1. yüz (Toplam 1 yüz)

YÜZ YÜZE BAKABİLMEK

İletiGönderilme zamanı: Cum Haz 26, 2020 14:48
gönderen Habip Hamza Erdem
YÜZ YÜZE BAKABİLMEK
Türkiye’nin seksen ilinin baro başkanları bir ‘adalet yürüşü’ yaptılar.
Cübbleri ile yollara düştüler ve Anıtkabir’e çıkacağız dediler.
Yaşanan ‘hukuksuzluk’u Ata’larına şikayet ettiler diyelim.
Ancak Birlik Başkanı, ki onu da bu başkanlar seçmiş idiler, o sıralarda, şurada burada dileniyordu.
Baro başkanlarının yanına geldiğinde ise, başkanlar sırtlarını dönüp, ‘gölge etme başka ihsan istemez’ dediler.
Güzel!
Demek ki, ‘sayın’ Birlik Başkanı biz senin yüzüne bile bakmayacağız dediler.
Ve artık, bundan böyle onunla ‘yüz yüze’ gelemeyecekleri kararını vermiş oldular.
O arada, İstanbul Barosu Başkanı da, ben burada elimdeki bayrağı, yani hak ve hukuk bayrağını yere düşürürsem, İstanbul’a döndüğümde meslektaşlarımın yüzüne bakamam dedi.
Meslektaşlarımın yüzüne bakamazsam, müvekkillerimin yüzüne de bakamam demekti bu.
Giderek sokaktaki yurttaşımın da yüzüne bakamam demekti, aynı zamanda.
Bu daha güzel!..
Demek ki, hangi meslekten olunursa olunsun, kendi hakkını arayamayan ve dahası eğer başkalarının da hakkını arayan biri iseniz, ve zerre kadar onurunuz varsa, yeri geldiğinde kendi ‘Başkan’ınızın da sırt çevirebilirsiniz.
Örnek olsun, eğer gerçekten bir ‘Milletvekili’ iseniz, ki sorumluluğunuz çok daha ağırdır, ‘Meclis Başkanı’na da sırtınızı dönebilirsiniz.
Onun yüzüne bakmayabilirsiniz.
Hatta, İsmail Kahraman’dan buyana ‘Meclis Başkanı’nın yüzüne bakılmaması farzdır, vacibtir, haktır..
Efendim seçilmiş daha bilmem ne kadar ‘süresi’ var...
‘Seçilmiş’ ama yüzüne bakılmayacak biri.
O orada oturduğu sürece, değil onun, asıl sizin yüzünüze bakılmaması gerekiyor.
Çünkü siz, sizin elinize tutuşturulan bayrağı gereği gibi taşıyamıyorsunuz.
En fazla, ben taşıyamıyrorum deyip, görevden affınızı dileyebilirsiniz.
Aksi taktirde, görevinizi bırakın derler adama, değil mi ama?
Ama Türkiye’de ne oluyor denirse; başta ‘Parti Başkanları’, sözde ‘lider’ler yani, sonra milletvekilleri, sonra rektörler, dekanlar, bölüm başkanları; sonra yargıçlar, savcılar, mübaşirler falan; sonra genel müdürler, daire başkanları, müdürler; sonra Genelkurmay başkanı, Ordu komutanları, Kolordu komutanları, Tümen, Tugay, Alay komutanları, yarbaylar, binbaşılar, yüzbaşılar, çavuşlar, onbaşılar falan; sonra emniyet müdürleri, polisler, bekçiler filan; sonra okul müdürleri, öğretmenler; doktorlar, hemşireler... kısası ‘kamu görevi’ yürütenler...
Eğer zerre kadar onur taşıyorsanız, haksızlık ve hukuksuzluk karşısında;
‘Bu kadarı da olmaz’ diyemiyorsanız, yediğiniz ekmek haramdır, haram.
Efendim, ‘demokrasi’miz var, seçim gününe kadar sabredeceğiz;
Ya da ‘bu atamayı yapanlar yapmış, biz emir kuluyuz’ diyemezsiniz.
Çünkü, her şeyden önce, sizin ‘kul olmadığınız’ Cumhuriyet’le birlikte yere, göğe, kanuna, kitaba yazılmıştır, bu bir.
Burada dönüp Mustafa Kemal Atatürk’e gönderme yapmama gerek yok.
Ancak o bu Cumhuriyet’i kurarken, size bu ‘asil görevi’ vermişti.
Şimdi, kuşkusuz, o da kim, biz Abdülhamidçiyiz diyenler olacaktır.
Nitekim bolca var.
İşte gerçek ‘Atatürkçü’ olanlar ile ‘Abdülhamitçiler’ arasındaki fark tam da burada yatıyor.
Hem Atatürkçü olup hem de Abdülhamitçilere boyun eğiyorsanız, şöylesiniz böylesiniz demeyeceğim; sizin bir tahtanız eksik demektir.
Onun için ‘dik’ duramıyorsunuz!
Ve size doktarlar da çare bulamaz.
Böyle ‘kambur’ geldiniz, kambur gideceksiniz.
Bir de, çıkıp efendim halkı düşmanlığa, bölücülüğe kışkırtma ‘palavra’sına sığınanlar olacaktır.
Ne birlik-beraberliği bre aymaz, namussuzla birlik mi olunurmuş?
‘Hadi sen git işine’!

Re: YÜZ YÜZE BAKABİLMEK

İletiGönderilme zamanı: Pzr Haz 28, 2020 15:39
gönderen Gönül Pınar Atacı
Tek sözle : MUHTEŞEM. Kalbine ve kalemine sağlık sayın ERDEM