1. yüz (Toplam 1 yüz)

Takiyeddin Copernicus'dan daha önemlidir

İletiGönderilme zamanı: Çrş Mar 26, 2008 3:58
gönderen erenus
Takiyüddin, matematik ve astronomi başta olmak üzere bilimin çeşitli alanlarında örneğin optik ve tıp araştırmalar yapmıştır. Özellikle trigonometri alanındaki çalışmaları övgüye değerdir. 16. yüzyılın ünlü astronomu Copernicus (1473-1543) daha sinüs,kosinüs, tanjant ve kotanjantın sözünü dahi etmezken, Takiyüddin bunların tanımlarını vermiş, kanıtlamalarını yapmış ve cetvellerini hazırlamış; ayrıca çok eskiden beri kullanılmakta olan altmışlık kesirlerin yerine ondalık kesirleri kullanmaya başlamıştır.

Güneş saatleri ve mekanik saatler yapmış; göllerden, ırmaklar ve kuyulardan suları yukarı çıkarmak için çeşitli araçlar tasarlamış ve bunları ayrıntılarıyla tanıtmıştır.

II. Murad zamanında İstanbul’a geldi. Hoca Saadettin Efendiyi de etkileyerek padişahtan gözlemevi kurma iznini aldı.
Tophane sırtlarında kurduğu gözlemevi, dönemin en gelişmiş gözlem araçlarıyla donatılmıştı. Usturlap, kadran, mekanik saat, gök ve yer küreleri, çeşitli çizim araçları gibi taşınabilir araçların yanı sıra, bir halkalı araç, duvar kadranı, yıldızların yükseklik ve açıklığın ölçmeye yarayan azimut aracı, iki ayrı niceliği ölçen triquetrum ve yıldızlar arasındaki benzer uzaklığı ölçen sekstant gibi taşınmaz araçlar da içeren bu gözlemevi, teknik olanakları açısından çağında benzersizdi. Kopernik, böyle bir araçla evreni inceleyebilseydi, kimbilir ne bilgiler edinebilirdi.


Takiyeddin de önemli bir astronomi ve matematik bilginiydi. Bu muhteşem araçlar sayesinde çalışmalarına devam edebilseydi belki o, bilim skalasında Kopernik’ten daha üst sıralara bile tırmanacaktı. :!:




Ama olmadı. 1577 yılında, İstanbul semalarında bir kuyruklu yıldız göründü; bir yıl sonra da veba salgını ortaya çıktı. Şeyhülislâm Şemseddin Efendi, bu uğursuzlukların gözlemevinden kaynaklandığını söyledi..

Ve 1580 yılının o yumuşacık bahar sabahında,

Ellerinde balta-nacak, kazma-kürek, zincirlere bağlı topuzlarla;

Kapkara taşlar gibi gözlemevine yağdılar,

Akşam, ne gözlemevi kalmıştı ortada, ne de o eşsiz aletlerden iz!





Padişahın emri; gelmişti yerine... :(

O günlerde Danimarkalı astronomi bilgini Tycho Brahe, (1546-1601) kralın bağışladığı Hven adasının en yüksek noktasında “Cennet Kalesi” adını verdiği yerde, bu gözlemeviyle kıyaslanmayacak, hayli eksikli bir gözlemevi kuruyordu. Orada novalar ve kuyrukluyıldızlar üzerinde yaptığı gözlemler sonucunda yeni bir evren tanımı geliştirdi.

Takiyeddin ise bu olaydan sonra beş yıl yaşadı. Ama onun son yıllarına ait hiçbir bilgiye rastlanılmamaktadır.

USTURLAP

Usturlap, Güneş ve yıldızların ufuk yüksekliklerini ölçüp buradan zaman hesabı yapmayı sağlayan bir gözlem aracıdır. 3 ana kısımdan oluşur:
Birinci kısım, genellikle pirinçten yapılan dairesel bir levhadır. Bunun üzerinde göksel kürenin görünen yarısını temsil eden bir veya iki yay ailesi yer alır. Bunlar yükseklik ve azimutu gösterirler. Bu iki yay ailesi de yerel ufka göre yerleştirilir.

İkinci kısım, diğerleriyle aynı çapa sahip ek bir levha üzerinde yer alan ve "rete" adı verilen kısımdır. Bu kısım ekliptiğin derecelerini ve önemli sabit yıldızların bir kısmının haritasını içerir. Dönüşü, yıldızların gökyüzündeki hareketini temsil eder.

Üçüncü kısım ise birinci levhanın dış kısmı üzerine yerleştirilmiştir ve "alidade" (veya el-hidada) olarak adlandırılır. Birinci levhanın dış kısmına çizilmiş olan taksimatlı kısımdır ve bununla Güneş'in ve gökcisimlerinin yükseklikleri ölçülür.

Usturlap, astronomide gökcisimlerinin yükseklikleri ve zaman hesaplarında oldukça yaygın olarak kullanılmış bir araçtır. Ancak 18. yüzyıldan sonra Avrupa'da kullanılmamış ve Osmanlılarda ise, aynı yıllarda, yapımı usturlaba göre daha kolay olan rub'u tahtası tercih edilmiştir.

İletiGönderilme zamanı: Çrş Mar 26, 2008 16:06
gönderen Nihan
Teşekkürler erenus, yazıyı okuyunca aklıma "İstanbul Kanatlarımın Altında" filmi geldi.

İletiGönderilme zamanı: Prş Mar 27, 2008 0:52
gönderen erenus
Nihan, rica ederim...

Keşke Altıoklar dışında birileri de bağını bahçesini satıp bu konuyu irdelese, :D

abidik gubidik diziler yapacaklarına 8)

İletiGönderilme zamanı: Prş Mar 27, 2008 11:05
gönderen Nihan
Aslında durum umut verici. Geçmişi değerlendirme açısından çok şanslıyız çünkü değerlendirmeyi o zamanın şartlarını inceleyerek ve bütünü görerek yapmak gerektiğini anladık çok şükür. Sinema yaparken sanatsal kaygılarınız varsa gerçeklerden uzaklaşabilirsiniz ya da gerçekleri olduğu gibi vereyim derseniz filminiz belgesel niteliği taşır ve kuru bir anlatımla istediğiniz etkiyi oluşturamazsınız. Bu da herşeyde olduğu gibi denge meselesi. Mesela Elveda Rumeli dizisinde bu denge çok güzel yakalanmış. Tarihsel gerçekler de hikayeyi sağlam bir şekilde destekliyor. O dönemin belgelerini, gazete ve dergilerini okuyorum arkasından bunları dizide görmek çok hoşuma gidiyor. Tabii az da olsa senaryonun devamı için gerçeklerin çarpıtılabildiğine, bilgi hatalarına rastgeliyoruz.

İletiGönderilme zamanı: Prş Mar 27, 2008 12:17
gönderen MansurSah
Yani özetle ne olmuş?

Din ulemasına sorulmuş, böyle olmuş. "İrtica" kelimesine ne güzel bir örnek.
Tayyip Bey acaba o şeyhülislam hakkında ne düşünüyordur?

İletiGönderilme zamanı: Pzt Haz 02, 2008 22:34
gönderen erenus
Takuyyiddin Mehmet Efendi'ye ait Astronomi Konulu El Yazması


1719 yılında çini mürekkebiyle yazılmış, toprak boyayla resimlenmiştir. Bez ciltli yazmanın ön ve arka kapakları hareli ebru baskıdır.

Resim


Boyutlar: 20x14.5x2 cm, 150 yaprak

İletiGönderilme zamanı: Pzt Nis 27, 2009 1:56
gönderen nazimalemdar
konu Takuyiddin Mehmet efendi olunca, okudugum bir arastirma aklima geldi.

istanbulda üniversite ögrencisi bir kizimiza, doktora dersi olarak Tycho Brahe yi veriyor. Ögrenci kitaplari karistirdikca, arastirdikca, hocam diye hitap ettigi takuyiddin efendinin ismine rastliyor. ve bir de bakiyor ki, takiyuddin efendi, döneminin en iler, hatta batili filozof ve ilim adamlarina ders vermis bir ilim insanimiz. ve batili ilim insanlari , takiyuddin efendinin kitaplarini, makalelerini okumuslar. saat sistemi ile ilgili cok önemli buluslari olan bir ilim insanimiz.

Bizim unuttugumuz ya da bize unutturulanlar sadece Takiyuddin efendi degildir elbette.


Biraz bakalim. Düsünsel gelismede Batililar disinda neler yapilmis.>>>>


sarkiyatcilar(orientalist) islam dünyasi mütefekkirleri(düsünürleri) hakkinda bircok eser vermislerdir. ve batililarin(genel) bu konuda yayinladiklari eser miktari, hem nitelik hem de nicelik bakimindan, dogulu kisi ve kaynaklardan kat be kat daha fazladir.

Draper in (ilim ve din kavgalari eseri), Renan in (Ibn-i Rüsd ve Ibnirüsdcülük eseri) Vauxun un (Ibn-i Sina ve Gazzali eseri) yapitlari incelendiginde, yaptiklari karsilastirmalar(mukayeseler) insanin ruhunu oksar ve Genel olarak Dogu ve bu baglamda Islam tefekkür(düsünce) sisteminin muhtesemligini ortaya koyar.



Misirli düsünür M.Lütü Cuma, dogu ve batidaki islam filozoflari tarihi isimli eserinde ve Hind düsünürlerinden Emir Ali, islamin ruhu isimli eserinde, bati ve dogu felsefelerini, düsünürlerini mukayese(karsilastirma) eder ve bizzat batili düsünürlerin eserlerini tarayarak ortaya cikarttiklari "islam filozoflarinin, felsefi bircok konuyu, batili filozoflardan cok önce ortaya koyduklarini anlatirlar.

Ayni tespitleri, Karl Vorlander in eseri Felsefe Tarihi isimli eseri ve Janet & Sealles in eserlerinde de görebiliriz. Bu konuda, elbette Türkiyede de yayinlar yapilmis fakat bunlar bir araya getirilmedigi icin, makaleler veya kisa kitapciklar halinde sahhaflarin(eski kitap satis yerleri) raflarini süslemislerdir ancak.

Islam düsünürlerinin aklin yol göstermesi ve mantik kanunlarindan baska materyalleri olmadigi halde, batili düsünürlerin cok sonralari ortaya koydugu, yayinladigi düsünce(ide) ve nazariyeleri(varsayim) onlardan önce yayinlamislardir. En önemli özellikleri keskin zekalari , derin sezisleri(öngörüs) ve ince buluslari olmustur.

Ibni Sina Felsefesinin zeyli(devami) olan Endülüs Felsefesi araciligi ile, islam felsefesi ve elbette ki ilmi, avrupaya girmistir. Diger bir deyisle, islam filozoflari, batidaki felsefi akimlara ögretmenlik yapmislardir.

Toledo psikoposu Reymond un Avrupaya ithal ettigi(import) eser, ibni sinanin eserlerinin tercümesi olmustur.Daha sonra Farabi ve El Kindinin bazi eserleri tercüme edildi. Alman Hermann Ibn-i Rüsd felsefesini avrupaya tasidi.

Skolastik Felsefede bircok Arapca metin yer aldi.

Tercümeler, Endülüs, Sicilya ve Napoli yolunu takip ederek, Parise ulasiyordu. Ibn-i Rüsd Felsefesi hemen hemen 400 yil etkisini gösterdi. De Boer, Gazzaliye kadar ki Islam Felsefesi Mekteplerini (Ecoles) yazdi.


(devami var)

İletiGönderilme zamanı: Pzt Nis 27, 2009 1:58
gönderen nazimalemdar
***


Ve anliyoruz ki, sanki gizli bir el, bircok seyi kitaplara sokmamis. Adeta bir komplo teorisi ile karsi karsiya kalmisiz. Fakat bu komplo teorisi falan degil, düpediz bir gercekti.

Batili filozoflarin, Aristoyu bile, endülüs yolu üzerinden ve islam mütefekkirlerinin tercümeleri yoluyla ögrendigini bilmeyiz eger özel bir alaka duyarak arastirmamissak.

**

1-Batida, El-Kindi, Farabi, Ibn-i Sina ve Ibn-i Rüsdün eserleri okunup, cagdas asri(modern) felsefenin temelleri atilmistir.

**

2-Roger Bacon(ingiliz) ve Büyük Albert(Alman) daha önceden Farabinin yazdigi yorumla, Aristo nun Organon isimli eserini ögrenmisler.

**

3- Ibn-i Sina,
a-Batida Külli Kavgalari hararetlenmeden önce, Doguda(sarkta) realistler ile kavramcilar arasindaki münakasayi, tartismayi cözmüs.
Realistler, Külli(üniversel) , esyadan ayri olarak ayrica vardir derken.
Kavramcilar ise, Külli, sadece gizli olarak vardir demektedirler.

Farabi ise Aristoyu da bu baglamda yorumlayarak, kavramcilik(conteptualisme) ile gercekcilik(realisme) ve isimcilik(nominalisme) arasinda bir yol tutturmaktadir. Yani, külli itibar edilen bir durumdur. adi vardir sadece. söz olarak mevcuttur.

Ibn-i Sina ise, külliyi; akli, tabii ve mantiki kisimlara ayirmistir.

Ibn-i Sinaya göre, Allah in ilminde metafizik yönden mevcut olan Külli , aklii küllidir(Ante Res) Maddelerdeki ilintileri ise beraber olan , fiilen var olan külli ise tabii küllidir(In rebus). Cüzilerden cikartilip sadece insanin zihninde mevcut olan külli ise mantikii küllidir(Post res).

b- sezgi(intuition) ile, Nazar(düsünce) ve akil yürütme(Raisonnement) yollarini birlestirmistir.

c-islam felsefesinin izi ilk olarak Fransisken rahiplerinde görülüyor.

d-Roger Bacon, Aristoya ve onu yorumlayan Ibn-i Sinaya büyük deger veriyor.

e-J. de la Rochelle, Ibn-i Sinanin sadik talebesi idi.

**

4-gazzali

a-halesli iskender üzerinde etkisi vardi.

b-din felsefesi temsilcisi St.Thomas, Gazzaliye güvenirdi.ve Allah in Cüzileri bilmesi konusunda, filozoflarin olumsuz iddialarini redderdi.

c-Raymond Martini ise, yolundan gittigi St.Thomasi bile bu konuda ileri gecer ve filozoflari, filozof agzi ile yani gazzalinin sözleri ile reddetmeyi tercih ederdi. (belirtmek gerekir ki, gazzalijnin en önemli eserlerinden biri, filozoflarin tutarsizligi isimli ederidir. E.Y.)

**

5-ibn-i rüsd

a-R.Bacon, Rüsdün eserlerionden faydalanmistir.

b-St.Thomas, Rüsdün sadik talebesi degildir ama eserlerinden birinde, Rüsdün takip ettigi yxol ve felsefeden faydalanmistir.

c- St.Thomas, Rüsdün aleyhinde davranmaya baslayinca, paris üniversitesinde ve fransiskan rahiplerinin bircogu Rüsdü savunmuslardir.

Farabi ve Ibn-i Sina, Aristo Felsefesini yenilemis ve degistirmislerdi, uyarlamislardi. Büyük Albert ve St.Thomas, Aristo Felsefesini, Farabi ve Ibn-i Sinanin eserlerinden ögrendikten sonra, Büyük Albert Ibn-i Rüsde, St.Thomas da Ibn-i Rüsd felsefesine muhalif oldular.

d-Abelard, Ibn-i Rüsdden etkilenerek fikir hürriyeti konusunda faaliyete basladi.

e- G. de Fren, "Filozoftur, akillidir ama maalesef talebeleri onun(rüsddün) ögretisinin yüzünü karartmislardir." demistir.


Arkadaslar

özetin özeti sekilde biraz izah etmeye calistim. Amatör bir Felsefeci olarak benim elimden bu kadari geliyor.

Fakat niye halen, Mutasavviflar, mütefekkirler, kelam, fikih, fikhi düsünce sistemi konularinda ders verilmez, okullarda yeterli derecede okutulmaz, anlamis degilim.

Acaba, bu saydigim dallarda, sark yani dogu yani islam ve hint medeniyet dairesinde ortaya konmus olan fikirler, düsünce sistematigi ve yorumlar, batinin isine gelmedigi icin mi? yoksa, bu konularda, islam ve hint medeniyet dairesinde, cercevesinde ortaya konmus "olgular" ve "yorumlar" karsisinda, batinin pesinen maglup olacagi endisesi mi?

Bilemiyorum



Islam ve Batili Düsünürlerin kiyaslamasi



1 ) Islam düsünürleri;Inanmak yani itikat a-kesin karar, b- zan , c-taklit kisimlarina ayrilir.Kant(Alman) da inanmak olgusunu ayni sekilde kisimlara ayirmaktadir.


2 ) islam düsünürleri ve batili metafizikciler, peygamberlerin irade(inisiyatifleri) melekelerinin(güclerinin) mükemmelligi sayesinde bedenleri disinda harekette bulunabilirler. Uluslararasi metafizik ve parapsikoloji enstitüleri de bu yönde calismalar yapmaktadirlar. Edindikleri tecrübeler bu yöndedir.

3 ) Esas olan, hakiki sebep (illet) ancak Allahtir. hadiselerin sebebi adi sebeptir. (cause occasionelle) . Malebranche nin ortaya koydugu iki prensipten biri budur. Hakiki sebep ancak Allahtir. Bu baglamda tabiî sebeplerin tamami onlari(sebepleri) yaratan Allah in söyle böyle bir tesirine vesiledir. Geulicx(Hollanda) da bu prensibi kabul eder.

aslinda, sark ve garp, dogu ve bati, islam ve hiristiyan filozoflari temelde tamamiyle birlesmis olmaktadirlar.


isimlere gecmeden önce, konunun özelligini ve hatta güzelligini daha iyi anlatabilmek icin, sadece Ibn-i Sina nin rakamsal üstünlügünü liste halinde yazayim.

Ibn-i Sina, bildiginiz gibi bircok ilim dalinda calismalar yapmistir.

isim isim ve konu konu kiyaslama/karsilastirma yapildiginda görülecektir ki;

mantik yönü = 8
Tabiiyat yönü = 5
Tecrübi/uygulamali pisikoloji yönü = 6
Akli pisikoloji yönü = 3
Metafizik yönü = 7

olmak üzere toplam 29 noktada, batili düsünürlere üstünlügü (üstünlügü cok uygun olmayabilir) önceligi var.


Nazim Alemdar

İletiGönderilme zamanı: Pzt Nis 27, 2009 2:00
gönderen nazimalemdar
ve konuya ek;

Bati kendisine günah kecisi aramaktadir.


Bati, periodik olarak her 150-200 senede bir ayni seyleri tekrar yapti.

Hristiyan dünyasi Ronesans da cadilari yakarak Kurban etmekten vazgecti ama kafalardaki Günah Kecisi bulma düsüncesini ortadan kaldiramadi.

Roma hukuku, bir müddet ise yaradi fakat sonra bizzat erki elinde bulunduranlarin tespit ettikleri Günah Kecilerini MEDENICE KURBAN ETME metoduna dönüstü. Artik cali cirpi toplayarak Cadi yakmalarina gerek kalmamisti. Tehlikeli gördükleri Günah Kecilerini, mahkemelerde yargilayip, idam sehpalarinda Kurban ediyorlardi.

1789 devrimi, Kurbanlari(köylü ve ameleleri) Yönetici yapti. Bu yeni yöneticiler, halkin dertlerinin sebebi yani Günah Kecisi olarak satolarindan, ciftliklerinden, malikanelerinden alarak sokaklara sürükledigi Burjuvazinin kafasini giyotinlerde Kurban etti.

1.dünya savasi öncesi Avrupa Devletleri, dünyanin ekonomik krizlerinin sebebi olarak kolonilerindeki -insan yerine koymadigi- yerlileri günah kecisi olarak gördü ve milyonlarca afrikaliyi/asyaliyi katletti. belcikalilar, hollandalilar ve almanlar bu konuda gecmiste ispanyollarin amerika kitasinda yaptiklari Günah Kecilerini Kurban Etmek faaliyetlerini !!! daha ileri ve medeni bir seviyeye ulastirdilar.

Günah kecileri bulmak metodu hic degismemistir. sadece kurban etme metodlari degismistir. daha hizli ve masrafsiz metodlar bulmuslar, kamufle etme sekilleri degismistir.

cok degil, daha 60 küsür yil önce, Almanyanin yasadigi ekonomik krizin sebebi olarak gördükleri Alman Yahudilerini Toplama kamplarina, gettolara alarak kurban etmisler ve milyonlarca yahudiyi firinlarda yakmislar, gaz odalarinda katletmislerdir. (savasta ölenleri bu sayinin disinda tutuyorum) daha hizli ve sessizce yapmanin yollarini arastirmislar.

bunu yaparken, alman toplumun icinde cok az insan karsi cikmistir. alman toplumu, yahudilerin alman irkini pislettigine, bozduguna inanmistir. hatta, yahudilerin, sokaklardaki cocuklari kacirip, yediklerini o günün gazetelerine yazmis, okullarda ögrenciler arasinda resim yarismalari yaparak, bu konudaki düsüncelerini resim haline getirmelerini saglamislardir.

yahudilerin 1935-45 arasinda basina gelenlerle, 1570-1670 arasinda kapatildiklari yahudi gettolari arasinda fazla bir fark yoktur.

1570-1670 yillari arasindaki dönemde, yahudilerin seytanin isbirlikcisi olduklari, insan olmadiklari, günahkar olduklari söyleniyor ve yaziliyordu. bu yüzden katoliklerin kutsal dini günlerinde, avrupada ki yahudilerin gettolardan disari cikma haklari yoktu. hatta evlerinden bile cikmalari yasakti. cünkü onlar(yahudiler) disarda olursa, kutsal meleklerin ve Ruhül Kudüsün o toplumun(katolik) yakinina gelmiyecegine inaniyorlardi.

Sonuc olarak, Günah kecisi KURBAN ETME mantigi hep devam edegeldi. Medeni oldugunu söyleyen Batili ülkeler hep devam ettirdiler bunu.

Enson bulduklari Günah Kecisi, Türkler. Sadece Naziler degil, sokaktaki Almanin büyük bir cogunlugu, Almanyanin icerisinde bulundugu ekonomik ve kültürel krizin sebebi olarak, Müslümanlari ve Müslüman-Türkleri görmektedirler.


Ve yillardir sadece Günah Kecisi olarak görmekle kalmayip, evlerini yakarak, sokaklarda saldirarak Kurban Ediyorlar bir yandan da.


Nazim Alemdar