1. yüz (Toplam 1 yüz)

Türkiye Rabia Cumhuriyeti’ne Doğru! (1-9) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Ağu 08, 2017 15:18
gönderen Oğuz Kağan
Türkiye Rabia Cumhuriyeti'ne Doğru! (1)

AKP eski MKYK üyesi Ayhan Oğan’ın “Yeni devlet kuruyoruz. Kurucusu Erdoğan!” sözleri olağanüstü tepki çekti. AKP Reis-i Umumisi, yıllardır “Yeni Türkiye’yi kuracağız!” demiyor mu? İkisi arasında ne fark var?

* * *

Aziz Peter ile Hazreti İsa arasında ilk kez kullanıldığı söylenen Latince “Quo Vadis? (Nereye?)” sözcüğü günümüzde, dünyadaki tüm ülkelerde çeşitli koşullarda kullanılmaktadır. Bence, bu soru sorulurken “? (soru)” işaretinin yanında bir de “! (ünlem)” işareti de vardır!

“Nereye?” gidildiği sorusuna yanıt olarak AKP Reis-i Umumisi 27 Ağustos 2014’te “Her bitiş, yeni bir başlangıçtır!” dedikten sonra şöyle konuşmadı mı?

“Cumhurbaşkanlığına aday olurken, bunun bir hatime değil fatiha olduğunu, yeni bir başlangıç olduğunu ifade etmiştik. Bugün bir kez daha besmelemizi çekiyor, fatihamızı okuyor, daha büyük hedefler için daha çok çalışmak üzere, yeni bir başlangıç yapıyoruz. Şimdi, milletimizle birlikte Yeni Türkiye’yi inşa dönemine giriyoruz.”

Peki, AKP Reis-i Umumisi bu sözleri ile Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının 1923’te kurdukları “Türkiye Cumhuriyeti’ne” fatiha okuyup “Türkiye Rabia Cumhuriyeti’nin” inşa edilişini anlatmıyor mu?

* * *

Bu oluşumu irdelemeyi sürdüreceğiz... Mezun olduğum İzmir Atatürk Lisesi’nde bu çerçevede uygulanmasına başlanan “Troya’nın Tahta Atı” tezgâhına yer vermek istiyorum. [Haber görseli]

“Gâvur İzmir’in” iki “kalesi” vardır. Biri, Büyük İskender’in kentin tepesinde, bir çınar ağacının altında uyuyup İzmir’in kurulması gereken yeri rüyasında gördüğü Kadife Kale’dir.

İkincisi, 129 yıl önce Türkiye’de kurulmuş, eski ulusal eğitim kurumlarından biri, benim de mezun olduğum İzmir Atatürk Lisesi’dir (İAL).

Bu lisede eski başbakanlardan Şükrü Saracoğlu 1906 mezunudur. Eski başbakanlardan Şemsettin Günaltay 3 yıl boyunca müdürlük, yazar Halit Ziya Uşaklıgil ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’ni kuran sporcu Selim Sırrı Tarcan da (İAL’de) öğretmenlik yaptılar.

İki kez Milli Eğitim Bakanlığı yapan Hüseyin Vasıf Çınar ve yine iki Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati ile üniversite reformunu gerçekleştiren Reşit Galip (İAL) mezunudurlar.

Eski Milli Savunma bakanlarından İlhami Sancar, İçişleri bakanlarından Hilmi Uran, İmar ve İskân bakanlarından Şerif Tüten, Bayındırlık bakanlarından Sırrı Day, Maliye bakanlarından Sümer Oral, Adalet bakanlarından Mahmut Esat Bozkurt, Sağlık ve Sosyal Yardım bakanlarından Mazhar Germen, Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda Meclis Başkanı olarak görev yapan Halil Menteşe de (İAL’de) eğitim görenlerdendir.

Genelkurmay başkanlığı yapan Kazım Orbay ve Memduh Tahmaç da (İAL’de) eğitimden geçenlerdendir.

Yazarlar Necati Cumalı ve Samim Kocagöz, heykeltıraş Şadi Çalık, besteci Ahmet Adnan Saygun da (İAL) mezunudurlar.

Uluslararası ün yapan Nöroloji Profesörü Cumhur Ertekin ve Kardiyoloji Profesörü İstemi Nalbantgil’i, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni, kuruluşundan itibaren yücelten, sınıf arkadaşlarımı da anımsatırım.

* * *

Atatürk, 1931’de Türkiye genelinde, başarılı öğrencileri saptayacak bir sınav düzenlenmesini ister. Sınavda İzmir Atatürk Lisesi öğrencileri başarılı olurlar. Atatürk de bu nedenle adını taşıdığı liseyi ziyaret edip matematik dersine girer.

Şair Sıddık Sevgel’in şu şiirini, (İAL) mezunu Adnan Saygun, lisenin marşı olarak besteler:

“Bizim kalbimiz ilim ateşiyle doludur,/ Biz bağlıyız gönülden sevgili lisemize/ Bugün tuttuğumuz yol inkılabın yoludur/ Yarının ümitleri genç nesil derler bize.

Bize iman veriyor hür vatanın hür sesi,/ Ebediyen var olsun İzmir Atatürk Lisesi.

Nurlu mefkûremize lise hayat veriyor,/ İlim bizim aşkımız, Türklük bizim şanımız,/ Gideceğimiz yolu Gazi’miz gösteriyor,/ Yaşasın Türk milleti, yaşasın vatanımız.

Bize iman veriyor hür vatanın hür sesi, / Ebediyen var olsun İzmir Atatürk Lisesi.”


* * *

Bu kaleyi yıkmak için Milli Eğitim Bakanlığı, AKP Reis’i Umumisi’nin Bilal oğlanının Türkiye Gençlik Vakfı’nı (TÜGVA) (İAL’de) “Medeniyet ve Değerler Protokolü” kapsamında pazartesi-perşembe günleri dini eğitim yapması için “Troya’nın Tahta Atı” olarak görevlendirdi! İlk dersten bazı alıntıları aktaralım:

“Hak nedir, batıl nedir bilmek lazım. Hak İslamdır. Hakkın bugünkü temsilcisi Milli Görüş hareketidir. Batıl ise, her şart altında ve her zaman yanlış olan şeydir. Kötü, çirkin ve zalim olandır. İslam dışı bütün sistemler ve ideolojilerdir. Tarihte yaptığımız haçlı seferlerini hatırlayalım. Biz haçlı seferlerini batıl ile yaptık. Biz hakkı, yani İslamı temsil ettik. Ecdadımız bin yıl İslama hizmet etti. İnşallah bin yıl daha hizmet edilecektir!”

Ayrıca mezuniyet balosunda topluca vals yapan kız–erkek öğrencilerin yan yana oturmaları da yasaklandı!

(İAL) Mezunlar Derneği olaya şu açıklama ile tepki gösterdi:

“Laik ve demokratik eğitim sistemimize aykırı, okulumuzun kapısında adını taşıdığımız, sınıflarında ve ruhunda gururla yaşattığımız Atatürk ilke ve inkılaplarını hiçe sayan, tarihi boyunca Kuvayı Milliyecilerin, devrimcilerin yetiştiği bir ilim ve irfan yuvasında, böylesi bir faaliyeti her ne şartta olursa olsun kabul etmemiz ve sessiz kalmamız mümkün değildir. Konu ile ilgili yasal çerçeveler dahilinde tüm girişimler gerçekleştirilecek ve tüm mezunlarımız bilgilendirilecektir!”

Özgen ACAR, 8 Ağustos 2017

Re: Türkiye Rabia Cumhuriyeti’ne Doğru! (1-9) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Çrş Ağu 16, 2017 8:51
gönderen Oğuz Kağan
Türkiye Rabia Cumhuriyeti'ne Doğru! (2)

Eski AKP MKYK üyesi Ayhan Oğan’ın “Yeni devlet kuruyoruz. Kurucusu Erdoğan!” sözleri olağanüstü tepki çekti. AKP Reis-i Umumisi, yıllardır “Yeni Türkiye’yi kuracağız!” demiyor mu? İkisi arasında ne fark var?

* * *

16 Nisan’daki halkoylamasından “evet” sonucu çıktıktan sonra Mustafa Kemal Atatürk’e, özellikle heykellerine saldırılar bir anda artmaya başladı.

Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde, Cumhuriyet Alanı’ndaki Atatürk büstüne sarıklı, cüppeli Mehmet M., ağaç budamak için kullanılan tahra ile zarar vermeye kalkıştı. İlçedeki jandarmalar, saldırganı etkisiz hale getirdiler.

Saldırgan, ifadesinde Atatürk heykeline saldırma emrini rüyasında görmüş… Pişman değilmiş… Şanlıurfa Valiliği, saldırganın “akıl hastası” olduğunu açıkladı. Hiçbir psikolojik muayeneden geçmeden, devletin valiliğince yapılan açıklama şaşırttı!

İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Ümraniye Mehmet Akif Mahallesi’ndeki Yukarı Dudullu 75. Yıl Ortaokulu’nun bahçesinde bulunan Atatürk büstünü bir kişi söktü. Yakalanan saldırgan Mehmet T’nin akıl hastası olduğu açıklandı.

Yobazın biri otobüste kısa etek giyen bir bayana tekme attı. Akıl hastası olduğu söylendi. Başka bir yobaz, parkta yürüyen hamile kadına saldırdı. Akıl hastası olduğu söylendi.

Trabzon’un Of ilçesinde kimliği belirsiz kişiler okul bahçelerindeki Atatürk büstlerine sprey boya ile saldırıldı, okul duvarlarına “Kahrolsun Çamuriyet Yaşasın İslamiyet” yazıldı. Saldırgan yakalansaydı “akıl hastası” olduğu açıklanırdı.

“Gâvur İzmir’de” herhalde geleceğin “Troya atları” olacak saldırganlar çekirdekten yetiştiriliyor! İzmir Karşıyaka’da Yamanlar ile Gümüşpala semtleri arasındaki Mahmud Efendi Külliyesi’nde, “Gümüşpala Hizmet İzmir İslami İlimler Federasyonu” 5 - 15 yaşları arasındaki çocuklara “diplomalı şeriat eğitimi” veriyor!

Aynı cemaat ayrıca “Bozyaka Hizmet Sıbyan Kursu” adı altında yaşı küçük çocuklara “şeriat eğitimi” vermeyi de sürdürüyor. Zaman zaman çeşitli mesire alanlarına ve piknik yerlerine götürülen çocuklara oyunlar da oynatılıyor. Okulöncesi çocuklara sarık, şalvar, cüppe ve takke giydiriliyor!

* * *

Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde polis memuru Kuraner E. sakal uzatıp başında sarıkla görev yaptığı gerekçesiyle açığa alındı. Kuraner, İzmir’de yetişen diplomalı çocuklara öncülük etmiş olmalı. Bu tür polisler çoğaldığında, bu tür saldırganlara “akıl hastası” denilmek yerine, “madalya” verilecek, demektir.

* * *

“Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki” 5816 sayılı kanunu CHP’li İsmet İnönü değil, Demokrat Parti Başkanı Adnan Menderes, 14 Mayıs 1950’de kazandığı seçimde “başbakan” olduktan sonra 25 Temmuz 1951’de çıkardı.

Kanunun 1. maddesini anımsayalım:

“Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir. Yukardaki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.”

* * *

Ankara Büyükşehir Şehremini Melih Gökçek hazretlerinin Anıtkabir’i eşelemesi de bu yasaya girmez mi? Artık girmiyor, çünkü:

Yazıları ve konuşmaları ile Atatürk’ü boy hedefi yapan tarihçi Mustafa Armağan şu fetvayı verdi:

“Atatürk’ü koruma kanunu toplum vicdanında kalkmıştır. Çünkü bu kanun fosilleşti, fosilleşen her şey gibi bu da tarihe karışması lazım!”

* * *

AKP Reis-i Umumisi’nin sözleri, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının 1923’te kurdukları “Türkiye Cumhuriyeti’ne” fatiha okuyup “Türkiye Rabia Cumhuriyeti’nin” inşa edilişini anlatmıyor mu?

Özgen ACAR, 15 Ağustos 2017

Re: Türkiye Rabia Cumhuriyeti’ne Doğru! (1-9) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Ağu 22, 2017 13:28
gönderen Oğuz Kağan
Türkiye Rabia Cumhuriyeti'ne Doğru! (3)

AKP eski MKYK üyesi Ayhan Oğan’ın “Yeni Devlet kuruyoruz. Kurucusu Erdoğan!” sözleri olağanüstü tepki çekti. AKP Reis-i Umumisi, yıllardır “Yeni Türkiye’yi kuracağız!” demiyor mu? İkisi arasında ne fark var?

* * *

16 Nisan’daki halkoylamasından “evet” sonucu çıktıktan sonra Mustafa Kemal Atatürk’e, özellikle heykellerine saldırılar artmaya başladı. Geçen hafta Atatürk heykellerine saldırılardan örnekler vermiş, saldırganların “akıl hastası” oldukları gerekçesiyle yasal işlem yapılmadığından söz etmiştik. Oysa “Atatürk’ü Koruma Yasası” yürürlükteydi! Saldırılar geçen hafta da sürdü…

Diyarbakır Merkez Yenişehir ilçesindeki Şeyh Sait Meydanı’nda bulunan Atatürk Anıtı’na İbrahim Yeşil (30) çekiçle saldırdı. Yeşil, “Atatürk heykelini put olarak gördüğüm ve Allah rızası için eylemi gerçekleştirdim!” dedi. Hayrettir “Atatürk’ü Koruma Kanunu’na” muhalefetten tutuklandı!

“Başkomutanlık Zaferi’nin” yıldönümünde Atatürk, Zonguldak’ı 26 Ağustos 1931’de ziyaret ettiğinde kendisini karşılayan 5 yaşındaki Ayten Alper “Hoş geldin Gazi babam” diyerek çiçek vermişti.

Şimdi 91 yaşında olan Alper’in o anını yansıtmak amacıyla, Zonguldak Belediyesi, o noktaya 1.20 m yüksekliğinde bir tunç heykel dikmişti. Ne var ki bilinmeyen kişilerin saldırısında heykelin kol ve çiçek bölümü kırıldı.

* * *

Ağzına Atatürk adını almayıp Gazi Mustafa Kemal demekle yetinen AKP Reis-i Umumisi, 26 Ağustos’ta “Başkomutanlık Zaferi’ni” kutlamak yerine Malazgirt’in bir Müslümanlık zaferi olduğunu düşünerek Isparta’da şöyle konuştu:

“Eğer ecdadımız başka türlü düşünseydi, Sultan Alpaslan Malazgirt’e kendisininkinden 3-4 kat büyük bir ordunun karşısına çıkmaya cesaret edebilir miydi? Bu sene 26 Ağustos kutlamalarında inşallah Malazgirt’teyiz. Sultan Fatih dünyanın en muhkem surlarının üzerine atını sürmeye cesaret edebilir miydi?” (Fatih atını surlara mı, denize mi sürdü? Attan düşen çağdaş sultan kim?)

* * *

Bizans İmparatoru Romanos Diogenes, Malazgirt’e 70 bin, Selçuklu Sultanı Alpaslan ise 40 bin kişilik orduları ile gelmişlerdi. Bizans ordusunda, Trakya’da yaşayan, Hıristiyanlığı kabul etmiş Peçenek ve Uz Türkleri de vardı. Alpaslan, casuslarını gönderip “Türk” olduklarını anımsatarak, savaşa kendi yanlarında katılmalarını önerdi. Diyogenes’in askerleri, taktik gereği geri çekilen Selçukluların peşinden gittiklerinde tuzağa düşmüşlerdi. Hıristiyan Peçenek ve Uz Türkleri de Selçuklu ordusuna katıldılar. Bu arada Ortodoks Bizans’la “mezhep ayrılığı” yaşayan Ermeni güçleri de savaştan çekildiler!

* * *

Atatürk, “Nutuk’ta” 26 Ağustos’u özetle şöyle anlatır:

“(…) Muhalifler ordunun çürüdüğünden, kıpırdayacak durumda olmadığından, böyle karanlık ve belirsizlik içinde beklemenin sonucunun felâketten ibaret olacağı yolundaki propagandalarına alabildiğine hız vermişlerdi.

Gerçi, Meclis’te bu düşünce akımının bıraktığı yankılar, zaten düşmanlardan fazlasıyla gizlemek istediğim taarruz bakımından yararlıydı. Fakat bu olumsuz propaganda en yakın ve en inanmış kimseler üzerinde bile kötü etkisini göstermeye başlamış, onlarda da kararsızlıklar uyandırmıştı. Onları da yakında yapacağım taarruz konusunda ve 6 - 7 gün içinde düşmanın ana kuvvetlerini yeneceğime olan güvenim hususunda aydınlatmayı ve yatıştırmayı gerekli buldum. Bunu da yaptıktan sonra Ankara’dan ayrıldım. (…)

(…) Benim Ankara’dan ayrılacağımı bilenler, burada imişim gibi davranacaklardı. Hatta gazetelerde benim Çankaya’da çay ziyafeti verdiğimi de ilân edeceklerdi. Bir gece otomobille Tuz Çölü üzerinden Konya’ya gittim. Konya’ya varır varmaz telgrafhaneyi kontrol altına aldırarak Konya’da bulunduğumun da hiçbir yere bildirilmemesini sağladım.

26 Ağustos 1922 sabahı düşmana taarruz için Cephe Komutanı’na emir verdim. 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de hazır bulunuyorduk. Sabah saat 5.30’da topçu ateşimizle taarruz başladı. (…) 30 Ağustos’ta yaptığımız savaş sonunda, düşmanın ana kuvvetlerini yok ettik ve esir aldık. Düşman ordusunun Başkomutanlığını yapan General Trikopis de esirler arasına girdi. (…)”

* * *

Bu iki kıyaslama kimin “racon” kestiğini, kimin mangalda kül bırakmadığını göstermiyor mu?

Özgen ACAR, 22 Ağustos 2017

Re: Türkiye Rabia Cumhuriyeti’ne Doğru! (1-9) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Çrş Ağu 30, 2017 12:00
gönderen Oğuz Kağan
Türkiye Rabia Cumhuriyeti'ne Doğru! (4)

AKP eski MKYK üyesi Ayhan Oğan’ın “Yeni Devlet kuruyoruz. Kurucusu Erdoğan!” sözleri olağanüstü tepki çekti. AKP Reis-i Umumisi, yıllardır “Yeni Türkiye’yi kuracağız!” demiyor mu? İkisi arasında ne fark var?

* * *

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesi şöyledir:

“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

* * *

8 Ağustos 1928’de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, İstanbul Sarayburnu’nda Arap harflerinden Latin harflerine geçişi tanıtırken şöyle konuşmuştu:

“Bugün yapmak zorunda bulunduğumuz çok değerli bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmek... Kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya, bütün yurttaşlara öğretiniz... Bunu yurtseverlik, ulusseverlik görevi biliniz. Bu görevi yaparken düşününüz ki bir ulusun, bir sosyal topluluğun yüzde onu ancak okuma yazma bilir, yüzde doksanı bilmezse, bundan insan olanların utanması gerek.”

* * *

Milli Eğitim Bakanlığı Yasası’nın 2. maddesi şöyledir:

“Türk Milli Eğitimi’nin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek…”

* * *

Buna karşılık günümüzde “Türkiye Cumhuriyeti’nin” değil, “Türkiye Cumhurbaşkanı” denilen “İmam Hatipli” AKP’nin Reis-i Umumisi döneminde “milli eğitim” alanında neler oluyor?

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Lale Karabıyık, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) yalnızca Ensar Vakfı değil, Birlik Vakfı ve İlim Yayma Cemiyeti ile de protokoller imzaladığını gündeme getirdi.

MEB’in Ensar Vakfı’nın yanı sıra başka vakıflar aracılığıyla “yeni kuşağı ideolojik olarak biçimlendirme çalışmalarını sürdürdüğünü” söyledikten sonra şöyle konuştu:

“MEB Temmuz ayında yaptığı protokollerle İlim Yayma Cemiyeti, Ensar Vakfı ve Birlik Vakfı’nın eğitim alanına girmesine neden olmuştur. Protokoller incelendiğinde vakıfların istedikleri gibi eğitim alanlarında faaliyet yapabileceği görülüyor. Özellikle Ensar Vakfı’nın hazırlayacağı yeni öğretim programlarının da kurumlarda uygulanabilmesine olanak sağlıyor.

Yapılan protokol ile MEB’in görev, yetki ve iradesinin önemli bir bölümü vakıflara devrediliyor. Bu üç vakıf ile yapılan protokoller çerçevesinde yaygın eğitim kurumlarındaki kursiyer ve eğiticiler ile örgün eğitimdeki öğrenci ve öğretmenlere yönelik sosyal, sanatsal, kültürel, sportif, bilimsel teknolojik etkinlikler ile ilgili seminer ve proje çalışmaları yarışmalar ile mesleki ve teknik kurslar düzenlenebilecek.

Ne yazık ki, bu kademelerin hiçbirinde ‘Değerler Eğitimi’ adı altında Atatürk kelimesi bile geçmiyor. ”

1979’da kurulan, Türkiye’de 165 şubesi bulunan Ensar Vakfı’nın amacı “Ülkemiz insanının manevî dinamiklerini zenginleştirmek, ilmi, fikri ve ahlaki yönden gelişmesine katkıda bulunmak” olarak açıklanmıştı.

Ensar Vakfı’nın mütevelli heyetinde AKP’li kadrolar yer alıyor. Vakfın, Erdoğan ailesi, Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet Başkanlığı, AKP’li belediyeler ve TÜRGEV’le çeşitli bağlantıları bulunuyor.

Bilal Erdoğan 30 Aralık 2015’te Ensar Vakfı’nın düzenlediği bir toplantıya katılarak, “Ensar Vakfı gibi Sivil Toplum Kuruluşlarına (STK) sahip çıkın, çünkü toplumun dinamiği STK’lerdir!” demişti.

Emine Erdoğan 26 Şubat 2017’de Ensar Gönüllüleri Buluşması’nda, “İki, hatta üç kuşağın mensuplarını burada görüyorum. Gençlerin dinamizmiyle, büyüklerin tecrübesinin harmanlanması, hiç şüphesiz ki, geleceğimizin teminatı olacaktır!” diye konuşmuştu.

Özgen ACAR, 29 Ağustos 2017

Re: Türkiye Rabia Cumhuriyeti’ne Doğru! (1-9) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Eyl 05, 2017 12:15
gönderen Oğuz Kağan
Türkiye Rabia Cumhuriyeti'ne Doğru! (5)

AKP eski MKYK üyesi Ayhan Oğan’ın “Yeni Devlet kuruyoruz. Kurucusu Erdoğan!” sözleri olağanüstü tepki çekti. AKP Reis-i Umumisi, yıllardır “Yeni Türkiye’yi kuracağız!” demiyor mu? İkisi arasında ne fark var?

* * *

Bu yıl 30 Ağustos Zafer Bayramı ile Kurban Bayramı örtüştü...

TBMM Riyaseti koltuğunda oturan “kahraman” havasındaki zatı muhterem 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutladı, ama ağzına Atatürk’ün adını almadı. Oturduğu koltuğun yaratıldığı 23 Nisan kutlamasında da Atatürk’ün adını anmayınca TBMM’de tartışma çıkmıştı.

Osmanlı hayranı o zatı muhterem, 30 Ağustos konuşmasında ağzından “A” harfi çıkarken Atatürk yerine yanlışlıkla Abdülhamit sözcüğünün çıkacağından çekiniyor olmalı. O, kimi insanların ya atası değildir ya da onlar Osmanlı vatandaşıdırlar.

* * *

Çankaya Köşkü’nde, özür dilerim Külliye’de 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlandı. Tören, Kuran okunuşu ile başlamıştı, ama İstiklal Marşı’nın çalınıp çalınmadığını öğrenemedim!

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ünlü 26 Ağustos törenlerinde Erkânı Harbiye Reisi denilen paşa hazretleri yoktu. AKP’nin Reis-i Umumisi ile Malazgirt’e gitmeyi yeğlemişti!

Gazetelere Külliye’deki törenden ilginç bir resim yansıdı. Erkânı Harbiye Reisi’nin zevcesi türbanlı değildi, ama Kuran okunurken başını örtme gereğini duymuştu.

Bir subay kızı olan meslektaşım Mine Kırıkkanat şöyle yorumladı: “Durumları çok zor. Ürperiyorlar. Sürekli bir üşüme, devamlı bir tedirginlik. Valla çok zor, acıyorum...”

Herhalde bu davranış şu gelişmenin habercisi olmalıydı: Erkânı Harbiye Riyaseti, bundan böyle kadın subay ve astsubaylar ile askeri öğrencilerin türban takmalarına olanak sağlayan yönetmelik değişikliği yaptı. Gerekçe türbanlı milletvekili varsa, neden kadın subaylar da türban takmasınlardı ki...

* * *

“Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkez (ÖSYM)” Başkanı Prof. Dr. Ömer Demir, “İlgili personelin kasıt taşımayan dikkatsizlikleri sonucu ortaya çıkan yerleştirme hatası nedeniyle görevden ayrılma talebimi ilgili makama sundum!” diyerek onuruyla istifa etti.

30 Ağustos Zafer Bayramı töreninde AKP Reis-i Umumisi, daha çok “15 Temmuz” olayına yer vererek, sanki İstiklal Savaşı kazanmış gibi konuştu. Konuşmayı Erkânı Harbiye Reisi ve MİT müsteşarı da dinlediler.

Peki, 15 Temmuz günü üçü de görevleri başındaydılar. Bu olayların önlenmesinden onlar sorumlu değiller miydi? Neden Prof. Demir gibi davranmadılar?

* * *

Hürriyet gazetesinin haberinde, Isparta’da General İhsan Alper Kışlası’nda, F.T. adlı er; başında fes, cüppe ve şalvar ile görüntülendi. Erin bu giysilerle çarşı iznine çıkması engellendi.

Er F.T., İsmailağa Cemaati mensubu olduğu, medrese eğitimi aldığı için bu kıyafeti giydiğini açıkladı. Aynı gün gazetelerde bir de şu haber yayımlandı:

“İsmailağa Cemaati’ne bağlı İslami İlimler Akademisi’ne kayıt olmak için öğrencilere ‘Liseyi dışarıda bitirin’ talimatı geldi. Türkiye’de, ‘Marifet Derneği’ adıyla birçok ilde öğrenci yurdu açan Nakşibendi geleneğinin ülkedeki en etkin grubu olan İsmailağa Cemaati’ne bağlı İlkseç Vakfı’nın İmam-ı Azam İslami İlimler Akademisi’nin yeni dönem ders müfredatı açıklandı.”

Aynı gün bir başka haber özetle şöyleydi: Maarif Nezareti, “Atatürkçülük” bölümlerini ilköğretim 5. sınıf sosyal bilgiler kitabından çıkardı!

* * *

11 Eylül’de Cumhuriyet çalışanı beşi halen Silivri’de tutuklu olan, 15 arkadaşımız yargı önüne çıkacak! Almanya’da iken hakkında gıyabi tutuklama kararı olan Akın Atalay tıpış tıpış kendisi Türkiye’ye geldi. Herhangi bir korkusu olsaydı gelir miydi? Yargıdan kaçmayan Atalay da aylardır içeride...

Gereğinde “Reis-i Cumhuru” yargılama yetkisi bulunan Teşkilat-ı Umumiye Reisi Zühtü Arslan, törende sanki Abdülhamit’in önünde iki büklüm selam duruyordu!

Şûrâ-yı Devlet (Danıştay) Reisi Zerrin Güngör hanfendinin 30 Ağustos’ta mevcut adaleti savunması da ayrı bir şaşkınlık yaratmadı mı?

Cumhuriyet ve Sözcü çalışanlarının yargılanmalarının tek nedeni "Atatürkçülüğü” taşıyan sütunlara sıkı sıkı sarılıp korumaları değil mi?

* * *

AKP Reis-i Umumisi şu sözleri ile her şeyi açıklamıyor mu: “Alışılmış bir cumhurbaşkanı olmayacağım! Olmadım, olmayacağım...”

Özgen ACAR, 5 Eylül 2017

Re: Türkiye Rabia Cumhuriyeti’ne Doğru! (1-9) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Eyl 12, 2017 14:46
gönderen Oğuz Kağan
Türkiye Rabia Cumhuriyeti'ne Doğru! (6)

AKP eski MKYK üyesi Ayhan Oğan’ın “Yeni devlet kuruyoruz. Kurucusu Erdoğan!” sözleri olağanüstü tepki çekti. AKP Reis-i Umumisi, yıllardır “Yeni Türkiye’yi kuracağız!” demiyor mu? İkisi arasında ne fark var?

* * *

Yeni öğretim yılı pazartesi günü başlıyor. Acaba okulda ilk öğrendiğimiz şu şarkı bugünlerde söyleniyor mu, bilmiyorum:
“Daha dün annemizin kollarında yaşarken, çiçekli bahçemizin yollarında koşarken, şimdi okullu olduk sınıfları doldurduk, sevinçliyiz hepimiz yaşasın okulumuz…”

Ama şu “andın” söylenmesini AKP Reis-i Umumisi, 3-4 yıl önce “Her gün doğruyum diyerek doğru, her gün çalışkanım diyerek de çalışkan olunmaz!” gerekçesiyle yasaklattı: “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım. İlkem, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi, özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm, diyene!”

5. sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabından Atatürk’le ilgili “Çağdaşlaşan Türkiye” ve “Yeni Türk Devletinin Temelleri” bölümleri çıkarıldı, yalnızca Ankara’nın başkent olmasında adından söz edildi.

Maarif Nezareti’ne dönüşen bakanlık, müzik derslerinde Atatürk ile ilgili tüm şarkıları bile çıkarttı… Ağızlardan “Atatürk” çıkmıyor, “Mustafa Kemal” ile yetiniliyor!

* * *

Bunların yerine, 5-8. sınıfların Temel Din Bilgileri kitabında “Allah adına yapılan cihat savaşı” ile “Hac ve kurbanın dinimizin en önemli ibadetleri kavramları” girdi.
İmam hatip liselerinin “İslam Ahlakı” kitabının adab-ı muaşeret bölümündeki fotoğrafta bebeğe bile türban takıldı!

Mersin’de bir okul müdürü “kız ve erkek öğrencilerin yan yana oturmalarını yasakladıysa da”, bereket Milli Eğitim Müdürü uygulamayı önledi.

Buna karşılık Ensar Vakfı’na bağlı konutlarda 2012-2015 yılları arasında kalan 9-10 yaşlarındaki 54 erkek çocuğa tecavüz eden öğretmen tutuklandı.

Vakıf, “pedofili (çocukla seks) riskini minimize etmek için biz zaten lisans öğrencilerine yöneliğiz!” açıklaması yaptı. Neymiş? “Minimize (en aza indirmeye)” yöneleceklermiş!

Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Hoca Ahmet Yesevi Anadolu İmam Hatip Lisesi “mezunlarının askeri yüksekokullar ile polis okullarına ayrıcalıklı!” olarak alınacağını duyurdu. Neden bu ayrıcalık? Orduda FETÖ’nün subaylarından, Emniyet’te polislerinden doğan boşluk mu doldurulacak?

Ayrıca, “Tüm liselerde, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri haftada 2 saate çıkacağı için ülkemizde İlahiyat ve İslami Bilimler fakülteleri geleceğin mesleği olacaktır” vurgulaması yapıldı.

Maarif Nazırı açıkladı:
“AKP iktidarında 976 Anadolu İmam Hatip Lisesi, 2 bin 350 bağımsız imam hatip ortaokulu, imam hatip liselerine bağlı 409 ortaokul bölümü açıldı, ayrıca 109 lise imam hatibe dönüştürüldü!”

Bu amaçla “Din Öğretimi Genel Müdürlüğü” kuruldu. 2002 - 2003 yıllarında imam hatip okullarındaki öğrenci sayısı 72 bin iken, 2017’de 1 milyon 306 bine çıktı.

Peki, imam hatip mezunu kızlar “imam” olabiliyorlar mı? Ne oluyorlar? “Abla” olarak kapı kapı dolaşıp “dinsellik ve AKP propagandası” yapmıyorlar mı?

Söz konusu genel müdürlük, 3 milyar 855 milyon TL olan bütçesine karşılık 4 milyar 980 milyon lira harcadı? Acaba bu farkın kaynağı nereden bulundu?

Şimdi de hedef “Atatürkçü Türkiye” değil, laiklik ilkesinden arınmış bir “Rabia Cumhuriyeti” değil mi?

* * *

Okulların önünde uyuşturucu satan torbacıların sayısı her gün artarken, 12 yaşındaki erkek öğrenci eroinman oldu…

Kırtasiye pazarının yılda 2.5-3 milyar doları bulduğu tahmin ediliyor. Ne var ki yetkililer, velileri sağlıksız, ucuz ithal kırtasiye alımları konusunda uyarıyorlar. Peki, Gümrük Bakanlığı, bunların Türkiye’ye girişine neden izin veriyor?

* * *

AKP Reis-i Umumisi “Güçlü ülke olmak bilgiyi üretmekten geçer!” diye doğru bir laf etti. Hangi bilgi? Fen mi yoksa Arapça bilmediği halde Kuran’ı ezberlemiş insanların yetiştiği bir ülkede “bilgiyi” kim üretecek?

Özgen ACAR, 12 Eylül 2017

Re: Türkiye Rabia Cumhuriyeti’ne Doğru! (1-9) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Çrş Eki 11, 2017 13:16
gönderen Oğuz Kağan
Türkiye Rabia Cumhuriyeti'ne Doğru! (7)

Tek tanrılı dinlerde, Âdem’in topraktan, Havva’nın ise Adem’in kaburgasından yaratıldığına inanılır.

Hıristiyanların İncil kitabında “yaratılışın” günümüzden 6 bin yıl önce olduğu belirtilmiştir. Arkeologlar, insanların dünyada 2.5 milyon yıl önce var olduğunu saptadılar. Anadolu’da ise Denizli Kocabaş köyünde 1 milyon yıl önce yaşayan insan fosilleri bulundu.

19. yüzyılda yaşayan İngiliz biyolog Charles Darwin, “İnsan dahil tüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla bir ya da birkaç ortak atadan evrildiğini” çeşitli kanıtlarla “Evrim Teorisinde” yazdı. “Evrim Teorisi”, günümüzde biyoloji biliminin temeli ve birleştirici öğesi oldu, 1930’larda bilim dünyasında kabul gördü.

* * *

ABD’de bazı eyaletlerde 1910’larda “Evrim Teorisinin” öğretilmesi yasaklandı. Tennessee kongresi, 1925’te valinin de onayladığı, “Butler Yasasıyla” eyaletteki üniversite ve kamu okullarında “Evrim Teorisi”nin okutulması yasaklandı, uymayanlara hapis ve para cezası uygulandı.

“Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği’nin (ACLU)” yasayı dava etmek için “cesur bir öğretmene” gereksinimi vardı. Biyoloji öğretmeni John Scopes (24) hapse girmeyi göze aldı ve derste teoriyi anlattı.

Üç öğrencinin tanıklığı ile Scopes tutuklandı. “Butler Yasası”, maymun, şempanze, gorillerin ve öteki hayvanların evriminin anlatılmasını yasaklamıyor, ancak insanın gezegen üzerindeki öteki biyolojik canlılar gibi belli bir evrimden geçmiş olduğu fikrine karşı çıkıyordu.

Darvin’in teorisinde yer alan, “insan, goril, şempanzelerin aynı ortak atadan evrimleştiği” görüşü, duruşmalarda “insanın maymundan geldiği iddia ediliyor” biçiminde saptırıldı.

Yobaz bir Hıristiyan olan yargıç duruşmaları dua ile başlatıyordu. Savunmanın önerdiği bilim insanlarının tanıklığını kabul etmedi.

Dava, kiliseler içinde “modernist - fundamentalist” tartışmasına yol açtı. Modernistler, evrimin dine karşıt bir bilimsel teori olmadığını savunurken, fundamentalistler ise insanların sözünün İncil’de yazandan daha değerli olmayacağını savunuyorlardı.

Scopes’ın avukatlığını Clarence Darrow yüklendi. Sekiz gün süren davada jüri, öğretmen Scopes’i suçlu buldu. Ancak yargıç hapis yerine, para cezasına çarptırdı.

Bu eyaletlerin biyoloji kitaplarında, bilimsel veriler yerine, sadece İncil’den pasajlar yer aldı. Bütün ülkede bilim eğitimi geriledi, bunun yerine okullarda din eğitimi arttı.

Rusya’nın uzaya gönderdiği “Sputnik” uydusunun yörüngede dolaştığı gece, ABD “şok” geçirdi. Bilimsel eğitim neden gerilediği sorgulanır oldu. Bilimsel eğitimin artırmayı hedefleyen “Ulusal Eğitim Yasası” kabul edildi, NASA kuruldu.

Temyizde, Eyalet Yüksek Mahkemesi, kararın, ABD anayasasına uygun olduğunu savununca dava, ABD Yüksek Mahkemesi’nin önüne geldi.

Yüksek Mahkeme, 1968’de, herhangi bir dinin inancına uymadığı gerekçesiyle bilimsel eğitimin devlet okullarında yasaklamasının ABD anayasasına aykırılığına karar verdi, yasağı kaldırdı. Yüksek Mahkeme’nin kararında, “devletin, herhangi bir dini inancı ya da bütün dini inançları, hoşlanmadıkları bir görüşten koruma görevi yoktur” denildi.

1960’ta Stanley Kramer’in yönettiği “Scopes Maymun Davasını” konu alan “Inherit The Vind (Rüzgârın Mirası)” adlı filim çekildi. Avukat rolündeki Spencer Tracy’nin tiradı çok yankı uyandırdı. Filmin Türkçe altyazılı bu bölümünü, lütfen internette https://www.izlesene.com/video/inherit-the-wind-spencer-tracynin-evrim-tirati/10042438 adresinden izleyiniz.

* * *

AKP Hükümetinin Milli Eğitim Bakanlığı “Evrim Teorisi”nin okutulmasını yasakladı. Talim ve Terbiye Kurul Başkanı İlahiyat Fakültesi mezunu Alparslan Durmuş, “Evrim Teorisinin tartışmalı ve anlaşılması zor olduğu için çıkarıldığını” açıkladı! Durmuş’un açıklamaları CNN, Nevseek ve Nev York Times’ın yayınlarında AKP Reis-i Umumisi’nin “dindar kuşak” istemi ile birlikte alay konusu oldu.

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz “Bilim ne söylüyorsa biz onu takip edeceğiz. İlim midir, varsayım mıdır, kuramsal mıdır…” diye konuştu!

2011’de yapılan “Evrim Teorisi karşıtlığıyla” ilgili araştırmada, yüzde 75 oranla Suudi Arabistan, yüzde 60 oranla Türkiye’nin karşıtlığı saptandı!

* * *

Amerika’daki davada “Evrim Teorisi”ni anlattığı için ceza alan öğretmenin avukatı Darrow’un heykeli, 92 yıl sonra, geçen hafta cezayı veren mahkemenin karşısına dikildi...

Özgen ACAR, 10 Ekim 2017

Re: Türkiye Rabia Cumhuriyeti’ne Doğru! (1-9) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Eki 17, 2017 12:05
gönderen Oğuz Kağan
Türkiye Rabia Cumhuriyeti'ne Doğru! (8)

Galatapalas!

Türkiye’nin ulusal eğitimine yön veren “Milli Eğitim Şûrası” 19. kez en son, 2014’te toplandı! Ondan sonra yerini, aynı zamanda Türkiye’nin reis-i cumhuru, sadrazamı, parti reis-i umumisi, vükelası, YÖK (KÖY) reisi de olan muhterem hazretleri aldı!

Muhterem, 2 hafta önce açıkladı: “Hamdolsun imam hatip okullarında 1.3 milyon öğrenci var!”

Diyanet İşleri Başkanlığı, İl müftülüklerinin çatısı altında boş bulunan imam hatip kadrolarına, “geçici cami görevlisi” alınmasına ilişkin bir duyuru yayımladı. Duyuruya başvuran 4 bin 995 kişi, camilerde “temizlik işçisi” olarak göreve başladılar. Kız öğrenciler “imam” olamadıklarına göre, acaba onlar da camilerde “çöpçülük” yapmaya mı başladılar?

“Eğitim” ile ilgili haberlerini okudukça yüreğim burkuluyor! Bazı alıntılar:

“Medreseler diriliyor! Fiziki durumu uygun olan imam hatip okullarının bahçelerine cami yaptırılacak. İçinde özel Kuran okuma odaları da bulunacak. Okullar gece gündüz açık olacak…”

“Bir okulu yıkmak bir ilçeyi yıkmaktır. Şişli Kent Konseyi üyeleri ve Şişli Endüstri Meslek Lisesi öğrenci velileri okullarını yıkma çalışmasını protesto için gösteri yaptılar.”

Türkiye’nin yalnızca mühendis, mimar, doktorlara değil, “teknisyen düzeyinde çalışacak meslek insanlarına” gereksinimi var. Yıkılan ya da imam hatip okuluna çevrilen meslek okulları mezunları kalmadığından olsa gerek, İşkur bu düzeyde iş vermek için 142 bin kişiyi arıyor!

Galatasaray Kulübü’nün kuruluşunun 112. yıldönümü Galatasaray Lisesi’nde törenle kutlanıldığı cumartesi günü, takım da Atıker Konyaspor’u rakip sahada yendi. Böylece öteki takımlarla arasını açarak başköşede oturmayı sürdürdü.

Ne var ki o gün, Türkiye’de 1959’da kurulan “Süper Lig” tarihinde ilk kez Galatasaray, bir “yabancı çalıştırıcının” yönetiminde “11 yabancı oyuncuyla”, “Türk takımı” olarak sahaya çıktı. Türk oyuncular yedek kulübesinde oturuyorlardı!

* * *

Oysa Galatasaray’ın kurucusu Ali Sami Yen, takımın varoluş amacını “Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmek” sözleriyle açıklamıştı!

(Bu öğrencinin babasının, dilimize “Kammus’ül Alam” adlı 6 ciltlik; tarih, coğrafya, ünlüler ansiklopedisi ile “Kamus-i Türki” adlı ayrıntılı sözlüğü kazandıran Şemsettin Sami olduğunu da anımsatalım…)

1901’de İstanbul’da iki İngiliz, James Lafontaine ve Horace Armitage, Rum ve İngiliz oyunculardan oluşan Kadıköy Futbol Kulübü’nü, sonra 1903’te İngilizler takımdan ayrılarak Moda Kulübü’nü kurdular.

1904’te ise bu kulüpler, Imogen, Elpis, Strugglers takımlarıyla da anlaşarak, “İstanbul Futbol Birliği’ni” kurarak Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’nın olduğu yerde “Union Club (İttihat Spor)” sahasında düzenli karşılaşmalara başladılar.

1905’e gelince, Türk olmayan bu yabancılarla azınlıklardan oluşan takımlar Galatasaray Lisesi öğrencilerini üzdü. Onlar da kendi takımlarını kurmak üzere Ali Sami Yen’in öncülüğünde, aralarında 1’er kuruş toplayarak bir futbol kulübü kurmaya karar verdiler.

Kulübün adının “Gloria (Zafer)” ya da “Audace (Cesaret)” konulması önerildi. Ancak ilk maça Rum takımını 2 – 0 yenerken, izleyicilerin “Galata Saray’ın efendileri” sözleri ile teşvik etmeleri üzerine “Galatasaray” adında birleştiler.

* * *

Dünya Kupası’nda nal toplayan Türkiye Ulusal Takımının teknik çalıştırıcısı Romanyalı (!) Mircea Lucescu, “Türk oyuncuların kulüplerinde az oynatıldığından yakınıp takım kurmakta zorlandığını” söyledikten sonra “Böyle giderse ulusal takıma oyuncu bulamayacağız!” dedi.

Beşikstone’un da Fenergarden’ın da Galatapalas’tan ne farkları var ki? Yakında ulusal atletizm takımında olduğu gibi “yabancıları devşirip”, “Türk oyuncu” diye sahalara çıkartmaya başlayacağız, demektir!

Bir ay önce AKP Reis-i Umumisi şöyle konuşmuştu:

“Gençlik ve Spor Bakanımızla da konuşuyorum. Futbolda özellikle yabancı oyuncu sayısının aşırı oluşu, A Milli Takımımıza dezavantajlar getiriyor. Yerli oyuncularımızın performansı ligde az kaldığı için, milli takımda o gücü yakalayamıyoruz. Kulüplerimiz hiç mi yabancı oynatmasın? Oynatsın, ama bu kadar fazla değil. Bakıyorsun sahaya, neredeyse yerli oyuncu yok. Bunu doğru bulmuyorum!”

AKP Reis-i Umumisi’nin tüm bakanlara sözü geçiyor, ama Spor ve Gençlik Bakanı ile Futbol Federasyonu Başkanı kendisini takmıyorlar anlaşılan!

Özgen ACAR, 17 Ekim 2017

Re: Türkiye Rabia Cumhuriyeti’ne Doğru! (1-9) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Eki 24, 2017 13:02
gönderen Oğuz Kağan
Türkiye Rabia Cumhuriyeti'ne Doğru! (9)

“Sizleri bilmem, ama ben pazar günü Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu “Türkiye Cumhuriyeti’nin” 94. yıldönümünü “buruk” kutlayacağım!

Cumhuriyetin daha 3. yılı dolmadan Büyük Millet Meclisi, anayasanın “laiklik” ve “inkılapçılık” ilkesine uygun olarak, 17 Şubat 1926’da “Türk Kanunu Medenisi”ni kabul etti. Bu ilkeler doğrultusunda Türk toplumu, kadın ve erkeğin eşitliğini de içerecek biçimde “medenileşecekti!”

“Uygar” sözcüğü öncesinde, Türkçeye Arapçadan geçen “medeni” sözcüğünün kökenini, genç kuşak bilmeyebilir! “Medeni” sözcüğü, Arabistan’daki “Medine” kentinden kaynaklanmıştır.

Çünkü “Medine” bir kenttir, orada yaşayanlar da “Medinelidir!” Medineli olmak, “kentli” olmak ve “kentin toplumsal düzenine uymak” demektir. Medineli olmayan, çölde yaşayan ve kent kurallarına göre “uygarca” yaşamayan, Araplara ise “Bedevi” denilir.

Türkiye Cumhuriyeti’nde nikâh memurları, nikâh töreninde, evlenecek çift ile tanıklarından sorularına alacağı yanıtlardan sonra “medeni nikâh” kararını şöyle açıklar: “Ben de Medeni Kanun’un ve Belediye Başkanı’nın bana vermiş olduğu yetki ile sizleri eş olarak ilan ediyorum!”

Kıyılan bir “medeni” nikâhtır, “Bedevi” nikâhı değildir…

* * *

Atatürk’ün 94 yıl önceki TBMM’sinin bu “medeni kuralını”, geçen hafta “imam eğitimli” AKP Reis’i Umumisi’nin TBMM’si, “Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda” değişiklik yaparak, “il ve ilçe müftülüklerine nikâh kıyma yetkisini” verdi!

Bu değişiklikle, Türkiye’ye çöl Arap’ının “Bedevi” yasası getirilmedi mi? Böylece, çocuk evliliği ile aile içi evliliğin de yolu açılmadı mı?

Şimdi gündemde “boşanma” var! AKP kaynakları, “boşanmada arabulucuların devreye girmesi” üzerinde çalışıldığını açıkladılar.

Bu durumda ise “Bedevi hukukundaki” gibi, boşanmada kocanın karısına üç kez “boş ol” demesi, herhalde yeterli olacak. Ardından, çiftlerin barışmaları durumunda, yeniden evlenmeleri için, “hülleci” denilen bir “erkek” geçici olarak kadına imam nikâhı ile yamandıktan sonra ancak çift evlenebilecek!

Bırakın yakın gelecekte olacakları, günümüz “sosyal medyasında” soruları yanıtlayan “din adamlarından” birine bir kadının sorduğu, şu soruyu buraya almadan geçemedim:

“Kocam bana üç kez ‘Boş ol!’ dedi. Ama cinsel ilişkimiz sürüyor. Şimdi ben ‘zina suçu’ mu işliyorum?”

* * *

Geçen hafta Hindistan Yüksek Mahkemesi, ülkede yaşayan Müslüman erkeklerin eşlerine üç kez “Boş ol!” diyerek boşanmaları kuralını, “eşitlik haklarını çiğnediği” gerekçesiyle yürürlükten kaldırdı!

* * *

Günümüzdeki 550 kişilik TBMM’de 544 milletvekili var. Bu yasaya ise milletvekillerinden yarısından azı katıldı. Oy kullanan 250 kişiden 210’u “imam”, 40’ı ise “nikâh memuru” yönünde oy kullandı!

CHP’nin bu değişikliği Anayasa Mahkemesi’ne götüreceği açıklandı. 133 sandalye sahibi, Atatürk’ün kurduğu CHP’li öteki milletvekilleri, neden o günkü oylamada yoktular? Peki, CHP Genel Başkanı, oturuma neden katılmadı?

* * *

Dünkü Cumhuriyet gazetesinin başlığı “Devlet tarikatlara çalışıyor” idi. Doğrudur… Tabii tarikatlar da AKP Reis-i Umumisi’ne çalışıyorlar… Peki, CHP de “Rabia Cumhuriyeti’ne” mi çalışıyor?

Metal Yorgunluğu Kimde Çok?

AKP Reis-i Umumisi, partisindeki “metal yorgunluğundan” söz ederek, önemli görevlerde yorulanların ayrılmaları gerektiğini söyleyip duruyor!

Son olarak da ısrarla, kendisi gibi “badem bıyıklı” olan Ankara, Bursa ve Balıkesir belediye başkanlarını hedef gösterdi. Onlar da direnişe geçtiler…

AKP Reis-i Umumisi’nin 2 hafta önce Ukrayna’ya yaptığı devlet ziyaretinde ev sahibi Devlet Başkanı Petro Poroşenko ile ortak basın toplantısı sırasında “uyuklaması” dünya televizyonlarına, gazetelerine yansıması “matrak” konusu oldu!

Bu olguyu Rus psikoterapist Leonid Tretyak, Rus Zvezda TV’sinde şöyle değerlendirdi:

“AKP Reisi Umumisi’ çok yoğun programı nedeniyle fiziksel bitkinlik yaşamış olabilir. Burada aşırı yüklenme söz konusu. Bu tür uykusuzluk hali, sıklıkla vücudun aşırı yorgunluğa verdiği dengeleyici bir tepki olarak açığa çıkıyor. Özellikle belirli bir yaşta buna karşı koymak çok zor!”

Acaba en önemli “metal yorgunluğu” kimde?

Özgen ACAR, 24 Ekim 2017