1. yüz (Toplam 1 yüz)

Seçimlere giderken partilerin 'pencereleri' ve Atatürk / Erol MANİSALI

İletiGönderilme zamanı: Sal Haz 12, 2018 11:20
gönderen Oğuz Kağan
Seçimlere giderken partilerin 'pencereleri' ve Atatürk

- AKP ve Erdoğan’dan başlayalım: “Batı” kültürüne, pozitivizmine ve felsefesine karşı: Osmanlı, Arap ve Ortadoğu öncelikli, Sünni bir yaklaşımı esas alıyor. Varlığını (ve iktidarını) bu pencereden görüyor.

Ancak ekonomik ve siyasal nedenlerle ABD ve AB ile köprüleri atma lüksüne sahip değil. Ayrıca, “kendi stratejik hedeflerine”, Batı’nın Lozan ve Atatürk zaafları dolayısıyla muhtaç. “Örtülü ve dolaylı bir stratejik yakınlığı var”. Başlangıçta uzun yıllar devam eden Gülen cemaati ile işbirliği bunun açık kanıtıdır. Emperyalizm ve siyasal İslam, dün de bugün de hep işbirliği içinde olmadılar mı?

AKP (ve Erdoğan) için “Batı karşıtlığı” ile Batı’nın siyasal İslam destekçiliği en büyük stratejik çelişkiyi de içinde barındırıyor. Bugün Ankara’nın, “Washington ve Moskova arasındaki turları” bunun açık göstergesi değil mi? Önce Batı’nın desteği ile iktidara gel, sonra da onunla Gülen operasyonu sonucu kavga ederek Moskova’ya yaklaşmak zorunda kal. Bu açmaz, AKP’nin de (ve Erdoğan’ın) stratejik açmazıdır. Ve sonuçta faturayı 81 milyon insan ödemek zorunda kalıyor. Hem de siyasi, iktisadi ve kültürel tüm boyutları ile.

- Ya CHP ve Muharrem İnce: ulusal boyutta sol, sosyal demokrat ve merkez sağ kesimleri “AKP ve Erdoğan’ın yukarıda andığım konumuna karşı birleştirme çabası içinde”. HDP’ye de “beterin beteri var” ya da “ehveni şer” mesajları ile çağrı yapıyor:

Aynı mesaj ile İYİ Parti ve Saadet Partisi’ni yanına çekmiş durumda.

AKP’ye (ve Erdoğan’a) karşı oluşturulan bu çok geniş kapsamlı cephe Cumhuriyet tarihimizde bir ilk. Kurtuluş savaşındaki geniş cepheyi andırıyor. Abdüllatif Şener, Temel Reis gibi İslami kanat yanında Avrupa’dan da destek alıyor. Atatürk’ün denge politikasına yaklaşıyor. Ancak Avrupacı değil ama “Avrupalı” bir çizgiye yakın. Hukukun üstünlüğünden parlamenter demokrasiye, çağdaş ve uygar yaşam tarzından özgürlüklere kadar ortak bir zemin oluşmuş. Baskılar ve otoriter bir rejim korkusu soldan sağa, liberalden mümine, üniversite öğrencisinden esnafa kadar uzanan bir cepheye yayılmış.

Bu ilginç ortak zemin, “millet ittifakına” da dayanıyor. Muharrem İnce’nin sergilediği, “zemini siyasi, iktisadi ve kültürel olarak genişleten zengin çeşitlilik” bu coğrafyanın ve tarihin faktörleri ile bütünleşiyor.

Anadolu kültürü odaklı, Avrupacı ya da Amerikancı değil: Avrupalı kafa ve çağdaş değerlere sahip: Asya ve komşularla kavga etmeden ilişkileri geliştiren bir felsefe. Dinci baskı, korku, şiddet yayan bir yaklaşım yerine zeybekle, bisikletle, şiirle, güleç bir yüzle halka yaklaşan Muharrem İnce bana göre çok özel bir kompozisyon yaratmıştır. Bir ifadesi herhalde “sürçü lisan”, ağzından kaçtı. “İstikametimiz Avrupa” yerine, “İstikametimiz Avrupa’daki çağdaş değerlerdir” demesi daha uygun düşer. Ben bu konuda, “Avrupacı” ile “Avrupalı kafada” olan arasında kırmızı bir çizgi çizen bir insanım. Bugüne kadar yayınladığım 77 kitabımda da bu çizgiye sadık kaldım. Atatürk, “ulusal çıkarlar ile Avrupa’nın ulaştığı çağdaş değerleri” sanattan bilime, kadın-erkek eşitliğinden eğitime birleştirme başarısını gösterdiği için büyüktür. Anadolu insanında Kurtuluştan bu yana, herkes biraz Atatürk’tür.

- Herkes biraz Nâzım Hikmet’tir bu ülkede, biraz da Attilâ İlhan’dır.
- Hatta Mehmet Akif’tir, sağcı da olsa solcu da olsa.
- Ama en önemlisi herkes biraz Atatürk’tür farkında olmasa da.
- Az da sevse, çok da sevse.
- Varlıklarını ona borçludurlar çünkü külahlısı da feslisi de.
- Atatürk dalgalanan bayraktır, bastığımız topraktır.
- Kurtuluştur, Cumhuriyettir, devrimlerdir, minaredeki ezan sesidir hatta
- Yaşayan insanımızdır, hepimizdir
- Hepimiz biraz Atatürk’üz onun için, farkında olsak da olmasak da

Bu satırlar seçime giderken Millet İttifakı için uygun düşer. İttifakta Atatürk’ü çok fazla sevenler var. Sevenler var, az sevenler ya da farkında olmayanlar var. Hatta biraz kızanlar bile. Ama bu ittifak onun sayesinde kurulmuştur, o var olmasaydı kurulabilir miydi?

İnce’nin bisikletten inip zeybek yapmaya başlaması, hoşgörünün nesiller sonra bile yaşadığının yaşanan bir kanıtı değil mi? Bir yobaz Arap kralının örneğin; İnce’nin yaptığına cesaret etmesi hayal bile edilemez. Onlar olsa olsa, Trump’la birlikte “cihat için” plastik kılıç sallarlar. Bana göre İnce’nin sahnedeki bisiklet turu, bu seçimin en vurucu karesidir. Çünkü “içinde” her şey var, anlayan için…

Erol MANİSALI, 12 Haziran 2018
erolmanisa@yahoo.com