1. yüz (Toplam 1 yüz)

DEVLET Mİ DEDİNİZ ? (III)

İletiGönderilme zamanı: Sal Haz 04, 2019 15:46
gönderen Habip Hamza Erdem
DEVLET Mİ DEDİNİZ ? (III)
Gramsci’den sözederken, ekonomi, politika ve ideolojinin ‘kesişmesi’ (interrelation) olarak bir ‘blok’un ortaya çιktığını yazmıştık.
Yani, ekonomisi, politikasι, hukuku, kültürü, örf ve adeti, artιk ‘üstyapι’ya ilişkin ne varsa, altyapιyla bütünleşerek ‘egemenlik’ kurmasι.
Bu ‘egemenlik’ kurulmadan önceki dönemlerde ne vardı diye sorulacak olursa; kuşkusuz yine bir baskı vardı: teolojik.
Yani ‘dinsel baskı’.
Ve ‘şiddet’!
O kılıcı keskin hükûmdarlar, hep dini politikalarına ‘alet’ etmişlerdi.
Rönesansa doğru, XVIncı yüzyılın başında, Luther’in sağ kolu denilebilecek bir filozof, Alman Philippe Melachthon (1497-1560), ki psikoloji terimini de ilk kez kullanandır, edebiyat da din kadar önemlidir dedi.
Büstünü Frankfurt’taki liselerin birinin önünde gördüğümüz Melanchthon, ozanlar, konferansçılar, tarihçiler de bize iyiyi, güzeli, hoşgörüyü, barışı anlatmaktadırlar; öyle ki uğruna canımızı feda edebileceğimiz, din dışında da, ‘insanî değerler’lerimiz var, dedi.
Ve bunu teokrasi ve otokrasi dışında ‘societas civilis’ diye adlandırdı.
Her konuda olduğu gibi, bu ‘sivil toplum’ terimi de, sonradan yozlaştırılarak, ‘siyaset’in hizmetine koşuldu.
O gün bugündür bir ‘sivil toplum/politik toplum’ tartışmasıdır süregelmektedir.
Rousseau’ya göre ‘doğal durum’a karşılık ‘politik toplum’ özünde ‘sivil toplum’dur.
Ancak John Locke’tan esinlenen İngiliz liberalleri, günümüzde yaygın olan ‘sivil toplum’culuk anlayışını geliştirdiler.
Hegel de, Fransız Devrimi’nde olduğu gibi, insan ilişkilerindeki ‘politik boyut’un Devlet tarafından tekelleşmesi karşısında, toplumun ‘politik olmayan’ yönünün olduğunu gördü.
Marx ise, Devlet’in ‘burjuva’ niteliğinin karşısında, uzlaşmaz bir ‘yurttaş’ blokunun olduğunu ileri sürdü.
Öyle ki, bir gün gelecek ‘yurttaş’lar ‘Devlet’i fethedecek’ ve belki de artık ‘Devlet’e gereksinme bile kalmayacak diye düşündü.
Yani, nasıl başlangıçta ‘Devletsiz’ toplumlar var idiyse, gelecekte de ‘Devletsiz’ ama, deyim yerinde ise, her yurttaşın ‘Devlet bilinci’ taşıdığı bir toplum olacak diye düşündü.
Bu uzun yolculukta, ‘demokrasi’ denilen, ve maydanoz gibi her niyete yenilebilen süreçte, Devlet yönetimine ‘seçilen’ kişilerin ‘Devlet Adamı’ olmak yerine, sadece ve yalnızca ‘adam’ olmaları ve seçim sürelerinin sonunda, dönüp önceden ne iş yapıyorlarsa onu yapmaları, kuramsal olarak, ileri sürüldü.
Örneğin, Mustafa Kemal’in, sonsuza kadar sürmesini istediği ‘Türk Devleti’ değil ama ‘Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Gelin görün ki, bunu Osmaniyeli Devlet’e anlatmanın olanak ve olasılığı yoktur.
Dr Recep için ise ‘Devlet’, ‘Tanrı’ve aynı anlama gelmek üzere ‘Dolar’ tarafından bahşedilmiş bir ‘yüce makam’dır.
Ve kimi aklıevvel asker ve sivillerimiz ise, bu ‘Devlet’ uğruna canlarını feda etmeye koşullandırılmışlardır.
Bu sonunculara ‘Devlet’i biraz daha anlatmak gerekmektedir ama, bu sonunculardan önceki ikiliye anlatmaya gerek yoktur; çünkü onlarda anlama ne istek ve ne de yeteneği bulunmamaktadır.
(Sürecek)

Re: DEVLET Mİ DEDİNİZ ? (III)

İletiGönderilme zamanı: Cmt Haz 08, 2019 12:36
gönderen Gönül Pınar Atacı
MÜKEMMEL bir analiz ve HARİKA bir sentez. En yürekten tebrikler ve en iyi dilekler sana sevgili Habib Hamza ERDEM.