1. yüz (Toplam 1 yüz)

MİLSİZ İRADE

İletiGönderilme zamanı: Pzr Ara 30, 2018 1:12
gönderen Habip Hamza Erdem
MİLSİZ İRADE
Son yıllarda Türkiye’de en çok kullanılan kavramlardan biri de ‘Millî irade’ kavramıdır.
Sözedilen ‘irade’nin ‘gayri millî’ olduğunu tartışmanın gereği yok.
Orası kesin.
Biz burada ‘irade’ ve giderek ‘ulusal irade’nin ‘mil’i yani ‘devindiricisi’ni, ya da belki de ortaya çıkanın ‘irade’ olup olmadığı üzerine akılyürüteceğiz.
Bilindiği üzere, millî irade kavramı, Rousseau’nun ‘genel irade’ (volonté général) kavramından türetilmiştir.
Rousseau’nun ‘genel irade’ kavramı, türdeş (homojen) bir topluluğun ‘genel irade’sinden başlayıp, tarih-dışı (anakronik) olarak, tüm insanlığı kavrayacak biçimde tasarlanabilir.
Nitekim, toplumsal adalet adına ya da herhangi bir toplumsal talep uğruna ve hatta ulusal özgürlük yolunda alınabilecek tüm ‘ortak karar’lar bu bağlamda değerlendirilebilir.
Tüm bu hareketleri devindiren şey, yani hareketin mili, ‘genel irade’ olarak tanımlanabilir.
Ne var ki, Rousseau dahil, ondan sonra kavramı geliştirecek olan Kant, Hegel ve Marx’tan, Sartre, Foucault, Deleuze ve Badiou’ya değin tüm düşünürler, bir ‘irade’nin ortaya çıkmasını onun ‘özgür bir bireyin iradesi’ olması koşuluna bağlamışlardır.
Tam de bu nedenle, Türkiye gibi bir ülkede, AKP gibi bir parti taraftarlarının ortaya koydukaları ‘genel irade’nin ne millîlikle ve ne de ‘irade’nin kendisiyle bir ilgisi bulunmamaktadır.
‘Fransız Devrimi’ düşünürlerinden L’abbé Sièyes, “Her insanın doğuştan gelen karar alma ve isteğini dile getirme hakkı vardır”, dedikten sonra; “ya özgürce istenir ya da ona zorlanılır, ikisi arasında bir orta yol bulunmamaktadır” diye eklemektedir.
Ki, bu görüş, neredeyse sözcüğü sözcüğüne İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesine girmiştir.
L’abbé Sièyes, bunun dışında diye devam ediyor; “Çaresizlik üzerine zorba imparatorluğu ve onun alçakca sonuçlarını görüyorum”.
Sanki o günden bugünkü CB Hükûmeti’ni görüyormuş da denilebilir.
Her ne ise.
Dönüp dolanıp bu alçak rejimi ve onu bilerek ve isteyerek destekleyenler ile onu sindirenleri yazmak değil amacım.
‘Millî İrade’ kavramını deşmek.
Descartes, “ özgür, kendiliğinden ve iradî, bir ve aynı şeylerdir” diyordu.
Robespièrre ise “özgürlük niyeti özgür seçme yetisi yani liberum arbitrium değildir” diyor.
Yani ‘halk iradesi’, Machiavel ve taraftarınca yapıldığı gibi, pasif dile getirme ya da razı olmaya indirgenemez.
Jakobenlerin ‘Milli irade’yi nasıl ‘Erdem’e bağlayacaklarına da değineceğiz.
O arada, ‘Cumhuriyet Erdemdir’ sözünü de anımsatabiliriz.
Kim niye demişti ve bugün ne hale gelmiştir?
Ve hâlâ bir ‘Cumhuriyetimiz var’ diyebilenlerin ‘özgürlük’leri ve ‘erdem’lerine... dönmeden..
‘Genel İrade’nin, anlık ve kesin olmaktan öte, Rousseau ve Sièyes’in düşündükleri biçimde, bir süreç olduğu ve uzun dönemde ne ‘yanılmak’ ve ne de ‘ihanet etmek’ gibi bir sonuç vermeyeceğini de belirtmek gerekir.
Buradan Lucaks’ın sözüne gelinebilir: “Proletarya, diyor lukacs, kendi gündelik eylemiyle olunur, o sadece eylem halinde iken vardır, eylemdir; eylemeyi durdurduğu anda parçalanır”.
Buradan Hallward’ın çıkardığı sonuç ise şu: “İrade, temsile değil eyleme geçişe kumanda etmektedir”.
Demek ki, öyle ileri geri ‘millî irade’ milsiz irade gibi ne idügü belirsiz terimlerle koca bir toplumu zaptürapt altında tutmanın felsefî ve politik bir ‘anlam’ı bulunmamaktadır.
Daha kötüsü, kimi safdil aydın-benzerlerinin ‘millî irade’ye sürekli saygılarını sunmaları da kendi ‘irade’sizliklerinin göstergesi olmaktadır.
Ki bu konuyu biraz daha açmak gerekmektedir.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem