1. yüz (Toplam 1 yüz)

Genelkurmay'ın MSB’ye Bağlanmasını Kim İstedi?.. / Müyesser YILDIZ

İletiGönderilme zamanı: Cmt Tem 14, 2018 8:49
gönderen Oğuz Kağan
Genelkurmay'ın MSB’ye Bağlanmasını Kim İstedi?..

Yemin töreninin ardından Azerbaycan ve KKTC'ye giden Erdoğan, dönüş yolunda gazetecilerin yeni sistem ve atanan bakanlarla ilgili sorularını cevapladı.

Sorulardan biri şuydu:

“Hulusi Akar’ın bakanlığında ne etkili oldu? Genelkurmay Başkanının yetkilerinde bir değişiklik olacak mı?”

Erdoğan, şöyle karşılık verdi:

“2014 yılı sonunda AB müktesebatına göre, Genelkurmay Başkanlığı’nı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlama süreci ve gerekliliği vardı. O günden bugüne biz, AB müktesebatında bir şeylere, tatsızlığa fırsat vermeyelim diye bu işi pek kurcalamadık. Ama yeni yönetim sistemi içinde bu konuyu arkadaşlarımızla değerlendireceğiz. Bir çift başlılığın olması doğru bir şey değil. Bunu artık bir yoluna koymamız lâzım. Bunu kararlılıkla aşacağımızı tahmin ediyorum.”

On yıllardır AB'nin Türkiye'den taleplerinin tümünü büyük bir dikkatle takip ettiğim için Erdoğan'ın bu sözlerini okuyunca gözlerime inanamadım.
Yine de her ihtimale karşılık, AB'yle ilgili tüm temel belgeleri bir kez daha taradım.

AB ile müzakere başlıklarından başlayalım. Tam 35 fasıl var ve bunlar arasında Genelkurmay'ın, Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması gibi bir ana veya alt madde yer almıyor.

Ya AB'ye girmeye aday ülkeler için öngörülen ana liste Kopenhag Siyasi Kriterleri; Sadece, “İstikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, azınlıkların korunması” deniyor.

Devam edelim.

AB 2004'te müzakere için tarih verince gündüz gözü Ankara'da havai fişek patlatılmasıyla kutlananan ve 3 Ekim 2005'te imzalanan Müzakere Çerçeve Belgesi'ne gelince; Rum kesimini tanımamız, hatta üstü örtülü olarak Lozan'dan vazgeçmemiz gibi şartlar var da Genelkurmay'ın, MSB'ye bağlanması yine yok.

Katılım Ortaklığı veya Genişleme Strateji Belgelerinde? Yok!..

Peki Türkiye'nin, AB yol haritası niteliğindeki “Ulusal Programlar”da var mı? Hemen bakalım.

2003 programında, “MGK'nın danışma organı niteliği, Anayasa ve ilgili yasa değişiklikleriyle yeniden tanımlanmıştır. MGK’nın ve MGK Genel Sekreterliğinin işlevleri bu niteliklerle uyumlaştırılacaktır” denildi.

2008 programında ise “Sivil-Asker İlişkileri” konusunda şu taahhütlerde bulunuldu:

“MGK'nın danışma organı olma niteliği, Anayasa ve ilgili yasa değişiklikleriyle yeniden tanımlanmıştır. Gerçekleştirilen bu reformların etkin şekilde uygulanmasının sağlanmasına ve bu çerçevede, ulusal güvenlik stratejisinin Hükümetin sorumluluğunda oluşturulması ve yürütülmesine devam edilecektir. Anayasa’nın değiştirilmiş 160'ıncı maddesi uyarınca, TSK'nın bütün gelir ve giderleri ile malları Sayıştay’ın denetimine tabidir. Geçen yasama döneminde hazırlanmış olan yeni Sayıştay Kanunu Teklifi’nde uygulamayla ilgili teknik düzenlemelerin tümüyle yerine getirilmesini sağlamak üzere iki maddeye yer verilmiştir. Demokratik hukuk devletinin gerekleri çerçevesinde hazırlanacak Yargı Reformu Stratejisi’nin bir parçası olarak askeri mahkemelerin de görev ve yetkilerinin tanımlanmasıyla ilgili düzenlemelere devam edilecektir.”

-AB'nin TSK İle İlgili “Tavsiyeleri”-

AB Genişleme Komisyonu'nun Türkiye İlerleme Raporlarına gelince; Bunlar “tavsiye” niteliğinde. Öyle olduğu için de AKP iktidarı özellikle son yıllarda bu raporları “Tanımadığını” duyurdu, hatta kimini kapağını açmadan Brüksel'e iade etti.

Yine de 2003'ten 2014'e, AB'nin Türkiye ile ilgili İlerleme Raporlarının tamamını okudum.

2003-2004 raporlarında; Ordu üzerinde sivil denetimin eksikliğinden, MGK aracılığıyla Ordu'nun siyasi yaşamda oynadığı rolden, Güneydoğu'daki duruma askeri olmayan, sivil bir çözüm bulunmamasından, RTÜK ve YÖK gibi sivil kuruluşlarda hâlâ MGK temsilcilerinin yer almasından, askeri harcamaların TBMM tarafından tam kontrolünün yapılmamasından, sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasından şikâyet edildi. AKP iktidarı hemen, MGK'nın görev, yetki ve işleyişini değiştirdi, bazı birimlerini kapattı, MGK Genel Sekreterinin rolünü yeniden belirleyip, ilk kez bir sivil genel sekreter atadı, toplantıların 2 ayda bir yapılmasını kararlaştırdı ve kurullardaki üyeliklere son verdi. Ayrıca askeri mahkemelerin, sivilleri yargılama yetkisini kaldırdı. Savunma harcamalarını azaltıp, Sayıştay’ın askeri ve savunma harcamalarını denetlemesine imkân veren bir yönetmelik çıkardı.

AB bu reformları övdü, hemen peşinden şu yeni şikayet ve taleplerde bulundu:

“Hükümet, Ordu üzerindeki kontrolünü giderek artan bir şekilde hissettirmektedir. Sivil-ordu ilişkilerinin AB’deki uygulamaya yaklaştırma süreci devam etmesine rağmen, Türkiye’de Silahlı Kuvvetler resmi olmayan çeşitli kanallar aracılığıyla etkisini devam ettirmektedir. MGK’nın askeri üyeleri, çeşitli vesilelerle, siyasi, sosyal ve dış politika konularında görüşlerini ifade etmişlerdir. Bu gelişmelere rağmen, ordunun bir ölçüde özerkliğinin korunmasına imkan veren bazı hükümler bulunmaktadır. Kurumsal çerçeve ile ilgili olarak, sivil kurumlara karşı sorumlu olmayan yasal ve idari yapılar hala mevcuttur. Türkiye’de Silahlı Kuvvetlerin rolü ve görevleri çeşitli yasal hükümlerle belirlenmiştir. Birlikte değerlendirildiğinde yorumlanmalarına bağlı olarak, bu hükümlerin bazıları, potansiyel olarak orduya geniş bir manevra alanı sağlamaktadır. Bu, özellikle TSK'nın görevlerini, ülkenin bölünmez bütünlüğü, laiklik ve cumhuriyetçilik dahil olmak üzere, Anayasanın giriş bölümünde belirtilen ilkeler ışığında, Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak olarak betimleyen Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35’inci ve 85/1’inci maddeleri için geçerlidir. Ayrıca, gerektiğinde, hemen hemen her politika alanını kapsayacak şekilde yoruma açık olan Milli Güvenlik Kurulu Kanununun ulusal güvenliği tanımlayan 2(a) maddesi için de durum aynıdır. Ulusal güvenlik stratejisinin belirlenmesi ve uygulanması ve savunma bütçesinin denetimi alanlarında konularında sivil otoritenin uygulamada denetim görevini tam olarak yerine getirmesi önemlidir.”

İleriki yıllarda TSK İç Hizmet ve MGK kanunlarında değişiklik başta olmak üzere bu “tavsiyelerin” çok büyük bölümünün yerine getirildiğini hatırlatıp, 2005 raporuna geçelim.
“Sivil-asker ilişkileri” başlığı altında önceki yıllarda yapılan “Reformlar” anlatılıp, bu defa Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne, Jandarma'nın askeri görevler itibariyle Genelkurmay'a, kolluk kuvveti işlevi itibariyle İçişleri Bakanlığına bağlı olmasına dikkat çekildi ve “İçişleri Bakanlığı, valiler ile kaymakamların Jandarma üzerindeki denetiminin güçlendirilmesi” istendi.

2006 Raporu; MGK'nın, iç ve dış politik konularda tavsiyelerde bulunması, Jandarma üzerindeki sivil denetimin arttırılmaması, TSK üst düzey mensuplarının, “Kıbrıs, laiklik, Kürt sorunu” konularında görüş açıklaması ve EMASYA Protokolünden duyulan rahatsızlık vurgulanıp, “Komşularla ilişkiler dahil ulusal güvenlik stratejisinin oluşturulması ve uygulanmasında, sivil makamların denetim işlevlerini tam olarak yerine getirmeleri gerekmektedir” denildi.

2007-2011 raporlarında da TSK'yla ilgili şikâyet ve talepler sürdü... YAŞ kararlarının yargı denetimine açılması, Şemdinli, Ergenekon ve Balyoz kumpasları, askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasının önünün açılması, Güneydoğu'da “Faili meçhul cinayetlerin” üzerine gidilmesi övüldü...

Erdoğan'ın, “AB müktesebatına göre şart” dediği Genelkurmay'ın, MSB'ye bağlanması konusunda ise ilk kez 2012 ve 2013 ilerleme raporlarında görüş bildirilerek, sadece şu söylendi:
“Genelkurmay Başkanı Milli Savunma Bakanına değil, Başbakana karşı sorumlu olmaya devam etmiştir.”

Olay bundan ibarettir.

O cümleden, “AB'nin şartı” sonucu çıkar mı?.. Ve bunun 2014 sonuna kadar yapılması gerektiği nerede yazıyor?..

Akla iki ihtimal geliyor:

Ya Başkanlığının ilk gününde Erdoğan, yanlış bilgilendirildi... Ya da kendilerinde, bizlerin bilmediği başka bir “AB müktesebat” listesi var!..

Şayet Erdoğan, ilerleme raporlarını esas alarak bunu söylediyse; O raporlarda daha neler yok ki; “Güneydoğu sorununa siyasi çözüm”, Rum kesiminin tanınması, Kıbrıs'tan askerimizi çekmemiz, Yunanistan'ın Ege'deki eşkıyalıklarını kabul etmemiz, 12 mili savaş sebebi (Casus Belli) saydığımıza dair TBMM kararının kaldırılması, Ruhban Okulu'nun açılması, ana dillerde eğitim, soykırım iftirasının tanınması, Kürtler ve diğer etnik grupların azınlık sayılması gibi.

“AB müktesebatı” diye, bunları da yapacak mıyız?

Kaldı ki, defalarca, “AB bizi kandırdı... Oyalıyor... Herkes yoluna” diyen Erdoğan değil miydi?

TSK'daki tüm düzenlemelerin 15 Temmuz darbe teşebbüsü ve “FETÖ”ye karşı yapıldığını sanıyorduk. Meğer öyle değilmiş!..

Şimdi Genelkurmay'ın MSB'ye bağlanması kararı AB'ye dayandırılarak, kimlere, ne gibi mesajlar veriliyor?

Sadece bizim kafamız karışmadı. Kafası karışan başkaları da var.

İktidarın gazetesi Star'ın Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak gibi.

Bugünkü yazısında, Brüksel'deki NATO Zirvesi'nde Erdoğan'ın, “Genelkurmay, Milli Savunma’ya bağlanacak” açıklamasının geniş yankı bulduğunu belirttikten sonra şunları anlattı:

“Bu dev adımlar, Batı’nın darbe ve siyasi entrikalarla yıllardır engellediği çok önemli gelişmelerdi. Haçlı-Siyonist ittifakı, yıllardır kullandıkları uzaktan kumanda aygıtlarını birer birer söküp atan Türkiye’yi, üzeri kaplı bir öfke ile izlerken, Türkiye’deki muhalefetin de bu adımları engelleme çabası çok manidardır. 'Türkiye’nin ebedi düşmanları bu gelişmelere bu kadar karşı çıkıyor ve engellemek için bu kadar yırtınıyorsa, bunlar çok hayırlı adımlardır' çıkarımını yapacak akl-ı selimden bile yoksun olan bu zihniyetin, hâlâ 'Bu sistemi geri döndüreceğiz' çabasında olmaları, sadece bir yanlış stratejiden ziyade, İttihat Terakki hıyanetinin yeni versiyonları ile hâlâ tedavülde olduğunu göstermektedir. Ama unuttukları bir şey var, Türk Milleti o Haçlı-Siyonist patentli entrikalara artık asla izin vermeyeceğini 24 Haziran’da dünyaya ilân etmiştir. Bu 'Nato mermer, nato kafa'lar anlamasa da...”

Ne anlıyoruz?.. Genelkurmay'ın, MSB'ye bağlanması dev bir adımmış... Ama bunu yıllardır Haçlı-Siyonist ittifakı ile Türkiye'deki muhalefet engelliyormuş... Ve Türk Milleti, bu entrikalara artık asla izin vermeyeceğini 24 Haziran'da dünyaya ilân etmiş...

İyi, güzel de Erdoğan'ın, bu “dev adımı” gerçekte kimin istediği ve gecikmenin sebebine ilişkin açıklamasını nereye oturtacağız?

TSK'nın, AB'nin isteklerine göre dizayn edilmesi; “Millilik ve yerlilik” midir?

Müyesser YILDIZ, 13 Temmuz 2018