1. yüz (Toplam 1 yüz)

Liman Von Sanders

İletiGönderilme zamanı: Sal Nis 24, 2007 20:28
gönderen TÜRKHAN
LİMAN VON SANDERS

HAYATI VE ÇANAKKALE SAVAŞLARI'NDAKİ
YERİ VE ÖNEMİ

LİMAN VON SANDERS, OTTO (1855-1929)
17 Şubat 1855'te Stolp'da (bugün Polonya'da Slupsk) doğdu. 1874'te Essen muhafız birliğinde subaylığa başladı. 1911'de generalliğe yükseldi. Çanakkale'yi savunan Türk Kuvvetleri Komutanı Mareşal Liman Von Sanders Türkiye'deki Alman Danışma Kurulu Başkanıydı.
1.Dünya Savaşı yaklaşırken Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri liderleri ateş hattında sağ kalabilmenin çarelerini arıyorlardı. Ordunun ıslahı düşünülüyordu. Orduda yenilik yapmak için Osmanlı-Alman hükümetleri arasında varılan anlaşma gereğince Almanya'dan istenen kurulun başkanı olarak 14 Aralık 1913 tarihinde, yani bir buçuk yıl önce, 42 kişilik Alman subay grubu ile İstanbul'a gelmiş ve Türk ordusunu düzenlemek, eğitmek görevine başlamıştı. O sıralarda Türk ordusu gerçekten de kötü durumdaydı. Dört küçük Balkan ülkesi önünde feci bir bozguna uğramış, 1-1.5 ay içinde Rumeli denen Avrupa'daki tüm topraklarını kaybetmişti. İstanbul'un en seçme birliklerini , elindeki topu, tüfeği, cephaneyi, atı, arabayı, özetle ordusunun silah, araç, gereçlerinin büyük bir kısmını da yitirmişti. İkinci Viyana yenilgisinden beri 250 yıldır süren çöküntünün bu son halkasında, Rumeli gitmiş, ordu gitmiş, milletin ve ordunun onuru onarılmaz ağır bir darbe yemişti.
İşte Mareşal Liman Von Sanders'in gelişi bu tarihlerdeydi. Üstelik Mareşal, doğru dürüst bir şey yapacak zamanı da pek bulamamıştı. Çünkü gelişinden sekiz ay kadar sonra Avrupa'da savaş başlamış, üç ay sonra da Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmişti. O sırada 60 yaşında olan Alman Generali Sanders, anlaşma gereğince bir üst rütbe ile Osmanlı Ordusunda mareşalliğe yükseltilmiş ve savaşla birlikte, Osmanlı Orduları Komutanı Vekili Enver Paşa tarafından, karargahı İstanbul'da bulunan Birinci Ordu Komutanlığı'na atanmıştı.
3.Kolordu Komutanı Esat (Bülkat) Paşa, 1915 yılının Mart ayı başında, yani 18 mart deniz savaşından az önce, kolları sıvamıştı. Deniz harekatına karşı Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat (Çobanlı), kara harekatına karşı Esat Paşa, yanyana ve omuz omuza çalışmaya başladılar.
3 Kasım 1914'den 18 Mart 1915'e kadar geçen 4,5 ay deniz için, 19 Şubat'tan 25 Nisan 1915'e kadar geçen 2 ayda kara savunması için Türk Ordusuna oldukça yeterli ve çok kıymetli bir hazırlık zamanı kazandırmıştı. 4,5 ay Müstahkem Mevki, iki ayda da kara kuvvetleri olanca hızıyla çalışmış ve denizde olsun, karada olsun şerefle ve başarı ile görevlerini yerine getirmişlerdi.
Mareşal Liman Von Sanders'in işe karışması, Esat Paşa emrindeki 3.kolordunun göreve başlamasından ve 18 Mart deniz zaferinden sonradır. Donanma ile Boğazı geçemeyen düşmanın bu sefer karadan bir istilaya girişme olasılığı artmış, bu yolda bazı haberlerde Türk genelkurmayına ulaşmıştı. Bu haberler alındıktan sonra 22 Mart 1915'de Çanakkale bölgesinde Beşinci Ordu kurulmuştur. Enver Paşa, İstanbul'daki Birinci Ordu Komutanı Liman Von Sanders'i Çanakkale Boğazını savunmak için oluşturulan Beşinci Ordu'nun komutanlığına atadı. Tarihler 24 Mart 1915'i gösteriyordu. Yani General Hamilton'un Londra'dan Limni'ye gelişinden bir hafta 18 Mart deniz savaşından altı gün sonra. Bu atanma ile Çanakkale'deki tüm idari yetkiyi eline alan Von Sanders, düşmanın çıkarma yapacağı noktaları tahminde yanıldı ve yaklaşık dokuz ay süren bu savaşlarda komutanlık görevini sürdürdü.
Mareşal Sanders de, rakibi General Hamilton gibi, yeni görevini bir olup bitti halinde öğrenmişti:
"24 Mart günü öğleden sonra geç vakit Enver Paşa telefon ederek benimle konuşmaya geleceğini bildirdi ve kendisi gelmeden önce büromdan ayrılmamamı rica etti. Az sonra Enver Paşa göründü ve gelir gelmez de, Çanakkale'de teşkile karar verdiği Beşinci Ordunun komutanlığını alıp almayacağımı sordu. Derhal olumlu cevap verdim ve şunu ilave ettim: Oradaki birlikler derhal takviye edilmelidir, zira artık kaybedecek vakit kalmamıştır."
Ertesi gün,yani 25 Mart akşamı yeni karargahıma gitmek üzere vapura bindim ve İstanbul'dan ayrıldım. Ve on ay geçene kadar başkente dönmedim. Onun da önünde, Hamilton gibi fazla zaman yoktu. (Düşman kara harekatı 25 Nisan da başladığına göre, ancak bir aylık vakti olmuştu)
Birinci Orduyu arkadaşı Alman Generali Von Der Goltz (von der Golç ) Paşaya devreden Mareşal Sanders, İstanbul'dan hareketle Gelibolu'ya gelip 25 Mart'ta yeni görevine başladı. Başkomutan Vekili Enver Paşa, İstanbul'da bulunan 3.Piyade Tümeni ile Beyoğlu Jandarma Alayını da onun emrine girmek üzere yola çıkarmıştı.
Düşman kara kuvvetleri Çanakkale önündeki adalarda iken sağlıklı haberler alamayan Türk genelkurmayı, bu kuvvetler Mısır'da toplanınca daha kesin ve birbirini doğrulayan istihbarata sahip olmaya başlamıştı. Çünkü Mısır, İmparatorluğun eski bir eyaletiydi ve orada kendisine yakınlık gösteren bir sürü insan ve ajan vardı.
Çıkarmanın birinci öncelikle Saros Körfezine, ikinci öncelikle Anadolu kıyısına, üçüncü öncelikle Gelibolu Yarımadası'nın burnuna (Seddülbahir'e) yapılacağını hesap etmekteydi. Sonra Mareşalin düşüncesine göre, Esat Paşanın yaptığı gibi, kıyıyı kuvvetin çoğu ile tutup gerideki ihtiyatları zayıf bırakmak doğru değildi. Çünkü sorumluluk bölgesi Saros Körfezi'nin batısından (Enez'den) Edremit Körfezi'ne kadar 350 kilometre genişliği bulunmaktaydı. Gerçi bu geniş bölgede önemli kısım, Gelibolu Yarımadası ile Boğazın Anadolu yakası idi ve bu da ancak 120 kilometrelik bir genişlikteydi. Ama bu bile fazlaydı. Elindeki kuvvetin sayısı hem kıyıyı sağlam tutmak hem de geride kuvvetli ihtiyatlar bulundurmak için yeterli değildi. Ayrıca kıyıya çok kuvvet yığmak, güçlü düşman donanmasının ateşleri altında, daha savaşın başında çok kayıp vermeye de neden olurdu.
Bunun için Mareşal Sanders, kıyıları zayıf tutmak, derinlikte kuvvetli ihtiyatlar bulundurmak düşüncesindeydi. Madem ki düşmanın nereye çıkacağı belli değildi ve bölge çok genişti, öyleyse en iyi çözüm yolu buydu. Yani kıyı boyuna yapışıp kalmaktan çok, kuvvetli ihtiyatlara dayanan "Oynak bir Savunma" yapmak daha iyiydi.
Fakat böyle bir oynak savunmanın,özellikle Gelibolu Yarımadası'nda önemli bir sakıncası vardı: Arazi ve yol durumu...
Gerçekten de Saros Körfezi'nde (Bolayır Berzahı) 4.8 kilometrelik bir genişlikten, güneyde Anafartalar'da 20 kilometrelik bir genişliğe ulaşan ve bu şekliyle bir üçgene benzeyen Gelibolu Yarımadası dağlık bir yapıya sahipti. Sanders'in benzetmesiyle Gelibolu arazisi "yamaçlar, derin boğazlar ve keskin yarlar ile bölünmüş dağlardan ibaretti."
Öyleydi ama, Mareşal Sanders'e göre başka çarede yoktu. O da öyle yaptı ve kıyılarda zayıf, derinlikte kuvvetli olmak esasına göre birliklerini düzenledi. Hazırlıklar, düşmanın çıkarma harekatına giriştiği 25 Nisan'dan iki hafta önce bitirilmişti. Buna göre:
Beşinci Ordu Komutanı Mareşal Sanders, karargahıyla Gelibolu'daydı.
Emrinde iki kolordu vardı: 3. ve 15. kolordular.
3.Kolordunun üç tümeni vardı:
5.Tümen, Saros bölgesinde. Komutanı Yarbay Hasan Basri.
7.Tümen, Bolayır bölgesinde. Komutanı Albay Halil.
9.Tümen, Seddülbahir bölgesinde. Komutanı Albay Halil Sami.
15.Kolordu Komutanı Alman Generali Weber, karargahı ile Kalver Çiftliği'nde ve Anadolu yakasını savunmakla yükümlü.

15.Kolordunun iki tümeni bulunuyor:
3.Tümen, Kumkale bölgesinde. Komutanı Alman Albay Nicolai.
11.Tümen, Beşige bölgesinde. Komutanı Albay Refet.
Ayrıca doğrudan doğruya Beşinci Ordu Komutanlığına bağlı bir tümen (19.Tümen), bir süvari tugayı (1.Tugay), bir piyade alayı ve dört jandarma taburu vardı. 19.Tümen, Yarbay Mustafa Kemal emrinde ve Eceabat'ta Beşinci Ordu'nun ihtiyatını oluşturuyordu. Süvari Tugayı ise yine ordu emrinde olarak Saros Körfezi batısında Bulgar hududuna kadar olan geniş kıyı kesimini gözetlemekteydi. Jandarma taburları da,düşmanın fazla beklenmediği kıyılar da gözetleme görevi yapmaktaydılar. Beşinci Ordu'nun asker sayısı 84000 (Müttefiklerin 75000), top sayısı 72 (Müttefiklerin donanma hariç 140) idi. Türk asker sayısı düşmana nazaran 9000kişi daha fazla idi ama bu bir sayısal görüntüden ibaretti. Aslında tarafların savaş gücünü belirleyen, (eğitim ve moral başta olmak üzere) silahların kalitesi, silah, cephane, araç, gereç bütünlemesi ve özellikle ağır makinalı tüfek ve topun miktarı idi ve bunlar da düşmandan yana idi.
Büyük savaştan bir gün önce Türk savunma kuvvetleri ile Beşinci Ordu Komutanı Mareşal Liman Von Sanders, dört haftalık bir uğraşın sonucuna ulaşmış ve hazırlıklarını olabildiğince bitirmişti. Mareşal, 60 yaşına rağmen masa başında pek az oturuyor, zamanının çoğunu arazide, birliklerinin arasında tatbikat ve eğitimlerde geçiriyordu.
Daha sonraları o günler için şunları yazacaktı:
"Sahilde gözetleme görevi ile uyuşmuş Türk birliklerini,durumun gerçeklerine uygun biçimde hareketli bir hale getirmek için yürüyüşler ve tatbikatlar çok faydalı oldu."
Gerektiğinde birliklerin bir yerden diğerine nakli için limanlarda gemi bulundurduktan başka, gruplar arasındaki yolları da işçi taburlarını çalıştırarak yapmaya başlamıştık. Yarımada üzerinde bir baştan ötekine giden kesiksiz bir yol mevcut değildi. Ekseriya yayaların ve yüklü hayvanların geçebileceği patikalar vardı, fakat tekerlekli topçunun bunlardan geçmesi mümkün değildi.
Yeni gruplaşma, gece yürüyüşleri ile sağlandı. Bu suretle düşman uçaklarının keşifleri engellendi. Tehlikeli sahil kesimlerinde sahra tahkimatını bütün kuvvetimizle ve geceleri pekiştiriyorduk. Engelleme inşaatı için Türkiye'de hem malzeme hem de araç ve gereç noksandı. O kadar ki, basılınca patlayan kara mayınları terine torpido başlıklarını ve dikenli tel engeli olarak da bahçe ve tarla kenarlarındaki telleri kullanmak zorunda kaldık.
24 Nisan'da Çanakkale'nin Anadolu yakasındaki 11.Tümen ile büyük bir manevra düzenledim. Burada esas mesele, düşmanın Küçük Beşige Limanı'na yaptığı varsayılan çıkarmayı önlemekti. Öğleden sonra Gelibolu'ya döndüm.
25 Nisan sabah saat 05:00den itibaren Gelibolu'daki ordu karargahına, düşman çıkarmasının yapıldığı veya yapılacağı yolunda raporlar yağmaya başladı.
Ordu Komutanı Mareşal Sanders, sabah ilk haberlerle beraber, yanına sadece Yaveri Alman Binbaşı Pirke'yi alarak koşup geldiği Bolayır sırtlarından (Gelibolu'nun kuzeyi), Saros Körfezi'ndeki düşman gemi grubunu görüyor, göremediği diğer dört grup hakkında ise ancak kendisine ulaşan raporlardan bilgi ediniyordu.
"Gözetlemeyi örtebilecek ve sütre olabilecek tek bir ağaç ve çalının dahi bulunmadığı Bolayır'ın dar sırtı üstünden Saros Körfezi bütünüyle görünüyordu. Karşımızda pek yakın olarak düşmanın savaş ve taşıt gemilerinden oluşan 20 kadar tekne sayılabiliyordu. Bazıları yalçın kıyılara yapışık görünecek kadar ileriye sokulmuş bulunuyordu. Diğerleri ise biraz uzakta veya seyir halinde idiler. Savaş gemileri bordalarında ateş ve duman görülmekte, bütün kıyılarla bulunduğumuz tepeler düşman donanma topçusunun mermilerine hedef olmakta idi.
Bu, unutulmaz bir manzaraydı."
Sanders, sabahın erken saatinde, daha güneyde Gelibolu Yarımadası'nın Arıburnu ve Seddülbahir kesimlerine çıkarmanın başladığını bildiriyordu. Diğer üç bölgede, Anadolu kıyılarında Kumkale ve Beşige ile şimdi bulunduğu Saros'da henüz bir çıkarma yoktu.
Beri yandan düşmanın kuvveti önceden alınan bilgilere göre belliydi: Beş tümen veya biraz fazla. Bu kuvvetler beş yerde birden çıkarma yapamazdı, çünkü böyle yaparsa her yerde zayıf olurdu ve ihtiyatı kalmazdı. Kuvvetlerinin çoğu ile çıktığı veya çıkacağı yer neresiydi? Mareşal Sanders'in kafasını bir burgu gibi delen asıl soru buydu...
Mareşal Sanders, saat 07:30'da İstanbul'a Başkomutanlığa yolladığı ilk raporunda, düşmanın beş grup halinde harekete geçtiğini, Arıburnu ve Seddülbahir'e çıkarmanın başladığını haber veriyor ve Edirne'deki 4.Tümenin acele Gelibolu'ya emrine gönderilmesini istiyordu. Ayrıca, saat 09:00'a doğru hala düşmanın bir çıkarma girişimi olmadığı için, Saros'daki 5.Tümenin bir alayının Şarköy'e ve 7.Tümenin bir piyade taburu ile bir topçu taburunun Gelibolu'dan deniz yoluyla çıkarma bölgesine hareketleri için emir veriyordu, ama daha büyük kuvvetler yollamaktan çekiniyordu, durum henüz tam manasıyla belirgin değildi. Bu sebeple de ordu ihtiyatı olan Yarbay Mustafa Kemal'in 19.Tümenini hemen kullanmaya hiç niyeti yoktu. (Halbuki Mustafa Kemal, Mareşal Sanders'e haber verme imkanını bulamadan bu saatlerde, yani saat 08:00'de bir alayı ile kendisi başta, Arıburnu çıkarma bölgesine doğru harekete geçmişti bile)
"Anfibi harekatı (deniz çıkarması) kaygan olur"diyordu. "Düşman harekatın devamı sırasında beklenmedik yerden vurabilir"di.
Ve özellikle de tüm dikkati Saros'da toplanıyordu. "Buraya yapılacak bir çıkarma, Yarımadayı en dar yerinden koparıp Gelibolu Yarımadası'ndaki tüm kuvvetlerin kara bağlantısını keser ve bu kuvvetleri imhaya sürükleyebilir"di. Zaten bu sebeple değil midir ki, baştan beri birinci önceliği buraya vermiş, 5. ve 7.Tümenleri bu daracık yere yığmıştı.Yine bu nedenle değil miydi ki, düşmanın harekete geçtiği haberini duyar duymaz, daha sabahın köründe doğruca buraya koşmuştu.
Kolordu Komutanı Esat Paşa, Bolayır sırtlarındaki Ordu Komutanı Sanders'e mesaj üzerine mesaj gönderiyordu: "Takviyeler gelsin!" Öyle ya, Saros'daki 5.ve 7.Tümenler kendisine bağlıydı, bunları istiyordu. Ama Sanders, bu tümenlerin şu sırada savaş alanına gitmesini hiç de doğru bulmuyordu. Onun bütün dikkati, koşup geldiği ve dürbünü ile izlediği şu Saros açıklarındaki düşman gemilerindeydi ve ızdırap içinde, kafasını kemiren soruya yanıt arıyordu: "Seddülbahir ve Arıburnu'na çıkanlar, düşmanın asıl kuvvetleri midir?
Saat 16:00'ya doğru Mareşal Sanders de, nihayet o azap dolu kuşkularından kurtulmaya başladı. Görünüşe göre Seddülbahir ve Arıburnu düşmanın asıl çıkarma bölgeleriydi, çünkü buraya çıkarmalar kesiksiz sürüyordu.
Düşman donanmasının Gelibolu ve Anadolu sahillerinde yeri göğü inlettiği o 25 Nisan günü koca Ordu Komutanı Mareşal Sanders'i sabahtan akşama kadar tereddüt içinde kıvrandıran Saros çıkarması sadece bir gösteri taarruzu idi, aldatmacaydı. Mareşal Sanders'i, daha planlama safhasından beri birinci öncelikle ve bir saplantı halinde uğraştıran ve iki tümenini buraya bağlayan Saros Körfezi öyküsü, ancak bu kadar sürmüştü: Sadece bir gündüz ve bir gece...
Saros'dan 120 kilometre uzakta, Anadolu yakasındaki Beşige'nin öyküsü de bundan farklı değildi. Bu da bir gösteri çıkarmasıydı. Liman Von Sanders burada büyük bir askeri hata yaparak 2. ve 5.tümenden bir alayın bölgeye gönderilmesine razı oldu. İtilaf kuvvetleri bu suretle istedikleri aldatma etkisini sağlayabildiler.
Kumkale gösterisine gelince...
Mareşal Sanders'in planına göre, diğer yerlerde olduğu gibi burada da, kıyılar zayıf birliklerle tutulmuştu, asıl kuvvetler toplu halde gerideydiler. 25 Nisan 1915 Pazar günü Saros, Kumkale, Beşige'de olanlar birer gösteriydi. Asıl çıkarma, Gelibolu Yarımadası'nda Arıburnu ve Seddülbahirdeydi.
Kara savunması Mareşal Liman Von Sanders'in komutasındaki Beşinci Ordu tarafından yapılıyordu ve kuvvetleri yeterli değildi. Beşinci Ordu'da 26 Mart 1915'te bir komuta değişikliği olmuş ve Esat Paşanın yerine Mareşal Sanders getirilmişti. Esat Paşa çıkarmanı merkez kesimine yapılacağını değerlendirmiş ve Çanakkale savunmasını buna göre planlamıştı. Bu tarihte komutanın yabancı bir ele teslimi ve bu planın tamamen tersinin uygulanışı cidden çok üzücüdür ve Türk milletine çok pahalıya mal olmuştur. Mareşal Sanders kuvvetleri üç bölgeye eşit olarak dağıttı. Asıl savaş hattının kıyıdan geçirilerek düşmanın karaya ayak basmasını amaçlayan düzen Liman Von Sanders tarafından değiştirilerek felaketlere sebep oldu. Yeni düzen düşmanın karaya ayak basmasına müsaade ettikten sonra onu denize dökmekti. 19.Tümen komutanı Miralay Mustafa Kemal bu düzenin sakıncalarını raporla bildirdi ise de, ordu komutanı görüşünü değiştirmedi. Komutanın görüşü, normal şartlar için doğru ise de, Gelibolu Yarımadası'nın Çanakkale Boğazı önünde ancak 8 kilometrelik bir savunma derinliği vermesi, bölgenin ve 1915 yılında birliklerin haberleşme donatımların azlığı ve o tarihte ulaştırma ağının zayıflığı sebebiyle yanlıştı.
Mustafa Kemal kimsenin görmediğini görmüş ve Conkbayırı ile Sarı Bayır'ın Gelibolu Yarımadası'nın savunması için yaşamsal önemi olduğunu anlamıştı. Gelibolu'nun savunmasını hazırlayan Liman Von Sanders Paşa bile bu noktayı gözden kaçırmıştı.
25 Nisan 1915 günü Mareşal Sanders, ilk top sesleriyle Gelibolu'daki karargahını bırakıp uzaklara gittiği için birlikleriyle düzgün bir haberleşme de yapamamıştı. Kendisi gibi karargahı Gelibolu'da olan 3.Kolordu Komutanı Esat Paşanın öğleden evvel cephaneye gitme önerisini kabul etmesi ve onu yollaması sevap hanesine yazılırdı ama, kendisinin gittiği Bolayır tepelerinde ertesi günün sabahına kadar kalmasının haklı bir sebebi de bulunamazdı. Savaşın ilk günü için Sanders'in harp tarihindeki hanesine hiç de iyi şeyler yazılmayacaktı; hiç ortada yoktu ki...
Mustafa Kemal, daha sonra anılarında "Diyebilirim ki, benim için en kritik durum 26 Nisan günü idi" diye yazacaktı. Ve gerçekten de haklıydı. Ordu Komutanı Sanders kararında geç kalmış, değerli saatler kaybedilmişti. Eğer takviyeler bu sabah yetişebilseydi, hele hele Saros'daki iki tümen gelebilseydi, düşmanı denize dökmek hiç de zor olmayacaktı.
Artık cephelerde bir durgunluk ve sessizlik başlamıştı. Arıburnu'nda 19 Mayıs'tan beri zaten genellikle bir hareketsizlik vardı. Artık "Hareket Savaşı" sona ermiş, "Siper Savaşı" başlamıştı. 21-22 Haziran 1915'de yapılan ve "Birinci Kerevizdere Savaşı" adını alan bu çarpışma sonundaki kayıplar insanı korkutacak kadar fazlaydı. Savunmada olduğu halde Türklerin daha çok kayıp vermiş olmasını Mareşal Sanders, Başkomutanlığa gönderdiği 22 Haziran tarihli raporunda şöyle açıklıyordu:
"Düşman öteden beri ve özellikle son zamanlarda yaptığı taarruzlarda, anlatılamayacak derecede çok cephane ve az insan harcıyor. Merak nedeniyle, düşmanın bir dakikada obüs ve gemi toplarıyla 150 mermi attığı sayılmıştır.
Bizse, pek çok insan ve az cephane feda ediyoruz."
5 Ağustos 1915'te Çanakkale cephesinde Alman Mareşali Sanders'in komutasındaki Beşinci Türk Ordusu'nun durumu şöyleydi:
Saros Grubu: Üç tümen ve bir süvari tugayı. Komutanı Albay Feyzi.
Asya Grubu: Üç tümen. Komutanı Mehmet Ali Paşa.
Kuzey (Arıburnu) Grubu: Dört tümen. Komutanı Esat Paşa.
Güney (Seddülbahir) Grubu: Komutanı Vehip Paşa.
Cephede, Batıda 14.Kolordu (iki tümen). Komutanı Alman Generali Trommer.
Doğuda 5.Kolordu (iki tümen). Komutanı Albay Fevzi (Çakmak).
İhtiyatta 2.Kolordu (iki tümen). Komutanı Faik Paşa.
Toplam 16 tümen.
Mareşal Sanders, düşmanın birinci öncelikle Saros Körfezinden çıkacağını hesap etmekteydi. Hamilton, Gelibolu Yarımadası'nı bu daracık yerden ele geçirirse, tüm kuvvetlerinin geri ile bağlantısını keser ve onları kuşatarak imha edebilirdi. Yani, bu boğazı sıkan düşman onu cansız yere serebilirdi.
Şöyle veya böyle, Mareşal Sanders'in kafasında 25 Nisan'daki ilk çıkarmada olduğu gibi Saros, yine birinci önceliği taşıyordu ve üç tümenlik bir süvari tugaylı Albay Fevzi'nin kuvvetlerini bunun için bu bölgede bulunduruyordu.
Mareşal Sanders, Conkbayırı-Kocaçimen'deki Yarbay Cemil ve Anafartalar'daki Yarbay Wilmer kuvvetlerini Albay Feyzi'nin emrine verdiğini ve onun komutasında "Anafartalar Grup Komutanlığı" kurulduğunu söylemişti.
8 Ağustos öğleden sonra saat 14:00'de tümen komutanlarıyla Çamlıktekke'de buluşan Albay Feyzi, tümenlerin kolbaşlarıyla Anafarta köylerine ulaşmak üzere olduklarını öğreniyordu. Durumu öğrenen Mareşal Sanders, Albay Fevzi'ye öyleyse o gece taarruz edilmesini emretti. 7.Tümen Komutanı Albay Halil olsun, 12.Tümen Komutanı Yarbay Selahattin Adil olsun, birliklerin dinlenmesi, hazırlıkların yapılması için ertesi sabahın beklenmesinin yararlı olacağı düşüncesindeydiler. Albay Fevzi'de aynı kanıdaydı. Ama Mareşal Sanders, aksi düşüncedeydi. Düşman çıkarması devam ediyordu ve çıkanlar yerleşmek için zaman buluyorlardı, hemen taarruz edilmeliydi. Albay Feyzi'nin kararını değiştirmediğini ve taarruzu ertesi sabaha bıraktığını öğrenen Mareşal Sanders, öfkeye kapılmıştı. Albay Fevzi'yi derhal (8 Ağustos akşamı) görevden aldı. Az sonra da saat 21:45'de Ordu Komutanı Mareşal Sanders'in Albay Mustafa Kemal'i Albay Fevzi'den boşalan "Anafartalar Grup Komutanlığı'na atadığına dair telefon emri Esat Paşaya ulaşır:
Kuzey Grup Komutanlığına
Anafartalar Grubunda emir ve komutayı almak üzere 19.Tümen Komutanı Mustafa Kemal'e hemen şimdi, Çamlıktekke'ye hareketi için emir buyurunuz.
Kendisi, 7.ve12.Tümenler tarafından yapılması emredilmiş olan taarruzu yarın şafakla başlatacaktır. 19.Tümen komutanlığına vekalet için birinin atanması rica olunur.
Taarruzun ne suretle yapılacağını Mustafa Kemal, Anafartalar Grubu Kurmay Başkanı Hayri'den öğrenecektir.

9 Ağustos günü Türklerindi...
Mustafa Kemal kuzeydeki iki tümeniyle General Stopford komutasındaki İngiliz kuvvetlerinin taarruzlarını kırıp onları Anafartalar ovasına atmış, güneydeki üç tümeniyle Anzak taarruzlarını göğüslemiş, Kocaçimen ve Conkbayırı kesimini kaptırmamıştı. Mustafa Kemal bugün ölümden bir şans eseri kurtulmuştu. Bir topçu mermi parçası sağ göğsüne isabet eder. Cep saati parçalanır ve Mustafa Kemal'e bir şey olmaz. Mustafa Kemal hayatını kurtaran parçalanmış saatini o akşam Ordu Komutanı Mareşal Liman Von Sanders'e hediye eder. Sanders' de kendisine, Conkbayırı zaferi karşılığı olarak kendi ailesinin arması işlenmiş altın saatini verir. Mustafa Kemal'in saati, daha sonraları Sanders'in Münih'teki evinin hırsızlar tarafından soyulması sonucu kaybolacaktı. Sanders'in hediye saati ise şimdi Anıtkabir'deki Atatürk müzesinde bulunmaktadır.
Sonunda karar verilmişti, yedi ay önce girilen batağın hiç olmazsa bir kısmından çıkılacak, Kuzey cephesi boşaltılacaktı. Erleri yüklemiş taşıt tekneleri burunlarını Çanakkale Boğazı açıklarındaki adalara gitmek üzere güneye çevirmiş uzaklaşıyorlardı. O sabah Müttefik Çanakkale Cephesi Komutanı General Birdwood sevinçten ellerini ovuştururken, karşı tarafta Mareşal Sanders başta, Türkler büyük bir şaşkınlık vardı.
Mareşal Sanders anılarında açık yürekle bunu kabul edecek "Sebebi ne olursa olsun, biz son dakikaya kadar başarı ile gizlenen bu boşaltma teşebbüsünden haberdar olamadık" diyecekti. O sabah saat 08:45'de Mareşal Sanders, Enver Paşaya gönderdiği telgrafta şöyle diyordu: "Tanrıya şükür, Gelibolu Yarımadası düşmandan tamamen temizlenmiştir."
Beşinci Ordu Komutanı Mareşal Liman Von Sanders, 25 Mart 1915'den beri on ayını geçirdiği Çanakkale Cephesinden karargahıyla birlikte Uzunköprü üzerinden İstanbul'a hareket ettiğinde tarihler, düşmanın Seddülbahir'i boşalttığı 9 Ocaktan bir hafta sonrasını, yani 15 Ocak 1916'yı gösteriyordu.
Evet; heyecanlı, telaşlı, üzüntülü, sevinçli, karmakarışık duygular içinde yaşanan tam on ay geride kalmıştı. O zamanki Türk ordusunun durumunu Sanders, şöyle anlatmaktadır: "İstila ordusunun gerisinde bütün dünya kaynakları açık bulunduğu halde, Türkler harp malzemesi bulabilmek için İngilizlerden ganimet almayı bekliyorlardı. Kum torbaları çok azdı, kıtalara bu maksatla çuval gönderildiği zaman, askerler bunu elbiselerini yamamak için kullanıyorlardı."
Liman Von Sanders, 1917-1918 yıllarında bu kez Filistin Cephesinde 4. 7.ve 8. ordulardan oluşan "Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı"na getirildi. İngiliz Generali Allenby'in saldırılarına karşı koyamadı, Eylül 1918'de Filistin Cephesi yarılınca kuvvetlerini Halep'e kadar çekti. Bundan sonra Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı Mustafa Kemal'e verilmişti. Adana'ya geldi. Grup karargahı şehir yakınında küçük bir otelde idi. Mareşal Sanders ile kurmay heyetini bu otelde buldu. Mareşal Sanders, büyük terbiye ve nezaketle, fakat acıklı bir dille aşağıdaki sözleri söyleyerek kumandayı teslim etti:
"Siz savaş cephelerinde, Arıburnu ve Anafartalar'da çok yakından tanımış olduğum bir kumandansınız. Aramızda gerçi bazı hadiselerde geçti. Ama bunlar bize birbirimizi daha iyi tanıtmaya yardım etmiştir. Bugün Türkiye'yi bırakmaya zorlanırken emrim altındaki orduları Türkiye'ye ilk geldiğim günden beri o takdir ettiğim kumandana teslim ediyorum. Bu umumi felaket içinde bedbahtlık duymamak imkansızdır. Ben yalnız bir şeyle kendimi teselli ediyorum: Kumandayı size bırakmak! Bu dakikadan itibaren emir sizindir, ben misafirinizim."
Mondros Mütarekesinden sonra bir süre İstanbul'da gözaltında tutuldu. Alman askerlerinin geri gönderilmesi çalışmalarını üstlendi ve daha sonra kendisi de Almanya'ya döndü. Son yıllarını anılarını yazarak geçirdi. Sanders, Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından (30 Ekim 1918) hemen sonra Türkiye'den ayrıldı. Samimi bir Türk dostu olarak çalışmış bu Alman Mareşalinin Türk harp tarihinde seçkin bir yeri vardır. Sanders'in Türkiye ile ilgili iki eseri vardır. Malta'da savaş suçlusu olarak bulunduğu süre içinde yazdığı " Türkiye'de Beş Sene" ve "Millet-i Müselleha". Liman Von Sanders, 22 Ağustos 1929'da Münih'te öldü.

HÂTIRÂT

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Durum buhranlı ve çok tehlikeli idi. Başkumandan Vekili Enver Paşaya kadar doğrudan doğruya yazmak zorunda kaldım. Kandırıcı bir cevap alamadım. Karargahı Yalova'da bulunan ordu komutanı Liman Von Sanders Paşa telefonla beni aradı. Konuşmamıza aracılık eden Kurmay Başkanı Kâzım Bey'di. Sorduğu şu idi:
-Durumu nasıl görüyorsunuz ve nasıl tedbir düşünüyorsunuz?
Durumu nasıl gördüğümü ve nasıl tedbirler almak gerektiğini çoktan bütün ilgili olanlara bildirmiştim. Hepsi cevapsız kalmıştı, dedim ki:
-Durumu nasıl gördüğümü çoktan size bildirmiştim. Şimdi alınabilecek tek bir tedbir kalmıştır.
-O tedbir nedir?
-Bütün komuta ettiğiniz kuvvetleri emrime veriniz. Tedbir budur.
Alaylı bir sesle:
-Çok gelmez mi? dedi.
-Az gelir! dedim.
Telefon kapandı.
8-9 Ağustos gecesi saat 21:50'de kendisine Anafartalar Grubu Kumandanlığına tayin edildiğini bildirdiler. Mustafa Kemal "Gerçi böyle bir sorumluluğu almak basit bir şey değildir. Fakat ben vatanım yok olduktan sonra yaşamamaya karar verdiğim için bu sorumluluğu yüklendim."

KÂZIM KARABEKİR
"1.Ordu Komutanı Liman Paşa ile hemen Alman subayları, Alman ordularının parlak hareketlerinde bulunamadıklarından pek sıkılıyorlar ve Alman milleti savaşırken kendilerinin Türkiye'de atıl bir halde kalamayacaklarını açıkça söylüyorlardı. Liman Paşada gerek kendi duyguları ve gerekse Alman subaylarının müracaatlarının etkisiyle ve Türkiye'nin de tarafsız kalacağı hakkındaki tahminleri üzerine İmparatora bir telgraf çekerek, Tüm Alman subaylarının Almanya'ya çağrılmalarını rica ediyor. Fakat o akşam Goben ve Bresleau'ın Çanakkale Boğazı'ndan içeri girmesi üzerine kendilerinde bir ümit uyanıyor: Türkleri artık savaşa sokabiliriz!
İşte bu andan itibaren Liman Von Sanders, Alman Sefiriyle de anlaşarak siyasi ve askeri etkilerle Osmanlı Hükümetine savaş kararı verdirmeye çalışıyorlar.
İşin sürüncemede kaldığını gören Almanlar kızıyordu. Liman Paşa tekrar Almanya'ya gitmeye kalkıştı. Bana bile vortrag'ta serzenişlerde bulundu: "Sen olsan memleketin savaşırken başka bir memlekette durur musun?" diye haklı olduğunu göstermek istedi.
25 Ağustos 1914 vortrag'ında Liman Paşa bana Namur şehrinin ve beş istihkamının dün ele geçirildiği müjdesini verdi. Kalan dört istihkamında bugün düşmüş olacağını tahmin ederim. Artık muharebeyi kazanıyoruz Kâzım Bey! diye coşkun iltifatlarda bulundu.
31 Ağustos haberleri Almanları da bizi de sevinçlere boğmuştu: Hindenburg'un 29'da kazandığı Tanenberg'deki parlak zaferi, arkasından Bulov ordusunun 31'de kazandığı Sen Kanter zaferi ve Fransız ordusunun ricat haberi!
Artık Almanlar kaplarına sığmıyorlardı. Liman Paşa, ordusunun muharebe kabiliyetini görmek ve göstermek için beraberine İkinci Reis-i Sani Bahaeddin ve Harekat Şubesi Müdürü İhsan ve kendi şubesi müdürü İsmet Beyleri alarak 1 Eylül 1914'te Bandırma'daki Kolordunun teftişine gitti. 2 Eylül akşamı döndüler.
Almanlar bizim savaşa girmeden önce kapitülasyonları kaldırdığımızı ilan etmemize fena halde kızdılar. 10 Eylül vortrag'ımda bunu Bronsart ve Liman Paşalara sevinçle söylediğim zaman kısaca soğuk bir yüzle tebrik ettiler. Liman bugün daha kızgındı. Bir taraftan Marn yenilgisi, diğer taraftan Polonya'daki çatışmalarda Kafkas kolordularından 17 subay ve 1000 esir alındığı haberlerine çok sinirlendi.
Dudak bükerek dedi ki:
- Kafkas kuvvetleri cephelerimizde savaşıyor, biz de burada şenlikler içinde seyrediyoruz. Ne acı talih!..
13 Eylül 1914'te 2.Tümenin Davutpaşa Kışlası civarındaki tatbikatına gittik. Değil muharebe tertibatı, yürüyüş kolu oluşturulması bile çok fenaydı. Oradaki Alman subaylarına da itiraf ettirdim ki bu haliyle bu tümenleri savaşa sokmak bir faciadır.
En güzel tümenlerimizden biri olan bu tümeni 18-19 Mayıs 1915'te Çanakkale'de Arıburnu'nda Liman Paşanın emriyle İngiliz müstahkem mevkilerine açıktan saldırttılar. Mevzi muharebelerinin gereklerine uyulmadan yapılan bu saldırı bu tümeni birkaç saat içinde mahvetti. 9000şehit ve yaralı verdi. Pek sevgili sınıf arkadaşlarımın da şehitler arasında bulunması bana iki kat acı verdi.
Liman Paşa hiddetli ve sert bir Almandı. Gerçi Almanların, özellikle Prusya ve Bavyerallıların hemen hepsi böyledir. Fakat mevki ve rütbesinin etkisiyle Limanınki farklı bir şeydi. Tatbikat ve manevralarda Alman olsun Türk olsun gevşeklik ve beceriksizlik gösterenlere karşı hiddetin son perdesini gösterir ve herkesin içinde fena haşlardı. Bu karakterdeki bir insanın hayatına suikast haberini, hem de kendi sefirinden almasına rağmen, bugünkü hali ibret verici bir olaydır.
İngiliz askeri tarihçisi Tuğgeneral Aspinal Oglander'in dediği gibi "Ordu komutanı Mareşal Sanders'in, sonraları Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olan Mustafa Kemal'den aldığı ilhamın değerine paha biçmek mümkün değildir." Bu kuvvet ve ilham kaldırılınca mareşale sadece o yüce orduya komuta etmek şerefi kalır demek mübalağalı olmayacaktır.

Başlıklarda küçük harf kullanınız...Düzenlendi!.Yönetim