1. yüz (Toplam 1 yüz)

‘ŞEHİT’LERİMİZİ UĞURLUYORUZ

İletiGönderilme zamanı: Prş Mar 15, 2018 20:50
gönderen Habip Hamza Erdem
‘ŞEHİT’LERİMİZİ UĞURLUYORUZ
Afin’den değil, İran’dan gelen ‘şehit’lerimizden sözediyorum.
Onca ‘kızımız’ı, ‘elim’ bir uçak kazası sonucu yitirdik.
Acımız büyüktür.
Bütün televizyonlar ‘canlı yayın’ yapmak için, yayınlarını kesip en yeni görüntüleri vermek üzere selama durdular.
Köşelerde, büyük yazarlarımızın gözyaşlarıyla sulanmış ‘yorum haber’leri ardı ardına gelmekte.
Her ne kadar, ‘irtica’ yayınları, pardon ‘mütedein yurttaş’larımızın, ‘insanlık dışı’ yorumları ‘sosyal medya’yı doldurmuş diyorlarsa da ; inan olsun bir tekini bile okumadım.
Benim onları okuyup yorumlamaya zamanım, ne yazık ki, yok !
Ben daha çok bu ‘şehit kızlarımız’ın Dubai’de ne aradıklarını öğrenmek isterdim.
‘Bekarlığa veda’ mı ne partisine gitmişlermiş.
Kimi Koç Üniversitesini bitirmiş, kimi Sabancı Üniversitesini; kimi Eczacıbaşı Üniversitesini bitirmiş, kimi Andullah Gül üniversitesini mi ne?
En az iki dil bilip, dünyanın dört bir yanını gezmiş bulunuyorlarmış.
Kimi mayo tasarımcısıymış, kimi korniş takma makinaları üretiyormuş..
Kimi çekince uzayan hortum fabrikası yöneticisi mi ne?
Biri ‘şehit’ olmasaymış, satışa çıkarılan Şeker Fanrikalarından birini alacakmış.
Fabrikayı Cargill’e fason üretim yapan bir atelyeye çevirecek, geriye kalan arsaları üzerinde de AVM mi ne yapacakmış.
Sözün kısası, herbirinin on parmağında on hüner olup, tümü birden ‘vatan ve millet’ yolunda harıl harıl çalışmakta imişler.
Bunlar ‘şehit’ olmayacak da, daha kimler olacak Tanrı aşkınıza..
Hem bakın, Avrupa’ya Amerika’ya falan da gitmemişler, yine ‘müslüman’ bir ülkeye gitmişler.
Kuşkusuz şöyle üstünkörü duyduklarıma göre yazıyorum bunları.
Holding’in ‘jet’iyle gitmişlermiş.
Deveyle gidecek değillerdi ya.. Değil mi ama?
Ben de, Friedrich Schiller’in “Çağını yaşa ama sakın onun kuklası olma” (Vis avec ton siècle, mais sans en faire en être la créature) sözü üzerinde düşünüyordum.
Bir yerlerde yazmıştım; ‘zamanın ruhu’ ile ‘zamane’ arasındaki ayırım bu olmalı.
Bu ‘şehit’lerimiz zamanın ruhunu değil ‘zamane’yi temsil ediyorlarmış gibi geliyor bana.
Hamamda mı ne, bornozlar içinde verilen pozlar filan..
Schiller şöyle devam ediyor: “çağdaşlarının heveslendikleri şeylerden uzak dur ama onların gereksinmeleri üzerinde (düşün)”.
Şimdi bu pırıl pırıl çocuklarımız diyelim, hangimizin hangi gereksinmesi üzerinde düşünmekte idiler?
Ama herkesin heveslendiği ve herkesi heveslendirecek şeyler üzerinde ‘uzman’laştıklarından kuşkum yok.
Evet, bu kaza olmasaydı, bu ‘kızlarımız’ı tanımayacak, özelliklerini de öğrenemeyecektik.
‘Ulusal’, peh peh peh, şirketlerimizin yöneticilerinin nasıl ‘zaman’a uyduklarını da ayrıntısına değin göremeyecektik.
Başbakan’ın oğlunun bilmem ne istan’da kumar oynadığını da yine bir ‘kaza’ sonucunda mı ne öğrenmiştik.
Diğerinin oğlunun kamyonetle mi ne para taşıdığını yine bir ‘kaza’ sonucunda öğrenmedik mi?
Bereket o arada ‘şehit’ olmadı.
Tanrı muradına göre versin diyelim.
Şimdi her şey bir yana, ‘ulusal’ denilegelen ama kimi yazarlarca ‘iç burjuvazi’ diye tanımlanan ‘burjuva’ kesiminin, diktiği binalar, oynadığı paralar bir yana, vıcık vıcık bir ‘zamane’lik, bir pespayeselik ve bir rezillik içinde olduklarını söyleyebilirim.
Ve ancak bir ‘kaza’ sonucu bunlardan heberdar olunabilmektedir.
Ne ki, bizim ‘demokrat’ kesimimiz de hemen onun üzerine bir ‘tül’ çekmeye çalışmaktadır.
‘Insanlık adına’ falan.
Hangi ‘insanlık’mış bu?
‘Semeye’ insana düşmandır.
Ve ‘insanlık’tan çıkmanın adıdır, tamam mı?
Ey ekonomist, sosyoloğ, psikoloğ, bilmem ne ‘loğ’lar; sizler bizim dönemin toprak damlarını pekiştirmek için kullandığımız ‘loğ’lar gibisiniz, biliyor musunuz?
Belli bir merkez etrafında dönen.
En ağır ve sert taştan..
İnsanlık adına çıkardığınız ‘ciyak’lamalar ise, ipinizi çekenin size verdiği hızdandır hızdan.
Bütün televizyonlar cenaze törenlerini ‘canlı’ veriyormuş.
Bütün televizyonların sahipleri onlar da ondan.
‘Memleket’le ne ilgisi var?
Habip Hamza Erdem