1. yüz (Toplam 1 yüz)

DEVLET Mİ DEDİNİZ ? (XI)

İletiGönderilme zamanı: Pzr Haz 23, 2019 16:09
gönderen Habip Hamza Erdem
DEVLET Mİ DEDİNİZ ? (XI)
Şarizmden Karizmatizme
Max Weber’in, egemenlik (souveraineté) ve hegemonya (hegemonia) terimlerine karşılık baskınlık (domination) terimini seçtiğini söylemiştik.
Ona göre bu baskınlık, tarihsel olarak, üç aşamadan geçmiş olmasına karşın, yer yer ve zaman zaman biribirinin içine geçmekte ve iktidarların ‘meşruiyet’ kaynağını oluşturmaktadır.
Şöyle de söylenebilir : baskın güç, yani şiddet tekeli, ‘meşruiyet’ini
- Gelenekten (domination traditionnelle)
- Yasadan (domination légale) ve ya da
- Karizmadan (domination charismatique) almaktadır.
Burada, ayrıntılı olarak geleneksel baskınlıktan, ak sakallılar (gérontocracie), babaerkillik ya da yine Weber’in ayrıca ele aldığı sultanlık üzerinde durmayalım.
Yasal meşruiyet de doğrudan bürokrasiye yani ‘masa’ya dayanır diyelim.
Weber’le birlikte yaygınlık kazanacak olan karizmatik meşruiyet ise, daha sonra, politikacı ya da liderlerin yakışıklılığı, boyu posu bıyığı, ağzı dili ve konuşma ustalığına (hitabet) dayandırılmıştır.
Sözde ‘politika bilimcileri’, karizmatik liderin, oturması kalkması, vücud dili, sakinliği ya da öfkesiyle ilgilenen ‘bilim’ yapadurmaktadırlar.
Böylece kendilerinin ‘karizmatik bilimci’ olmalarının önü de açılmış olmaktadır.
Oysa o karizma sözcüğü, yine Weber’in çağdaşı olan, ünlü Alman hukukçusu Rudolf Shom (1841-1917)’un ‘şarizm’inden (charisme) gelmektedir.
Her ne kadar Charizme, de Charisma’da olduğu gibi ‘Karizm’ olarak dillendirilse de, biz günümüzde ulaştığı ‘şarlatanlık’lığı anıştırması için Şarizm demeyi yeğledik.
Çünkü, günümüzde ‘karizmatik’ olarak nitelenen liderlerin hemen hemen tümü ‘şarlatan’lık yaparak ‘karizma’larını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Gerçekte, karizma, kısaca ‘Tanrı vergisi’ (don) demektir.
Kuşkusuz, karizmatik liderlerin boyu posu, sakalı bıyığı, sakinlik ya da öfkesi yaradılışındandır, Tanrı verigisi ya da fıtratındandır.
Ancak, karizmacılar bu ‘Tanrı vergisi’ni, sanki Tanrının diğer ‘kul’ları üzerinde bir ‘egemenlik kurma hakkı’ olarak görmektedirler.
Böylece Karizmatik olan, Tanrı’nın ‘özel kulu’ olmaktadır.
Buna siz ‘peygamberin halifesi’ ya da doğrudan ‘peygamber’ de diyebilirsiniz.
Oysa, örneğin Mustafa Kemal Atatürk de, geçen yüzyılın ‘en karizmatik’ liderinden biri idi.
Hatta günümüzde bile aşıldığı söylenemez.
Ancak Tanrı’nın ona bahşettiği diyelim, akıl, zeka ve beceriden başkası değildir.
‘Git beni temsil et ve kullarıma sahip ol’ dememişti yani.
İşte Rudolf Shom, İlk Kilise’nin temelinde bu ‘Tanrı verigisi’ ya da ‘Cahrizme’ vardı diyor.
Ancak Roma Hukuku döneminde bürokratik bir yasallığa, daha doğrusu Kirchenrecht yani kanonik hukuka (Droit canonique) dönüştü diyor.
Nitekim yer yer ‘Yasa’ başka ‘Kanun’ başka denilmektedir.
Çünkü bu ikincisi, yani kanun, ‘Tanrının kanunu’na ‘uygun’ olmak demektir.
O ‘kanun’ları çıkaran da, doğal olarak ‘Tanrının bahşettiği’ karizma ile karizmatik lider olacaktır.
Yani yukarıda eleştirdiğimiz, ‘politika bilimcileri’, karizmatik liderin asıl bu yönünün önemli olduğunu, yoksa boyu posu, sakalı bıyığı, ya da hitabet ya da anırmasının ikincil olduğunu görmezden gelmektedirler.
Weber ise, Shom’un karizm yani Şarizm’inden, ‘karizmatik otorite’ ve ‘karizmatik örgütlenme’yi çıkaracaktır.
‘Karizmatik baskınlık’ demek çok daha yerinde olacaktır.
Nitekim, ömrü yetse, arkadaşı Frierdrich Nauman’la birlikte Alman Sosyal-Demokratlarına karşılık ‘Sosyalist Hristiyanlığı’ (Christianisme socialiste) savunan bir parti kuracaktı.
Ki sonradan bu, ‘Nasyonal Sosyalizm’ adı altında ama ‘Weber’ci sosyalizm’e uzak bir ‘sözde sosyalizm’ olacaktır.
Böylece Weber’ci Devlet’in, bizim anayasamızda da yeralan ‘demokrasinin vazgeçilmez ögesi’ ‘Siyasal Parti’lerine gelmiş bulunuyoruz.
(Sürecek)