1. yüz (Toplam 1 yüz)

SAVAŞIN EKONOMİ POLİTİĞİ

İletiGönderilme zamanı: Sal Şub 13, 2018 0:02
gönderen Habip Hamza Erdem
SAVAŞIN EKONOMİ POLİTİĞİ
Çin’in Şam Büyükelçisi ‘Çin Suriye’de aktif rol alacak’ demiş.
Sanırsınız ki bugün aklına gelmiş de öylesine söylemiş.
İlişikte tam beş yıl önce yazdığım iki yazıyı sunuyorum.

Savaşın Ekonomi Politiği

El ilanları vardır kalabalık yerlerde dağıtılan.
Metro çıkışlarında Afrikalı marabu’ların el ilanları en sık rastlanılanlardandır.

Zengin olmak mı istiyorsun? Üç oturumda zengin olmak yolunu öğrenebilirsin.
Sevgilinden mi ayrıldın? İki oturum parasını öde sevgilin geri dönsün.

Üçüncü Dünya Savaşı çıkar mı diye merak mı ediyorsun?

Zambiya’lı Dambisa Moyo’ya sor, söylesin.

Bu kadıncağız ekonomist bir ailenin çocuğu aslında. Harvard ve Oxford’dan diplomalarını almış. Dünya Bankası ve Goldman Sachs’da çalışmış.

‘Marabu’nun okumuşu yani.

Diyor ki; ‘Üçüncü Dünya Savaşı’nın çıkması ‘kuvvetle muhtemel’dir.

Neden derseniz, ‘kıt kaynaklar’ yüzünden.

Bakınız, kadıncağız tam bir ‘ekonomist’.

Ekonomi politikçi değil.

Çözümlemelerini marksist ‘kar oranlarının azalma eğilimi’ne, ‘aşırı üretim’ bunalımlarına falan dayandırmıyor.

Ricardo gibi ‘kaynakların kıtlığı’na; Malthus gibi ‘nüfus artış hızı’na dayandırıyor.

Tam bir ‘klasik ekonomist’.

Diyor ki dünya nüfusu 1950’lilerde ikibuçuk milyardı, bugün yedi milyarı aştı.

2030’larda şuraya 2050’lerde buraya dayanacak.

Küresel ısınma, su kıtlığı falan da cabası.

En önemlisi de ‘Sarı tehlike’ artık gerçek bir tehike olduğunu göstermekte.

Dünya ekonomisinin en kararlı ve hızlı gelişeni Çin’de değil mi?

Nüfusu zaten hem Avrupa’dan hem de Kuzey Amerika’dan fazla.

Başkentine her gün ikibin yeni araba giriyor.

‘Demir, kömür ve şeker, ve kırmızı bakır ve mensucat’’ en çok Çin’liye gerek.

En çok da doğal gaz ve petrol..

Parası derseniz istemediğiniz kadar var.

Sadece ABD’nin Çin’e olan borç miktarı ile üç-beş Arap şeyh’liğini satın almak işten bile değildir.

Ancak para dediğin, atalarımız ne güzel söylemiş, ‘el kiri’ değil de nedir?

Çin’in parası var ama istediği malı istediği yerden alamıyor.

ABD ve Avrupa, petrol ülkelerine ya doğrudan el koyuyorlar ya da parçalayıp dolaylı olarak denetimlerine almak istiyorlar.

Şimdi siz Çin’in yerinde olun ve paranız olduğu halde doğal gaz ya da petrol alamadığınızı düşünün bakalım.

Paranızın gerçekten ‘el kiri’ olduğunu anlamaz mısınız?

Ya da, tersini düşünelim; önce Irak'tan sonra Libya’dan almanız engellenmiş olsun. Son çözümlemede ‘paranın zoru’yla hem de..

Suriye davası ile yavaş yavaş İran’dan da engellenmeye çalışıldığını görüyor olsanız.

Sarı öküz davası gibi, yavaş yavaş kapı komşularınızdan da engellenmeye çalışılıyor olsun.

Bir noktada ‘yetti artık’ demez misiniz?

İşte Suriye olaylarının gerisindeki Çin desteği bundan başkası değildir.

Siz habire Esed-Mesed diye diretirseniz bu ‘savaş’ın ‘müsebbibi’ olursunuz.

Ve bugün Türkiye’nin ‘tam gaz’ bu yolda olduğunu söylemek bile fazla.

Zambiyalı Dambisa Moyo’nun çözümlemeleri de gelip buraya dayanıyor sonunda.

Demek ki ne oluyormuş?

Sağdan da bakılsa, soldan da bakılsa ‘bu savaş’ çıkabilecek gibi miş.

‘Her hal ve karda’ mı ne?

Habip Hamza ERDEM - 07 Ekim 2012
http://www.dunya48.com/habip-hamza-erde ... i-politigi
SAVAŞA SÜRÜKLENMEK
Deniliyor ki ‘Türkiye Suriye’nin üzerine sürülmek isteniyor’.

Yani ‘Türkiye’nin öyle bir ‘niyet’ ve ‘amacı’ yok ama, birileri sürüklüyor.

“Haydi canım sende!”
‘Türkiye’ dediğiniz ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ olsa, dediğiniz doğru olabilir.

Ancak ortalıkta ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ yok ki.

‘Devlet’ denilen şey, sınırları belli bir toprak üzerinde yaşayan halkın şu ya da bu biçimde ‘bir arada yaşama’ istencinin yasa ve kurala bağlandığı ‘tüzel kişilik’ değil midir?

Yani ‘burjuva devlet-ulus’.

Eğer ‘Türkiye’ denildiğinde bu tür bir ‘burjuva devlet-ulus’ anlatılmak isteniyorsa; bu doğru değildir.

Çünkü içinden geçmekte olduğumuz ‘globalleşme süreci’nde ‘ulusal burjuvazi’ diye bir ‘burjuva sınıfı’ kalmadı ki, onun bir ‘devlet’i ola.

O da kalkıp ‘kendi devleti’ni Suriye’dekinin üzerine süre.

Zavallı halk tabakaları da ‘kendi istençleri’ dışında böylesi bir ‘savaş’a sürüklenmiş olalar.

Türkiye’yi Suriye ile savaşa sürükleyen, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ele geçirmiş olan ‘uluslararası burjuvazi’dir. (*)

‘Uluslararası burjuvazi’nin Türkiye’deki bayii, acente ve temsilcileridir.

Onlar Türkiye halkının, yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran ulusun temsilcileri değildirler.

Eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran ulus, kendi devletine sahip olabilse ve doksan yıl gibi bir sürede onu ‘ulus-devlet’e dönüştürebilse idi ne Suriye, ne Kuzey Irak ve ne de herhangi bir ülkeyle savaşa yeltenmez idi.

Ve onu kimse sağa-sola sürükleyemez idi.

Şimdi bu ‘kuramsal savlar’ okuyucuya sıkıcı gelebilir.

Ancak içine ‘sürüklenmiş’ olduğu ortamı açıklayabilmenin başka yolu da yoktur.

ABD düşünce kulüplerinin raporlarında yazılanlardan mı öğrenilecek?

Uluslararası sermayenin yazılı ve görsel basınından mı?

Yoksa uluslararası sermayenin yurtiçindeki temsilcilerinin açıklamalarından mı?

Türkiye’yi sürükleyenler ‘sürükleme gerekçeleri’ni değil ‘sürükleme bahane’lerini sıralayabilirler ancak.

Yalan ve dolanlarını.

Çalmak istedikleri minareler için hazıladıkları kılıfları anlatabilirler.

Söyledikleri yalanları gizlemek için giderek daha büyük yalanlar uydurabilirler.

Ve bu yalanlar ya ‘gizli’ ve ya da ‘gizemli’ olgulara dayandırılmak durumundadırlar.

Biz ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmak için çabalıyoruz’ diyecek değillerdi ya.

‘Türkiye halkı’nı ‘bölmek’ için..

‘Türkiye’yi ‘savaşa sürüklemek’ için ‘görevlendirildik’ mi diyecekler ?

Doğrudur; ‘Türkiye Suriye ile bir savaşa sürüklenmekte’dir.

Ancak sürükleyenler, şu anda ‘Türkiye’nin yönetimini ‘ele geçirmiş’ olanlardır.

Ve bu savaş onların ‘varoluş savaşı’dır.

Onlar varoldukları sürece bu ‘savaş hali’ de devam edecektir.

Bugün Suriye ile yarın İran ya da Irak ile.

Sanki ‘Türkiye halkının yazgısı’ böyle imiş gibi.

Bir ‘halkın kendi yazgısını kendisinin belirlemesi’ kendi devletine sahip olabilmesinden geçmektedir.

‘Ulus-Devlet’ olabilmek de denilebilir.

Bu da ‘Büyüklerimiz bilir’ kolaycılığından kurtulmakla başlar.

Bir yurttaş nereye ‘sürüklendiğini’ bilmiyor ise, onun ‘büyükler’inin de ‘devlet’inin de nereye sürüklendiğini bilmek olanaksızdır.

Bugün Türkiye’nin adım adım ‘Dünya Savaşı’na yolaçacak bir ‘maceraya sürüklendiği’ni bileniniz var mı?


Habip Hamza ERDEM - 02 Eylül ve 02 Aralık 2012
http://www.dunya48.com/habip-hamza-erde ... uklenmek-2

Bu iki yazıda yazılanlar ile söylenmek istenilenleri toparlayacak olursam :
1° Üçüncü Dünya Savaşı’nın eli kulağındadır ; ya çıkacak ya çıkacaktır
2° Bu savaşın çıkmasında Türkiye’deki ‘iktidar’ın belirleyci bir rolü olacaktır
-Bu gayri meşru iktidarın ne yerli ve ne de millîlikle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur
- Bu ‘iktidar’ın ‘bu savaş’ı sonlandırması ise sözkonusu değildir
-Ne ki, bugün, Afrin-mafrin davasıyla tatlısu Atatürkçüleri ile renksiz aydınları da peşine takmış görünmektedir
- ‘Zeytin Dalı’ diye sunulan ‘harekât’ özünde Suriye’nin başına indirilen ‘Kalas’tır
- Bu ‘Komuta Kademesi’nin askerlikle ve Türk Ordusu’yla ilişkileri sadece ve yalnızca görünüştedir ; özde ise, bunlar sadece ve yalnızca ‘Sarayın Kapıkulları’dır
- Başarılı olmasının olasılığı ise sıfıra yakındır. Çünkü ‘islamcı sermaye’nin ‘vesayeti’ altındadır.
3° Bunları yazıyorum diye bana eleştiri yöneltecek olanları da ‘yurt’ konusunda sadece ve yalnızca ‘teferruat’ olarak görürüm.
Habip Hamza Erdem
(*) Buna Poulantzas, ‘İç Burjuvazi’ diyor.