1. yüz (Toplam 1 yüz)

SAMİ BİLİMLERİ

İletiGönderilme zamanı: Pzr May 12, 2019 23:04
gönderen Habip Hamza Erdem
SAMİ BİLİMLERİ
‘Bilim nedir’ ya da ‘nasıldır’ türü sorulara Türkiye’de doğru-dürüst bir yanıt bulunamayacağını 1983 yılından buyana söyleyerek geldim.
Demek ki tam otuzaltı yıl olmuş.
Kırk yıl olmasına dört yıl var diyelim.
Şimdi şu Yargıtay (Eski) Başkanı, Sami Selçuk’un, ‘Hukuk bir bilimdir’ sözünü ikinci kez işittiğimde, önümüzde bir kırk yıl daha var demekten kendimi alamadım.
Oysa Hukuk, Toplumsal Bilimler ya da ‘İnsan Bilimleri’ denilen ‘bilimsel disiplinler’ içinde bir ‘disiplin’dir.
Ve bu disiplinler içinde ‘bilim’ olmaya en yakın olanı ‘ekonomi politik’tir diyelim.
Maliye, Muhasebe, İşletme, Finans, Sosyoloji, Siyaset, Antropoloji, Etnoloji, Psikoloji, o arada Hukuk ise çok daha ‘normatif’, yani ‘yoruma açık’ ve dolayısıyla ‘ideolojik’ disiplinlerdirler.
Bunlar arasında ‘bilimsel teknik’leri kullanma oranına göre daha az ‘yorum’ ve daha çok ‘teknik’ kullanımı ayrı bir başlık oluşturur.
Ayrıntısına burada girmenin olanağı yok, o nedenle, bu kadarını belirterek geçelim.
Sami Selçuk’un verdiği ve sınıflarda öğrencilerine de sıklıkla yinelediği tahmin edilen örneğe dönülürse; Nasrettin Hoca’ya karakaçanın kaç ayağı var diye sorulduğunda, o da inip bir, iki, üç, dört diye saydıktan sonra ‘dört ayağı var’ dediği söylenir.
Sami Selçuk, işte diyor, yargıç da bir karar verecek olursa, kanıtları böyle tek tek inceleyerek karar verir.
Oysa Sami Selçuk’un bilmediği bir olayda Nasrettin Hoca’nın nasıl ‘hesap’ yapıtığına bakalım.
Hoca’ya önlerinden geçmekte olan bir koyun sürüsünün kaç ayağı olduğu soruluyor, o da şöyle bir göz gezdirdikten sonra 784 diyor.
Ama Hoca, nasıl da çabuk saydın diye sorulduğunda ise; - ne var bunda, önce koyunların tümünün ayaklarını sayıp, sonra dörde böldüm diyor.
İşte Sami Selçuk’un yetiştirdiği ‘yargıç’lar bu iki örnek arasında, kendi vicdanlarına göre bir karar vermek durumundadırlar.
Nitekim, öbür Sami, yani Sami Bilimler’in ikinci büyük yargıcı Sami Güven, son İstanbul seçimleri ve o arada yönettiği tüm seçimlerde tam da ikinci örneğe uygun ‘karar’lar vermiştir.
Bunu Tanrı da görmüştür, kul da biliyor.
Ne var ki, iki kez televizyonda izlediğim ve gazetecinin ısrarla YSK yargıçlarının tutumu konusunda sorduğu soruya, Sami Selçuk yanıt vermeyeceğini aynı kararlılıkla belirtti.
Eşeğinden inip henüz ayaklarını saymadığı için yanıt veremeyeceğini yineleyip durdu.
Bakın, ülke iki aydır hop oturup hop kalkıyor; seksen küsur milyon insan ‘neler oluyor diye’ çalmadık kapı bırakmıyor; Yargıtay Başkanlığı yapmış, profesör, ‘içtihatçı’ Sami Selçuk bir türlü eşşeğinden inme zahmetinde bulunmuyor.
Ona göre Hukuk, ‘bilim’miş.
İddia ediyorum, Sami Selçuk hukuksal öyküleri çok iyi biliyor olabilir ama bilim nedir bilmiyor.
Ve adaşı Sami Güven de hem bilim nedir bilmiyor ve ne de hukuka saygı duyuyor.
Tam da bu nedenle, can ciğer kuzu sarması olabiliyorlar.
Oysa, dilinize dikkat edin, ülke bir kardeş kavgasına yönelebilir diyebiliyorlar.
Yani seksen küsur milyon insan biribirini boğazlama noktasına gelmiş ama, iki Sami, gezginci çerçi gibi, eşşeklerinin üzerinde ‘hukuk’ satmayı sürdürebiliyorlar.
İşte ‘burjuva ideolojisi’ ancak bu kadar yerlerde süründürülebilir diyeceğim.
Uzmanlık alanım değil ama, benim bildiğim hukuk, tek sözcükle Hak (Droit) demektir.
Haklıyla haksızı ayırabilmek için ise ‘bilim’e gerek yoktur, insan olmak ve vicdan sahibi olmak yeterlidir.
Yasa ve masaya gelince, onlar birer ‘teknik’tirler; ‘Hukuk Devleti’ de, burjuva hukukuna göre biçimlenmiş bir ‘kurumlar bütünü’dür.
Ve kesinlikle ‘Meşru şiddet tekelini elinde bulunduran kurum’ değildir.
Çünkü ‘şiddet tekelini ele geçiren kişi ya da gruplar’ kendi ‘hukuk’larını yaratabilirler.
Nitekim Türkiyede olan bundan başkası değildir.
Orada ne ‘hak’ka yer vardır ve ne de ‘bilim’e..
Ancak Sami’lerden biri Yargıtay Başkanı diğeri YSK Başkanı olabilir.