1. yüz (Toplam 1 yüz)

Atatürk Emperyalizm ve Kapitalizm / Gökhan CEBECİ

İletiGönderilme zamanı: Cmt Eki 25, 2014 0:07
gönderen MKA
Ülkemizin de yer aldığı Ortadoğu bölgesinde tansiyon bir hayli yükseldi. Emperyalist devletlerce kurgulanmış olan oyun nedeni ile ateş sınırlarımıza kadar dayandı. ‘Yurtta barış dünyada barış’ ilkesini bir kenara koyan hükümet çıkardığı tezkere ile Türkiye’yi ateş çemberinin içine iyiden iyiye sokmuş durumda.

Tam da bu sırada, yeryüzünde emperyalizmi ilk kez mağlup eden komutan ve devlet adamı olan Atatürk’ün, ‘kapitalizm afeti ve onun çocuğu emperyalizm’ şeklinde tanımladığı bu iki kavram hakkındaki görüşlerini bir kez daha hatırlayalım, politikacılarımız anlamasa bile halkımız bilsin istedim.

Yurt dışında Türk askerini ve Türk Devleti’ni kendi çıkarları için öncü kuvvet olarak kullanmaktan vazgeçmeyen, yurt içinde ise ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarını artan bir ivme ile sömürmeye devam eden kapitalizm ve emperyalizm için Büyük Önder bakın ne demiş:

“Efendiler! Biz (…) bağımsızlığımızı güven altında bulundurabilmek için toptan, milletçe bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı savaşmayı uygun gören (…) insanlarız.”

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, milletin yaşam ve bağımsızlığına suikast eden emperyalist ve kapitalist düşmanların saldırılarına karşı savunma ve dış düşmanlarla işbirliği yapıp milleti aldatmaya ve bozmaya çalışan iç hainlerin cezalandırılması için orduyu güçlendirmeyi ve onu milli bağımsızlığın dayanağı bilmeyi ödev sayar.”

“Bir millet yalnız kendi gücüne dayanarak varlığını ve bağımsızlığını sağlayamazsa şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz.”

“Dünyada bağımsız bir devlet düşünülebilir mi ki, iç işlerine dostlarının dahi karışmasını hoş görsün.”

O, sadece kendi ülkesinin değil, ilham kaynağı olduğu bütün mazlum devletlerin ve hatta emperyalist devletlerin sömürülen halklarının da bu kıskaçtan kurtulması için mücadele etmiştir:

“Bizim Büyük Zaferimizin yaratacağı büyük sonuçlar, yalnız Türkiye’nin kaderi üzerinde etkili olmakla kalmayacak, aynı zamanda bütün mazlum milletleri kendi yaşam ve bağımsızlıklarını tehdit ve baskı altında tutan zalimlere karşı hareket için cesaretlendirecektir.”

“Kapitalizm sadece falan ve filan milletin düşmanı değildir, bilakis bütün dünyanın, bütün milletlerin müşterek düşmanıdır. Milletleri birbirine düşüren kuvvet o… Kardeş kanları döken fesatlar ondan çıkıyor. Dünyayı kaplayan sefaletin müsebbibi ve özetle bütün insanlığı inleten zulmün yegane zalimi odur. Yani kapitalizmdir. Bu zulümde başarılı olabilmek için müracaat ettiği muharebeler, yegane kuvvetleri, yegane silahları değildir. Bankalar, sendikalar, onun en kuvvetli silahlarındandır. Ve bütün milletleri bu silahla mağlup eder. Memleketimize bakınız: Rejiler, Düyun-u Umumiyeler, kapitülasyonlar, şimendiferler, limanlar, gemiler, bankalar, ticaret evleri ve bütün bu müesseseler Avrupa kapitalizminin bizi mahvetmek için senelerden beri kullandığı iblisane bir makinenin parçalarıdır.

Sade bizim memleketimizde değil, yeryüzünde bu makine devam ettikçe, sadece biz değil, bütün dünya zulüm altında ezilecek, sefalet arşa çıkacak, insanlar felaketten felakete yuvarlanacaktır.

Bize bugün sınır itibariyle dünyanın en güzel, en hayale sığmaz barış şartlarını verseler, kapitalizm memlekette bugünkü şekliyle kaldığı takdirde mahvımız muhakkaktır. Hatta değil böyle, bu şeytan makinesinin dörtte biri bile mevcut olsa bizim için hayat imkanı tasavvur edilemez. Zenginlerimizi dolandıran o, fukaralarımızı soyan o, mal ve mülkümüzü çalan, haysiyet ve namusumuzu mahveden, bizdeki faziletleri tıpkı bir şeytan gibi iknaya çalışan ve bizi birbirimize düşüren hep odur.

Şu halde kendimizi kurtarmak için evvela bizim sonra da bütün dünyanın şu melun kapitalizm afetinden kurtulması lazımdır. Bunda sade bizim menfaatimiz yoktur. Kapitalizm sade bizim gibi zayıf milletler arasında değil, bilakis bizzat kapitalist memleketlerde de aynı derecede tahripkar ve insanlık düşmanıdır. Hatta İngiltere’de, Fransa’da ve Amerika’da da böyledir. Ve oralarda da kapitalizm usulünden istifade edenlere nispetle, bunun zulmü altında inleyenlerin miktarları, yüz binlerce kere fazladır. Buna göre kapitalizmin düşmanı yalnız biz değiliz. Bütün dünya onun düşmanıdır. O halde, bütün dünya bizimle beraber demektir.”

Dünya liderliğinin, emperyalizme hizmet etmekle değil tam tersine onunla mücadele etmekle olunacağını kanıtlarken… Birilerinden emir ya da nasihat alarak azınlığın sömürüsüne ortak olmayı değil, bağımsız bir politika ile kendi halkını da içine alan yeryüzü nüfusunun çok büyük bir çoğunluğuna denk gelen mazlum insanların önderi olmayı amaç edinmiştir:

“İstiyoruz ki, bütün milletler gibi biz de bağımsız olalım. Kendi evimizin sahibi, cebimizin hakimi, kendi hayat ve namusumuzun mesulü biz olalım. İstiyoruz ki, yeryüzünde zulüm kalmasın. Milletler arasındaki düşmanlıklar ortadan kalksın. Dünyaya hakim olan kapitalizm illeti bir daha kalkmamak üzere uyusun.

İşte bugün içinde bulunduğumuz mücadelenin yegane manası bu! Biz bu gaye ile harekete geçtik. Bağımsızlığımız ve varlığımız için emperyalizme karşı dünya ve hayat inkılabı uğrunda zulümden kurtulmuş yeni bir devre doğru yürüyoruz. Giriştiğimiz hareket, büyük, ağır ve o nispetle şerefli ve şanlıdır.

Görüyoruz ki kendimizi kurtarmak için uğraşmak demek, bütün dünya ve milletler kurtuluşunun milyonlarca cephesi arasında çalışmak demektir. Yapılacak iş, henüz başlanmış olan iş o kadar büyüktür ki, bunun karşısında ruhların yüksek bir heyecanla titrememesi imkanı yoktur. Çünkü bizim kurtuluşumuz dünyanın kurtuluşu demektir. Ve bütün dünya şu uğursuz emperyalizm zulmünden kurtulmadıkça bizim için hayat ve rahat ihtimali tasavvur edilemez.”

“Bütün dünya istiyor ki, artık yeryüzünde emperyalizm zulmü nihayet bulsun, insanlar ve milletler için yeni bir devir, bir adalet ve istirahat devri açılsın. Biz de böyle istiyoruz ve onun için uğraşıyoruz.

Asya’nın üç yüz milyonluk mazlumları emperyalist memleketlerin zulmü altında inleyen sınıfları hep bizimledir. Dünyanın her tarafında, her köşesinde bizim müttefiklerimiz ve dostlarımız var.”

Türkiye’nin sürekli saldırı ve sömürü altında olmasının nedenini ise tek cümle ile özetlemiştir:

“Türkiye’nin hala açık ya da kapalı olarak çılgınca saldırılara hedef olmasının nedeni bütün mazlum milletlere kurtuluş yolunu göstermiş olmasıdır.”

Doksan yıl önce söyledikleri hala geçerli, tutarlı ve yol gösterici olan bir öndere sahip bir ülkenin O’nun ölümünden sonra düştüğü duruma kahrolmamak elde değil.

Çılgınca saldırılara hemen boyun eğip ülkenin daha da sömürülmesine izin veren değil, muhtaç olduğu kudretin damarlarındaki asil kanda olduğunu bilen bağımsızlık sevdalısı yöneticilerimiz olması dileğiyle…

Kaynak: Akl-ı Kemal 3.cilt, Sinan Meydan