1. yüz (Toplam 1 yüz)

CUMHURİYET’İ ANLAMAK

İletiGönderilme zamanı: Pzt Eki 29, 2018 13:54
gönderen Habip Hamza Erdem
CUMHURİYET’İ ANLAMAK
Bugün Cumhuriyet Bayramı.
Laf ola beri gele diye, ‘kutlu olsun’ diyorum.
Çünkü ortada kutlanacak bir ‘Cumhuriyet’ yok.
Ne bir Mustafa Kemal, ne Atatürk ve ne de gerçek Atatürkçü var.
Olmayan birşeyin anması, kutlaması olur mu ?
Efendim ‘içimizde’ miymiş ne imiş.
Hayır efendim, ‘içiniz boş’.
Boşu başuna ne kendinizi ne de başkalarını kandırmayın.
Yazıyı biraz uzatma pahasına ; dünkü Türk Tanıtma Vakfı’nın ödül törenine dönmeliyim.
Türkiye’yi dünyaya tanıtmaya katkısı olan sanatçı, aydın, bilimadamı, asker ve politikacılara ödüller verildi.
İki kişi dikkatimi çekti.
Biri, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne atanan yeni Genel Müdür’ün CB (Carte Bancaire değil, sözde Cumhurbaşkanı. Sanki Cumhur ve Başkanı ayrı yazılıyormuş gibi C-B diyorlar ya, gel de cici gibi çatlama…)’ye olan teşekkür borcu.
Herif, kendisine ödül verenlere teşekkür edeceği yerde C-B’ye teşekkür ediyor.
Ben olsam, ödülünü hemen orada geri alırdım.
Ne ki, ‘senin sanatının içine tüküreyim’ demezdim tabi.
Öbürü, bizim ünlü cerrahımız Mehmet Haberal.
Dünya Organ Nakli Derneği Başkanı.
Ona da, ‘seçkin örnek kişi ödülü’ verilmiş.
Yani bilime olan katkılarından dolayı değil, ‘seçkin’ olmasından dolayı bir ödül.
Bu ‘seçkin’ cerrahımız, ki tıp alanındaki katkıları kuşku götürmez, biz ‘işimiz’e bakarız diyordu.
Cumhuriyet kalmış mı gitmiş mi umurumuzda değil.
Efendim gidip hapis yattım ya diyebilir kuşkusuz.
Gidip yattın da hoca, sen de ‘vatanî görevimizi yaptık’ demişsindir kesinkes.
Sizin işiniz sadece ciğer kesip doğramak değil, Cumhuriyet’e sahip çıkmaktı, onu yapmadınız.
Yapamıyorsunuz.
Ancak ve sadece ‘seçkin kişi’ olabiliyorsunuz, ondan bir ötesi değil.
Yani Cumhuriyet Yurttaşı olamıyorsunuz, çünkü ‘Yurttaşlık Bilgisi’ dersiniz zayıf.
Şimdi asıl konumuza dönebiliriz.
Cumhuriyet’e ve benim en büyük eserim diyen Mustafa Kemal’e.
Yılmaz Özdil’in son kitabıyla yeniden gündeme gelen, Mustafa Kemal’in, Cumhuriyet’in ilk Cumhurbaşkanı’nın (CB değil kuşkusuz) Cumhuriyet’in ilk gününde, Cumhuriyet’in ilk Başbakan’ına (Ki bugün böyle bir makam yok, uçmuş) yazdığı mektup.
‘Sevgili Paşam, diyor Mustafa Kemal İsmet Paşa’ya, Bize geri, borçlu ve hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylü devletiyiz”. (...)
“Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olana bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız.
Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyetle de insanlıkla da bağdaşmaz.
Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız” (...)
Demek ki, ne imiş?
‘Aşiret, bey, ağa ve şeyh düzeni’ ne Cumhuriyet’le ve ne de ‘İnsanlık’ ile bağdaşmazmış.
Ee şimdi elinizi nerenize isterseniz oranıza koyun ve söyleyin bakalım ‘seçkin ve örnek’ kişilerimiz.
Bugün Türkiye, ya da onun Cumhuriye’ti, aşiretlerin kol gezdiği, beylik ve ağalığın köyden kente indiği ve şeyhlerin Devlet’i ele geçirdiği bir durumda mıdır değil midir?
En büyük aşiret de ‘Erdoğan aşireti’dir, bilmiyorsanız ben söyleyeyim.
Mustafa Kemal yazmaya devam ediyor: “Cumhuriyetin insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz.”
Demek ki ne imiş?
“Cumhuriyet’, aynı zamanda bir ‘Namus cephesi’ imiş.
Tam da o nedenle, İsmet Paşa yıllar sonra, bu ülkede “namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmalı” dememiş miydi?
Hani nerde?
Hani bu ülkenin ‘Namuslu aydınları’ neredeler?
Namussuzlar kadar cesurlar mı acaba?
Onlar hâlâ, ‘hırsız’ oldukları milyon kez kanıtlanmış insanlara, yani namussuzlukta sınır tanımayanlara, hâlâ CB, Bakan, Komutan falan diyorlar mı demiyorlar mı?
Mustafa Kemal devam ediyor; “milli egemenliğe dayalı uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak ve bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız.”
Ve, “Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu.” diye bitiriyor.
Şimdi bu yazının sonucuna geliyoruz demektir.
Fransız Devrimi olduğunda, Fransızlar ‘Devrim Hükûmeti’ demek yerine sadece ‘Cumhuriyet’ diyorlardı.
Çünkü Cumhuriyet demek tek sözcükle ‘Devrim’ demekti, bu bir.
Sonra, Cumhuriyet sadece kendi ‘ülke’sinde ‘ulusal egemenliğe dayalı’ ‘uygar ve özgür bir toplum’ yaratmanın ötesinde, ‘yoksul ve tutsak ülkelere örnek’ olmayı gerektirmektedir.
‘Örnek olmak’ ya da ‘model olmak’!
‘Örnek’ ya da ‘Model’ olmak öyle her ülkenin harcı değildir.
Örneğin bir ‘Alman Modeli’ sadece ve yalnızca Birinci Dünya Savaşı öncesinde olabilmiştir.
Bugün ne kadar güçlü olursa olsun bir ‘Alman Modeli’nden sözedilemez.
Bu konuda yine Fransa ve Türkiye’nin ‘örnek’ oldukları dönemler olmuştur;
Örneğin yakın zamana değin bir ‘Türk Modeli’ vardı.
Adını koyalım, bugün bu külliyen tuzla buz olmuştur.
Burada yine Fransa’ya dönülecek olursa; çağdaş düşünürlerden Marcel Gauchet’nin Fransız Mutsuzluğunu Anlamak (Comprendre le malheur français) çalışmasında, “Fransız seçkinlerinin kendi uluslarına sırtını döndükleri” sözüne gönderme yapabiliriz.
Marcel Gauchet, Fransız seçkinlerinin ‘ulus’larına sırtlarını dönmelerinin, salt Fransızlar’ın mutsuzluğuna yol açmadığını, ama aynı zamanda ‘tüm dünyaya taşabilecek özgün ve yetkin çözümler geliştirme’lerine de engel olacağına vurgu yapmaktadır.
Demek ki ne imiş?
‘Ulusal’ olmak aynı zamanda ‘Uluslararası’ (Enternasyonal) olmayı içermekte imiş.
Birindeki tökezleme ikincisindeki tepetaklak gitmeyi getirebiliyormuş.
Şimdiki Türkiye’nin hep içeride ve hem de dışarıda amuda kalkık durumda olmasının nedeni demiyelim de ‘nedenlerinden biri’ diyelim, ‘seçkin ve örnek kişileri’nin ya salt ‘ulusal’ ya da salt ‘enternasyonal’ olmakla yetinmeleridir.
‘Ulusalcılık’, Osmaniyeli Devlet’in ya da Küpçü Mustafa’nın partisine ya da ‘kendinden menkul ulusalcılık’ yapanlara; uluslararasıcılık da ‘sayın Öcalancılar’a kalırsa, olacağı budur.
İki arada bir derede kalanlar da ‘bolca Atatürkçülük’ yapadursunlar.
Ne Mustafa Kemal’i, ne Atatürk’ü anlayabilmekteler; ne ‘Cumhuriyet’i ve ne de ‘Devrim’i..
Onlara olsa olsa her gün ‘Bayram’dır diyelim.
Bugün kutlanmasa da olur.

Re: CUMHURİYET’İ ANLAMAK

İletiGönderilme zamanı: Cum Kas 02, 2018 16:08
gönderen Güncelolsun
Elinize sağlık bu kadar güzel anlatılabilirdi sanırım.