polislere yönelik bölücü terör örgütünün gerçekleştirdiği roket atarlı saldırı sonucu 3 polisin şehit olduğu biri sivil, 4'ü polis olmak 5 kişinin de yaralandığı olay, TSK’ya yönelik içeriden ve dışarıdan gerçekleştirilen uluslaraası operasyonun kimlere güç verdiğini gösterir nitelikte.
Bunun yanında, kimi komutanlıklara yönelik yürütülen operasyonlar, operasyonun gerçekleştiği bölgelerin stratejik önemi itibariyle dikkat çeker nitelikte.
Aşağıda Yeniçağ Gazetesi yazarlarından Ahmet Takan’ın “Türk Ordusu Tasfiye Ediliyor” başlıklı makalesinde yayınladığı liste ve kimi komutanların duruş yönü, yukarıdaki kaygımızı doğrular nitelikte.

Önemli araştırmacı / yazarlarımızdan Ahmet Takan şu önemli konulara dikkat çekiyor:

“Ergenekon, Balyoz vs. süreçlerinde yaşadıklarımızın daha acımasız ve sertine şahit oluyoruz. "FETÖ darbesi" dendi ama öyle isimler -bazılarını çok yakından biliyorum- göz altına alınıyor ki insanın aklı duruyor. 2 çarpıcı örnek; 2'nci Ordu Komutanı Orgeneral Adem Huduti. Cansiperane, yıllardır Irak-Suriye sınırında mücadele veriyordu. Meskûn mahal operasyonlarında kendisine bağlı birliklerle sergilediği kahramanlıkları anlatmaya gazete sayfaları yetmez. ABD'nin çok canını sıkan sınır ötesi örtülü operasyonları da kısaca ek not edelim! Diğer isim; 3'üncü Kolordu Komutanı Korgeneral Erdal Öztürk. Genelkurmay Harekat Başkanı iken Türk ordusunun Suriye'ye girmesine karşı çıkıp direnmişti. Yunanistan adalarımızı işgal ederken, Dışişleri Bakanlığı'ndan harekete geçip nota vermesini, sert tepki göstermesini talep etmişti. Dışişleri Bakanlığı'ndan "oralar gri bölge" yanıtını alınca çılgına dönmüştü.

Tekrar ediyorum; kim, hangi grup, hangi cemaat bu hain girişimi yaptıysa Rabbim onlara en büyük cezayı versin.
Tutuklanan askerlerin isimlerinden beni hayrete düşürenlerden sadece ikisine yer verdim. Fakat bu sinsi darbe girişiminin ardından neler olduğuna dikkat kesilmek için tutuklamalar ile birlikte şu listeye iyi bakın!.. İç güvenlik-Suriye-Ege Denizi ve Kıbrıs'taki gelişmeler ile ilgili birliklerin içi boşaltılıyor. "Küçük çapta bir cuntanın darbe girişiminin" ardından oldukça geniş çapta yapılan "ayıklamalara" (!) dikkat... TSK ustaca tasfiye ediliyor.”
Ahmet Takan operasyon yapılan komutanlıkları stratejik önemi ile birlikte listeliyor.

“İç güvenlikle ilgili birlik ve karargahlar;

* MALATYA 2. Ordu Komutanlığı Karargahı,

* YÜKSEKOVA 3. Piyade Tümeni,

* HAKKARİ Dağ ve Komando Tugayı,

* ÇUKURCA 2. Hudut Tugayı,

* ŞIRNAK 23. Jandarma Sınır Tümeni,

* ŞIRNAK/ÇAKIRSÖĞÜT Jandarma Komando Tugayı,

* ŞIRNAK/AKÇAY Motorlu Piyade Tugayı,

* SİİRT 3. Komando Tugayı,

* BİTLİS 10. Komando Tugayı,

* BİNGÖL 49. Komando Tugayı,

* TUNCELİ/HOZAT 51. İç Güvenlik Tugayı,

* KAYSERİ 1. Komando Tugayı,

* BOLU 2. Komando Tugayı.”

Kaynak: Türk ordusu tasfiye ediliyor... - Ahmet TAKAN ( Yeniçağ Gazetesi, 19.07.2016 )
Resim

Operasyonun İç İçe Geçmiş Halkaları ve ABD’nin Sağladığı / Sağlamayı Düşündüğü Fayda

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi. Türk Ordusu’nun içindeki bir odakla başlatılan cunta girişimi birçok yönüyle TSK’yı zedelemiştir. Peki, girişim başarılı olsaydı? ( Ki bunu aklı başında hiçbir vatanseverin, Türk milliyetçisinin arzu edeceğini düşünmüyorum )

Bu durumda ABD organik olarak kendisine bağımlı bir kuvvetle, azınlık iktidarı kurma girişimini örgütleyecekti. Bu süre zarfında toplumsal kaos ortamı en keskin hali ile ortaya çıkacak, devlet kurumları ve toplum planlı bir kamplaşma ve yükseltilen gerilim ile çatışmaya sürüklenecekti. Yani “Türkiye’nin Suriye haline getirilmesi” ile birlikte bir dış müdahalenin zemini oluşacaktı.

Peki, girişim ilk hali ile başarısız oldu? Bu durumda, ABD planı sekteye mi uğradı?

Maalesef hayır. Bu kez de yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden ötürü, karşımızda itibarsızlaştırılmaya çalışılan, millet ile arasına güven bunalımı girmiş bir ordu yapısı çıkarılmak isteniyor. Kırıkkale, Manisa, Malatya gibi önemli illerimizde askeri kışlalara doğru yürüyüşe geçen, askeri birlikleri taşlayan kitleler bunun en açık kanıtı. Yani bu cunta girişimi başarısızlığa uğradığında da bundan ABD kendine göre bir çıkar sağlamış görünüyor.

Biz olayların başlangıcından beri, bu girişimin” kurgulandığını “söylerken aslında iktidar ve iktidara karşı harekete geçen odağın kendi kurgusundan değil, uluslar arası bir organizasyondan bahsediyorduk.
Resim

Yoksa yaşadığımız olaylara “Kayıkçı kavgası” , “Danışıklı dövüş” demek için ya olayı tamamen basite indirgemek ya da hiçbir analiz yeteneği olmayan boş konuşan biri olmak gerekir.

Yukarıda da ifade ettiğim gibi; karşımızda, birden fazla halkanın iç içe geçmesi ile oluşturulmuş, bütün olasılıkları hesaplanan, planı yapanlar için oluşacak bir başarısızlığa karşı diğer bir seçenekle tahkim edilecek uluslar arası bir organizasyon vardır.

Sorunun sağlıklı bir şekilde analiz edilmemesindeki en büyük etmen, bu iç içe geçmiş planlamanın birbirine karıştırılması durumudur.

Bununla beraber sistemin dairesi içerisinde kalarak çözüm üretme mantığı, doğru düşünce üretmemizin önündeki en büyük engeldir.

AKP – Cemaat ilişkisi ve karşıtlığı ile ilgili 27 Mart 2016 tarihinde yazmış olduğum “
AKP - HDP - CEMAAT DENKLEMİ “ başlıklı makalemde bu konuya işaret etmiş ve “Unutmayalım. Emperyalizm kendine bağımlı uydu örgütlenmeler inşa ederken, iktidara getirdiği odağa karşı harekete geçecek güçleri de hesaba katar ve kendi iktidarına karşı, muhalefeti de kendi denetiminde örgütler. Bu durum, parlamenter sistemin çizdiği çerçevedir. Bizim de bu çerçeve içerisine sıkışıp kalarak, gerçek alternatifi üretmemize engel olmaya çalışır. Kendi dayattığı tercihleri bize sunarak bunları "kendi tercihimiz"miş gibi algılamamızı ister. Sistem, kendi yarattığı iç çelişkilerden, yine kendi faydasına göre sonuç çıkarmak üzere, kitleleri yönlendirmeye çalışır. Medya ve toplumda öne çıkan kimi isimler bu hedef doğrultusunda görevlendirilir. Emperyalizm, bu çelişkilerden sonuç çıkarırken, emperyalizmin görevlendirdiği medya ve öne çıkan kimi STÖ'ler ve sözde aydınlar da yabancı devletlerle çıkar birliğine gider. “ tespitinde bulunmuştum.

Bu emperyalist devletlerin egemenlik kurduğu toplumlarda uyguladığı genel yöntemdir. Bizim de bu fasit daire içerisinde kalarak, kendisine uyumlu düşünce üretmemizi ister emperyalizm.

Sistemin bize dayattığı seçeneklerin dışına çıkarak aklımızı kullanmaya başlarsak, - örneğin bu olağanüstü günlerde partiler üstü zeminde bir araya gelerek fikir teatisinde bulunmak gibi - bu karşıdan esen rüzgarı milletin ters çevirmemesi için hiçbir nedenin olmadığını göreceğiz.

https://www.facebook.com/profile.php?id=100006232153226
Mithat Akar
En son mithat akar 1923 tarafından Pzt Eyl 12, 2016 1:59 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kez düzenlendi.
Kullanıcı küçük betizi
mithat akar 1923
Üye
Üye
 
İletiler: 298
Kayıt: Çrş Ağu 28, 2013 16:18

Re: ULUSLAR ARASI İKİ TEZGAH: 12 EYLÜL DARBESİ VE 15 - 16 TEMMUZ / MİTHAT AKAR

İletigönderen Gönül Pınar Atacı » Çrş Tem 20, 2016 3:11

[gvideo]Gönül Pınar Atacı[/gvideo]
Kullanıcı küçük betizi
Gönül Pınar Atacı
Üye
Üye
 
İletiler: 1285
Kayıt: Sal Ara 01, 2015 9:02


Şu dizine dön: Gençlik Diyor ki

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x