''Üniversitede sağcılarla takılırdım

Genel & Güncel Konular

''Üniversitede sağcılarla takılırdım

İletigönderen |Kuralsız| » Sal Oca 29, 2008 11:03

[img]http://www.ensonhaber.com/images/news/90864.jpg[/img]

Deniz Gezmiş hayatımı değiştirdi


[img]http://www.ensonhaber.com/images/news/90863.jpg[/img]

'Hatıra Sevgili' dizisinde Deniz Gezmiş'i canlandıran Barış Koçak, üniversite yıllarında sağcıların arasında olduğunu, ancak Gezmiş'i canlandırdıktan sonra kişiliğinin değiştiğini söylüyor.


atv'nin dönem dizisi 'Hatırla Sevgili'de, Deniz Gezmiş'i canlandıran Barış Koçak: Üniversite yıllarında sağcıların arasındaydım. Dizi sayesinde, kişiliğim ve hayat felsefem de Deniz Gezmiş'e benzemeye başladı..

atv'nin iki sezondur beğeniyle izlenen dönem dizisi 'Hatırla Sevgili'de Deniz Gezmiş'i canlandıran Barış Koçak, 10 yıldır bu rolü beklediğini söyledi. Mustafa Kemal Üniversitesi Elektronik Bölümü'nden mezun olduktan sonra memleketi İzmir'de 7 yıl boyunca sağlık teknikerliği yaptığını anlatan 30 yaşındaki Koçak, "Deniz Gezmiş'e olan benzerliğimin farkındaydım. Bir gün onun hayatının anlatıldığı bir sinema filminde oynamanın hayallerini kuruyordum. Bu teklif dizi için geldi" dedi.

HÜMANİSTLİĞİ SEÇTİM

Üniversitede okurken sağcı kesimin arasında bulunduğunu itiraf eden Barış Koçak, "Üniversiteden sonra ise hümanist olmaya çalıştım" diyerek hayat görüşüne dair şunları söyledi: "Antakya'da okurken solcu arkadaşlarım da vardı ama daha çok sağcı öğrencilerle takılıyordum. Ancak hiçbir zaman ön planda olmadım. Bu diziden önce de sağ kesime yakın bazı kanallarda, ufak tefek reklam ve dizi projelerinde yer aldım."

ONDAN ÇOK ETKİLENDİM

Barış Kocak, internette dizi ile ilgili bazı forumlarda kendisinden Deniz Gezmiş'in ideolojisine ters birisi olarak söz edilmesine çok üzüldüğünü söyledi ve ekledi: "Sanatçılar rollerini alırken ideolojik davranamazlar. Ben üniversiteden sonra felsefe olarak kendime insan sevgisini seçtim. Diziyle birlikte Deniz Gezmiş'ten çok etkilendim. İnsanlık için çok hayırlı işler yapmaya çalıştı, onun hakkı ödenemez..." 'Hatırla Sevgilisi' dizisinin ardından Deniz Gezmiş'i iyi bir sinema filminde canlandırmak istediğini kaydeden Koçak, "Dizide Deniz ve o dönemle ilgili canlandıramadığımız birçok konu var. Ben bu projeden çok para almıyorum. Bu işi gönülden yapıyorum. Aslında benim maddi anlamda çok büyük beklentilerim yok. Ama oyunculuğa dair hedefim iyi sanat filmlerinde ve kaliteli dizilerde rol almak" diye konuştu.

MADDİ BEKLENTİM YOK

Oyuncu olmak için herhangi bir sinema ya da tiyatro okulunda okumadığını hatırlatan Barış Koçak, şunları söyledi: "Oyunculuk konusunda öğrenmem gereken çok şey var. Bu nedenle dahil olduğum her proje benim için bir okul kadar önemli. Kalpten gelen bir duyguyla rolümün hakkını vermeye çalışıyorum."

72'de idam edildi

27 Şubat 1947 doğumlu olan Deniz Gezmiş, 1965 sonrası gelişen öğrenci hareketlerinin öncüsüydü. 4 Mart 1971'de Ankara'daki dört ABD'li erin kaçırılması eyleminden sonra Sivas'ın Gemerek ilçesi girişinde yakalandı. TCK'nın 146. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle 9 Ekim 1971'de idam cezasına çarptırıldı. Arkadaşları Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972'de Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde idam edildi.

Ölümden değil ama idamdan korkarım.

'Hatırla Sevgili'de canlandırdığı karakteri çok fazla içselleştirdiğini anlatan Barış Koçak, duygularını şöyle ifade etti: "Bu rolü çok severek oynuyorum. Dizide sloganlar atarken bile gırtlağımın yırtıldığını hissediyorum. Deniz Gezmiş ile kendimi kıyaslarsam eğer, ölümden değil ama idama gitmekten korkarım. Ama Gezmiş, idama giderken bir an olsun korkmamıştı... Daha önce siyasetle bu kadar içli dışlı değildim. Bu rolden sonra siyasi dağarcığım gelişti."

Resim
''Hayattaki yegane üstünlüğüm Türk doğmaktır! Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asli'yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin."
Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk

Ruhun Şad, Mekanın Cennet Olsun Türklüğün Yüce Başbuğu ATATÜRK
Kullanıcı küçük betizi
|Kuralsız|
Üye
Üye
 
İletiler: 2244
Kayıt: Pzr Şub 25, 2007 13:25
Konum: Gecenin Kıyısından Karanlığın Tam Ortasından |K@yse®ciyes|

İletigönderen deliyurekkadir » Sal Oca 29, 2008 12:02

Bu habere yorum icin, http://www... sitesinde gördügüm bir yaziyi buraya aktarmak istiyorum.





Bir Deniz Gezmiş Yalanı

Gerçek Kahramanı Olmayan Bir Kesimin Ürettiği Sahte Kahramanlar

HATIRLA SEVGİLİ

Türkiye’nin “Ulusal Kanallar” diye tabir edilen, yurdun geneline yayın yapan TV Kanallarımızdan ATV’ de haftalık yayınlanan “Hatırla Sevgili” adlı bir dizi var. Türkiye’nin yakın Siyasi Tarihine ışık tutmak iddiası ile başlayan bu dizi haftalar ilerledikçe gerçek amacını ortaya koymaya başladı. Türkiye’de sağ cenahın dolduramadığı sinema, tiyatro, müzik vb. gibi alanları doldurup bu alanları kendi kirli ideolojik fikirlerini temiz göstermek için araç haline getiren Marksist, Leninist, gayri milli kesim bu Hatırla Sevgili dizisi yolu ile kendi ürettikleri SAHTE KAHRAMANLAR’ını bu millete cilalayarak tekrar pazarlama derdindeler.

Türkiye’nin 1980 öncesi siyasi tarihine bakıldığında görülecektir ki; belli alanlarda hegemonya oluşturan kesim, bu kümelendikleri noktaları ideolojileri adına çok iyi kullanıyorlar. Zihinleri zorlayın ve düşünün: 1980 öncesi sürekli gündeme getirilen olaylara bir bakın. Örneğin, Bahçelievler Katliamı, Balgat Katliamı vb. gibi argümanları kullanılarak Ülkücü Gençliği birer kan dökücü gibi göstermiyorlar mı? Sanki o tarihlerde kan döken Ülkücüler bunu bir savunma mekanizması olarak değilde zevkine yapmışlar.

Buradan hareketle Türkiye’de illegal terörizmin ilk teşkilatı sayabileceğimiz THKO’ nun kurucularından Deniz Gezmiş TV Kanalları ile evimize kadar girerek vatan sevdalısı bir Türk Genci gibi pazarlandı bizlere. İşin aslının öyle olmadığını bilen biliyor ama ya bilmeyen?

1966 ile 1971 yılları arasında, sözde devrim adına, sözde halk adına sayısız şekilde üniversite işgal ederek, yüksek tahsil amacı ile gelen binlerce öğrenciyi öğrenim hakkından mahrum bırakmış, banka soymuş ve zorla insan kaçırmıştır. Birçok kanlı eylemin planlayıcısı olmakla beraber bizatihi kendiside bu eylemlere katılarak, masum insanların canının yanmasına sebep olmuştur. “Devrim kanla yazılırsa hükmünü verir!” düşüncesi ile Filistin’e giderek her türlü silah eğitimi almış ve aldığı silah eğitimi ile şerefli Türk askerine, polisine kurşun sıkmıştır. İşte böylesine Faşist bir yaklaşımla sözde devrim adına ülke huzurunu kaçırmış bir hayalperesti, deyim yerindeyse bir soytarıyı; aklından özürlü bir grup şimdiki soytarılar, minik zekâlarınca insanımıza kahraman diye yutturacaklar. Bu yalancı dolmayı yutan yutsun biz yutmayız.

Bu vatan için kan dökmüş, bu millet için can vermiş, Nizam-ı Âlem için şehit olmuş binlerce kahramanı var Ülkücü Gençliğin.

Birileri gibi olmayan kahramanların yerine Kahraman idame etmek gibi bir çabamız yok hamdolsun.

Bizi bilen bilir. Bilmeyene anlatırız.

Ruhi Kılıçkıran, Dursun Önkuzu, Yusuf İmamoğlu, Süleyman Özmen, Mustafa Pehlivanoğlu ile başlayan darağacına verdiğimiz büyük ülkü devleri ve adlarını sayamadığımız nice vatan kahramanları. Onlar bizim nazarımızda, bizim inancımızda insanlığın en sevgilisi Hz. Peygamber’in cennetteki komşularıdırlar. Peki, ya devrim şehitleri(!)? Onların akıbetleri de belli. Üstat Necip Fazıl’ın dediği gibi;

“Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek!

Siz hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?”
Kullanıcı küçük betizi
deliyurekkadir
Üye
Üye
 
İletiler: 37
Kayıt: Prş Eyl 13, 2007 21:49

İletigönderen Türk-Kan » Sal Oca 29, 2008 12:31

Üniversite yıllarında sağcıların arasındaydım. Dizi sayesinde, kişiliğim ve hayat felsefem de Deniz Gezmiş'e benzemeye başladı..

Kisiligin hala oturmamis desene :) Mustafa Kemal Atatürk gibi bir önderi olan milletin baska "idollere" neden ihtiyaci olur, hic anlamam.....


Bu vatan için kan dökmüş, bu millet için can vermiş, Nizam-ı Âlem için şehit olmuş binlerce kahramanı var Ülkücü Gençliğin.

Bu vatan icin sanirken, Türkes'i idamdan kurtaran CIA icin, kontrgerilla icin olmasin?

Deniz Gezmis ve arkadaslari ABD'li askerlere karsi gelirken, tam bagimsizlik diyerek bas kaldirirken "ülkücü genclik" ne yapmis?

60 yildir bizi yöneten sag partiler donumuza kadar bizi peskes cektiler, hala sag sol kavgasinda ya bu millet.
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen deliyurekkadir » Sal Oca 29, 2008 12:52

Türk-Kan yazdı:
Bu vatan için kan dökmüş, bu millet için can vermiş, Nizam-ı Âlem için şehit olmuş binlerce kahramanı var Ülkücü Gençliğin.

Bu vatan icin sanirken, Türkes'i idamdan kurtaran CIA icin, kontrgerilla icin olmasin?

Deniz Gezmis ve arkadaslari ABD'li askerlere karsi gelirken, tam bagimsizlik diyerek bas kaldirirken "ülkücü genclik" ne yapmis?

60 yildir bizi yöneten sag partiler donumuza kadar bizi peskes cektiler, hala sag sol kavgasinda ya bu millet.


Gercekten cia nin Türkes i idamdan kurtardigina inaniyormusun? eger her denilen e inaniyorsan, bazi hainler, Atatürk ü ingiliz ajanligiyla sucluyor, buna da inanmalisin.

Deniz Gezmis sadece abd karsitligi yapmistir. Emperyalizm degil, sadece abd emperyalizmine karsi cikmistir. Peki ya sovjet emperyalizmi.Buna neden hic karsi cikmamistir.

Tam bagimsizlik bu ülkenin kendi ideolojisini savunmakla olur. Deniz Gezmis in basta benimsedigi ideoloji disarindan ithal edilmis bir ideoloji, daha ne bagimsizligindan bahsediyor. Hic samimi degil.

Türk bayragini indirip, yerine kominist bayragi (orak cekic) asanlar asla ve asla Atatürk gencligi olamaz.

Milliyetci Hareket Partisi ni bir sag parti olarak görmek bence yanlis. Türk Milliyetciligini savunuyor MHP.
Kullanıcı küçük betizi
deliyurekkadir
Üye
Üye
 
İletiler: 37
Kayıt: Prş Eyl 13, 2007 21:49

İletigönderen Türk-Kan » Sal Oca 29, 2008 12:59

deliyurekkadir, MHP'nin neleri savundugunu görüyoruz yillardir. :) Koalisyonu bozup erken secimle AKaPe'yi iktidara getiren MHP, 22 temmuz öncesi meydanlarda ip salladiktan sonra Musa'nin Gül'ünü Cankaya'ya oturtan MHP, yani AKaPe'ye her türlü kapiyi acan MHP. Bunun adina Türk milliyetciligi denmez :)

Ben Deniz Gezmis'i savunmadim farkindaysan, ülkücü gencligin kimler icin kan döktügüne degindim sadece.

Türkes'i kimlerin idamdan kurtardigini birinci agizdan dinleyebilirsin yakinda :) "Kurtarici" Özbek asilli CIA Türkiye Istasyon Sefi Ruzi Nazar ile aile dostu olduklari gizlenemez bir gercektir :)
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen |Kuralsız| » Sal Oca 29, 2008 13:09

arkadaşlar konuyu siyaset meydanına dönüştürmeyelim!

deliyurekkadir, haberin siyasi partilerle bir alakası yok.Haberle alakalı yorum yapın.
''Hayattaki yegane üstünlüğüm Türk doğmaktır! Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asli'yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin."
Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk

Ruhun Şad, Mekanın Cennet Olsun Türklüğün Yüce Başbuğu ATATÜRK
Kullanıcı küçük betizi
|Kuralsız|
Üye
Üye
 
İletiler: 2244
Kayıt: Pzr Şub 25, 2007 13:25
Konum: Gecenin Kıyısından Karanlığın Tam Ortasından |K@yse®ciyes|

İletigönderen deliyurekkadir » Sal Oca 29, 2008 13:30

Türk-Kan yazdı:deliyurekkadir, MHP'nin neleri savundugunu görüyoruz yillardir. :) Koalisyonu bozup erken secimle AKaPe'yi iktidara getiren MHP, 22 temmuz öncesi meydanlarda ip salladiktan sonra Musa'nin Gül'ünü Cankaya'ya oturtan MHP, yani AKaPe'ye her türlü kapiyi acan MHP. Bunun adina Türk milliyetciligi denmez :)

Ben Deniz Gezmis'i savunmadim farkindaysan, ülkücü gencligin kimler icin kan döktügüne degindim sadece.

Türkes'i kimlerin idamdan kurtardigini birinci agizdan dinleyebilirsin yakinda :) "Kurtarici" Özbek asilli CIA Türkiye Istasyon Sefi Ruzi Nazar ile aile dostu olduklari gizlenemez bir gercektir :)


akp yi iktidare kimin getirdigi tartilisir, ama gurcu tayyip i kimin basbakan yaptigi cok aciktir: Deniz Baykal

MHP kendi adayi secip, onu secmistir. Ne yapacakti, chp gibi meclis e girmeyip, onumuzdeki secimde akp nin 60 % almasini mi saglayacakti!

akp ye hangi kapiyi acmis MHP? MHP her zaman basörtüsünü savunmus dur.

Ülkücü Genclik, vatani icin, milleti icin kan dökmüsdür. Ülkemizi isgal etmek isteyenlere mani olmusdur. Kuvvayi Milliye ruhunu o dönemde temsil etmistir. O dönem kominizmin bir tehlike olmadigini söylemek cok buyuk bir cahilliktir, gaflettir. Zaten bir söz vardir: Seytanin en iyi dostu, onun varligini inkar edenlerdir.

12 eylül öncesi olan olaylarda, ülkemize rus medeniyetini getirmek isteyen, milletimizi kölelestirmek isteyen, tarihimizle alay eden ve ALLAH imiza küfür edenlerle, bunlara karsi, vatan, millet, din icin mücadele veren, KANIMIZ AKSADA ISLAM'IN ZAFER diyenlerin mücadelesi vardi. Bu mücadele, Kurtulus Savasinda olan Kuvva-i Milliye örgütlenmesinin, o ruhun yeniden canlamasiydi.

Bu olaylari baslatanlar koministler olmustur. Ögrenci olaylarinda ölen ilk sehidimiz Ruhi Kilickiran dir, 1968 de (RUHU SAD olsun). Koministlerin amaci, ülkeyi savas alanina cevirip, düsmanlarin daha kolay bir sekilde Türkiyeyi isgal etmelerine zemin hazirlamaktir.

Ülkücülerin o dönem sergiledikleri vatanseverlik mücadelesini "bazi cevreler" kötülemek istiyor, ve en cok kullandiklari cümle ise "hükümet, devlet kuvvetleri varken, onun görevlerini baskalari yüklenemez" diyor bu kendi bilmez bazi kisiler. Sanki ülkücüler hükümet kuvvetlerinin görevlerini yapmaya cok hevesli. Ülkücüleri bu cümle ile kötülemek isteyenler, acaba evlerine hirsiz girince, polis gelene kadar tuvalete mi saklancak?

Ülkücülerin sergiledikleri mücadele, ortaya koyduklari tepki MESRU MÜDAFA hakkidir.

12 eylül darbesine gelince. Hangi siyasi lider en fazla ceza aldiysa, bu darbe, o kesime yönelik yapilmistir. Bunun baska bir izahi yok. 12 eylül adaleti ile idam edilen ülkücü sayisi 9 dur. Bu idamlarda sadece denge saglamak icin yapilmistir. Ülkücü den daha fazla solcu asilmistir, bunlarin bir kismi da "sucsuzdur", fakat, solcular arasinda sucu sabit olanlar vardi, ama ayni sey ülkücüler icin gecerli degil. 7 Ekim 1980 günü idam edilen ülkücü Mustafa Pehlivanoglu ise, daha demin yazdigim gibi, denge yüzünden asilmistir. Bir solcu, bir sagci asalim dedik, diyor darbeyi yapan kenan evren, abd köpegi.

Suanda 12 eylül deülkücülük sucundan hala mapushanlerde yatan ülkücüler var. Kac tane pkk liya bukadar ceza veriliyor, veya solculara. Kac tane ülkücü polis e, askere kursan sikmak tan yatiyor?

Bir ülkücü, 5 kisi öldürse, 5 ayri ceza aliyor, bes ayri idam cezasi. Ama bir solcu, 100 kisiyi oldurse, bir pkk li 500 kisiyi öldürse, 1 bir insan öldürmüs gibi ceza aliyor.

Türkes eger cia ci olsaydi, 5 yil ceza almazdi. KIm en az ceza aldiysa, sen onlardan kork. Ecevit, Demirel, Erbakan, bunlar 1 yil ceza aldi cikti. Ama BASBUG Türkes 5 yil hapis yatti.
Kullanıcı küçük betizi
deliyurekkadir
Üye
Üye
 
İletiler: 37
Kayıt: Prş Eyl 13, 2007 21:49

İletigönderen Türk-Kan » Sal Oca 29, 2008 13:50

deliyurekkadir yazdı:Ülkücü Genclik, vatani icin, milleti icin kan dökmüsdür. Ülkemizi isgal etmek isteyenlere mani olmusdur. Kuvvayi Milliye ruhunu o dönemde temsil etmistir. O dönem kominizmin bir tehlike olmadigini söylemek cok buyuk bir cahilliktir, gaflettir. Zaten bir söz vardir: Seytanin en iyi dostu, onun varligini inkar edenlerdir.

12 eylül öncesi olan olaylarda, ülkemize rus medeniyetini getirmek isteyen, milletimizi kölelestirmek isteyen, tarihimizle alay eden ve ALLAH imiza küfür edenlerle, bunlara karsi, vatan, millet, din icin mücadele veren, KANIMIZ AKSADA ISLAM'IN ZAFER diyenlerin mücadelesi vardi. Bu mücadele, Kurtulus Savasinda olan Kuvva-i Milliye örgütlenmesinin, o ruhun yeniden

Genc: Ne Kuvva-i Milliye ruhundan bahsediyorsun. ABD'nin "amanin komunizm" geliyor diyerek tüm dünyada örgütledigi kontrgerilladan bahsediyorum ben. Bu ne bicim ruhtur, ABD'ye namusunu teslim etmistir:

OKU :arrow:
Türk-Kan yazdı: Gizlenen Amerika Rezaleti

Marshall Yardımı ve NATO görevleri nedeniyle Türkiye'de bulunan Amerikalılar, 1950-1970 yılları arasında Türk bayrağına ve Atatürk'e hakaret başta olmak üzere ırza geçmek, kaçakçılık, adam öldürmek, esrar satmak gibi sayısız suç işlemiş, ancak bu suçların hiç birisinden ceza almamışlar.

Kırmızı Çizgi Dergisi'nin Temmuz sayısında İlhami Yangın imzasıyla yayınlanan araştırmaya göre, Türkiye NATO'ya üye olduktan sonra ülkemizdeki Amerikalı asker ve uzman sayısı 30 bine ulaştı.

İkili anlaşmalar gereğince, Amerikalılar görev başındayken Türk polisi onlara müdahale edemiyordu. Bu ise Amerikalıların cesaretini arttırdı, güpegündüz adam vurdular, sokakta insanlara saldırdılar, bayrağımıza ve Atatürk'e hakaret ettiler. Ayrıca Amerikan asker ve uzmanlarının işledikleri suçların basın organlarında yayınlanmasına da yasak getirilmişti.

Amerika kıtasının asıl sakinlerinin medeni insanlar olduğu vurgulanan haberde, Avrupalıların bu kıtaya akın etmesi ile yeni bir dönem başladığı belirtilerek şöyle deniliyor:


Kristof Kolomb 1492 yılında Amerika'ya ayak bastığında, Türk savaş gemilerini atlatarak Hindistan'a ulaştığını zannedecek düzeyde coğrafya bilgisine sahipti.

1498'deki üçüncü seferinde bile Venezuella sahillerini halen Doğu Hindistan kıyıları, Paria Körfezi'ne dökülen dört nehri de Nil, Fırat, Dicle ve Ganj nehirleri sanıyordu.

1500'de Brezilya'ya ayak basmış olan Cabral'da Hindistan'a geldiğini sanmaktaydı.

Amerika'nın Hindistan olmayıp aslında yeni bir kıta olduğunu 1507'de kıtaya ayak basan Americo Vespuci anlamıştır.

Türklerin deniz ve karadaki önemli ticaret yollarının büyük bölümüne sahip olmaları Avrupalıları tamamen yeni kıtaya sevketti. Amerika'nın zenginlikleri Avrupalıların dilinden düşmüyordu.

Avrupa'da ne kadar Katil, hırsız, ırz düşmanı, maceraperest, kilisenin aforozundan kurtulmak isteyen dinsiz varsa kısa yoldan zengin olmak için Amerikaya akın ettiler.

Öyleki 1500-1550 yıllarında Avrupa altın stokunda 57 misli artma görülmüştür.

İspanya, Portekiz, İngiltere, Galler, İrlanda, Fransa, Hollanda gibi Avrupa ülkeleri Amerika'da koloniler oluşturdular.

Haiti Adası beyazlar tarafından keşfedildiğinde nüfusu 500 bin civarındaydı, 22 yıl sonra ise yapılan katliamlar neticesinde 13 bine inmişti.

Sadece Peru'da katledilen Kızılderililerin sayısını araştırmacılar bir milyon olarak vermektedir.

Tarihçilere göre eğer imha edilmeselerdi Kızılderililerin sayısı bugün 500 milyon civarında olacaktı.

Oysa bugün Amerika topraklarında yaşayan Kızılderililerin sayısı ancak binlerle ifade edilmektedir. İspanya'nın desteği ile Peru'yu işgal etmeye giden Pizzaro ve Almagro, İnka kralı tarafından dostlukla kabul edilmişti.

Bu jestine karşılık olarak kralı ateşte kızartmadan önce cennete gitmesi için vaftiz etiler.

Avrupalıların ateşli silahlarının üstünlüğü karşısında kıta sakinleri hiçbir karşılık veremiyorlardı. Amerika'da büyük bir katliam gerçekleştirip bütün topraklara el koyan Avrupalılar bu kez de silahsız savunmasız zencileri zorla köle olarak Amerika'ya götürmeye başladılar.


Barbaros "İstila edelim!"

Karadeniz'den sonra Akdeniz de bir Türk gölü haline gelince donanmalarımız Atlas, Hint ve Pasifik Okyanusu'na yelken açmış, Barbaros'un yeni keşfedilen Amerika'yı istila teklifi devşirme sadrazamlardan Damat İbrahim Paşa tarafından reddedilmişti.

Murat Reis 17. asrın ilk yarısında Manş'ı geçip kuzey Kutup dairesine girmiş, bunu Ali Biçin Reis'in İzlanda seferi izlemiş, ardından Buz Denizi aşılarak New Fouland Adası ve Kanada'nın St. Lawrance Labrador kıyılarına demir atılmıştır. Böylece Amerika kıtasına ulaşılmış hatta daha da güneye inilerek Virginia sahilleri topa tutulmuştu.

Amerikalılarla Türklerin ilk münasebetleri işte böyle gümbürtülü bir şekilde başladı.

1869 yılında Sultan Abdülaziz zamanında Amerika'dan Türkülerimize konu olan 600 bin Martini tüfek ile 114 bin Spingfield tüfeği alındı.

Bu silahlar Amerikan iç savaşından (1861-1865) arta kalan silahlardı. Savaş bittiği için Amerikalılar ellerinde kalan işe yaramaz silahlarını satmak için Türklerle anlaşmıştı.


Amerika ile ikinci münasebetimiz Birinci Cihan Harbi sonrasında oldu.

Amerikalı General James G. Harbourd emrinde 15 asker, 31 sivil 46 kişilik yüksek mütehassıs heyeti ile emrinde Amerika'nın Akdeniz'de üstlenmiş savaş sahnesindeki kuvvetli donanması, o günün değeri 750 bin dolar tahsisatı olduğu halde Türk topraklarına ayak bastı.

Amerikalı General'in görevi Türk topraklarında bir Ermeni devleti oluşturmaktı.

General Harbourd ve yanındaki heyet Doğu Anadolu'yu gezdi, bölge halkıyla görüştü.

20-22 Eylül 1919'da Sivas'da bulunan Mustafa Kemal Paşa'yla da bir görüşme yaptı. Bu görüşme Türk tarihindeki en önemli görüşmelerden birisidir.

Mustafa Kemal Paşa, Amerikalı meslektaşını Ermeni propagandasına kanmaması için uyardı. Bölgenin tamamen Türklerden müteşekkil olduğunu anlattı.

Görüşme sonrası ikna olan General bir rapor yazarak Anadolu'nun Ermeni propagandasına feda edilmesinin tarihi bir hata olacağını belirtti. Bölgenin tarih boyunca da Türk yerleşimi olduğunu söyleyen General Harbourd, Ermeni devleti kurulması fikrinden vazgeçilmesini istedi.


"Well Come Missouri"

Amerika ile üçüncü önemli münasebetimiz yine bir savaş sonunda oldu.

İkinci Dünya Savaşı'nın galiplerinden Sovyetler Birliği'nin diktatörü Stalin, Kars/Ardahan ve Boğazlarda üs kurma hakkı talep edince, Türkiye 1948'de Marshall yardımı almaya ve 1951 yılında NATO'ya girmeye mecbur kaldı.

Stalin'in üs isteğinden hemen sonrasında Türk-Amerikan diplomatik ilişkileri hızlanmaya başlamıştı.

Türkiye'yi, Sovyetlere kaptırmak istemeyen Amerika, Stalin'in üs talebinin hemen ardından aradığı fırsatı bulmakta gecikmedi.

Washington'da vefat eden Türkiye'nin Amerika Büyükelçisi Münir Ertegün'ün cenazesinin Türkiye'ye gönderilmesi gerekiyordu.

Amerika bunun için donanmasının en gözde zırhlısını Missouri'yi görevlendirdi. Japonya'nın teslim antlaşması da döneminin en büyük zırlısı olan bu gemide imzalanmıştı.

1 Nisan 1946 günü Missouri zırhlısı Cebelitarık Boğazı'ndan Akdeniz'e girdi. Washington'da ölen Türkiye Büyükelçisi Münir Ertegün'ün cenazesini Türkiye'ye getiriyordu.

Zırhlının süvari kaptanı Rascol H. Hillenkolt'un yanında Truman'ın özel temsilcisi Alexander Weddel vardı.

İstanbul'da ise konukları iyi ağırlamak için hummalı bir çalışma sürmekteydi.

PTT Missouri için seri bir hatıra pulu bastırmış, Tekel ise piyasaya Missouri adında bir sigara çıkartmıştı. Gazeteler bütün sayfalarını Missouri'nin ziyaretine ayırmıştı.

Gemi Dolmabahçeye yanaşacağı için Karaköyden Beşiktaş'a kadar bütün evler aynı renge boyandı.

Taksim alanında ampullerden kocaman bir Missouri maketi yapılmış, geceleri ışıl ışıl yanmaktaydı.

Ayrıca camilerin minarelerine İngilizce "Well Come Missouri" yazan mahyalar asıldı.

Tramvaylar, otobüsler, taksiler gelen emirle yıkanıp temizlendi. Gazetelerde taksiciler, dolmuşçular röportajlar veriyor, dost Amerikan askerlerine bedava hizmet edeceklerini, hiç birinden para almayacaklarını söylüyorlardı. Türkiye'deki bütün genelevler taranarak en güzel kadınlar İstanbul genelevine taşındı.

Ayrıca İstanbul genelevi en seçkin doktorların başkanlığında inceden inceye gözden geçirildi. Bütün kadınların temiz ve güzel elbiseler giyinmesi sağlandı. Missouri zırhlısı gidene kadar Türk erkeklerinin içeriye alınmaması emri verildi.

Esnaflar zabıtalar tarafından tek tek tembih edilerek para vermek istemeyen Amerikan askerlerinin zorlanmaması istendi.

Ayrıca Emniyet Müdürlüğü Amerikan askerlerine yardımcı olmaları ve ihtiyaçlarını karşılamaları konusunda bütün polis ve bekçilere kurs verdi. Amerikan askerlerine kolaylık gösterilecek, kesinlikle kötü davranılmayacaktı.

İstanbul'un hem valisi hem de belediye başkanı olan Lütfü Kırdar, Taksim Belediye Salonu'nda Amerikan Başkanı'nın özel temsilcisi ve gemi komutanları onuruna büyük bir ziyafet düzenlemek için çalışmalar yapıyordu.

Ankara'dan gelen bir emirle konukların Dolmabahçe Sarayı'nda ağırlanması daha daha uygun görülerek hazırlıklar saraya kaydırıldı.

5 Nisan 1946 Cuma sabahı Missouri Zırhlısı Dolmabahçe önünde demirledi.

On binlerce İstanbullu ünlü zırhlıyı ve Amerikan askerlerini görebilmek için Dolmabahçe önüne gelmişti.

Elçi'nin cenazesi kimsenin umurunda olmamıştı. Bu nedenle, ne zaman nasıl çıkartılıp nereye götürüldüğünü kimse göremedi. Ortalık bayram yeri gibiydi. Bu arada Amerikan başkanının özel temsilcisi ve komutanlar zırhlıdan çıkarak onurlarına düzenlenen yemeğe gitti.

Truman'ın özel temsilcisi Weddel, Dolmabahçe Sarayı'ndaki yemekten sonra Milli Şef İsmet İnönü ile görüşmek üzere Ankara'ya hareket etti.

Bu arada binlerce Amerikan askeri İstanbul sokaklarına dökülmüştü.

En kısa zamanda hepsi körkütük sarhoş olmuş, İstanbul tarihinde hiç yaşanmamış garip bir durum çıkmıştı ortaya. Önde sarhoş Amerikan askerleri, onların arkasında onların her istediklerini yerine getirmek için didinen görevliler.

Barların, gece kulüplerinin önlerinde, yollarda " yes! Yes!" diye bağıran muhabbet tellalları.

Amerikan askerleri güpegündüz yollarda, tramvaylarda, kızlara sarkıntılık etmeye başladılar. Karşı koyan, kadın, kız, nişanlı, kardeş Amerikan askerlerinden dayak yemezse de, polisten azar işitiyordu.

Çok zaman geçmedi ki karakollar dolmaya başladı. Ancak karakolları dolduranlar sarkıntılık eden Amerikan askerleri değil, şikâyetçi olan İstanbullulardı.

Polisler her ne olursa olsun Amerikan askerlerinin karakola getirlmemesi için emir almışlardı.

Missouri Zırhlısı 9 Nisan 1946 günü İstanbul'dan ayrıldı. Ancak yapılan anlaşma uyarınca daha fazla sayıda Amerikan askeri, uzmanı ve personeli Türkiye'ye gelecekti. Bu sayı Türkiye'nin NATO'ya üye olmasıyla birlikte 30 bin kişiyi aşacaktı.


Türkiye Teksas'a döndü

Amerikalılar gelmeden kısa bir süre önce gazetelerde Amerika'yı öven Türklere Amerikalıları sevdirmeyi amaçlayan yayınlar yapılmaya başladı.

Gün geçmiyordu ki,

"Amerikalılar Türkiye'de petrol buldular" ,
"zengin olduk",
"zengin maden yataklarımızı gün ışığına çıkacak" ,
"petrol yataklarımız Suudi Arabistan'dan fazla"
haberleri çıkmasın.

Ve Amerikalılar geldiler

7.09.1950. Ankara Yenişehir'de oturan Mr. Morris adındaki Amerikalı uzman kapısınının önünde bıraktığı motorsikletinin çamurluğuna dokunan 11 yaşındaki Turhan adındaki çocuğu evinin penceresinden av tüfeği ile vurdu .

Yaralı çocuk hastaneye kaldırıldı. Mr. Morris görevi başında olduğunu söylediğinden polisler dokunamadı. Amerikalı ceza almadı.

3.01 1953. Amerikan Kongresi üyelerinden Mr. Sonston, Kongrede yaptığı konuşmada Türkiye'deki Amerikalıların sekreter adı altında metres tuttuklarını söyledi.

20.11.1957. Samsun'da Şehir Gazinosu'nda Amerikalılar Atatürk'ün resmini yırttılar.

1957 yılında Ankara, İzmir ve İstanbul'da yalnız erkek çocukların çalıştırıldığı fuhuş evleri çoğaldığı tespit edildi.

30.09.1955. Samsun'da içki içen on kadar Amerikan askeri ara sokaklarda nara atarak gezerken kızlara sarkıntılık yaptılar.

Kendilerini önlemeye çalışan ve efendi olmaya davet eden mahalle bekçisini dövdüler.

Olaya vatandaşlar da müdahil oldu.

Amerikalı askerler kendilerini önlemeye gelen jandarmalara da saldırıp bir jandarma eri ve bir bekçiyi ağır yaraladılar.

Çünkü karşılarındaki erler ve bekçiler aldıkları emir nedeniyle Amerikalı askerlere zor kullanmama konusunda uyarılmışlardı. Sonunda halk galeyana gelerek Amerikalı askerlerin hepsini dövdü.

28.06.1955. Bir Amerikalı Hilton Oteli asansöründe görevli kıza tecavüz etmeye kalkıştı. Kızın bağırması üzerine yetişenler kızı kurtardı.

18.03.1959. Bill adındaki bir Amerikalı 15 yaşındaki bir kıza tecavüz etti.

23.04.1959. Tuslog'da çalışan Amerikalılar gece kulubünde Türklere çatarak kavga çıkarttılar. Dışarı çıkartılan Amerikalılar burada da nara atarak etrafa küfredince toplanan halk tarafından yuhalandılar. Amerikalılar polis kordonu altında evlerine götürüldüler.

13.08. 1959. Amerikalı çavuşların yönettiği büyük bir kaçakçılık çetesi yakalandı.

İki Amerikalı general ve iki albaydan oluşan bir heyet Türkiye'ye geldi. Bu heyetten sonra bir başka heyet daha Türkiye'ye gelerek olayın basına yansımaması için uyarıda bulundular. Heyet hükümetten bu işi kapatmasını istedi. Mahkemeye yayın yasağı kondu. İki Amerikalı mahkeme esnasında tanıkların önünde Atatürk'e küfretti. Bütün bu olanlara ve tanıklara rağmen Amerikalılar delil yetersizliği gerekçe gösterilerek bütün suçlardan beraat ettiler.

14.09. 1959. Amerikalı bir çavuşun evini randevu evine çevirdiği tespit edildi 3 Amerikalı fuhuş yaparken yakalandı.

7.11.1959. tarihi itibarıyle Türkiye içerisinde serbestçe çalışan dört Amerikan mahkemesi vardı. Amerikalılar Türkiye'de 300'den fazla suç işlemişlerdi.

15.04.1961. Amerikalı astsubay Calvin Hubert, yol dışındaki bir çimenlikte uyumakta olan bir erimizi cipiyle kasten çiğneyerek öldürdü. Gelen polislere görevli olduğunu söyleyerek serbest bırakıldı.

18.04.1961. Amerikalı bir subay biri on iki yaşında olan iki Türk çocuğunu özel arabası ile çiğneyerek öldürdü. Ceza almadı.

15.06.1961. Evinde fuhuş yaptıran bir Amerikalı karakola gelmeyi reddetmişse de polis kendisini karakola götürüldü. Amerikalı'nın küçük yaştaki kızları çalıştırdığı tespit edildi.

16.07.1961. Amerikalılar plajda halka ellerinde saldırmalarla hücum ettiler. Gelen polislere ise görevleri başında olduklarını söylediler. Ceza almadılar.

18.03.1962. Bir Amerikalı çavuş Gebze yolu üzerinde bir Türkü çiğneyerek öldürdü.

7.10.1962. Amerikalı kadın Binbaşı Miltret Butler bir Türk'ü çiğneyerek öldürdü.

21.10.1962. Adana İncirlik Üssü Sendika Başkanı Canan Bıçakçı bir açıklama yaparak üste çalışan Türk görevlilere Amerikalıların kötü davrandığını, sürekli hakaret bulunduklarını ve küfür ettiklerini söyledi.

22.10.1962. Amerikalı Çavuş John Menemen yolu üzerinde bir Türk'ü çiğneyerek ölümüne sebebiyet verdi.

11.08.1963. İzmir'de büyük seks partisi. Radar üssünde görev yapan Amerikalılar seks partisi düzenlediler. Camlar açık olduğu için halk ortalıkta dolaşan çırılçıplar kızlar görünce polise haber verdi.

Amerikalılar gelen polislere görev başında olduklarını söyleyince polis müdahale edemedi. 15 kadar küçük kıza tecavüz edildiği halde, Amerikalılara dokunulamadı.

6.05.1964. Tuslog'da görevli bir Amerikalı yüzbaşı ve çavuş Türk bayrağına hakaret etti.

11.05.1964. Bayrağımızı yırtan bir Amerikalı Wilburd Martin "Bütün Türkler .... Çocuğudur" diyerek hakaret etti.

13.06.1964. Bir Amerikalı asker Türk kadınına cebren tecavüz etti.

24.06.1964. Adana'da John adındaki bir Amerikalı çavuş mahalle bekçisini vurdu. Bekçi Resul ağır yaralı.

28.11.1964. Bir Amerikalı çavuş zorla bir kızın evine girmek istedi. Mahalle halkı kızın bağırması üzerine olaya engel oldu. Kız sinir krizleri geçirdi.

6.12.1964. Ankara Amerikalı çavuş Veysel adındaki Türk'ü arabasıyla ezdi.

20.04.1966. Ankara'da çavuş Glen bütün mahallenin gözü önünde bir bayanın kapısına dayandı ve kırmak istedi vatandaşlar olaya engel oldu.

16.05.1966. Büyükadada otuz Amerikan askeri içki içtikten sonra etrafa saldırdı, vatandaşları dövdü, sarhoş Amerikan askerlerine polis müdahale edemedi.

6.08.1966 Çavuş Keith Esentepe'de Mediha isimli bir kadını ezerek ölümüne sebebiyet verdi.

Aynı tarihte Diyarbakır'a 20 kilometre uzaktaki Pirinçlik hava alanında korumakla görevli Türk birliğinin başındaki subaya Amerikalı subay silah çekti.

Birliğin başındaki Türk teğmenin adı Yılmaz Baysan'dı. Amerikalılar teğmeni silah zoruyla hapsettiler. Türk birliğindeki diğer askerler silahlarını alarak komutanlarını kurtardılar.

16.61961. Amerikalı S.W Topkapı Sarayı Bağdat Köşkü'nden sedef kakmalı takımları çalarken yakalandı. İfadesinde Türkiye'yi çok sevdiğini amacının hırsızlık değil Türkiye'den anı götürmek olduğunu söyledi.


(Komünist propagandasına malzeme olmasını engellemek amacıyla Amerikalıların Türkiye'de işledikleri suçlara büyük ölçüde sansür uygulanmış, sadece Amerikalıların isimleri değil mağdurların isimleri bile gizli tutulmuştur .)



İnönü: "Sökebilirsen sök!"

Amerikalı uzmanlar, askeri ve sivil devlet kademelerine dolmuşlardı. İsmet İnönü bu konuda şunları söylüyor:

"Daha bağımsız, şahsiyetli dış politika izlenmesini istiyorsunuz. Herkes aynı şeyden bahsediyor. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar etraflı çalışmalarını yapacaklar, tekliflerini hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu?

Hepsinin etrafında uzman denilen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Muvafak olamazlarsa işi sürüncemede bıraktırmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar.

Bir görev veriyorum. Neticesi bana gelmeden Washington'a gidiyor. Sonuç memurumdan önce sefirden öğreniyorum. Böyle mi teslim ettik biz bu devleti?

Bana şimdiye kadar bunlar tarafından hazırlanmış derdimize deva tek rapor göstermediler. Hepsi yasak savma kabilinden şeyler. Ne yapıyorsak kendi elemanlarımızla yapıyoruz. Peki, bu binlerce adam "avara kasnak" gibi dolaşmıyorlar ya? Elbette kendileri için önemli marifetleri var.

İstiklal Harbi'nden sonra sulh anlaşmasında esas mücadele bu uzmanlar konusunda oldu. Yoksa hudutlar fiili bir durum idi. Tazminat işini iki devlet aramızda hal ederdik. Bütün mücadele idaremize tasallut yüzünden çıktı. Bir tek uzman vermek için büyük tavizlerde bulunmaya hazırdılar.

Dayattık. Biz onların ne için ısrar ettiğini biliyorduk. Onlar bizim niçin inatla reddettiğimizi biliyorlardı. Böyledir bu işler. Peygamber edası ile size dünyaları vaad ederler, imzayı attınız mı ertesi günü gelmişlerdir. Ondan sonra sökebilirsen sök... Gitmezler. Ancak bu meselenin üstüne vakit geçirmeden eğilmek lazım. Yoksa ne bağımsız dış politika, ne bağımsız iç politika güdemezsiniz. Havanda su döğersiniz. Fakat zannetmeyinki kolay bir iştir. Savuşturulan iki üç badire bunun yanında hiç kalır. Teşebbüs ettiğinizde başımıza neler geleceğini kestiremem."



İlhami Yangın - Kırmızı Çizgi


Ayrica tarihleri karistiriyorsun: Idam karari 27 Mayis 1960 darbesinden sonra verilmistir, senin bahsettigin 80 darbesinden 20 yil önce :wink:
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen deliyurekkadir » Sal Oca 29, 2008 14:09

Ben tarihleri karistirmiyorum, 1960 ihtilalinde eger cia Türkes i kurtarmis olsaydi, 12 eylül onun ceza almasini da engellerdi, nede olsa 12 eylül bir abd projesi degil miydi

Ayrica bir kitap var, Rasim Eksi tarafindan yazilan. O kitabi okursa, Türkes hakkinda daha iyi bir bilgiye sahip olursan. Ben kitabi tum okumadim, ama arasira bakiyorum, kitabi satin aldim.

Alparslan Türkeş / Amerikan, İngiliz ve Fransız Belgelerinde: http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=115014

Birde sana Alparslan Türkes hakkinda bir köse yazisi aktarmak istiyorum:

Türkeşin ölümünün üzerinden 10 yıl geçti. Bugün Onun ne kadar arandığını ve Ona ne kadar ihtiyaç duyulduğunu tekrara gerek yok. Bugün sizlerle Rahmetlinin Türkiyede birkaç kişi dışında kimsenin bilmediği bir davranışını, çam yarması bir İngilizi bir okulun penceresinden nasıl aşağı attığını paylaşacağım.

Dörtyolun dinini bilen ve yaşayan, devletini ve milletini seven ve yaşatmak isteyen güzel insanları her sene belli günlerde ilçelerinin yaş yaşamış gün görmüş ak sakallı büyüklerini ziyaret ediyor, ellerini öpüyor, gönüllerini alıyor, görgü ve dûalarından nasipleniyorlar.

Geçtiğimiz Şubatın 20sinde de yine böyle yaptılar ve ilçenin ak sakallı büyüklerinden Memduh Akkoyunlu ağabeylerini ziyaret ettiler.

Ve işte bu ziyarette Rahmetli Alparslan Türkeşin çam yarması bir İngilizi pencereden aşağı hangi sebepten ve nasıl fırlatıverdiğini öğrendiler.

Yıl 1975tir.

Ülkücü Harekete gönül vermişlerden Mehmuh Akkoyunlu Kıbrısa gider.

Lefkeye geçmek için otobüs beklerken Ahmet Munis isimli bir şahısla tanışır ve Lefkeye doğru aynı otobüste yolculuğa başlarlar.

Laf lafı açar ve Kıbrıslı Ahmet Munis yol arkadaşı Hataylı Memduh Akkoyunlunun bilinen tabirle "Türkeşçi" olduğunu öğrenince çok heyecanlanır, çok sevinir, "Türkiyeye dönünce benden ona selam söyle!" der. Çünkü Ahmet Munis Türkeşin Lefkoşe Ortaokulundan sınıf arkadaşıdır.

Biliyorsunuz ki Merhum Ahmet Hamdi Efendi oğlu Türkeş, 1917 yılında Fatımatül Zehra Hanımdan Lefkoşede doğmuştur.

İlk ve orta tahsilini Lefkoşede yapmıştır.
Ve Kıbrıs o yıllarda İngiliz işgali altındadır.

İşte Türkeşin ortaokul yıllarındaki sınıf arkadaşıdır Ahmet Munis Bey. Otobüs Lefkeye doğru yol alırken Türkeşli yılları yeniden yaşıyormuş gibi anlatmaya başlar:

"- Ortaokuldayız. Müdürümüzün tayini çıktı, bilmiyoruz nereye gitti. Yerine yeni bir İngiliz müdür geldi. Çam yarması gibi derler ya, işte öyle bir İngiliz. Sınıfa girdiği gün bizi şöyle bir iyice süzdü, süzdü, sonra gözü dolabın üzerindeki ipe asılı Atatürkün resmine takıldı… Yüzü buruştu, rengi değişti.."

Ahmet Munis Bey bir an duraklar ve devam eder:
"- Çam yarması İngiliz Müdür dişlerini sıkarak bize döndü, eli ile Atatürkün resmini işaret ederek, Çabuk şu resmi indirin diye bağırdı."

"- Hepimiz uyuşmuş gibiydik. Kimse yerinden kımıldayamıyordu. İngiliz Müdür aynı cümleyi üç defa tekrarladı fakat Atatürkün resmini indirmek için yerinden kıpırdayan bir Türk evladı olmadı. İndirin şu resmi cümlesini son defa tekrarlayınca Türkeş kalktı ve İngilize bağırdı:

- Bize o resmi kimse indirtemez. Cesaretin varsa sen indir de görelim!
İngiliz müdür öfkeden kıpkırmızı olmuştu. O çam yarması vücuduyla yay gibi fırlayarak bir sandalyeye çıktı ve ipi kopardı ki, daha inmesine fırsat kalmadan Türkeş yerinden fırladı sandalyeyi hızla iterek İngilizi yere düşürdü. Sonra bize döndü, Çabuk olun, tutun ayaklarından diye bağırdı. Biz de söyleneni yaptık, müdürü karga tulumba Türkeşle tutarak pencereden aşağı savuruverdik.."

İşte böyle..
Türk evladı ibret al..
Ve Atatürke İşgal altında bile Atatürke nasıl sahip çıkılırmış gör..
Halen Hatay Dörtyolda oturan Memduh Akkoyunlu büyüğümüze bu hatırasını anlatan Kıbrıslı Ahmet Munis sözü şöyle bağlar:

"- Ertesi gün babası Ahmet Hamdi Efendi Türkeşi okuldan aldı, Türkiyeye götürdü. Biz de orada okuyup Albay olduğunu duyduk.."

Ne diyelim..
Anlatanların ömrü uzun, Atatürke el ve dil uzatan çam yarması o İngilizi tekmeleyip sandalyeden düşürdükten sonra arkadaşlarıyla birlikte et çuvalı gibi pencereden atan Türkeşin de mekanı cennet olsun..

Hasan DEMİR
Kullanıcı küçük betizi
deliyurekkadir
Üye
Üye
 
İletiler: 37
Kayıt: Prş Eyl 13, 2007 21:49

İletigönderen Türk-Kan » Sal Oca 29, 2008 14:15

Bana Türkes'i öven yazilar alintilamayi birak, camilerin minarelerine ingilizce "Well Come Missouri" yazan mahyalar asan, Türk kizlarini, kadinlarini ABD askerlerine peskes ceken kuvva-i milliye ruhunu anlat!
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen deliyurekkadir » Sal Oca 29, 2008 15:13

Ikinci küfürlü mesajinizda forumdan uzaklastirilirsiniz!
Kullanıcı küçük betizi
deliyurekkadir
Üye
Üye
 
İletiler: 37
Kayıt: Prş Eyl 13, 2007 21:49


Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x