1. yüz (Toplam 1 yüz)

Fetullah Gülen Amerika'ya neden ve nasıl gitti?

İletiGönderilme zamanı: Pzr Şub 07, 2010 20:51
gönderen Başkomutan
AMERİKA'YA NEDEN VE NASIL GİTTİ ?
Fetullah Gülen'in kronolojik hayat hikâyesi ve medyatik ilişkileri

GÜLEN AMERİKA'YA NEDEN VE NASIL GİTTİ ?
_____________________________________

28 Şubat ve kaset savaşları sonrası Fethullah Gülen, Amerika'ya gitti ve hala dönmedi. Sabah'ın "tarikatler-camaatlar "yazı dizisinin bir bölümü Gülen'in gidişine ait ...

Gerek siyasi gerekse dini liderlerle görüşen Fettuhlah Gülen'in yıldızı, devlet kademesinde 28 Şubat dönemiyle birlikte söndü. Gülen tedavi için gittiği ABD'den ise hala dönmedi.

İşte Fettullah Gülen'in devlet kademesinde yaşadığı süreç ;

Gülen sık sık kamuoyu önüne çıkmaya başladı. 1992'de prostat ameliyatı için Amerika'ya giden Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ı, Houston'daki Methodist Hastanesi'nde ziyaret ederek ilk kez resmi kabul gördü.

Yükselen Refah Partisi'ne karşı İslami kesimle ittifak arayışında olan Tansu Çiller'in, Gülen'le görüşmesinin ardından Gülen'in ziyaretler listesine Bülent Ecevit'ten başlayıp Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Cindoruk'a kadar pek çok isim eklendi.

Papa'ya doğru ilk adım
Tarihler 1996'yı gösterdiğinde artık "Hocaefendi" adıyla anılan Gülen, Fener Rum Patriği Bartholomeos ile biraraya geldi. İlk bakışta nedeni anlaşılamayan bu ziyaretin sonradan dinlerarası diyalog hareketinin ilk adımı olduğu ve bu sürecin, Papa ile görüşmeye kadar uzanacağı ortaya çıktı.

Gülen'in yıldızı yükselirken diğer yandan ülkede İslamcı kesimlere yönelik tepkiler de artıyordu. Her gün yeni bir olayla ülke gündemi sarsılırken 28 Şubat 1997'de yapılan MGK toplantısı yeni bir dönemin açılacağını işaret ediyordu.

28 ŞUBAT SÜRECİ BAŞLIYOR
28 Şubat döneminde hakkında MİT'in rapor hazırladığı iddiaları gündemdeyken Gülen, ABD'ye gitti. Gülen "sağlık sorunları" nedeniyle gittiğini ifade ettiği ABD'de Kardinal O'Connor ile görüştü. Türkiye'ye döndüğünde de Vatikan İstanbul Temsilcisi Georges Maroviç ile biraraya geldi.

Bu sürecin sonunda da 1998 yılında Vatikan'da Dinlerarası Diyalog hareketi adına Papa II. Jean Paul ile görüştü. Bu görüşmeyi Sefarad Hahambaşı Eliyahu Bakhsi Doron görüşmesi izledi. Gülen açısından bu başarılı dönem 18 Haziran 1999'da atv'de yayınlanan bir kasetle sona erdi. Gülen'in bu kasetteki sözleri daha önce kamuoyuna açıkladığı ılımlı İslamcı görüşleriyle çelişkili bulundu. Tam da bu dönemde "sağlık sorunları" nedeniyle yeniden ABD'ye gitti. Bugüne kadar da geri dönmedi. *1*

***

Gülen'in Laik ve demokratik Cumhuriyet rejimini eleştiren ve rejimi
değiştirmek için dile getirdiği sözler ve cemaat oluşumunun , kasetlere
yansıması Gülen'in gerçek amacını da ortaya çıkardı.
Bu kasetlerin de ATV televizyonunda gösterilmeye başlaması üzerine ,Gülen'in geleceği tehlikeye düştü.

Bu aşamada Amerika'ya gidebilmesi için bir mazeret gerekli idi.
Bu mazeret de "sağlık sorunu ve tedavi/ameliyat" olmak için Amerika'ya gitmesi gerektiği olarak dile getirildi.
Bu arada Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı Nuh Mete Yüksel’in Gülen hakkında soruşturma açtığı haberleri duyulmaya başlanmıştı.

Gülen'e her nedense sempatisi olan başbakan Ecevit,
Gülen'e telefon açarak ;


"sağlığın için Amerika'ya git " dedi...

Ecevit, Gülen'e "By-pass kalp ameliyatı olması için !!!" Amerika'ya gecikmeden gitmesini önerdi.Tabii ki bunun " ne tür bir sağlık" olduğunu da düşünmek gerektir Ve bu sağlık mazereti açıklaması
ne kadar gerçektir ? Bu bilinmiyor ama Gülen ABD'de ameliyat olmamıştır !!!

Gülen Ecevit'ten gelen bu uyarı/öneri nedeniyle 22 mart 1999 tarihinde Amerika,Chicago kentine giden THY uçağının yolcularından biri Fetullah Gülen’di.”

Gidiş o gidiş ,11 senedir ABD'de CIA koruması altında yaşıyor.
Halen ameliyat olarak yurda dönecek !!!

***

Fetullah Gülen'in kronolojik hayat hikâyesi ve medyatik ilişkileri


Fethullah Gülen, resmî nüfus kaydına göre 27 Nisan 1941'de, Erzurum ili, Hasankale (Pasinler) ilçesi, Korucuk köyünde dünyaya gözlerini açtı. 1949 yılında ailesinin Alvar köyüne taşınmasıyla ilkokulu bırakmak zorunda kaldı ve daha sonra dışarıdan tamamladı. 1952 yılında, Hasankale'deki Hacı Sıtkı efendiden tecvit (usul ve kaideleriyle Kur'an okuma) çalıştı.

1954 yılında Muhammed Lutfi efendinin oğlu Sadi efendiden bir iki yıl Arapça dersleri aldı.

1957 yılında Amasya, Tokat ve Sivas taraflarında fahri vaazlara başladı. Bu arada Bediüzzaman'ın eserleriyle tanıştı ve Risale-i Nurlardaki çarpıcı ve duygulandırıcı ifadeleri, etkileyen üslubu içinde ve çaktırmadan kendine mal ederek anlatmayı ve cemaati coşturmayı başardı.

1959 yılında Edirne Üç Şerefeli Camii'nde imamlığa atandı.

10 Kasım 1961 günü Ankara Mamak'ta askerlik görevine alındı.

4 Temmuz 1964 günü Edirne'de yeniden göreve başladı.

31 Temmuz 1965'te Kırklareli merkez vaizliğine tayini çıktı.

11 Mart 1966 günü İzmir merkez vaizliğine tayini yapıldı. Bundan ayrı olarak, Kestanepazarı Derneği Kur'an kursunda gönüllü öğreticilik ve belletmenlik yapmaya da başladı.

1968 yılında Diyanet görevlisi olarak hacca yollandı.

1969 yılında kahvehane sohbetlerine başladı ve Ege Bölgesi'nin çeşitli il ve ilçelerindeki vaazlarıyla tanınıp reklâmı yapıldı.

1971 yılında Kestanepazarı Kur'an Kursu'ndaki görevinden ayrıldı. 12 Mart Muhtırasının ardından 3 Mayıs günü tutuklandı. 6 ayı aşkın bir süre tutuklu kaldıktan sonra 9 Kasım günü tahliye edilip serbest bırakıldı.

23 Şubat 1972'de Edremit merkez vaizliğine tayin edildi. Burada 2 yıl görev yaptı.

29 Haziran 1974'te Manisa merkez vaizliğine atandı.

1975 yılında Kur'an ve İlim, Danwinizm, Altın Nesil, İçtimaî Adalet ve Nübüvvet isimli konferanslar serisine başladı ve 1976 yılında da devam eden bu konferanslar münasebetiyle İzmir dışında Ankara, Çorum, Malatya, Diyarbakır, Konya, Antalya, Aydın gibi illeri dolaştı.

28 Eylül 1976'da İzmir Bornova'ya tayini çıktı.

1977 yılında görevli olarak Almanya'ya gitti ve burada çeşitli yerlerde konuşmalar yaptı.

1979 yılında aylık Sızıntı dergisinde yazılar yazmaya başladı.

12 Eylül 1980 askerî müdahalesinin ardından görevini fiili olarak sürdürme imkânı bulamadı.

25 Kasım 1980'de Çanakkale merkez vaizliğine tayin edildi ise de, rahatsızlığı yüzünden görevine başlayamadı.

20 Mart 1981 tarihinde vaizlik görevinden istifa edip ayrıldı.

14 Ocak 1986 günü, hakkında arama emri olduğu için Burdur'da yakalandı. Uzun bir sorgulamadan sonra İzmir'e getirildi. Arama emrinin İzmir'le de bir alâkası olmadığı gerekçesiyle serbest bırakıldı.

1989 yılında, Üsküdar Valide Sultan Camii'nde Cuma günleri tam 1 yıl (52 hafta) süreyle konuşma yaptı ve bu vaazlar, daha sonra Sonsuz Nur adıyla 3 cilt halinde kitaplaştırıldı.

29.06.1994 günü, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Polat Renaissance Otel'de gerçekleştirdiği açılış toplantısına katıldı ve pek çok gazeteci, yazar, sanatçı, bilim, siyaset ve işadamının katıldığı bu toplantıda yaptığı konuşma dikkatleri birden üzerine çekti. Bu açılış ve Gülen'in konuşmasıyla ilgili, masonik medyada çok geniş ve övücü değerlendirmeler yazıldı.

1994 yılı Aralık ayı başında Başbakan; Tansu Çiller'le bir araya geldi. Görüşme, medyada büyük yankı uyandırdı. Takip eden yıllarda yine Çiller'le ve ayrıca Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, CHP Genel Başkanı olduğu dönemde Hikmet Çetin ile görüşmelere katıldı.

1995 yılı Ocak ayında, Hürriyet ve Sabah gazetelerinde ilk dizi röportajları yayınlandı.

1995, 1996, 1997 ve 1998 yıllarında Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın düzenlediği Ramazan'da iftar yemekleri, Mutlu Yarınlar İçin El Ele gibi faaliyetlere ve Hoşgörü, Uzlaşma Teşvik Ödülleri gibi ödül törenlerinde ve bayramlaşma merasimlerinde yer aldı.

Aynı yıllar içinde, hem dinler mensupları arasında diyalog faaliyetleri hem de karşılıklı insanî dostluk ziyaretleri çerçevesinde defalarca, Türkiye Katolik Cemaatleri Ruhani Reisler Kurulu Başkanı Monsenyör Georges Marovitch, Vatikan Ankara Büyükelçisi Pier Luigi Celata, İstanbul Fener-Rum Patriği Bartholomeos, Ermeni Cemaati lideri müteveffa Karakin ve şu andaki lideri Mesrof Mutafyan, Süryani Katolik Cemaati Patrik Vekili Episkopos Yusuf Sağ, Süryani Kadim Metropoliti Yusuf Çetin ve Huriepiskopos Samuel Akdemir, Musevi Cemaati Yöneticileri ve İstanbul Hahambaşısı David Aseo ile zaman zaman bir araya gelip özel görüşmeler yaptı.

11 Haziran - 30 Eylül 1997 tarihleri arasında ABD'de bulunduğu sırada New York Roma Katolik Arşidükü ve New York Başpiskoposu Kardinal John O'Connor ve yardımcısı Alex ile, ayrıca Musevilere ait Anti-Defamation League'in o zamanki lideri Leon Levy ve arkadaşları Amerika Katolik Üniversitesi Doğu Hıristiyanlığı Araştırmaları Bölümü Başkanı Prof. Dr. Sidney Griffıth ile görüşüp talimat ve tavsiyeler aldı.

09.02.1998 tarihinde Vatikan'da Papa John Paul II ile tarihî bir görüşme yaptı; burada ayrıca, Kardinal Arenzi ve Kardinaller Meclisi'ne nezaket ziyaretinde bulundu. Bu ziyaret, medyada uzun bir süre haber ve yorumlara konu olarak sürekli gündeme taşındı.

19.02.1998 günü Dünya Kiliseler Birliği yöneticileri ve aynı tarihlerde, Anti-Defamation Leagu eski başkanı Leon Levy, birkaç arkadaşıyla birlikte kendisini İstanbul'da ziyaret edip övgüler yağdırdı.

25 Şubat 1998 günü Kudüs Sefared Hahambaşısı Eliyahu Bakhsı Doron'la, İstanbul Taksim'de Gazeteciler ve Yazarlar Birliği merkez binasında, 9 Mart 1998 tarihinde ise, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin organize ettiği Kültürlerarası Diyalog toplantısına katılan bilim adamları ve ruhanilerle bir araya gelip kucaklaştı.

Fethullah Gülen'le pek çok yerli ve yabancı gazeteci ve TV muhabiri röportajlarda bulundu:

Sabah Gazetesi'nden Nuriye Akman'ın röportajı, 23-30 Ocak 1995 tarihlerinde Sabah'ta,

Hürriyet Gazetesi'nden Ertuğrul Özkök'ün röportajı, 23-30 Ocak 1995 tarihlerinde Hürriyet'te,

Zaman Gazetesi'nden Eyüp Can'ın röportajı, Ağustos 1995 tarihinde Zaman'da,

Cumhuriyet Gazetesi'nden Oral Çalışlar'ın röportajı, 20-26 Ağustos 1995'te Cumhuriyet'te,

Sabah Gazetesi'nden Hulusi Turgut'un röportajı, 23-31 Ocak 1997 tarihinde Sabah'ta yayınlandı.

Nevval Sevindi ve Eyüp Can, yapmış oldukları röportajları kitaplaştırmışlardır. Sevindi'nin kitabı Sabah Gazetesi yayınlarınca, Can'ın kitabı ise Milliyet Gazetesi Yayınlarınca kitap haline getirilmiş ve her iki kitap da 100.000 civarında satmıştır. Nevval Sevindi, röportajını 2002 yılında tekrar yayınlamıştır.

Bunlardan ayrı olarak, Amerika'da öğretim üyesi olarak bulunan Hakan Yavuz'un Fethullah Gülen ile yaptığı röportaj Milliyet Gazetesi'nin Entelektüel bakış köşesinde 3 gün süreyle yayınlandı.

Ayrıca yine Milliyet Gazetesi'nden Yasemin Çongar'ın ABD'de gerçekleştirdiği röportaj 1997 Ağustos ayı içinde Milliyet'te;

Aynı gazeteden Özcan Ünlü'nün röportajı da yine aynı gazetede Mart 1998 içinde geniş olarak yayınlandı.

03.07.1995 akşamı Reha Muhtar ile devletin resmi kanalı TRT 1'de,

29.03.1997 akşamı Samanyolu TV'de Prof. Dr. Mim Kemal Öke ve Osman Özsoy ile,

15.04.1997 akşamı, Kanal D Televizyonunda Yalçın Doğan ile,

27.02.1998 tarihinde NTV'de Cengiz Çandar ve Taha Akyol ile canlı röportaj yaparken, SHOW TV adına 32. gün ekibinden Mehmet Ali Birand ve Rıdvan Akar, 1998 başlarında gerçekleştirdikleri röportajları birer hafta aralıkla iki program halinde yayınladılar ve ayrıca CD Rom halinde piyasaya arz ettiler.

Pek çok yabancı gazeteci ve televizyon ekibi de Fethullah Gülen'le röportajlar yapıp, bunları kendi gazete ve televizyonlarında geniş olarak yayınladılar. Wall Street Journal gazetesi bölge muhabirinin yaptığı röportaj, bu gazetenin Avrupa baskısında tam sayfa yer aldı. Ayrıca, Avusturyalı gazeteci, Vatikan radyosunda programcı Heinz Gstrein, Yunanistan'da yayınlanan Eleftlıeropitia gazetesinden Simeon Soltaridis, Arnavutluk'ta yayınlanan Rilindja Demokratika gazetesinden Edi Polko ve Albania gazetesinden Enver Bytci, Rilindjia Kosova gazetesinden Mehmed Giata ve bunlardan ayrı olarak, Bulgaristan, Ukrayna, Azerbaycan, Özbekistan, Gürcistan, Rusya, Kazakistan'dan resmî ve özel televizyon kanalları ve gazetelerinden bazıları da röportajlar yapıp, bunları yayınladılar. Ayrıca, Time adına bölge muhabiri James Wilde ve Le Monde adına Nicole Pope, Fethullah Gülen'le görüştüler.

Fethullah Gülen ve Mason siyasiler

Fethullah Gülen hakkında toplumun hemen her kesiminin görüş ve düşünceleri medyaya yansıdı,

Siyasetçilerden, Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel başta olmak üzere, başbakanlık yapmış bulunan DYP genel başkanı sayın Tansu Çiller, yine önceki başbakanlardan ve ANAP genel başkanı sayın Mesut Yılmaz, Türk siyasetinin en meşhur ve tecrübeli isimlerinden Demokratik Sol Parti genel başkanı başbakan olan sayın Bülent Ecevit, CHP genel başkanı sayın Deniz Baykal ve daha önceki genel başkanı sayın Hikmet Çetin, Demokratik Türkiye Partisi eski genel başkanı sayın Hüsamettin Cindoruk, Milliyetçi Hareket Partisi kurucusu ve ilk genel başkanı Alparslan Türkeş, şu andaki başkanı sayın Devlet Bahçeli, Büyük Birlik Partisi genel başkanı sayın Muhsin Yazıcıoğlu, daima Gülen hakkında iyi düşüncelerini her fırsatta dile getirdiler.

Ayrıca her partiden çok sayıda bakan ve milletvekili de, değişik münasebetlerle Gülen hakkında desteklerini ifade ettiler. Ancak Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan'la, yıldızının hiç barışmadığını ve Ondan asla hoşlanmadığını, bizzat kendileri dile getirdiler.

Prof. Dr. Toktamış Ateş, Prof. Dr. Nur Vergin, Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay, Prof. Dr. Nilüfer Göle, Prof. Dr. Şerif Mardin, Prof. Dr. Ümit Meriç Yazan, Prof. Dr. Halil İnalcık, Prof. Dr. İhsan Doğramacı, Prof. Dr. Mehmet Aydın, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Prof. Dr. Mehmet Altan, Prof. Dr. Sabahattin Zaim, Prof. Dr. Niyazi Öktem, Prof. Dr. Suat Yıldırım, Prof. Dr. Kemal Karpat, Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre, Prof. Dr. Zeki Kuşoğlu, Prof. Dr. Mehmet Saray, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Prof. Dr. İzzettin Doğan, Doç. Dr. Büşra Ersanlı, Doç. Dr. Ali Bayramoğlu, Doç. Dr. Ahmet Turan Alkan ve daha onlarca niyeti ve tiyniyeti malum ve marazlı nice bilim adamı, Fethullah Gülen hakkında yazılı ve sözlü olarak sürekli takdirkâr düşüncelerini dile getirdiler ve kendisiyle çeşitli vesilelerle bir araya geldiler.

Eski MİT başkanı Fuat Doğu, Orhan Ateş ve Amerikan hayranı ve İsrail bağlantılı bazı general- albay ve daha başka rütbelerde subaylar, ya Fethullah Gülen ile hususî dostluk kurdular, ya Gülen hakkında olumlu düşüncelerini dile getirdiler veya kendisiyle mektup veya tebrik teatisinde bulundular.

Sanatçılardan, isim ve etiketleri, şahsiyetlerini hatırlatacak film yıldızları Hülya Koçyiğit, Perihan Savaş, Bulut Aras, Fatma Belgen, Tanju Gürsu; ses sanatçılarından Selda Alkor, Necla Akben, Emel Sayın, Ali Rıza Binboğa, Yıldırım Gürses, Barış Manço, Cem Karaca, film yapımcılarından Halit Refiğ, Lütfi Akat; sanat eleştirmenleri Ayşe Şasa, Atilla Dorsay...

İşadamlarından Aydın Bolak, Ahmet Çalık, Cengiz Kaptanoğlu, Şadan Kalkavan, İhsan Kalkavan, Atasay Kamer, Cihan Kamer, Engin Elginkan, Sema Cıngıllıoğlu, Sakıp Sabancı, Aydın Doğan, Üzeyir Garih, İshak Alaton, Rahmi Koç, Fuat Miras ve daha pek çok isim;

Spor dünyasından, Fenerbahçe kulübü eski başkanı ve iş adamı Ali Şen, Galatatasaray kulübünün eski ve yeni futbol şubesi sorumluları, işadamı Adnan Polat ve Ergun Gürsoy, Galatasaray ve Beşiktaş gibi kulüplerden pek çok futbolcu, basketbolcu...

Medyadan çok sayıda isim:
meselâ, Taha Akyol, Yalçın Doğan, Derya Sazak, Şeref Oğuz, Doç. Dr. Şahin Alpay, Ertuğrul Özkök, Oktay Ekşi, Bekir Coşkun, merhum Yavuz Gökmen, Hadi Uluengin, Cengiz Çandar, Zeynep Göğüs, Güngör Mengi, Yavuz Donat, Nuriye Akman, Zülfü Livaneli, Mehmet Barlas, Mehmet Ali Birand, Ali Bayramoğlu, Nevval Sevindi, Mehmet Altan, Ali Acar, Etyen Mahçupyan, Avni Özgürel, Nazlı Ilıcak, Mehmet Ali Ilıcak, Memduh Bayraktaroğlu, Meriç Köyatası, Ahmet Tezcan, merhum Cenk Koray, İzzet Sedes, merhum Prof. Dr. Ayhan Songar, merhum Ahmet Kabaklı, Ayhan Katırcıkara, Mehmet Ocaktan, Mustafa Karaalioğlu, Ali Bulaç, Süleyman Yağız, Ömer Çavuşoğlu, Vehbi Dinçcan ve daha pek çok gazeteci ve televizyon programcısı, Fethullah Gülen hakkında daima olumlu düşüncelerini dile getirdiler.

Fethullah Gülen, 1999 yılı Ocak ayı içinde ABD Mayo Clinic'ten 22 Mart 1999 günü için alınan randevu gereği, 21 Mart 1999 tarihinde Türkiye'den ayrıldı ve 22 Mart26 Mart günleri bu klinikte muayene olup, check-up yaptırdı. Gülen, doktorlarının öyle uygun gördüğü bahanesiyle, o tarihten bu yana yaşamını ABD'de sürdürmektedir.

Siyonist Yahudi Lobilerinden Papa Hazretlerine... Masonik mahfillerden dış güdümlü siyasilere... Münafık merkezlerden kirli örgütlere... Haçlı zihniyetli emperyalist güçlerden, uluslararası karanlık şebekelere; ilkokulu dışarıdan bitirmiş birkaç sene Arapça tahsil etmiş; ama gizli ellerce sürekli yükseltilip reklâm edilmiş bu kişiyle ilişki ve işbirliği içinde olmaları, aslında Onun gerçek mahiyeti ve marifetini göstermeye kâfidir.

Yirmi otuz sene önce, yani kendisini Müslümanlara kabul ettirmek için, İslam'ı doğru anlattığı ve henüz yozlaşıp layltlaşmadığı süreçte şunları anlatıyordu:(Bak: İ'la-yı Kelimetullah veya Cihad sh: 34-70-87-90-93-100)

"Evet salip (Haçlı Hıristiyanlar) atalarımızın bu insanlık mefkuresine mani olmak isteyince, o da bu maniayı bertaraf etmenin çaresini güçlü olmada gördü. Ecdadımızın, cihanla kavgasının manası işte buydu. Hâşâ ki, onlar gittikleri yerlere başka bir gaye için gitmiş olsunlar. Ve yine hâşâ ki, onları harekete geçiren saik, ülkeleri istila etme sevdası olsun. Onlar, i'la-yı kelimetullah'ın sevdalısıydılar.. ve tek dertleri cihanın dört bir yanında "Lâ ilahe illallah" hakikatinin duyurulmasını te'min etmekti. Böylece, yeryüzünde karanlık tek nokta kalmayacak ve her taraf iman ışığı ile aydınlanacaktı. Sanki onlar kendi dönemlerinde birer müezzin idiler. Bulundukları asrın minaresinin başına çıkmış ezan okuyor ve bu şekilde bütün kâinata dinlerini ilan ediyorlardı.

Kur'ân-ı Kerim'in bu mevzuda terğib ve teşviki vardır.

"(Ey inananlar!) Onlara karşı, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında Allah'ın bilip sizin bilmediklerinizi yıldırmak üzere, gücünüzün yettiğince kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Allah yolunda sarf ettiğiniz her şey size haksızlık yapılmadan, tamamen ödenecektir."(Enfâl, 8/60)

Rasûl-i Ekem (s.a.v) de, o günün şartları çerçevesinde şöyle buyurmaktadır.

"Kim atını Allah yoluna adar ve bir yerde beslerse; muhakkak onun doyması, suya kanması, pisliği ve idrarı kıyamet günü sevap kefesine konulacaktır."

Müminin elinde olan, daima doğru yolu gösteren, izzet ve şeref kaynağı bir kitap; önünde de muktedayı küll bir rehber olan Hz. Muhammed (sav) vardır. O, bu ikisiyle yeryüzünün en talihli insanıdır. Dolayısıyla yeryüzü hâkimiyetinin tek namzedi O'dur. Kur'ân mümine bunu öğretir, bunu talim eder. Ve Cenab-ı Hakk müminden hep bu neticeyi bekler.

Müminler için de Rasul-i Ekrem (s.a.v)'den kalma bir variyet vardır. Evet O da ümmetine büyük bir dâva ve bir yüce gayeyi emanet ölçüsünde vasiyet etmiştir. Bu emanet, dünya ve ukba saadetinin teminatı olan İslâmî hayatın hayata hakim olmasıdır. Bu mukaddes emaneti afâk-ı âlemde temsil vazifesi, bugün bir borç olarak bize düşmektedir. Mümin, hayatı boyunca hep bu idealle yaşayacak ve yine bu ideal uğruna sıcak denize de, soğuk denize de açılacak... Sibirya buzullarında, Güney ve Kuzey Amerika'ya kadar her yerde, (güç ve hâkimiyetin ağırlığını hissettirecektir. Zira Allah (cc), müminin, kâfirlerin hâkimiyeti altında yaşamasına razı değildir. Bir mümin, kâfirin emri altında yaşamaya razı olmuşsa, o, İslâm'a ve imâna ait her şeyi kaybetmiş demektir; ve böyle birinin yaşamaya hakkı da yoktur. Zaten yaşaması da bir mezellettir., ahireti de mezellet olacaktır. Bu itibarla bir müminin, bin bir ihtimamla yaşatacağı en mukaddes duygu ve düşünce, cihana hakim olma duygu ve düşüncesi olmalıdır.

Bir zaman biz, bütün dünyaya hakim olmuştuk. Bu dün gerçekleştiği gibi bugün de gerçekleşebilir. Elverir ki azmedip, dişimizi sıkalım; hiç olmazsa, bu mevzuda düşünce üretip azim insanlarını harekete geçirelim.

"O ki, Rasulü'nü bütün dinlerin hepsine galebe çalsın diye hak din ve hidayet kaynağı (Kur'ân) ile gönderdi."(Fetih, 48/28)

Cenab-ı Hakk, O'na Mekke'nin fethini vaad etmişti; Allah vaadinde hulfetmezdi, ve Mekke fethedildi. Bundan da anlaşılıyor ki, Cenab-ı Hakk, cihanın fethini de vakti geldiğinde O'na nasip edecekti. Zira O'na cihanın fethi de bizzat Cenab-ı Hakk tarafından vaad edilmişti. Yeryüzünde tek ve biricik hâkim din, İslâm olacaktır. O İslâm ki, insanlığa huzur ve saadet getirecek tek sistemdir. Evet Allah, Habibi'ni böyle bir dinle göndermişti. Göndermişti ki, yeryüzü O'nun nuruyla aydınlansın; bütün harabeler O'nun getirdiği hidayet kaynağı ile ma'mûr hale gelsin..

Kendisi mezellet içinde kıvranan bir milletin yüce hakikatleri temsil etmesi imkânsızdır. Hele onun eliyle takdim edilecek hakikatlerin başkalarınca kabullenilmesi hiç mi hiç mümkün değildir. Bu açıdan da, bir milleti ayakta tutan bütün temel dinamiklerde en ileri seviyede güç ve kuvvetimizi ispat etmemiz gerekmektedir. Ordumuz en modern silahlarla mücehhez olmalı; maarifimiz, en yeni buluş ve bilgilere beşiklik yapmalı; emniyet kuvvetlerimiz, üç-beş sergerdana teslim olmak bir yana, adı anıldığında bütün dünya anarşistlerinin kalplerine korku salacak derecede güçlü olmalı ve başka devletler dahi altından kalkamadıkları anarşiyi bizlerle bertaraf etmek için devletimize müracaatta bulunmalıdır. Maliyemiz, başkalarına ulufe dağıtacak seviyeye yükselmelidir. Evet, cihanla hesaplaşabilmek için bunlar şarttır. Yüce hakikatleri temsil edebilmemiz için de dünyaya hakim olmamız, ayrı bir şarttır. Bu şartın yerine gelmesi ise, ancak cihadla mümkün olacaktır.

Dünyanın neresinde olursa olsun ortada bir zulüm varsa, mümin o zulmü ortadan kaldırmak zorundadır. Çünkü mümin yeryüzünün muvazene unsurudur. Bunun için de, önce çevresinden işe başlamalı ve gücü nispetinde bu daireyi genişletmenin çarelerini araştırmalıdır. Bu mevzuda himmet öyle âli tutulmalıdır ki, perspektife bütün cihan alınmalı ve sistem de ona göre akort edilmelidir" diyordu.

Ve yine fetullah Gülen; Siyonist Yahudi Lobilerinin kuklası ve Papa misyonunun hizmetkârı olmadan önce Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili şunları söylüyordu(Bak: Fatiha Üzerine Mülahazalar sh: 226-229).

İşte biz "Ğayril Mağdubi" derken, Allah'ın gazabına uğramış ve Allah'ın yolundan çıkmış insanlardan olmamayı O'ndan talep ediyoruz.

"Dâllîn" kelimesine gelince; Arapça'da "dalâl' sapıklık demektir. "Dall" de sapık insana denir. "Dâllîn" ise "sapıklar" ma'nâsına bir çoğuldur. Dalâlet bazen şaşkınlıktan olur, bazen de şaşkınlık dalâletten olur. Dalâlet; körlük, aklı kullanmama ve hayrette kalmadır ki, bunlar bazen de dalâlete sebeptir. Bazen de insan dalâlete düşer, sonra da arkasından akılsızlık, bunaklık, şaşkınlık hayret ve dehşet gelir. Bunlar bir bakıma birbirinin lâzımıdır. Âdeta aralarında bir telâzum ve devir var gibidir. Evet biz "Ğayril Mağdubi Aleyhim Veleddallin" derken Cenâb-ı Hakk'a, şaşkınlık ve hayret içinde dalâlette bulunan, hak ve hakikatin berrak yüzünü göremeyen kimselerin yoluna atmaması için rica ve niyazda bulunuyoruz.

Burada ayrı bir husus da şudur: "Ğayril Mağdubi Aleyhim Veleddallin" ayetindeki "Mağdubi" ve "Dallin" kelimelerinin başında harf-i tarif vardır. Arapça'da harf-i tarifin; ahd-i zihnî, ahd-i haricî, cins ve istiğrak gibi ma'nâlara geldiği malumdur. Burada lâm-ı tarifi cins ma'nâsına alacak olursak; ne kadar dalâlete girmiş ve ne kadar Allah'ın gazabına uğramış varsa hepsini kasdetmiş ve onların gittikleri yola düşmemek için, Allah'ın hidayetine sığınmayı talep ettiğimizi ifade etmiş oluruz. Eğer lâm-ı tarife istiğrak ma'nâsını verecek olursak; teker teker her fert ne çeşit dalâlete girmişse onların gittikleri dalâlete gitmekten Allah'a sığınıyor ve O'nun hidayetini talep ediyoruz demektir. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde: "Allah'ın gazabına uğramış, Yahudiler, sapıklara gelince onlar Nasârâdır" buyurmuşlardır. Kur'ân-ı Kerîm, gadaba uğramışları ve dalâlete düşmüşleri, Yahudi ve Hıristiyanlar olarak gösterdiği gibi, bazen de onların dışındakileri kasdetmektedir. Binaenaleyh bu ayetlerle, sanki şöyle denilmek istenmektedir: "Müslümanların en yakın zıddı Yahudi ve Hıristiyanlardır. İşte kâfirler de dahil ne kadar Allah'ın gazabına uğramış ve dalâlete düşmüş varsa, onların yoluna itilip atılmadan Allah'ım Sana sığınıyorum."

Allah (cc), Kur'ân-ı Kerim'de, Yahudiler hakkında şöyle buyuruyor: "Onlara zillet ve meskenet damgası vuruldu ve onlar Allah'ın gazabına uğradılar." Böylece Allah (cc), Yahudilerin Kendi gazabına uğradığını anlatıyor. Hıristiyanlar hakkında: "Ey ehl-i kitap! Dininizde yok yere aşırılığa girmeyin! Bundan önce şaşmış, pek çoklarını da şaşırtmış ve doğru yoldan sapmış bir kavmin heva ve heveslerine uymayın!"(Maide, 5/77) demek suretiyle onların taşkınlık yaptıklarını, dalâlete düşüp başkalarını da idlâl ettiklerini, yani sapıp saptırdıklarını, sapıklığı şiar haline getirmiş olduklarını yüzlerine vuruyor, onları da Yahudiler gibi damgalıyor. Bu açıdan denebilir ki, en hafif kâfirden en katı kâfire kadar, hepsi bir nevi Allah'ın gazabına uğramış ve bir çeşit dalâlete düşmüşlerdir.

Kur'ân-ı Kerîm, Efendimiz'e ve O'nun devrindeki sahabeye hatta kıyamete kadar gelecek bütün cemaatlere mel'ûn olarak anlatılan Yahudi ve Hıristiyanlar, acaba o zaman ne haldeydi ve niçin gazaba uğramış, dalâlete düşmüşlerdi? Ve niçin onlara "sapık" deniyordu? Şimdi kısaca buna da bir göz atalım:

Yahudiler Tevrat'ı tahrif etmişlerdi. Kendi yazdıkları şeylere "Allah'ın Kitabı" diyorlardı. Ruhanî reisleri arzu ve isteklerine göre kitaplara şerh koyuyor ve halka "Allah kelâmı" diye anlatıyorlardı. Nazarlar tamamen maddeye yönelikti; Yahudi, yeryüzünde her şeyin temelinde ekonominin, iktisadın bulunduğu fikrini müdâfaa ediyor ve herkese bunu telkin ediyordu. Gönüllerden Allah'a imân sökülüp atılıyor ve onun yerine maddî refah, huzur ve saadet yerleştirilmeğe çalışılıyordu"

Hıristiyanlar Yahudilerden daha geri değildi. Onlar da İncil'i tahrif etmiş, İncil sayısını yüzlerceye çıkarmışlardı. Evet; İznik Toplantısı'nda dörde indirileceği âna kadar, birbirini yalanlayan yüzlerce İncil vardı. Mezhep mücadeleleri ve iç kavgalar, Hıristiyanlığı yiyip bitiriyordu. Nasıl olmasın ki, mantık azledilip, akıl da hapsedilmişti. Mantık ve akla "yasak!" damgası vurulmuştu. İkisi de, ibadethaneye ve kiliseye giremiyordu. Ruhanî reisin yanına gelen, akıl ve mantığıyla gelemiyordu. Mantıksızca teslis akidesine inanıyordu. Ona göre ilâh hem birdi hem üçtü. İşi böylesine raydan çıkaran ruhanî reisler, rahatlıkla kilisede cennet satıyor ve insanları cehennemden kurtardıklarını iddia ediyorlardı.

Böylece onlar da sapmış ve sapıklar haline gelmişlerdi. Tarîk-i müstakîm çoktan unutulmuş ve Hz. İsa'nın yolu çoktan terkedilmişti. Binaenaleyh, bunlar dünyanın bütün nimetleri içinde gark olsalar dahi yine sapıklık ve dalâlet içindeydiler. Ve işte bizi bunların yoluna atılıp itilmeden de muhafaza buyurması için Allah'a niyaz ediyor ve "Allah'ım bizi onların yoluna da itme" diyor, sonra da bu umumî duanın kabulü için "aminlerle gürlüyoruz." O gün, Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili, bu Kur'ani gerçekleri söyleyen Fetullah Gülen, bugün aynı şeytani güçlerin himayesinde hamaset yapıyor... Kur'an değişmediğine göre, Fetullahın dönekleştiği kesinlik kazanıyor.

Millî Çözüm
Fettan

1-http://www.gasteci.com/haber7002.htm
2-http://www.yenicag.az/modules/news/article.php?storyid=616
kuvayimilliye
Naci Kaptan

Re: Fetullah Gülen Amerika'ya neden ve nasıl gitti?

İletiGönderilme zamanı: Pzr Şub 07, 2010 23:45
gönderen kanaryam12
Güzel ve akıcı bir çalışma olmuş.Zaten Türkiye'ye dönmesini istemem.Bu ülkede ona itaat eden bir sürü cahil cühela varken adam niye dönsün.Memlekette sürgün lidermiş gibi tapıyor zavallılar ona.

Re: Fetullah Gülen Amerika'ya neden ve nasıl gitti?

İletiGönderilme zamanı: Cum Şub 12, 2010 20:46
gönderen Başkomutan
Sempozyumda, Musevilik-Hıristiyanlık sentezi olan Müslümanlığı Avrupa’da yaymak için Gönüllüler Hareketi olarak adlandırılan Gülen sempatizanlarına büyük görevler düştüğü saptandı.

F-Tipi İslam - Hrıstiyan - Yahudi Ortaklığı

[img]http://www.toplumsalhaber.com/hresim/15334.jpg[/img]

Cemaat, Münih'te Gönüllüler Hareketi'ne yol haritası sundu. Avrupa misyonunu gerçekleştirmek için düğmeye basildi.

Kısa adı IDIZEM olan "Münih Kültürlerarası Diyalog Merkezi'' derneğinin yoğun güvenlik çerçevesinde düzenlediği sempozyumda cemaatin küreselleşen dünyadaki rolü anlatıldı ve Avrupa’da Musevilik-Hıristiyanlık sentezi bir İslam’ın biçimlendirilmesi ve yayılması için yol haritası açıklandı.

Her fırsatta Türkiye’nin Müslüman bir ülke olduğu için AB’ye girmesine karşı çıkan, liberal-muhafazakar eğilimli Alman FAZ (Frankfurter Allgemeine Zeitung) gazetesinin 2008 yılına kadar Türkiye temsilciliğini yapan Dr. Rainer Hermann cemaatin Almanya'daki hedefini açıkladı.

Amaç Avrupa’nın da hoşuna giden yeni bir Müslümanlık türü yaratmak, yani Avro-İslam.


Sempozyumda, Musevilik-Hıristiyanlık sentezi olan Müslümanlığı Avrupa’da yaymak için Gönüllüler Hareketi olarak adlandırılan Gülen sempatizanlarına büyük görevler düştüğü saptandı.
Önerilen yöntem Hıristiyan Kilisesi’ne bağlı Protestanların bir kolu olan Pietistlerin ve Yahova’nın Şahitleri’nin sadakat ve sohbet aracılığıyla uyguladıkları misyonerliği anımsatıyor.

Küreselleşen dünyada İslam dinini yaygınlaştırmanın ancak böylesine modern yöntemlerle mümkün olduğunu söyleyen Hermann, bunu yaparken sadece Türkiye'ye bağımlı kalınmamasını, örgütsel bir yapılanmadan kaçınılmasını ve özellikle akademisyen ve orta tabakaya hitap edilmesini önerdi.

Milli Görüş’ün Hataları ve Cemaat’in Yol Haritası
Alman Anayasayı Koruma Dairesi’nin yıllardır takibi altında olan Milli Görüş ve alt kuruluşlarına da değinen Hermann,

“Milli Görüş katı bir İşletme İdari yapısına sahipti,
Cemaat idari yapısı olmayan bir Gönüllüler Hareketi’dir.

Milli Görüş Avrupa’da hareket ederken Türkiye’ye dönük bir çizgiye sahipti,
Cemaat bulunduğu ülkenin kurallarına uyumlu hareket etmelidir.

Milli Görüş ağır koşullarda çalışan yoksul Ford isçilerine hitap ediyordu,
Cemaat akademisyenlere ve orta tabakaya hitab etmeli.

Milli Görüş çantasında silah bulunduran şeriatı savunan bir örgüttü,
Cemaat’in çantasında ise diyalog, eğitim ve medya var.

Cemaatin hedefi çoğulcu bir demokrasidir”, diye konuştu.

Sempozyumda adeta Gülen’in bas propagandist rolünü üstlenen Hermann,
“Bürokrasi, TSK ve yargı cemaatin önündeki en büyük engeldir“, dedi.

Hermann, "Onlar laiklik derken dini toplum dışına itmek istemektedirler. Nasıl Kürtler ulusçuluk anlayışına; solcu ve liberaller devletçilik anlayışına karşı çıkıyorsa, cemaat de dini toplum dışına iten bir anlayışa karşı çıkıyor. Biz dinin toplum içinde özgürce hareket edebilmesini sağlayan, ABD’de ve Avrupa’nın bazı ülkelerinde uygulanan, sekulerlik anlayışını destekliyoruz", dedi.

Gülen’in şiddeti savunan vaazlarını hatırlatan bir dinleyiciye “Gülen değişti, umarım artik siz de değişirsiniz”, diye tepki gösterdi.

Öte yandan İranlı bir dinleyici şöyle bir uyarıda bulundu:

“Biz İran’da putlaştırılmış kurtarıcılardan çok çektik. Siz ise bir yandan Atatürk’e karşı çıkıyorsunuz, diğer yandan ise başka bir kişiyi tanrılaştırmaya çalışıyorsunuz.“

Bu eleştiriye karşı Türkiye'den İstanbul Fatih Üniversitesi'nden konuşmacı olarak katılan Dr. Savaş Genç “Biz, sevdiğimiz, saydığımız kişinin sözlerini seve isteye dinleriz ve onu yüceltmeye çalışırız. Bunun kötü bir yanı yok“, diye yanıtladı.

Gülen'in halen ABD'de yaşıyor olmasını ve Türkiye’ye dönmemesini Din- ve Evrimbilimci Dr. Michael Blume söyle savundu:

"Türkiye'ye bu konuda fazla yüklenmemek gerek. Türkiye su an Gülen'i hazmedebilecek bir istikrara sahip değildir. Kuşkum yok. Bu değiştiğinde hemen dönecektir. "

Sempozyumu Cemaat’in Münih öğrenci derneği IDIZEM Münih Belediyesi, Almanya'da önde gelen Münih Ludwig-Maximilians Üniversitesi, Halk Yüksek Okulu, Hazreti İbrahim Dostları (Freunde Abrahams) adında bir örgüt, Katolik Kilisesi'ni temsil eden "Pax Christi" hareketi ve Protestan Kilisesi ortaklaşa düzenledi.

Sempozyuma söz ettiğimiz konuşmacılarla aynı ağızdan konuşan Brüksel’den Katolik “Beyaz Babalar” tarikatı üyesi Prof. Dr. Pater Hans Vöcking“, Washington'dan Gülen ve Saidi Nursi araştırmalarıyla bilinen Prof. Dr. Thomas Michel, Berlin'den Ercan Karakoyun, Moskova'dan Prof. Dr. Leonid R. Sykiainen ve Gülen’in kitaplarını Almancaya çeviren Wilhelm Willeke katıldı.

Konuşmacı olarak davet edilen Patrikhane sözcüsü Dr. Peder Dositheos Anagnostopoulos sempozyuma gelemediği için, sempozyumun açılış konuşmasını onu temsilen Münih Chorepiskoposu Malamoussis yaptı.

Atilla Coşkun
Odatv.com
toplumsalhaber

Re: Fetullah Gülen Amerika'ya neden ve nasıl gitti?

İletiGönderilme zamanı: Cum Mar 19, 2010 20:29
gönderen Başkomutan
Fettul CIA Ne Yapmak İstiyor?


Resim

Bugüne kadar yazdığımız yazılarda, Yeni Dünya Düzeninin İslam Dinini yok edeceğini ve bu acımasız düzenin yeni bir din ikame edeceğini duyurmuştuk. Bu adamlar gerçekten de, bir din hazırladılar ve bu kutsal kitabın adına da, Yeni Furkan ismini koydular.

Bu kutsal kitap hazırlandı ve şu anda Ortadoğu ile Uzak Doğu ve Afrika'daki, misyonerler tarafından işlenmeye başlandı. Bu kitap Tevrat, İncil ve Kur-an'dan yapılan alıntılar ile Pagan motiflerle boyanarak insanlığa dikte ettiriliyor.

La İlahe İllallah diyen ama Muhammeden Resulullah demeyen bu sapkınlar ne yazık ki Müslümanları bugüne kadar kandırdı.

Ülkede Darül Harp ( Müslüman olmayan ülke, orada Cuma namazı kılınmaz. Orası kâfir devlettir, oraya vergi verilmez ve bu ülkede ne kadar yolsuzluk yapılır ise bunlar mübahdır) olduğunu söyleyerek Cumhuriyetimizi yıkmak için ellerinden geleni yaptılar.

Yediler, içtiler, çaldılar ve çırptılar.

Hocaefendi dediler ama,Hocaefendileri bir türlü ABD ve koruması olan CIA'dan izin alıp bir türlü ülkemize gelemedi.

Gerçek Müslümanlar neyin ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Aşağıda yazdığım gerçekleri çok iyi anlayacaklardır.

Hiç bir şey göründüğü gibi değildir veya hiçbir şey gizli kalmaz, sözlerinden de anlaşılacağı üzere bu yapılanlar artık çuvala sığmıyor. Bugüne kadar askere, polise ve diğer kurumlarımıza din adına saldıranların artık maskeleri düşmüştür.

Allah bunların bütün kötü niyetlerini yüzlerine vurmuştur. Çünkü Allah'ın dini son dindir ve bu din, İSLAM'DIR.

Mustafa Kemal bunların maskesini daha seksen yıl önce düşürmüştü. Bunlar bu değerli devlet adamını öyle bir aşağıladılar ki, ancak bugün yavaş yavaş maskelerini düşürüyoruz.

ABD'de yaşayan bir din adamı Allah'ın dinini oradan savunamaz.

Savundurtmazlar.

Burada bazı din adamlarının sözlerine yer vermek istiyorum. Bu güne kadar kendini kanıtlamış ve İslam Âlemi tarafından sayılan ve sevilen kişilerin sözlerine yer vermek istiyorum.

Biz Türk'ler yaradılışımızdan beri bazı ayrıcalıklara tabi olmuşuz. Bu yüzden aşağıdaki yazılanları hem benim gözümden, hem de Mustafa Kemal'in gözünden lütfen sıkılmadan okuyunuz.

Bunları okuduktan sonra beğenin veya beğenmeyin ama lütfen kanaatinizi yorum yaparak belirtiniz.

Ama rica ediyorum sıkılmadan okuyun.

Mehmet Şevket Eygi;

*Milli gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi'nin bugün gazetede çıkan yazısı tartışma yaratacak.*

Eygi, bugün yazdığı yazısında bir grup Müslüman'ın Saidi-Nursi'yi, kendilerine kaynak göstererek aslında Hazreti Muhammed'in peygamber olmadığını iddia ettiğini söyledi. *

Cemaati işaret eden Eygi, Muhammed'i inkâr eden bu kesimin dinden çıktığını iddia etti. Eygi, bir süre önce cemaatin "ılımlı İslam" ve "dinlerarası diyalog" çalışmaları ile beraber Kelime-i Şahadet'te değişiklik yaparak "La ilahe illallahı ikrar edip, Muhammed Resulullah dememesini" hatırlatarak, artık bu kesimin İslam dışı olduğunu iddia etti.

İşte Eygi'nin yazısının ilgili bölümü:

"Hz. Muhammed'in Peygamberliğini, davetini, Kitabını, dinini, şeriatını inkâr edenlerin Cennetlik olduğunu iddia eden bazılarının, bu bâtıl inançlarını Bediüzzaman hazretlerine dayandırmaları iftiradır, bühtandır, yalandır.

Üstadın eserleri bütün olarak mütalaa edilirse onda böyle fasit ve sapık bir inancın olmadığı açıkça belli olur.

*Yeterli din kültürüne sahip olmayan birtakım Müslümanların vebali, bu sapık inancın propagandasını yapanlar üzerine olacaktır. *

Din ilimlerini okumuş, icazet almış, ulema ve fukaha sınıfına dâhil olmuş herkes bu konuda uyarıcı neşriyat yapmalı, yanlış inançlarla mücadele etmelidir. Onlar bu hizmeti yaparlarsa bize yazmak düşmez.

*Mümin olmak için Kelime-i Tevhidi bütün olarak ikrar ve tasdik etmek gerekir. La ilahe illallahı ikrar edip, Muhammed Resulullah demeyen kimse mümin olamaz. *

*Cenab-ı Hak cümlemizi bâtıl, sapık, fâsid inançlardan muhafaza buyursun."*

Mehmet Şevki Bey, bu âlemde sevilen ve sayılan bir insandır. Müminler bugüne kadar bu zatın fikirlerini benimsemişler ve onun gittiği doğru yoldan gitmişlerdir. Bu değerli insan gerçekten İnsan olmanın faziletlerini iyi bilen, yolsuzluk ve usulsüzlüğe karşı çıkan, bu yolda korkmadan usanmadan, Müslümanları uyaran bir zattır.

Bizde kendisine değer verdiğimizden fikirlerini burada yazıp örnek veriyoruz. Aşağıda yazılanlar ise, önce Mustafa Kemal'in araştırmalarını ve günümüzdeki araştırmaları harmanlamış başka bir yazarımıza aittir.

Yazar Oktan Keleş, bugüne kadar yazdığı köşeler ve kitapları ile kendisini kanıtlamış nadide insanlarımızdan bir tanesidir. Onun yazdığı Türk Peygamberi isimli makalesini aşağıda yayınlıyorum.

Türk'lerin kim olduğu ve nelere kadir olduğunu lütfen sıkılmadan okuyunuz.

*ZÜLKARNEYN (A.S) KİMDİR?*

*ORHUN KİTÂBELERİNDE GİZLENEN GERÇEK NEDİR?*

*HZ. OSMAN'IN KILICINDAKİ SIR NEDİR?*

*OSMAN GAZİ'NİN İLK ADI NEDİR, NASIL VE NİÇİN OSMAN OLMUŞTUR? *

*KÂBE'NİN ANAHTARLARI KİME EMANET EDİLMİŞTİR?*

Bilindiği gibi Orhun Kitabeleri Türk dünyasının bilinen ilk yazılı belgeleridir. Ancak yüzyıllardan beri gözden kaçan veya kaçırılan bir gerçek var ki, bu gerçek de o kitabelerde gizlidir.

Nedir bizim için çok önemli olan bu gerçek?

Bu gerçeği meydana çıkarabilmek için Kur'an-ı Kerim'in Kehf Suresi'ne bakmamız gerekir. Çünkü asıl sır, Yüce Vahiy Kitabı Kur'an-ı Kerim'dedir.

Şimdi Orhun Kitabeleri'ne şöyle kısaca bir göz atalım:

" Ben Türk Bilge Kağan; doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına kadar, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar hep milletler bana bağlıdır. Bunca milleti hep düzene soktum, ilerlettim. Doğuya ordu sevk ettim. Bunca yerlere gittim.

Tanrı (Tengri) yardım ettiği için milletime; gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyen yerler kazandırdım. Tanrı buyruğu olduğu için, Devletli olduğum için size Kağan oldum. Tanrı yardım ettiği için dört yöndeki milleti derleyip topladım.

Ey Türk Milleti; Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, ilini, töreni kim bozabilir? Ey Türk Milleti, titre ve kendine dön!"

Bilge Kağan mealen ve orijinaldeki aslında şunları da anlatmaktadır:

"Gittiğim yerlerde güneşin kavurduğu, güneşin battığı son millete gittim. Onların arasında hüküm verdim. Sonra dünyanın öbür ucuna, güneşin doğduğu yere vardım. Orada bulduğum milleti boyunduruğum altına aldım. Birbirileriyle olan çekişmelerine son verdim. Ordumla Tengri buyruğu olarak adalet getirdim. Tengri buyruğu olarak bunları yaptım...."

Şimdi buraya kadar anlattıklarımız, asıl anlatacağımız konuya hazırlık için ön bilgilerdi:

Şimdi, Kehf Suresi 85. Ayet ile başlayalım: " *O DA BİR YOL TUTUP GİTTİ*."

Kehf Suresi 86. Ayet: *NİHAYET GÜNEŞİN BATTIĞI YERE VARINCA, ONU KARA BİR BALÇIKTA BATAR BULDU. ONUN YANINDA (ORADA) BİR KAVME RASTLADI. BUNUN ÜZERİNE BİZ: EY ZÜLKARNEYN! ONLARA YA AZAP EDECEK VEYA HAKLARINDA İYİLİK ETME YOLUNU SEÇECEKSİN, DEDİK.*

Kehf Suresi 89. Ayet: *SONRA YİNE BİR YOL TUTTU.*

Kehf Suresi 90. Ayet: *NİHAYET GÜNEŞİN DOĞDUĞU YERE ULAŞINCA, ONU ÖYLE BİR KAVİM ÜZERİNE DOĞAR BULDU Kİ, ONLAR İÇİN GÜNEŞE KARŞI BİR ÖRTÜ YAPMAMIŞTIK.*

Kehf Suresi incelenirse açıkça: *Bilge Kağan'ın anlattıklarının birebir aynısı olduğu ve Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim'de bu konunun aslının nakledildiği görülecektir*.

Bilge Kağan Kitabelerinde şöyle devam etmektedir:

"Rahat hayata, zenginliğe, Çin'in ipeğine kanma! Milletime, altını, beyaz gümüşü kazandırdım. Hükmettiğim milletlere hakem olup, madenler erittim."

Şimdi:

Kur'an-ı Kerim'de Zülkarneyn (a.s)'den bahsedilirken; Zülkarneyn (a.s)'ın Allah'ın emri ile (buyruğu ile) bir ordu kurduğu, güneşin doğduğu yere bir yol tuttuğu, yine güneşin battığı yere, dünyanın öbür ucuna bir yol tutup gittiği, Allah'ın, O'na bu kavimler üzerinde; ister adalet ile hükmet, ister azap et yetkisi verdiği açık açık belirtilmektedir.

Yine Zülkarneyn (a.s) *kıssasında; *Yecüc ve Mecüc isminde bozgunculuk yapan kavimden bahsedilmekte, bu bozguncuları Zülkarneyn (a.s) madenleri eriterek, set çekerek, engellediği anlatılmaktadır.

Zülkarneyn (a.s)'ın özelliklerine baktığımızda; büyük bir orduya sahip olması, kendisinin büyük bir komutan olması, ordusuyla tüm dünyayı gezmesi ve Allah'ın emri ile gittiği her yere iyilik, adalet ayrıca Allah bilgisi ve töre götürmesidir.

Özelliklere lütfen dikkat buyurun: Kudretli bir komutan, büyük bir ordu ve tüm dünyayı gezmesi... Özelliklere devam edecek olursak; Güneşin en doğduğu ve en battığı yere ve kuzey ve güneyin uçlarına kadar gitmesi. Ve aynı zamanda Allah'ın buyruğu ile gittiği yerlerdeki kavimlere adalet ve iyilik götürmesi...

Şimdi bir de Bilge Kağan'ın yazıtlarda anlattıklarına bakalım:

Aynı şekilde Bilge Kağan'ın (Bilge denmesi; Bilgili, âlim, erdemli bir insan olmasındandır.) Bilge Kağan da, tıpkı Zülkarneyn (a.s) gibi bir komutan olup, büyük bir orduya sahiptir. Ordusunun tıpkı Kehf Suresi'ndeki gibi (O da bir yol tutup gitti ordusuyla) ayeti gibi güneşin en doğduğu ve en battığı yere, kavimlerin üzerine gittiği (bu bir Tanrı buyruğudur demesi) yine adaletle hükmetmesi ve gittiği yerleri milletine kazandırması, buralarla beraber buraların değerli madenlerini ve zenginliklerini yine milletine kazandırması ve "Ey Türk Milleti, Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe ( ki burada da Kıyamete atıf yapılmaktadır.) ilin tören bozulmayacaktır," diyerek, Türklerin Allah buyruğu ile hareket ettiklerini ifade etmesi tıpkı Kehf Suresi ile neredeyse birebir örtüşmektedir.

Türkler, aynı zamanda genel millet olarak; Hz. Ali'nin (Kerremallahu veche- Hiç puta tapmamış) sırrında bir kavimdir.

Atilla yazıtlarında geçen, Atilla Romalıları tarif ederken; "PUTA TAPAN KAVİMDİR" der ve şöyle devam eder; " IRKIMDAN OLAN PUTA TAPMAZ!"

*Sanıldığı gibi Türkler Şaman olmamışlardır. Puta da tapmamışlardır. Var olduklarından beri tek Tengri, tek Allah inancına sahip olmuşlardır.*

Yine yazıtlardan öğrendiğimize göre Türkler; Allah'ın en büyük Kudret olduğuna, yeri göğü yarattığına, yeri yeşerttiğine, öldüren ve dirilten O olduğuna inanmışlardır.... Biz burada konuyu kısaca ele alıyoruz.

*ZÜLKARNEYN (A.S) BİLGE KAĞANDIR*

* Tarihin gizlediği ve bilerek gizlendiği bir sırdır...*

Peki Bilge Kağan gerçekte kimdir? Biraz sonra o konuya geleceğiz, konumuza devam edelim:

* *Şimdi, Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe... Sözlerinin manalarına bir göz atalım.

Bu sözü söyleyen Bilge Kağan'dır. Şimdi Kehf Suresi'nde geçen Zülkarneyn (a.s)'ın özelliğinden bahsedelim. Zülkarneyn (a.s) Yecüc ve Mecüc isimli kavimin arasına set çeker. Yecüc ve Mecüc kıyamete yakın en büyük alamet olarak, yine Kur'an'nın ifadesine göre, Seddi delecek ve bu kıyametin büyük alameti olacaktır. (Seddi delmek ve yerin delinmesi.) Bu ifadeler, daha öncede söylediğimiz gibi Kur'an-ı Kerim'in birçok ayetinde kıyamet tarifinin neredeyse birebiridir. (Gök çökerse, yer delinirse kıyamet olmaz mı? Kur'an ifadesiyle yer beşik gibi sallanmaz mı? Güneş dürülmez mi?)

Bilge Kağan'da aynı ifadeyi o günkü anlayışa, o günden bugüne adeta kelimelere bir zaman yolculuğu yaptırarak anlatmıştır.

Zülkarneyn (a.s)'da, kendi yaşadığı dönemde, çağına hükmetmiş, kendi döneminde yapmış olduğu sed, kıyamete yakın delinmesi sebebiyle, bu çağa da hitap etmektedir. Konu çok daha detaylı olup mümkün mertebe biz kısaca anlatmaya gayret etmekteyiz.

Bu anlattıklarımızdan sakın bir ırkın öne çıkarılması yapılıyor sanılmasın. Anlatılmak istenilen açıktır. Türk ırkının, Türk Milleti'nin Rahmani olduğunun vurgulanmasıdır.

Önemli bir not düşecek olursak: Zülkarneyn (a.s); ordusuyla dünyanın her yanına gittiğinde, oradaki kavimlerden de ordusuna asker ve komutanlar katmıştır. Tıpkı Bilge Kağan'ın yaptığı gibi. Türk milleti de içinde barındırdığı tüm unsurlarla bir millettir.

*Oğuz*, Öğüz, Öküz: (*Güçlü, dev boynuzlu manasına gelmektedir*.)

*Zülkarneyn ise Arapçada; çift boynuzlu manasına gelmektedir.*

Oğuz Kağan; Kendi döneminde, başına giydiği, boynuzları olan başlıkları ile ünlüdür.

Oğuz denmesinin bir sebebi de, çok güçlü olmasındandır. (Türk gibi güçlü!)

Kur'an-ı Kerim'de; Allah'a kurban edilecek kurbanlıklar arasında; keçi, koyun, deve, sığır sayılmaktadır. Bunlardan en makbulü, *gücünden *dolayı sığırdır. Koyun, keçi vs. göre daha güçlüdür...

*İlahi esrariye de Allah'a kurban millet (*gücünden dolayı*) ; TÜRK MİLLETİDİR*! (Ariflere)

*Bilge Kağan acaba Oğuz Kağan mıdır?*

(Unutmayalım ki, bilge lakabı bir isimdir, az önce de söylediğimiz gibi; Bilge denmesi; Bilgili, âlim, erdemli bir insan olmasındandır.)

*BİLGE KAĞAN (OĞUZ KAĞAN) = ZÜLKARNEYN (A.S)*

Şimdi gelelim ilahi mesaja:

*Türk Millet'i ahir zamanda büyük rol oynayacaktır. *(Ordusuyla, milletiyle, mayasıyla...) Gazi Paşa; bu sırrı, ariflere, birkaç kelimeyle şöyle ifade etmiştir:

*Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"*

Burada anlatılmak istenen, üstte de anlattığımız gibi Türk Milleti'nin mayasıdır. O mayanın; bu milletin genlerinde, karakterinde -unutulmuş bile olsa- yukarıdaki sırrın, kudretin Allah'tan olduğu bilgisidir.

Orhun Kitabelerinde tek Tanrı için; "Yeri yarattı, Gök'ü yarattı, ikisinin arasında kişiyi yarattı. Kişi Gök'teki Tanrı'ya yakardı, yakındı" der.

Tek Allah inancını ve Kur'an-ı Kerimde'ki yaradılışı ve Âdem (a.s)'ı bu cümlelerde görmek çok açık. Türk Millet'i varolduğundan beri Tek Allah'a inandı.

Unutulmamalıdır ki, medeniyetler yıkıldı sanılsa da, yerlerine başkaları gelir ve yıkıldı sandığımız medeniyetler gerçekte tam kaybolmazlar, birbirlerinin sırlarını, izlerini taşırlar. Onun içindir ki ön uygarlıklar ve şimdiki uygarlıklar arasında benzerlikler vardır. Bu kültürlere, törelere yazılara vs. yansır ve devam ederek gelir.

Şimdi burada kitabelerle ilgili bilgilere bir göz atalım:

Orhun Kitabeleri'nin üzerindeki bilgilerin benzerlerine M.Ö 4000'li yıllara ait taşlarda silinmiş bir şeklide rastlandı.

* Bu bilgiler, taşların üzerinde eskidikçe, asırlar boyunca başka taşlara aktarılarak günümüze kadar -bir kısmı- gelmiştir. Buradaki bilgiler binlerce yıllık bilgilerdir. Aktarılarak günümüze kadar gelmiştir. Yani sanıldığı gibi, buradaki bilgiler, yazıtların dikildiği tarihe ait değildir. Örnek verecek olursak; Kur'an-ı Kerim 1400 yıl önce kağıda yazıldı diyelim. 2000'li yıllarda da dijital bilgisayara aktarıldı. Yani buradaki bilgiler, 1400 yıl öncesine aittir, günümüze değil.*

M.Ö 2000'li yıllara ait, Çinli arkeologlar tarafından bulunan; yarı Çince yarı Türkçe ve bir kısmı silinmiş olan yazıtlarda da, tıpkı Orhun Kitabeleri'ndeki bilgilere rastlanmıştır.

Moğolistan'ın güneyinde bulunan; taş ve seramik parçalarının incelenmesi neticesinde, buradaki bilgilerin, Orhun Kitabeleri'ndeki bilgilere benzediği anlaşılmıştır. Bulunan bu parçaların tarihi M.Ö 2000'li yıllara uzanmaktadır.

Orhun harfleriyle yazılan yazıtlardan 13.yüzyıl Moğol tarihçisi Alaeddin Ata Melik Cüveynî , Tarih-i Cihan Güşa adlı yapıtında söz etmişti. Çin kaynakları da kitabelerin dikilişini bildirmekteydi.

Rus çarı I. Petro'nun emriyle Sibirya bitki örtüsünü incelemek için görevlendirilen bitki bilimci Messerschmidt ve kendisine rehber olarak verilen İsveçli tutsak subay Strahlenberg, 1721 yılında Yenisey vadisinde bu yazı ile yazılmış Kırgızlara ait mezar taşlarını içeren Yenisey Yazıtları'ndan bir tanesini keşfetti. Bir yıl sonra tutsaklığı son bulan Strahlenberg İsveç'e dönüşünde bu inceleme ile ilgili izlenimlerini kitap haline getirip Stockholm'de yayınladı. Böylece Orhun yazısı bilim dünyasının dikkatini çekmiş oldu. Orhun yazıtlarından iki yüzyıl öncesine ait Yenisey Yazıtları'nın tamamına yakını bu süreçte ortaya çıkarıldı.

Rus bilim adamları,1943 yılında Sibirya'da taş mezarlar bulmuşlar ve ABD'li bilim adamları ile ortak yaptıkları inceleme neticesinde, bu taşların üzerindekilerin, 'Türklere ait fatih bir komutanın' sözleri olduklarını tespit etmişlerdir.....

Şimdi gelelim cahillikten veya art niyetli kişilerin bir iddiasına:

*Türkler Kılıçla Müslüman Olmuştur Yalanı:*

Tarihte hep şunlar anlatılır: Kuteybe isimli Arap Komutan, Asya'ya sefer düzenlemiş ve Türkler ile savaşmış, Türkleri kılıç zoruyla Müslüman yapmıştır yalanına.

Yukarıda anlattığımız konular araştırılırsa, Türklerin zaten var olduklarından beri Tek Allah inancına sahip oldukları görülecektir.

Ama biz bir de Kur'an-ı Kerim'den delil verelim. Müslüman, mücahit Kuteybe, eğer gerçekten Türkleri zorla, kılıçla Müslüman yaptıysa, bu iddiayı
dillendirenler şunu düşünmezler mi:?

Kur'an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır, Kaf Suresi 45. Ayet: "*SEN ONLARA KARŞI BİR ZORBA DEĞİLSİN.O HALDE SEN BENİM UYARIMDAN KORKAN KİMSELERE KUR'AN İLE
ÖĞÜT VER...."*

(Şimdi iddia sahiplerine şunu soruyoruz: Kuteybe; Zorla, kılıçla böyle bir fiil yaptıysa, İlâhi Kelâm'ın mesajı itibarıyla zorba değil midir?)

Gaşiye Suresi 22. Ayet: "*SEN ONLARIN ÜZERİNDE ZORBA DEĞİLSİN, ZORLAYICI DEĞİLSİN, ZOR KULLANACAK DEĞİLSİN."*

Bakara Suresi 256. Ayet : " *DİNDE ZORLAMA YOKTUR. "*

Fetih Suresi 4. Ayet: *"İMANLARI ARTSIN DİYE GÜVEN VE HAYIR VEREN O'DUR."*

Şimdi anlatmak istediğimiz, Kur'an-ı Kerim'in buna benzer birçok mesajını Kuteybe bilmiyor muydu? Yoksa görmezden mi geldi? İddia sahipleri bir daha düşünsünler. Eğer durum iddia sahiplerinin dediği gibiyse bu çok vahim bir durumdur. Kuteybe'nin bırakın mücahit olmasını, Müslümanlığı bile tartışılır.

Şimdi gelelim başka bir konuya; İslâm Dinini, İslâm Dünyası'nı Araplar ideolojik olarak sahiplenme gibi bir misyon benimsemişlerdir. Tabi bunun alt yapısını hazırlayanlar bellidir. (Şeytaniler, Yahudiler...)

Oysa İslâm Dini âlemlere rahmettir. İns'e ve Cin'se gelmiştir, hiçbir ayrım yapmadan. Bu konuyu fazla deşifre etmeyeceğiz. Arifler bilir...

* Şimdi mânâ sırlarından bir ifşa:*

Bu öyle bir sır ki, aynı zamanda suret âleminden de bir delil sunacağız. Önce bilinen meşhur bir vakıa'yı anlatalım:

Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) Mekke'yi feth etmiş, o gün Kâbe'deki putları kırmış ve Kâbe'nin anahtarlarının getirilmesini istemiştir.

Kâbe'nin anahtarları, o an içim müşrik olan, Osman Bin Talha'dadır. Mekke'nin fethî 11 Ocak 630 tarihidir. Bu tarihle ilgili sırrı ifşa etmeyeceğiz. Belki ilerde inşallah...

Yine bir not yukarıdaki yazıya atfen: Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) Mekke'yi feth ettiğinde; uyuyanı uyandırmamış, ağaç kestirmemiş, kapıları zorlatmamış, çoluk çocuğa dokundurtmamış kısacası zorbalık yaptırmamıştır. Zorla kimseyi Müslüman yapmamıştır. Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle "Sen tebliğ et" emrini uygulamıştır. Allah'ın emri dışında hareket etmemiştir.

İslâm dini : "Ey insanlar!" hitabıyla tüm insanlığa davet dinidir.

Şimdi tekrar konumuza dönelim:

Peygamber Efendimiz (SAV) Kâbe'nin anahtarlarının getirilmesini ister. Bu görevi bilindiği gibi Hz. Ali'ye verir.

Dikkat buyurun lütfen. Peygamber Efendimiz (SAV) Kâbe'nin anahtarlarının getirilmesini EMREDİYOR! Anahtarların Hz. Ali tarafından getirilmesini EMREDİYOR!

Hz. Ali emir üzerine gider, Osman Bin Talha'yı bulur. Anahtarları ister. Osman Bin Talhâ anahtarları vermeyi kabul etmez. "Kâbe'nin anahtarlarının yıllardır kendi soylarında olduğunu ve Hz. Muhammed (SAV)'in peygamberliğine inanmadığını" söyler. Hz. Ali ısrar eder. Çünkü 'emri' Peygamber Efendimiz (SAV)'den almıştır. Ne pahasına olursa olsun 'emri' yerine getirmek istemektedir. Hz. Ali, Osman Bin Talha'nın elini sıkar, canını yakarak anahtarları zorla elinden alır. (Bu ibareye lütfen dikkat: Elini* sıkarak, canını yakarak, zorla*!)

Hz. Ali, anahtarları alarak, Peygamber Efendimiz (SAV)'in yanına gelir. Hz. Peygamber (SAV)'e anahtarları uzatır. Hz. Peygamber Efendimiz (SAV) anahtarları Hz. Ali'den teslim alır. (Bu ibareye dikkat lütfen: Hz. Ali'nin elinden Hz. Peygamber (SAV) teslim alır.) Ve şaşılacak bir şeklide Hz. Ali'ye tekrar anahtarları Hz. Peygamber Efendimiz (SAV) uzatır.( Bu ibareye dikkat: Hz. Ali'den aldığı anahtarları Peygamber Efendimiz (SAV) tekrar Hz. Ali'ye eliyle verir.) ve şöyle buyurur:

"Ali, bu anahtarları git Osman Bin Talha'ya teslim et" der. Hz. Ali şaşırır ve sorar:

" Ey Allah'ın Resulü (SAV), az önce emrinizle gittim, anahtarları aldım, getirdim size teslim ettim. Şimdi de emrinizle aynı şahsa anahtarları teslim etmemi emir buyurdunuz. Bunun hikmeti nedir ki?" diye sorar.

Peygamber Efendimiz (SAV) birçok sahabenin yanında şu ibret verici sözleri söyler:

"Ya Ali, sen anahtarları yolda bana getirirken, Yüce Allah, dostum Cibril ile bana vahiy gönderdi: " *EMANETİ EHLİNE VERİNİZ*! "

Kâbe'nin anahtarları uzun yıllardır Osman Bin Talhâ ve soyundadır. Onlar Kâbe'nin nasıl temizleneceğini, nasıl sahip çıkılacağını çok iyi bilirler. Emanetin ehilleri onlardır. Bu Allah buyruğudur: "Git ve teslim et!" (Şimdi şu ibareye dikkat lütfen: Allah buyruğudur, git ve teslim et! Yani emir Yüce Allah'tandır.)

Hz. Ali bu emir üzerine hemen geri döner ve Osman Bin Talha'yı bulur ve anahtarları eliyle Osman Bin Talha'nın eline uzatır.

Bu sefer şaşırma sırası Osman Bin Talha'dadır. Anahtarları alır ve sorar:

" Ya Ali, az önce anahtarları elimden zorla alan sen değil miydin? Niye geri getirdin?" der.

Hz. Ali olanları anlatır: "Bu konuyla ilgili Peygamber Efendimiz (SAV)'e Ayet geldiğini, Peygamberimizin (SAV)'de anahtarları geri yolladığını" söyler.

Osman Bin Talhâ, müşrik iken bu hadise üzerine koşa koşa Peygamber Efendimiz (SAV)'in yanına varır ve Efendimizin (SAV) şahitliğinde Kelime-i Şahadet getirerek Müslüman olur.

Şimdi olayları kısaca gözden geçirelim:

Peygamber Efendimiz (SAV), önce kendi emri ile Hz. Ali'ye; " anahtarları getir!" der.

Hz. Ali Osman Bin Talha'nın *elinden* anahtarları alır ve kendi *eliyle* Hz. Peygamber (SAV)'in *eline* verir. Sonra Allah'ın emri ile Efendimiz (SAV) * eliyle* anahtarları Hz. Ali'nin *eline* verir. Hz. Ali'de kendi *eliyl*e tekrar Osman Bin Talha'nın *eline* anahtarları verir.

Yani Allah'ın emri olan " emaneti ehline teslim ediniz! " ayetinin "emri" yerine getirilmiş olur.

Şimdi gelelim bu konuyu neden anlattığımıza:

* GİZLENEN SIR:*

Hz. Osman Bin Talhâ Kimdir?

Bütün Arap kaynaklarında Süreyc kabilesinden bahsedilir. Süreyclilerin Orta Asya'dan gelen Türkler olduğu, Arap tarihçilerinin eserlerinde de geçmektedir. "Übeydullah Türk'tü" derler. Ubeydullah Süreyc kabilesindendir. Bu sülâlenin mesleği kılıç ustalığıdır. Bu aile Orta Asya'dan Anadolu'ya, oradan da Mekke'ye kervanlarla gitmişler ve Mekke'ye yerleşmişlerdir. Tıpkı Selman Farisi örneğinde olduğu gibi. Selman Farisi, İran'dan kalkıp Anadolu'ya gelmiş, burada birkaç yıl kaldıktan sonra Mekke'ye gitmiştir.

Bu konuda kaynak verecek olursak: 897-960 yıllarında yaşamış olan tabakât bilginlerinden Ebü'l-Ferec el-Isfahânî yazmış olduğu Ağani isimli esrede Sureyclilerden bahseder ve ; " Übeydullah'ın babası Türk idi." Demektedir. (El Ağani 1.B.245)

Yine pek çok Arap tarihçisi; Türk kılıçlarını uzun uzun anlatmışlar ve övmüşlerdir. Sureyc'de Mekke'de bir Türk demirci ustasıydı. Kılıç yapmasıyla meşhurdu. Osman Bir Talhâ Sureyc'in torunlarından olup, bu aileye mensuptur. Sureyc kelimesi Arapça'da esserc kelimesinden alınmıştır. Aslında biraz lakabî bir isimdir. Daha sonra es-sureyciyat diye anılmış, manası ise, Sureyc tarafından imal edilmiş kılıçlar demektir. Çarşı ve pazarda kılıçlar bu isimle satılmıştır. O dönemde, herkes bu kılıçlara sahip olmak istemektedir. ( Kaynaklar: Sıhhaül Arabia, Tali. a.attar. Mısır 1956 1.sh. 322; İbn-i Mansur Erbil Fazl Cemaleddin, Risatül Arap Bulak 1300.III. Sh. 122; El Yesui. L.M El Müncid. Sh. 339, Ayrıca bu konuda Prof.Dr. Zekeriya
Kitapçı'nın, 'Saadet Asrında Türkler İlk Türk Sahabe Tabii ve Tebea Tabiileri' kitabına bakılabilir.)

Konuyu fazla detaylandırmadan burada noktalayarak asıl konumuza dönelim.

Netice itibarıyla; *Osman Bin Talhâ Orta Asyalı bir Türk soyundandır. Ve kılıç ustasının torunudur. Peki, burada anlatmak istediğimiz nedir?*

* *Burada anlatmak istediğimiz, Kâbe'nin anahtarları: Allah'ın 'emri', Peygamber Efendimizin (SAV) tatbiki ve Hz. Ali Efendimizin eliyle, Türk olan Osman Bin Talhâ'ya verilmiştir. Bunun manadaki karşılığı, Kâbe'nin anahtarları: *KIYAMETE KADAR TÜRKLERDEDİR*. (Ariflere)

*Şimdi bilinmeyen bir başka sırrı delilleriyle ortaya koyalım inşallah:*

Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)'in; "İlmin şehri bensem, kapısı Ali'dir" sözünü hatırlayınız. Bilindiği gibi Hz. Ali tasavvufta, birçok tarikatın 'PİRİ' kabul eldir.

Yani Hz. Ali; Kâbe'nin bilgisini, anahtarlarını *TÜRK MİLLETİ'NİN ELİNE VERMİŞTİR*. Bu sırrı Allah'ın izniyle ilk defa ifşa ediyoruz.

* MUKADDES EMANETLER VE HZ.OSMAN'IN KILICI*

Bilindiği üzere Mukaddes Emanetler, Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sonucunda İstanbul'a getirilmiştir. Bu emanetler içersinde Hz. Osman'ın kılıcı da vardır. Şimdiye kadar bilinen budur.

*Oysa şimdi ilk defa bir gerçeği, Hz. Osman'ın kılıcı ile ilgili gerçeği Allah'ın izni ile açıklıyoruz;*

Hz. Osman'ın, Topkapı Saray'ı Mukaddes Emanetler bölümüne sergilenen bir kılıcı vardır ki, aslında bu kılıç, Yavuz Sultan Selim'in, Mısır Seferi sonucunda getirilen emanetlerle birlikte İstanbul'a *gelmemiştir.*

Bu kılıç, daha Osmanlı İmparatorluğu kurulmadan önce, Hz. Osman döneminden, Ertuğrul Gazi'nin eline Şeyh Edebali kanalıyla "*kutsal bir işaret*" olarak teslim edilmiştir. Şeyh Edebali'nin eline geliş silsilesi ise: Sultan Seyyid Hoca Ahmed Yesevi tarafından onu takip eden halifeleri vasıtasıyla ulaşmıştır; *'bir Allah sırrı olarak'*...

Konuyu biraz açalım: Ertuğrul Gazi, Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu, Osman Bey'in babasıdır. Şeyh Edebali ise, Osman Bey'in kayınpederidir. Osman Bey'in gerçek ismi *Orhun'dur. (Bu isim de ilk defa açıklanmaktadır) *Kayı Boyu'nun, o günkü tüm isimlerine baktığımızda, bir tane bile Arap kökenli isim göremezsiniz. Ertuğrul Gazi, Alp Arslan, Konuralp vs...

Peki, *Orhun* ismi, nasıl olmuş da *Osman* olmuştur? Osmanlı Tarih araştırmacılarının en çok sordukları ve cevabını aradıkları bu sorunun cevabını inşallah biz verelim:

*İşte bu konuda şimdiye kadar gizlenen sır:*

Şeyh Edebali bizzat *Orhun'a* : " Bundan sonra senin ismin *Osman *olsun, soyun bu isimle anılsın" demiştir. Hz. Osman'ın o kılıcının "*mânâ sırlarını*" Osman Bey'e söyleyerek teslim etmiştir. Sanıldığı gibi bu kılıç, Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferinden dönüşte getirdiği *kutsal emanetler içersinde gelmemiştir*.

*İşte delili:*

Kılıç ustası Ubeydullah ve Sureyc kabilesinden bahsettik. Ubeydullah Arap ismi taşımasına rağmen Türk'tü.

Bu kılıcı, bizzat kılıç ustası Türk Sahâbî yapmış Hz. Osman'a hediye etmiştir. Dünya ve Türk tarihinde ilk defa bu konudaki delili sunuyoruz:

Topkapı Müzesi'nde gidip gördüğünüzde kılıcın üzerindeki *KAYI BOYU'NUN*işareti dikkatinizi çekecektir. Kayı Boyu'nun damgası kılıç üzerinde durmaktadır. Çıplak gözle net bir şekilde görülmektedir. Çünkü bu kılıcın ustası Kayı Boyun'dandır.

* Kayı Boyu'nu işareti:*

(Türk damgalarının M.Ö. 5000'li yıllarda ortaya çıktığı delilleri ile beraber mevcuttur. Ve burada da Kayı Boyu'na ait damganın benzerine rastlanmaktadır.)

Hz. Osman'dan, Osman Bin Talhâ'ya geçip, oradan da Hoca Ahmed Yesevî'ye emanet edilmiştir.(Aradaki detayları anlatmıyoruz...)

Daha sonra bu kılıç, Hoca Ahmed Yesevî silsilesi yoluyla Şeyh Edebali'ye gelmiş ve *'sırları ile beraber' *Osman Bey'e teslim edilmiştir.

Orhun'un Osman olmasının sırrı bu kılıç ile beraberdir.Nitekim Osman Gazi'nin oğlunun ismi de yine Türk ismi Orhan'dır.

Kayı Boyu'nun kılıcı; Mekke'de dövülmüş, Hz. Osman'a teslim edilmiş, Hz. Osman'dan Osman Bin Talhâ'ya geçmiş ve Osman Bey'e ulaşmıştır.Yani tekrar Kayı Boyu'na, ait olduğu yere dönmüştür.

Şimdi bunun izahını bize yapsınlar. Şimdiye kadar, iddia edildiği şekilde bu kılıç Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferinden dönüşte getirilen Mukaddes Emanetlerin içersinde gelmişse, bu kılıcın üzerinde Kayı Boyu'nun işareti ne aramaktadır? Horasan Erenleri'nin ve Melâmîlerin Piri, Hoca Ahmed Yesevî'ye selâm olsun! Bu sırrı ifşa etmeyi sebep kılan Allah'a hamd olsun!

Hz. Osman I. Osman
Osman Bin Talhâ II. Osman
Osman Gazi III. Osman

Ya sonrası? ( Bu konuyu şimdilik açmayacağız....) Buraya kadar anlatılmak istenilenleri anlayanlara selâm olsun....
Manaları sezenlere selâm olsun...
Yüce Allah, İslâm'ın Sancaktarı Türk Milletini, Türk Devletini ve Türk
Ordusunu muzaffer kılsın!

Bu yazımın sonuna geldiğimiz bu cümlede sizlere sormak istiyorum.
Neden bize, NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE sözünü unutturmak istiyorlar?
Neden, MUSTAFA KEMAL' e saldırıyorlar?
Neden, TÜRK ORDUSU ve Komutanlarına saldırıyorlar?
Neden, TÜRK DEVLETİNE saldırıyorlar?

Anladınız mı?
Yukarıda yazdıklarımız bize tek şey gösteriyor,
Dinler arası diyalog ve Değişim tek kelime ile safsatadır.
Allah indinde tek din ise, İSLAMDIR.

internetajans
ORHAN TUNÇ

Re: Fetullah Gülen Amerika'ya neden ve nasıl gitti?

İletiGönderilme zamanı: Pzt May 03, 2010 16:29
gönderen Başkomutan
CIA Neden Fethullah Gülen’i Destekliyor

ABD’li öğretim üyesi eski FBI danışmanı Paul L. Williams geçtiğimiz günlerde Fethullah Gülen hakkında ağır bir makale kaleme aldı. Williams’ın makalesinin ardından Fethullah Gülen’in yaşadığı Pennsylvania’da yayın yapan sağcı gazete Pocono Record, Gülen’in kaldığı çiftliğe giderek çiftliğin görüntülerini aldı. Görüntüler Türk basınında da haber oldu.

Gülen’in lise diploması bile yok

Olayları büyüten makaleyi yazan Williams 29 Nisan’da makalesinin ikinci bölümünü yayınladı. Oldukça sert bir dili olan makalede Williams Gülen hakkında ağır ithamlarda bulundu. Williams yazısında CIA’nın uzun yıllardır Gülen’i desteklediğini iddia ederek, CIA’yı eleştirdi.


Williams’ın “Evrensel Hilafet Pennsylvania’dan mı Çıktı? CIA Bir İslamcının İhtiyaçlarını Mı Karşılıyor?” başlıklı yazısında şunları söyledi: “Dünya üzerindeki en tehlikeli İslamcı’ olarak adlandırılan Fethullah Gülen, CIA eski ajanı Graham Fuller ve Birleşik Devletler Dışişleri mensupları sayesinde daimi oturma izni aldı ve Pennsylvania’daki kalesinde artık ömrünün sonuna kadar oturabilir.


Fuller, Pennsylvania’daki federal yargıca, Fethullah Gülen’e yeşil kart verilmesi için bir tavsiye mektubu gönderdi. CIA eski ajanı, Gülen’in Birleşik Devletler içinde barınma ve korunmayı hak ettiğini çünkü Gülen’in ‘eğitim alanında üstün yetenekli’ bir birey olduğunu söyledi. Gülen’in ise bir lise diploması bile yok.


Peki Fuller yönetimi devirmek ve Yeni bir İslamcı Dünya Düzeni kurmak için halkı isyana teşvik suçlamalarından kurtulmak için Türkiye’den kaçan bir göçmene neden destek olsun? Bunun cevabı belgelerden ve araştırmacı muhabir Sibel Edmonds’dan geliyor.”


CIA finanse etti

Williams yazısının ağır suçlamalarda bulunduğu için yayınlayamadığımız bölümünde, CIA’nın bir dönem uyuşturucu kaçakçılığından elde ettiği paralarla Fethullah Gülen’i finansa ettiğini iddia edecek kadar ağır ifadeler kullandı.


Yazar CIA’nın neden Gülen’i desteklediği sorusuna ise şöyle cevap verdi: “Gülen bu parayla gelişmekte olan ülkelerin petrol ve doğal gaz rezervlerini kontrol altına alabilmek için Özbekistan, Azerbeycan, Kazakistan, Türkmenistan ve yeni kurulan Rus cumhuriyetlerinde radikal medreseler ve cemaatler kurdu.


Hareket Gülen’in Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniden kurmak ve evrensel bir hilafet oluşturma denemelerini destekleyen altı milyondan fazla Müslüman yandaş çekecek kadar büyüdü.


CIA, 1999’la birlikte, Gülen’in Orta Asya’da yeni kurulan ülkelerin kontrolünü almak için sağlam bir üs kurmak amacıyla Türkiye’deki laik yönetimi düşürme çabalarını desteklemeye başladı. Türk yetkililer Gülen’in niyetini anlayınca halkı kışkırtma suçlamasıyla tutuklama yoluna gittiler. Gülen ülkeden kaçtı ve ‘din görevlisi’ olarak özel bir göçmenlik statüsü edindiği Birleşik Devletler’e geldi.”


Williams, yazısının yine ağır ithamlarda bulunduğu bölümünde Gülen’in yurtdışından siyasi iktidarı yönlendirdiği iddiasını dile getirdi. Gülen’in müridi olduğunu iddia ettiği üst düzey devlet görevlilerinin ismini verdi.


Williams, Gülen’in gücünü ise şöyle ifade etti: “Türkiye AKP yönetimi altında lâik bir devletten 85000 aktif camii – 350 kişiye bir camiyle dünyadaki en yüksek oran- sayıları öğretmenler ve doktorlardan fazla olan 90000 imamı ve devlet yönetimi altındaki binlerce İslamcı okuluyla İslamcı bir ülkeye dönüştü.”


Williams, Fethullah Gülen Hareketi’ne karşı dünyada artan şüpheyi ve tepkileri şöyle açıkladı: “Bazı ülkeler Gülen tehlikesinin farkına vardılar. Hareketi Rusya ve Özbekistan’da yasaklandı. Hatta çoğulculuğu ve hoşgörüyü benimsemiş bir ülke olan Hollanda bile yakın gelecekte toplumsal düzene tehdit oluşturabileceği gerekçesiyle Gülen medreselerine yardımı kesme kararı aldı.”



CIA neden hala destekliyor

Williams yazısında halen CIA’nın neden Gülen’i desteklemeye devam ettiğini ise şöyle açıkladı: “Ama Gülen’in İslamcı Yeni Dünya Düzeni rüyası Müslüman dünyanın tamamında destek ve ivme kazanmaya devam ediyor. CIA hâlâ Gülen hareketinin Orta Asya Müslümanlarını birleştirme ve böylelikle bu ülkelerin doğal kaynaklarının kontrolünü Amerikan halkının sözde ‘iyilik’i için alma konusunda başarılı olacağı inancını besliyor. Usama Bin Ladin’in evrensel bir hilafet görüşü artık sadece içi boş bir hayal değil.


CIA eski ulusal istihbarat konseyi başkan yardımcısı Graham Fuller, Gülen’in daimi oturma izni başvurusu için tavsiye mektubunu bu işte bu nedenle verdi. Fuller şu anda düşünce kuruluşu RAND için danışmanlık yapıyor. Kuruluşun diğer danışmanları arasında dışişleri eski bakanları Henry Kissinger ve Condoleeza Rice, savunma eski bakanı Donald Rumsfield, savunma ve enerji eski bakanı James Scheslinger da var.


Savunma Bakanlığı için analizler yapan sözde “düşünce kuruluşu” RAND, bir CIA hareketi damgasını yemişti.

Fuller geçmişte, diğer radikal İslamcı hareketlere müsaade etmesiyle de ses getirmişti. Tebliğ Cemaatini “halka öğütler veren barışçı ve apolitik bir hareket” olarak değerlendirmişti. Şeyh Mübarek Gilani, Tebliği Cemaati misyoneri olarak 1969 yılında Birleşik Devletler’e gelmişti. On yıl sonra Cemaat ül Fukra’yı kurdu ve islamcı militer yapılanmaları ülkenin her yerine yayıldı.

Abromowitz de var

Williams yazısında Fethullah Gülen’e referans veren diğer ABD’li isimleri de şöyle eleştirdi: “Ama Gülen’in başvurusu için sadece Fuller değil dışişleri eski bakan yardımcısı Marc Grossman ve ABD’nin Türkiye eski büyükelçisi Morton Abramowitz de tavsiye mektubu verdi. Onların tavsiye mektuplarının önemi daha açıklayıcı ve rahatsız edici.”

Williams yazısının sonuna şöyle de bir not düştü: “Yazıları takip etmeye devam edin. En kötüsü daha gelmedi.”


Cemaatin Williams’ın iddialarına nasıl cevap vereceği merakla bekleniyor. Fethullah Gülen konusunda hassas olan cemaatin Williams’ın ağır ithamlarına karşı yargı yoluna gitmesi bekleniyor. Odatv olarak cemaatin Williams’a vereceği cevabı da haberleştirmeye devam edeceğiz.


Odatv.com
Çeviriler: Tansu Akgün
Haberiniz.com

Re: Fetullah Gülen Amerika'ya neden ve nasıl gitti?

İletiGönderilme zamanı: Pzr Haz 13, 2010 18:42
gönderen Başkomutan

Otorite İsrail diyen Fethullah Gülen
Bülent Arınç'ın Gülen doğru söylüyor açıklamasından sonra...

Fethullah Gülen: "Amerika'nın misafiriyim"

New York Times muhabiri Brian Knowlton, Fethullah Gülen'le Pensilvanya'daki evinde yediği öğle yemeğinin ardından izlenimlerini yazdı. Makalede, "Amerika'nın misafiriyim" sözlerine yer verilen Gülen'in, "ABD'de, Türkiye, Afganistan, Pakistan ya da diğer ülkelerden gelen radikal ideolojiye sahip insanlarca rahatsız edilmeden ya da onlardan zarar görmeden yaşamayı ümit ettim" dediği belirtildi.

Milliyet gazetesinde yer alan haber şöyle:

‘Amerika’nın misafiriyim’

New York Times muhabiri Brian Knowlton, klasik Türk yemeklerinden oluşan bir öğle yemeğinde konuştuğu Gülen’in şu sözlerini aktardı: “ABD’de, Türkiye, Afganistan, Pakistan ya da diğer ülkelerden gelen radikal ideolojiye sahip insanlar tarafından rahatsız edilmeden yaşamayı ümit ettim. Amerika’nın misafiriyim.”

Amerikan New York Times gazetesi, Fethullah Gülen’le Pennsylvania’daki evinde görüşerek geniş bir makale yayımladı. New York Times muhabiri Brian Knowlton, “Pocono Dağları’nın eteğinde Türkiye’nin en etkili insanlarından biri sessizce yaşamını sürdürüyor. Aynı zamanda en tartışmalı insanlarından biri” diye yazdı.

Knowlton, klasik Türk yemeklerinden oluşan bir öğle yemeğinde konuştuğu Gülen’in mütevazı yapısıyla, sahip olduğu etkiye haiz olacak bir adam görüntüsü vermediğini belirtti.

New York Times muhabiri, “Kendisi ve yaklaşık bir düzine taraftarı, eğrelti otları ve mavi ladin ağaçlarıyla süslü, ziyaretçiler için modern misafirhanelerin, bir toplantı salonunun ve turuncu sazan balıklarıyla dolu ışıl ışıl bir havuzun bulunduğu 25 arlık (10 hektar) kırsal bir sığınakta yaşıyor. Sağlık sorunları bulunan Gülen bu pastoral mekândan nadiren ayrılıyor” diye yazdı.

Haberde, “Bazıları Gülen’i, Müslümanların geleneksel değerlere bir darbe, laiklerinse modernleşme için zaruri kabul ettiği laikleşmeye karşı ağır çekim ancak güçlü bir tepkinin bir parçası olarak görüyor” denildi. Gülen’in yaklaşımının, ‘geleneksel ve modern olanı harmanlamaya çalıştığı’ belirtildi.

‘Gönüllüler’ hareketi

Gülen’in, uluslararası bir okul, hastane ve iş ağının kurulmasına ilham verdiği, bunların arasında bir İslami banka, gazete ve televizyon kanalının da bulunduğu belirtildi.

Gazete, “Bütün bunlar, başkalarının Gülen hareketi dediği ama arka planda kalmayı tercih eden liderinin Gönüllüler Hareketi diye tanımladığı oluşumun bir parçası. Gülen bunların kendisine kişisel hiçbir çıkar sağlamadığını ve sahip olduğu tek şeyin bir yorgan, çarşaf ve değer verdiği birkaç kitap olduğunu söyledi. Bu hareketin kaç ülkede faaliyette olduğunu da, kaç öğretmen ve öğrencisinin olduğunu da bilmediğini söyledi” diye yazdı.

Habere göre Gülen, takipçilerinin yaptığı işlerle ilgili bir soru üzerine “Ben bu hareketi Fethullah Gülen hareketi olarak adlandırmanın doğru olmadığına inanıyorum. Bu, hareketin faaliyetlerini yürütmeye kendini adamış olan birçok insana saygısızlık olur. Benim bu hareketteki rolüm çok kısıtlı ve burada bir liderlik, merkez, merkeze bağlılık ya da bir hiyerarşi yok” diye konuştu.

Opus Dei benzetmesi

New York Times, Utah Üniversitesi’nden siyaset bilimi profesörü Hakan Yavuz’un, Gülen hareketi için, “Bu savunmasız ve marjinalleştirilmiş insanlar için koruyucu bir alan yaratan bir İslam türü değil. Daha ziyade, amacı Opus Dei (aşırı muhafazakâr Katolik örgütü) gibi kontrolde olmak ve güç sahibi olmak” şeklindeki yorumuna yer verdi.

Ancak Gülen, her Türk hükümetine ve yabancı hükümetlere eşit mesafede durduklarını ve devlet kademesinde görev almak gibi bir isteklerinin olmadığını söyledi. Gülen, ara sıra Türk hükümetlerinin “olumlu işlerini” destekleyebileceğini ancak “bunun onlara siyasi tavsiyelerde bulunduğu ya da onların etkisi altında hareket ettiği anlamına gelmediğini” söyledi.

Öte yandan Gülen, dindar ya da laik olsun hiçbir iktidar partisinin “Türkiye’nin gerçeklerini görmezden gelemeyeceğini” belirterek, “İslam’ın gereklerini yerine getiren büyük bir kitle var. Camiler her gün insanlarla dolup taşıyor” dedi. Gülen, hükümetlerin dini azınlıkları da düşünmek zorunda olduğunu vurguladı.

Shakespeare’den Kant’a
New York Times, Gülen’in Türk sanat eserleriyle dolu bir odada Shakespeare’den Kant’a ve Sufi şairlere kadar geniş bir yelpazede yoğun okumalar yaptığını yazdı.

Gazetenin muhabiri Knowlton, izlenimlerini aktarırken, “Sağlığı el verdiği zamanlarda birkaç günde bir, bitişikteki geniş odada ziyaretçilerinin sorularını yanıtlamak için ortaya çıkıyor. Kadınlar da asma tavan sayesinde görünmeden ve erkeklerin arasına karışmadan Gülen’i dinleyebiliyor” diye yazdı.
Makalenin sonunda Gülen’in şu sözlerine yer verildi: “ABD’de, Türkiye, Afganistan, Pakistan ya da diğer ülkelerden gelen radikal ideolojiye sahip insanlar tarafından rahatsız edilmeden ya da onlardan zarar görmeden yaşamayı ümit ettim. Amerika’nın misafiriyim.”

‘En kötü devlet kaostan iyidir’

Gülen’in dana önce Wall Street Journal gazetesiyle yaptığı görüşmede Gazze filosunu İsrail’den izin almadığı gerekçesiyle eleştirdiğini hatırlatan New York Times muhabiri, bir e-postada Gülen’in “En kötü devlet ve en kötü hükümet bile devletsizlikten ve kaostan çok daha iyidir” diye yazdığını aktardı.

Dalay Lama benzetmesi

New York Times yazarı Brian Knowlton, Gülen’in, Türkiye’nin en etkili ve tartışmalı kişilerinden biri olduğunu ancak mütevazı yapısıyla böyle etkisi olan bir adam izlenimi bırakmadığını yazdı. Georgetown Üniversitesi’nden (Uluslararası İlişkiler ve İslami Çalışmalar Profesörü) John L. Esposito, Gülen’i başka bir liderle karşılaştırması gerekse bunun Dalay Lama olacağını söyledi.

Dalay Lama: Tibet Budizmi’nde gelug kolunun ruhani lideri. 17. yüzyıldan 1959’a kadar Tibet yönetiminin de lideri olan Dalay Lama, 1959’dan bu yana sürgündeki Tibet yönetiminin lideri konumunda. Günümüzdeki Dalay Lama, Tenzing Gyatso 1950’den bu yana görev yapıyor.


İm (Kod): Tümünü seç
http://www.cnnturk.com/2010/dunya/06/13/fethullah.gulen.amerikanin.misafiriyim/579915.0/index.html

Re: Fetullah Gülen Amerika'ya neden ve nasıl gitti?

İletiGönderilme zamanı: Sal Eyl 28, 2010 0:20
gönderen Oğuz Kağan
Gülen Okulları ABD Menfaatine Kuruldu!

Akademisyen, Yazar ve Hukuk Profesörü Hüseyin Hatemi, Fethullah Gülen’in ABD Ajanı, okullarının ise ABD misyonerliği yaptığını söyledi.

Hukuk Profesörü Hüseyin Hatemi’nin HaberX sitesinden yayınlanan röportajı önümüzdeki günlerde yeni tartışmaların yaşanacağı sinyallerini veriyor.

Hatemi’nin Gülen ve okullarına ilişkin açıklamalarından bazıları şöyle:

Gülen cemaatinden Amerikan, Yahudi lobisinin beklentileri vardı. İlk vekaleti onları verdi. Ama Fethullah Gülen ve ekibinin hepsi bunu bilinçli olarak kabul etmediler yani onlar da bilmiyorlardı bu vekaletin anlamını. Denize düşen yılana sarılır misali baskı altındalardı. Böyle birden bire Özal vasıtasıyla yani Amerikan elçisi, Yahudi asıllı Abramovich birden Sovyet Rusya çatırdıyor, yakında Sovyetler çökecek, İran’a da Saddam’ı saldırttık ama Saddam beceriksiz çıktı, yakında Saddam da süklüm püklüm İran’dan çekilecek, bu sırada Sovyetler çökerse de İran rejimi bütün Sovyet, Müslüman topluluklarını ele geçirecek, şii olsun Sünni olsun, belki Afganistan bile İran nüfusu altına girecek.

Şu halde siz Fethullah Hocaya baskı yapacağınıza, takibat altında bırakacağınıza, tam aksine, İran’la bu sefer Sünni kuşakla sınır çekmek için(Çin Seddi gibi) İran tehlikesini enterne etmek için Fethullah Hoca okulları vasıtasıyla bir nevi emperyalistlerin misyoner gönderip arkasından gitmesi gibi Türk okulları, Türk İslam okulları perdesi altında aynı zamanda İngilizce öğreten, Amerikan misyonerliği de yapan okullar açılsın, Fethullah Hoca da bir Sünni lider olarak o hareketin başında itibar görsün. Ama tabi Fethullah Hoca, kendisine bu şekilde bir vekalet verildiğinin farkında olmadan eh biraz nefes aldık diye desteklendi, genişlendi.

Ama bu okullar Amerikan menfaati için kurulmuş okullardı, göstermelik olarak İstiklal Marşı ezberletmekle filanla da onlar da bilinçsiz olarak Türk Milli menfaatlerine hizmet ettiklerini zannederek bir slogan uyduruldu. Türkiye’de de bu zokayı yutan çok oldu. Şey diye: ”Adriyatik’ten, Çin Denizine kadar Osmanlıyı tekrar canlandırıyoruz. Türk hakimiyeti!” Halbuki Türk hakimiyetini ne Avrupa ister, ne Amerika ister, ne Yahudiler ister. Bu kadar da saflar. Adriyatik’ten, Çin Denizine kadar diye kükremeye başladılar, her iftar sofrasında kükremeye başladı, takma yeleli aslanlar.

“FETHULLAH HOCA’NIN AJAN OLMASI İÇTEN BİLE DEĞİLDİR”, “SAKLA KASETİ GELİR ZAMANI USULÜ”

Bu Deniz Baykal kasetleri hazırlanıp, zamanı gelince ortaya atılması gibi, Fethullah Hoca’nın belki de tamamen uydurmaydı veya bir toplantıda söylediği sözlerle ajan olması içten bile değildir. Zaten Fethullah Hoca’nın yanına gelen, çok sureti haktan görünen, Amerikalı Musevi filan da çoktu, hazırlanan bir kaset. “Sakla kaseti gelir zamanı usulü. “ birden bire çıkartıldı ve Fethullah Hoca Amerika’ya gitmişken öyle zamanlandı ki, Öcalan nasıl o zamanlarda paketlenerek Türkiye’ye gene İsrail menfaatleri için rehin olarak teslim edildiyse ama bizim menfaatlerimize teslim edilmiş gibi gösterildiyse, Fethullah Hoca’da Amerika’da İsrail’in menfaatleri için ipotek edildi. Öcalan burada, Fethullah Hoca da orada.


http://www.habermedyaturk.com/gulen-oku ... uruldu.htm

Re: Fetullah Gülen Amerika'ya neden ve nasıl gitti?

İletiGönderilme zamanı: Pzr Mar 06, 2011 0:54
gönderen Oğuz Kağan
İşte Fetullah'ın Kefilleri

Fetullah Gülen, ABD'den Yeşil Kart alabilmek için açıp kaybettiği davada Rumi Forum'un başkanı Ali Yurtsever'in yardımı ile önemli isimlerden referans mektupları topladı. Listede CIA ajanları ile papazlar önemli yer tutuyor.

Çelik ÇELİKYAMAN YAZIYOR

İşte Gülen'e Amerika'daki çiftliğinde yaşaması için gereken yeşil kart için kefil olan o isimler:

1. George Fidas

Gülen'in I-140 yeşil kart başvurusu için mahkemeye sunulan destek mektuplarının ilk sırasında yer alıyor. CIA'dan Analiz ve Prodüksüyon Direktörü olarak emekli oldu. CIA'nın Balkan politikaları uzmanı ve halen Washington Universitesi Uluslarası İlişkiler Bölümü'nde ders veriyor. Yunan asıllı, Joint Military Intelligence Council'de de görevli.

2. Graham Fuller

Eski CIA ajanı ve yine eski "National Intelligence Council" Başkan Yardımcısı. "RAND Corporation"'da danışmanlık hizmeti veriyor.

3. Alexander Karloutsos

Gülen için mahkemeye mektup gönderenler arasında ikinci sırada. Merkezi New York'ta bulunan Amerika Yunan-Ortodoks Başpiskoposluğu'nda rahip. Mektubunda Gülen'den övgü ile söz ediyor.

4. Morton Abramowitz

ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi, halen "The Century Foundation" da görevli.

5. Ermin Başer

Mektupta eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın başdanışmanı olarak gösteriliyor. Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Konseyi yürütme kurulunda yer aldığı belirtiliyor.

6. John Obert Voll

Georgetown Üniversitesi Tarih profesörü

7. Ralph ve Richard Lazarus

Dartmouth College Antropoloji bölümü profesörleri

8. Yıldırım Akbulut

Eski Türkiye başbakanı

9. Mehmet Sağlam

Eski Milli Eğitim Bakanı, AKP Kahramanmaraş Milletvekili ve Meclis Milli Eğitim Komisyonu Başkanı.

10. Bernadette Andrea

San Antonio'daki Teksas Üniversitesi İngilizce, Klasikler ve Felsefe Profesörü

11. Paul Parker

Elmhurst College teoloji ve Din Bölümü profesörü

12. Floyt M. Schoenhals

Amerika Evangelical Lutheran Kilisesi Arkansan-Oklahama Bölge Sorumlusu, Başpapaz.

13. Murat Saraylı

TÜGİAD Yönetim Kurulu Başkanı.

14. Thomas Michel

Roman Katolik Kilisesi İsa Peygamber Dinlerarası Diyalog Sekreterliği Papazı.

15. Donald Senior

Catholic Theological Union Başkanı, Vatikan'ın atadığı papaz.

16. James Kenneth Echols

Chicago Lutheran School of Theology Başkanı

17. Jill Caroll

Profesör. Rice Üniversitesi Boniuk Merkezi Dini Hoşgörüde İlerleme çalışması idarecisi.

18. Lynn E. Mitchell

Houston Üniversitesi Dini çalışmalar Direktörü.

19. Sheryl L. Santos

Texas Tech Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı.

20. David B. Capes

Houston Baptist Üniversitesi Hıristiyanlık ve Felsefe Profesörü.

21. Terry Mathis

Universty of California, Riverside kampüsü papazı.

22. Loye Ashton

Taugaloo College dini araştırmalar programı direktörü papazı Reverend)

23. Lawrence T. Geraty

La Sierra Üniversitesi

24. Ali Yurtsever

Rumi Forum

25. Kemal Öksüz

26. Niagara Vakfı

27. John L. Esposito



Askerhaber.com, 4 Mart 2011

Re: Fetullah Gülen Amerika'ya neden ve nasıl gitti?

İletiGönderilme zamanı: Cmt Nis 09, 2011 2:44
gönderen Başkomutan

Fethullahçılar CIA Casusluğundan Tutuklandı

“ Gülen okullarını kapatan Rusya, bu kez de Fethullahçıları tutukladı „

Rusya karşı istihbarat teşkilatının Fethullahçılara karşı yürüttüğü operasyon, Fethullahçıların CIA ile bağlantılı olduğu yönündeki bulgulara dayanıyor.Daha önce Fethullah Gülen cemaatine ait bazı okulları kapatan Rusya, Fethullahçılara yönelik bir operasyon daha düzenledi. Rusya karşı istihbarat teşkilatının Fethullahçılara karşı yürüttüğü operasyon, Fethullahçıların CIA ile bağlantılı olduğu yönündeki bulgulara dayanıyor. Yapılan operasyon sonrası, Fethullahçıların bir numarasının Rusya'ya sokulması yasaklandı!

Aydınlık gazetesinde yer alan habere göre, geçtiğimiz günlerde Rusya'nın Nizhny Novrgorod şehrinde Rus karşı istihbarat teşkilatı FSB, Fethullahçılara yönelik bir operasyon düzenledi. Türkiye, Azerbaycan ve Rusya vatandaşı olan 12 kişi tutuklandı. 40 adet yasak yayına el konuldu. Yasak yayınların büyük çoğunluğunu Said-i Nursi'nin kitapları oluşturuyordu.

Fethullahçıların faaliyetleri Rusya'da yüksek mahkemenin 10 Nisan 2008 tarihli kararıyla yasaklanmıştı.

TATARİSTAN'DA AÇIK TEHDİT

Olay Rus basınında geniş yer aldı. Moskovsky Komsomolets Gazetesi, Fethullahçıların Rusya'daki yasadışı faaliyetlerinden örnekler verirken, Rus istihbaratına göre dünyada 4 milyon Nurcunun yaşadığına ve bunların ciddi bir kısmının Rusya'da olduğuna dikkat çekti. Nurcuların, yasadışı amaçlarına ulaşmak için eğitim kurumlarında köksaldığı ifade edildi. Son yıllarda bu okulların faaliyetlerinin özellikle Tataristan'da açık tehdit halini aldığının altı çizildi.

KORAY'IN AÇIKLAMASI

Gazetedeki haberde İşçi partisi Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkanı Prof. Dr. Semih Koray'ın açıklamaları da yer buldu. koray, Fethullah okullarının Türkiye'nin insiyatifinde değil, tamamen ABD'nin ve BOP'un bir parçası olduğunu ifade etti. Türkiye'nin de Fethullahçılardan büyük zarar gördüğünü söyleyen Koray, bu gizli "SüperNATO" yapılmasının Türkiye'yi zayıflatma amacıyla kullanıldığını vurguladı.

Gülen hareketi, Rusya'daki bütün bu gelişmelere sessiz kalmayı tercih etmektedir. Özellikle Rus yetkililerle polemikten kaçınılmakta, tam tersine yaranma politikası izlenmektedir. Hatta hükümet kaynaklarıyla yapılan üst düzey görüşmelerde, Türkiye'de 'ulusalcı' ya da 'Avrasyacı' olarak adlandırılan grupların gerçekte Amerikancı olduğu, kendilerinin esas Rusya dostu olduğu mesajı verilmektedir.

YILDIRIM RUSYA'YA SOKULMADI

Ancak yaranma politikası sonuç vermedi. Cemaat, geçtiğimiz dönemde Rusya'daki en büyük darbesini aldı. Özellikle basından ve cemaatten çok sıkı saklanan olaya göre, Gülen'in Rusya'daki vakfı Diyalog Avrasya'nın başındaki Ali Sami Yıldırım havaalanından geri çevrilerek Rusya'ya sokulmadı ve girişi yasaklandı. Yıldırım, Rusya'daki Fethullahçı örgütlenmenin en tepesindeki isimdi. Cemaatin içinden gelen bilgilere göre, cemaatin birinci adamını bile koruyamaması Rusya'da çalışan kadrolarda ciddi tedirginliğe yol açtı. 'Sıra bize mi gelecek?' endişesi en üst düzey yetkililere kadar yayıldı. Üzerine bir de İslam dünyasına karşı kullandıkları iddiası eklenince, cemaati zor günler bekliyor.

FETHULLAHÇILAR CIA'E BAĞLI

Son dönemde bu konuya yer veren önemli kuruluşlardan biri de Rusya'nın önde gelen düşünce kuruluşlarından Yakın Doğu Enstitüsü. Dünyadaki çeşitli istihbarat kaynaklarına yakınlığıyla bilinen esntitünün uzmanı Y.B. Sheglovin, kurumun sitesine yazdığı kapsamlı incelemede, Gülen'in uzun süreden beri CIA ajanı olduğunu beliriyor. Yazının sonunda özetle maddeler halinde şu noktalara vurgu yapılıyor;

1 - Fethullahçılar, CIA'in cihat hareketine dünya çapında sızma operasyonunda kullandığı paravandır. Bu maaliyetlerin temel merkezlerinden biri Afganistan'dır. Ardından Afrika ve Orta Asya gelmektedir.

2- Fethullahçılar Amerikalılar tarafından özellikle istihbarat edinmek için kullanılmışlardır. Bu yasadışı örgütlenme esas olarak MİT'e değil CIA'e bağlıdır.

3- Fethullahçılar, ABD tarafından sadece cihat yandaşlarına değil ayrıca Türkiye'deki siyasi süreçlerde ve devlet yapısında da kullanılmıştır. Türkiye'de askeri istihbaratın yaptığı gizli çalışmalarda özellikle 2000 senesinden beri tarikatın orduya, polise, yargı organlarına ve siyasi partilere yönelik ciddi bir sızma operasyonu tespit edilmiştir. Burada ilginç olan İslam etkisinin değil, Amerikan etkisinin söz konusu olmasıdır. Amerikan istihbaratı, ılımlı İslam üzerinde siyasi güç toplama perspektifiyle hareket etmektedir.

4- Amerika'nın istihbarat operasyonu 'Nurcular, Fuller'in yeşil kart açıklaması ve Gülen'in İran'a karşı ve Mavi Marmara konusundaki tavrıyla tamamen açığa çıkmıştır.
Cemaatin ABD açısından miadı dolmaktadır.

haberiniz.com

Re: Fetullah Gülen Amerika'ya neden ve nasıl gitti?

İletiGönderilme zamanı: Cmt Nis 09, 2011 21:22
gönderen Çetin Taş
Paylaşımların için sağol.
Başlıkta sorulan sorunun cevabını kendi adıma veriyorum:
Kaç-tı.

Re: Fetullah Gülen Amerika'ya neden ve nasıl gitti?

İletiGönderilme zamanı: Prş May 12, 2011 16:38
gönderen Başkomutan
ABD'den Gülen'e barış ödülü

Kaset skandallarından sonra ismi gündeme gelen Fetuhullah Gülen, üyeleri arasında Irak'ın işgalinde büyük rol oynayan eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın da bulunduğu ABD'nin saygın düşünce kuruluşlarından Doğu-Batı Enstitüsü'den (EWI), "2011 yılı Barış Ödülü" aldı. Büyük Ortadoğu Projesi ile 1,5 milyon Müslümanı katlettiklerini bu şekilde unutturmaya mı çalışıyorlar. „

ABD'nin saygın düşünce kuruluşlarından Doğu-Batı Enstitüsü (EWI), Fethullah Gülen'e "2011 yılı Barış Ödülü" verdi.

New York'ta düzenlenen ödül töreninde, Gülen'in ödülünü, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil aldı.

EWI Başkanı ve CEO'su John Edwin Mroz, törende yaptığı konuşmada, "ödülü Gülen'e vermekten onur duyduklarını" belirterek, kuruluş olarak saygı,
sorumluluk, tutku, disiplin gibi temel değerlere önem verdiklerini, Gülen'in de inandığı değerleri hayata geçiren bir kişi olduğunu söyledi.

Gülen de törene gönderdiği mesajda, "ödülü kendi adına değil, insanlığa hizmet etmekten başka hiçbir gayesi olmayan, farklı din, inanç, millet ve geçmişe sahip, sayısız gönüllüler adına kabul ettiğini" kaydetti.

Terör örgütü El Kaide'nin lideri Usame bin Ladin'in öldürülmesine atıfta bulunan Gülen, "Bazıları vahşete başvurdular ve dinleri adına masum insanları öldürdüler. Din adına teröre başvurmaktan daha uzak bir şey olamaz İslam'da. Bu karanlık dönemin, arkada kaldığını ümit ediyor ve bir daha geri gelmemesi için dua ediyorum" ifadesini kullandı

EWI Yönetim Kurulu üyeleri arasında bir dönem Başkan Barack Obama'nın Ulusal Güvenlik danışmanlığını yapan General James L. Jones, eski ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice gibi alanında etkin isimler bulunuyor.

AKP'yi yönetenler de, Irak ve Afganistan işgalleriyle 1,5 milyondan fazla Müslümanın ölümüne sebep olan, Guantanamo kamlarında binlerce Müslümanı insanlık dışı işkencelerden geçiren ABD askerlerinin, ülkelerine sağ-salim dönmeleri için dua ettiklerini açıklamışlardı.

haberiniz.com
Ortadoğu 12 Mayıs 2011

Re: Fetullah Gülen Amerika'ya neden ve nasıl gitti?

İletiGönderilme zamanı: Prş Tem 12, 2012 10:37
gönderen Başkomutan
Gülen’in ABD istihbaratı ile işi ne?

Fethullah Gülen’e bağlı kişilerin “Hocaefendinin” kontrolünde açtığı “hizmet okulları” ile ilgili çok önemli iddialar gelmeye devam ediyor. Oda TV’nin verdiği habere göre, Amerikan iç istihbarat birimi FBI, Hocafendinin okullarını “ortaklık kurdukları kurumlar” arasında sıraladı.

FBI’ın resmi internet sitesinde bu ünlü istihbarat kurumu “ortaklık kurduğu” kurumlardan bazılarını şöyle sıraladı:

“The Anti-Defamation League

The NAACP

The League of United Latin American Citizens (LULAC);

The Gulen Institute;

The Raindrop Turkish House;

The South Asian Chamber of Commerce; and

The Islamic Society of Greater Houston”

Görüldüğü gibi Fethullah Gülen okulları da listede yer alıyor.

Bir ülkeye ait istihbarat kurumu bir başka ülkenin “sivil” bir kurumunu işbirliği yaptığı kurumlar arasında sayıyorsa bu bir ajanlık faaliyetidir.
Türkçe Olimpiyatlarını yapmakla övünen bu okullarla ilgili çok önemli soruları sorma vakti gelmiştir:

1. FBI’ın kendi sitesinde açıkladığı “bu okullarla işbirliği halindeyiz” itirafının doğruluğunu Türk Emniyeti ve adli birimleri araştıracak mıdır?

2. Bir başka ülkenin istihbarat servisi ile böylesine bir birliktelik varsa ne gibi adli takibat yapılacaktır?

3. Bu ilişkinin adı “uluslararası literatürde” ajanlık mıdır yoksa başka bir şey midir?

4. Bu istihbarat ilişkisinin cemaate bağlı diğer kurumlara; (gazete, televizyon, dershane v.s) sirayet edip etmediği, FBI ile bağlantının kimler tarafından ve nasıl sağlandığı araştırılacak mıdır?

5. Eğer ortada böylesine ağır bir istihbarat ilişkisi varsa Türkçe Olimpiyatları adlı masalın “bu işbirliğini” kamufle etmek için düzenlenip düzenlenmediği araştırılacak mıdır?

Daha önce Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan Ve İran’da Gülen cemaatine bağlı okulların çeşitli sebeplerden dolayı kapatıldığı biliniyor. Rus hükümeti cemaatin okullarını ABD menfaatine ajanlık yaptıkları gerekçesiyle kapatmıştı.

Eski MİT İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş, “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” adlı kitabında “Özbekistan’daki Türk okullarında CIA ajanlarının öğretmen maskesiyle görev yaptığını” yazmıştı.

İyi de haklarında yabancı servislerle bu kadar sıkı fıkı olduklarına dair, ajanlık, istihbarat ilişkisine dair onlarca haber ve vesikanın yayınlandığı bu okulların “dışarı ile ne gibi ilişkisi olduğunu” araştıracak tek bir savcı yok mu bu ülkede?

FBI, “Ben bu okullarla işbirliği halindeyim” diyorsa daha öte ne arıyorsunuz?

Yoksa yabancı servislerle işbirliği halinde olmak günümüzün modası oldu da biz mi çok geride kaldık!

Muharrem BAYRAKTAR - 12 Temmuz 2012


FBI - Gülen Hareketi ortak mı?

We have built partnerships with the Gülen Institue.

Yukarıdaki İngilizce yazı Amerikan İstihbarat Ofisi FBI’ın resmi internet sitesinden alınmıştır.

Malum FBI çeşitli bölge başkanlıklarından oluşur. Houston Bölge Şefliği bünyesinde oluşturulan uluslararası bilgi casusluğu bölümü diye bir bölüm var. Bu bölüm dünyanın diğer ülkelerinde ABD aleyhine yapılan faaliyetleri inceleyip ABD’ye rapor etmekte.

ABD kendisini ilgilendiren her türlü faaliyeti dünyanın neresinde olursa olsun incelemek ve değerlendirmek için bazı yabancı örgütlerle de beraber çalıştığını FBI’ın resmi sitesinde yayınlamaktadır.

Yukarıdaki İngilizce yazı da FBI’ın kendi sitesinden alınmıştır. İsteyen herkes FBI sitesine girip, burada Houston Community kelimesini aratırsa bu yazılı metni bulabilir.Bu yazıda FBI çok az yabancı grupla ortak çalıştığını ifade etmektedir.Bunlardan bir tanesi Gülen Cemaati, diğeri de Gülen’e yakınlığı olduğu söylenen Yağmur Damlası Türk Evi kuruluşudur.Diğer bir kuruluş ise İsrail’in en önemli kuruluşlarından biri olan ADL ( Anti-Defamation League).

FBI dünyada 7 kuruluş ile beraber çalışıyor, ikisi Fethullah Gülen’e ait.

İyi çalışmalar, iyi diyaloglar, iyi ortaklıklar (partnership)…

FBI, Gülen Hareketi için “benim ortağımdır (partnership)” diyor ve resmi internet sitesinde nasıl bir iş bölümü içerisinde olduklarını da yazıyor.

Şimdi bu siteden elde ettiğimiz bilgilere göre, FBI ortakları ile hangi çalışmaları yapmakta, bir bakalım.

1) Sosyal faaliyetler içerisine girmek. Bunun için fakir insanlara destek olmak. Tabii ki, maddi yardımlarda bulunmak.

2) Etnik ve azınlık gruplarla beraber çalışmak.

3) ABD aleyhine yapılan faaliyetleri takip edip raporlamak.

4) Ters yönlü ajanlık yapmak yani ABD adına karşı casusluk işlerinde bulunmak.

Bütün bunlar ve daha diğerleri FBI’a ait resmi sitesinde Houston Community’nin faaliyetleri arasında bulunuyor ve bunları da uluslararası ortakları ile yürüttüğünü söylüyor.Şimdi ister istemez sormak zorundayız.

Fethullah Gülen grubu yukarıda “FBI’ın ortaklarımla beraber yürüttüğüm” dediği hangi faaliyete katılmıştır?

FBI’dan para yardımı almış mıdır?

Ajanlık faaliyetinde bulunmuş mudur?

Zaman gazetesi bunları da artık izah etmek sana düşüyor.

Merak ediyorum buna ne diyeceksiniz?Bu iddiaların sahibi bizatihi Amerikan Devleti’dir.Bir diğer konuda Sayın Gülen Türkiye’de iken ADL Başkanı Abraham Foxman ile burada görüşmüştü. Bunun fotoğraflarını Zaman gazetesi yayınladı, meraklısına gönderebilirim.

Şimdi bir tarafta İsrail devletine ait ADL, öte tarafta ise ABD’ye ait FBI…

Diğer tarafta Gülen Hareketi.

Bu arada İngilizce bilenler bu resmi site yazılanları dikkatlice okuyunca,

Acaba Türkçe Olimpiyatları da FBI projesi mi, değil mi onu da anlarlar.

İngilizce cümleyi bir kez daha yazalım

We have built partnerships with the Gülen Institue.

Türkçesi; “FBI Gülen Grubu ile birliktelik kurmuştur.”

Anlaşılan Gülen Hareketi, diyalog meselesini aşmış, işi ortaklığa, birlikteliğe taşımış!

Ne diyelim kişi sevdiği ile beraberdir.

Selim KOTİL - 12 Temmuz 2012

Re: Fetullah Gülen Amerika'ya neden ve nasıl gitti?

İletiGönderilme zamanı: Pzr Ağu 26, 2012 16:14
gönderen UKAB/6666
- Baş örtünün tropikal mevsimde yaşayan sembol kitleleri..

- Altına dolar sıkışan yeşil cübbe sermayedarları..

- Türkiye'de oksijensiz kalan, okyanus'ta islamın beyaz incisini arayan su altı araştırmacısı..

- Lambası patlayan fenerin karanlıkta kalan denizcileri..

- İkiz kuleden paraşütle atlayan sakallının Ortadoğu'ya haç ile inen mücahitleri..

Savcı göndermeyin!..
Ben ''gelirim'' = 10.000 dolar nede olsa..
MASRAFLAR BENDEN..