1. yüz (Toplam 1 yüz)

İneklerin dahi o nehirden su içmesini silahlı korumalar engelliyor / Barış DOSTER

İletiGönderilme zamanı: Sal Nis 10, 2018 10:53
gönderen Oğuz Kağan
İneklerin dahi o nehirden su içmesini silahlı korumalar engelliyor

Dünyada su, gıda ve enerji için verilen kavga şiddetleniyor. Fosil yakıtlar (petrol, kömür, doğalgaz) açısından, kömür hariç, fakir olan Türkiye su zengini de sayılmaz. Verimli tarım arazilerinin başına gelenler, bir zamanlar dünya üzerinde kendi kendini besleyen 7 ülkeden biriyken, tarım ürünü ithal etmemiz, önümüzdeki süreçte başımızı daha çok ağrıtacak. Şeker fabrikalarını satan, verimli tarım arazilerine otoban yapan, ağaçları kesip yerine inşaat diken Türkiye’nin, tarım yapmak amacıyla Sudan’dan ada kiralaması, “kara mizah” olarak tarihe geçecek. Sadece yerüstü kaynaklarını değil, yeraltı kaynaklarını da satan ülkemizde, köylümüz dere suyuna para ödeyecek. Ekonomik veriler de bu acı gösteriyor zaten. Misal; 2002’de Türk çiftçisinin toplam borcu 2 milyar liraydı, bugün 82 milyar lira. Misal; 2002’de 2 milyon kişinin icra dosyası vardı, bugün 28 milyon kişinin icra dosyası var.

Anımsatalım; dünya nüfusunun yüzde 40’ı yapısal olarak su kıtlığı çekiyor. Ortadoğu, en sıkıntılı bölgelerden. Sık sık kuraklık yaşıyor (neredeyse her 4 yılda 1). Su zengini sayılabilecek tek ülke Lübnan. Nehirler ve yeraltı kaynakları, tüketilen suyun yarısını karşılıyor. Su, Ortadoğu’da barış ve gelişme için de kritik. Çünkü su kıtlığı çeken Arap ülkeleri, ekonomik ve toplumsal açıdan da geriler. Turizm gibi, bol su tüketen sektörler gelişmiyor. Tarımsal üretim da geri. Oysa, Ortadoğu sularının yüzde 80’i tarımsal sulamada kullanılıyor. İsrail, sulamayı yarıya indirip, tarımsal ürün değerini iki katına çıkaran teknolojiler geliştirirken, İslam dünyası birbirinin altını oyuyor.

Su konusunda bir sorun da, su kaynakları azalan dünyada, su üzerindeki özel sektör baskısı. Küresel tekeller, su ve tarım arazilerinin özelleştirilmesi için bastırıyorlar. Dünyada su piyasa koşullarına tamamen açıldı. Kamu hizmeti anlayışı dışına çıkarıldı. Dünya Bankası su hizmetlerinin özelleştirilmesi sürecinin en önemli aktörlerinden oldu. Kamu; hantal, atıl, verimsiz olmakla suçlandı. Verimlilik özel sektörle eş tutuldu. Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği de önemli işlev gördüler. Dünyada küresel su piyasasının büyüklüğü 1 trilyon doları geçerken, korkunç örnekler yaşandı. Misal; Hindistan’da özelleştirilen bir nehre halkın ulaşması, çamaşırını yıkaması, ineğine su içirmesi, silahlı korumalar tarafından engellendi. Türkiye de süreçten etkilendi. Neoliberal politikaların azgınlaştığı 1980’lerde, şehirlerde ve kırsalda önemli işlevleri olan İller Bankası, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri payına düşeni aldı. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, “Hantal, işe yaramaz” gerekçesiyle 2005’te kapatıldı. (Ahmet Atalık, “Trilyon dolarlık su’dan bir konu”, Bağımsız Dergisi, Nisan 2009, s:70).

Yeri gelmişken değinelim; Su zengini olmayan Türkiye, Fırat ve Dicle nedeniyle Irak ve Suriye ile yıllarca sorun yaşadı. Her iki ülke de GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) nedeniyle kendilerine gelen suyun azalacağını söyledi. Türkiye’nin yaptığı tek taraflı jestlerle de tatmin olmadı. Suriye’yle, sularının yüzde 90’ı Türkiye’den kaynaklanan Fırat Nehri’nin suları konusunda pürüzler yaşandı. Suriye ve Irak’ın girişimleriyle, Dünya Bankası GAP’a kredi vermedi. Yaşamsal bir proje olan GAP bitince, ekilebilir alanların beşte biri büyüklüğünde bir alanın sulaması öngörülüyor. Ne var ki, GAP yıllardır tamamlanamıyor, tam verim alınamıyor. Uzmanlar, projeyle tarımsal üretimin en az 4 kat artacağını hesaplıyorlar. Bilimin, teknolojinin daha verimli kullanılmasıyla üretimin 10 kat artacağını söyleyenler var. Kimi uzmanlara göre; hidrolik santrallerden elde edilen enerji de 5 katına çıkacak.

EN ÇOK KİMLER SİLAH ALIYOR

Savaşlar ve çatışmalarla anılan Ortadoğu, su sıkıntısı yaşarken, silah sanayisinin de gözde müşterisi. Bölge ülkelerini birbirine kırdırtanlar elbette ki emperyalist güçler. Bu savaşlardan en çok para kazananlar, büyük silah üreticileri. Mazlum milletlere ilişkin karnesi hiç parlak olmayan İsveç’te, Stockholm’deki Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü raporuna göre; Ortadoğu ülkelerine silah satışı, 2013-2017 arasında, önceki 5 yıla göre 2 kat artmış. ABD, silah satışında lider. Onu Rusya, Fransa, Almanya ve Çin izliyor. Bu 5 ülke, dünya silah pazarında yüzde 74 paya sahip.

Ortadoğu’ya silah satışı yüzde 109 artarken, bölgenin en çok silah alan ülkesi Suudi Arabistan. Son 5 yılda silah talebinin yüzde 98’ini ABD ve Batı ülkelerinden karşılamış. 2015’ten beri Yemen’e saldıran Suudi Arabistan’ın silah ithalatı, 2013-2017 arasında, önceki 5 yıla oranla yüzde 225 artmış. Dünyanın en büyük silah ithalatçısı olan Hindistan, tek başına dünyadaki silah ithalatının yüzde 12’sini yapıyor. Silahın yüzde 62’sini Rusya’dan alıyor. Hindistan’ı silah ithalatında Suudi Arabistan izliyor. Silah ithalatı artan Türkiye’nin, silah ihracatı da artıyor. Türkiye, silah ihracatını 2013-2017 arasında, önceki 5 yıla göre, yüzde 145 artırmış. Türkiye’den başka, İsrail ve Güney Kore de silah satışını artıran ülkeler.

KİMİ KİMLE SAVAŞTIRACAKLAR

Petrol zengini Arap ülkelerinin silah ithalatı akla şu soruyu getiriyor: Bu silahları kime karşı kullanacaklar? Yanıtı belli. Ortadoğu, İslam dünyası, Arap alemi birbirini, batıdan ithal ettikleri silahlarla yiyecek. Emperyalizm kazanacak. İsrail’in eli güçlenecek. Malum, Suudi Arabistan-İsrail ilişkileri son dönemde daha da gelişti. Türkiye karşıtı tavrı bilinen Birleşik Arap Emirlikleri’nden sonra, Suudi Arabistan da Türkiye’ye karşı tutumunu sertleştirdi. Veliaht prens bin Selman, Türkiye’yi İhvan’a (Müslüman Kardeşler) destek vermekle itham etti. Türkiye, İran ve Katar’ı “şer üçgeni” olmakla suçladı. Türkiye’nin Osmanlı halifeliği kurmaya çalıştığını söyledi.

Ülkesinin Mısır’la ilişkilerini daha da geliştirmeye çalışan, ilk yurt dışı gezisini Mısır’a yapan bin Selman, Suudi Arabistan-Katar geriliminde, Katar’dan yana tavır alan Türkiye’ye iyi gözle bakmadığını ortaya koydu. Dahası, nükleer silaha sahip olmak istediklerini de bir kez daha açıkladı. Gerekçe olarak da İran’ın nükleer faaliyetlerini ve Suudi Arabistan’ın petrole olan bağımlılığını azaltma arzusunu gösterdi. Yemen, Katar, Suriye, Filistin ve Lübnan’daki politikaları İran’la çatışan Suudi Arabistan, bir yandan da liderlik ettiği Körfez ülkeleri nezdinde konumunu pekiştirmeye, bunun da ötesinde Arap dünyasının lideri olmaya çalışıyor. Görünürde yakın ilişki içinde olduğu Mısır’la, Arap aleminin liderliği için alttan alta rekabet ediyor. İran’ı kuşatmanın, Arap-Fars, Sünni-Şii gerilimini tırmandırmanın, Mısır’ın desteğini almadan mümkün olamayacağını biliyor. Fakat bir türlü İran’ın artan etkisini önleyemiyor.

Kıssadan Hisse: Akıl ve bilim dışlanarak, uygar olunamaz, emperyalizmle mücadele edilemez. Cumhuriyet’i kuran Atatürk, o nedenle manevi miras olarak akıl ve bilimi bırakmıştır. Atatürk’ü beğenmeyenlerin durumu ise ortadadır.

Barış DOSTER, 9 Nisan 2018