1. yüz (Toplam 4 yüz)

Bir İhanet Belgesi: Necip Fazıl'ın Gençliğe Hitabesi..

İletiGönderilme zamanı: Cmt Nis 19, 2008 2:45
gönderen kaye
Üstad diye nitelendirdikleri Kısakürek'in "Atatürk yazdıktan sonra ben de yazabilirim" diye ortaya döktüğü satırlar; sizler ne düşünürsünüz acaba???

Resim

GENÇLİĞE HİTABE

Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...

"Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...

Devlet ve milletinin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk ikibuçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hakimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını Allahın, Kur'ân'ında "belhüm adal" dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türkü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu gören... Bu devreleri, yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önündedimdik bekleyen bir gençlik...

Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir nida kopararak "mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...

Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün dâvacısı bir gençlik...

Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında "Hakimiyet Hakkındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bulan bir gençlik...

Emekçiye "Benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardıcı olamzsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın!" ; Kapitaliste ise "Allah buyruğunu ve Resûl emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!" ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...

Bir buçuk asırdır yanıp kavrulan ve bunca keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığını, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezheb, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa numunelik teşkil edecek bir gençlik...

"Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan fert fert "ben varım!" cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" duygusuna sahip bir dâva ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik...

Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispette strateji ve taktik sahibi bir gençlik...

Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin bir gençlik...

Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkına dörmüş ailesi ailesi, ve daha nesi ve nesi, hâsılı, güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve temmişesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tek başına onlara karşı durabilecekdestanlık bir meydan savaşı içinde ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik...

Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiçbirini beğenmeyen, onlara "siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başınıza gelmezdi!" diyecek ve gerçek müslümanlığın "ne idüğü"nü ve "nasıl"ını gösterecek bir gençlik...

Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin alemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, sarınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik...

Bu gençliği karşımda görüyorum. Maya tutması için otuz küsur yıldır, devrimbaz kodomanların viski çektiği kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım.

Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymandır!

Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!...

Allahın selâmı üzerine olsun...

--Necip Fazıl KISAKÜREK--

İletiGönderilme zamanı: Cmt Nis 19, 2008 15:21
gönderen tuba
Çok teşekkürler, kaye. Çok ilginç bir hitabe ve bence daha da iyi analiz etmek için yazarın çalkantılı ve beraberinde arayış ve tutarsızlıklarla dolu hayatını da iyice analiz etmeli. Yazar, bence ulvi ve dünyevi birçok şeyi birbirine karıştırmış ve kendi içindeki arayışlara ve bir türlü yenemediği öfkesine gençliği de alet etmeye çalışmıştır.

Türklerin, islamiyeti kabul ettikten sonra düşünmeye başladığını söyleyen ve ayrıca "Hz. Ali haklıdır ama Muaviye de haksız değildir" diyerek Alevileri de karşısına alan Üstad(!) bu değil mi, kaye?

İletiGönderilme zamanı: Cmt Nis 19, 2008 15:55
gönderen Türk-Kan
Büyük Doğu dergisi SAYI:20 - 17 TEMMUZ 1959

Amerika, Dünya Ve Biz (Başmakale).................KISAKÜREK, Necip Fazıl / s. 1)

".........Amerikan politikasını korumakla mükellefiz... Amerikan siyasetini tutmak biricik yol... Amerika'dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı. Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasında mütalaa ettiği kadından ileri geçemeyiz. Dış siyasetimizde Amerikan siyaseti ve iç bünyemizde Amerikanizm politikasını kendimize tecezzi etmez (birbirinden ayrılmaz) bir siyaset vahidine (tekliğine) göre ayarlamakta büyük ve her işe hâkim bir mânâ gizlidir.............."

İletiGönderilme zamanı: Cmt Nis 19, 2008 19:23
gönderen tuba
Türk-Kan, anlaşılan bir de ciddi bir "bacak" takıntısı varmış :kahve:


KADIN BACAKLARI

Her kadının bastığı yerde sanki kalbim var
Kalbim ki vahşi bir zevk alır ezilişinden
Bir kadının içinden ağlayışı, gülüşü,
Gözlerinden ziyade bacaklarına yakın.
Bir lisandır onların duruşu, bükülüşü
Kadınlar! Onlar varken konuşmayınız sakın.
İnce sütunlardaki ilahi güzelliğe
Bacakların ruhudur şekil veren diyorum
Bacakları bir kalın örtüde saklı diye
Mermerde kalbi çarpan Venüs’ü sevmiyorum
Ömrümüzün geçtiği yolda, bana sorsalar
Gidiyorum bir kadın bacağının peşinden.
Boynuma doladığım güzel putu görseler.
İnsanlar öğrenirdi neye tapacağını
Kör olsam da açılır gözüm, ona sürseler
İsa’nın eli diye bir kadın bacağını

Necip Fazıl Kısakürek

İletiGönderilme zamanı: Pzt Nis 21, 2008 19:34
gönderen kaye
Evet Tuba, ben de öyle biliyorum. Fakat daha bildiğimiz çok şeyler var: Mesela Türk-Kan bunlardan birinden bahsetmiş. Zaten bu kadar amerikancı olduğu için malum şeyhin kelebekleri pek severler bu zatı; müthiş bir kelebek avcısıdır bu zat. Kelebekleri de hiç toz kondurmazlar üzerine. Şiirlerini ezbere bilirler. Düsturları da bu hitabe olmuştur.
Yine forumumuzda çok tartışıldı Vahdettin, fazılın bu konuda da bir kitabı vardır; yasaklı: “Vatan Haini Değil-Büyük Vatan Dostu Vahidüddin”. Bu kitapta resmi tarih tezinin aksine Kurtuluş Savaşı'nı, Sultan Vahdettin'in başlattığını yazıyor. Yaklaşık 300 sayfa olan eserde, Sultan Vahdettin'in, Mustafa Kemal Atatürk'e yüklü miktarda para yardımı yaparak Anadolu'ya gönderdiği anlatılıyor. Vahdettin'in, Anadolu'da başlayan Kurtuluş Hareketinin başarıya ulaşması için İstanbul'da ulemayı toplayarak nasıl dua ettirdiği de kitapta ayrıntılarıyla yer alıyor.
Bitmiyor; "Son devrin din mazlumları" adlı kitabında, şeriatçı ve kürtçü ayaklanmaları destekliyor, ayaklanmaları bastıran devleti de soykırım yapmakla suçluyor.
Bitmiyor; Said-i Nursinin ve dolayısıyla Nakşibendi tarikatının üyesi.
Bitmiyor; evvela materyalist iken sonraları koyu İslamcı oluyor. Atatürk yaşarken hakkında iyi şeyler söylüyor, öldükten sonra da olmadık laflar ediyor.
Bitmiyor; Türklüğün ve Türkçenin hep düşmanı oluyor. Ona göre Türkçe'de bulunan tek heceli kelimelerin fazlalığı "Türkçenin kalitesizliği, Türklerin kafasızlığı" kökenli. Şöyle bir cümlesi mevcuttur: "Türk, İslâmiyeti kabul ettikten sonra düşünmeye başlamıştır"..
Bitmiyor; Terör örgütü İBDA/C'nin (İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi) fikirsel ilham kaynağı ve önderi. Dolayısıyla ümmetçi bir terörist. İBDA/C ve yayın organları bildirilerinde, yazılarında bunu kendileri de ifade etmekteler. "İslami Büyük Doğu" Necip Fazıl Kısakürek'in düşüncelerini yansıtan bir dernektir. Akıncılar Birliği de 80 öncesinin MSP Gençlik Kolları'nın kurduğu dernektir. Bu iki dernek birleşmiştir, İBDA- C'yi oluşturmuşlardır-> (Bakınız). Yine Necip Fazıl için yürüyüş yapan İBDA/C'lilere Milliyet Gazetesi'ne ait olan bu haberden, Sabah Gazetesi'ne ait olan bu haberden de bakabilirsiniz..
Şimdi yukarıdaki hitabeye gelecek olursak:
Tamamiyle edebîlikten uzak yazılmıştır. İçerisinde geçen şu kelimelere bakar mısınız: kaba softa, ham yobaz, hayvandan aşağılayıcı taklitçiler, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür, kurbağa dili, kin, öç, zulüm, zalim, istirmarcı, buhran, hasta, hastalık, komik üniversite, hokkabaz profesör, yalancı ders kitabı, çıkartma kağıdı şehri, muzahrafat (pislik) kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkın aile, zehirli tesir, marka müslümanları, kubur fareleri, devrimbaz kodamanlar, viski çekilen kamışlar, kan çekerek yırtınmak, kıvranmak, zindanlarda çürümek, seccadeye mıhlanmak, manevi babanın tabutu, kahpe...
Üstelik bu kadar bayağı kelime ve tamlamanın ardından insan ilk okuyuşta hiç bir şey anlayamayabiliyor, tekrar tekrar okuması gerekiyor..
Yine malumunuz üzerine bizim meclisimizde "Hakimiyet, kayıtsız şartsız milletindir" yazar. O ise tamamen sapla samanı birbirine karıştırıp, meclisin duvarında "Hakimiyet Hakkındır" yazmasını istiyor. Milletin hakimiyetini ve Allah'ın hakimiyetini kıyaslamaya çalışıyor.
Yine; Cumhuriyet dönemini "en son yarım asrını da İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türkü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici " olarak görüyor.
Yine; "manevi babanın tabutunu musalla taşına" derken Atatürk'ü kastediyor.
Yine; "Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!" derken yobaz oluşumları ve terörü destekleyen, "Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!" derken de Cumhuriyet kazanımlarını kasteden zat...


..

İletiGönderilme zamanı: Pzt Nis 21, 2008 20:19
gönderen tuba
Kaynaklar için de teşekkürler, kaye. Arada bilmediğim şeyler öğrendim. Tüyler ürpertici.....

İletiGönderilme zamanı: Pzt Nis 21, 2008 20:23
gönderen MansurSah
Türk-Kan yazdı:Büyük Doğu dergisi SAYI:20 - 17 TEMMUZ 1959

Amerika, Dünya Ve Biz (Başmakale).................KISAKÜREK, Necip Fazıl / s. 1)

".........Amerikan politikasını korumakla mükellefiz... Amerikan siyasetini tutmak biricik yol... Amerika'dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı. Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasında mütalaa ettiği kadından ileri geçemeyiz. Dış siyasetimizde Amerikan siyaseti ve iç bünyemizde Amerikanizm politikasını kendimize tecezzi etmez (birbirinden ayrılmaz) bir siyaset vahidine (tekliğine) göre ayarlamakta büyük ve her işe hâkim bir mânâ gizlidir.............."


RTE de her fırsatta Necip'in şiirlerini okumakla, kendini ne güzel açık ediyor.. Aslında harbi cesur adam, resmen "ben buyum" diyor. Ah güzel memleketim ah, sen bunlara mı layıksın..

Uyan ey yareli şir-i jeyan, bu hab-ı gafletten!

Bu alıntı için çok teşekkürler Türk-Kan, facebook'ta tüm arkadaşlarıma ilettim, o yayılır artık biraz :)

İletiGönderilme zamanı: Pzt Nis 21, 2008 21:28
gönderen kaye
Mansur Şah, peki bu habere ne dersin (dava sonucunu bilmiyorum ama):
Kaynak

Erdoğan’ın İBDA-C kuruluşunda rolü var

CHP’li Topuz, ‘Başbakan Erdoğan’ın geçmişte bazı terör örgütleri ile bağlantısı var, İBDA-C’nin kuruluşunda rol oynamıştır’ dedi.

TÜRKİYE, İstanbul'da yaşanan terör olaylarını ve "dini terörü" tartışırken, CHP'den "şok edici" iddialar gündeme geldi. CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz, "terör" konulu basın toplantısında Başbakan Tayyip Erdoğan'ın halen illegal olarak faaliyetlerini sürdüren terör örgütleri ile geçmişte bağlantısı bulunduğunu öne sürdü. Topuz, "Sayın Erdoğan geçmişte Necip Fazıl Kısakürek'ten feyz alan İBDA-C'nin kuruluşunda rol oynamıştır. İlk kurucularındandır" dedi.

'BÜYÜK PAYI VAR'
Topuz, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, "İslami terör" tartışmalarına değindi ve "Kutsal dinimizin terörle uzaktan yakından asla bir ilgisi yoktur. Burada söylenmek istenen İslam'ı kullanarak terör yapmak anlamındadır" dedi. Başbakan Erdoğan'ın 'İslam'la terör sözcüğü yan yana gelince kanıma dokunuyor' sözünü hatırlatan Topuz, "Benim de Başbakanın geçmişte söyledikleri ve yaptıkları yanyana gelince tüylerim diken diken oluyor" diye konuştu. Topuz şöyle devam etti: "İşte bu geçmişin temsilcileri bugün iktidarda. 2002 yılından sonra karşı devrim iktidara geldi ve rejimin temelini değiştirme hesabına girdi. Bunda geçmişte İBDA-C'nin kuruluşunda yer almış ve İBDA-C sanıklarını mahkemeden çıkar çıkmaz belediyede işe almış, Müslüman Kardeşler adlı örgütle, Başkanlığı döneminde İstanbul Belediyesi'nde toplantılar yapmış Sayın Erdoğan'ın büyük payı var." Başbakan Erdoğan'a yönelttiği iddialarla ilgili olarak SABAH'a konuşan Topuz, Başbakan'ın yıllar boyunca 'Akıncılar' adı verilen ve 12 Eylül döneminde kapatılan MSP'nin gençlik örgütünde aktif olarak yer aldığını ve daha sonra bu grubun İBDA-C adlı örgütü kurduğunu belirterek, "Milli Nizam Partisi'nden bu yana gelen Milli Görüş çerçevesindeki tüm faaliyetlere katılan Sayın Başbakan, doğal olarak daha sonra kurulan İBDA-C'de de rol almıştır" dedi.

AKP DAVA AÇACAK
Ali Topuz'un açıklamaları Ankara'da bomba etkisi yaptı. Konuyla ilgili bir açıklama yapan AKP'li Faruk Çelik, Topuz'a dava açacaklarını söyledi.

********************************************************

Ve yine bu haber de mevcut aynı gazetede:
Kaynak
Necip Fazıl'ın öğretilerini ezberledi

FB'nin teklifini reddetmek zorunda kalan Erdoğan kararını verdi. Siyasete girecekti. O sıralarda çok etkilendiği Necip Fazıl Kısakürek'in tüm fikirlerini ezbere biliyor, peynir ekmek gibi kitap okuyor, kendini gelecek günlere hazırlıyordu. Lakin Fazıl'ın öğretileri çok sertti, hayata geçirmek çok zordu.

'Büyük Doğu Fikriyatı' olarak tanımlanan bu fikirler İslam dünyasının birliğini savunuyor, marjinal olarak kalıp, dar bir çerçeve içinde konuşuluyordu. Ancak o sırada bir başka görüş daha gelişiyordu. Erbakan'ın savunduğu Milli Görüş'tü bu. Siyasi arenada 'siyasal İslam'ı öne çıkaran bu görüşün örgütlenme alanı İmam Hatipler oluyordu. İşte bu örgütlenmeye merak salanlardan biri oldu Erdoğan. Önce Kasımpaşa'daki örgütlenmeye katıldı. Sonra da hızla ilerleyip MSP Beyoğlu Gençlik Kolu Başkanı oldu.

******************************************************

Devam ediyorum aynı gazeteden:
Kaynak
İBDA-C üstlendi
1999 yılını "İslam İhtilal Yılı" ilan eden İBDA-C, Prof. Ahmet Taner Kışlalı suikastını kendilerinin gerçekleştirdiğini açıkladı
1999 yılını "İslam İhtilal Yılı" ilan eden İBDA-C, Prof. Ahmet Taner Kışlalı suikastını kendilerinin gerçekleştirdiğini açıkladı

Arabasına bırakılan bombanın patlaması sonucu yaşamını yitiren Prof. Ahmet Taner Kışlalı'ya yapılan saldırıyı, yaşadışı terör örgütü İslami Büyük Doğu Akıncıları Cephesi (İBDA-C) üstlendi. Yaptığı kanlı eylemlerle adını duyuran İBDA-C, liderleri Salih Mirzabeyoğlu'nun yakalanıp cezaevine konulmasının ardından güç kaybına uğrarken bu durumu ortadan kaldırmak için yayın organları aracılığıyla 1999 yılında kan dökeceklerini duyurdu. Şair Necip Fazıl Kısakürek'in fikirleriyle kurduğu dergi ve yayınevi Büyük Doğu'dan esinlenerek biraraya gelen İslami Büyük Doğu Akıncıları, 1990'larda 'cepheleşerek' terör eylemleri gerçekleştirmeye başladı.

Liderliğini şu anda Metris Cezaevi'nde tutuklu bulunan Salih Mirzabeyoğlu'nun yaptığı terör örgütü, giriştiği bombalama olaylarıyla adını duyurdu. "Başyücelik Birleşik İslam Devleti"ni kurmak için silahlı ve bombalı eylem yapan İBDA-C'nin bayrağı mavi zemine üç hilal ve önünde yıldız, işareti ise sağ elin işaret ve baş parmağın 'L' harfi şeklinde havaya kaldırılması.

Örgüt lideri Mirzabeyoğlu'na hitap şekli ise "mimar" ya da "kumandan". 1970'lerden beri faal olan, fakat 1990'dan sonra daha çok terör çizgisine kayan İBDA-C, İslami bir devlet kurmak için mücadele ettiğini ilan etmesine rağmen, yayınlarında ve eylemlerinde açık bir şekilde eski marksist söylem ve usulleri kullanıyor. İBDA-C'nin adı ses getiren bir eylem olarak ilk kez Uğur Mumcu suikastında duyuldu. Olayın sorumluluğunu hem İslami Kurtuluş Ordusu hem de İBDA-C üstlenirken, bu suikast hâlâ "fail-i meçhul" kapsamında. 1994 yılında atağa kalkan İBDA C, aralarında birkaç şehirde yapılan beş bombalamanın da bulunduğu 90 eylemin sorumluluğunu üstlendi. İBDA-C 1995 yılında, İslami terör örgütü Hizbullah'la birlikte giriştiği 85 şiddet eylemiyle 25 kişinin ölümüne, 21 kişinin de yaralanmasına yol açtı.

1999 İslam İhtilali yılı
Ünlü kahin Nostradamus'un bir kehanetine dayanarak 1999 yılını "İslam İhtilal Yılı" ilan eden İBDA-C, yılbaşında 1999 yılını kana bulayacağını ilan etti. İBDA-C, 11 Ağustos'ta gerçekleşen güneş tutulmasını ve "1999 kehaneti"ni "İslam ihtilali"nin müjdecisi olarak görüyor. Nostradamus'un kehaneti şöyle: "1999'un yedinci ayında gökyüzünden 'Dehşetin Kralı' inecek ve Moğol Hükümdarı'na hayat verecek. Savaş öncesinde ve sonrasında mutlu ve hakim yine o olacak". İBDA-C'ye göre 'Dehşetin Kralı', liderleri Salih Mirzabeyoğlu.

*******************************************************

Bir tane daha:
Kaynak
Üçü de MTTB kökenli
AŞIRI dinci kanadın üç lideri, ortak bir özelliğe sahip. Bu üç aşırı dinci lider de, 1980 öncesinde Milli Selamet Partisi'nin silahlı kanadını oluşturan Akıncı Gençlik'te yetişti.

Akıncı Gençlik, Türkiye'de Sol terör örgütlerinin eylemlerini artırması üzerine 1970'lerde Anadolu'da hızla örgütlendi. Örgütün legal oluşumu Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) olarak kamuoyuna yansıdı.

ERDİŞ
Şair Necip Fazıl Kısakürek'in etkisindeki MSP'li gençlerin örgütlendiği MTTB'nin ünlü öğrencilerinden biri, gerçek ismi İzzettin Erdiş olan İBDA-C Lideri Salih Mirzabeyoğlu. Mirzabeyoğlu, kitaplarında, Necip Fazıl ile aralarındaki 'üstad-talebe' ilişkisinin MTTB konferansları sayesinde geliştiğini ifade ediyor. Bir konferansın ardından çektirdikleri bir fotoğraf ise, Mirzabeyoğlu ile Necip Fazıl diyaloğunun en önemli delili.
YILDIRIM
Zehra Cemaati'nin önde gelen ismi İzzettin Yıldırım de gençliğinde MTTB lokallerine devam etti. Ancak birliğin söylemini 'fazla Türkçü' bulan Yıldırım, MTTB ile ilişkisini kesti. Kendisi gibi Kürt olan Sait Nursi'nin görüşlerini benimsedi. 1980 sonrasında kendi cemaatini geliştirdi. MSP sempatizanı olarak kaldı.
VE VELİOĞLU
Şafi mezhebinden olan Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu da MTTB yıllarında Şii'liğin etkisinde kaldı. Mirzabeyoğlu gibi 'devrimi' savundu. İran'a gitti, Ortadoğu'da etkin Şii gruplarla temasını geliştirdi, Hizbullah'ın lideri oldu. PKK'nın 'kafir' olduğu üzerine dayanan propagandasıyla güçlendi.

(SHA)

İletiGönderilme zamanı: Pzt Nis 21, 2008 21:47
gönderen zaman
NECİP FAZIL'DAN PEYAMİ SAFA'YA; İBRAHİM ÇALLI'DAN ELİF NACİ'YE...

KOKAİN ALEMLERİNİN ÜNLÜ İSİMLERİ!


Yeni çıkan “Siz Kimi Kandırıyorsunuz” adlı kitabım Yaşar Kemal’in aşklarıyla da gündeme geldi. O halde bir başka magazin haberiyle devam edelim!

Sizi, 1920’lerin İstanbul’una götüreceğim. Çoğunu eserlerinden isimlerinden tanıdığınız ünlü simaların bohem hayatını anlatmak istiyorum size…


Kimdi bu kokain kullanan ünlü isimler? Genellikle hangi gazetecinin evinde buluşuyorlardı? Kokaine neden “Beyza” adını vermişlerdi? Kokaini nasıl buluyorlardı? Bu zehirli hayattan kurtulabildiler mi?


İstanbul bohem hayatının merkezlerinden biri Gazeteci Fikret Adil’in Beyoğlu Asmalımescit’teki 47 numaralı apartmanın çatı dairesiydi.

Babasının büyük şair Tevfik Fikret’e hayranlığından dolayı adını verdiği Fikret Adil gazeteciydi. Sanat eleştirileri yapıyordu.

İstanbul kültürel hayatının en önemli figürüydü.

1920’li yıllarda yaşadığı bohem hayatını, “Asmalımescit 74” adlı kitabında anlattı.

Asmalımescit’teki evinin numarası 47’yi 74 olarak yazmıştı.

Bir de…

Arkadaşlarının isimlerini değiştirmişti:

Gazeteci-Yazar Peyami Safa, “Server Bedi”;

Ressam İbrahim Çallı, “Dallı”;

Ressam Elif Naci, “Elif Razi”;

Şair Necip Fazıl Kısakürek, “Necip”;

Müzisyen Mesut Cemil, “Cemil”;

Bana göre yazar Mahmut Yesari, Salah Birsel’e göre gazeteci-radyocu Nurettin Artam; kimine göre ise gazeteci-radyocu Eşref Şefik, “Şeyh Memduh” idi.

Ve: “Beyza”, kokaindi!..

ODA TV
http://www.odatv.com/index.php?id=12278

İletiGönderilme zamanı: Sal Nis 22, 2008 1:20
gönderen kaye
.
.
.
.
...Danıştay cinayeti kendisinden önce gelen iki suikastın karbon kopyası gibi. Bu iki suikastın ilki tarihe “Malatya Suikasti” diye geçen Hüseyin Üzmez adındaki fanatik bir dincinin Ahmet Emin Yalman’ı 6 kurşunla vurmasıydı. Neyse ki Ahmet Emin Yalman ölmedi. İkincisi ise Mehmet Ali Ağca’nın Abdi İpekçi’yi vurmasıydı. İpekçi o kadar şanslı değildi, öldü.

Her üç suikastte benzer birçok nokta var.

1) Her üç suikastte de failler yakalandı.

2) Her üç suikastte de failler Doğu Anadolu kökenli ve yoksul kişilerdi. Hüseyin Üzmez ve Mehmet Ali Ağca Malatya’lı, Danıştay cinayeti faili ise Siirt’li

3) Her üç suikastte de failler suikastler öncesinde çeşitli basın yayın organlarında çıkan yazılardan yoğun bir şekilde etkilenmişlerdi.

4) Her üç suikastte de failler ısrarla tek başlarına oldularını iddia ettiler.

5) Her üç suikastte de failler işlerini inkar etmediler. Hep kabul ettiler.

Hüseyin Üzmez “Malatya Suikasti” adlı kitabında eyleminin nedenlerini bakın nasıl açıklıyor:

Bazı kendini bilmezler, “Fikir Özgürlüğünü”, “Küfür Özgürlüğüne çevirmişlerdi. İrtica diyor, Şeriat diyor durmadan Din’e saldırıyorlardı. Bunların başında da Ahmet Emin Yalman geliyordu...Necip Fazıl Kısakürek üstadımız, Büyük Doğu Gazetesinde Yalman aleyhinde bir kampanya başlatmıştı. Onun yaptıklarını halka anlatıyor, halktan gelen tepkileri de gazetede yayımlıyordu... Üstadın bu nefret seli hakkındaki değişmeyen takdimi de şöyleydi: Vatan satıcısı, dönme Ahmet Emin Yalman’a karşı artık romanlaşmaya başlayan milli infiali tefrikaya devam ediyoruz. Diyordu.

Necip Fazıl’ın Ahmet Emin Yalman için sarfettiği şu sözlere bir bakın: “Dönme, Türk ırkının içinde frengi mikrobundan daha hain bir suikast metodunun sahibidir.... Sen İslam ve İman Davasının baş düşmanı, baş suikastçi, baş haini bir alçaksın, “Alçak” sıfatına yükseklik verecek kadar alçaksın; ve bu davaya karşı küfür ve delalet safının serdümenisin.... Ey cihanın baş çıfıtı, çıfıtların çıfıtı!. Allah’ın Kuranında Belhum Adal diye tarif ettiği, hayvanlardan ve necasetten adi, insanlık yüz karası Ahmet Emin Yaman! ...Sen bizzat bir dönmenin bana dediği gibi “Başı hiçbir vincin kaldıramayacağı kadar boynuzla dolu” meşhur ve müseccel bir deyyussun.”

Necip Fazıl tehdit de eder: Günü gelip de mütemadiyen bu milletin hıncını tahrik eden, ızdırapları tuğyan halini alınca bu baylar, her fare deliğini kaç paraya satın alacaklarını şimdiden düşünsünler ve beklesinler!

Hüseyin Üzmez bu yazıların sonucundaki ruh halini şöyle anlatıyor: Herkes kızıyor, herkes lanetliyor, herkes nefret ediyor, yine de kimse Yalman’a bir şey yapamıyordu. Bu hal bizi inancımızdan şüpheye düşürmüştü. Bir tarafta 30 milyon Müslüman, öbür tarafta onlara mütemadiyen küfreden bir dönme. Kimse de çıkıp (Üstadın deyimiyle) “Kalemini O’nun münasip bir yerine” sokamıyor. İşte bu bizi çıldırtıyordu....Sonradan öğrendik ki üstad Necip Fazıl da aynı duygulara kapılmış. Bir gün Serdengeçti Osman Yüksel ağabeyimin yazıhabesine gitmiş “Yahu Osman” demiş. “Bu millet ölmüş. Aylardır yazıp çiziyoruz. Bir babayiğit çıkıp da şu herife bir mantar tabancası dahi patlatmıyor!” Bu sözlerden bir hafta sonra ben silahı Yalmana’a boşaltmışım.”

Hüseyin Üzmez’in Necip Fazıl’dan alıntıladığı bir başka söz de şöyle: Bir fikrin büyüklüğü o fikrin toprak üzerine döktüğü kan lekelerinin büyüklüğü ile ölçülür.

Hüseyin Üzmez tüm bu ve benzeri yazılardan sonraki ruh halini şöyle anlatıyor: Çok taşkındım. Bir türlü kabıma sığamıyordum. Tarikat meclislerine, dernek toplantılarına, arkadaş sohbetlerine, kavgalara, döğüşlere katılıyor, kendimi dünyadaki bütün kötülükleri yok etmeye memur ve mecbur sayıyordum....İnançlısın, korkusuzsun, fakirsin, “sistem”e karşı kinle dolusun, istikbalden ümidin yok, “hareket halinde heyecansın”, yerinde duramıyor, kabına sığamıyorsun. Üstelik de bir gizli teşkilatın mensubusun. Büyük Doğu’ların Yalman aleyhinde yazdıklarının hepsini okuyorsun. Gün geçtikçe için daha fazla kin ve nefretle doluyor. Onu “sistemin mümessili” gibi görmeye başlıyorsun. Adamı dünyadaki bütün kötülüklerin ve felaketlerin baş sebebi sayıyorsun. İktidara sırtını dayıyor. Mukadessatına durmadan sövüyor. Daha nasıl tahammül edebilirsin. Haydi sen ol da vurma.

Anımsarsanız Danıştay faili de Cami yaptırma gösterilerinde, türbanı destekleme gösterilerinde her zaman en ön saflardaydı.

Mehmet Ali Ağca da Abdi İpekçi’yi hain bir dönme olduğu iddiasıyla vurmuştu. Bu iddiasından hiç vaz geçmedi. Abdi İpekçi ile Uğur Mumcu cinayetlerini aynı kefeye koyanlara karşı “İyi bir gazeteci ile bir dönmeyi nasıl olur da aynı şekilde değerlendirirsiniz” diyordu.

Hüzeyin Üzmez’in evinde yapılan aramalarda bol miktarda Büyük Doğu dergisi ve Necip Fazıl’ın kitapları bulunur. Aynen Danıştay cinayetinin failinin arabasında Vakit gazetelerinin bulunuşu gibi. İslamcı basın arabadaki Vakit gazetelerini komplonun bir parçası olarak açıklıyor ve fail yakalanmasaydı suçun İslamcılara yıkılacağını iddia ediyorlar. İyi de halen onların üzerine yıkılabilir. Hüzeyin Üzmez olayında da Üzmez’in evinde dergiler ve kitaplar bulundu. Üzmez onları saklamaya bile kalkmamıştı. O doğruları bilen ve doğru eylemleri yapan bir Anadolu delikanlısıydı. Saklayacak bir şeyi yoktu. Saklamak delikanlılığa sığmazdı. Ayrıca Üzmez herşeyi çok fazla düşünüp plan yapan birisi değildi. Ateşli birisiydi ve olayı yaparken ölmeyi de göze almıştı. Aynen Danıştay cinayetinin faili gibi.
.
.
.
.
...İslamcı kanat hemen her seferinde sorumluluğu tam ters yöndekilere yıkmaya çalışmıştır. Bakın Üzmez bu konuda neler diyor:

Vuralım mı, vurmayalım mı?... Tartışması hiç açılmadı. Sadece nasıl vurulması gerektiğini tartışıyorduk. ..Olaydan birkaç gün önce, o zamanın en önemli, ciddi ve İslami dergilerinden birisinin sahibi ve başyazarı, büyük bir alim Malatya’ya gelmişti. ...Bizzat ben kendisine sordum:

- Kusura bakma Hocam dedim, ben öyle ilmi ıstılahlardan anlamam.. Biz Ahmet Emin Yalman’ı öldürmek istiyoruz. Öldürelim mi, öldürmeyelim mi? Öldürürsek dini açıdan, Allah katında sorumlu olurmuyuz? Sizden bu hususlarda berrak ve net cevaplar istiyoruz.

Hoca bizden daha hararetliydi.

- Öldürülmesi yalnzı caiz değil, elzemdir dedi.

Bununla da kalmadı. Üstelik vuracak olanın geçmişlerinin mezarına nurlar yağacağını söyledi.

... İşte bu zat olay patlak verdikten sonra aleyhimize ilk dönen insan oldu. ...Hakkımızda en ağır yazıyı o yazdı. Bizi komünistlikle itham etti. Güya İslam’ı zor duruma düşürmek için onlar tarafından tutulan ajanlarmışız.

Bir başka ters suçlama: Sonradan öğrendim ki bizim pehlivan Osman Kaymak da o saatlerde oralardaymış. Bizim yaptığımızı hemen anlamış... O da bir laf tamış ortaya:

CHP’liler yapmış CHP’liler... Çünkü vurulan Demokrat Parti’yi tutuyormuş. Buraya da Menderesle birlikte gelmiş.
.
.
.
.
....Necip Fazıl henüz olay kendisiyle ilişkilendirilmeden önce bir röportajında şöyle diyor: “Malatya’da Ahmet Emin Yalman’ın vurulmasını üzüntüden çok uzak bir alakayla okudum. Kanun köprüsünden önüne geçilmez akıncılarımıza yol vereceğimiz günler yakındır.” Politikacı Osman Bölükbaşı şöyle der: “Malatya Hadisesini yapan çocuklar Konya’nın taşı toprağı kadar Türk ve Müslümanlardır”. Bediüzzaman Saidi Nursi’nin en yakın talebesi Zübeyr Gündüzalp hapishanede onları ziyarete gelir ve şöyle der: Hazreti üstadın selamları var. Kardaşlarım hiç üzülmesinler. Oralar Medrese’i Yusufiye’dir. Gerektiğinde biz de düşeriz. Gazaları mübarek olsun. Ben kendilerini akşam, sabah dualarıma dahil ediyorum. Nurcular Hüzeyin Üzmez’e ve annesine düzenli olarak para gönderirler. Süleymancıların lideri Süleyman Hilmi Tunahan da müridi Öfekli Ahmet Efendi adındaki bir hoca hapishanede Hüseyin Üzmez’i sürekli ziyaret eder ve ona para ile yiyecek getirir. Müridinin deyişiyle Tunahan şöyle dermiş “Hüseyinimi ihmal etmeyin” Üzmez hapishaneden tahliye oluşunu şöyle anlatıyor: Yüzlerce üniversite talabesi gençler. Ellerinde çiçeklerle beni karşıladılar.” Bu durum daha sonraki zamanlarda da devam eder: “Her gittiğim yerde bir kahraman gibi karşılanacak, bol bol övülecek, alkışlanacaktım...Her gitiğimiz yerde mücahit diye karşılanıyorduk. Hüseyin Üzmez olaydan 27 yıl sonra Sağlık Bakanı Mehmet Aydın’ın özel müşaviri olur.

Yazının tamamını okumak için->Bakınız

..

İletiGönderilme zamanı: Pzr Nis 27, 2008 10:04
gönderen İlteriş
Kaye arkadasim,
linkte tamamini verdigin yazinin buraya aktarmadigin ilk kismi da oldukca guzel ve bilgilendirici. Ozellikle "kime yarar mantigi"ni son derece guzel desifre etmis, bu desifre her ortamda anlatilmali. Zira bu aptalca mantik yuzunden gercekler tersyuz ediliyor, Vatanseverler darbeci, vatan hainleri ise demokrasi muhafizi geciniyor. Bu gerizekaliliklarini her yerde bu yaziyi da temel alarak yuzlerine vurmaliyiz.

İletiGönderilme zamanı: Prş May 15, 2008 0:22
gönderen Kemalist Murat
Necip Fazil = Serefsiz oflu serefsiz...

Tamami Alintidir (Bir abinin sozleri):

Necip Fazıl Kısakürek Şeriatçı, Osmanlıcı, Atatürk düşmanı bir vatan hainidir. Hem de öyle böyle değil. Süzme Atatürk Düşmanı süzme haindir. Bugünkü karşı devrimcilerin "üstadı"dır. Vukuatlarını sıralayalım:

1) "Son devrin din mazlumları" kitabında, şeriatçı kürtçü ayaklanmaları (hatta salt kürtçü isyanları bile) desteklemiş, onları bastıran kemalist devrim hükümetini katliamcılıkla/soykırımcılıkla suçlamıştır. Dolayısıyla şeriatçını ve kürtçünün önde gidenidir.

2) Amerikancıdır. Üstte sayın Altay Dağlarının onun Amerikancılığını kendi ağzından ifade ettiği sözleri mevcuttur. Amerikancı oluşuyla deli Said-i Nursinin ve dolayısıyla Nakşibendi tarikatına mensup olmasıyla yakından ilgilidir.

Seriatci Necip Fazil demis ki:

"Amerikan politikasını korumakla mükellefiz... Amerikan siyasetini tutmak
biricik yol... Amerikadan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz
olmalı. Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasında
mütalaa ettiği kadından ileri geçemeyiz. Dış siyasetimizde Amerikan siyaseti ve iç bünyemizde Amerikanizm politikasını kendimize tecezzi etmez (birbirinden ayrılmaz) bir siyaset vahidine (tekliğine) göre ayarlamakta büyük ve her işe hâkim bir mânâ gizlidir."



) Kemalist Devrime baştan aşağı karşı çıkmış, Atatürke gizli ve açık hakaretlerde başı çekmiş bir hayasızdır:

Bak, arslan hakikate, ispinoz kafesinde;
Tartılan vatana bak, dalkavuk kefesinde!
Mezarda kan terliyor babamın iskeleti;
Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti?
Ah! küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap;
Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılap!

N.F.K. (1947 )

4) Döneğin, tutarsızın, kişiliksizin tekidir. Önceleri materyalist bir berduş iken sonraları koyu İslamcı bir meczupa dönüşmüştür. Mustafa Kemal Atatürk hayatta iken Ona methiyeler düzmüş bir dalkavuk, O aramızdan bedenen ayrıldığında ise Mustafa Kemal Atatürkün anısına hakaret eden bir hayasız! (Özellikle CHPde karşı devrimcilerin armasıyla birlikte 1945 sonrası). Eğitim için gittiği Avrupada bütün parasını içki, kumar, fuhuş için harcamış; parasız kalınca da kendi deyimleriyle "İrşad Olmuştur". (İlginçtir ki hidayete erdikten(!) sonra millete İslamcılık satan necip fazıl bir baskında kumarhanede yakalanmıştır. Ayrıca "Kadın Bacakları" isimli meşhur şiiri herkese ahlak dersi veren necip fazılın kendisinin ahlak yapısını yansıtan bir örnektir)

Kaypak, dönek, dalkavuk, dengesiz, tutarsız karakterine acı bir örnek de şudur. 1930da irticanın Menemende kahraman şehidimiz Kubilayı katletmesinin akabinde necip fazıl kısakürek şunları söylemektedir:


"Vatanımızın kalbimize en yakın bir köşesinde daha dün düşman bayrağından temizlediğimiz bir meydanı (Menemen) bugün inna fetehnaleke yazalı zift ruhlu bir irtica aleminden temizliyoruz.(...) İrtica, yatağımızın başucundaki bir bardak suya karıştırılan zehirdir."

Aynı necip fazıl kısa kürek aradan yıllar geçtikten sonra pek çok yazısında ve konuşmasında Menemen Olayını -dilim varmıyor ama bu adamın ne kadar haysiyet yoksunu olduğunu göstermek için söylemek durumundayım- Menemen Olayını Mustafa Kemalin tezgahladığını idda ve ima etmiştir. Bu kadar alçak birisidir. Dikkat ederseniz necip fazıl kısaküreke "üstad" diyen karşı devrimci vatan haini cenah da "Menemen olayı esrarkeş işi" "Menemen provokasyonu" gibi yazılar yazmışlardır. (Halbuki hakikat bunun tam tersidir Menemen Olayı tarikat işidir. Tarikatın arkasında da her zaman olduğu gibi hain güçler ortaya çıkmıştır. Bu belgeler Genelkurmay Arşivlerindedir ve Genelkurmay bu konuda zaten gereken açıklamayı yapmıştır.)

5) Türklüğün ve Öz Türkçenin düşmanıdır. Ona göre Türkçede bulunan tek heceli kelimelerin fazlalığı "Türkçenin kalitesizliği, Türklerin kafasızlığı" kökenlidir. (Türkçeyi ve Türkleri aşağıladığı makalesinde şöyle bir cümle mevcuttur: "Türk, İslâmiyeti kabul ettikten sonra düşünmeye başlamıştır")

6) Büyük Doğu adıyla çıkardığı dergisinde 1945li yıllardan itibaren aşırı derecede İslamcılık, Türkiye öncülüğünde İslam Birliği, Yeni Osmanlıcılık, Ümmetçilik, Amerikancılık ve Sol düşmanlığı gibi akımların propagandasını ve öncülüğünü üstlenmiştir. Türkiyenin hain Mendereslerce Amerikan emperyalizminin kucağına oturtulmasında ve irticanın hortlatılmasında büyük pay sahibidir.

7) "Ne olacak, o yazmışsa ben de yazarım" diyerekten yazdığı kendi gençliğe hitabesinde Kemalist rejime imalı olarak kinini kusmuştur. Bu pislik dolu yazının hepsini aktarmayacağım sadece örneklemek için bir kısmını vereceğim:

....halka değil hakka inanan, meclisinin duvarında "hakimiyet hakkındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta ve halis hürriyeti hakka kölelikte bulan bir gençlik...

....bugün, komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kağıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi ve daha nesi ve nesi, hasılı, güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve telbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tekbaşına onlara karşı durabilecek ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik...

.....tek cümleyle, allahın, kâinatı yüzüsuyu hürmetine yarattığı sevgilisinin âlemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, ondan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, barınak tanımayacak ve onun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik...



8) "Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu Sultan Vahidüddin" paçavra kitabında Kurtuluş Savaşı düşmanı, emperyalist uşağı vatan haini padişah Vahdettini ve halifeyi övmüş, buna karşın Atatürke karşı imalı hakaretlerde, aşağılamalarda bulunmuştur. Bu sebeple de MAHKUM EDİLMİŞTİR. Dolayısıyla tescilli Atatürk düşmanı, tescilli haindir.

9) Şeriatçı terör örgütü İBDA/Cnin (İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi) fikirsel ilham kaynağı ve önderidir. Dolayısıyla ümmetçi bir teröristtir. İBDA/C ve yayın organları bildirilerinde, yazılarında bunu kendileri ifade etmektedirler. Ayrıca basında da bu çoğu kez gündeme gelmiştir:

"İslami Büyük Doğu" Necip Fazıl Kısakürekin düşüncelerini yansıtan bir dernektir. Akıncılar Birliği de 80 öncesinin MSP Gençlik Kollarının kurduğu dernektir. Bu iki dernek birleşmiştir, İBDA- Cyi oluşturmuşlardır."

* http://www.sabah.com.tr/2003/12/14/yaz3 ... 31205.html

"Necip Fazil Kisakurek, the IBDA-Cs ideologue, published 130 books on Islamic thought, Islamic arts and other issues. His thought continues to influence the IBDA-C."

* http://www.intelligence.org.il/Eng/var/yf_12_03.htm


"Necip Fazıl Kısakürek için yürüyüş yapan İBDA/Cciler"

* http://www.milliyet.com.tr/2006/05/25/son/sontur34.asp


Araştırsak daha çok pisliği çıkar bu adamın. Çünkü bu adam bataklık gibidir. Abideleşmiş bir kemalizm düşmanıdır. Dalkavukluk yaptığı dönemleri göstererek "Atatürkü severdi" diyenler, meseleyi çarpıtmaktadırlar. Kendisi korkak bir tarle faresine benzediği için Mustafa Kemal Atatürkün kemalist devriminin iktidarda olduğu dönemlerde sesini çıkaramamış ama karşı devrim başladığında gemi azıya alıp devrimimize en büyük hakaretleri etmiş, devrimimizin en azılı düşmanı oluvermiştir. Bu düşmanlık şiirlerine, kitaplarına, makalelerine, konuşmalarına her zaman yansımıştır. Bizler de kemalistler olarak bu Atatürk düşmanının ve onun haince düşüncelerinin, Şeriatçılığın, Osmanlıcılığın, Bölücülüğün, Amerikancılığın düşmanıyız.

Saygılar

İletiGönderilme zamanı: Pzt Mar 09, 2009 18:08
gönderen kaye
Kemalist Murat yazdı:Necip Fazıl Kısakürek Şeriatçı, Osmanlıcı, Atatürk düşmanı bir vatan hainidir. Hem de öyle böyle değil. Süzme Atatürk Düşmanı süzme haindir. Bugünkü karşı devrimcilerin "üstadı"dır

Aslında tüm yazdıklarımızı özetlemişsin...
Bu kadar kısa ancak bu kadar doğru anlatılır..

İletiGönderilme zamanı: Pzt Mar 09, 2009 18:22
gönderen İlteriş
Amerikan politikasını korumakla mükellefiz... Amerikan siyasetini tutmak biricik yol... Amerika'dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı. Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasında mütalaa ettiği kadından ileri geçemeyiz. Dış siyasetimizde Amerikan siyaseti ve iç bünyemizde Amerikanizm politikasını kendimize tecezzi etmez (birbirinden ayrılmaz) bir siyaset vahidine (tekliğine) göre ayarlamakta büyük ve her işe hâkim bir mânâ gizlidir


Bu sozler beni soke etti, nasil boyle bir insan "Milliyetci, Mukaddesatci" olarak kendini tanimliyor?

Rezillik bu!

İletiGönderilme zamanı: Pzt Mar 09, 2009 18:47
gönderen kaye
Ve en az o kadar acı olan da bu insanın ardından giden milyonlar..
Hatta daha da acı Göktürk Mehmet..
Maalesef..