1. yüz (Toplam 1 yüz)

Küresel Finans Krizi ve Kurbanlar

İletiGönderilme zamanı: Cmt Eki 25, 2008 16:19
gönderen Türk-Kan



Küresel Finans Krizi ve Kurbanlar

Bir yıl önce ABD’de ortaya çıkan mortgage (uzun vadeli ev kredisi) kriziyle başlayan süreçte küresel finans piyasaları son zamanların en kötü dönemini yaşıyor. Bunun beklenen bir kriz olduğunu vurgulamak gerekir. Her ne kadar kriz bir finans ve kredi krizi olarak ortaya çıktıysa da asıl neden ABD’deki genel tüketim dengesizliğinden başlamıştır. Elindekinden ve kazanabileceğinden fazla tüketim yaparak açıkları kredilerle finanse etme yoluna giden Amerikalılar ve bu kişilere yüksek riskli aynı zamanda da yüksek getirisi olan kredi verenler krizin asıl sorumlularıdır. Bu kredilerin geri ödemesinde yaşanan sıkıntılarla başlayıp icraların artmasıyla kriz yavaş yavaş gelişmiştir. Konut fiyatlarındaki düşüşten ve faizlerdeki artışla birlikte esnek faizli kredi ile uzun vadeli konut kredisi alanlar bu kredileri ödeyememiş ve sonucunda da konut finansmanı işinde çalışan veya aracılık eden kurumlar teker teker batmaya başlamışlardır. 2006 yılından bu yana 100’e yakın mortgage kurumu ve bu krize maruz kalan bankanın batması yeni ev alımında kredi açığına, bu açık da kredi faizlerini yükselterek daha fazla evin haczedilmesine neden oldu. Bu hacizlerle birlikte konutlardaki arzın artmasıyla konut fiyatları daha da düştü. “Batmasına izin verilemeyecek kadar büyük” bankaların sırayla iflas durumuna gelmeleri mecburen Lehman Brother’s gibi bazılarına bu “izin”in verilmesine yol açtı. Bu süreç sonunda devasa büyüklükteki yatırım bankalarını etkileyecek düzeye erişti ve batmalarına veya devletleşmelerine sebep oldu.

PARA POMPALAMAK ÇÖZÜM DEĞİL


Sürekli para pompalanarak “şimdilik” kurtarılan şirketler ve ötelenen krizin nereye kadar devam edeceği kestirilemiyor. Bir yıl öncede aynı taktikle krizin bitirildiği söylenmişti. Ama doğru olmadığı bugün için net bir şekilde görülebiliyor. Bitmek bir yana ABD’de başlayan bu kriz Avrupa piyasalarını da olumsuz etkiliyor. Gelişmekte olan ülkeler henüz krizin etkilerini hissetmemesine rağmen, küresel ekonomide krizin her ülkeye etki etmesi kaçınılmaz görünüyor. ABD’nin 700 milyar Dolar’lık likit parayla yaptığı kurtarma operasyonunun hedefi; finans piyasasındaki aktörleri kamu parasıyla kurtarmak. Bu işlemle birlikte ABD’nin zaten yüksek olan kamu borcuna 1 trilyon doları aşan ek bir yük binecek. Türkiye’nin çok kereler tecrübe ettiği üzere, iç açıklara sebep olan bu durum düzelene kadar dışa açık vererek kriz finanse edilebilir. Kredibilitesi yüksek olan veya güçlü bir pozisyonu olan bir ülke bunu daha az maliyetle yapabilir. Ancak söz konusu olan ülke ABD ise bu faturayı dünya geneline kesecektir. ABD’nin bu gücü yüzünden krizin küreselleşmesi hızlanmaktadır. Zaten dünya ülkelerinin yüzde 95’inin kendi ürettikleriyle yetinemediğini düşünürsek, bu ilişkiler yumağında krizin de yayılması kaçınılmazdır.

NELER YAPILABİLİR

Krize karşı bulunan tek çözüm yolu olarak gözüken zor durumdaki banka ve finans kuruluşlarına para pompalamak kesinlikle kalıcı bir çözüm değildir. 1929 Büyük Buhranı’na benzetilen kriz dalgası dünya genelinde ciddi değişimlere yol açacaktır. 1929 krizinin İkinci Dünya Savaşı’nın temel nedenlerinden biri olduğunu düşünürsek nelere mal olabileceğini anlayabiliriz. Sadece ekonomik kriz olarak kabul edilmemesi gereken etkileri ve sonuçları net olarak öngörülemeyen bir sürece girmiş bulunuyoruz. Bu yüzdendir ki ABD ve Avrupa ülkeleri krizi bir an önce bitirmek için trilyon doları bulan finansman sağlamışlardır. Bunun liberalleşmenin devlet politikası olduğu devlet müdahalesine şiddetle karşı çıkan ülkeler tarafından yapılıyor olması çok anlamlıdır. Krizden çıkış için önerilen çözüm yollarından bazıları; finans piyasası kurallarının genel bir düzene tabii olması, şirket kredi risklerini değerlendiren kuruluşlar için katı kurallar belirlenmesi, G-7’ye gelişmekte olan ülkelerin de dahil edilmesiyle likidite fazlalığı yaratılıp krize daha etkin çözüm üretilmesi, Avrupa içinde bankacılık sektörünü kontrol altına alacak üst mekanizma geliştirilmesi gerekliliğidir.

TÜRKİYE’NİN DURUMU

Gelişmekte olan ülkelerden biri olan Türkiye henüz krizin etkilerini direkt olarak hissetmedi. Ancak hızla küresel bir karakter kazanan krize Türkiye, yüksek cari açık, çift haneli bir enflasyon, yüksek reel faiz ve özel sektöründeki yüksek döviz açığı pozisyonuyla yakalanmıştır. Krizin etkileri gelmeden önce düşmeye başlayan büyüme de ek bir risk olarak gözükmektedir. Krizin etkilerini en aza indirmek için ilk amaç büyüme hedefini (yıllık %4) tutturmak olmalıdır. Bunun için ilk görev kamu kesimine düşmektedir. Mali disiplini gevşetmeden yeni duruma göre gerçekçi bir yaklaşımla KOBİ’leri desteklemelidir. İhracatta daha önce yapılması gereken ama yapılmayan çeşitlendirmeyi bir an önce yaparak AB ve ABD etkilerini azaltarak döviz piyasasını belirli bir seviyeye oturtmalıdır. Türkiye için çok ciddi bir sorun olan istihdam için günü kurtarma adına değil geleceğe yönelik politikalar geliştirmelidir. Çünkü bugün krizin etkilerinden zarar görülmeden kaçılsa bile Türkiye’nin olmayan istihdam politikası ile ileride kendi krizini kendi yaratabilecek potansiyeli vardır.

Sonuç olarak son 70-80 yılın en büyük krizi olarak adlandırılan ABD kaynaklı kriz dalga dalga bütün dünyaya yayılırken krizden hiç etkilenmemek olanaksızdır. Kötü ve yıkıcı etkileri en aza indirmek için önleyici tedbirler almak mutlak gerekliliktir. Ancak bu önlemler ve krizle mücadele yarı zamanlı olarak ya da diğer işlerden arta kalan zamanlarda yapılamaz. Çok ciddi olarak üzerine gidilmelidir. İş ve siyaset dünyası, iktidar ve muhalefettekiler, topyekun olarak mücadeleye katılmalı ve iç politikayı tehlike uzaklaşana kadar bir kenara bırakmalıdır. Kısır iç çekişmeler, televizyon ekranlarında düellolar ve belgelerle birbirini suçlamak yerine çözüm önerileri ortaya koyulmalıdır. Elbette ki en büyük sorumluluk icranın başındaki hükümettedir ancak muhalefet de çıkış yolları sunarak sürece gerekli katkıyı yapmalıdır.




Orhan PEHLİVANLI - TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası / 06.10.2008
Resim