1. yüz (Toplam 1 yüz)

'İadei itibar' / Meriç VELİDEDEOĞLU

İletiGönderilme zamanı: Cum Oca 12, 2018 9:16
gönderen Oğuz Kağan
'İadei itibar'

Türkçede, “saygınlığın geri verilmesi” olarak dile getirilen bu durum, ülke yönetiminde, “tek kişi”de toplanan, üstelik “denetimsiz” olan bir “güç”ün yarattığı derin olumsuzluklarla ilgilidir...

Bu “denetimsiz gücün”, tıpkı bir noktada biriken kabına sığmaz bir güç gibi taşarak “korku” yaratıp, adaletin çiğnenmesine, düşünce özgürlüğünün yok edilmesine -özellikle de- iktidarın eleştirilmesine karşı alınan “acımasız önlemlerin”, törpülenmesi için ortaya konan bir “çözüm”dür, “iadei itibar”.

Bu çözümün haksızlığa uğramış bu kişilerden, önce “özür” dileyerek uygulanması, daha insalcıl, daha doyurucu olur ki, kuşkusuz bunu da hak ediyorlar.

Öte yanda, ülke yönetiminde tek kişinin denetlenemeyen güce sahip olmasının, bir “Hukuk Devleti”nde yeri olabilir mi?

“Hukuk Devleti”nde, “yasama, yürütme ve yargı” organlarının bütün tasarrufları (uygulamaları), “yargı denetimine bağlı” değil midir?

“Hukuk Devleti”nde, “Anayasa”ya, “hukuk ilkeleri”ne aykırı “yasa” çıkarılması kabul edilebilir mi?

Oysa daha dün, “OHAL”in sürdürüleceğine karar verildi, dolaysıyla “KHK”lerin de...

Değerli dostlar, bu “KHK”lerden söz edildiğinde, tarihimizdeki üzücü Sarıkamış olayının “103.” yıldönümü dolaysıyla adı gündeme gelen, Osmanlı Harbiye Nazırı (Milli Savunma Bakanı) “Enver Paşa”yı anımsamamak elde değil; Enver Paşa, bir buyruğunun yerine getirilmesini istediğinde, “Paşam bu hususta bir kanun yok; bu emrin yerine getirilmesi kanuna aykırı olur!” yanıtına, öfkeyle: “Yok kanun, yap kanun!” diye gürleyerek, “Benim isteğimi formalitesine uydur, ‘yasa’ haline getir!” demiş olmuyor mu?

Peki, günümüzde durum nasıl?

Buna değinmeden önce, Erdoğan’ın kimi söylemlerini anımsayalım; “Kumpas Davaları”nın ilki olan “Ergenekon Davası” başlamadan, “Ben bu davanın savcısıyım!” diye ilan etmişti; ardından, “Anayasa Mahkemesi kararlarına saygı duymuyorum!” diyerek de, “Hukuk Devleti”ne meydan(!) okuyordu...

Zaten, “Referansımız ‘İslam’, hedefimiz ‘İslam Devleti!’ haykırışıyla da çok önceleri ortaya dökmüştü gidecekleri yolu...

Hocası Abramovitz’in ülkesi, “ABD”den destek gecikmemiş, “Başkan Obama” seçilir seçilmez, “Ilımlı İslam” tasarımı ile soluğu Türkiye’de almıştı.

İstenen -kısaca- devletin temelleri “İslam Dini”nin “1400 yıllık” kurallarına oturacak, ama bu kurallar biraz “ılımlaştırılacak”...

Bilmem ki ne dersiniz değerli dostlar, bu “ılımlaşma”nın en gösterişli, en renkli gösterilerinden biri değil miydi, Anayasa “Mahkemesi Başkanı” ve öteki üç erkin, “Yargıtay, Danıştay, Sayıştay’ın Başkanları” ile “Erdoğan”ın “Çay Hasadı” sahnesi?

Bu birlikteliğin devamını, bu hafta çarşamba günü yapılan “Adalet Şûrası”nda Erdoğan: “Erkler ayrımı’ konusu, Danıştay Başkanı Zerrin Hanım’la zaman zaman yaptığım konuşmalarda da yer alır” diye belirtti salondaki Başkanı selamlayarak.

Peki iyi, pek güzel de, Erdoğan, “Türkiye bir ‘Hukuk Devlet’dir!” dediğinde belirtmek istediği, “Anayasa”nın ilk ikinci maddesinde yer alan, “Türkiye’nin laik bir hukuk devleti” olduğu değil; bunu, “Nikâh kıyma” görevini, bir ‘din adamı’ olan ‘müftü’lere de tanıyarak” açıkça ortaya koymuştu.

Erdoğan’ın TC Devleti’nin Anayasa’sını “tanımayan” bu kararına, Zerrin Hanım, bu sohbetlerinde hiç değinmemiş mi? İnsan ister istemez merak ediyor; ayrıca bir kadın olarak da, Erdoğan’ın bu kararına karşı çıkması gerekmez mi?

Ve insan “CHP’nin Başkanı K. Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi , “Atatürk’ün “Gençliğe Seslenişini” anımsıyor, özellikle sonlarda yer alar sözlerini...

Bilmem ki katılır mısınız?

Meriç VELİDEDEOĞLU, 12 Ocak 2018