1. yüz (Toplam 1 yüz)

Yapıtları ve Düşünceleriyle Doğan Avcıoğlu

İletiGönderilme zamanı: Cmt Kas 17, 2007 22:43
gönderen Kemal Şimşek
YAPITLARI VE DÜŞÜNCELERİYLE
DOĞAN AVCIOĞLU



Öner YAĞCI
________________________________________

Türkiye’nin aydınlığında “Türkiye’nin Düzeni” (1968) adlı başyapıtıyla fırtına gibi esen Doğan Avcıoğlu’nu 4 Kasım 1983 günü aramızdan ayrılmıştı.

“31 Mart’ta Yabancı Parmağı” (1969), “Devrim Üzerine” (1971), “Milli Kurtuluş Tarihi: 1885’ten 1995’e” (4 cilt, 1974), “Devrim ve Demokrasi Üzerine” (1980), “Türklerin Tarihi” (5 cilt, 1978-1985) adlı “tarih” çalışmalarıyla dünümüzün aydınlatılmasına katkılar sunan Doğan Avcıoğlu’nun yapıtlarının önemi yaşadığımız her geçen gün biraz daha ortaya çıkıyor.

57 yıllık ömrüne sığdırdığı yapıtlarıyla devrimci düşüncenin ülke siyasetine örgütlü olarak müdahale etmesi yolunda önemli katkılar getiren; ülkemizin toplumsal-tarihsel yapısı, yani düzeniyle, siyasetiyle ilgili özgün düşünce, yorum ve önerileriyle geleceğe yol gösteren, bilimin ışığında bir tarihçiliğin gerçekleştiricisi olan, geleceğe ilişkin söyledikleri de yaşam tarafından doğrulanan Doğan Avcıoğlu ile buluşunca, eskimeyen ve bilge bir bilge tarihçiyle buluşmuş oluyoruz.

Düşünceleri, yapıtları ve eylemleriyle ülkemizin çağdaşlaşması yolunu aydınlatan Doğan Avcıoğlu’nun yol göstericiliği, dünü ve bugünü anlayarak yarına koşma çabasındaki aydınlıkçı insanlar için kaçırılmaması gereken bir şanstır.

1926 Bursa doğumlu olan Doğan Avcıoğlu, Fransa’da sosyal bilimler ve ekonomi okuduktan sonra 1955’te ülkeye döner. Yedek subay olarak askerliğini yapar ve Merkez Bankası’nda raportör, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde (TODAİE) araştırma görevlisi olarak çalışır. 1956’dan başlayarak dönemin etkili dergileri olan haftalık “Akis” ve “Kim” dergilerinde yazıları yayımlanır. 1957’den itibaren Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Araştırma Bürosunda Ortak Pazar, seçim sonuçları, konut sorunu, devlet personeli konularında incelemeler ve çalışmalar yapan Avcıoğlu, CHP’nin yayın organı “Ulus” gazetesinde yazılar yazar, bir süre “Akis”i yönetir. 27 Mayıs 1960’tan sonra CHP kontenjanından Kurucu Meclise üye seçilir ve Kurucu Meclis’te Anayasa Komisyonu Üyesi olarak 1961 Anayasası’nın hazırlanmasında görev alır. 1960-61’de “Vatan” ve “Ulus” gazetelerinde yazar, Ankara Radyosu’nda dış haber yorumculuğu yapar. Mümtaz Soysal ve Cemal Reşit Eyüboğlu’yla birlikte dönemin en etkili dergisi “Yön”ü çıkarmaya başlar (ilk sayı 20 Aralık 1961).

Tirajı 30 binlere ulaşan “Yön”, 5 Haziran 1963’te sıkıyönetimce kapatılır (77. sayı), 25 Haziran 1964’te yeniden yayına başlayarak 30 Haziran 1967’deki 222. sayısıyla birlikte yayınına “kurucularının kararıyla” son verir. “Yön”ün ilk sayısındaki imzaya açılan çıkış bildirisi önce 164, sonra da 878 kişi (toplam 1042) kişi) tarafından imzalanır. Bu bildirinin amacı Türkiye’nin sorunlarını tartışmaya açmaktır ve 222 sayı boyunca Avcıoğlu, Şevket Süreyya Aydemir, Aziz Nesin, İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Mümtaz Soysal, Muammer Aksoy, Fakir Baykurt, Niyazi Berkes, Attilâ İlhan, Mehmed Kemal, Sadun Aren, Ceyhun Atuf Kansu, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Melih Cevdet Anday gibi onlarca yazar ve bilim insanınca bu amaç gerçekleştirilmeye çalışılır.

“Yön”, Hikmet Özdemir’in deyişiyle “1960’lı yıllarda mevcut hükümete karşı parlamento dışı muhalefetin beyni işlevi”ni yerine getirir. 1930’larda yayımlanan “Kadro” hareketinin görüşleriyle önemli benzerlikleri olan Yön, 1960’tan sonra gelişen sol içinde “Kemalist sosyalizm” anlayışının savunuculuğunu yapar. Yön’e göre Kemalist devrimin altyapıda sürdürülmesi, radikal bir toprak reformu, devletçi sanayileşmenin ve ekonomik alanda tam bağımsızlığın gerçekleştirilmesi Türkiye´nin gündemindedir. “Yön”, geniş halk kitlelerinin sosyalizmle tanışmasını sağlamış, ülkemizin toplumsal-tarihsel yapısının anlaşılmasının ve emperyalizmin ülkemizle ilişkisinin gerçeğinin kavranmasında önemli bir mirastır. (“Yön” hakkında geniş bilgi için: Hikmet Özdemir, “Kalkınmada Bir Strateji Arayışı: Yön Hareketi” -Bilgi Yayınevi, 1986).

1962’de bilimsel açıdan Türk sosyalizmini incelemek ve yaymak amacıyla kurulan Sosyalist Kültür Derneği’nin önde gelen adlarından olan Doğan Avcıoğlu, 1963-1965 arasında da Türk-İş Araştırma Merkezi’nde Müdürlük; 1968-69’da CHP Yüksek Danışma Kurulu Üyeliği yapar.

1968 yılı “Türkiye’nin Düzeni”nin çıktığı yıldır. Avcıoğlu, “1969 Yunus Nadi Armağanı”nı alan bu yapıtında, arayış içinde olan Türk soluna yeni açılımlar getirir. Osmanlı toplum düzenini tanımlayarak başladığı çalışmasına; “Bu düzene dokunulmaz, bu düzen atalarımızdan kalmıştır. Bu düzeni yıkmak, değiştirmek istemek, milletimizin değer hükümlerini, inançlarını, örf ve ananelerini ortadan kaldırmak demektir.” diyenlere karşılık; bu düzen için “Gerçekten milletimizin değer yargılarını, inançlarını ve geleneklerini yansıtan, atalarımızdan kalma ve korunmaya değer bir düzen midir?” diye sorar, sorusunun yanıtını “Bize unutturulmak için çaba harcanan tarihimize bırakalım.” der ve Malazgirt’le başlayan bir tarih gezisine çıkarak başlar. Osmanlı devletinin bir nakliyeci tüccar devleti olduğunu, “göçebe Türk” efsanesinin yanlış olduğunu, Osmanlı’nın merkezi bir devlet olduğunu söyleyerek ilk Batılılaşma çabalarına, Türkiye’nin idam fermanı olan 1838 Ticaret Sözleşmesi’ne gelir ve sözü Tanzimat’a, Türkiye’nin emperyalizmin boyunduruğuna girmesine getirir. Emperyalizmin sömürgeleştirmesine karşı milliyetçi tepkileri, milliyetçilik bayrağını ordunun yükselttiğini, Jön Türkler’in çabalarını, Meşrutiyetleri aktardıktan sonra da Kurtuluş Savaşı’nı, Atatürk Devrimini, Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki atılımları ve “Tanzimat Batıcılığına dönüş ve devrimciliğin sonu” olarak belirlediği çok partili yaşamı anlatır. İşbirlikçi kapitalizm ve irticanın ülkemizi “1838 Ticaret Antlaşması”ndan “Ortak Pazar”a getirdiğini söyledikten sonra da emperyalizmden kurtulmanın ve kalkınmanın “düzen değişikliği” demek olduğunu belirler. “Komünist”, “Amerikan Tipi” ve “Milli Devrimci Kalkınma” yolu olarak üç kalkınma yolunun bulunduğunu söyleyen Avcıoğlu son bölümde kendi tezine gelir ve bir tür devletçi sosyalist ekonomi modeli önerdiği “Türkiye için milli devrimci kalkınma stratejisi”nin esaslarını yaşamın her alanındaki programıyla açıklar.

Yapıtının sonuç bölümünde ise ülkemizin çoktan kalkınmış ve çağdaş uygarlığın ön saflarında yer alabileceğini ama bu gelişmeyi emperyalizmin önlediğini, kapitalist kalkınma yolunun tıkandığını, kalkınmanın ilk koşulunun bağımsız ekonomi, bağımsız politika olduğunu söyleyen Avcıoğlu, Kurtuluş Savaşı’yla bu olanağı bir ölçüde elde ettiğimizi, ancak milli olması istenilen kapitalistlerin fabrika kurmak yerine Batı firmalarının komisyonculuğuna yöneldiklerini, politik bağımsızlığın ekonomik bağımsızlıkla tamamlanamadığını ekler. Tanzimat Batıcılığına dönülerek yabancı sermaye ve borçlanmalarla “Amerikan Tipi” bir kalkınmanın bir kez daha denendiğini, kapitalist sınıfı geliştirmek için iç ve dış kaynaklardan milyarların özel teşebbüse akıtıldığını, devletin yetiştirdiği elemanların özel teşebbüse kaydırıldığını, vurgun kârlara göz yumulduğunu belirterek akıtılan bunca kaynağa karşın sanayileşmenin gerçekleştirilemediğini, kapitalist sınıfın yatırımcı olmadığını, lüks tüketimle geniş kitlelerin sefaletinin çatıştığını, toplumsal sorunların her geçen gün daha kötüye gittiğini vurgular. Tarım ülkesi Türkiye’nin kendisini besleyemediğini, gecekonduların çığ gibi büyüdüğünü, borçların gittikçe ağırlaştığını, kapitalist sınıfın ağalar, beyler, şeyhler ve tefecilerle birlikte ağırlaşan sorunların çözümü için gereken reformlara karşı çıktığını, bu koalisyonun kalkınma, sosyal adalet, demokrasi ve bağımsızlık yollarını tıkadığını, bu ters ve yanlış gidişe dur demek gerektiğini söyleyen Avcıoğlu, bu durumda milliyetçi devrimcilerin bir kez daha ön planda oynamaya aday gözüktüklerini söyler.

Kemalist tezin, “Bağımsızlık içinde toplumsal devrimler yoluyla çağdaş uygarlığa ulaşmak” biçiminde özetlenebileceğini, tek çare olarak gördüğü “Milli devrimci kalkınma yolunun, Kemalist tezin temele indirilmesi ve böylece Atatürk devrimlerinin devam ettirilmesinden başka bir şey” olmadığını söyleyen Avcıoğlu, bu yöntemle ülkemizin 15-20 yıl içinde kalkınmasının, tam bağımsızlığını sağlamasının ve çağdaş uygarlık düzeyindeki şerefli yerini almasının gerçekleşeceğini, bunun içinse gerçekten devrimci olmak gerektiğini ekler. Avcıoğlu, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından hemen sonra söylediği “Devrimin kanunu mevcut kanunların üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızdaki cereyanı boğmadıkça başlattığımız devrim bir an bile durmayacaktır” sözünün, her devrimcinin kulağına küpe olması gerektiğini söyleyerek çalışmasını yine Mustafa Kemal’in şu sözleriyle bitirir: “İdare-i maslahatçılar esaslı devrim yapamaz.”

Yarattığı siyasal etkinin yanı sıra, ülkemizin toplumsal, ekonomik yapısı ve tarihi üzerine araştırmaların yaygınlaşmasında çığır açan “Türkiye’nin Düzeni”, geri kalmışlığımızın nedenlerini, kapitalist gelişmenin tarihini araştıran, nasıl kalkınırız-neden kalkınamadık sorularının yanıtını ararken düzenin ne olduğunu-nasıl değişeceğini, bağımsızlık ve çağdaş uygarlık ülküsünün ne olduğunu-nasıl kazanılacağını anlatan, günümüzde de okunacak, öğrenilecek, dersler çıkarılacak bilgilerle dolu bir kitap olarak ülkemizi aydınlatmaya devam ediyor.

1968-69 arasında CHP Yüksek Danışma Kurulu üyesi olan Doğan Avcıoğlu, 1969’da “31 Martta Yabancı Parmağı”nı yayımlar ve aynı yılın Ekim ayında Türkiye’nin düzen değişikliği ve milli devrimiyle ilgili araştırmaların yer aldığı ve politik gerçeklerin kamuoyuna açıklanmasını amaçlayan haftalık “Devrim” gazetesini çıkarmaya başlar (“Devrim”, 12 Mart döneminin başlarında 27 Mayıs 1971’de kapatılana kadar 79 sayı yayımlanır). “Yön arayıştı, şimdiyse yön belli olmuştur.” der Avcıoğlu. “Devrim”, “Türkiye’nin ekonomik, toplumsal ve siyasal sorunlarına yönelik projeler veya bir diğer anlatımla iktidar programıdır.”

1971’de “Devrim Üzerine” adlı çalışmasını yayımlar ve bu yapıtında, nasıl bir kalkınma modeli, nasıl bir planlama, nasıl bir dış ticaret düzeni, nasıl bir toprak devrimi, nasıl bir bankacılık düzeni, nasıl bir sanayileşme sorularının yanıtını arar, kısacası bir devrim stratejisi ve bir devrim programı çıkarır ortaya. Ona göre devrim asker-sivil Kemalist aydınların önderliğinde geniş bir devrimci cephe tarafında gerçekleştirilebilirdi. Ülkemizin sorunlarının köklü ve devrimci dönüşümlerle ve antiemperyalist mücadele temelinde üstesinden gelinebileceğini, Kemalizmin Kuvayı Milliyeci özünün önemini ve mücadelenin ulusal temelde yükselmesi zorunluluğunu gösteren Doğan Avcıoğlu, sosyalizmin yerel ve ulusal damarlardan kaynaklanmasında da ısrarcıdır

12 Mart sonrasında 27 Nisan 1971’de “Madanoğlu cuntasının elemanı olduğu, orduyu isyana teşvik ettiği” suçlamasıyla 27 Mayıs’ın güçlü adlarından Emekli General Cemal Madanoğlu, İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Ali Sirmen gibi arkadaşlarıyla birlikte tutuklanır. Bundan sonraki yıllarında aktif siyasetin dışındadır ve kendini ülkemizin dünü-bugünü ve geleceğiyle ilgili tarihsel, toplumsal, siyasal araştırmalara adar. Cezaevinden arkadaşı Ali Sirmen, “Doğan Avcıoğlu’nun acelesi vardı. Peşinden atlı kovalar gibi kafasını kaldırmada çalışıyordu.” diye anlatır. O, artık “Tek Kişilik Araştırma Merkezi”dir. Bütün zamanını araştırmalarına verir.

1974’te 4 ciltlik “Milli Kurtuluş Tarihi: 1885’ten 1995’e” adlı çalışmasını yayımlar. Bu çalışmasında, “Türkiye’nin Milli Kurtuluş Tarihi acaba bir milli kurtulamayışın mı tarihidir? Milli Kurtuluşçuluğun büyük lideri Atatürk, nehri ters akıtmayı mı denemiştir?” sorularının yanıtlarını vermeye çalışır. Emperyalizm Karşısında Türk Aydınının Aymazlığı ve Tam Bağımsızlık, Sovyet Devrimi Karşısında Türk Devrimi, Devrimin Yapısı ve Kurtuluştan Sonra Türkiye, Kurtuluş Devriminin Sınıf Yapısı, Devrim Savaşı başlıkları altında bağımsızlık ülküsü temelinde yine kalkınma ve devrim arayışını anlatır.

1980’de yayımladığı “Devrim ve Demokrasi Üzerine” adlı çalışması da aynı amaca yönelik çalışmasıdır.

Doğan Avcıoğlu, ilk cildini 1978’de sunduğu ve 8 cilt olarak planladığı “Türklerin Tarihi”nin de ancak 5 cildini hazırlar (Tekin Yayınevi) ve “Her cepheden her kurşuna karşı önlem aldım, kanserle arkadan hançerlendim.” dediği kanseri yenemeyerek 4 Kasım 1983’te ölür.

Roger Garaudy’nin “Sosyalizm ve İslamiyet”, Jules Moch’un “Sosyalizme Giriş” adlı yapıtlarını Türkçeye kazandıran; dergilerde yayınlanmış ama kitaplaşmamış yüzlerce yazısı olan; yakın tarihimize tuttuğu ışıkla ve tarihten yararlanarak atılacak adımların belirlenmesi doğrultusunda ulusal bir devrim anlayışının mimarı olan Avcıoğlu’nun aydınlığımıza katkılarını öğrenmek ve ona teşekkür etmek boynumuzun borcudur.

Bu borcu ödemenin bir adımı olarak Hikmet Özdemir onun yaşamını, düşüncelerini, yapıtlarını ve eylemlerini anlatan “Doğan Avcıoğlu: Bir Jön Türk’ün Ardından” adlı bir kitap yayımladı.

Hikmet Özdemir, yapıtının “Yaşamı ve Düşüncesi” bölümünde çocukluğundan başlayarak ölümüne kadar çeşitli tanıklıkların yardımıyla Avcıoğlu’nun yaşamını anlatıyor. Onun yayımlanmış son çalışmasının “Türkiye Yazıları” dergisinde Ocak 1982’de yayımlanan “Pabuççu Muştası” adlı incelemesi olduğunu; Atatürk devrimini “evrensel bir gelişme modeli olarak uluslararası literatüre kazandırmayı amaçlayan “Türk İnkılabı” adlı tarih çalışmasının ise “Yazılamamış Proje” olduğunu söylüyor. Çalışmanın sonundaki eklerde çeşitli belgelerin yanı sıra, ölümünden önce yayımlanan son çalışması “Pabuççu Muştası”na da yer veriyor.

Özdemir’in çalışmasında Avcıoğlu’nun yazılarının ve yapıtlarının tam kaynakçası, Avcıoğlu’dan seçilmiş yazılar ve ölümünden sonra hakkında yazılan yazılar da yer alıyor. Bu yazılarda örneğin: Melih Cevdet Anday’ın “...Doğan Avcıoğlu sözcüğün tam anlamı ile ‘yeri doldurulmaz’ kişilerdendi... Yaşadığımız olayların en dikkatli tanıklarından biri...”; Uğur Mumcu’nun “...Tek başına bir üniversite gibiydi... Türk düşünce hayatına adını kazımıştı... Avcıoğlu, ulusal devrim anlayışının yürekli, soluklu ve yorulmak bilmez bir düşünürü ,ve düşünce savaşçısıydı... Bizim kuşağa olduğu gibi, kendi kuşağına da öncülük ve önderlik yapmıştı...”; Altan Öymen’in “...Değeri her geçen gün daha da fazla anlaşılacak büyük bir araştırma, düşünce ve eylem adamı olarak Türklerin Tarihi’ne kendisi girdi...”; Haldun Taner’in “...Onun tüm yaşamı inançlı bir yurtseverin büyük çalışkanlığını yansıtır...”; Cahit Tanyol’un “...Doğan’da düşünce ile eylem bir bütündü...”; Yalçın Küçük’ün “...Yön arayıcısı değil, Devrimciydi. Devrimci Doğan bir inattır; yolundan hiç dönmedi. Kendi yoluna gölge düşürecek en küçük bir adım atmadı...”; Attilâ İlhan’ın “...O, Kemalist sol’un üzerinde gelişeceği ve ‘sosyalizm’le buluşacağı platformu oluşturmaya çalışmıştı... Ulusal solculuğun ülkemizdeki adı hayli uzun süre ‘Yöncülük’ olmadı mı?” dediğini okuyoruz.

Yakın dostu İlhan Selçuk’un “...Çalışmaya doyamayan bir insandı. Türkiye’deki uyanış hızıyla Doğan’ın yüreğinin atışları arasındaki ters orantı, yaşamının temel gerilimini yaratıyordu. Bilincinin son ışığı Avcıoğlu’nun beyninde sönünceye kadar bu gerilim sürmüştür... Doğan 57 yıllık yaşamına on insanın hayatını sığdırdı; günlerini aylara, aylarını yıllara dönüştürdü; dopdolu bir yürekle gözlerini kapadı...” sözlerini aktararak Doğan Avcıoğlu’nun aydınlığına saygılarımızı sunuyorum.

Doğan Avcıoğlu’nun yapıtları: Türkiye’nin Düzeni: Dün-Bugün-Yarın (1968; Tekin Yayınevi 1998), 31 Mart’ta Yabancı Parmağı (Bilgi Yayınevi, 1969), Devrim Üzerine (Bilgi Yayınevi, 1971), Milli Kurtuluş Tarihi: 1885’ten 1995’e (4 cilt, 1974), Devrim ve Demokrasi Üzerine (1980, Tekin Yayınevi 1997), Türklerin Tarihi (5 cilt, 1978-1985, Tekin Yayınevi 1997).

Çevirileri: Roger Garaudy, Sosyalizm ve İslamiyet (E. Tüfekçi ile; Yön Yayınları 1965), Jules Moch, Sosyalizme Giriş (Selahattin Hilav’la, İstanbul Devrimci Yayınlar Kooperatifi 1970). Hakkında Yazılan Kitap: Doğan Avcıoğlu/ Bir Jön Türk’ün Ardından Hikmet Özdemir, Bilgi Yayınevi 2000).

İletiGönderilme zamanı: Cmt Kas 17, 2007 22:48
gönderen Türk-Kan
Lütfen büyük harflerle baslik acmayalim.