1. yüz (Toplam 1 yüz)

TC ve ABD Nereye? (1-8) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Şub 13, 2018 13:26
gönderen Oğuz Kağan
TC ve ABD Nereye? (1)

Dört aydır Ankara’ya “büyükelçi” atayamayan ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson bugünlerde 3. kez Türkiye’ye geliyor! Kendisine eşlik edecek olan ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Herbert Raymon McMaster hafta sonunda Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile İstanbul’da görüştü.

Tillerson, geçen yaz Kongre’deki bir oturumda “Müslüman Kardeşler örgütü Türkiye’de hükümetin bir parçasıdır!” demişti. McMaster ise İngiliz düşünce kuruluşu “Policy Ekschange’in” düzenlediği toplantıda “Türkiye ve Katar’ın, Ortadoğu’daki radikal ideolojilerin ana hamisi olduğunu” söylemişti!

Türkiye, Afrin’den sonra Münbiç’te ABD askerlerinin koruması altındaki teröristleri de temizlemek istiyor… Bölgedeki Amerikalı General Paul E. Funk Amerikan askerlerinin koruduğu teröristleri ziyaretinde “Türkiye’nin tehditlerinden endişelenmiyorum. Benim işim savaşmaktır!” diye sert konuştu.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Suriye topraklarını teröristlerden temizleyeceğiz. Afrin’i de Suriye halkına teslim edeceğiz. Kararımız Münbiç ve Fırat’ın doğusu için de geçerlidir!” sözleriyle tepkisini açıkladı. Bakalım, ip üzerinde karşıdan karşıya geçmek isteyen iki inatçı keçinin söylemleri ne yönde gerçekleşecek!

TC ve ABD ilişkilerindeki köşe taşlarına göz atalım:

1923… ABD’nin, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ndeki ilk elçiliği Ankara İstasyonu’nda bir yolcu treninin vagonu idi! Ekteki tarihsel fotoğraf, daha sonra Ankara’ya büyükelçi olarak dönecek olan James Jeffrey’in maslahatgüzarlık duvarındaydı. Ankara’dan ayrılırken bana hediye etmişti…

5 Nisan 1946… Vaşington’da ölen Türk Büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesini, dünyanın 2. büyük zırhlısı Missouri zırhlısı, iki muhrip eşliğinde İstanbul’a getirdi.

6 Nisan… Cumhuriyet gazetesinde zırhlıyı Boğaz’da gösteren sekiz sütunluk fotoğrafın altında iki haber vardı: “Missouri büyük ilgi ve sevgiyle karşılandı. Filonun gelişi Türk-Amerikan dostluğunun parlak bir ifadesi oldu” ve “Münir Ertegün cenaze töreni dün yapıldı.”

General Douglas Mac Arthur, Japon İmparatoru “Güneşin Oğlu” Hiro Hito’yu ayağına kadar getirerek, Japonya’nın “kayıtsız şartsız” teslimiyet belgesini bu zırhlıda imzalatmıştı. Bu zırhlının seçiminin bu simgesel özelliği, “Amerika’nın 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyet tehdidine karşı Türkiye’ye destek anlamını” taşımasıydı.

PTT, Missouri zırhlısı nedeni ile üç parçalık anı pulu çıkarmıştı. İzmir’de PTT Müdürü olan Babam Hilmi Acar koleksiyonuna bu diziyi de aldığı için ben de TC-ABD olaylarını o tarihten itibaren izlemeye başladım…

22 Mayıs 1947… ABD Başkanı Harry Truman’ın önerisi ile “komünizm tehdidi” altındaki “Türkiye ve Yunanistan’a Yardım Yasası” yürürlüğe girdi. 2. Dünya Savaşı’nda ABD ordusunun Genelkurmay Başkanı, sonra Savunma Bakanı olan General George Marshall, bu amaçla bir yardım planı hazırladı.

ABD, Türkiye’nin 615 milyon dolarlık yardım isteğine karşılık 1948-1951 yılları arasında, “hibe” olarak 62.4 milyon dolarlık yardım yaptı. Yunanistan’a 300, Türkiye’ye 100 milyon dolarlık askeri yardım sağladı.

Karayolları örgütü modernleştirildi, tarım makineleştirildi. Okul öğrencilerine süttozu ve peynir dağıtıldı. (Ben de sonraki yıllarda Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki öğrencilik yıllarımda peynir ve margarin yağı dağıtımından nasibimi aldım...)

Ekim 1950… Türkiye, ABD’nin yönlendirmesi ile Birleşmiş Milletler Barış Gücü’ne 5 bin 90 kişilik tugay gönderdi… İzmir’de karşı komşumuz Onbaşı Halil Kore’den dönemedi!

18 Şubat 1952… Kore bağlantısı, Türkiye’ye Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (KAAÖ-NATO) üyeliği yolunu açtı. İzmir’de eski adı İtalyanca “Paradiso (cennet)” olan Kızılçullu’daki (Şirinyer) Köy Enstitüsü binası, Güneydoğu Karargâhı yapıldı. Yakınındaki Roma dönemi sukemerinin bulunduğu Meles Çayı’nda uçurtma uçururdum…

1954… Kordon’da İzmir’in ilk büyük oteli olan Şehir Oteli de KAAÖ’ye verildi. İzmir Atatürk Lisesi’ne o tarihte bu binanın önünden geçerek giderdim…

* * *

Amerikan askeri yardımı olarak verilen malzemenin bakım ve yedek parça giderlerinin Türkiye bütçesinden karşılanması, ekonomik sorun yarattı. Bu amaçla yılda yaklaşık 145 milyon dolar gerekiyordu. Türkiye’nin 2. Dünya Savası sonrasındaki döviz birikimini eritti. İthalat artınca dış ticaret dengesi bozuldu.

Ayrıca, askeri yardımın büyük bölümü kullanılmış silahlar ve malzemeydi. Bu yardımın hukuksal sahipliği Temmuz 1947 Antlaşması’nın 4. maddesi gereğince ABD’ye aitti. ABD, onay vermezse Türkiye bu silahları isteği doğrultusunda kullanamazdı! (Devam edecek)

Özgen ACAR, 13 Şubat 2018

Re: TC ve ABD Nereye? (1-8) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Şub 20, 2018 11:16
gönderen Oğuz Kağan
TC ve ABD Nereye? (2)

TC ve ABD ilişkilerindeki köşe taşlarına göz atmayı sürdürmeden önce çarpıcı bir alıntıya yer verelim!

ABD Savunma Bakanı James Mattis, Brüksel’de “Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (KAAÖ-NATO)” toplantısı sırasında görüştüğü Türk Bakan Nurettin Canikli’ye “YPG ile PKK’yi savaştırabiliriz…” dedi!

Bu bağlamda ABD’nin, PKK’nin Suriye uzantısı YPG’nin iskeletini oluşturan “Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG)” 2019 bütçesinde 550 milyon dolarlık ödenek ayırdığı da açıklandı.

Anımsarsınız İngiliz casusu, arkeolog, Yarbay Thomas Edvard Lawrence (1888-1935) “Osmanlı İmparatorluğu’nu Ortadoğu’da parçalama başarısını, yöredeki etnik mozaiği birbirine karşı kullanarak elde ettim!” demişti…

Anlaşılan Ortadoğu’da Amerikalılar da İngiliz Lawrence’in yöntemlerini uygulamaya başladılar…

* * *

TC ve ABD ilişkilerindeki köşe taşlarına göz atmayı sürdürelim:

1952… Türkiye’nin ABD’nin öncülüğünde kurulan KAAÖ’ye üyeliğine değinmiştik.

Mayıs 1953… ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles, SSCB’ye karşı KAAÖ’nün Ortadoğu’da uzantısı olarak “Bağdat Paktı’nı” kurmak amacıyla bölge ülkelerini ziyaret etti.
(Kardeşi Allen Dulles, 2. Dünya Savaşı’nda, bir ayağı İsviçre’de, bir ayağı İstanbul’da olan Amerikan casusu idi. Sonrasında Amerikan “Merkezi İstihbarat Örgütü’nü (CIA)” kurdu! 24 Şubat 1944 şifresinde, “Türk ve Nazi istihbaratı arasındaki ilişkiler, اiçero’nun casusluk olayının ipucunu veriyor” diyor ve ekliyordu: “Ankara, bu kanalla İngiliz ve Amerikalıların Türkiye siyasasını öğreniyor!)

1955… Türkiye, Irak, İran, Pakistan ve İngiltere’nin katılımıyla “Bağdat Paktı” kuruldu. ABD “siyasal gözlemci!” oldu. 1959… Irak, pakttan çekilince yerine kurulan “Merkezi Antlaşma Örgütü (MAÖ - CENTO)” Ankara’ya taşındı. ABD’nin önemli ekonomik katkısıyla 2. TBMM binasında ekonomik, kültürel ve teknik işbirliği konularında çalışmalara başladı.
1979… Pakistan ve ardından İran da çekilince örgüt sona erdi.

* * *

1954… Türkiye, İzmir’deki KAAÖ Askeri karargâhının yanı sıra ABD’nin Adana’da İncirlik Üssü’nü açmasına da olanak sağladı. İncirlik “soğuk savaş” döneminde, Körfez Savaşı’nda ve Irak’ın işgalinde sıçrama tahtası olarak kullanıldı. (Günümüzde Suriye’de, hem de Türkiye’ye karşı kullanılmıyor mu?)

1959… İncirlik Üssü’ne “Jüpiter Füzelerinin” yerleştirilmesine başlandı. (ABD düşünce kuruluşu “Stimson Center” raporuna göre günümüzde İncirlik Üssü’nde 50 kadar “B61 tipi atom bombası” bulunuyor!)

* * *

1959… İngiltere, Türkiye, Yunanistan, Türk ve Rum temsilcilerinin katılımıyla, Londra ve Zürih antlaşmaları imzalandı, Kıbrıs’ta “bağımsız” bir devlet kurulmasına karar verildi.
16 Ağustos 1960… Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu.

20-24 Aralık 1963… Rumlar, Lefkoşe’nin yanı sıra 103 köye saldırdı. Çatışmalarda 360 Türk ve 174 Rum öldürüldü. Kıbrıs’taki Türk Alayının doktoru Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi Mürüvvet ve çocukları Murat, Kutsi ile Hakan da sığındıkları banyoda küvet içinde öldürülmüşlerdi. 30 bin Türk göçe zorlandı.

25 Aralık… Kıbrıs Türk Alayı mevzilere çıktı ve Hava Kuvvetleri’nin savaş uçakları Kıbrıs üzerinde uçmaya başladı.

30 Aralık… İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında “Yeşil Hat Antlaşması” yapıldı.

2 Haziran 1964… Türkiye, Kıbrıs’ta yaşanan çatışmaların artması ve Rumların silahlanma kararı alması üzerine, soydaşlarını korumak için Ada’ya çıkarma yapmaya hazırlandığını açıkladı.

5 Haziran 1964… ABD Başkanı Lyndon B. Johnson, Başbakan İsmet İnönü’ye gönderdiği ünlü mektubunda, ABD’nin Türkiye’ye sağladığı silahların kullanılmasına “izin verilmeyeceğini” bildirdi. (Temmuz 1947 Antlaşması’nın 4. maddesi gereğince bu silahların hukuksal sahibi ABD idi!)

O ana kadar askeri alanda Türkiye’yi destekleyen Pentagon’daki askerlerin yerini Yunan ve Ermeni “lobisi” etkisindeki Beyaz Saray’ın aldığı bir “dönüm noktası” ortaya çıktı! Türkiye’de ABD karşıtı gösteriler başladı.

Bu oluşum KAAÖ üyesi Türkiye ile Varşova Paktı üyesi Sovyetler Birliği’ni yakınlaştırdı. Karşılıklı devlet ziyaretleri başladı. Ankara ile Moskova arasında çeşitli ekonomik anlaşmalar imzalandı. Rusların Türkiye’de kurdukları çeşitli dev tesislerin bedelinin, Karadeniz’den gönderilen taze sebze ve meyvelerle ödenmesine başlandı. Rusya, Kıbrıs’ta Türkiye’ye destek verir oldu. (Devam edeceğiz)

Düzeltme: Geçen hafta kullandığımız ABD’nin Ankara’daki ilk büyükelçiliği olan “tren vagonunun” tarihi 1923 değil, 1922’dir…

Özgen ACAR, 20 Şubat 2018

Re: TC ve ABD Nereye? (1-8) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Şub 27, 2018 10:49
gönderen Oğuz Kağan
TC ve ABD Nereye? (3)

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, ABD Reis-i Umumisi ile 3 saatten fazla görüştü. Ardından meslektaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile konuştu. İkilinin konuşmasından sonra bir ortak bildiri yayımlandı.

Tarafların, sorunları görüşmek üzere “ortak mekanizma” kurmaya karar verdikleri açıklandı. Bildiride, ABD’nin Suriye’de desteklediği PYD - YPG terör örgütlerinden söz edilmedi!

1815’te, Napolyon Bonapart’a karşı ünlü Viyana Kongresi’nin mimarı, Alman kökenli, Avusturya Başbakanı Prens Klemens von Metternich’in şu ünlü sözünü anımsadım: “Bir işi sürüncemede bırakmak istiyorsan komisyona havale et!”

Anlaşılan saatlerce konuşmalardan sonra Tillerson, “PYD - YPG sorununu” komisyona, Türkçe deyimiyle “çıkmaz ayın son çarşambasına” havale etmiş…

Bu görüşmelerde bir de “protokol sorunu” dikkati çekti… Şimdiye değin herhangi bir ABD Başkanı, Türk Dışişleri Bakanı’nı “Beyaz Saray’da” kabul etmedi. Ancak, Türkiye’de bu protokol hatası “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde”, üstelik önce iki Dışişleri bakanı dahi görüşmeden yaşandı…

Bu görüşmeden 8 gün sonra, “sürünceme” olgusu devreye girmişti. ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü “Doğu Guta’da sivillerin öldüğüne” ilişkin bir açıklama yaptı.

Bu açıklamaya Türk Savunma Bakanlığı sözcüsünden değil, Bakan’dan değil, Başbakan’dan değil, AKP Reis-i Umumisi’nden küfürle karışık “Be Vicdansız… Be Ahlaksız…” sözleriyle geldi. Böylece, bu kez “devlet protokolünde” bir sözcünün seviyesine inildi. Hem de ne sözlerle!

Anımsarım! 1960’lı yılların başında, bir gün Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin ile söyleşi yaparken Bakanlık Sözcüsü Büyükelçi İsmail Soysal içeri girdi. Önemli ve çok güzel bir haber verdi. Bakan Erkin sevindi ve “Bu haberi ben açıklayayım!” dedi.

Sözcü Soysal şu tepkiyi gösterdi: “Sayın Bakanım! Yarın bu olayın tersi olursa, ben sözcü olarak sizi yalanlayamam. İsterseniz ben açıklayayım. Tersi gelişme olursa siz beni yalanlayıp kulağımdan tuttuğunuz gibi bu görevden de alabilirsiniz…”

Erkin’in yanıtı, “Tamam, sen açıkla!” oldu. Bakan, “devlet protokolünde hiyerarşik seviyeyi” çok iyi biliyordu!

* * *

TC-ABD ilişkilerine göz atmayı sürdürelim…

15 Temmuz 1968… ABD’nin 6. Filosu’na bağlı bir uçak gemisi ile 5 muhrip Dolmabahçe açıklarında demirledi. Bu olay, 50 yıl önce Türkiye’de ABD aleyhtarlığını fişekleyen dönüm noktası oldu.

18 Temmuz 1968’de yalnızca Türkiye tarihinin değil, dünya tarihinin en önemli Amerikan karşıtı eylemlerinden biri gerçekleşti. Dolmabahçe rıhtımına yanaşan 6. Filo’nun askerlerinden 3’ünün , “Yankee go home! (Yankee defol!)” söylemleri ile Deniz Gezmiş’in başında bulunduğu devrimci gençler, tdenize döktüler.

Bir gece kulübünde 150 kuruşluk hesaba itiraz eden 3 Amerikan denizcisi dışarı atılıp üzerlerine boya ve katran fırlatıldı.

16 Şubat 1969… Gençler, daha fazla muhriple gelen 6. Filo ile bağlantılı olarak “emperyalizm ve sömürü karşıtı” bir toplantı düzenlediler. Amerikan askerlerinin geneleve ulaşmaları engellendi.

Günümüzde TBMM Başkanı olan ve “Laiklik yeni anayasada olmamalıdır” diyen dönemin MTTB Başkanı olarak İsmail Kahraman sağcı gençleri devreye soktu. Çatışmalarda 2 kişi öldü, 200 kişi yaralandı. Bu olaylar siyasal tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçti.

12 Mart 1971… TSK’nin verdiği “muhtıra” nedeniyle Başbakan Süleyman Demirel istifa etti. Prof. Dr. Nihat Erim “partiler üstü teknokratlar hükümetini” kurdu. ABD karşıtı gösterileri başlatan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan idam edildiler.

30 Mart 1972… ABD karşıtı “Türkiye Halk Kurtuluş Partisi - Cephesi” kurucusu Mahir Çayan ve 9 arkadaşı öldürüldü.

(19 Temmuz 1980… Mahir Çayan ve arkadaşlarının intikamı olarak Erim öldürüldü.)

8 Şubat 1972… Erim ABD’nin baskısı ile “haşhaş ekimini” yasakladı. Yasaklamanın karşılığında ABD, ilk taksit olarak 35 milyon liralık tazminat ödedi.

1 Temmuz 1974… Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ile koalisyon hükümeti kurdu, “haşhaş ekimi yasağını” kaldırdı.

(Devam edecek.)

Özgen ACAR, 27 Şubat 2018

Re: TC ve ABD Nereye? (1-8) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Mar 06, 2018 10:13
gönderen Oğuz Kağan
TC ve ABD Nereye? (4)

Üç hafta önce ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, AKP Reis-i Umumisi ile 3 saatten fazla görüştü. Ardından meslektaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile konuştu. İkilinin konuşmasından sonra “ortak mekanizma kurulacağı” açıklandı.

ABD Dışişleri Sözcüsü Heather Nauert, “Tillerson ile Erdoğan, ABD - Türkiye ilişkilerini geliştirmek üzere verimli ve açık bir görüşme gerçekleştirdi. Ayrıntıları daha sonra paylaşacağız” dedi.

8 gün sonra ilk “ayrıntı” ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Binbaşı Adrian Galloway’ın “Doğu Guta’da sivillerin öldüğüne” ilişkin bir açıklamasıyla paylaşıldı! Bu açıklamaya tepki AKP Reis-i Umumisi küfürle karışık “Be vicdansız… Be ahlaksız…” sözleriyle geldi.

Geçen hafta içinde Dışişleri Sözcüsü Nauert, “Türkiye, Birleşmiş Güvenlik Konseyi’nin Suriye’de ateşkes kararını okumalı. Haritaya bakarsanız Afrin Suriye’dedir” dedi.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un Nauert’e yanıtı şöyle oldu: “Kararda atıf yapılan, insani durumun endişe yarattığı yerler arasında Afrin zikredilmiyor. Afrin’de cereyan eden, kararda kastedilen sivil-terörist ayrımı gözetmeyen bir çatışma değil, Suriye’nin bütünlüğünü ve Türkiye’nin milli güvenliğini hedef alan terörist örgütlere karşı yürütülen bir mücadeledir.”

Dört gün önce de Sözcü Binbaşı Gallovay açıklamaları sürdürerek Türkiye’yi resmen şu sözlerle tehdit etti:

“Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ortağımızdır. PKK’nin IŞİD’e karşı mücadeleden çekilmesine hoşgörü ile yaklaşmayacağız. Afrin’deki şiddetten endişeliyiz. Bölgedeki daha acil güvenlik tehdidi olan IŞİD’den dikkatleri dağıttığını düşünüyoruz. İhtilafın sadece Afrin’de değil, Suriye genelinde sivillere yönelik etkilerinden de çok kaygılıyız!”

Türkiye kimleri düşman görüyor? PKK ve YPG değil mi? Peki, ABD Savunma Sözcüsü,YPG ile PKK’yi “ABD’nin ortağı” olarak açıklamıyor mu?

Bırakın “Be vicdansız… Be ahlaksız…” diyen AKP Reis-i Umumisi’ni, TC Savunma Bakanlığı sözcüsünden tepki geldi mi?

Hani Tillerson’la “ortak mekanizma kurulmasında” anlaşmaya varılmıştı? Türkçe atasözleri çok zengindir. Bu duruma “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur!” ya da “Cami ne kadar büyük olsa da imam bildiğini okur!” denilmez mi?

* * *

TC - ABD ilişkilerine göz atmayı sürdürelim…

1967… Atina’da yeni hükümet Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesini hedefleyen “Enosis” ilkesini uygulamaya, adada Türk köylerine saldırılara başladı. Türkiye “adaya müdahale hakkını” anımsattı. 1974… Rum terör örgütü EOKA’nın başı Nikos Sampson Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’u devirdi.

20 Temmuz 1974… Türk uçakları Kıbrıs üzerinde uçmaya başladı. Yunan birlikleri bir yandan bombalanırken bir yandan da adaya havadan indirme ve denizden çıkartma yapılıyordu.

(Önemli bir anımsatma: ABD Başkanı Lyndon B. Johnson, Başbakan İsmet İnönü’ye gönderdiği ünlü mektubunda, ABD’nin Türkiye’ye sağladığı silahların kullanılmasına “izin verilmeyeceğini” bildirdi. Silahların, verilen savaş ve uçak gemilerinin sahibi 1947 anlaşmasına göre ABD’ydi…

Bu tehdit üzerine müdahale yapılamadı. Cumhuriyet gazetesi “Kendi gemini kendin yap!” kampanyasını başlattı. Donanma için savaş gemilerinin yapımına başladı. Türkiye’de savaş sanayisi güçlendi. Bugün TSK’nin Afrin’de kullandığı silahların yüzde 70’inin yerli malı olduğu açıklandı…)

22 Temmuz… Türk Hava Kuvvetleri, 29 araçlık Rum konvoyunu imha etti. Yunanistan’da cunta ve Kıbrıs’ta Sampson istifa etti.

25 Temmuz - 8 Ağustos… BM Güvenlik Konseyi’nin kararıyla adanın üç garantör devleti olan İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında Cenevre’de yapılan görüşmelerde, adada bulunan Rum - Türk taraflarının sürekliliği ve “adanın federal devlet” olmasında anlaştılar.

“Cenevre Deklarasyonu” ile Kıbrıs Türk ve Rum olarak iki “özerk” bölüme ayrıldı.

ABD, yine Türkiye’ye silah ambargosu uygulamaya karar verdi. Türkiye, ABD’nin kullanımındaki İncirlik Üssü ve öteki üslerin kullanımını askıya aldı, buraların denetimini TSK’ye devretti. İncirlik Üssü, ABD’nin Sovyetler Birliği’ne karşı nükleer silahlar ile donatılmış kilit karargâhı idi.

Eylül 1978… ABD Kongresi’nin ambargoyu kaldırması sonrası, İncirlik Üssü yeniden devreye girdi. Şimdi de ABD, Irak ve Suriye’deki hedeflerine ve Türkiye’ye karşı kullanıyor! (Devam edecek…)

(Düzeltme: Geçen haftaki yazımda “AKP Reis-i Umumisi” sözleri “ABD Reis-i Umumisi” olarak yayımlandı… Düzeltiriz…)

Özgen ACAR, 6 Mart 2018

Re: TC ve ABD Nereye? (1-8) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Mar 13, 2018 10:56
gönderen Oğuz Kağan
TC ve ABD Nereye? (5)

Geçen hafta bir komşu ülkenin diplomatıyla Afrin olayını konuşuyorduk. Kendisi “Hatay sınırına 58 km uzaklıktaki Afrin’e, modern silahlarla bile 40 gündür ulaşamadınız. Oysa 26 Ağustos’ta başlayan, yokluk içindeki Büyük Taarruz’da, 332 km uzaklıktaki İzmir’e 15. günde girmiştiniz. Bunu anlayamıyoruz!” dedi.

Bu düşünce çok yaygınlaşmış olmalı ki AKP Reis-i Umumisi, cumartesi günü bu konuda şu açıklamayı yaptı:

“Tek bir masum bile maddi manevi zarar görmesin diye kendi hayatını riske atarken onlar sivilleri katletmekten çekinmiyor. Eğer biz vicdanımızı, ahlakımızı rafa kaldırmış olsak Afrin’i ele geçirmek 3 günlük işti. Ama biz çok hassasız. O kenar mahallelerin nasıl yerle yeksan edildiğini biliyoruz…”

Aynı gün Avrupa Birliği ülkelerinden bir kadın diplomat da şu değerlendirmeyi yapmıştı:

“Türkiye Savunma Bakanlığı Afrin harekâtında 3 bine yakın teröristin etkisiz hale getirildiğini söyledi. Ben askerlik olaylarından anlamam. Ama nasıl oluyor da top-roket atışları ile kilometrelerce ötedeki hedefte ölen teröristlerden kaçının etkisiz hale getirildiği saptanabiliyor?

Oysa Suriye’de savaşı izleyen, merkezi İngiltere’de bulunan Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, harekâtın başladığından bu yana çatışmalarda en az 370 YPG’li teröristin etkisiz hale getirildiğini bildirdi.

Ayrıca 340 Özgür Suriye Ordusu üyesinin yaşamını yitirdiğini ve bu süre içinde 200’den fazla sivilin de hayatını kaybettiğini saptamış. Türkiye ise bunu reddediyor!”

Kadıncağıza yanıt veremedim! Dün yapılan resmi açıklamada etkisiz hale getirilen terörist sayısı 3 bin 347 olarak bildirildi…

* * *

Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilere göz atalım…

AKP Reis-i Umumisi’nin veda ziyaretini kabul etmediği ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass, olaylı biçimde Türkiye’den ayrılarak atandığı Afganistan’a gitti.

Geçen yıl temmuzda ABD Başkanı Donald Trump’ın, Bass’ın yerine, daha önce İstanbul’da çalışmış, Türkçe bilen, Yunanistan’da büyükelçilik yapmış olan, Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Dairesi’nden sorumlu Müsteşar Yardımcısı Daniel B. Smith’i atayacağı duyuruldu.

Aradan yaklaşık 8 ay geçti, hâlâ koskoca ABD’nin Ankara’da büyükelçisi yok!

‘Kanun Benim!’

“Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF)” örgütünün Almanya temsilcisi Christian Mihr, Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni Murat Sabuncu ve Cumhuriyet gazetesi muhabiri Ahmet Şık’ın tahliye edilmesi ile ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptı:

“Gazetecilerin aylar sonra cezaevinden kurtulmaları ve ailelerine kavuşmaları içimizi ferahlatan bir tablo... Ancak bu karar şunu gözler önüne serdi: Tahliye kararı da, tutuklama kararı gibi tamamen keyfi!”

Bu değerlendirme sanki Türkiye’yi, “Kanun benim!” diyen Fransa Kralı 14. Louis yönetiyor!

Bu uygulama bağlamında Akın Atalay da 500 gündür 14. Louis’nin rehini konumunda. Atalay’ın kaçmaya niyeti olsaydı, Almanya’dan kendi ayağı ile tıpış tıpış gelip teslim olur muydu?

“MİT TIR’ları” davasında Yargıtay “başka ülke adına casusluktan” yargılanan Erdem Gül’ün beraatına karar verdi, yurtdışında olan Can Dündar’ın cezasını katladı. CHP milletvekili gazeteci Enis Berberoğlu’nun davası da tutuklu olarak ayrıca sürüyor.

ABD Savunma Bakanlığı karargâhı Pentagon resmen şu açıklamayı yaptı:

“Suriye’de IŞİD’e karşı savaşan PYD ve PKK’ye ayrılan 500 milyon dolarlık bütçenin 393 milyon doları silah ve donanım olacaktır!”

Bu durumda Pentagon’un açıklaması, ABD aleyhine casusluk olmuyor mu?

* * *

Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerindeki tutuklamalar dışında “yandaş” ve “çıkardaş” basından herhangi bir gazeteci cezaevinde var mı? Bu olgu 8 yıl önce yitirdiğimiz değerli karikatürist Turhan Selçuk’un bana imzaladığı ekteki karikatürü anımsattı… Sayın Turhan Selçuk’u saygıyla anıyorum…

Özgen ACAR, 13 Mart 2018

Re: TC ve ABD Nereye? (1-8) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Mar 20, 2018 9:09
gönderen Oğuz Kağan
TC ve ABD Nereye? (6)

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) birlikleri 58 gün sonra Afrin’in merkezine girdiler…

Suriye denilince basınımızda TSK, ÖSO, PYD, PKK, YPG gibi kısaltmalardan geçilmiyor. Peki, TSK’nın ortağı ÖSO nedir?

Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad yönetimine karşı olan bazı subaylar ve komutalarındaki bazı askerler Suriye ordusundan ayrılıp ÖSO’yu kurdular. Türkiye’de kimi çevrelerde ÖSO “yasal yönetime karşı ayaklanmış bir terör örgütü” olarak kabul edildi.

AKP Reis-i Umumisi, “ÖSO ülkesinde Kuvayı Milliye gibidir!” dedi… Yani, Esad Osmanlı, karşısındaki ÖSO Mustafa Kemal Atatürk ordusu! (AKP Reis-i Umumisi’nin bu tanımlaması, herhalde ağzına Atatürk’ü almayan Abdülhamitçi TBMM Başkanı’nın hoşuna gitmemiştir…)

Afrin’e TSK ile giren bir ÖSO komutanının bu işbirliği hakkında değerlendirmesi ise şöyle:

“Bugün Özgür Suriye Ordusu ve Türk askeri bir dava için bir düşmana karşı bir araya geldi. Ne bizim için ne de Türkiye için, iyilik düşünmeyen ve hem Türkiye’ye ve de Suriye’ye düşman olan ayrılıkçı terör örgütlerine karşı bir araya geldik!”

* * *

Bu gelişmeden sonra AKP Reis-i Umumisi, yeni hedefi şöyle açıkladı:

“İdlib tarafındaki gözlem noktalarını tahkim ederek Menbiç’e yöneleceğiz. ABD, Menbiç’i tümüyle boşaltırsa bu işi daha hızlı ve kolay gerçekleştiririz. Onlardan ihsan istemiyoruz, gölge etmesinler yeter!”

Üç hafta önce ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, AKP Reis-i Umumisi ile 3 saatten fazla görüştü. Ardından meslektaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile konuştu. İkilinin konuşmasından sonra “ortak mekanizma kurulacağı” açıklandı.

Sonra ne oldu? ABD Başkanı Donald Trump, Tillerson’ı, üstelik hiç de nazik olmayan bir biçimde, bir “tvit” gönderisi ile şutladı.

Sonuç: 3 saatlik konuşma balon oldu, uçtu gitti, “ortak mekanizma” rafa kalktı! Yerini, Amerikan Kongresi’nin bazı üyelerinin “Türkiye’ye yaptırım uygulanması” önerisi aldı.

Bu arada, ABD Dışişleri Bakanlığı Basın Sözcüsü Heather Nauert, Türkiye’yle görüşmelerin sürdüğünü, ancak Menbiç konusunda henüz bir anlaşma olmadığını söyledi. Çavuşoğlu’nun konuyla ilgili sözlerine ise şu yanıtını verdi:

“Şu aşamada Türk hükümetiyle birçok konuda görüşmeler yürütüyoruz. Geçen hafta 1.5 gün süren görüşmeler gerçekleştirdik. Bir uzlaşı sağlamaya çalışıyoruz!” Yani bla, bla…

Ancak “ortak mekanizmanın” rafa kaldırıldığını yansıtan bu sözlere karşılık, daha gerçekçi açıklama ABD Genelkurmay Başkanlığı sözcüsü Korgeneral Kenneth F. McKenzie ve Savunma Bakanlığı sözcüsü Dana White’tan şöyle geldi: “Menbiç ve güney bölgesinde yeniden konumlamalar yaptık. Orada askeri üssümüz var!

Bu, değil “gölge etmemek”, TSK ile Amerikan ordusunu karşı karşıya getirecek tehlikeli bir tepki değil mi?

* * *

Türkiye ile ABD arasındaki yakın geçmişteki ilişkilere göz atalım…

Bir okurumuz anımsattı. 27 Mayıs 1960’ta Demokrat Parti (DP) devrini kapatan askeri darbeden sonra, 3 Ağustos 1960’ta çıkarılan bir yasa ile TSK’de “ordudaki geleneksel piramit yapısı bozulduğu, emir komuta zincirinin zarar gördüğü” gerekçesi ile başta Genelkurmay Başkanı Orgeneral Ragıp Gümüşpala olmak üzere 235 general, 5 bin kadar da subay emekli edildi.

“Rütbe enflasyonu mağduru” bu subaylar sonra “Emekli İnkılap Subayları (EMİNSU) Derneği’ni” kurdular. 27 Mayıs darbesinin önde gelenlerinden ve sonra 18 Kasım 1960’ta ordu ile Milli Birlik Komitesi’nden uzaklaştırılan Albay Alparslan Türkeş, “Albay rütbesinde ciddi bir yığılma vardı. Ancak kurunun yanında yaşların da yanması ciddi zafiyet oluşturdu” demişti.

DP’nin hazineyi tamtakır bırakması nedeniyle bu subayların emeklilik tazminatları, “Amerikan yardımı!” ile ödendi.

* * *

“15 Temmuz FETÖ darbesine” karışan 157 general, 2 bin 71 subay, 1100’ü Jandarma, 18’i Sahil Güvenlik görevlisi olmak üzere, toplam 6 bin 153 subayın çoğu “tutuklanarak” ordudan atıldı…

Ayrıca 4 bin 90 Askeri Lise Öğrencisi, 6 bin 140 Astsubay Meslek Yüksekokulu öğrencisi ile 6 bin 179 lisans düzeyinde (Kara Harp Okulu, Deniz Harp Okulu, Hava Harp Okulu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi, Hemşirelik Yüksekokulu, Fakülte-Yüksekokulu) olmak üzere, toplam 16 bin 409 kişi de askeri öğrencilik konumunu yitirdi.

Bu durumda, TSK’nın yalnızca “geleneksel piramidi” bozulmakla kalmayıp süngerimsi bir yapı da oluşmadı mı? (Devam edecek)

Özgen ACAR, 20 Mart 2018

Re: TC ve ABD Nereye? (1-8) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Mar 27, 2018 11:41
gönderen Oğuz Kağan
TC ve ABD Nereye? (7)

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı, “Türkiye’deki İncirlik ile Katar’daki El Udeyd hava üslerinden ayrılacağı yönündeki haberlerin gerçeği yansıtmadığını” açıkladı.

Açıklamada, “Ortak güvenlik kaygıları ile mücadele etmek için birlikte çalışmamız gerektiği bir zamanda bu zararlı haberler bölgedeki ortaklar arasında güvensizliği ve ayrılığı besliyor!” denildi.

ABD, Adana İncirlik’teki üssünde “Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü’nün (KAAÖ - NATO)” 5. ve 6. maddesinde öngörülen “taraflardan bir ya da daha çoğuna karşı silahlı saldırıları önleme amacıyla” bulunuyor.

Peki, ABD, Suriye’de Menbiç’te PKK kaynaklı konuşlanıp Türkiye’ye karşı terör örgütlerinin saldırılarını önleme yerine, neden koruyor, neden Türkiye’yi engelliyor?

Şu günlerde ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi William Rouback ve Binbaşı James Jarrard’ın, Menbiç’teki 2 bin ABD askeri ve sokaklarda halk ile görüşmeleri ne anlama geliyor?

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert’in “Bizim Menbiç’ten çekilmek gibi bir niyetimiz yok!” sözlerine ne demeli?

Bu davranışlar ABD’nin KAAÖ kurallarını takmadığı ve KAAÖ üyesi Türkiye’yi koruyacağı yerde, karşı güçleri desteklediği anlamına gelmez mi?

* * *

TC-ABD ilişkilerini anımsamayı sürdürelim:

2 Ağustos 1990’da Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, Basra’nın Irak’a ait olduğu gerekçesiyle 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etti.

ABD öncülüğünde, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır’ın da aralarında bulunduğu 28 ülke, Irak’a karşı “1. Körfez Savaşı, Çöl Fırtınası Harekâtını” başlattı. Harekâta İncirlik’teki ABD savaş uçakları da katıldı! Kara harekâtından, dört gün sonra Irak teslim anlaşmasını imzaladı.

ABD Başkanı George H. W. Bush, TC Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı “Beyaz Saray’a” değil, tatilini geçirdiği Vaşington yakınında, Maryland’de, kırsal alanda bulunan “Camp David’e” davet etti. Görüşmenin baş başa olması için Özal’ın yanında ancak bir görevli getirmesi istendi.

Camp David, çevresi bol ağaçlı bir yörede, şömineli 12 konuk yerleşkeli, başkanın özel makam odası ve ayrıca üç konferans odası, ısıtılmış yüzme havuzu, tek delikli golf alanı, dolambaçlı yürüyüş patikası olan binada bulunuyor.

Bu görüşmeden TC ile ABD arasında “Stratejik Ortaklık” denilen şu işbirliği kararı çıktı:

“ABD bir Körfez ülkesinde askeri varlık oluşturmadan önce Türkiye ile danışmalarda bulunacaktır. Türkiye, büyük bir bölgesel diplomasi ya da bir askeri girişimde bulunmadan önce ABD ile danışmalarda bulunacaktır. İki ülkeden hiçbirinin eylem özgürlüğü ve egemenlik hakları gölgelenmeyecektir.”

* * *

Ekim 2002’de ABD’nin Irak’a bir harekât düzenleyeceğinin tartışıldığı günlerde Başbakan Bülent Ecevit ve öteki Türk yetkililer, Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına karşı Türkiye’nin müdahale edeceğini açıkladılar.

Kürt Parlamentosu, bağımsız Kürt Devleti’nin kurulması için girişimlere başladı. Bu gelişmelerin ardından bu gece Malatya ve Diyarbakır’dan hareket eden 12 bin kişilik Türk birliği Kuzey Irak’a girdi.

20 Mart 2003’te ABD ve İngiltere’nin gözetimindeki çokuluslu “Koalisyon Güçleri” Irak’a girince “İkinci Körfez Savaşı” başladı.

2 Nisan 2003’te Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell arasında Irak Savaşı’yla ilgili 3 maddelik “gizli bir anlaşma” imzalandı.

Anlaşmada, “İncirlik’teki hastanenin ve Diyarbakır’daki tüm Türk askeri hastanelerinin Irak’ta yaralanan ve buradan tahliye edilen Amerikan askerleri için kullanılması, ‘Kuzey Gözetleme Arama ve Kurtarma Operasyonu (ONV-SAR)’ kapsamında Türkiye’de olan varlıkların Irak’a yeniden intikali ve ticari tedarik güzergâhı yaratılarak Amerikan güçleri için gerekli lojistik malzemelerin Türkiye’den Irak’a teslimatı” öngörülmekteydi.

Anlaşmayla, ABD’ye çok ağır ödünler verildiği iddiaları gündeme geldi. Bu gizli anlaşma ile Ankara’nın PKK’ya karşı harekât yapamayacağı, ABD askeri harekâtlarında Türkiye’nin Vashington’un isteklerini şartsız kabul edeceği, Kuzey Irak’taki Türkmenlerin yaşadıkları yerlerden toplu olarak göç ettirilmesine tepki vermeyeceği, Türk ordusunun küçültüleceği, Kuzey Irak’ta kurulacak Kürdistan’ın Ankara tarafından resmen tanınacağı öne sürüldü.

ABD basını, bu tepkilere karşılık “Türk halkının, Türkiye’yi küçük düşürücü hareketlerinden rahatsızlık duyduğunu, Türkiye’nin başkalarının toprağında gözü olmadığını, Kerkük ve Musul konusunda kamuoyunun hassas olduğunu” yazdı.

(Devam edecek)

Özgen ACAR, 27 Mart 2018

Re: TC ve ABD Nereye? (1-8) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Nis 03, 2018 12:23
gönderen Oğuz Kağan
TC ve ABD Nereye? (8)

Mart ayının son 3 gününde, Suriye konusunda Türkiye ile ABD arasında ilginç görüşmeler yapıldı.

Perşembe günü, ABD Başkanı Donald Trump, “Suriye’deki Amerikan güçlerinin çok yakında çekileceğini” açıkladı. Aynı gün Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, “çekilme konusundaki bir karardan bilgisi olmadığını” söyledi.

Adının gizli kalmasını isteyen Beyaz Saray yetkilileri, Reuters haber ajansına, Trump’ın “yorumunun danışmanlarıyla yaptığı fikir alışverişinin bir yansıması olduğunu, militanlar yenilgiye uğratıldıktan sonra Amerikan birliklerinin çekilmesi gerektiği düşüncesini sesli olarak belirttiğini” belirttiler.

Bir CIA yetkilisi ise “düşünülmeden söylenmiş!” yorumunu yaptı.

Cuma günü Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ümit Yalçın, Vaşington’da Dışişleri Bakan Yardımcısı John Sullivan ile görüştü. Menbiç konusunda tarafların, “birlikte ilerleme kaydedilmesi kararlılıkları” yinelendi. Türkçesi ile eski hamam eski tas…

Aynı gün AKP Reis-i Umumisi Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Trump ile 8 gün içinde 2. telefon görüşmesini yaptı.

Cumartesi günü Trump, PKK’nin Suriye’deki uzantısı “YPG’nin kontrolündeki bölgelere gönderilecek 200 milyon dolarlık yardımı dondurduğunu” açıkladı. Ancak aynı gün, ABD aynı bölgeye yeni askerler ve zırhlılar gönderdi.

Ordu sözcüsü Albay Thomas F. Veale, Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada, “yeni konuşlanmanın bölgedeki koalisyon askerlerinin güvenliğinin sağlanması için bir koruma önlemi olduğunu” söyledi.

ABD’ye göre IŞİD, Afganistan’daki “Taliban” gibi “radikal İslamcı” bir örgüt, YPG ise, PKK ile bağlantılı değil, IŞİD’e karşı kilit müttefiktir!

* * *

ABD’nin şahinlerinden Mike Pompeo, Dışişleri Bakanlığı’na, Büyükelçi John Bolton ise Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’na atandılar. Yeni Bakan Pompeo, Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişiminin ardından attığı bir tvitte, “Erdoğan liderliğindeki Türkiye’yi totaliter İslamcı diktatörlük” olarak nitelemişti.

Bolton ise 15 Temmuz gecesi katıldığı bir televizyon programında, “Erdoğan’ın yıkmaya çalıştığı Türk Anayasası’nı koruma görevinin Türk ordusunda olduğunu” savunmuş, “Erdoğan devrilirse gözyaşı dökmem!” demişti.

Geçen ocak ayında katıldığı bir televizyon programında Bolton, “Asıl kaygı kaynağı Erdoğan’dır. Erdoğan, Kemal Atatürk’ün laik anayasasını devirip İslami bir Türkiye inşa etmek istiyor!” yorumunu da yapmıştı…

* * *

TC-ABD arasında yakın tarihteki ilişkilere göz atalım:

17 Aralık 1979’da Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a girmesi üzerine ABD, “Türkiye, bunalımlı bir bölgede en güvenilir müttefiktir” demiş, 1980’de TC-ABD arasında “Savunma İşbirliği Antlaşması” imzalanmıştı.

1980-1987 arasında Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisine geçişini desteklemek için IMF kredileri, borç ertelemeleri ve askeri yardımlar da dahil olmak üzere TC’ye 13 milyar dolarlık kaynak aktarılmıştı.

TBMM, 10 Ekim 2001’de, Afganistan’da yürütülen harekâta katkıda bulunmaya başladı. 1451 Türk askeri ve 1646 Türk, Afganistan’ın yapılanmasında, mayın temizlemede, terörle ve uyuşturucu ile mücadelede görevlendirildi. Helikopter kazasında 12 asker şehit oldu. TBMM, Genel Kurulu’nda 3 Ocak 2017’de Afganistan’daki askerlerimizin süresini 2 yıl daha uzattı.

19 Kasım 2003’te Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü’nün (KAAÖ-NATO) Afganistan’daki en yüksek sivil yöneticiliğine, Türkiye’nin eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin atandı.

Yeni Afganistan anayasasında “İslam ile çelişen hiçbir siyasal partisinin kurulmasına izin verilmeyeceği” açıklandı. Bu haber 19 Kasım 2003’te Cumhuriyet gazetesinde yeni anayasa “Light (Hafif) Taliban-Light Şeriat” anlamına geliyor diye bir haber yayımlandı.

Cumhuriyet’in bu haberinin ne anlama geldiği Afganistan’da çekilmiş yeni anayasa öncesi ve sonrasını yansıtan iki fotoğrafta açıkça belli oluyor!

* * *

Trump’ın, göreve geldikten sonra “Afganistan’dan askerlerimizi çekelim” dediğini, sonra vazgeçtiğini de anımsayalım! (Devam edecek)

Özgen ACAR, 3 Nisan 2018

Re: TC ve ABD Nereye? (1-8) / Özgen ACAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Nis 10, 2018 11:44
gönderen Oğuz Kağan
TC ve ABD Nereye? (8)

Perşembe günü, ABD Başkanı Donald Trump, “Suriye’deki Amerikan güçlerinin çok yakında çekileceğini”, cumartesi günü de PKK’nin Suriye’deki uzantısı “YPG’nin kontrolündeki bölgelere gönderilecek 200 milyon dolarlık yardımı dondurduğunu” açıklamıştı.

Geçen salı günkü yazım yukarıdaki sözlerle başlamış ve Trump’ın göreve geldikten sonra “Afganistan’dan askerlerimizi çekelim” dediğini, ancak sonra vazgeçtiğini anımsatarak sona ermişti!

Beklentim doğru çıktı. Trump Afganistan’dan sonra Suriye’de de tükürdüğünü yaladı!

* * *

Geçen hafta, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısında konuşan IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk Amerika’nın IŞİD’e karşı savaşının henüz bitmediğini şöyle vurguladı:

“Suriye’de IŞİD’le savaşmak için bulunuyoruz. Bu bizim görevimiz ve bu görevimiz henüz bitmedi, bu görevimizi tamamlayacağız.”

Her nedense, PKK ve uzantısı YPG’den söz edilmedi!

* * *

Türkiye’nin üyesi olduğu “Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü’ne (KAAÖ - NATO)” üye olan İngiltere parlamentosundan bir heyet, geçen hafta Suriye’de PYD’nin kaçak Başkanı Salih Müslim’in kardeşi Enver Müslim ile görüştükten sonra, örgüt militanlarının gömüldüğü Kobani’deki mezarlığı ziyaret etti!

İngiliz BBC televizyonu, kısa bir süre önce Suriye’de görev yapan İngiliz özel kuvvetlerin fotoğraflarını yayımlamıştı. Görüntülerde, özel kuvvetlerin kullandıkları üstü açık, uzun menzilli silahların bulunduğu “Thalab” denilen devriye araçları dikkati çekmişti.

* * *

Bir başka KAAÖ üyesi Fransa’nın Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, YPG’ye destek vereceğini net şekilde açıkladı. Bir Fransız askeri analist ise “Her ne olursa olsun, bölgeye özel kuvvetlerin yayılması planlanıyor, söz konusu birliklerin yeri ve eylemleriyse hiçbir zaman açığa çıkarılmıyor” diye konuştu!

AKP Reis-i Umumisi, Fransa’nın PYD-YPG temsilcilerini desteklemesine şu sözlerle tepki gösterdi:

“Fransa, teröre yardakçılık yapıyorsun, destek veriyorsun ve ondan sonra teröristleri Elysee Sarayı’nda da ağırlıyorsun. Bunun hesabını veremeyeceksiniz, ondan sonra bu terör belasından da kurtulamayacaksınız. İşte bak Almanya’da teröristlerin neler yaptığını görüyorsunuz değil mi? Fransa’da da olacak. Batı bu teröristleri besledikçe batacaksınız!”

Türkiye, Suriye’de yapayalnız… KAAÖ ortakları ABD, İngiltere, Fransa ve ülkenin sahibi Suriye, Türkiye’ye karşı… Afrin’e girildi. Hedefte Menbiç vardı… Ankara’dan Menbiç konusunda çıt çıkmaz oldu… Üstüne üstlük ABD, Menbiç’te iki yeni üs kurmaz mı?

ABD ile yakın geçmişten bir olayı anımsayalım:

4 Temmuz 2003’te Amerikan 173. Hava İndirme Tugayı’na bağlı askerler ve peşmergeler, Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde bir binbaşı komutasındaki karargâhtan 11 Türk askerine yaptıkları baskında, başlarına çuval geçirerek 60 saat tutuklamışlardı!

Şeker Fabrikaları Satışta!

AKP hükümeti 31 şeker fabrikasından altısını satışa çıkardı. İhalede Niğde - Bor’daki 336 milyon liraya, Kırşehir’deki 330 milyon liraya satıldı. Böylece AKP, bütçe açığını kapatmak için iki ihaleden toplam olarak 669 milyon lira gelir sağladı.

Hürriyet gazetesinin başı çektiği Doğan Medya Grubu 1.2 milyar dolara (4.8 milyar liraya) Demirören Grubu’na satıldı.

Osmanlı’da tarımı ve köylüyü desteklemek amacıyla, Sadrazam Ahmet Şefik Mithat Paşa, 1863’te Ziraat Bankası’nı kurdu. Şimdi bu banka Demirören Grubu’na 675 milyon dolar ( 2.700 milyon lira) kredi açtı. Kredi 2 yıl ödemesiz olmak üzere 10 yıllık vadeyi öngörüyor.

Tarımı desteklemek amacıyla kurulan Ziraat Bankası, bu kredi ile 2 değil, 4 şeker fabrikasını satın alabilirdi! Bu kıyaslama, açılan kredinin görkemini anlatmıyor mu?

Büyük sahtekâr Çiftlik Bank’ın sahibi Mehmet Aydın, halktan 1.2 milyar lira toplamıştı. Bu paranın 511 milyon lirasını alarak Bolivya’ya kaçtı! Kaçmasaydı 2 şeker fabrikasını tek başına alamaz mıydı?

Özgen ACAR, 10 Nisan 2018