1. yüz (Toplam 1 yüz)

İlk İŞGAL edilen yer İskenderun limanıdır

İletiGönderilme zamanı: Cmt Haz 05, 2010 2:18
gönderen Başkomutan
"Tetikçi terör"ün İskenderun Saldırısı Arka Planı -
Tarihsel Süreç ve Belgeler - Ve Bazılarına "Günaydın" Demek...



"Emperyalizmin tetikçisi PKK terör örgütü" İskenderun'daki Deniz Kuvvetleri askeri üssümüze saldırmıştır. Mehmetçikler arkalarından vurulmuşlardır.

Saldırı ardından siyasi iktidar sözcüleri ve TBMM Başkanı Şahin yaptıkları açıklamalarda "...Bu terörün tetiğini çektiren kimdir?..." şeklinde açıklamalar yapmışlardır.

Öteyandan Gazze'ye yardım götürmekte olan Türk bandralı gemilere İsrail "uluslararası sularda" bir saldırı düzenlemiştir.

1- NİHAYET "TETİKÇİ" KABULÜ...

PKK terörünün "ortaya çıkarılmasından buyana" daha önceki gazetelerde ve sonra bu gazetedeki sütunumda şu tanımı ısrarla kullanmışımdır: "...Emperyalizmin tetikçisi PKK terör örgütü..." Yani aslında terörün arkasındaki güçlere bakmak icab etmektedir.

Eh meselâ "günaydın" demek lazımdır herhalde. Bazı siyasetçiler "...İskenderun'daki teröre tetiği çektiren kimdir..." açıklamaları yapmışlardır. Özeti şudur: Nihayet terör için "tetikçi" tabirini iktidar mensubu siyasetçiler kullanmaya başlamışlardır.

2- HANİ KÜRT SORUNU?...

Emperyalizmin tetikçisi PKK'nın "ortaya çıkarılmasının ardından" kimi çevreler ve dış merkezler bunun "Kürt sorununa bağlı olduğunu" iddia etmişlerdir.

"Kürt sorunu" dedikleri siyaset tarihsel süreçlerde Türkiye'ye "ihraç" edilmiştir. Tabii bunun "ithalatçıları" da vardır. Şimdi artık terörün "tetikçiliği" kabul edilmeye başlanmıştır.

Ve tekraren "günaydın".

3- İSKENDERUN ÖZELLİĞİ...

İskenderun Limanı Akdeniz'in en stratejik özellikteki limanımızdır. 1. Dünya Savaşı sonunda, 30 Ekim 1918 Mondros Teslimiyet Anlaşmasını'nın ardından ilk işgal edilen yer İskenderun limanıdır.

    30 Ekim 1918 Mondros Teslimiyet Anlaşması'nın imzalandığı gün Mustafa Kemal Paşa, Atatürk, Adana'da Yıldırım Orduları Grubu komutanı idi. 7-8 Kasım 1918 günü zamanın Sadrazamlığına gönderdiği şifrede şöyle demiştir: "...İskenderun Limanı'na çıkacak düşman Kuvvetlerine ateş açılması için orduma emir verdim..." Bu şifre ve öteki şifreleri ardından Mustafa Kemal Paşa'nın ordusu dağıtılmış kendisi de İstanbul'a çağrılmıştır.
(Geniş bilgiler için Bak: Taylan Sorgun: Türklerin İşkencede Bir Yılı. Destek Medya Yayınları).

4- PKK VE KIRMIZI HARİTA...

Önde gelen siyasetçilerden bazıları emperyalizmin tetikçisi PKK Terör Örgütü'nün İskenderun Limanı'ndaki deniz üssüne saldırması konusunda türlü çeşitli görüş ve rivayetler ortaya atmışlardır. Daha doğrusu bazı yanlış yorumlarda bulunmuşlardır.

Bu bazı siyasetçilere sormak lazımdır: "Peki siz tetikçi terör örgütünün Diyarbakır'dan başlayan İskendrun'a inen ve sahillerde Ege'nin Kuzeyi'ne ulaşan Kırmızı Haritası'nı bilmiyor musunuz?

5- TERÖR VE SİYASAL YIĞILMA...

İskenderun ve o hatta uzun süredir tetikçi PKK terör örgütü sempatizanları ile siyasal hareketleri yığınak yapmaya başlamışlardır. Bu yığınak siyasal amaçlarla yapıldığı gibi oralarda "ilerisi için de" bir yığılma stratejisi uygulanmıştır.

Burada bir başka soru şudur: Diyarbakır - İskenderun ve Ege'nin Kuzeyi'ne tırmanan "Kırmızı harita" hangi merkezlerde planlanmıştır? Bu Kırmızı Harita'yı tetikçi PKK terör örgütü kendi başına mı çizmiştir?

6- BARZANİ VE İSKENDERUN...

Tarihsel süreçte hesab edilen sözde "Kürt devletinin" denize çıkış yeri olarak iki liman kararlaştırılmıştır. Trabzon ve İskenderun. Şimdiki zamanda Irak'ın işgalinin ardından Irak'ın Kuzeyi'ndeki Kürt devletçiği yapısı ve başındaki Barzani Akdeniz'e açılmak için İskenderun Limanı'nı hedeflemiştir.

Şimdi bir soru: İskenderun Limanı işletmecilikleri arasında acaba hangi şirketler vardır? Şimdi bu sorunun cevabını arayınız. Bakınız karşınıza neler çıkacaktır?

Son derece önemli bir "ortaklıktan" söz edilmektedir.

7- GEÇMİŞTEKİ PAZARLIK...

    Emperyalizmin tetikçisi PKK terör örgütü Mondros önceki ve Mondros sırasındaki zamanın Kürt Teali Cemiyeti'nin başındaki isimlerden Seyyit Abdülkadir'in siyasetini takip etmektedir. Mondros sırasında Seyyit Abdülkadir İstanbul'daki işgal devletleri komiserleri ile bir pazarlık yapmıştı. O pazarlığa göre Irak'ın Kuzeyi'nden başlayarak kurdurulacak "Kürt devleti"ne denize açılması için İskenderun Limanı verilecekti. Seyyit Abdülkadir Cumhuriyet Dönemi'ndeki Şeyh Sait ve Nasturi ayaklanmalarının da arkasındaki isimdir.


8- AKDENİZ ÖNEMİ - TÜRKİYE...

Türkiye'nin Akdeniz'de menfaatleri vardır. İsrail'in son saldırısı bir bakıma Akdeniz'in Doğusu'nda da bayrak göstermesidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti oradaki Türklerin menfaatleri ve tekrar katliamlara uğramaları için vazgeçilmezdir. Türkiye'nin Akdeniz menfaatleri ile KKTC birleşmektedir. Bunun tarihsel önemini bilmeyenler, görmeyenler Washington - Brüksel hattı çözümlerine evet demektedirler.

9- HÜKÜMET VE GAZZE YARDIMI...

Gazze'ye insani yardım götürmek için yapılan hazırlıklar çok önce başlamış ve ilan edilmiştir. Onunla eş zamanlı olarak İsrail Hükümeti de buna karşı koyacağını açıklamıştır. İsrail'in politikası bellidir. Peki siyasi iktidar buna karşı İsrail hükümetine gerekli uyarıları yapmış mıdır? Yaptığını söylemek zordur. İsrail Hükümeti ise Akdeniz'deki saldırgan siyasetini göstermiştir. Dünya bu saldırı üzerine İsrail Hükümeti'ni suçlamıştır. Siyasi iktidar şimdi ne yapacaktır. Bu da tahminlerdedir ama önümüzdeki günlerde netleşecektir.

Siyasi iktidarın "dağınık" dış siyasetleri, dahildeki siyasetleri yeni sorunların da sürekliliğini taşımaktadır.

Taylan SORGUN








Barzani Gelişi- İsrail Hükümeti Saldırısı- Karabağ- Ve Gündemler Geçidi....


"İsrail Hükümeti'nin Gazze'ye insani yardım götüren gemilere karşı silahlı güç kullanması tam bir mutabakatla "haydutça" olarak tanımlanmıştır, geniş tepkiler almıştır. Başbakan Erdoğan bu harekata karşı sert açıklamalar yapmıştır. Yapması da gerekirdi.

1- CEVAP BEKLEYEN SORU...

Ancak, şu sorunun cevabı henüz yoktur. Günlerdir. Gazze'yi insani yardım tartışması ve bunun gemilerle yapılacağı, İsrail ambargosunun delinmesi konuşulmuş ve yazılmıştır.

Gemilerden birisi Türk bandıralıdır. Peki Dışişleri Bakanı Davutoğlu, İsrail Hükümeti ile temasa geçerek, yardım gemilerinin Gazze'ye ulaşması için bir diploması kulvarını harekete geçirmiş midir?

İsrail Hükümeti'nin gemilere karşı alacağı tavır daha işin başında gündeme gelmiştir. Dışişleri Bakanlığı bunu bildiği halde neden diplomasiyi çalıştırmamıştır. Bu hatanın bir sorumluluğu vardır.

2- MUHALEFET LİDERLERİ...

İsrail Hükümeti'nin "haydutça" yaptığı harekata, CHP Lideri Kılıçdaroğlu, ile TBMM'deki ikinci Büyük muhalefet partisi MHP lideri Bahçeli en sert açıklamalarla karşı çıkmışlardır. Her iki lider de İsrail Hükümeti'ne gereken dersin verilmesini istemişlerdir. MHP Lideri Bahçeli, konuşmasının bir bölümünde şöyle demiştir: "Tamamen göz boyamaya dayalı 7.5 yılın sonunda Türkiye'nin getirildiği uçurumun kenarı burasıdır..."Bahçeli konuşmasında tetikçi terör ve iktisadi sorunlardan da söz etmiştir.

3- PEKİ YA BARZANİ...

İsrail Hükümeti'nin aptalca ve haydutça olarak yaptığı harekata karşı Başbakan Erdoğan, en sert açıklamaları yapmıştır. O da tamam. Ama, emperyalizmin tetikçisi PKK terör örgütü Irak'ın Kuzeyi'nden sızarak saldırmakta ve kan dökmektedir. Bu da yıllardır sürmektedir.

Irak'ın Kuzeyi'ndeki yapılanma emperyalizmin siyaseti ile ortaya çıkmıştır. Başında da Barzani bulunmaktadır. Şimdi soruşudur: Peki siyasi iktidar Barzani'ye karşı en sert tedbirleri alarak tetikçi terörün Irak'ın Kuzeyi'nden dışarı atılmasının gerektiğini sert tedbirler almak sureti ile istenmiş midir? Tam tersi sınır kapıları ardına kadar açık tutulmuş ve bu da vahim bir siyasi hata olmuştur.

4- BARZANİYE DAVET...

Irak'ın Kuzeyi politikası tarihsel hatalarla devam ederken, "tetikçi PKK terör örgütü" unsurları Barzani peşmergeleri içinde de yer almışlardır. Irak'ın Kuzeyi emperyalist siyasetin yapılandırması altındadır. Bir devletçik ortaya çıkarılmıştır. Terör unsurları Irak'ın Kuzeyi'nden sızarak kan dökmektedirler. Fakat, siyasi iktidar tarihi bir hata ile Barzani ye "örtülü de olsa" bir devlet başkanı gibi bakmaktadır.

Böyle bir siyaset de tarihi hata taşımaktadır.

5- İÇ SİYASET MALZEMESİ..

İsrail Hükümeti'nin yaptığı saldırının peşi tabiî ki bırakılmamalıdır. devletlerarası hukuk neyi gerektiriyorsa o yapılmalıdır.

Ama, şu soru hep gündemde olacaktır: "Siyasi iktidar Türk bandıralı geminin Gazze'ye yardım ulaştırması için İsrail Hükümeti ile neden temasa geçmemiştir? Üstelik neticesi biline biline . Tam da referandum öncesi böyle bir durum ortaya çıkmıştır.

Fakat görülmektedir ki, tam da referandum öncesine gelen bu olay siyasi iktidarın bir iç siyaset manivelası da olacaktır. Tabii ki bağlantısı yoktur ama, gündem uzun zaman oraya çekilecektir.

6- İSRAİL- FİLİSTİN...

Bölgede sükunun yerleşmesi için İsrail- Filistin sorununun çözümü şarttır, vazgeçilmezdir. İsrail hükümetlerinin de yaptığı hatalar, saldırganlıklara herkes mutabık olduğu gibi İsrail'i bölgede yaygınlaştırmaktadır.

Başta ABD olmak üzere çeşitli devletler son saldırıya tepkilerini açıklamışlardır. Ancak bu tepkiler olayın sıcaklığı geçtikten sonra devam edecek midir, etmeyecek midir? Bunu zaman gösterecektir.

7- YA KARABAĞ NE OLUYOR?

Şimdi şu soruyu da sormak zamanıdır: Kardeş Azerbaycan topraklarının bir bölümü Karabağ, Ermenistan işgali altındadır. Milyonlarca insan kendi Vatan topraklarından Ermenistan terör ile kovulmuştur. Evet insanlık, öteki devletler bu duruma karşı neden sessizdirler? Filistinlilerin yaşadıklarının bir bölümü ile benzerini kardeşimiz Karabağ Türkleri yaşamaktadırlar. Filistin halkına yardımcı olmak şarttır. İsrail hükümetlerine tepkiler de olmalıdır. Ama, ya Karabağ ve Ermenistan siyaseti nerede kalmıştır?

Karabağ işgal altındayken siyasi iktidarın tarihi hatalı Ermenistan açılımı nedir? O açılımda tarihi bir hata ile Obama talebi yerine getirilmiştir.

8- BU SIRADA YENİ GÖZALTI...

İsrail Hükümeti'nin insanlık dışı saldırısı gündemi "haklı olarak" işgal ederken, Silivri İddianamelerine dayalı yeni gözaltılar olmuştur. Siyasetten çıkmış bulunan ve siyasette iken izlediğimiz Adalet eski bakanlarından Seyfi Oktay gözaltına alınmıştır. Onunla beraber başka gözaltılar da yapılmıştır.

Oktay'ı siyaset döneminde izlemişizdir. Tutarlı bir siyasetçi olmuştu. Gözaltına alındığı sırada tepkiler görülmüştür.

9- YA KAHIR EKSERİYET?...

İsrail Hükümetinin saldırgan tutumunu onaylamak mümkün değildir. Meslektaşımız Hürriyet Gazetesi yazarı Özkök bununla ilgili bazı sorular sormaktadır. Bunların içinde haklı olanlar da vardır. İsrail hükümeti yaptığının cezasını ödemelidir.O ayrı. Ama Türkiye'nin nüfusunun kahir ekseriyeti yedi şiddetinde deprem yemiş gibi ağır bir iktisadi bunalım altında yaşamaktadır.

Siyasi iktidar şimdi bu son İsrail hükümeti saldırısı ile gündemi teke indirmeye çalışacaktır. Evet İsrail Hükümeti gereken dersi almalıdır. Ama şimdi tek gündemde başka liderlik manşetleri de görülecektir.

10- BAŞKA BAHARA KALAN...

İsrail Hükümeti saldırısı gereken cevabı almalıdır. Türkiye etkinliğini göstermelidir. Tamam ama, Türkiye'nin ağır iktisadi sorunları ve emperyalizmin tetikçisinin döktüğü kanların hesabı başka baharlara mı kalacaktır?

Siyasi iktidarlar bütün sorunların sorumlusudurlar. Tek gündemli olamazlar. Gündemi teke indirmek isteseler bile.

Türkiye ve siyasi iktidar ağır gündemlerini başka baharlara bırakamaz. Fakat siyasi iktidar Türkiye'nin ağır gündemlerinin üzerinde yeni şallar da aramaktadır.

Taylan SORGUN

Re: İlk işgal edilen yer İskenderun limanıdır

İletiGönderilme zamanı: Cmt Haz 05, 2010 2:19
gönderen Başkomutan
İsrail Hükümeti Saldırısı - İktidar, CHP ve MHP Bildirisi - Halâ Cevapsız Soru- Devrim ve Sorusu....


Gazze'ye insani yardım götüren gemilerden Türk bandralı olanı da İsrail Hükümeti'nin siyaseti ve verdiği emir gereğince İsrail askerleri tarafından "haydutça" denilen bir saldırıya uğramıştır.

Bütün ülkelerde bu saldırı tepki ile karşılanmıştır. Bu tepkiler daha da sürecektir. İsrail Hükümeti'ne de gereken ders verilmelidir.

1- CEVAPSIZ SORU - GENSORU...

Şimdi tekrar ilk günkü bu sütundaki soruyu sormak icab etmektedir:
    1- Gazze'ye insanı yardım taşınması günlerce, haftalarca konuşulmuştur. 2- İsrail bu açıklamalar yapılırken ambargoyu deldirmeyeceğini ve gereken tedbirleri alacağını açıklamıştır. 3- İsrail Hükümeti'nin nasıl tedbir alacağı da bilinmekteydi.

    4- Dışişleri Bakanı Davutoğlu, bütün bunlar bilinirken, İsrail Dışişleri Bakanlığı ile temasa geçip Gazze'ye gidecek yardım yolunu açmak çabasını neden göstermemiştir? Bu durum Genseroluk bir meseledir.

2- İKTİDAR VE TBMM BİLDİRİSİ...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, olayın ardından yaptığı açıklamada İsrail Hükümeti'ne karşı en sert tedbirler alınacağını söylemiştir.

TBMM'deki muhalefet partileri CHP ve MHP İsrail Hükümeti'nin saldırgan ve kabul edilemez tutumuna karşı TBMM'den ortak bir bildiri yayımlanması için çalışmaya başlamışlardır. Bildirinin içeriğinde CHP ve MHP mutabakata varmışlardır.

Ancak, AKP bu bildirideki "İsrail ile ilişkilerin gözden geçirilmesi" satırlarına itiraz etmiştir.


3- VURAL - ANADOL...

MHP'li Oktay Vural ile CHP'den Kemal Anadol'un bildiriyi basın mensuplarına açıkladıkları sırada siyasi iktidar bildiriye imza koyacağını bildirmiş ve imzasını koymuştur. BDP'nin de katılımı ile bildiri TBMM'den oy birliği ile geçmiştir.

Başbakan Erdoğan en sert tedbirlerin alınacağını açıklamasına rağmen AKP Grubu bildirideki bir satırı galiba sert bulmuş olmalılar ki ilk anda imzadan kaçınmışlardır. Ama, daha sonra itiraz ettikleri cümle bildiride kalmasına rağmen imzalamak zorunda kalmışlardır. E hani en sert tebirlerden yanaydılar?

4- HAKKI DEVRİM VE FİLİSTİN...

Bizim eski Babıali geleneklerine göre mesleğimizde önceki kuşağa "usta" denilirdi. Yazar Hakkı Devrim de meslek ustalarımızdandır. Çarşamba günü akşamı bir televizyon söyleşisinde yanındaki konuşmacıya şöyle soru yöneltmiştir: "...İsrailliler o topraklara ne zaman yerleşmeye başlamışlardı acaba. Abdülhamid zamanı falan deniliyor, ne diyorsunuz...?"

Soruya muhatap açık cevap verememiştir. Ya da vermek istememiştir.

5- CEVAP ALTAY PAŞA'DAN...

Tarihin gerçekleri vardır. Doğrusu ile yanlışı ile tarihen kaydedilmişlerdir.

Milli Mücadele ve Anadolu İhtilali'nin ünlü komutanlarından Altay Paşa'nın belgeselini yazmıştım. Altay Paşa 1. Dünya Savaşı sırasında genç bir komutan olarak Filistin Cephesi'nde de çarpışmıştır.

İşte o sıralarda İsrailliler o topraklara yerleşmeye başlamışlardır. Altay Paşa bana şunları anlatmıştır: "...Rusya'daYahudiler aleyhinde meydana gelen hareketlerden kovulan, kaçan kültürlü ve zengin Yahudiler barınacak bir yer aramışlardır. İngilizlerin ricası üzerine de Sultan Hamid bunların Filistinlerde boş yerleri satın alarak yerleşmelerine müsaade etmiştir..."

6- KUDÜS MUTASARRİFİ...

Altay Paşa'nın bana anlattığına göre, aradan zaman geçince zamanın Kudüs Mutasarrifi bunların çoğalmasından ürkmüş ve durumu İstanbul'a bildirmiştir. Bunun üzerine de Sultan Hamid yeni yerleşimleri, toprak satın alınmalarını yasaklamıştır. (Bak: Taylan Sorgun: Üç Dönemin Galerisi İmparatorluktan Cumhuriyete. Yeni baskı Destek Medya Yayınlarınca yapılacaktır).

Kim hata yapmıştır? Ya da hata mıdır, değil midir bunun tartışması uzundur ama, bir tarihi gerçek de budur.

7- ŞİMDİKİ GÜNLER...

Diplomatlar Ortadoğu için zaman zaman "Ortadoğu batağı" tabirini kullanırlar. Bütün tarihsel süreçlerde Ortadoğu'da sulh ve sükun olmamıştır. Mezhep kavgalarından tutunuz da başka savaşlara kadar bölge kanlı ve çalkantılı zamanlar yaşamıştır.

Şimdiki zamanda da bunlar yaşanmaktadır. İşte günümüzde de bir yardım konvoyunun getirdiği sorunlar dünyanın gündemindedir.

8- İÇ SİYASET KULLANIMI...

    CHP ve MHP'nin hazırladıkları İsrail Hükümeti'ne karşı TBMM bildirisine son anda imza koyan AKP sözcüsü, "...Bu meseleyi iç siyasette kullanmamak lazımdır..." da demiştir. E ama, insaftır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkçe deyimle "bir dakika" çıkışının ardından düzenlenen karşılamalarda "Ortadoğu lideri" ilanatları neydi?" Günlerce bu hatalı bir iç siyaset açılımı olarak kullanılmadı mı?

    Soru: Yardım gemilerinin İsrail Hükümeti'nce nasıl tepki ile karşılanacağı bilinirken neden daha önce diplomasi yolları kullanılmamıştır?

Buyrunuz şimdi yeni ve tepedeki gündeme. Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun ihmal ettiği bir diplomasi bu gündemi getirmiştir.

9- GÜNDEME ŞALLAR SİYASETİ...

Nüfusun kahir ekseriyeti yedi şiddetinde deprem yemiş hallerde yaşamaktadır. Daha doğrusu yaşamaya çalışmaktadır. İşsizlik milyonları bulmuştur. Emperyalizmin tetikçisi PKK terörü saldırılarını artırmıştır.

Tam da bu ortamda siyasi iktidarın Anayasa değişikliği paketi gündeme sokuluvermiştir. Arkasından referandum meslesi. Yani, asıl gündemlere şal siyaseti.

Genel seçimlere de sayılı aylar kalmıştır.

10- DERS VERMEK VE GÜNDEM...

İsrail Hükümeti'nin saldırgan tutumuna karşı mutlaka ve mutlaka gereken dersler verilmelidir. Hiç itiraz da yoktur. Bu durum elbet de gündemde kalacaktır. Fakat, 1- Toplumun kahir ekseriyetinin yedi şiddetinde deprem yemiş gibi halleri de yaşanırken siyasi iktidar Gazze'ye yardım olayını gündemin ana maddesi olarak tutmaya çalışacaktır. 2- Emperyalizmin tetikçisi PKK terör örgütü de siyasi iktidarın tarihi hatalı açılımının ardından "daha çok açılım isterim" diyerek saldırılarını artırmıştır.

Ve meselâ Barzani'ye tetikçi terörü neden orada tutuyorsun diye gereken en sert tepki gösterilmelidir.

Taylan SORGUN






İSRAİL-AKP SİYAM İKİZİDİR


İsrail'in yaptığı alçak saldırı sonrası, AKP iktidarına yeni istismar malzemesi çıktı. Ortada ölüler var, yaralılar var, acı var, hüzün var Ama AKP, bu durumu bile istismar etmekten çekinmemektedir. O gün Davos'ta "sahte kahraman" yaratanlar, bugün İsrail'e karşı kuru nutuklar atarak kahramanlık pozları vermeye devam ediyor.

Davos'ta yaşananların sahte olduğunu, İsrail'in yapmış olduğu son alçak saldırıdan sonra AKP hükümetin yaptığı açıklamalarından çok net anladık

Bülent Arınç "İsrail'in bu saldırısına yönelik ne gibi yaptırımlar uygulayacaksınız?" sorusuna, "İsrail ile 3 tatbikat iptal edildi." diye cevap vermiştir. Bu AKP değil miydi İsrail'e sözde posta koyduğunu söyleyen, İsrail'e sözde haddini bildiren? Demek ki, AKP- İsrail ilişkisi tam hız devam ediyormuş

Zaten AKP-İsrail aşkının devam ettiğini geçtiğimiz haftalarda İsrail'in Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyeliğine Türkiye'nin desteği sayesinde kabul edilmesi ile açıkça görmüştük.

İsrail'e karşı şimdi de esip gürlüyorlar. Demek ki, Türkiye ile İsrail arasındaki askeri ve ekonomik ilişkiler dünkünden daha sağlam bir şekilde devam edecektir. Recep Tayyip Erdoğan İsrail'e ne zaman sesini yükseltse, ilişkiler daha da sağlamlaşmaktadır.

    İsrail'in alçak saldırısı sonrası AKP yandaşları gazete köşelerinden, televizyon ekranlarından "Bu rüzgâr AKP'yi yine tek başına iktidar yapar." diye propaganda yapmaya başladılar. İnsanlar, hükümet tarafından bile bile İsrail'in kucağına, ölüme gönderilirken, İsrail işbirlikçisi bir iktidar, bu durumu kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Alçaklık, sadece İsrail cephesinde değil yani

AKP iktidarı, İsrail saldırısını bile oy hesabı ile şekillendirmeye çalışa dursun, İsrail saldırısı hakkında kendi üzerinde derin şüpheleri de barındırmaktadır. Bunu yine AKP yandaşı yazarların yazılarından anlamaktayız. Yardım gemisinde bulunan ve İsrail'in tutukladığı Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Hakan Albayrak'ın 17 Nisan günü yazdığı "Bir grup AKP milletvekili, 15 Mayıs'ta demir alması planlanan yardım gemilerinde çoktan yer ayırttı." şeklindeki yazısı ve Vakit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak'ın Haber Türk kanalında olay sonrası yaptığı "Mavi Marmara gemisine binen Türklerin tam listesi sadece hükümete verilmişti. Ama bu baskın sırasında görüldü ki, gemiye inen İsrail askerlerinin elinde de birebir aynı liste var. Ve bu listeye dayanarak, İsrail'lilerin infazlar yapmış olma ihtimali var. Yoksa neden açıklamıyorlar bunca süredir gerçek ölü ve yaralı sayısını şeklindeki açıklaması da şüpheler üzerine ışık tutacak tarzda açıklamalar olmuştur.

İsrail haftalardır bu yardım gemisine yönelik "Gelmeyin. Müdahale ederim." uyarısı yaptığı halde, bu gemi nasıl güvenliği alınmadan gönderildi ve o gemide yer ayırttığı söylenen AKP milletvekilleri gemiye binmekten son anda neden vazgeçtiler?

Abdurrahman Dilipak'ın "Sadece hükümete verilen listenin aynısı İsrail askerlerinin elinde de vardı." sözleri üzerinde önemle durulmalıdır.

AKP katıksız İsrail işbirlikçisidir. O yüzden, AKP iktidarının ve Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail'e bağırıp çağırmasının hiçbir ciddiyeti yoktur.

Geçtiğimiz yıllarda İsrail Başbakanı Olmert, Türkiye'ye gelmiş ve beş gün sonra İsrail Gazze'ye çok büyük kanlı askeri operasyon yapmıştı. O günlerde basın organlarında çıkan tüm haberler, Olmert'in saldırıyı önceden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a haber verdiği yönündeydi. ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanlığını yapan Recep Tayyip Erdoğan'a haber verilmemesi, zaten ABD ve İsrail ikilisinin büyük ayıbı olurdu.

İsrail'in yardım gemisine saldırı olayında, AKP iktidarı baştan sona suçlu ve hatalıdır. İsrail'in her türlü alçaklığına rağmen, onlarla her türlü işbirliğine devam eden ve İsrail'in gemiye saldırı yapacağını bile bile yardım gemisinin gidişine izin veren AKP, bu olayın başlıca sorumlusudur. Türkiye'deki şehitlerimizin cenazesine katılıp "Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez" sahiplenmesi gösterenlere provokasyoncu gözü ile bakan bu iktidarın, İsrail'in "müdahale edeceğim" demesine rağmen, o gemiye yol vermesi çok tuhaf değil mi? Bu bir komplo teorisi değildir. Sadece, AKP'nin geçmişte yaptıkları ile bugünü değerlendirmektir.

Bugün, geçmişteki tüm söylemlerine rağmen, utanmadan, saldırıda ölen ve yaralananlar üzerinden istismar oluşturmaya çalışıyorlar.

AKP yandaşı olmakta birbiri ile yarışan Hakan Albayrak ve Abdurrahman Dilipak gibiler, kendi yazdıkları ve konuştukları üzerinden İsrail'in bu son saldırısını değerlendirmeli ve AKP-İsrail ilişkisini sorgulamalıdır.

Sadece onlar mı? Türk milletinin her mensubu, AKP-İsrail arasındaki açıktan ve gizliden yapılan her türlü işbirliğini artık görmeli ve AKP'nin siyasi tiyatrosuna son vermelidir.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail'e yapmış olduğu "sahte çıkışlara" artık kimse aldanmamalıdır.

AKP-İsrail ikilisi, ABD tarafından birbirine yapıştırılmıştır. Birbirlerinden ayrılmaları mümkün değildir. Bu ikilinin birbirini üzmesi, asla mümkün değildir. Üzülen, acı çeken taraf, Müslüman taraf olmaya devam edecektir.

Çünkü AKP-İsrail ilişkisi "Durmak yok, Yola Devam!" şeklinde devam edecektir

Bunlar değil miydi, Offer için yeri göğü inleten.

Bunlar değil miydi, sınırlarımızı İsrail' peşkeş çekip "İsrail Fabrika yapacak, Ali'ler, Ayşeler çalışacak" diyen.


Ülkemizdeki İsrail menşeli her işin arkasında ve yanında kim var sanıyorsunuz siz?


Yıldıray ÇİÇEK

Re: İlk İŞGAL edilen yer İskenderun limanıdır

İletiGönderilme zamanı: Cmt Haz 05, 2010 2:42
gönderen Başkomutan
Rothschild ailesi - Rio Tinto - Çalık Holding

Savcı Cihaner’i apar topar aldılar, adliye bastılar, evini aradılar.

Günlerdir gelişen olaylar zinciri neticesinde ‘devlet krizi’ bile çıktı.

Konuyu ve gelişmeleri az çok herkes bildiği için bu kısımlara girmeye gerek yok.

Peki asıl neden neydi?

Gerçekten başsavcı bir cemaat yapılanması hakkında yürüttüğü araştırma nedeniyle mi cezalandırılıyordu?

Hayır, gerçekler şunlar:


* AKP, olayın cemaat üzerine giden bir başsavcının kendileri tarafından cezalandırlıyormuş görüntüsünden memnun.

* AKP, olayın Ergenekon davası vb. konularla ilişkilendirilmesinden ve siyasi bir olaya dönüşmesinden memnun. Bu sayede konunun aslı hiç araştırılmıyor, çünkü tribünler dolu, herkes maça odaklanmış durumda.

* AKP, olayın bir yüksek yargı çatışmasına dönüşmesinden memnun. Çünkü AKP-Asker, AKP-Yargı, AKP-Adını SenSöyle tartışmalarının hepsinde mağdur, mazlum rolünü kimselere kaptırmıyor. Bu süreçlerde basın yoluyla sürekli kurumlar yıpratılıyor.

Olayın gerçek sebebi ne olabilir?

Erzincan altın, gümüş ve diğer değerli metal varlıkları açısından çok zengin bir bölge. Sadece altın rezervinin ilk yapılan çalışmalarda bugünkü değerle 3 milyar dolar (yaklaşık 80 ton) olduğu söyleniyor. Bu rakam uzmanlara göre ancak devede kulak.

Erzincan’ın İliç ilçesinde altın madeni ruhsatı alan şirket tahmin edin kim?

Sürpriz yok: Çalık Maden.

Hani Holding’inin genel müdürü var ya, Başbakan’ın damadı. İşte o şirket.

Ortağı kim?

Sürpriz yok: Anatolia Minerals.

İsmi Anatolia Minerals ama bir Kanada şirketi. İlginç değil mi? Kanada şirketinin adı Anadolu Madencilik.

Ortakları kim dersek yine sürpriz yok: Ahmet Çalık. Artık Türkiye’de her taşın altında aynı ismi görmek mümkün.

Çalık Holding’in maden konusundaki stratejik ortağı Ahmet Çalık’ın da Member of Board’da olduğu AMDL grubu.

AMDL’nin açılımı Anatolian Minerals Development Limited.

Kim bu AMDL diye sorarsak karşımıza yine sürpriz olmayan bir global şirket çıkıyor:

Rio Tinto.


Rio Tinto ismi yabancı değil, dünyada daha çok çevre katili olarak anılıyor. Kısaca Rio Tinto, 200 milyar dolarlık bir şirket, yaklaşık yarısının sahibi UK asıllı.

Ayrıca geçtiğimiz yıl Çin’de bu şirketin 5 yetkilisi fesat ve casusluk suçlamasıyla (corruption and espionage) tutuklandı.

Rio Tinto’nun büyük hissedarı Rothschild ailesi. İşte bu da hiç sürpriz değil.

Rothschild ailesi 16. yüzyıldan beri avrupanın en köklü ailelerinden biri. Bankacılık ve finans piyasasında neredeyse her büyük şirketin ardında bu aileden biri var. Pek tabii ki Rothschild ailesi Musevi kökenli.

İki büyük dünya savaşını da bu ailenin çıkardığı söyleniyor. Şaka gibi ama gerçek.

Bu aile son 250 yıldır dünyanın en güçlü odağı, şu anki servetleri 10 triyon dolar civarında, yön verdikleri para büyüklüğü ise bunun en az iki katı. HSBC Bank, J.P.Morgan-Chase, De Beers, Rio Tinto, Aviva, Citigroup, Exxon-Mobil, Chevron…

Un Rothschild qui n’est pas riche, pas juif, pas philanthrope, pas banquier, pas travailleur et qui ne mène pas un certain train de vie, n’est pas un véritable Rothschild.
(Edmond de Rothschild)

Bir Rothschild; zengin, musevi, banker ve hayata yön veren bir işadamı değilse, gerçek bir Rothschild değildir. (Edmond de Rothschild)


Yani bizim savcımız yaş tahtaya basmış.

Savcının Çöpler köyündeki Çalık ve Anatolia Minerals ortaklığına ait Çukurdere Madencilik Şirketi konusunda yaptığı araştırmalar konuyu buralara getirdi.

Anlayacağınız bizim savcının tek suçu Erzincan’da görev yapıyor olması.


Burası Türkiye....

Bunları düşünmeye gerek yok.

Ekonomideki, Sağlıktaki, Eğitimdeki çarpıklıkları konuşmaya da gerek yok.

Taraf tipi gazetelerdeki suni gündem ile durmak yok, yola devam...


iznik.gen.tr

Re: İlk İŞGAL edilen yer İskenderun limanıdır

İletiGönderilme zamanı: Cmt Haz 05, 2010 20:48
gönderen Başkomutan
Ayrıntılardaki gaflet


Gemi baskınının ayrıntıları İsrail'in alçaklığını gözler önüne sererken, ihmallerin boyutlarını da bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor. Bu mesele daha çok konuşulacağa benziyor. En başta şu tespiti yapalım: İsrail bu baskını bir, "one minute" rövanşı olarak düşünmüş. Planlı ve kararlı bir şekilde bu katliamı düzenlemiş. Kaç gündür bunun bir alçaklık, bir kahpelik olduğunu yazıyoruz, konuşuyoruz. Haklı ve doğru olarak akla gelebilecek en ağır kelimeleri, en sert değerlendirmeleri yapıyoruz. Ancak bu durum ihmaller zincirini ve ortaya çıkan kaosu örtmeye yetmiyor.

İç politika malzemesi

Artık karanlığa kurşun sıkmayalım. Gemide bulunanların açıklamaları, karşılıklı olarak ortaya konulanlar sağlıklı bir kanaat oluşturmamıza yetecek seviyededir. Gazze'ye yönelik İsrail ablukasını kırmaya çalışmak, orada mağdur ve mazlum durumdaki Müslümanlara yardım götürmek takdir edilecek bir davranıştır. Fakat, bu kadar basit olmadığı da meydandadır. Aynı duyarlılığı Kuzey Irak'da, Çeçenistan'da, Kerkük'de Türkmen kardeşlerimize karşı yapılan kıyımlarda, Ermenistan'ın Hocalı soykırımlarında göremedik. Fikir ve sonuç her ne kadar doğru ve haklı olsa da işin içinde, iç politikaya yönelik bir niyet var. Nitekim mesele en başından itibaren AKP hükümetinin bilgisi, kontrolü ve hatta desteği içinde götürülmüştür.

Dilipak'ın ifşaatı


AKP hükümetinin kahraman savunucularından ve yardımı organize edenlerden Abdurrahman Dilipak'ın 31 Mayıs 2010 tarihinde bir Televizyon kanalında yaptığı şu değerlendirme bir çok yönüyle çok dikkat çekicidir ve bir bakıma ifşaattır: "Mavi Marmara gemisine binen Türklerin tam listesi sadece hükümete verilmişti. Ama bu baskın sırasında görüldü ki, gemiye inen İsrail askerlerinin elinde de birebir aynı liste var. Ve bu listeye dayanarak, İsrail'lilerin infazlar yapmış olma ihtimali var. Yoksa neden açıklamıyorlar bunca süredir gerçek ölü ve yaralı sayısını."

Hükümet işin içinde

Bir an için geminin İsrail'in itirazlarına ve aldığı tedbirlere rağmen, hedeflenen limana vardığını ve yardımın yerine ulaştırıldığını düşünelim. Hükümet bunu nasıl değerlendirecekti? Ne kadar güçlü ve saygın olduklarını, hiçbir engel kabul etmediklerini, mazlum Müslümanlara kol kanat germekte kararlı olduklarını söylemeyecekler miydi? O kadar ki bir tedbire bile gerek duymadıklarını övüne övüne anlatmayacaklar mıydı? İşte işin püf noktası burasıdır. Bütün hesap bunun üzerine kurulmuştur. Hükümet bu işin içindedir. Dilipak'ın ifşaatı bunu belgelemekle kalmamış, gemiye binenlerin listesinin bir şekilde İsrail'in eline ulaştırıldığı gibi bir büyük gafleti, hatta ihaneti de ortaya çıkarmıştır.

Herşey İsrail'in insafına bırakıldı

Türkiye'de oldu-bittilerle, istismarlarla, mağdur ve mazlum tiyatrolarıyla sonuç alabilirsiniz, ama dışarıda o kadar kolay değil. AKP ve yandaşları içeride bu hesapları yaparken İsrail defalarca o gemiye izin vermeyeceğini açıkladı. İsrail'in Ankara'daki büyükelçisini bir televizyon kanalının canlı yayında bizzat dinledim. Hiçbir şekilde o gemiye izin verilmeyeceğini ve kendi şartları dışına çıkılmazına müsaade edilmeyeceğini defalarca tekrarladı. Bu durumda aklı eren, gözü gören, dünya gerçeklerinden azıcık haberi olan herkes, o geminin başına bu tür şeylerin gelebileceğini bilir ve ona göre davranırdı. Ya diplomasi devreye sokulur, görüşmeler yapılarak izin alınır ve geminin rotası salim şekilde önceden belirlenirdi veya İsrail'in resti görülür ve ona göre tedbir alınırdı. Gerek görülürse savaş gemileri eşlik eder, Türk jetleri koruma yapardı. "Bu bir sivil inisiyatifti, ülke ve hükümetlerle ilgisi yoktu. Askeri hiçbir tarafı bulunmuyordu" hikayelerini bir tarafa bırakın. Kendimizi kandırmayalım. Gemi de bir tırnak makasının bile olmadığına bende inanıyorum, ancak karşı tarafın İsrail olduğu ve her türlü haydutluğu yapabileceği tahmin edilmeliydi. Ne diplomatik, ne askeri tedbir alınmadı ve Mavi Marmara gemisi bile bile ve göstere göstere İsrail'in kucağına atıldı. Gemidekilerin baskın sırasındaki tavır ve karşı koyma çabalarının bir tahrik olup olmadığı ve katliamın bu boyutlara ulaşmasındaki rolünü bir kenara bırakıyorum. O psikolojiyi yaşamak gerekir. İş o noktaya vardıktan sonra orada bende olsaydım, aksi söylense bile direnebilirdim. Gemi daha yola çıkarken ağır ihmaller olmuş, gemidekiler yanlış yönlendirilmiş ve mesele tamamen İsrail gibi bir katil devletin insaf ve inisiyatifine bırakılmıştır.

Herşey lafta kaldı

Olay sırasında ve sonrasında yaşananlar da öncesinden ne yazık ki farklı değil. Yine ağır ihmaller olmuş, yine yetersiz bir tepki ortaya konulmuştur. Artık dolandırmadan her şeyi konuşalım. Gemiye müdahale, günün ilk saatlerinde yapılmış ve yaklaşık bir saat sonra İsrail askerleri duruma hakim olabilmişlerdir. Bu bir saat uzun bir zamandır. Acaba iki tane Türk jeti havalanıp geminin üzerinde dönseydi bu müdahale bu kadar basit olabilir miydi? Hatta gemi İsrail limanlarına çekilinceye kadar geçen yaklaşık 5-6 saat içinde aynı şey yapılamaz mıydı? Bunların hiç biri düşünülmediği gibi hükümet adına yapılan ilk değerlendirme olaydan 12 saat sonradır. Başbakan Vekili sıfatıyla Bülent Arınç'ın yaptığı o açıklama son derece temkinli ve suya sabuna dokunmayan cinstendir. Ne yazık ki sonrasındaki açıklamalar ve tedbir diye ortaya konulanlar da farklı olmamıştır. Başbakanın ertesi gün parti gurubunda yaptığı konuşma ve kullandığı üslup doğru ama yetersizdir. Herşey sadece lafta kalmıştır. Diplomatik girişimlerin, meseleyi uluslar arası platformlara çekme gayretlerinin de hiçbir sonuç doğurmadığını, içimiz sızlayarak görüyoruz.

Vicdanlara soru

Bu noktada vicdanlara bir soru soracağım. Baskına uğrayan gemiyi bir an için ABD veya İsrail'in düşünün. Türkiye veya bir başka ülke böyle bir baskın yapsaydı ve 9 sivili öldürseydi, karşılığı ne olurdu? Cevabı yine ben vereyim ne diplomatik karşılığı, ne de fiili cevabı AKP'nin yaptığı gibi olmazdı. O müdahaleyi yapan ülke anında tecrit edilir ve en az aynı ağırlıkta bir cevap verilirdi. Türkiye'nin de ilk saatlerden itibaren yapması gereken buydu. Daha ilk yazımızda bunu söyledik. Mavi Marmara'ya yapılan bir askeri müdahaledir, o halde karşılığı da bu olmalıdır. Şimdi birileri çıkıp, "savaş mı istiyorsun?" diye sorabilir. Hayır, asla savaş istemiyorum, ama kafamıza çuval geçirilmesini de, sivil vatandaşlarımızın katledilmesini de, millet olarak onurumuzun zedelenmesini de istemiyorum. Eğer bu bir savaş doğuracaksa bunu isteyen Türkiye değil, İsrail tarafıdır. Askeri müdahaleyi onlar yapmıştır.

AKP sınıfta kaldı

Her ciddi meselede olduğu gibi burada da AKP hükümeti sınıfta kalmıştır. Laf üreterek, karambol oluşturarak işi geçiştirmeye çalışıyorlar. Ciddi ve tutarlı tek bir tedbir bile alınamamıştır. Başbakanın Yahudilerden aldığı boynundaki madalya bile duruyor. Yandaşların günlerdir televizyon kanallarını parsellemesi ve oluşturulan toz duman içinde olayı bir kahramanlığa dönüştürme gayretleri beyhudedir. Hangi işin içinde AKP varsa, orada mutlaka bir teslimiyet ve bir kapıp vardır. İşte son örneği.

Orhan Karataş






Anayasa İhlalleri- Barzani ve Haritası- Tarihsel Süreç ve Siyasi İktidar...


    Siyasi iktidarın "Anayasa değişikliği paketi" referandum yolunda iken artık "Anayasa ihlali de" günlük siyaset oluvermiştir. Zamanın emperyalizmi 1. Dünya Savaşı öncesinde Türkiye üzerinde Sevr haritasını hazırlamış ve Anadolu topraklarını parçalamak siyasetini de başlatmıştır.

    Sevr siyaseti "Kürdistan" da demişti. İşte şimdi öyle "açılımlar" yaşanmaktadır ki, TBMM çatısı altındaki BDP'liler Güneydoğu Anadolu Coğrafi bölgemizden "Kürdistan" diye söz etmeye de "daha açık şekilde" devam etmektedirler.

1- KÜRT TEALİCİLER...

Zamanın emperyalizmi Anadolu'yu parçalamak, Anadolu'da devletçikler kurmak siyasetini başladığında İngiliz istihbaratı İstanbul'da Kürt Teali Cemiyeti'ni kurdurmuştu.

30 Ekim 1918 günü, Osmanlı İmparatorluğu Devleti'ni İngilizlerin Agamemnon zırhlısında Mondros Teslimiyet Anlaşması imzalattırılmıştı. Ardından zamanın Sadrazamı Ahmet İzzet Paşa bir ay sonra istifa etmiş ve yeni süreçte Damat Ferit Hükümeti kurulmuştu.

Kürt Tealiciler Damat Ferit Hükümeti içinde yer alacak Milli Mücadele ve Anadolu İhtilalı'ne karşı çıkanlar arasında olmuşlardır. Kürdistan pazarlıkları o zaman başlamıştı.

Bu tarihi sürecin notlarıdır.

2- AYNA VE ANAYASA...

BDP içinden artık tarihi hatalarla ya da eski siyasetler dahilinde Güneydoğu Anadolu Coğrafi bölgemiz" için açıkça Kürdistan tanımı kullanılmaktadır.

TBMM çatısı altındaki bir siyasi parti açıkça "Anayasa ihlali" sürecine girmiştir. Zaten siyasi iktidarın tarihsel hatalı siyasetleri ile Anayasa'nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddelerinin de fiilen ihlal edildiği bir zaman süreci başlamıştır.

3- GÜCÜNÜZ MÜ YETER?

BDP milletvekili Emine Ayna, BDP'deki görüşleri ortaya koymaktadır. Ama, buna karşı "Gücünüz yeter mi" demek de haktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Mustafa Kemal Paşa, Atatürk'ün emperyalizme karşı başlattığı Milli Mücadele ve Anadolu İhtilalı sonucunda emperyalizmin yenilgisi ardından, ulus ve milli devlet üniter devlet yapısı esası üzerinde kurulmuştur.

Yeni, emperyalist siyasetler geçmişi hatırlayıp buna güçlerinin yetmeyeceğini akıllarına yerleştirmelidirler.

4- BARZANİ HARİTASI...

Zamanımız emperyalist siyaseti Irak'ı işgal etmiş ve ardından Irak'ı parçalayarak Irak'ın Kuzeyi'nde 1. Dünya savaşı haritasını uygulayarak Kürt devletçiğini kurdurmuştur.

Geçmişteki Kürt Tealici siyaseti Irak'ta savunan Talabani Irak Devlet başkanlığı koltuğuna oturtulurken, Barzani Irak'ın Kuzeyi'ndeki yapılandırmanın başına geçmiştir.

Bir zaman önce Barzani'nin odasındaki bir haritada Irak'ın Kuzeyi'nin "Güney Kürdistan" Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu coğrafi bölgesinin de "Kuzey Kürdistan" çizgileri içine alındığı haberleri gündeme gelmiştir.

5- NÜFUS YAPISI...

Önce hiç vazgeçemediğim parantezimi açayım: "Güneydoğu Anadolu Coğrafi bölgemizde yaşamakta olan ve kendisine Kürt diyen vatandaşlarımızın kahir ekseriyeti bu Vatan'a bağlı kederde ve sevinçte ortak olduğumuz vatandaşlarımızdır"

Ancak, emperyalizmin tetikçisi PKK terör örgütü ile BDP bu vatandaşlarımızı baskılar altında tutmaktadırlar. Güneydoğu Anadolu coğrafi bölgemizde Türkmen boyları da binlerce yıllık tarihleri ile yaşamaktadırlar. Sözde Kürdistan siyasetleri ise hayalciliktir. Ama, işte o siyaset emperyalizmin tetikçisi PKK terörü eli ile kan dökmektedir.

6- BARZANİ TALEPLERİ...

PKK tetikçi terörünün yerleştiği Irak'ın Kuzeyi'nin başındaki, isim Barzani Ankara'ya gelmiş ve bir dizi görüşme yapmıştır. Şimdi bakınız: Geçmişteki Kürt Tealicileri Anadolu'nun işgali sırasında zamanın işgalci emperyalistleri ile nasıl işbirliği sırasında ABD ve İngiltere orduları ile işbirliği yapmışlardır.

Barzani Ankara'da PKK için terörist sözünü kullanmamış ve siyasi iktidarın açılım sürecini devam ettirmesi düşüncesini açıklamıştır. Siyasi iktidarın tarihsel hatalı açılımcılık siyaseti Barzani'den memnuniyet uyandırmıştır.

Siyasi iktidar yaptığı hataları bir defa daha düşünmelidir.

7- SAVAŞ İLANI GİBİ...

BDP sözcüsü ve milletvekili Emine Ayna yaptığı açıklamada İskenderun kanlı baskınından da söz ederek "...Savaş sadece Kürdistan da değil..." demiştir.

Peki Cumhuriyet'in savcıları nerededirler? Bu söz açıkça anayasa ihlali olduğu gibi ayrıca da bir suçtur. E ama tabii siyasi iktidar parti kapatmayı da zorlaştırmak istemişti ya, peki buna ne diyecektir? Nasıl cevap verecektir? İşte hatalı Habur açılımının bir başka görüntüsü Ayna'nın sözlerinde yatmaktadır.

8- DEMOKRASİ VAR YA...

Ağızlardan demokratik rejim sözleri düşmemektedir. Peki Ayna'nın açıklamaları da mı demokratik rejim icabıdır? Eh demokratik rejim vardır ya Türkiye'yi tehdit ve bölüp parçalamak siyasetleri de herhalde meşru hale gelmiştir.

Oysa bu siyaset demokratik rejimin tahribidir. Tahripçi bir siyasettir. Emine Ayna bu sözleri söyleyebilmektedir, ama, Silivri İddianameleri ile kimlerin tutuklandığı da ortadadır.

9- KÜRT SORUNU AÇILIMI...

Siyasi iktidar "Kürt sorunu açılımı" siyasetine başlamış bunun, ardından başka parantezlere almıştır. Ama nafiledir. Nafile olduğu da "ayna'nın sözlerinden bellidir. Tarihi hatalı açılımcılık siyasetleri işte buralara kadar gelmiştir.

Siyasi iktidarın tarihsel hatalı açılımcılık siyaseti 1- Dahildeki kimi çook Liberaller, 2- Brüksel, 3- Washington, 4- Barzani tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. 4- Tabii Londra bu memnun olanların başına gelmektedir.

10- NEREDE KERKÜK VE KARABAĞ?

Barzani Kerkük siyasetini açıklamıştır. Kerkük iddialarını Ankara'da tekrarlamıştır. Kardeş Azerbaycan toprakları Ermenistan işgalindedir. Karabağ acılar içindedir. Geçenlerde bu sütunda Karabağ'dan söz etmiştim. Şimdi vatandaşlar aynı soruları sormaktadırlar.

Siyasi iktidar Gazze gündemini yakalamıştır. Şimdi "Nasırcılık" siyaseti onu izlemektedir. Fakat Karabağ ve Kerkük gündemde yoktur. Siyasi iktidar tarihi hata ile " Arapçılık siyasetine dönerken Türk dünyası milli siyasetten silinmiş gibidir.

Şimdi "nasırcılık" falan vardır. Ama nüfusun kahir ekseriyetinin yedi şiddetinde deprem yemiş gibi ağır iktisadi bunalım altında yaşamaya çalışması da gündemde yoktur. Ve bu gidiş iyi bir gidiş değildir. Ve bu arada bütün milli kaynakların satılması da gündemdedir.


Taylan Sorgun

Re: İlk İŞGAL edilen yer İskenderun limanıdır

İletiGönderilme zamanı: Cmt Haz 05, 2010 20:50
gönderen Başkomutan
Buna kim cevap verecek?

ABD destekli Gürcü donanması 2000 sivil insanı öldürdüğünde neredeydiniz?

Başbakan mı? Dışişleri Bakanı mı? İHH Yöneticileri mi? Kim? Kim?

İsrail’in barbarlığına nefret hisleri ile dolu olduğumu anlatmam için kelimelerin yetmediğini bilmeniz gerekir. Peki aşağıda yazacağım 2000 ölüme ses çıkardık mı? Başbakanımızın bir beyanatını okuduk mu? Dışişleri Bakanımızın tepkisini duyduk mu? İHH’dan yardım konvoyunu bırakın , bir Ramazan Sepeti gibi olsa bir yardım girişiminde bulundu mu? Gıyabı Cenaze namazı kılan oldu mu? Daha doğrusu hiç haberi olan var mı?

Pardon olayı anlatmadan balıklama girdik.

7 Ağustos 2008 gecesi Gürcü kuvvetleri, Güney Osetya( çerkezya) ya saldırdı, 30.000 kişi yurtlarını terk etti ve 2000 kişi öldü. Bu 2000 kişi, yurtlarından kaçarken Gürcü Askerleri tarafından öldürülen sivil halk. Dikkat edin , SİVİL HALK. Bu saldırı tamı tamına 1,5 gün devam etti. Saldırı roketatar ve Grad füzeleri ile yapıldı. Pekiiiii, bu fakir, profesörün taksi şoförlüğü yaptığı bu fakir Gürcistan, silahlar için paraları nereden buldu?
Veya Silahları nereden buldu?

El cevab, Amerika ,Ukrayna ve Türkiye! Şaşırdınız değil mi? Evet Amerika, Ukrayna ve Türkiye’den.

Türkiye hava üssünden üniformalarına varıncaya kadar modernize ediyor. Gazetelerin yazdığına göre Türkiye Gürcistan’a; 4 adet savaş gemisi hediye etti. 3 milyon dolara varan hava üsü kurdu. Gürcistan’a yapılan yardımların toplam değeri 100 milyon dolar.

Peki biz ne dedik?

Aynen Irak’ta ÇUVAL olayındaki gibi ağzımızı açamadık. Müzik NOTASI mı bu?


17 Ağutos 2009 da,Tecrit altında olan, aynen Gazze gibi, Abhazya’ya akaryakıt götüren bir Türk Tankeri, Türk karasularında Gürcü Donanması ( Bizim hediyemiz) tarafından durduruldu ve Gürcistan limanına çekildi. Dikkat edin , Türkiye karasularında! Mürettabat 24 yıl hapis istemi ile mahkemeye çıkarıldı. Devreye haftalar sonra Türkiye girdi de 15-20.000 dolar para cezası ile mürettabat kurtarıldı. Gemi halen Gürcü limanında. Potamya Gürcüce değil miydi? Pardon? Şimdi, bana cevap verin bakalım, neredeydi o zaman Başbakanımız?

Neredeydi Dışişleri Bakanımız? Neredeydi İHH? Nerede?

Cabir Ertuğ / Beyaz Gazete


İsrail’in Gazze’ye giden konvoya baskın yapmasının yanlışlığını tartışmak bile manasızdır. Ancak şu da acı bir gerçektir ki biz eli kanlı terörist başına tepki olur diye dokunamazken; teröristlere meclisimizi açarken, vatan hainlerinin açıkça devlete millete sövmesini tehdit etmesini izlerken, İsrail, bölgedeki politikaları için en ufak bir tehlikeyi bile göz ardı etmeyerek ve hiçbir sınır tanımayarak nasıl devlet olunur noktasında bize de acı bir ders vermiştir.
* İsmail Özer


Refahiye’yi kapatanları unutma

Birinci Dünya Savaşı’na doğru küçük bir gezinti yapıyoruz zihnimizde.
11 Haziran 1916...

Mekke’deyiz.

İngilizler değil silahı doğrultan ’bize verin şehri’diye, Fransızlar değil ’defolun buradan’ diyen. Din kardeşi dediğimizden geliyor, onlarca yıl ekmeğini yediğine, isyan!

Şerif Hüseyin denen bir çapulcu çıbanın başı. Cephede moraller tükeniyor gittikçe, Halifeler Şehri Bağdat’ın da İngilizlere düşmesiyle. Çöküş geliyor Kudüs’ün de elimizden çıkmasıyla.


Osmanlı’nın Kudüs Valisi İzzet Bey bedbaht kaderine lanet ediyor, nasıl olur da teslim eder Kudüs’ü kafirlere. “Direnmeli!” diye bile geçiriyor belki aklından sadece elindeki bir avuç askerle. Ya zarar gelirse camilere, ya şehri alacağım diye basarsa kafirin pis botları Mescid-i Aksa’ya.

Ses yok İstanbul’dan, haberleşme bitik, imdat çağrıları duyulmuyor ve bir çekiç darbesiyle paramparça edip telsizini gidip İngilizler’e teslim ediyor şehrin anahtarını. Gözleri dolu belki de uzatırken anahtarı İngiliz generaline. Fakat tek bir şekilde avutuyor kendini ve teminat istiyor İngilizlerden bunun için: ’Dini binalar tahrip edilmeyecek. Aklının ucundan geçiriyor çünkü torunlarının burayı tekrar teslim alacağını. Çünkü onlar Osman’ın, Murat’ın, Fatih’in, Yavuz’un torunları olacaklar, aklında en ufak şüphe yok. Belki de bakışları mıhlanıyor generalin arkasında durup da içten içe sevinen Araplara.

Hadi tam zamanı diyor, biliyorum ihanet etmezsiniz siz bize, biz biriz hepimiz Allah yolunun savaşçılarıyız daya artık şu silahı generalin kafasına da gidip kılalım şükür namazlarımızı zafer için yüce Yaradan’a. Ama tık yok onlardan. Saniyeler saatler gibi İzzet Bey’e. Beklediği tepki gelmiyor bir türlü. Gelmedikçe doğacaklar için dua ediyor ve af diliyor Huda’dan olanlar için. Araplar mağrur, zafer onların İngilizlerle beraber.

Ve dönüyoruz bugün...

İsrail zafer sarhoşu, çünkü istediklerini yaptılar ve tepki olarak sadece bir iki fiyakalı söz işittiler. ABD mağrur, çünkü beslemeleri bile bu kadarını yapabileceğini gösterdiyse kendisi neler yapar biliyor dünya artık. Zaten bu değil mi BM kınama kararına ret oyu veren üç ülkeden biri olmalarının sebebi. Araplardan ses yok. Pişman olduklarından emin herkes ama belirtmekten de bile acizler.

Türkler o kadar yol tepip gelirken, henüz dün Refahiye sınır kapısını açan Mısır değil mi? Ya biz ne hissediyoruz? Üzgün müyüz kayıplar yüzünden, yoksa sevinçli miyiz inadımızı gösterdiğimiz için? Peki pişman mıyız acaba merak ediyorum Konya semalarında İsrail uçakları uçuş talimi yapabildikleri için?
* Mustafa Yiğit


Çiller kadar olamadılar

Bundan yıllar önce Tansu Çiller Başbakanlığında Kardak krizini hatırlıyorsunuz? Beğenmediğiniz Tansu Çiller gereğini yapmış ve kayalıklara çıkan Yunan askerlerini kararlı tutumuyla geri püskürtebilmişti! Stratejik müttefikimiz dediğiniz Amerika, dünyanın öbür ucundan gelerek Irak’ı işgal edebilmişken...

Rusya, topraklarıma müdahale var diyerek dünyanın gözü önünde Gürcistan’ı işgal edebiliyorken...

Dost olmaya çalıştığınız Ermenistan, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesini işgal etmişken...

Siz, hala komşularla sıfır sorunlu bir ilişki kuracağım iddiasıyla gün geçirirseniz, her gün şehit haberleri gelmeye devam edecek, arkasındayız dediğiniz Filistin’e giden yardım gemilerine bile güvenli seyir sağlayamazsınız! Bu durumun müsebbipleri sizlersiniz sevgili iktidar sahipleri!

Abdurrahman Akın


Savaş suçluları

2 Haziran’da İskenderun’da şehitlerimiz için, ellerimizde Türk bayrakları ile çok katılımlı bir yürüyüş yaptık. İskenderun’daki irili ufaklı bir çok parti de bizim yürüyüşümüze katıldı (AKP ve Kürtçülerin partisi hariç). Hatta davet bildirilerini Yeni Parti’nin İskenderun ilçe başkanı Arzu hanımla birlikte dağıttık. En ön sırada CHP ve MHP’li ilçe başkanları, belediye başkanları ve sivil toplum örgütleri.. 1 Haziran’da yapılan yani bizim yürüyüşümüzden bir gün önce yapılan Filistin gösterisinde ise bizimle görmediğimiz insanlar vardı. Evet

Gazze’de ezilenler Müslüman. Onlara yardıma giderken İsrail askerleri tarafından katledilen insanlar da Müslüman. Ama Irak’ta, Kerkük’te, Telafer’de katledilenler kimdi?.. O masumlardan hiç bahsetmiyorlar bile. Daha bir kaç gün önce şehit olan 6 fidanımızın esamesi bile okunmuyor.. İskenderun’da bir papazı öldürdüler. Anlaşılıyor ki bu işi daha çok karıştıracaklar. Sizin “Savaş suçluları” yazınızı herkese tavsiye ediyorum. Devletler hukukundan,Türk ceza hukukundan haberi olmayan ve dış siyaseti iç siyaset zanneden insanlar tarafından idare ediliyoruz.

Öner Çetinkaya / İskenderun


Terörist İsrail’in uygulamasına seyirci kalmayan devletlerin ve insanların Gazze’yi, Filistin’i görüp de Doğu Türkistan’daki, Kerkük’teki ezilen mazlum ve masum soydaşlarımızı görememelerine üzülüyorum. Kendilerinden aynı hassasiyeti Doğu Türkistan’da da, Kerkük’te de göstermelerini bekliyorum. Dün bunu başaramadık ama yarın bunu başarmak zorundayız. Eğer mazlumun ve masumun yanındaysak.. Aynı hassasiyeti göstermek zorundayız...

Reyhan İşeri


Cinayete teşvik ediyorlar

Hürriyet gazetesinde Eyüp Can’ın 2 Haziran’da yazdıklarından Hakan Albayrak’ın düşündüklerini öğrenebiliyoruz: “Cenab-ı Hakk’ın bizi büyük bir devrimde enstrüman olarak kullandığını iliklerime kadar hissediyorum.” Ölen Türk aktivistlerden birini Ahmet Altan 3 Haziran 2010 tarihli Star’da bakın nasıl anlatıyor: “Ali Haydar Bengi’nin henüz 39 yaşında ve dört çocuk babası olduğunu görünce adeta sendeledim... Gazze için giderken en büyüğü 15 yaşındaki Mehunur olmak üzere, 10 yaşındaki Semanur ve 5 yaşındaki ikizler Muhammed ve Senanur ile dul bir eş bıraktığını gördüm. Şaşırdım... Mısır’daki El Ezher Üniversitesi mezunu Bengi’nin yola çıkmadan önce ailesine şehit olacağını belirtip, ” rüyamda şehit olacağımı gördüm “ diyerek helallik aldığını öğrenince ürperdim. Bengi’nin geçtiğimiz yıl umreye gittiği ve umrede Gazze şehitlerinden olmak için dua ettiğini okudum.”

(...) Türkiye’deki ortam ne yazık ki sürekli olarak bu tür düşünceleri besliyor ve dini duyarlığı yüksek insanları bu tür eylemlere sürüklüyor. Burhan Bozgeyik adındaki yazarın 27 Eylül 2007 tarihinde Milli Gazete’de yazdığı yazının başlığı neydi biliyor musunuz?
“Ehl-i Kitab Tarafından Öldürülene, İki Şehit Sevabı Var” Yazar yazısında bu iddiayı bir hadise dayandırıyor ve Hristiyanlar ile Yahudilerin yüzlerce yıl boyunca nasıl olumsuz işler yaptıklarını anlatıyor. Bu türlü düşüncelerle beslenen insanlar da ne yazık ki hep böyle eylemlere imza atıyor.

Murat Yıldırımoğlu


Büyük devlet olabilmek

Acaba Sayın Hükümet İsrail’i protesto etmek için sokaklara dökülen, İsrail temsilciliklerini taş yağmuruna tutanlar için de aynı şeyi düşünüyor mu? Yoksa bunu daha da teşvik ederek, yeni bir ”van minut“ nasıl yaratabiliriz diyerek, gemi şehitleri üzerinden siyasi rant sağlamanın yollarını mı arıyor?

Bugüne kadar PKK saldırılarını bir iki cılız açıklamayla geçiştiren başbakan bu olay üzerine ateşli bir konuşma yapmıştır.”Türkiye’nin büyük devlet olduğunu, Düşmanlığımızın şiddetli olduğunu, bizi başkalarına benzetmemelerini“söylemiştir. Camdan akan yazıları yüksek sesle okuyarak ”büyük devlet“ olunabilir mi? Elbette ki hayır.

Büyük devletin gemilerine, küçük bir devlet saldırma cüretini gösteremez, gösterdiği takdirde anında karşılık bulur.

Büyük devletin kışlalarında askerleri, sokaklarında polisleri sürekli olarak şehit edilemez. Büyük devlet bunu yapanları farenin deliğine girseler bulur ve hesabını sorar. Sadece son bir ay içerisinde 23 askeri şehit,33 askeride gazi olan devlet gereğini yapmadan büyüklüğüne kimseyi inandıramaz. Sadece asarız, keseriz demekle büyük olunmaz.

Settar Kaya


“Tuzu kurular” ölmez

Ne demişti Sayın Arınç?

”Zaten gidenler hep Anadolu çocukları. Filan ilçeden filan köyden, filan kasabadan, TUZU KURU OLANLARIN BÖYLE BİR DERDİ YOK TÜRKİYE’DE. Onlar çok rahat. Bir çaresini buluyorlar, evlerine en yakın yerde sevgili çocuklarının askerlik yapmasını temin ediyorlar. Ama Anadolu çocuğu neresiyse siz onları el üstünde götürüyorsunuz, otobüslere koyuyorsunuz, onları teşvik ediyorsunuz, alkışlıyorsunuz ama bir sene boyunca ’oğlum acaba sağ gelecek mi’ diye arkasından korkuyla bekliyorsunuz... (Vatan - 12 Ekim 20009)
Bülent Arınç bu açıklamayı yaparken, çevresine hem de en yakınlarına baktı mı? Kimlerin “aslan parçası (!)”, “hanım evladı” çocukları, nerelerde ve hangi koşullarda askerlik yaptı?

(...) “Torpil var” iddiasını ortaya attığına göre, Bülent Arınç’ın; “tuzu kuruların” kimler olduğu ve oğullarının “torpil” sayesinde nerelerde ve hangi koşullarda askerlik yaptığını da örnekler vererek açıklaması gerekmez mi?

Burhan Özbey / E. Tef. Krl. Bşk-Köşe Yazarı


MİNİ YORUM

Zihinsel tehcir
Kaç gündür ne tehditler ne hakaretler... İsrail’de yaşamaya layık görüyorlar bizi(!) Hep yaradılanı yaradandan ötürü sevip hem de yaratılan bir coğrafyayı “yeryüzü cehennemi” saymak nasıl oluyor anlamıyorum. Ama zihinsel bir tehcire pabuç bırakacak olsaydık, nasıl kin ve nefret yüklü olduğunu iyi bildiğimiz bir güruhu karşımıza almaz, Türk bayrağını bırakıp, Filistin bayraklarıyla yanlarında saf tutardık değil mi? Bunu yapmadığımıza göre!..


YENİÇAĞ
Selcan TAŞÇI
06.05.10

Re: İlk İŞGAL edilen yer İskenderun limanıdır

İletiGönderilme zamanı: Çrş Haz 09, 2010 17:15
gönderen Başkomutan
Onay Almak Ve Otoriteye Uymak


İsrail'in yardım gemisine yapmış olduğu alçak saldırı sonrası AKP iktidarı için çok büyük istismar alanı oluşmuş,AKP Türkiye genelinde bunu büyük fırsat olarak kullanmaya devam etmektedirler. AKP insanları bile bile ölüme gönderdiği halde, onlar üzerinden politika yapabilmektedir. İsrail ile sahte kavgalara tutuşan, perde arkasında her türlü işbirliğine devam AKP'ye en büyük darbe yine AKP'nin bugüne kadar en büyük destekçisi olan cemaatten gelmiştir. Fetullah Gülen'in "İsrail'in onayı olmadan hareket etmek, otoriteye başkaldırıdır" şeklindeki açıklaması AKP'nin sahte kabadayı şeklinde gerçekleştirdiği istismarına gölge düşürmüştür.

AKP'yi yönettiği ve yönlendirdiği söylenen cemaatin en başındaki kişi eğer bunu diyor ve İsrail'in yaptığı alçaklığı istismar etmek için her yolu deneyen AKP'nin beyin kadrosundan Bülent Arınç'ta bunun karşısında 'Hocaefendi her zaman olduğu gibi doğruyu söylüyor." şeklinde cevap veriyorsa, AKP'nin İsrail'e karşı bugünlerde kullandığı üslubun yalana, aldatmaya dayalı olduğu anlaşılmaktadır.

Yardım gemisini organize eden İHH Başkanı Bülent Yıldırım'ın Fethullah Gülen'in WSJ'ye verdiği röportajdaki sözlerine "Doğrusu üzüldüm, inşallah bu haber yanlıştır, ben başsağlığında bulunmasını bekliyordum" şeklinde yanıt vermesi de AKP'nin Fetullah Gülen'i haklı bulması ile aralarındaki ilişkilerin ne derece karmaşık olduğunu göstermektedir.

Bu ilişkinin karmaşıklığı ve bunların kendi aralarında birbirleri ile çelişen açıklamalar yapması, Türk milletinin oynanan oyunlar karşısında fikir sahibi olmasını sağlayacak düzeydedir.

AKP iktidarı İsrail'e yönelik sahte salvo atışlar yaparak Türk milletini ve dünyayı kandırmaya devam ediyor ama AKP'nin yönlendiricisi konumundaki cemaat "İsrail'in onayından ve otoritesinden" bahsederek, AKP'nin alanını daraltıyor.

    Fethullah Gülen'in açıklaması İsrail'e yönelecek tepkileri azaltmaya yönelik ve AKP'nin istismar çılgınlığının önüne geçerek İsrail'e zarar verecek unsurları ortadan kaldırmak için yapılmıştır. AKP'de İsrail'e kafa tutuyor olarak gözüküp, Türkiye'deki siyasi çöküşünün önüne geçmeye çalışıyordu. Fetullah Gülen AKP'yi biraz frenlemiştir. Ama AKP, İsrail'in alçak saldırısını istismar etmeye devam edecek ve inançlı insanların dini duygularını sömürmeyi sürdürecektir.

    ABD ve İsrail'e daha iyi hizmet edebilmenin yolu Türkiye'de iktidarda kalabilmelerinden geçmektedir. AKP Türkiye'de icraatları ile iflas etmiştir. Bunun karşısında kandırarak, aldatarak ve istismar ederek ayakta kalmaya devam etmektedir. ABD ve İsrail bu yüzden AKP'yi ayakta kalabilmesi için kendi haline bırakmıştır. Fakat Fethullah Gülen aracılığı ile de AKP'nin dengesini kontrol etmeyi de ihmal etmemektedirler.

Bülent Arınç "Hocaefendi her zaman olduğu gibi doğruyu söylüyor." diyorsa bu saatten sonra AKP'nin sahte kabadayı gibi pozlar vererek gündemi kirletmesi son bulmalıdır.

AKP'nin ne olduğu, kimlere hizmet ettiği bellidir. AKP İsrail'e asla gerçek manada tavır alabilmesi mümkün değildir. Yoksa anında ipinin çekileceği bellidir. Fethullah Gülen'in AKP'nin istismar alanını daraltması bir uyarıdır. ABD'nin gerçekleşmemiş birçok talimatı vardır. Sözde Kürdistan kurulamamış, Heybeliada Ruhban Okulu açılamamış, Kürtçüler Türkiye'ye tam hâkim olamamış, Ermenistan ve Rumlar için tam tavizler verilememiştir. Buna benzer Türkiye'nin başını belaya sokacak birçok talep sırada beklemektedir. AKP ya bu talepleri yerine getirmeyi hızlandıracak yada ipinin çekilmesini bekleyecektir. AKP'nin tercihi kuruluşundan bu yana bu talepleri uygulamak için olmuştur.

ABD-İsrail ile olan ilişkiler kısa bir süre sonra normal hale gelerek, onların talepleri doğrultusunda hizmetler devam edecektir. ABD ve İsrail'in onayı olmadan hareket etmek ve bu otoriteye karşı gelmek AKP'nin kitabında yazmaz. O yüzden Fetullah Gülen'in rahat olması gerekmektedir.

AKP sadece Türk milletini kandırma ve aldatma peşindedir. İsrail'in askeri ve ekonomik herhangi bir konusuna Türkiye'nin zarar verdiği gören, duyan var mıdır?

    AKP, ABD, İsrail el ele, gönül gönüle kanlı Büyük Ortadoğu Projesi'ne doğru ilerlemektedir. Bunu görmenin vakti gelmiştir.


Ortadoğu Gazetesi
Yıldıray ÇİÇEK

Re: İlk İŞGAL edilen yer İskenderun limanıdır

İletiGönderilme zamanı: Cum Tem 30, 2010 2:19
gönderen Başkomutan
İnegöl,Hatay Dörtyol...Bu kez Erzurum...
"Osmaniye, Hatay, İskenderun" ve İki Harita-Kato Dağı, Dün, Bugün Olaylar ve Arka Plan...



Osmaniye, Hatay, İskenderun, Amanos. Emperyalizmin tetikçisi terör örgütünün, ayrılıkçı siyasal kürtçü hareketin özellikle düzenlenmiş "Kırmızı Harita" bölgesinin içindedir. O kırmızı harita Diyarbakır'dan başlatılıp, Akdeniz sahilinden, Ege sahillerine ve iç bölgelerine doğru uzanmaktadır. Terör ve siyasal ayrılıkçı hareketler bu bölgelerde yığılmalar yapmaktadırlar.

1- MONDOROS - SEVR ZAMANI...

İskenderun Limanı Akdeniz'in en stratejik Limanı özelliğindedir. 30 Ekim 1918 Mondoros Teslimiyet Anlaşması ardından emperyalizmin ordularının ilk işgal ettiği bölgedir. 30 Ekim 1918 Mondoros Teslimiyet Anlaşması imzalandığında, zamanın sadrazamlığından o tarihte Adana'da Yıldırım Orduları Grubu Komutanı olan Mustafa Kemal Paşa'ya gönderilen bir şifrede "...İtilaf devletleri misafireten gelecekler karşı konulmaması icab etmektedir..."denilmişti.

Mustafa Kemal Paşa 7-8 Kasım 1918 günü zamanın sadrazamına şu cevabı vermişti: "...Bu mütakere ahkamına uymayacağım kendi karakterime uyanı yapacağım. Sahile çıkacak düşman kuvvetlerine ateş açılması için ordularıma emir verdim..." (Geniş bilgiler için bak Taylan Sorgun: Türklerin İşkencede Bir Yılı. Destek Medya Yayınları) Saray ve Sadrazamlık zihniyetine bakınız işgalin adını "misafirlik" koymuşlardır. Mustafa Kemal Paşa'nın o cevabı ardından ise ordusu dağıtılmıştı.

2- MONDOROS HARİTASI...

Mondoros-Sevr Haritası İskenderun Limanı ve çevresine "uyduruk Kürdistan" kapsamına almış. Mondoros süreci sırasında Cumhuriyet Dönemi'nde ayaklandırılan Seyh Sait'in iplerini elinde tutan Seyyit

Abdülkadir de zamanın işgal devletleri konsolosları ile İstanbul'da yaptığı görüşmelerde o haritanın pazarlığını yapmıştı. Şeyh Sait ayaklandırması sırasında da aynı pazarlıklar zamanın emperyalist devletleri servisleri ile yapılmıştır.

3- İSKENDERUN VE BARZANİ...

Daha önce de bu sütunda"İskenderun Limanı'nda neler olmaktadır, bir araştırma yapılsa ortaya çook şey çıkacaktır" diye yazmıştım. Gelen bilgiler içinde İskenderun Limanı'nda bazı şirketler içinde Barzani çevresinin elinin oduğu da vardır. Bir araştırma yapılsa bakalım ortaya neler çıkacaktır. Osmaniye- Hatay- Amanos hassas bölgelerin başında gelmektedir. Son yaşanan olayların ardında "Kırmızı Harita" siyasetleri vardır. Öyle provakasyon lafları ile kimse kendi kendini kandırmasın.

4- "KOMUTAN MI KALDI?"...

"Hassas bölgede", dört polisimiz emperyalizmin tetikçisi terör örgütü tarafından şehit edilmişlerdir. Ardından olaylar patlamıştır. Tetikçi terör Amanos dağlarından şehir merkezlerine inmektedir. Şehir merkezlerinde neler olmaktadır? Şehit polislerimizin Vatan topraklarına uğurlanışı töreninde İçişleri Bakanı Atalay hemen biraz ilerisinde duran Korgeneral Nejat Bek'e de hitaben "...Amanosları Temizleyin..." demiştir. Vatandaşın cevabı ise şudur: "...Dışarda komutan mı kaldı...?"

5- KAÇAK KOMUTAN...,

Ne haller yaşanmaktadır? Korgeneral Nejat Bek de Silivri İddianameleri kapsamında "kaçak sayılarak" aranan komutanlar arasındadır. Terör artık şehirleri basmakta saldırmaktadır. TSK'nin önde gelen komutanları ise bir harb oyununa yapılan eklemelerle darbeci sayılıp aranmakta ve bu aranma sırasında da kaçak sayılmaktadırlar. İçişleri Bakanı Atalay'ın mikrofondan yaptığı konuşma sırasında Amanosları temizleyin dedikleri arasında Korgeneral Bek de vardır. Bu tam bir dramatik sahnedir.

6-1916 YILI KATO DAĞI....

Şimdi Türkiye'nin getirildiği yere bakınız. 1916 yılında Türk Ordusu Doğu cephesinde zamanın Rus ve Ermeni orduları ile savaşırken şimdiki emperyalizmin tetikçisine benzer, emperyalistlerle işbirliği yapan çeteler tarafından arkadan vurulmuştu. Kato dağları o savaşların yaşandığı bölgelerdendi. Şimdiki zamanda da aynı yerlerde tetikçi terör saldırılar yapmaktadır. O zaman ki emperyalist işbirlikçilere karşı, şimdiki zaman "Korucular"a benzer milisler ise Türk Ordusu yanında yer almışlardır.

7- KATO'DAKİ KAYMAKAM...

Kato Dağı'nda "Kuzu Kırpma Festivali" yapılmış. Kuzu kırpanlara bakıldığında kıyafetler tetikçi terör kıyafetleri gibidir. Kato Dağı hassas bölgedir. Festival dağılırken hassas bölge nedeni ile güvenlik kuvvetleri arama yapmak istemiş ama karşı hareketler olmuştur. Kaymakam ve Valiler bulundukları yerlerde "Deletin" de temsilcisidirler. Olaylar sırasında görevi gereği oraya giden Kaymakam Karataşoğlu, olayları yatıştırmaya çalışmış ama "saldırıya uğramış" otomobili tahrib edilmiştir. Göstericiler ve tahripçiler ellerindeki eli kanlı terör başının posterleri ile sloganlar atarak yürümüşlerdir.

8- PROVAKASYON AVUNMASI...

Böyle olayların ardından klasik "provakasyon" lafları ortaya çıkmaktadır. Siyasi İktidar sözcüleri ise böylesine olayları "referandum provakasyonu"olarak bile tanımlamaktadırlar. Bu yanlış bir yargıdır. Böylesine olaylar provakasyon falan değildir. Bir planlamanın ardındakilerdir. Terörün uzantısı hareketlerdir. Kimse kendini kandırmasın. Ya da millete yanlış bilgiler verilmesin. Olaylar üzerine şallar örtmek en büyük yanılgıdır.

9- KILIÇDAROĞLU- BAHÇELİ- BAYKAL...

CHP Lideri Kılıçdaroğlu olaylarla ilgili olarak meslekdaşımız Fikret Bila'ya yaptığı açıklamada "...Toplum karpuz gibi bölündü.." demiştir. MHP Lideri Devlet Bahçeli, açıklaması yine tarihe not düşülecek kadar önemlidir. MHP Lideri Bahçeli, olayların siyasi iktidarın etnik siyaseti ve açılım siyasetinin sonuçlarından olduğunu söylemektedir. Etnisite siyaseti ise tarihsel süreçler dahilinde de yaşanmıştır. CHP eski Lideri Baykal da olayların etnik ayrışma ve etnik gerilim ile ortaya çıktığını belirterek siyasi iktidarın açılım siyasetini eleştirmiş ve sağduyu çağrısı yapmıştır.

10- BRÜKSEL VE ETNİSİTE...

Hatırlayınız. Bir zaman süreci içinde Brüksel'in yaptığı bir açıklama vardı. Şöyle denilmişti: "...Türkiye etnik topluluklardan meydana gelmiştir..." Hemen ardından da "Ulus devletlerin sonu gelmiştir..." açıklamaları yapılmıştı. İşte asıl meselelerden biriside budur. Emperyalizmin tetikçisi terör örgütü arkasında bu siyasetler de vardır. Bunları iyi görmeden, doğru analiz etmeden, bunlara karşı doğru siyasetler ortaya konulmadan söylenilecek herşey "boştur".

11- SÜREÇ VE KOMUTANLAR...

Böyle süreçler yaşanırken TSK komutanları ile ilgili soruşturmalar ve kaçak muamelesi ile yakalama emri çıkarmalar da gündemdedir. Bu süreçler hangi neticeleri getirecektir? Türkiye'nin yönetiminden siyasi iktidar sorumludur. Ve şimdi bütün bunlar arasında referandum süreci yaşanmakta ve 12 Eylül tartışmaları yapılmaktadır Ne denir? Rastgele mi desek.


Taylan SORGUN
Ortadoğu Gzt.