1. yüz (Toplam 1 yüz)

Sayın Cumhurbaşkanı’na Sokaktaki Sade Vatandaştan Açık Mektup / E. Fuat TEKÇE

İletiGönderilme zamanı: Çrş May 06, 2015 10:27
gönderen Balasagun
SAYIN CUMHURBAŞKANI’NA SOKAKTAKİ SADE VATANDAŞTAN AÇIK MEKTUP

Resim
Cennetmekân Yüce Atatürk’ün insanüstü güçlük ve sıkıntıları alt ederek akılcılıkla kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde ilkin on bir yıl başbakanlık yapacak, ardından da Cumhurbaşkanı olacaksınız. Ama Ulu Önder’in kurduğu devlet sayesinde oturduğunuz koltuklarda kendisini şükranla anacak yerde O’na ne yazık ki her fırsatta dayanaksız saldırılarda bulunuyorsunuz. Döktüğünüz sayısız inciler arasından yalnızca bir örnek:

- “Türkiye’nin yarınında artık Kemalizm’e ve Kemalizm benzeri rejimlere yer yoktur. Kemalizm’in yeniden kendini üretmesi söz konusu değildir. Türkiye, kendisine din olarak Kemalizm’i almış, başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak kitlelere zorla dikte ettirmiştir. Oysa bizim için en üst belirleyici, İslam’ın ilkeleridir. Her şey ona göre belirlenir. Ben İslam’ı devlet planı içinde düşünüyorum.”

Siyasî yaşamınız boyunca kayda geçmiş din merkezli bu davranışınızın pek çok benzer örneği var. Üstelik rahmetli Mehmet Ali Birand’ın 7 Haziran 2011’de yayınlanmış 32. Gün programındaki bir sorusu üzerine önce “gönlümde Başkanlık sistemi var” deyip 11 dakika sonra da milyonlarca seyirci önünde “ben böyle bir şey demedim” diyerek kendi kendinizi yadsıdığınız, eski deyişle inkâr ettiğiniz gibi yadsıyamayacağınız kayıt altında sayısız örnek; sonuncusunu da 1 Nisan’da yaşadık. Bir gün önce “Başbakan’ın yazdığı Başkanlık maddesini de içeren seçim bildirgesini bizzat okudum” dediniz. Birkaç saat sonra da okumadığınızı söylediniz.

Yukarıda değindiğim Sizin kadirbilmezliğinize karşı manen ölümsüz Atatürk için bakın dünya liderleri ne demişler? Burada yine ancak sınırlı birkaç örnek

- Türk dostu olmayan David Lloyd George (İngiliz Başbakanı, 1916-1922) “Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, o büyük dahi çağımızda Türk milletine nasip oldu”

- Çanakkale mağlubu Winston Churchill (İngiliz Bahriye Nazırı 1915, İngiliz Başbakanı, 1940-1955): “Savaşta Türkiye’yi kurtaran, savaştan sonra da Türk Ulusu’nu yeniden dirilten Atatürk’ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de en büyük kayıptır. Her sınıf halkın O’nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahramana ve modern Türkiye’nin Ata’sına layık bir tezahürden başka bir şey değildir.”

Ankara Antlaşması’nda (1921) Fransız Başbakanı Aristide Briand: “Yeni Türk Devleti ile Ankara Antlaşması’nın imzalanması nedeniyle; ‘bizi arkadan vurdu, dağ başındaki haydutlarla, Mustafa Kemallerle anlaştı” diyenlere Başbakanın Mecliste verdiği cevap:

“Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğiniz kahraman Mustafa Kemal ve O’nun tüm askerleri burada olsalardı teker teker hepsinin heykellerini dikerdik. Böylesine kahraman bir antlaşma imzalamaktan gurur duyuyorum (1921).”

Üç kez Fransız Başbakanı Eduard Herriot (1924-1925, 1926, 1928 ve Ulusal Meclis Başkanı 1933):: Paşa, size nasıl hayran olmayayım? Ben Fransa’da laik bir hükümet kurmuştum. Bu hükümeti Papa’nın Paris’teki temsilcisinin yardımı ile papazlar devirdi. Sizse bir Halifeyi kovdunuz ve gerçek anlamıyla laik bir devlet kurdunuz. Siz, bu taassup içinde laikliği bu topluma nasıl kabul ettirdiniz? Dehanızın büyük eseri laik bir Türkiye yaratmak olmuştur.

ABD Başkanı Franklin Delano Roosevelt (1933-1945): “Sovyet Rusya Hariciye Naziri Litvinof ile görüşürken kendisine onun fikrince bütün Avrupa’nın en kıymetli ve en ziyade dikkate değer devlet adamının kim olduğunu sordum. Bana Avrupa’nın en kıymetli devlet adamının Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal olduğunu söyledi.”

Son olarak da sıkça dil uzattığınız İsmet İnönü’nün TBMM Hükümeti’ni temsil ettiği Mudanya ateşkes antlaşması hakkında Amerikalı yazar Ernest Hemingway (23 Ekim 1922):

“Batılılar Mudanya’ya barış koşullarını dikte etmeye değil, barış dilenmeye geldiler. Mudanya baştan sona İsmet Paşa’dır.”

Görülüyor ki Onlar çağın en modern silahlarına ve en mükemmel lojistik/teknolojik olanaklarına sahip, sayıca da üstün işgalci İtilaf ordularını bağımsızlık ve özgürlük yolunda kenetlenip yekvücut olmuş özverili milletle el ele vererek yendikleri kanlı muharebe meydanlarından bir diplomatik Mudanya zaferi (1922), ülkemizin uluslararası tapu kaydı olan bir Lozan Barış Antlaşması (1923) çıkartarak Cumhurbaşkanı olmakla gurur duymanız gereken demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular. Zat-ı alileriniz ise, bizi yedimizden yetmişimize onurlandıran bu devleti iktidara geldiğinizden bu yana bir hilafet devleti yönünde dönüştürmek istiyor, dönüştürmeye çalışıyorsunuz. Buyurun işte, 1994 yılındaki bir konuşmanızdan:

- “Tutturmuşlar kuşağın laiklik elden gidiyor diye. Yahu millet istedikten sonra laiklik tabii elden gidecek ya! Sonra nedir bu laiklik Allah aşkına? Bu ne menem şey? Çıkıyor İçişleri Bakanı, ‘Devlet dine karışır’ diyor. Eeee. Gerisini niye söylemiyorsun? Din devlete karışır demiyorsun!”

Ya da, yine aynı yılda:

- “Elhamdülillah şeriatçıyız. Referansımız İslam’dır. Tek hedefimiz İslam devletidir.”

Ve de son olarak Siirt’te:

- “Ben Kuran’la büyüdüm; Kuran’la yaşıyorum!”

Ancak kim Size bizler gibi Sizden tam bir kuşak daha büyük bir kuşağın Kuran’sız büyüdüğünü, imansız yaşadığını söyledi? Bu olgu dikkate alındığında boşuna nefes tükettiğiniz söylenilebilir. Çünkü anlamadığınız, belki de anlamak istemediğiniz yahut da anlamazdan geldiğiniz bir gerçek var: Cesetlerimiz çiğnenip geçilmedikçe Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni değil Siz, kızıl İblis’in ordusu cehennemden çıkıp gelse değiştiremez! Çünkü, iktidar uğrunda ayrımcılık ve mezhepçilik yapan Siz de dahil toprakları üzerinde 92 yıldır eşit vatandaşlar olarak bağımsız ve özgür yaşadığımız bu Cumhuriyet Çanakkale’de 55 bin 127 şehit, 100 bin 177 yaralı, 10 bin 27 kayıp ve 21 bin 498 hastalıktan ölen, Türk Kurtuluş Savaşı’nda ise 35 bin 975 şehit, 31 bin 173 yaralı, 22 bin de esir ve yaralıdan oluşan, [1]  pek çoğu henüz daha aşk ve yaşamdan nasibini almamış yüzbinlerce genç Türk’ün kanı ve imanı ile kurulmuştur. Dünya âlem, dost düşman şurasını iyi bilmelidir ki O kutsal kan sonsuza dek yerde kalmayacak; Ulu Tanrı şahidimiz olsun ki yerde bırakılmayacaktır!

Yetersiz yetişiminiz gibi işgal ettiğiniz yüksek makamlarda gerekli entelektüel ve sosyal donanım eksikliğinize de işaret eden son derece talihsiz Atatürk, İnönü, Cumhuriyet ve laiklik düşmanı tutumunuzun Kur’an-ı kerimde kesin karşılığı vardır. İmam Hatip Lisesi mezunu olduğunuza göre de eminim yüksek malûmlarınızdır:

- “… İnsan, gerçekten çok zalim ve çok nankördür.” [2] 

Ayrıca, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

- “Ölülerinizi hayırla yâd ediniz!” [3] 

Orta Asya’da çoban göçebe Ön-Türkler ile M.Ö 6000’lerde başladığı düşünülen tarihimiz [4]  kapsamında oluşmuş köklü töremiz gibi dinimiz İslam da ölüler karşısında bizlere yukarıdaki ayet ve hadiste buyurulduğu üzere saygılı olmayı salık veriyorlar. O halde, yüksek müsaadenizle sorabilir miyim?

Dost düşman herkesin içtenlikle takdir ettiği Yüce Atatürk ile Cumhuriyet ve laikliğe karşı olasılıkla çocukluk ve delikanlılık yıllarındaki maddi manevi sıkıntılardan kaynaklanan bilinçaltındaki süreğen genel bir eziklikle sergilediğiniz, dünyada hayretle izlenilen, anlaşılması güç tutumunuzu mensubu olmakla onurlandığınız İslam dini ile nasıl bağdaştırıyor, daha doğrusu bağdaştırabiliyorsunuz? Eğer “bağdaştırıyorum, sorun yok!” diyorsanız, o zaman da bu tutumunuz riya olmuyor mu?

Üstelik görünüşe bakılırsa kendinizle de barışık değilsiniz. Çünkü asabi, fevri ve kavgacı bir doğanız var. Yakın geçmişten bir örnek: Soma faciası nedeniyle ziyaret ettiğiniz ilçede Sizi protesto eden bir vatandaşa sesleniyorsunuz:

“Niye kaçıyorsun ‘lan İsrail dölü!”

Öfkenizi alamadınız, yetmedi mi? O zaman da tokatlama ya da yumruklama girişimi! Ya da durumdan vazife çıkartıp yere düşmüş vatandaşı tekmeleyen özel kalem müdür yardımcınız!“Haydi, ananı da al git buradan!”la başlayan vatandaşa hakaretin bu kaçıncısı? İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı döneminizden başlayarak kadın yurttaşlarımız da Sizden fazlasıyla nasiplerini alıyorlar: “Kız mıdır, kadın mıdır, bilmem!... Makyaj yapan kadının kaportası bozuktur!...” Bir gazeteci hanımı hedef alarak da “…haddini bil edepsiz kadın!”

“Kişinin çektiği dilinin belasıdır”
atasözünü anımsatacak kadar kemiksiz bir dil sonuçta kimseyi değil sahibini küçük düşürür ama halkın huzurunda sergilenen densizliğin bu derecesi ne yazık ki töremizi de yozlaştırıyor! Var mı dünyada Sizin gibi yurttaşına alenen küfreden bir siyasetçi, hele hele bir hükûmet, bir devlet başkanı daha?

Dış basının sayısız organlarında alaycı bir üslûpla yakından takip edilen ve bir Cumhurbaşkanı’na asla yakışmayan bu ani patlamalara gerekçe olarak “öfke de bir hitabet sanatıdır” diyorsunuz. Madem öyle, “vatandaşın dostu ve yardımcısı” olması gerekirken “destan yazdılar” diyen Sizin sırt sıvamanızla daha da acımasızlaşmış coplu ve gazlı polisle destekli otoriter yönetiminizi masumane eleştirenler bile neden hemen gözaltına alınıyorlar? Ya 1 Mayıs? Neden tabulaştırılıyor?

Yahut da Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Ethem Sarısülük, İrfan Tuna, Mustafa Sarı, Uğur Kurt ve Allah bilir daha ne kurbanlar!... Oysa başarılı siyaset bir hoşgörü ve sabır işidir. Bu olguya ters düşenler kazanmak şöyle dursun, kazanılmış olanı da kaybederler!

Faillerinin özgün ses kayıtlarıyla da saptanmış, hakkınız olmadığı halde Türkiye’yi dünyada zor duruma düşüren aile ve bakan boyu rüşvet olayları ile yolsuzluklar!... Siz milletin parasıyla zaten göreviniz olan duble yol yapmakla övünedurun, Van’ın bir mezrasından Gülpınar ilçesine kar yüzünden ulaşılamadığı için 3 yaşında ölen oğlunun cesedini buz gibi soğukta 16 kilometre sırtında taşıyan baba!... İnsanlarda bıçağın kemiğe dayandığı son derece olumsuz, uçurumun kenarındaki ekonominin olumsuz yansımaları gibi kredi kartı borcu yüzünden de intihar edenler!... Aileleri yoksul ya da işsiz oldukları için açlıktan ölen bebek ve çocuklar!... Yakacağı olmadığı için gecekonduda soğuktan donarak ölenler!...Çığ gibi büyüyen yoksulluk! Her gün hunharca öldürülen şunca ana, şunca kadın ve henüz daha duvak takmamış genç kızlarımız!... Altı yaşında kız çocukları için “evlenebilirler!” diyen bir şaşkın hoca efendi!... Yıllardır atanamadıkları için bunalıp canlarına kıyan öğretmenler!... Sıradan olay haline gelmiş cinayetler!... Çocuklara cinsel taciz ahlaksızlığı!... Gittikçe artan sayıda bireysel silahlanma!... Bir yandan Anayasa Mahkemesinin saptadığı partiniz A.K.P.’nin gericilik eğilimi sabıkası nedeniyle devrilmekten korktuğunuz, öbür yandan da göz bebeğimiz Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ABD’nin Türkiye’yi de kapsayan emperyalist BOP projesi doğrultusunda asılsız Ergenekon, Balyoz, casusluk ve darbe iddialarıyla itibarsızlaştırmak için başbakanlığınız döneminde çıkartılan “Beyazıt Camii’ni, Fatih Camii’ni bombalayacaklardı” yalanı! Üstelik de mübarek Cuma günü! Hani yani kuyruklu yalanın bile bu kadarı olmaz! Bunun gibi AKP’nin 7 Haziran’da yapılacak genel seçimlerde yeniden mağduru oynayabilmesi için yavaşından bir kez daha tezgâhlanmasına başlanılan, iktidarınızın Gezi, Kabataş ve “eylemciler camide içki içtiler” yalanları!...

Elhasıl 12 yıldır giderek kötü yönetilen, hatta artık yönetilemez hâle gelen Türkiye’de milletin ve ülkenin gönenç ve mutluluğunu gözeten bir yönetim yerine

[list]- egemen oligarşi ile yandaşlarınızın çıkarına yönelik talan ve yağma politikasından,

- ayrımcı, bölücü ve mezhepçi tutumunuzdan,

- küresel konjonktüre ilaveten Merkez Bankası’na yönelik suçlamalarınızın da kamçıladığı enflasyon ve dolayısıyla da gereksiz yere artan borç stokumuzdan,

- ardı arkası kesilmeyen krizlerden insanlarımız gerçekten de bıktı usandı artık! Bilin ki illallah diyorlar![/lis]

Bütün bu saydıklarım ne idüğü belirsiz, Sizin ne hikmetse “Yeni Türkiye” dediğiniz ülkemin kaba hatlarla çizilmiş, bir portresidir - uzamasın diye eksik kalmış bir portre! Ama iktidara gelişinizin tam 68 yıl öncesinden başlayarak Ulu Tanrı’ya şükrettiğim 86 yıllık ömrümün herkesinki gibi iyi ve kötü günlerle geçip gittiği o güzelim birlik, dirlik, savgı ve sevgi Türkiye’sini emin olun bize çok ama çok özlettiniz. Belki de uzun iktidarınızın yegane iyi yanı bu oldu: Krallılar, emirlikler, şeyhlikler Orta Doğu’sunda Nur Dağı [5]  gibi ışıldayıp parıldıyan Cumhuriyet’imizin değerini anlamak!

Unutmadan son olarak söyleyeyim: Eğer bugün vatanımızın 81 ilindeki herbir merkez ilçeden başlayarak 957 ilçesinde, 688 bucağında ve 35 bin köyünde beş vakit ezan okunuyor, beş vakit namaz kılınıyorsa, bu ibadet özgürlüğümüzü ülkeyi emperyalist işgalcilerin sömürgesi olmaktan kurtaran Ulu Önder’imiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu, düşman kim ve koşullar ne olursa olsun sonsuza dek yaşatmaya yemin edip ant içtiğimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesindeki demokratik ve sosyal hukuk devleti olmak niteliklerinden başka bir diğer sarsılmaz niteliğinin de laiklik olmasına borçluyuz!!!

Saygıyla arz olunur Efendim!!!

./.

Dipçe:
 [1]  Kaynak: Sebahattin Selek. Anadolu İhtilali, cilt I
 [2]  Hamdi Yazır Elmalılı tefsiri. İbrahim suresi 14/34.
 [3]  Buhârî, Cenaiz: 85; Tirmizî, Cenaiz: 63
 [4]  Mirfatih Zekiyev: Türklerin ve Tatarların Kökeni. Selenge yayınları 2007 - Lev Nikolayeviç Gumilev: Eski Türkler, Selenga yayınları 2003
 [5]  Nur Dağı = Kuh-i Nur elması, 191 karatla dünyanın en büyün elmasıdır.


E. Fuat TEKÇE, 5 Mayıs 2015