1. yüz (Toplam 1 yüz)

KAVRAMLAR GÖÇÜ (XVI)

İletiGönderilme zamanı: Pzt Oca 13, 2020 16:40
gönderen Habip Hamza Erdem
KAVRAMLAR GÖÇÜ (XVI)
‘Alman İdeolojisi’
Stein-Hardenberg reformlarının başında, halkın politika ve öz-yönetim (auto-adminastration) konularında ‘eğitilmeleri’ gelmektedir.
‘Aydınlanma’ eğitim dışında başka nasıl olabilirdi ki, değil mi ama?
Gotthold Epfraim Lessing (1729-1781) evrendeşcilik (cosmopolitisme) ve evrenselcilik (universalisme) değerleri ile hoşgörü konularının en ateşli savunucusu olarak görülür.
Nitekim ölümünden iki yıl önce iki kitabı çıkacaktır: İnsan Soyunun Eğitimi ve Bilge Nathan (Nathan le Sage).
“Bireyin eğitimi, diyor Lessing, insan soyuna Tanrısal bir esin gibi görülmelidir”.
Şöyle de söylenebilir; Lessing için eğitim, Tanrısal vahiy gibi bir şeydir.
O nedenle Alman Aydınlanması (-ideolojisi) genelde ‘spekülatif’tir denilmiştir.
Dahası, Yahudi aydınlanması (Haskalah) ve Alman aydınlanmasının (Aufklärung) ‘hoşgörü’ konusunda biribirleriyle yarıştıkları bile söylenebilir.
Bu hoşgörü dolayısıyla olsa gerek, Devlet, insanları dinsel görüşlerinden dolayı yargılayamaz, çünkü bu durumda ‘bilinç özgürlüğü’ [ki, bu terim Türkiye’de yanlış bir biçimde ‘düşünce özgürlüğü’ diye adlandırılmaktadır] zedelenmiş olur.
Yani, Alman Aydınlanması’nda hem ‘özgürlük’ anlayışı ve hem de akılyürütme (raisonnement) çabası vardır, ama ‘idealist ve spekülatif’tir.
O nedenle, önce Kant Pür Aklın Eleştirisi ve Pratik Aklın Eleştirisi’ni yazacak ve tilmizi Herder bu tür bir ‘rasyonalizm’e karşı çıkacaktır.
Ancak yine de, Aufklärung akımı içinde kalacaklardır.
Nitekim “Aufklärung, diye yazacaktır Kant, insanın kendi sorumluluğu sonucunda bulunduğu 'azınlık durumu'ndan çıkması demektir”.(...)Bu da, bir anlak (entendement) yetersizliğinden değil, ama kendi (soi-même) kararlılığını gösterememe eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bilme cesareti göster o zaman! (Sapare aude!) Haydi kendi anlağını kullanma cesareti göster ! İşte Aufklärung’un sloganı budur”.

Stein-Hardenberg reformları bağlamında Devlet ne yapacaktır?
“Kişisel özgürlük ve yasa karşısında eşitlik temelinde kamusal işlere katılmayı sağlayacaktır”.
Köylülük ne olmaktadır?
Toplumun üç ana bileşeni olarak, soylular, burjuvazi ve köylülüğü oluşturacak ve köylülük o güne değin unutulmuş ve aşağılanmış (délaissé et rabaissé) bir toplum kesimi olarak artık “Devlet’in ilgilenmesi gereken en öncelikli konu” olacaktır.
Ancak “Milletin efendisi” olmayacaktır, çünkü ‘soyluluk’ henüz ortadan kalkmamış; sadece önceki soyluluk/dinadamları/burjuvazi üçlemesi yerine soyluluk/burjuvazi/köylülük üçlemesi gelmiştir.
Neresinden bakılırsa bakılsın, Alman Aydınlanması (-ideolojisi) bir ‘ulusalcılık esprisi’ (Esprit national) taşımakta, ancak ‘yönetimle işbirliği’ni de gerekli görmektedir.
O yönetim ki, Hegel’de ‘Tarih’in sonu’ olarak, Devlet’te nesnelleşecektir (objectivation). Ve o Devlet, o günün Devlet’inden başkası değildir.
Her şeyden önce, Hegel için Tarih, bir ‘devinim’ içindedir ve bu devinimin bir ‘mantık’ı vardır.
Yani tarihsel olaylar biribiri ardına gerçekleşirken, bunlar biribirleriyle ilintili bir ussalık içermekte ve her sürecin bir ‘başlangıç’ı ve bir de ‘sonu’ olmak durumundadır.
Ancak her başlangıç, içinde bir ‘tohum’ (germe), bir rüşeym taşımaktadır.
Böylece Hegelci diyalektiğin ‘üçleme’si tamamlanmış olmaktadır.
Şu koşulla ki, tükenişe kadar, başlangıçta tohum olarak içinde ne varsa, o yine varlığını sürdürecektir.
Başlangıçta soyluluk mu vardı, eh o zaman onun ‘ortadan kalkması’ sözkonusu olmayacaktır.
Neden denirse, çünkü onun ‘ussallığı’ bu ‘mantık’ı dayatmaktadır da ondan.
Sözgelimi soyluluğun ortadan kalkacağını düşünmek kadar ‘mantık-dışı’ bir şey olamaz.
“Düşünce (ésprit) diyor Hegel, gerçekte olan ne ise onun bilgisine ulaşmak ve bu bilgiyi nesnelleştirmek durumundadır, onu gerçek (réel) dünyaya dönüştürmek ve onu nesnel olarak üretmek durumundadır. Evrenselliğin amacı tam da budur”.
Böylece, XIXncu yüzyıl Avrupa’sında ‘Modern Devlet’in ortaya çıkışı, doğu dünyasıyla kopuş sürecinin de tamamlanmış olması anlamına gelmektedir.

Hegel’e göre, evet Tarih içinde, örneğin bireylerin ve halkların özlem ve dilekleri (aspirations) konusunda olduğu gibi kimi uçurumlar olabilir ama ortaya çıkan sonuçlar bu özlem ve dileklerin gerçekleşmesinden başka bir şey değildir.
Şöyle de söylenebilir; evet “insanlar tarih yaparlar ama ne yaptıklarını bilmeden yaparlar”. (Ils font l’histoire sans savoir l’histoire qu’ils font)
Örneğin Napolyon Yurttaşlık Yasası’nı yaparken öncelikle kendi ‘iktidar tutkusu’ ile yapmıştı ama bu yasanın yapılmış olması onu çok ‘aşmış’ bulunmaktadır.
Sonuçta, demek ki, ne yapılırsa boş, çünkü iş ‘olacağına varmakta’dır.
Demek ki, incelediğimiz dönemdeki Alman Aydınlanması (-ideolojisi), şöyle özetlenebilecektir: idealist ve spekülatif.
(Sürecek)