1. yüz (Toplam 1 yüz)

Cumhuriyet tarihinin en tehlikeli tasfiye hareketi! / Batuhan ÇOLAK

İletiGönderilme zamanı: Sal Eyl 12, 2017 16:09
gönderen Oğuz Kağan
Cumhuriyet tarihinin en tehlikeli tasfiye hareketi!

Ülkeleri ve devletleri ayakta tutan birçok unsur, değer, vaka, grup, sınıf vardır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında bu unsurların kolektif şekilde harekete geçtiğini görmekteyiz. Özellikle "kitlesel direniş" hali bağımsızlığa giden yolun temel dayanak noktası olmuştur.

Cumhuriyet'in ilanından sonra birçok kırılma noktası yaşandı. Bunların başında Kıbrıs'a yapılan çıkarma geliyor. Eğer bu müdahale yapılmasa ve Türkiye, soydaşlarını Rum terörüne teslim etmiş olsaydı, devlet telafisi olmayan bir şekilde yıpranacaktı. Kıbrıs'a yapılan çıkarmadan sonra Türkiye'deki iç savaş girişimleri körüklenmiş, ambargolar devreye girmişti. Buna rağmen "Kıbrıs Türk'tür Türk kalacak" kırmızı çizgisi hiçbir zaman çiğnenmedi.

Bir diğer örnek olay da PKK terörüne karşı Türk halkının verdiği amansız mücadeledir. 40 yılı aşan bölücü teröre (tüm ayrılık girişimlerine rağmen) bir karış toprak verilmemiştir. Çıkartılmak istenen Türk-Kürt savaşı karşılık bulmamıştır.

Ermeni tehciri meselesi de benzer bir veriyi bizlere sunmakta. Ermeni tehcirine ilişkin tarihi gerçekleri saptırarak, Türkleri kendi devletiyle, tarihiyle kavgalı hale getirmek isteyenler yine başarılı olamadılar.

İşte bu gibi olaylarda devletleri ayakta tutan grupların başında "aydın sınıfı" geliyor. Cumhuriyet'in kurulmasında, PKK ile mücadelede, Kıbrıs'a yapılan çıkarmada devletin karşısında konumlanmış bir aydın sınıfı göremezsiniz (Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında eleştiride bulunanlar "farklı rejim" önerileri getirenler elbette olmuştur. Bu da gayet normaldir, çünkü yeni bir model ve yeni bir sistem uygulanacaktır).

Ancak "İslam'ı temsil ediyoruz" diyerek, "Siyasal İslam" üzerinden kendilerini kurgulayan yapılar "aydın" sınıfına adeta savaş açtılar.

2002 sonrasında gelişen AKP iktidarında ilk kez yeni bir aydın sınıfı üretildi. Bu yapay, sonradan görme, uzaktan kumanda edilen kitle Türkiye'ye büyük zarar verdi.

"Yeni Türkiye'nin yeni aydınları" devleti içeriden kemiren bir mikroba dönüştü. Türkiye'nin temel dayanak noktaları acımasızca eleştirilirken, yıllardır hemfikir olunan konular ikircikli hale getirildi.

Mücahit Rauf Denktaş üzerinden Kıbrıs Davası, çözüm süreci üzerinden de PKK'ya karşı gelişen millî hassasiyet yıpratıldı. Ermeni tezlerini, Kürdistan'ın kurulmasını savunanlar başdanışman, milletvekili düzeyine getirildi.

Devletin üzerine inşa edildiği Cumhuriyet "vebalı bir Batı projesi" gibi lanse edilirken, yerine FETÖ'cülerle birlikte "ABD İslam'ı" getirilmeye çalışıldı.

Türk aydınlarının akademiden koparılması, araştırma sahalarının kapatılması ve medyadaki değişim sonrasında "Türk aydın sınıfı" neredeyse tamamen tasfiye edildi.

Ünlü Sosyolog, Prof. Dr. Orhan Türkdoğan "Türk Toplumunda Aydın Sınıfın Anatomisi" isimli eserinde muhteşem tespitler ve aktarımlar yapıyor. Türkdoğan'ın Toynbee'ye dayandırdığı "aydın sınıfının çöküşü" adeta Türkiye'yi anlatıyor:

"Toynbee, aydın sınıfın bu çöküşünü 'iç proletarya' kavramı ile karşılamaktadır. Ülkeyi yöneten insanlar, halkıyla bütünleşme ve uyum mekanizmalarını yitirmeleri, onlara kültür ve inanç sistemleri nedeniyle ters düşmelerinden ötürü, taklitçi ve ulusuna özgü yaratıcılığını yitirmiş, dışa bağımlı bir 'iç proletarya' konumuna düşerler. Bu durumu fırsat bilen komşu ülkeler, ezeli düşmanları, ortamdan yararlanmak suretiyle avının üzerine yüklenmeye çalışır ve "dış proletarya" konumuna gelirler. Böyle bir durum, çoğu kez "iç proletarya" ile "dış proletarya" arasında zıtlaşmadan çok, yeni koalisyonlar meydana getirebilir. Böylece, 'iç proletarya' veya halkına ters düşmüş bu aydın sınıf, sürekli 'dış proletarya'nın doğrultusunda kültürel taşıyıcılık yapmak suretiyle temsil ettiği toplumu şartlandırmaya çalışır. Halkın geri bırakılmışlığı, olaylar içinde bir sosyal aktör olarak rol oynayamayışı, seçicilik ve denetim kimliğini saf dışı ederek 'yerlilik' niteliğini öldürür. Sonunda toplum, yaratıcılığını yitirerek güçlü odak noktalarının etki alanına girmiş olur."

Siyasal İslam'ın getirdiği sözde aydın sınıfı (Türkdoğan'ın da belirttiği üzere) yerlilik niteliğini öldürme heveslisidir.

Böyle bir tabloda aydın sınıfı çöküşünün önüne geçilmesi için; her birey, her okur-yazar, her araştırmacı, her yazar, her sanatçı küçük ayrıntılara ve detaylara takılmaksızın belirli kanaatler etrafında birleşmek durumundadır.

Öcalan'ın sağlık durumundan endişe edip, F. Gülen'e övgü düzenlerin yıllarca "aydın, akademisyen, yazar" diye yutturulmak istendiği günlerden geçtik, geçiyoruz.

İşte bugünlerde yeniden doğuş, yeniden diriliş için kendi aydın sınıfımızı, kendi değerlerimiz etrafında şekillendirmek zorundayız.

Batuhan ÇOLAK, 12 Eylül 2017
batuhancolak@yenicaggazetesi.com.tr