Uzun İnce Bir Yol

Uzun İnce Bir Yol

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Oca 15, 2012 19:30

Uzun İnce Bir Yol

Resim

Uzun ince bir yol sözüyle yaşam yolunu dillendirmişti Aşık Veysel.

Yaşam uzun ince bir yol, gece gündüz gidilen… Birimizin yolu kısa, birimizin uzun belki. Hiç yolu çizilmeden yaşamını yiterenleri de unutmayın.


“Uzun ince bir yoldayım

Gidiyorum gündüz gece

Bilmiyorum ne haldeyim

Gidiyorum gündüz gece”


Bizim halimizi anlatmış burada Veysel. Ülkemizi uzun ince bir yoldan geçiriyorlar. 1938 yılından başlayarak bugüne kadar uzatılan, artık sonunun göründüğü bir yol.

Kimsenin ne falcıya, ne bilim adamına, ne uzmana ihtiyacı var yolun sonunu görmesi için… Yol ince, uzun. Yolun sonuna gelindi. Deniz bitti, kara göründü…


“Dünyaya geldiğim anda

Yürüdüm aynı zamanda

İki kapılı bir handa

Gidiyorum gündüz gece”


Bu yolda kimse kalmamış. İnsanoğlu doğumlu. Doğduğuna göre de ölecek. Uzun veya kısa bir yolun sonunda. Milletimizin Atatürk’ten sonra yetiştirdiği büyük vatan evlâdı, yavru vatan Kıbrıs’ın kurtarıcısı, önderi, bekçisi, koruyucusu Rauf Denktaş da göçtü sonsuzluğa.

Ülkesinin bağımsızlık sembolü bayrağını elinden bırakmadan. Kendisini telefonun tellerinde, milletin gözü kulağı önünde aldatarak küçümseyenlerin, “o bitti” diyenlerin oyunlarına gelmeden.

Bu kaybı bile bakın biz nasıl millîyetçiyiz demeye getirerek kullanacaklar. Niye böyle diyecekler? Milletin algısını karıştırmak, anayasalarından Türklüğü çıkarmak, Türk’ü Türklüğe karşı kandırmak için.

Bir insan inanmadığı bir sözü nasıl eder? Benim aklım bunu almaz ama diyorlar işte. Kıbrıs Türk’ü diye bir kavram var ya hazır. Bunlar ağızlarına Türk sözünü alamazken baktılar Kıbrıs’taki halka bu denebilir. Dünya da böyle diyor. Bizim bölücülerimiz duygulanmaz, bunların deyişiyle hislenmezler, rahatsız olmazlar bundan, diye hesaplamış olmalılar.

Bu gün ortalıkta bir Türk lâfı gidiyor. Sadece Kıbrıs için ama. Ülkemize geldi mi iş, adı yok yaşayanların. Bunların aziz milleti. Hangi millet? Onu sorma! Adı yok. Konacak!

Ulusal bir yas ilân edince de durumu tam kurtaracaklar. Koyu milliyetçi görünecekler görünüşe göre. Liboşları da, bölücüleri de, dönekleri de bundan gocunmayacak. İşin aslını biliyorlar ya, dayanıverecekler bir iki günlük eziyete.

Sonra o uzun ince yola devam.

Tünelin ucuna şunun şurasında ne kaldı?


“Uykuda dahi yürüy’om

Kalmaya sebep arıy’om

İki kapılı bir handa

Gidiyorum gündüz gece”


Dünya Sultan Süleyman’a bile kalmamış. Kimler gelmiş kimler geçmiş… Bu gün burdayız. Yarın nerede olacağız kimbilir?

Rauf Denktaş hayat için, “Üç günlük hayat. ” dermiş.


“Hayatın üç günden ibaret olduğunu anladım.

Birinci gün, bütün geçmiş günler.

İkinci gün, yaşadığımız bugünkü günler.

Üçüncü gün, yarın.

Ancak yarının da gelip gelmeyeceği belli değildir. Bu üç günlük hayat bizi sarhoş etmemeli. Görevimizi unutturmamalı.”



Madem uzun ince bir yolda gece gündüz gidiyoruz, Rauf Denktaş’ın dediği ne kadar doğru değil mi? Görevimizi unutmamak.

Karşı devrimciler, vatan millet düşmanları, Atatürk düşmanları, Türklük düşmanları vazifelerini iyi biliyor.

Yüzlerce yıldır bıkmadan,usanmadan arı gibi çalıştılar. Her biri neyi hedeflediğini biliyor. Son on yıldır da kandırmaca, aldatmaca, hile yapmaca, beyin yıkamaca, dayak vurmaca, korkutmaca, yıldırmaca, deliğe tıkmaca hepsi hepsi serbest artık bunlara. Çaktırmadan, sezdirmeden millet gaflet uykusundayken ele geçirdiler gücü çünkü.

*

Diyelim ki Atatürk düşmanları, Cumhuriyetimizin karşıtları, yıkıcıları, kemiricileri kazandı.

Kazanabilirler mi? Kazandı sözü bile uymadı buna.

Bu karşıtlar, kemiriciler, Osmanlı hayalcileri, Cumhuriyet yıkıcıları hiçbir zaman kazanamaz ki?

Birilerine hizmet etmekle kalırlar. Irkçı millîyetçi Yunan, fırsatını kolluyor ülkemiz üzerinde bitmeyen bin yıllık emellerini diri tutuyor. Papazları, Piskopozları kara cüppeleriyle ellerinde asâlarıyla kol geziyor, işaretliyor ülkemizi. Ermenistan Cumhurbaşkanı açık açık Ermeni öğrencilere, “Biz bu kadarını aldık, Anadolu’nun gerisini almak , Ağrı Dağı’na bayrak dikmek size kalmış” dedi mi demedi mi? Bu sözlere bizi yönetenler cevap verdi mi? Karşı duruş gösterdi mi? Geçiştirdiler, saçmalamış falan diye onları sevip okşadılar mı yoksa?..

İngiliz o nişanları baş eğdirerek boşuna mı taktı?

Yahudi cesaret ödülleri neden takıldı? Urfa’ya bile İsrailli Yahudiler neredeyse burası bizim demiyorlar mı? Kadınları neden burada doğurtuluyor? Buna izin veriliyor? Sonra devletin TRT’si ikide bir İsalı Musalı yayınları niye yapıyor? Bu yörelerimiz açıkça sanki Musa’nın ülkesiymiş, buralar Yahudilerin tarihleriymiş yayınları boşuna mı yaptırılıyor?

İşgalci, bombacı, soykırımcı, acımasız Fransa niye birilerine nişan takıyor? Niye Ermenici oluyor, Ermeni ağzıyla konuşuyor?

Amerika neden tüm idareyi ele aldı? Ordumuzu neden böldü, parçaladı, susturdu?

Niye, her birimimizin içine sızdı, bizi bize kırdırıyor?

Bizimkilerin kara gözleri için mi, yüz yıl sonra ortaya dökülen bu acımasız yayılmacıların, Sevrcilerin bunlara bu iltifatları, bu sevmeleri okşamaları? Bu gelip gitmeleri?

Demek ki kazanan olmayacak ülkemizde. Kazanan eloğlu, bizi bölüp yutmak isteyenler olacak.

Gözü dönmüş Atatürk düşmanlarının eline geçen hiçbir şey olmayacak, aksine bağımsız Cumhuriyetlerini, onurlarını, şereflerini,vatanlarını, milletlerini kaybedecekler! Dımdızlak ortada kalacaklar!

Çevre ülkelerde olanlar bir film masalı mıydı yoksa?

Olan halkımıza olacak…

*

Halkımız, o gönlü yüce, bilge halkımız sazıyla sözüyle dillendirmiş bu yoldan sapanlara doğru yolu, başa gelecekleri onlarca yıldır, yüzlerce yıldır sazdan söze söylemiş…

Yapacağımız tek şey onlara kulak vermek. Titreyip, silkinip kendimize dönmek!


“Sevenlere gönül verdim, yola çevirdiler beni
Damla bile değil idim, göle çevirdiler beni”


Diye yakınıyor halkımız, üstünden geçilen yol olmak istemiyor. Yüce dağlara sesleniyor, haksızlığı dile getiriyor:


“Yüce dağım yanar bana / Var o yandan, var bu yandan
Al hançeri sinem işle / Vur o yandan, vur bu yandan”



Başına gelecekleri görüyor:


“Deyme’n benim gamlı yaslı gönlüme / Ben bir selvi boylu yârdan ayrıldım
Evvel bağbân idim, dostun bağında/ Talan vurdu ayva nardan ayrıldım
Gökyüzünde turna gibi dönende / Baykuş gibi viran yurda konanda
Çok ağladım Ferhat gibi çöllerde / Şirin gibi nazlıyârdan ayrıldım ”


Geçmişimize, kültürümüze, atalarımıza, bizi biz yapan değerlerimize sıkıca yapışmanın zamanı. Olanı biteni, denileni, denilmeyeni, görüleni, görülmeyeni bu gözle incelemenin zamanı.

Bakınız bayrağımızla adımızla katıldığımız bir yarışmaya gönderdikleri çocuğa. Bir inceleyin bu kimmiş, neyin nesiymiş, kollarındaki dövmelerin derin anlamı neymiş, neleri savunurmuş da başına talih kuşu kondurmuşlar?

Yunan bizimkilerin timsah gözyaşları döktükleri kökeninden olan kişiyi uğurlarken bağrına basmış, yazılı bez açmış stadında, gözümüze sokmuş. Milletsiz vatansızlara doğru sallamış.

Bütün yaptığı iş top oynamak olan bir kişiyle, bir ulusun kahramanını bir tuttuk ya aşk olsun bize, bizim gibi geçmişini unutma yolunda olanlara…

Böyle gidersek, her birimiz karınca gibi bildiğimizi, gördüğümüze bir kişiye olsun anlatmazsak, ayındırmazsak gaflet uykusu uyuyanları, yolun sonuna varırız, az kaldı gidilecek yol…

Seneye bunların zorlamayla Kürtçe dedikleri , bu adla bir dil yaratmaya çalıştıkları aslında küçük bir yerel ağzın adı olan Kirmançi ile Avrupa şarkı yarışmasına gideriz. Hem öyle bir gideriz ki bu yıl bizi kazandırırlar, seçilen yarışmacının özelliklerine vurularak, seneye bölünmüşlüğü de bu dille Ankara’nın göbeğinde ilân ederler…

Kırk bir pâre top atışı eksik kalır…

Söyle ozanım, söyle Cumhuriyetin son âşığı, söyle Atatürkçü ermişim, dervişim, büyük şairim, bilgem, halkımın öz temsilcisi Veyselim:

Resim

“Düşünülürse derince,
Uzak görünür görünce
Bir yol dak’ka miktarınca
Gidiyorum gündüz gece”


*

Şaşar Veysel iş bu hâle
Kâh ağlaya kâhi güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece




Feza Tiryaki, 15 Ocak 2012
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 987
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x