1. yüz (Toplam 1 yüz)

DEVLET ve SERMAYE (XXIII)

İletiGönderilme zamanı: Çrş Şub 28, 2018 16:40
gönderen Habip Hamza Erdem
DEVLET ve SERMAYE (XXIII)
‘İfade Özgürlüğü’ Olarak Para
Her ne kadar, Türkiye’de, ‘sözde Amerikan Karşıtlığı’ yükseliyor görünse de, ABD, ‘Türk Zihniyeti’nin, Çağlayangil’in deyişiyle, ‘altını oymuş’tur.
Böylesine ‘sert ifade’ler, kuşkusuz kimi ‘aklı evvelleri’ kızdırabilir.
Oysa onlar ‘akıl’larının önüne ‘duygu’larını koymuşlardır.
Acınacak durumda olduklarının ayırdında olamazlar.
Hâlâ Osmaniye ‘portakal bahçıvanı’nı ‘Devlet’ diye görmektedirler örneğin.
Çünkü bu ‘muşmula’ hâlâ ortalıkta ‘siyaset adamı’ olarak dolanabilmektedir.
Bu ‘siyaset oğlanı’ üzerinde duracak değilim.
Ben daha akıllı ve hatta ‘en akıllı’larımızın ABD’de kotarılan ‘bilim ve teknoloji’ye hayranlıkları üzerinde durmak istiyorum.
Çünkü bugün hâlâ ABD ve ona bağlı olarak bizim ‘Batı’ dediğimiz ‘uygarlık’, ‘egemen ideoloji’yi üretmeye devam etmektedir.
Ve Türkiye’de bu ‘egemen ideoloji’, her alana yerleşmiş bulunmaktadır.
Örnek olsun, ‘Çin Batı’yı yakaladı’, hatta ‘geçti’ diyen kalemşörler bile, ‘Doğu’nun ‘Batı’yı nasıl geçtiğini kavrayabilmiş değildirler.
Bunlar daha çok, kimi soyut rakamlar üzerinden, ‘Bakkal hesabı’ yaparak geçip geçmediğini hesaplamakla meşgüller.
Bu sonuncuların öncekilerden temel bir farkı bulunmamaktadır.
Öte yandan, bilim ve teknolojide Batı’nın egemenliği ‘Hukuk’ alanında da sürmektedir.
4 Ocak 2010 tarihinde, Amerikan Yüksek Mahkemesi, ‘Başkanlık seçimi’ bağlamında, 5’e karşı 4 oyla “Para bir ifade biçimidir” ( l’argent est une forme d’expression ) kararı almış bulunmaktadır.
Şu bağlamda ki, ABD Başkan adaylarına ‘parasal destek’, siyasî etik açısından ayıplanacak ve dolayısıyla cezalandırılacak bir konu değildir.
Yani ‘sermaye’, daha doğrusu ‘sermaye sınıfı’, ki ‘sınıf’ değil de ‘kesim’ olsun, televizyonlara çıkıp gevezelik etmek yerine ‘para vererek’ kendi ‘tercih’lerini ortaya koyabilirler.
Ki bu durum, Yüksek Mahkeme’ye göre, ‘demokratik’ bir tutum alma ‘biçim’idir.
Burada yeniden ‘biçim’ ve ‘içerik’ çözümlemesine girmenin yararı yok.
Ancak ‘içerik’in ‘somut sonuçları’ üzerinde durulabilir.
Örneğin, bir kaç hafta önce, Trump’ın ABD Büyükelçiliği’ni ‘Kudüs’e taşıyacağı kararı açıklandı.
Türkiye’deki aklıevveller ise Trump’un ‘deli’, ‘şapşal’ falan olduğunu söylediler.
Asıl ‘şapşal’ların kendileri olduğundan habersiz.
Dahası Trump’ın Başkanlıkta daha kaç gün kalacağı bile tartışılmadı değil.
Tıpkı Beşar Esad’ın ‘bir iki hafta’ içinde gideceği gibi..
Oysa Trump, Yahudi Lobisi’nden aldığı ‘parasal destek’in gereğini yerine getirmiş oldu, nokta.
Burada bir parantez açmak zorundayım.
Bendeniz de, Alaca Karanlık Partisi’nin 2071’i, 2017 yılı olacak demiştim.
Ve, ne yazık ki, dediğim oldu ve olmaya devam etmekte..
Çünkü Alaca Karanlık Partisi ‘resmen ve alenen’ düşmüştür.
Şu anda ‘Portakal Bahçıvanı’ ile bir ‘koalisyon hükûmeti’ işbaşındadır ve Türkiye’de ‘İç Savaş’ olabileceği en şiddetli haliye sürmektedir.
Bu ‘İç Savaş’ dışarıda ‘Zeytin Çekirdeği’ savaşıyla birlikte yürümektedir.
Bu durum, ‘sermayenin en gerici ve saldırgan kesim’lerinin ‘ortak iktidarı’yla mümkün olabilmektedir.
‘Faşizm’in bundan daha ‘somut’ bir hali sözkonusu olamaz.
Mussolini çok yavan kalır, Hitler ise ‘acemi oğlan’.
Her ikisi de ‘Nasyonal sosyalist’ idiler.
Önce ‘nasyonal’ yani ‘ulusal’ idiler.
Türkçe’deki ‘Yerli ve Millî’ deyimi ise bunu karşılamaktan çok uzak.
Dr Recep’in, ‘yerli ve millî’ kavramında, sarıklı, sakallı ve şalvarlılar dışında kimse yok.
Kendinden öncekilerden biri ‘Önce Almanya’, diğeri ‘Önce İtalya’ diyordu.
Hatta Trump bile ‘Önce Amerika’ demekte.
Sizinki ise ‘Önce Selefîlik’ diyor, sonra ‘Tekfirilik’.
Önce ‘Tarikat’ sonra ‘ümmet’..
‘Muşmula’nın ise ‘Türkçülüğü’ değil ama ne kadar kaldıysa ‘vurucu gücü’nden yararlanmak istiyor.
Ve ‘para’nın gözü körolsun işte.
Bu ‘sözde parti’ye hazineden yardım, milislere ‘kamuda görev’ önemli ‘araç’lar olarak işlevlerini tamamlıyorlar.
Yani ‘Türkçülük’, ‘sermaye’nin ‘hizmet’ine sokulmuş bulunmaktadır.
Bunların ‘Devlet’i ise, ‘tatlısu kemalistleri’nin başında paralanmakta..
Türkiye, BM kararları, şunun etkisi öbürünün baskısı sınırlarını aşmış bulunmaktadır.
Söylentiyr göre, ‘Afrin’e girmek zorunda kalınmışmış.
Hadi canım sende..
Senin ‘Suriye’ye girmek niyeti’nde olduğunu, ancak ‘aptal’ olanlar görememektedirler.
Ve sen ‘Otuz Yıl Savaşları’nı başlatmak için gelmiştin.
Bunun ilk onbeşini geçtik, önümüzde ise onbeş yıllık bir ‘süreç’ daha var.
Türkiye’yi peşinden sürükleyebildiğin sürece bu ‘süreç’ sürecek.
Türkiye’nin kendine gelebilmesinin bir tek, biricik ‘çözümü’ var oysa: ‘Ya Devlet başa ya kuzgun leşe’..
‘Şeker Fabrikaları’nın önünde ‘eylem’ koyacaklara olsun sözüm; fabrika bahçelerinde türkü çağırmak yerine, ‘Meclis’in bahçeleri işgal edilmelidir.
Saray’ın bahçeleri basılmalıdır..

Fransızlar Sarayın Bahçelerini basarak ‘Fransız’ olabilmişlerdi.
Bugün ise, ‘Türk’ kalabilmenin başka yolu kalmamıştır.
Habip Hamza Erdem