1. yüz (Toplam 1 yüz)

Bu ülkede özür bir erdem değil / Levent BULUT

İletiGönderilme zamanı: Çrş Kas 27, 2019 14:22
gönderen Oguzhan34
Adamın biri cehennemi geziyormuş. Cehennemde meslek dallarına göre ayrı ayrı kuyuları varmış. Her kuyunun başında da zebanî duruyormuş. Kuyulardaki insanlar canla başla çıkmak için uğraşıyor birbirlerine destek veriyormuş. Tam biri çıkacakken zebanî görevini yapıyor adamın kafasına vurup onu tekrar aşağı atıyormuş. Adam her kuyunun başında bu manzarayı görerek gezerken birde ne görsün, başında zebanîsi olmayan bir kuyu… Merakla sormuş:
- Neden bu kuyunun başında kimse yok?
Zebanî şu cevabı vermiş:
- Bu kuyu gazetecilerin kuyusu, burada zebanîye gerek yok çünkü onlar içlerinden biri çıkacak olduğunda onu tutup aşağı çekerler.
Kıskançlık ve haset pençesindeki Türk basınının durumunu bu fıkra ne kadar da güzel anlatıyor değil mi?
*
İşte bu fıkraya örnek olaylar yaşıyoruz. Türkiye günlerdir Rahmi Turan’ın "Müthiş bir haber" başlıklı yazısını tartışıyor. Havuz medyası mal bulmuş Mağribî gibi sadece yazarı değil gazetesini de hedef alıyor.
“Yazdığım yazının tüm sorumluluğu bana aittir” demesine “Medya saldırganları benimle hesaplaşsın” diye feryat etmesine rağmen eleştiriler azalmak yerine ayyuka çıktı.
“Hata ettiğini” ve “hatalı olduğunu” kabullenen Turan, dünkü yazısında “Bunu bir ‘trafik kazası’ gibi kabul etmek gerekiyor. Kasıtlı olmadan, dikkatsizlik sonucu ortaya çıkan bir hatadır bu!” dedi ve tek tek isim sayarak özür diledi.
İşe yarar mı? Sanmıyorum…
*
Hep söylemişimdir özür bu ülkede bir erdem değil diye.
Kabahatli olacak, üstüne bir de pişkin olacaksın ki, gıpta edilip, bir yerlere gelesin. “Haydi kardeşim sen de… Özür tabiî ki bir erdem, sallama” diyorsanız eğer… Meclis erdemsiz vekillerle mi dolu diye sormak gerek?
*
Yani özür dilemekte keramet olsa; çiftçilerden, esnaftan, kumpas davalarının mağdurlarından, FETÖ’nün zarar verdiklerinden, aç kalanlardan, iş arayıp da bulamayanlardan, EYT’ye takılanlardan, asgari ücretle geçinmeye çalışanlardan sorumlu olanlar özür dilemekten bitap düşerlerdi.
*
Demem o ki zamanında FETÖ’ye övgü dizip yüzü kızarmadan bugün Rahmi Turan’ı eleştirenler için “özür” kâr etmez…
İstiyorlar ki Rahmi Turan istifa etsin. Ama sanmıyorum ki yönetim sırtlan sürülerinin arzusunu kabul etsin.
*
Gazeteciliğe heveslenen, gazetecilik okuyanlara sürekli tek tavsiyem: başka bir meslek seçmeleri…

Tebessüm

Fıkra ile başladık fıkralar ile bitirelim:
Bir ülkede bir bakan, kendisini gazetecilere hiç sevdirememiş. Ne yapsa makbule geçmiyor, basın her gün kendisiyle uğraşıyormuş.
Nihayet, öyle bir şey yapayım ki, gazeteciler mat olsun, diye düşünmüş ve aklına güzel bir fikir gelmiş. Hemen yardımcısını çağırıp:
- Pazar günü saat 10`da denizin üzerinden yürüyerek geçeceğimi bütün basına duyur, demiş.
Pazar sabahı, denilen saatte, tüm basın mensupları toplanmış. Bakan gelmiş ve elinde bastonuyla denizin üzerinde yürümeye başlamış. Karşı kıyıya kadar da denizi yürüyerek geçmiş. Herkesin gözleri dehşetle açılmış. Fakat ertesi günü tüm gazetelerde başlık şuymuş:
-Bakan yüzme bilmiyor!
*
Fıkra bu ya Büyük İskender, Sezar ve Napolyon, Stalin döneminde bir 1 Mayıs günü Moskova’nın Kızıl Meydanı’ndaki geçit törenini şeref tribününden izlemekteymişler.
İskender tanklara bakarak, hayranlıkla mırıldanmış:
- Bu savaş arabaları bende olsaydı, bütün dünyayı fethederdim.
Sezar, füzelere takılmış:
- Bu müthiş oklar bende olsaydı, tüm dünya ayaklarımın altında olurdu.
O sırada Napolyon bütün bunlara ilgisiz, merakla Pravda ve Iskra gazetelerini inceliyormuş, hayıfla başını sallamış:
- Bu medya bende olsaydı bütün dünyayı Rusya seferinin bir zafer olduğuna inandırabilirdim.