1. yüz (Toplam 1 yüz)

DEVLET ve SERMAYE (XI)

İletiGönderilme zamanı: Çrş Oca 03, 2018 13:27
gönderen Habip Hamza Erdem
DEVLET ve SERMAYE (XI)
Üretim’in ü’sü
Geçen bölümde, bugünlerde revaçta olan ‘üretim ekonomisi’nin bilimdışı ve uluorta kullanılan bir deyim olduğunu söylemiştik.
Daha fazla üreteceğiz demek, daha fazla batalım ve daha fazla insanlıktan çıkalım demekle birdir.
Neden böyledir?
Çünkü, içinde bulunduğumuz ‘üretim biçimi ve ‘toplumsal ilişkiler’, bize ‘üretim’in doğal ve onsuz olmaz bir ‘gerçeklik’miş gibi dayatır da ondan.
Bunun karşılığı, üretmeyelim de acımazdan mı ölelim değildir kuşkusuz.
‘Mefhumu muhalif’, burada, ancak ‘ekonomi’yi bilmeyenlerin başvuracağı bir yol olabilir.
Bu ‘düşünme sakatlığı’, klasik ekonomistlerin nüfus, ulus, Devlet gibi kavramları birer ‘somut gerçeklik’ ya da ‘canlı bütünsellik’ler (totalité vivante) olarak ele almaları gibi ‘üretim’i de öyle ele almalarından kaynaklanmaktadır.
“Somut somuttur, çünkü çoklu belirlenimlerin birarada olması, yani farklılıkların birliğidir. O nedenle, düşüncede, hareket noktası olması gerekirken, hareket noktası olarak değil, bütünleştirici süreç, yani sonuç olarak belirir”.
Somutun bu ‘sentetik karakteri’, üretimin doğası üzerindeki tartışmaları da beraberinde getirmektedir.
Üretim, bir somut bütünsellik olarak, onun özgül tarihsel biçimlenişi içinde, ‘değer’, ‘işbölümü’, ‘mülkiyet’ gibi ‘basit’ belirlenimlerin bileşimi (ya da bütünselliği) olarak ele alınmadığı zaman ne anlaşılabilir ve ne de açıklanabilir.
Sistemin, ideolojik meşrulaştırma aracı olmasının ötesine de gitmez.
Kim ki, gelişigüzel ‘üretim’ diyorsa, ki ‘üretim ekonomisi’ tam bir palavradır, ekonomi politikten haberdar olmadığı gibi, sıradan ‘sistem trolü’, bedava bir ‘reklamcı’sıdır.
Böylece bilimde ‘soyutlama’nın canalıcı önemine gelmiş oluruz.
‘Soyutlama’, kişisel ve keyfî bir ‘mantıksal ürün’ olarak değil ve ‘toplumsal bütün’ü kapsayacak biçimde yapılabilirse, gerçek soyutlama (abstraction réelle) diye adalandırılabilir.
Öyle ki, politik, dinsel ve ekonomik (Devlet, Din ve Özel Mülkiyet) soyutlamaları kapsadığı gibi, tarihsel ve mantıksal oluşumlara da bağlı kalmayacaktır.
‘Üretim’ de, bir somut gerçeklik olmasına karşın, ekonomi politikte, ‘genel olarak üretim’ ya da belli bir ‘soyutlama’ düzeyi olarak incelenebilir.
Hem bir ‘toplumsal nesnellik’ ve hem de ‘toplumsal ilişkilerin örgütlenmesi’nin bir ‘sonucu’dur.
İşçimiz var, işverenimiz var, toprağımız, kaynağımız, paramız var diyerek ‘haydi üretelim’ demek, hamamda türkü çağırmak kadar kolay görülebilir.
Tam da bu nedenle, madem öyle, neden üretmiyorsunuz diye sormak gerekmez mi?
Yine, geçen bölümde, ‘özel üretim’in de, toplumsal üretim süreci içinde, ‘piyasa’ aracılığıyla ‘toplumsal üretim’ ya da ‘kamusal üretim’e dönüştüğünden sözetmiştik.
Bu durumda, ‘üretici’ler, ‘üretim süreci’ni yönetmek yetilerini kayberderler.
‘Üretim ilişkileri’yle ‘üretim güçleri’nin birbirlerine ‘köstek’ olması başlamış demektir.
O halde, üretimin somut oluşumunda (değer, emek ve özel mülkiyet gibi) alt soyutlamaların ‘rol’ü özenle incelenmek durumundadır.
Çünkü bu sonuncular da, sıradan mantıksal kategoriler olmanın ötesinde, toplumsal ‘somut bütün’ü oluşturan soyutlamalardır.
Oysa, toplumsal üretimden sözederken, istatistik enstitülerinin, ki çoğu da çarpıtılmıştır, verilerine dayanılarak gerçek-dışı (ineffective) ve büyülü (mystifié) somutuna başvurmak ‘entellektüel soyutlama’ yapmaktan başka bir şey olmayacaktır.
Demek ki, ‘soyut emek’ (travail abstrait) ve ‘saymaca sermaye’ (capital fivtif) kavramlarına başvurmadan ne somut ve ne de soyut ‘üretim’den sözedilemeyeceği gibi, un da olsa, yağ da olsa, şeker de olsa ‘helva’ yapılamayacağı öne sürülebilir.
Ya da, ya tavanın dibi yanar ya da ahçıdan geriye birşey kalmaz.
‘Üretim ekonomistleri’nin, uluorta ‘model’ üretmelerinden önce, ekonomi politiğin temel kavramları üzerinde düşünmelerinin çok daha ‘verimli’ olacağını söyleyelim.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem