Arkadaşlar, şu an yazdıklarınızı teker teker alıntılayabilecek değilim ama HEPAR, İP konularında bizzat aynı şeyleri hissetmekle beraber, henüz karar veremediğim, içimde eritemediğim noktalar var. Karmakarışık, öyle parmaklarımın ucuna geldiği gibi yazacağım, kusura bakmayın. Zira çok duygusal bir konu..
Özellikle İşçi Partisi. Öncelikle, vatan savunması ve kadro konusunda, izlenimim odur ki en sağlam parti. Bir arkadaş, hayali bir parti çizmiş ya hani, kadroyu da ağırlıkla CHP'den kurmuş.. Yok bence sırf İP'nin kadrosu yeter de artar bile.
Ben şahsen, son seçim evvelinde (o zaman haberim yoktu, sonradan TürkSolu'nda okuyarak öğrendim), memleketimizin travmatik ve kronik, solcu/sosyalist olunca sanki mecburmuşçasına yapılan, "kürtçülük"ten ayrılmış olan, Türkiye Komünist Partisi'ne de bir hayli sıcak bakıyorum ama, milli değerlere yeterince sahip çıkana dek, henüz işim olmaz. Bir kere, şehite şehit diyecekler, teröriste terörist. Nazi'lere karşı vatanlarını ve dolaylı olarak faşizme karşı dünyayı, insanlığı savunan Sovyet asker ve halkının kurtuluş savaşını bizzat benimseyip, orada ölenlere "şehit" deyip de, bizim Kurtuluş Savaşı'mızı nerdeyse görmezden gelerek, PKK'ya karşı verdiğimiz şehitleri, "TSK'nın ölüleri" diye nitelendirmeyi, zinhar kabul etmem mümkün değildir. Memlekete döndüğümde, TKP'li yönetici arkadaşlarla bu konuları bizzat konuşacağım. Gün ola hayrola. Kemal Okuyan'ın, özellikle Bayrak konusundaki millileşme ve Cumhuriyet'i savunma refleksinin, TKP içinde daha da büyümesini, kanatlanmasını diliyorum. Ayrıca bu sene, Ekim Devrimi (8 Kasım) ve Cumhuriyet Bayramımız, ortak etkinlik ve kampanyalarla birlikte idrak edilecek, bu da bence çok hayırlı bir gelişme.
İP'den bahsederken, TKP'ye giriş nedenim, bu ikisi arasındaki münasebet ve eleştirilere henüz hiçbir yerde rastlamamış olmam. TKP'nin yayın organı soL'da, ÖDP ve EMEP dahil birçok gruptan bahsedilirken, İşçi Partisi'nden bahsedildiğini görmedim.
TKP, Ergenekon Tertibi'ne karşı, hepimiz ve İP kadar sert ve düzgün bir duruş sergilemekte, lakin konu geçtiğinde bile, mesela Doğu Perinçek'in savunmasından bile bahsetmekten kaçınmakta.
Her neyse, İP'ye geri döneyim: Benim aslında, CHP'ye karşı tonla temelden eleştirim olmasına rağmen, İP'ye yönelik tek bir elle tutulur eleştirim mevcut değil. Geçmişte Kürtçülüğe bulaşmış hatta nerdeyse federasyonu bile tartışır hale gelmiş olabilirler, ama son on yıldır bunun bir hata olduğunu ve artık kesinlikle böyle düşünmediklerini söylemekteler, buna göre davranmaktalar.
Zaten, TSK'yı ve Cumhuriyetimizi hedef alan Ergenekon Tertibi, en çok kime saldırıyor? İP'ye.. Demek ki birşey var ki.. Değil mi?
Ben bu açıdan bakınca, önce bir CHP'ye olan eleştirilerimi paylaşayım:
* Tayyip'in, hukuksuz yere Siirt seçimlerine katılmasını sağlayan, Baykal ve onun CHP'sidir.
* Profesör Yaşar Nuri'nin kendi ağzından, Baykal: "Allahtan biz şimdi iktidar değildik, baksana bir sürü sorun".. Yani CHP ve Baykal, öyle iktidar olmak ve memleketi kurtarmak derdinde değil. Muhalefette, iyi böyle..
* Son seçim öncesi, ilk başlarda bir hayli sert AB-D ve sermaye-piyasa karşıtı söylemler içindeydi, lakin ABD büyükelçisinin "ABD karşıtı politikaları cezasız bırakmayız" ültimatomu üzerine, Baykal, bir anda AQP kadar AB-D'ci ve sermayeci oldu, Tüsiad'la falan toplantılar düzenledi. (Hayır ben anlamıyorum, tam seçime gidiyorsun işte, tek slogan olarak "kahrolsun ABD" desen bile, tek başına iktidara gelebilecekken, ültimatomu yiyip neden g.t üstü oturuyorsun? Bizim bilmediğimiz ne gibi dolaplar, entrikalar, verilmiş sözler, gizli anlaşmalar var Allahaşkına?)
* Kemal Derwish'i, CHP tuttu içine aldı. Neresi Cumhuriyet, neresi Halk, Allahaşkına?
Gönlüm ister ki, CHP ve İP, seçim öncesi hatta bir hayli öncesinde, hemen şimdi işte, birleşsin. Yalnız 50 yıllık sağ iktidarlarımızın, "hödükleştirmeye çalıştığı" fakirleştirdiği halkımızın büyük kısmı, STV-Zaman propogandalarına bakarak, gözü kapalı, en yüzeysel halde, Perinçek'in Bekaa'daki resmini gördüğü gibi "ahaa bunlar PKK'lı" diye yaftalıyor. Halkımızın bir kısmı da Ergenekon Tertibi masalına inanmış.
Dolayısıyla, CHP'ye normalde oy verebilecek bir sürü vatandaşımız, sırf İP ile yakınlaşmasından dolayı, "aa CHP de PKK'lıymış / CHP de Ergenekoncuymuş" diye vazgeçebilir.
MHP.. ABDullah Gül'ü seçen de o.. Türbanda resmen tufaya gelen ama sanki gelmeye dünden razı olan da o. Türbanda ne olduğunu kısaca hatırlayalım: Üniversitelerde türban dahil kılık kıyafeti yasaklayan, anayasa değil, YÖK yasasının ek 17. maddesidir. Yani Anayasa değil, YÖK Yasası değil, onun Ek'lerinden 17.sidir. AQP, "biz bu Ek17'yi kaldıracağız" diye MHP'ye gitti, MHP de oh ne güzel, bu sorunu çözelim bari dedi. (Nihat Genç bile umutlanmış ve MHP'ye teşekkür etmişti. Arşivlik Programında.) Ve AQP-MHP arasında, Ek-17'yi kaldırmaya yönelik protokol imzalandı, MHP de halkın karşısına çıkıp, "türban sorununu" çözmek üzere, AQP'ye destek verdiğini açıkladı. Peki AQP ne yaptı?
Ne yaptı? YÖK Ek-17'ye dokunmadı!
Anayasadaki mevcut kanunun "1- Herkes eğitim öğrenim hakkına sahiptir, 2- Ancak devlet, gerekli gördüğü hallerde bu hakkı kısıtlayabilir" fıkralarını, birleştirip, kelimesi kelimesine copy/paste yapıp arka arkaya, mevcut fıkralara ek olarak, tek bir ek şeklinde koydu. Yani bu ikisinin arka arkaya iliştirilmiş hali, bunların devamına "eklendi". Ve AQP çıkıp, "biz türbanı serbest bıraktık" diye bayram ilan etti. AQP'li rektörler, dünden razı olarak türbanlı öğrencileri içeri aldı, haktan hukuktan azıcık haberdar olanlar ise, "kardeşim dalga mı geçiyorsunuz siz, ne serbesti ne hali, Ek-17 orada duruyor, mevcut iki maddeyi copy/paste ile birleştirip 3. madde olarak aşağı kopyalamakla, türbanı serbest bırakmış olmuyorsunuz ki" dedi. Ve böyle rezil rüsvay, aşağılık bir anayasa operasyonu, tabii ki Anayasa Mahkemesi'nden geri döndü. Netice itibariyle, "azınlık" CHP ve Anayasa Mahkemesi, sanki meclisin yani "halkın (!) " iradesine karşı elitist-laik-baasçı bir tutum içinde, "dini özgürlükleri" kısıtlamış oldu. Daha neler neler, hepimiz biliyoruz ayrıntıları. Mesala Akdeniz Üniversitesi'nde, bu yapılanın saçmalık olduğunu teslim eden Prof. Akaydın'a yapılan saldırılar ve kendisini karalamak üzere, MHP tabanından, ayak takımından, alnında Zülfikar dövmeli, Nihada'nın deyimiyle "kendi bokundan yemiş deli"ler, gidip kampüsteki kız yurtlarını basıp etrafa ateş ettiler. (Ben hala anlamış değilim: MHP'liler, Öz Türklük iddiasında olmasına rağmen, Öz Türk Alevilere karşıdır ve Çorum'da orda burda katlederler, Madımak'ta canlarımız yanarken, bitişikteki BBP binasına sığınmaya çalışırken binanın camları kapatılır yani canlarımız, ozanlarımız ölüme terkedilir, ama bu MHP'li militanın alnında, Zülfikar dövmesi var. ÇOK ilginç.)
Her neyse, bu resme bakınca, AQP, MHP'yi resmen tufaya getirmiş gibi. Ancak MHP'nin buna karşı en ufak bir direnci, başkaldırısı, gösteriyi falan bırakın, basın açıklaması oldu mu? Bahçeli bey, mecliste basın toplantısı düzenleyip, bu "anayasa-yök ek.17" konusuna bir açıklık getirdi mi? "AKP, bize verdiği sözü tutmadı, tam tersi davrandı" dedi mi?
Demediğine göre, tufaya gelmemiş demektir. Bir danışıklı dövüştür söz konusu olan.
Yani ABDullah Gül'ün o koltuğa oturması için elinden geleni ardına koymayan MHP -ki Profesör Yalçın Küçük'e göre, mesele tam da kitlenmişken, eğer MHP Gündüz Aktan'ı önerse, hiç kuşkusuz Cumhurbaşkanı seçtirirdi-, türban konusunda da AKP'nin, son elli yıldır Menderes'ten Özal'a, hepsinin suistimal etme geleneğini devam ettirmesine omuz vermiştir, CHP'yi ve Anayasa Mahkemesi'ni, hatta bizzat Sabih Kanadoğlu'nu, "darbeci" ilan ettirmiştir. Bu şerefsizler, Kanadoğlu'na zaten "367'nin mimarı" diye saldırıyorlar, bir arkadaşım, Kanadoğlu ismini zikrettiğim anda "bırak onu ya, o da ETÖ'cüymüş, hem baksana, 367'nin mimarı" dediydi.
Burada esas mimar, MHP değil mi?
Ergenekon Tertibi hakkında, tek bir düzgün eleştiri yapmayan, MHP değil mi? On yıllar boyunca, PKK'ya, DTP'ye tek bir tepkisi olmayan, yalnızca solcu ve alevi vatandaşlarımızı katleden, yetmedi, AKP'ye verdiği destek yüzünden binasına siyah çelenk bırakmaya gelen emekli TSK Subaylarımızı döven, MHP değil mi? Vaktiyle, yine on yıllar boyunca, sırf Türkiye'ye sosyalizm gelmesin de Amerikancı kapitalizm devam etsin diye her ilçede komando örgütleri kurup bunları silahlı-silahsız eğitim veren MHP, Okmeydanı'nda Alibeyköy'de her hafta sözde PKK bayrağı ve Apo posteri açan DTP'lilere tek bir girişimde bulundu mu? Hayır, tam tersi, Bahçeli'nin, "sükunet-sokağa çıkma yasağı" geldi ve hepsi de buna uydu! Hatta (yanılmıyorsam Marmaris'te) demir atan Amerikan savaş gemisini protesto eden ilçe teşkilatının tümünü kovan da, Bahçeli ve onun MHP'sidir. "Siz nasıl Amerikan savaş gemisini protesto edersiniz" diyerek, tüm ilçe yönetimini azlettiler.
Velhasılı kiram, eğer AKP yerine CHP-MHP koalisyonu gelecekse, eh tabii ki bunu tercih ederim.
Ama AKP-MHP koalisyonu.. Allah yazdıysa bozsun! Faşizmin kralını göreceğimiz günlerdir! En azından şu an, AKP'ye karşı çıkan büyük bir MHP tabanı var. Lakin AKP'yle birlikte iktidar ortağı olduğunda, o tabanın dahi ses etmek bir yana, bu koalisyonu kayıtsız şartsız destekleyeceği, tarihi verilerle ortadayken.. Tek başına AKP'yi tercih ederim.
Peki ya tek başına CHP iktidarı??
Eğri oturalım, doğru konuşalım: Bu ülkede ne olursa olsun, eğer FEM dersaneleri "kapatılmazsa/milli hükümet tarafından kamulaştırılmazsa", fethullahın ordusu haline gelmiş emniyet teşkilatı, temizlenmek falan değil bizzat lağvedilmezse, fetö'nün tüm malvarlığına el konmazsa, her türlü cemaatçilik ve aşiretçilik, vatana ihanet kanunu kapsamına alınıp, bunların elebaşları asılıp, orta elemanları müebbet yada vatandaşlıktan çıkartılıp sürülmezse, sermaye güçleri dağıtılmazsa, bizim için kurtuluş yoktur! Tarihle yüzleşmeden, Menderes-Özal çizgisinin, ülkemizde Tayip'e zemin hazırlayan en temel hıyanet çizgisi olduğu teslim edilmeden, halkımızın bunu kavraması sağlanmadan, nereye kurtuluyoruz Allahaşkına?
Dolayısıyla, hiç bunlara, hiç öyle suya sabuna dokunmayacak bir CHP iktidarı, kurtuluştan ziyade tam tersi bir sönümlenmeye neden olabilir. Tıpkı, Ermenistan maçı öncesinde Azeri bayrağının serbest bırakılmış gibi yapılması gibi. Bu yukarda saydıklarımı yapmayan bir CHP iktidarı, yalnızca Cumhuriyet'i ve Vatan'ı korumak üzere gaza gelmiş halkımızın, gazını alıp, son bir hamlede hepten çökertilmesinden başka bir işe yaramayacaktır. Ben artık bu raddede, gazı alınmış, Yaban'daki idraksiz, aklı sonradan başına geldiğinde iş işten geçmiş olan köylülerden oluşan bir millet istemiyorum. Gazı alınmasın. Böyle bir CHP, böyle bir CHP-MHP yada Allah muhafaza AKP-MHP koalisyonu yerine, AKP'yle aynen hatta daha haince devam etsin de, inceldiği yerden kopsun! Devrim mi olur, ihtilal mi, iç savaş mı çıkar.. Artık neyse ne. Ama tünelin çıkış noktası, en karanlık andan sonrakidir. Hiç öyle arada ampül! yakarak o karanlık anı saklamanın lüzumu yok.
Öyleyse ne yapılacaktır?
Ben şahsen, Cumhuriyet mitinglerinin, bu aşamada, AKP'ye karşı değil, bizzat CHP'ye yönelik olarak düzenlenmesinden yanayım. CHP'yi titrerip, kendine dönderecek mitinglerden bahsediyorum. CHP'ye karşı değil, CHP'yi terbiye edici!
Evet, ne İşçi Partisi, ne Profesör Yaşar Nuri'nin partisi (adı neydi yahu!) yada Osman Paşa'nın partisi.. Bunlar barajı bile geçemeyecektir. Cem Uzan bile geçemedi, o kadar ballı böreğe rağmen. Şehrazat'ı bile 1 YTL yapacaktı; ne oldu? Onu bile oydular. Kurtuluş, CHP'de olmalı, ama bu haldeki CHP'de değil. Bence herşeyi eğrisiyle doğrusuyla oturup halkımıza anlatacak, İP'den de yana destek çıkabilecek bir CHP lazım.
Bunun için de, 29 Ekim'de yapılacak Cumhuriyet mitinglerinin, esas, CHP'ye ültimatom amaçlı olmasını istiyorum. Evet, düzenleyecek olanlar, madde madde, kurtuluş reçetemizi, kürsüden okuyacak. Oradaki milyonlar, madde madde and içecek!
* Fetö'den tam manasıyla kurtuluş,
* AB-D, İsrail'den kurtuluş,
* MİT baştan yapılanacak, öyle Şenkallar, Eymürler, Köksallar olmayacak!
* Harp Akademileri'nin hocaları, bizzat teker teker seçilecek! Nato'cu subaylarla, kuvvet komutanlarıyla, milli ordu olmaz, olamaz!
* Köy Enstitüleri'nden Halk Evleri'ne, esas Tevhid-i Tedrisat düzleminde eğitim Devrimi! (Öyle reform-açılım kelimeleri değil, bizzat Gazi Mustafa Kemal'in yaptığı gibi, "Devrim" kelimesi ile!)
* Yerli-yabancı sermayeye peşkeş çekilmiş tüm banka, fabrika, şirket, et-balık kurumu, madenlerimiz, ne varsa hepsinin, hem de bedel ödemeden "hasktrin lan, bunca yıl kanımızı emdiniz yetmedi mi, esas sizin bize borcunuz var" diyerek kamulaştırılması ve hepsinin kamuya olan borcunun hesaplanarak söke söke alınması,
*Yerli borcun, büyük olanlarına %90'lar civarında vergi koyarak bir nevi, borcun silinmesi. (Evet devleti devlet yapan, istediği oranda vergi koymasıdır. 60 yıldır devlet, "yerli" sermayeden çok yüksek faizle borç almakta, karşılığında yine o şirketlere, Halk Bankası dahil kurumlar vasıtasıyla, sıfır faizle uzun vadeli borç vermekte. Yetti gayrı!)
* Yabancı borç için de "kardeşim bunca on yıldır, sizin ajanlarınız Çiller, Menderes, Özal, MesutYılmaz tarafından gereksiz yere yüksek faizle borçlandırıldık. Ödeyecek gücümüz yok. 10 yıla yayıyoruz. İster kabul edin ister etmeyin. Ne yani, savaş açıp ülkemizi işgal edip mi alacaksınız???" diyerek borcun silinmesine ve uzun vadede uzlaşmaya gidilmesi..
Bu liste daha uzar gider; düzeltilir ayıklanır, daha verimli hale de getirilebilir elbet.
Lakin esas mesele şudur: Kurtuluş, normal seçimle mi olacak, yoksa Türk Halkının Devrimi ile mi?
Seçimle.. CHP %90 oy alsa da şu anki CHP'yle kurtulunmayacağı ortadadır. CHP ıslah edilmeden, Atatürk CHP'sine, bizzat milletimiz tarafından zorla çevrilmeden, herşey umduğumuzdan daha beter hale gelebilir, bence gelecektir.
Devrim, Halk İhtilali falan.. Burada işin içine TSK girmekte. Konu çetrefilleşmekte. Bu başlık, oy ve seçim üzerine olduğundan, bu meseleye burada girmemeyi uygun görüyorum.
Sürç-i lisan ettiysem affola. Çalakalem; eşimle, kardeşlerim ve anne-babamla konuştuğum kelimeler ve bakış açısıyla, sohbet etmek istedim biraz.