1. yüz (Toplam 1 yüz)

Mısır’da Neler Oluyor? / Kıptiler'den ABD'ye çağrı

İletiGönderilme zamanı: Cum Şub 04, 2011 22:31
gönderen Başkomutan

Mısır’da Neler Oluyor?

Çok kısa bir zaman sonra iktidarı kaybedeceği gözüken ve ülkeyi çeyrek yüzyıldan fazladır demir yumrukla yöneten Hüsnü Mübarek Mısır’ın dördüncü cumhurbaşkanıdır.

Biliyorsunuz Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın dördüncü kuşaktan torunu olan Kral Faruk’un 1952’de Cemal Abdülnasır liderliğindeki ‘’ Hür Subaylar Hareketi ’’ sonunda görevden uzaklaştırılması üzerine önce 6 aylık oğlu Fuat kral ilan edildi, daha sonra 1953’de cumhuriyetin ilan edilmesi ile üzerine ailesi ile birlikte sürgüne gönderildi. Büyük dede Osmanlı Askeriydi Osmanlı’ya baş kaldırdı, beşinci kuşaktan torununa da kendi askerleri.

Gelelim günümüze, Mısır halkı bugüne kadar benzeri görülmemiş bir ayaklanmayla Hüsnü Mübarek rejimine baş kaldırdı. Geçen salı başlayan ve dördüncü gününde Cuma namazının ardından tüm büyük şehirlerde bir araya gelen yüz binlerce kişi polisle çatıştı ve devlet binalarını ateşe verdi.

Mısır’da ki gösteriler bir türlü durulmuyor. Polis’in uyguladığı şiddet gösterileri durduramadığı gibi daha da azdırdı. Önce ekonomik sıkıntılara ve yıllarca uygulanan baskıya tepki olarak başlayarak daha fazla özgürlük talebi ile ortaya çıkan ve gittikçe büyüyerek ülkeyi kargaşaya sürükleyen bu gösterilerin, artık bu isteklerinin ötesinde Mübarek cumhurbaşkanlığından çekilmeden bitecek gibi gözükmüyor.

Mübarek yönetimi olayları kontrol altına alabilmek için her yolu deniyor. Ekonomik ve siyasi reformların yapılacağının açılanması, kabinede değişiklik, sokağa çıkma yasağı, muhalifler arasında eşgüdümü sağlayan internet ile telefonun kesilmesi ve son çare olarak askerin güvenliği sağlamak üzere polisin yerine görevlendirilmesi gibi. Mısır halkı askeri sokaklarda en son 1986 yılında polislerin maaş protestolarının bastırılmasında görmüştü.

Gösterilerin başlangıcında sessiz kalan Müslüman kardeşler geçen hafta sonu itibarı ile ilk kez göstericilere destek verdiğini açıkladı. Bu destek esasında gösterilerin durulmayacağının ve artarak devam edeceğinin en büyük işaretidir.

Mısır yönetimini korkutan diğer önemli bir olay, Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumunun eski başkanı, ABD’nin de destek verdiği, muhalefetin en tanınmış ismi olan Muhammed El Baradey’in Viyana’dan Mısır’a gelerek gösterilere katılması ve Mübarek devrildikten sonra ‘’ Geçici yönetimin başına geçmeye hazır olduğunu ‘’ söylemesiydi.

Şimdilik Mısır muhalefetinde bölünme yok. Bu durum Mübarek için kötü, hesaplaşma Mübarek devrildikten sonra yapılacağı kesin. Bu arada facebook ve twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinin muhaliflerin ve göstericilerin örgütlenmesindeki etkisini gözden kaçırmamak gerekir.

Mısır’da ki olayları günü gününe hatta dakikası dakikasına medyadan izlemek mümkün, biz sadece bir göz atmak istedik. Esas sorun olayı değerlendirebilmek. ABD, AB ve özellikle İsrail olayları çok yakından takip etmesine hatta yönlendirmiş olmasına rağmen erken açıklamada bulunmak istemiyorlar ve gelişmeleri takip etmekte yetindiklerini ifade ediyorlar.

En yetkin siyaset uzmanları bile erken yorum yapmaktan kaçınıyor ya da ne gibi olası gelişmeler olabileceği yönünde senaryolar üretiyorlar.

Müsaade ederseniz bizde aklımızın erdiği kadar Mısır ve diğer Arap ülkelerinde meydana gelen olayları özet olarak değerlendirmeye çalışalım.

1.ABD’nin Mısır’ı da içine olan Ortadoğu bölgesinde ki çıkarları yaşamsaldır. Bu nedenle bölgeyi bugüne kadar kendi haline bırakmamış olup görünen bir gelecekte de buradaki gelişmeleri kendi haline bırakması düşünülemez. Bunun dışındaki görüşleri biraz safça olarak nitelemek yanlış olmaz.

2.Mısır ve Ortadoğu da bulunan ülkelerin hemen hemen tamamı otoriter ve baskıcı rejimler tarafından yönetilmektedir.

3. ABD bugüne kadar bölgedeki hayati çıkarları nedeniyle bu baskıcı rejimleri desteklemiş, bölgenin demokrasi ve insan hakları sorunlarını umursamamıştır.

4.Bu baskıcı rejimlerin desteklenmesi, bu ülkelerdeki halk arasında Amerikan karşıtı akımların yükselmesine ve özellikle soğuk savaşın bitmesi ve Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra radikal İslami akımların güç kazanmasına neden olmuştur.

5.Bu ülkelerdeki radikal İslami akımların en büyük özelliği anti-amerikancı ve anti-emperyalist olmasıdır.

6. Esasında ABD’de uzun zamandır bu gelişmeden memnun olmadığı, bu durumu değiştirmenin fırsatını kovaladığı bilinmekteydi. ABD mevcut durumu, bölgeye daha demokratik bir görüntü kazandırarak, kendisi ve batı ile işbirliğine devam eden, Amerikan karşıtı görüş ve hissiyatın yeşermeyeceği bir iklimle değiştirme peşindeydi.

7. ABD’nin önemli hedeflerinden biri bölgedeki radikal İslam’ı kendisi ile işbirliği yapan ve yönlendirilebilen ılımlı İslam haline getirmek ve getiremediği bölümünü de marjinalleştirmektir.

8. İsrail’in Mısır’da ki en önemli çıkarı radikal İslam’ın iktidara gelmemesi ve 1979 tarihli Mısır-İsrail anlaşmasının olası iktidar değişimiyle de devamının sağlanmasıdır.

9. Bu belirtilenlerin ışığında Mısır’da ve diğer Arap ülkelerinde olanları Domino Etkisi olarak değerlendirmek yerine Amerikan etkisi olarak değerlendirmek daha gerçekçi olur. Çünkü bu gelişmelerin olması için yıllarca çalışılmıştır.

10. Mısır’da ki muhalefetin en güçlü kanadı Müslüman Kardeşler dönüşebildiği, iş birliği yapabildiği, ABD’nin bölgedeki çıkarlarına ters düşmediği, BOP’a uyumlu olabildiği, Ortadoğu tipi demokrasiye monte edilebildiği ve ılımlı olabildiği ölçüde iktidara yaklaşacak ve hatta AKP gibi tek başına iktidar bile olabilecektir.

Her şey bu kadar kolay ABD’nin istediği gibi olabilir mi? Bilirsiniz sosyal olayları kurgulamak mümkündür ama kurgulandığı gibi gerçekleşmesi mümkün olmayabilir. Sosyal bilimlere de 2 kere 2 her zaman 4 etmiyor.

Gelişmelerin Mısır’a ve bölgemize hayırlı olması dileklerimle,

Saygılar sunarım.

Türker ERTÜRK
01 Şubat 2011 Salı







BOP ve Değişen Atlar

Anadolu’da “Dere geçilirken at değiştirilmez” derler. Ama belli ki Ortadoğu’da ABD’nin yıllardır güttüğü atlar o kadar yoruldu ki, iç dinamiklerin de zorlamasıyla at değiştirmek kaçınılmaz oldu. Mısır, Tunus ve Yemen’de iç ve dış dinamiklerin iç içe geçtiği kitlesel gösteriler gündemdeki yerini korurken, diğer bölge ülkelerinde de liderler, aynı akıbeti yaşamamak için, kendilerince önlemler almaya başladılar. Ancak her şartta, Arap rejimleri arasında değil ama Arap halkları nezdinde hızla itibar kazanan İran’a karşı, Türkiye’yi “ılımlı İslam” modeline örnek olarak pazarlayan bir BOP parmağının olduğunu söylemek mümkün.

Belli ki ABD, ülkemizdeki kimi yandaş kalemlerin “Orada teokratik demokrasi var” gibi ne anlama geldiği belli olmayan sözlerle yücelttikleri İran’ın öne çıkmasındansa, Türkiye modelinin benimsenmesini istiyor. Bu nedenle de, kimi eski adamlarını feda etme, Mısır örneğinde olduğu gibi İsrail’i kızdırma pahasına, henüz tam bir doğrultu tutarlılığına kavuşmayan ve çok da türdeş olmayan iç dinamiklerle ters düşmemeye özen gösteriyor.

Büyük Ortadoğu Projesi’nde yeni bir aşama mı söz konusu?

Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan, Yugoslavya örneklerinden bildiğimiz Soros bu işlerin neresinde? İç dinamikler ne kadar örgütlü? Doğru bir program, kadro ve önderliğe sahipler mi?

İslamcı hareketler, Mısır örneğinde olduğu gibi oyların üçte birini alan Müslüman Kardeşler gibi örgütler süreçten radikalleşerek mi yoksa uzlaşarak mı çıkacaklar?

Süreç onları ılımlı İslam’a mı, radikal İslam’a mı, yoksa laik- aydınlanmacı- toplumcu seçeneklere mi yöneltecek? Tüm bu soruların yanıtlarını önümüzdeki günlerde de tartışacağız. Bugün sıkışan kapitalizmin, tökezleyen küreselleşmenin durumuna bakmakla yetinelim.

Görünen o ki ABD, dünya üzerindeki 700’ü aşkın askeri üssüyle bile egemenliğini pekiştirmekte zorlanıyor. Sözde düşmanlar yaratıp, müdahalelerine, işgallerine psikolojik altyapı hazırlamaya çalışsa da, artık yükselen değil, zayıflayan bir güç. Dünya ölçeğinde iktisadi ve siyasi kuvvet Doğu’ya kayıyor. Bir yandan kendisine bağımlı rejimler kurmaya çalışırken bir yandan da kendisine yıllardır bağımlı olan liderlerin yorulduğunu görüyor. Onları değiştirmek, yerlerine yeni atlar, yeni suratlar getirmek zorunda kalıyor.

Ülkemizde de yakından tanınan ünlü tarihçi Prof. Dr. Bernard Lewis’in kuramcıları arasında olduğu, 2000’li yıllarda Dick Cheney’in dilinden düşmeyen, ABD Başkanı Bush tarafından sahiplenilen, Zbigniew Brzezinski gibi ABD’nin önemli isimlerinin katkısıyla olgunlaşan projede yeni bir safhaya giriliyor.

Petrol Bu İşin Neresinde?

BOP’u kabaca anımsayalım. Kapsama alanına 35 ülke giriyor. Bunlardan 22 tanesi Arap ülkesi. Beş ülke Ortadoğu ülkesi ama Arap değil. Beş ülke Orta Asya, üçü de Trans Kafkasya ülkesi. Ortadoğu üç semavi dinin doğduğu toprak, üç kıtanın birleştiği stratejik bölge ve petrol yatağı. 600 milyonu aşkın nüfusun ezici çoğunluğu Müslüman. Bölgenin Balkanlaştırılması emperyalizm açısından şart olduğundan kukla Kürt devletinin, bir tür “Müslüman İsrail” olarak kurdurulması kesinleşti.

Nüfusu 7.5 milyonu geçen İsrail’in güvenliği de ABD için çok önemli. Dünyadaki 13 milyon Yahudi’nin yaklaşık 6 milyonu İsrail’de yaşıyor. Tüm bunların yanında, yılda ortalama yüzde 10 büyüyen Çin’in yükselişinin ve Rusya’nın yeniden güçlenişinin önlenmesi de amaçlanıyor.

Çin’in büyük doğal kaynak kullanması, ABD ile rekabet etmesi ve kapitalizm dışı bir modelle büyümesi de Washington’u endişelendiriyor.

ABD, kitle imha silahlarını, uyuşturucu trafiğini, etnik çatışmaları, terörü, insan hakları ihlallerini, demokrasinin olmayışını bahane ederek Afganistan ve Irak’ı işgal etmişti. Ama “başıbozuk devlet” ilan ettiği İran’a diş geçiremedi. Dahası Irak’ın işgali sonrasında en kazançlı çıkan bölge ülkesi İran oldu. ABD karşıtlığı da dünya genelinde ve bölge özelinde tavan yaptı.

Şii-Sünni çatışmasının da, Arap-Kürt çatışmasının da Irak’ı böleceğini bilen ABD, ülkede federasyon istediğini söylese de, ülkeyi fiilen üçe böldü. Federal bir Irak’ın bütünlüğünü koruyamayacağını da biliyordu zaten.

Beyaz Saray Irak’ın kuzeyinde Kürtleri destekliyor. Ortadaki Sünni Araplarla ters düştü. Güneydeki Şiilerin İran’la yakınlaşmasından endişeli ama onlarla uzlaşmadan bölgede başarılı olamayacağını da görüyor. Dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip ülkelerinden biri olan İran’ın ürettiği gazın Avrupa ve Uzakdoğu’ya ulaştırılmaması için Türkiye dahil aracı ülkelere baskı yapıyor.

Çin ise İran gazının en büyük müşterisi. Ama Çin’e giden güzergâh, ABD baskısı nedeniyle sıkıntılı. Afganistan ABD işgali altında. Buna karşılık İran ise Pakistan ve Hindistan’la temaslarını sıklaştırıyor.

Ortadoğu: Küresel Rekabet Alanı

ABD, Türkiye’nin laik, aydınlanmacı, Cumhuriyetçi bir model olarak öne çıkmasını, örnek alınmasını istemiyor. İslam alemini elini altında tutmak istiyor. “Radikal İslam’ı” da “ılımlı İslam”ı” da kendisi üretip, yönlendiriyor. Almanya ile Rusya’nın yakınlaşmasından, Şanghay İşbirliği Örgütü’nden rahatsız oluyor.

Türkiye’nin Avrasya’ya yönelmesinden, Rusya, Çin, Hindistan, İran ile yakınlaşmasından çekiniyor. Latin Amerika’da dizginleri elinden kaçırdıktan sonra, Ortadoğu’daki bir tökezlemenin telafisi olmayacağını biliyor.

ABD, dünyanın kalbi olan Avrasya’da egemen olmak için, Ortadoğu’da güçlü olmak zorunda. Petrol ve doğalgazın zengini bu coğrafyayı yönetmek zorunda hissediyor kendini. Zira dünyadaki petrol ve doğalgazın dörtte birini tek başına tüketiyor ve 2020’de tüketiminin yüzde 65’ini ithal edecek.

ABD, Batı Bloku üzerindeki etkinliğini sürdürmek, AB ve Japonya’nın kendi denetiminden çıkmasını önlemek için de Ortadoğu’da etkili olmaya çalışıyor. ABD dahil Batı kapitalizminin bunalımda olması ve ABD’nin 1.4 trilyon doları bulan bütçe açığı da bu ülkeyi zorluyor. Öte yandan dünyada en çok silah üreten ve kullanan ülke olan, GSMH’sı 14 trilyon doları geçen ABD, dünya egemenliği için Ortadoğu’ya yüklendikçe yükleniyor.

Avrupa- Atlantik sisteminin vurucu gücü olan 28 üyeli NATO’nun, ilk alan dışı operasyonunu Balkanlara, ikincisini de Afganistan’a yapması, ABD’nin elinde Ortadoğu’da yeni işgaller için kullanılmak üzere ne tür araçlar olduğunu ortaya koyuyor. Bize ise başımıza geçirilen çuvalın tarihini ve derinliğini anımsatıyor.

DR. BARIŞ DOSTER
3 Şubat 2011

Re: Mısır’da Neler Oluyor? / BOP ve Değişen Atlar

İletiGönderilme zamanı: Cum Şub 11, 2011 0:49
gönderen Başkomutan

Ortadoğu’da neler oluyor?

Herkesin kafası karışık…

Hemen herkes Ortadoğu’da neler olup bitiğini anlamaya çalışıyor.

Bu arada ortaya o kadar çok fikir atılıyor ki konunun ne olduğu ya da oralarda gerçekten neler yaşandığını öğrenmek oldukça önem kazanıyor.

Öyle ya bu ülkelerde yaşananlara halk ayaklanması diyen de var. Soros darbesi de…

Peki, o halde gerçekte olan ne?


Neler oluyor Ortadoğu’da?

Aslında olup biten son derece açık da elbette sadece bakmasını bilene.

Özellikle bunun bir halk hareketi olduğunu düşünenlere bir küçük hikâye anlatayaım sonra kaldığımız yerden konuyu tartışmaya devam ederiz.

“Otobüsün birinde arka taraflarında iki kişi kavga ediyorlarmış. Bu kavga sırasında en önlerde oturan birisi gelmiş ve kavgacılara bütün gücüyle vurmaya başlamış.

Neyse, konu sonunda mahkemeye intikal etmiş…

Ve orada hakim sormuş?

Oğlum sen bunlardan birini tanıyor musun? Yolcu tanımıyorum diye cevap verince hakim…

Tanımıyorsan neden geldin de bu iki kişiye de aniden vurmaya başladın deyince adam…

Hakim bey ben başladı zannettim.” diye cevap vermiş.

Tabi bu arada neyin başladığını siz okuyucularıma bırakıyorum da…


Ortadoğu’da yani Tunus’la başlayan ve Mısır gibi ülkelere yayılan bu yönüyle domino etkisi olarak da adlandırılan olaylar gerçekte…

Bir süredir bekleyen “Büyük Ortadoğu Projesinin” yeniden hız kazanmasıdır.


Bu olaylarda ön sıralarda yer alan örgütlerin en önemlilerinin ABD fonlarından beslendiğine hiç girmiyorum ama…

Ya devrim denilen Soros ayaklanmalarının isimleri…

Sedir, gül, lale, yasemin…


Sizce de bu isimler arasında bir uyumluluk yok mu?

Aslında bu proje ilk olarak 2004 Haziranında ABD’de düzenlenen G–8 zirvesinde dile getirildi…

Ve Türkiye Başbakanı o toplantıya özel olarak davet edildi.


Başbakanımıza da İslam dünyasında ve Ortadoğu’da yaşanacak demokratik değişimler için eş başkanlık görevi verildi…

Bu arada…

İşte o toplantıda Türkiye dini ve demokrasiyi bir arada yaşatabildiği düşüncesiyle model ülke ilan edildi.


Hem zaten daha sonra Dışişleri Bakanının dile getirdiği Bölgesel aktör, merkez ülke gibi tanımlamalar da tamamen bulunulan görevle ilgilidir.

ABD 2011 Temmuz ayına kadar Irak’tan tamamen çekilmeyi hedeflemekte aynı zamanda bir süredir ilgilenemediği ve böylece bölgede meydanın Çin, Rusya,ve Hindistan’a kaldığı durumdan da rahatsızlık duymaktadır.

İşte ABD o bölgede inisiyatifi yeniden kendi eline almak istemektedir.

Yani tüm bu olup bitenler bunun göstergesidir.

Adamlar yıllardır BOP’ u gerçekleştireceğiz,24 ülkenin sınırlarını yeniden çizeceğiz demiyorlar mıydı?

İşte tüm bu olup bitenler haritanın çizilmesi çalışmalarıdır.

Bu renkli ve çiçek adlı devrimler bu bahse konu olan ülkelerle sınırlı kalır mı? BOP için çizilen haritaları görünce şimdilik böyle bir sonuç ufukta görünmüyor ama söylemek gerekirse de…

Ve hedefte Suriye ve İran’ın da olduğu göz önüne alınırsa daha çok çiçek adı göreceğiz demektir.

Yani sözün kısası…

Bu yaşananlar halk ayaklanması falan değildir…

Hem halkın her ayağa kalkması doğru demek de değildir.

ABD Wikileaks’le ateşlediği durumu facebook’la sonlandırıyor.

Yani durum bu, başka bir şey değil.


Nusret KEBAPÇI
11 Şubat 2011 / Anayurt Gzt.

Re: Mısır’da Neler Oluyor? / Kıptiler'den ABD'ye çağrı

İletiGönderilme zamanı: Pzt May 09, 2011 18:57
gönderen Başkomutan
Resim
Mısır'da korkulan senaryo için tehlike çanları çalıyor

Mısır'da geçiş sürecini baltalamaya yönelik çatışmalar yaşanıyor. Önceki gece bir anda ortaya çıkan Müslüman-Hıristiyan çatışmasında 9 kişi öldü, 116 kişiyaralandı, 190 kişi de tutuklandı. Benzer provokasyonlardan endişe ediliyor

Demokrasiye geçiş sınavı veren Mısır'da önceki gece yaşanan Müslüman-Hıristiyan çatışmasında 9 kişi öldü, 116 kişi de yaralandı. Çatışmaların, Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçtiği halde kilisenin kaçırarak gizlediği öne sürülen bir kadının salıverilmesi talebiyle çıktığı öne sürülüyor. Devrim sonrası isimleri gittikçe daha fazla zikredilmeye başlanan Selefi grupların çıkardığı iddia edilen çatışmalar sırasında iki kilise ateşe verildi. Mısır ordusu, çatışmadan sonra gözaltına alınan 190 kişinin askerî mahkemelerde yargılanacağını açıkladı.

Kahire'nin İmbaba semtindeki çatışmalar, yaklaşık 500 kişilik grubun Saint Mina Kilisesi'nin önüne gelerek, kilisenin güvenlik korumalarıyla tartışmalarının ardından çıktı. Kısa süre içinde çatışmaya dönüşen olaylarda her iki taraf silah, molotofkokteyli ve taşlarla birbirine saldırdı. Olaylar sırasında semtteki Saint Mina Kilisesi'nin yanı sıra Virgin Mary Kilisesi de saldırganlar tarafından ateşe verildi. Olayların büyümesi üzerine Başbakan İssam Şeref, Körfez ülkelerine yapacağı ikinci geziyi iptal ederek güvenlik kabinesini acilen toplantıya çağırdı.

Olaylarla ilgili 190 kişinin yargılanacağı açıklandı. Bölgede geniş güvenlik önlemleri alındı. Güvenlik birimlerinin ülke genelinde hâlâ çok yetersiz olması ve sokaklara çıkamamasından dolayı Selefi gruplar ve devrik lider Hüsnü Mübarek yandaşlarının pek çok yerde benzer olaylar çıkarmasından endişe ediliyor. Bazı görgü şahitleri, Hıristiyanlarla çatışanlar arasında Mübarek yanlısı grupların da bulunduğunu, bu tür olayları alevlendirerek ülkede kaos oluşturmaya çalıştıklarını öne sürüyor. Müslüman-Hıristiyan çatışmalarının yanı sıra ülkenin pek çok yerinde son günlerde çeteler arası savaşlar, hırsızlık ve gasp olayları ile haneye tecavüz olaylarının hızla artması da dikkat çekiyor.

85 milyonluk nüfusun yüzde 7-10'unu oluşturan Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki ilişkilerde genelde sorun yaşanmazken, zaman zaman alevlenen çatışmalar, ülkenin geleceği açısından en kötü senaryolardan biri olarak değerlendiriliyor. Müslüman Kardeşler örgütüne karşı bir denge unsuru olması için Mübarek rejimi son yıllarında Selefi gruplara daha fazla müsamaha göstermişti. Hatta bazı Selefi liderler, eski Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed Baradey için, Mübarek rejimine karşı çıktığı gerekçesiyle ölüm fetvası vermişti.

Ülkedeki Hıristiyanlar sık sık, kendilerine karşı ayrımcılık yapıldığını belirtiyor. Şikayet ettikleri konuların başında ise yeni kilise inşa edememek ve eskileri restore edememek, devlet mekanizmaları içinde yeterince temsil edilmemek, özellikle güvenlikle ilgili birimlerde üst düzey görevler alamamak geliyor. Buna rağmen Hıristiyan işadamlarının ülkenin en önde gelen şirketlerine sahip olmaları ise dikkat çekiyor. Bu şirketlerin başında, dünyanın önde gelen şirketleri arasında gösterilen Saviris ailesinin sahibi olduğu Orascom bulunuyor. Dünyanın en dindar Hıristiyanları olarak adlandırılan Mısır'daki Kıpti Ortodoks Hıristiyanlarda boşanmak ve Müslümanlarla evlenmek yasak olduğu için zaman zaman görülen Müslüman-Hıristiyan evlilikleri çatışmalara dönüşüyor.

İm (Kod): Tümünü seç
http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=158872





Kıptiler'den ABD'ye çağrı

Mısır'ın başkenti Kahire'de dün akşam yaşanan olaylar sonrası Hristiyan Kıptiler, batılı ülkelerden güvenliklerinin sağlanmasını istedi


Mısır'ın başkenti Kahire'de dün akşam yaşanan ve 12 kişinin hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan olayların ardından protesto gösterilerine başlayan Hristiyan Kıptiler, batılı ülkelerden güvenliklerinin sağlanmasını istedi.

Selefi oldukları öne sürülen grupların kendilerine saldırdığını ve devletin de buna göz yumduğunu ileri süren bir grup Hristiyan, ABD'nin Kahire Büyükelçiliği önünde gösteri yaptı. Dün gece yaşanan olaylarda iki kilisenin yakıldığını ve ordu birliklerinin olay yerine geç geldiğini söyleyen Hristiyan Kıptiler, ABD ve batılı ülkelerden can güvenliklerinin korunması için güvence istedi.

Anayasa Mahkemesi önünde gösteri yapan bir başka grup ise Yüksek Askeri Konsey Başkanı Mareşal Tantavi aleyhine sloganlar atarak devlet televizyonu binasının da bulunduğu Enformasyon Bakanlığı önüne yürüdü.

Geniş güvenlik önlemleri altında çeşitli sloganlar atan Hristiyanlar, devletin Selefi saldırılarına karşı önlem almasını gerektiğini dile getirdi.

Kıptiler'in protesto gösterilerine bir grup Müslüman da destek verdi. Hristiyanlar ile birlikte olduklarını dile getiren Müslümanlar, Hristiyan azınlığa yönelik Selefi saldırılarını kınadı.

AA muhabirine açıklamalarda bulunan Mariyan Yahya, Selefiler'in tekbir getirerek kiliseleri yaktığını iddia ederek, "Selefi saldırılarının arkasında birileri var. İslam dinin bunlara kiliseleri yakın diye emir verdiğini düşünmüyorum. Ordu bize karşı saldırılara göz yumuyor. Biz bu ülkenin gerçek sahipleriyiz" dedi.

Yahya, ABD ve batılı ülkelerin Mısır'daki Hristiyanları koruması gerektiğini dile getirerek, "Koruma derken Mısır'ı işgal etsinler veya asker göndersinler demiyorum. Bize güvence vererek hükümetimize biraz baskı yapılması yeterli olur" diye konuştu.

Kaynak: Zaman

İm (Kod): Tümünü seç
http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=159006


Mısır'da ve Dünyada 'Dönüşümün Başlangıcı' / Banu AVAR

Die Welt: Suriye de bölünecek! Sıra...