1. yüz (Toplam 1 yüz)

EGEMENLİKTEN BİLİNÇLİ KÖLELİĞE

İletiGönderilme zamanı: Pzr Eki 21, 2018 1:16
gönderen Habip Hamza Erdem
EGEMENLİKTEN BİLİNÇLİ KÖLELİĞE
‘Bilinçli Kölelik’ten başlanacak olursa, kavramı bulan Fransız yazar ve şair Etienne de La Boétie’dir (1530-1563) deniyor.
Çalışmanın tam adı ise şöyle; Bilinçli Kölelik Üzerine ya da Bir’e Karşı (Discours de la servitude volontaire ou le Contr’un).
Benzetmek gibi olmasın, ama, tam da ‘Birleşmiş Milletler Beş’ten Büyüktür’ ‘kelâm’ına benziyor.
Köleler ‘Bir’den yani ‘Tiran’dan büyüktür denilmek isteniyor.
Yapıtın yayımlanması 1574 yılında Latince, 1576 yılında ise Fransızca, ama yazar çoktan ölmüş bulunuyor.
Zaten yazdığında ya 16 ya da 18 yaşındaydı deniyor.
Bu genç adam diyelim, nasıl oluyor da “Bu kadar insan, bu kadar köy, bu kadar kent, bu kadar millet varken bir Tiran tek başına durabiliyor” diye soruyor.
Kaldı ki o’na o gücü bunlar veriyor.
Ne zaman diyor bunları La Boétie, 1546 ya da 1548’de.
Fransa’da II. Henri, İngiltere’de VI. Eduard var.
Osmanlı’da ise Kanunî.
Ancak, konunun yeniden açılması, Fransa’da Macron ve Türkiye’de ise artık kim varsa o’nun dönemine denk düşüyor.
Heredot.net dergisinde Joseph Savès’ın “ Fransa : egemenlikten bilinçli köleliğe” başlıklı yazısı ve ilgili yazılarını okurken, yazarın Fransa’dan mı Türkiye’den mi sözettiğini anlamakta güçlük çektim desem yeridir.
Daha doğrusu La Boétie’nin ‘Bilinçli Kölelik’ kavramı bağlamında; nasıl oluyor da, seksen bilmem kaç milyon insan, o kadar köy ve kent, o kadar belediye, o kadar muhtar, o kadar memur ve müdür, o kadar köylü ve çıftçi varken, bir tek ‘TİRAN’ hüküm sürebiliyor diye düşündüm durdum.
Joseph Savès yanıtlarını veriyor.
Ama Fransa için tabii.
Çünkü, diyor, 1980’li yıllrdan itibaren Fransız solcuları ‘liboşlaştı’.
Sonra, diyor, Macron’a gelinceye kadar, yani Mitterand’ın ikinci döneminden itibaren ‘Devlet Başkanlığı’nın önemi azaldı.
Çünkü Fransa ‘egemenlik’inden ödün verdi.
Fransız düşünür Marcel Gauchet’nin bir çalışmasına gönderme yaparak, öncelikle diyor; ‘Fransız aydınları ulus’a sırt çevirdiler’.
Hmm dedim kendi kendime; demek ki, bir ülkenin aydınları kendi halkına sırt çevirmişse; Gauchet’nin dediği üzere, o halkın ‘mutsuzluğu’ başlamakta.
Ardından ‘umutsuzluk’ gelmekte.
Ve, adamın ta Hürrem Sultan döneminde söylediği gibi, ‘bilinçli kölelik’ kapıya dayanmakta imiş.
Efendim Macron’un ‘kaşı-gözü’, Merkel’in şusu-busu, ya da ne bileyim ben, Putin’in orası-burasıyla uğraşmayı ‘iş’ bellemek, strateji-mtrateji sanmak, diplomasi-miplomasi diye ileri sürmek ‘kendi halkına sırt dönmek’ demektir bu bir.
Bir kez kendi halkına sırt dönülmüşse, orada ‘aydın’ olmak, ‘önder’ olmak, ‘önde gitmek’ falan artık sözkonusu değildir, olamaz.
Hele ‘düşünür’ olmak, ‘akademisyen olmak’, ‘kariyer yapmak’ külliyen olanaksızdır.
Bir başka deyişle, ki lafı dönderip durmak gerekiyor, ki iyice anlaşıbile, ‘politikacı’ olmak, ‘muhalefet yapmak’ tamamen ve yalnızca ‘gevezelik yapmak’la bir oluyor.
Tam da bu nedenle, başta Osmaniyeli Devlet’in ‘Hareket Partisi’ olmak üzere, tüm siyasal partiler, ama bütün, yani yüz tanesinin hepsi birden ‘Tiran’la şu ya da bu şekilde ‘koalisyon’ yapıyor demektir.
Efendim Salı günleri ‘ateş püskürüyorlar’ demeyin sakın.
Salı sabahı ateş püskürüyor gibi yaparlar ama, akşamına ‘yaşam devam eder’.
Yine sayın Carte Bancaire, CB diyorlar ya işte o, burada ona Banka Kartı deniyor; yine sayın ‘bakan’, yine sayın ‘milletvekili’ denilir.
Yine ‘devlet’imiz, yine ‘sınırlar’ falan, yine düşmanlarımız, yine ‘beka’ gibi ‘bakla’lar...
Oysa hiç mi hiç ilgisi yok.
Ortada ne ‘Devlet’ kalmış ve ne de ‘Millet’.
Bir ‘bilinçli kölelik’ düzenidir gidiyor.
Fransa’da böyle, Almanya’da böyle, Türkiye’de haydi haydi böyledir.
Sakın ola ki, kimse ‘karşı tez’ getirmeye çabalamaya.
Bir ‘tiyatora’ ki sorma gitsin.
Bu yazıyı sonlandırırken, bir not daha düşmem gerekiyor:
İsveç’te ‘şeffaflık ilkesi’ ne zaman uygulamaya konmuş olabilir dersiniz?
1776’da.
Ortalıkta değil ‘sosyalizm’ daha doğru dürüst bir ‘kapitalizm’ de yoktu, biliyor musunuz?
Ama ‘Devlet’ varmış.
Hatta ‘Devlet’ten önce ‘Ahlâk’ varmış deniliyor.
Yani sizde olmayan.
Dr Recepgillerde değil, zaten onlarda olması olanaksız; ona hüküm sürdürenlerde diyorum.
A’dan Z’ye, hepinize...