Seçime değil Sevre doğru
Gönderilme zamanı: Çrş Oca 21, 2009 23:13
Seçime değil Sevre doğru
Seçim Stratejisi Değil Büyük Ortadoğu Projesi
İsrailin Gazzeyi vurmasının üzerinden iki hafta geçti. Saldırının ikinci aşamasına kara harekatı ile devam eden İsrail birlikleri, yüzlerce Filistinliyi katletmeye devam etti. Ölenler arasında çocuk sayısının fazla olması vahşetin boyutunu göstermektedir.
Saldırılar devam ederken TÜRKSOLUnda geçen hafta Filistin katliamını ve Amerikancı Arap rejimlerinin Filistini yok olmaya doğru sürüklediğini yazmıştık. Biz Filistin cephesinde olup bitenleri takip ederken bazı Amerikancı çevreler ise İsrail cephesinden olayları değerlendirmeyi başladı. Saldırı sebebinin yaklaşan seçim sürecinden kaynaklandığı yorumunu getirdiler. Yaklaşan süreç şöyle özetlenebilir:
- İsrailde 10 Şubat 2009da yapılacak olan parlamento seçimleri.
- Lübnanda yaklaşan seçimler.
- Filistinde 9 Ocakta Mahmud Abbasın resmi görev süresinin dolması.
Bu açıklamaları yapan Strateji uzmanı çevreler, İsrail saldırısını ve Ortadoğuyu bu kriterler ışığında değerlendirirken, olayın uzun vadede Türkiyedeki yansımalarını atlamaktadırlar. Uzmanlarımızın kaçırdıkları en önemli nokta ise, İsrail saldırısının Amerikanın Büyük Ortadoğu Projesini ilerleten bir adım olmasıdır. Saldırının BOPa olan yansımalarını atlayanlar olayı Türk cephesinden değerlendirmekte eksik kaldılar.
Amaç HAMASı değil Filistini yok etmektir
Türk cephesinden bakıldığında İsrailin bir seçim taktiği izlemediği görülmektedir. Uzun zamandır planlanan saldırının esas hedefi, İsrailin Filistin topraklarında tam hakimiyet oluşturabilmesidir. Bu hakimiyeti kurmak istemesinin iki ana nedeni vardır. Bunlardan ilki önümüzdeki dönemde Amerikan dış politikasının İran üzerine yoğunlaşacağı, diğer sebep ise ilkine bağlı olarak İslami direniş örgütlerini sindirerek, İranla birlikte oluşabilecek İsrail ve ABD karşıtı ortak eylemin önüne geçebilmektir.
Belki bakıldığında çok uzak bir ihtimal gibi duruyor olabilir; ancak İsrail saldırısından sonra gerçekleşen eylemlere bakıldığında Ortadoğuda ciddi bir İsrail karşıtlığının yükseldiğini görmekteyiz. Tabii ki sadece Siyonizm karşıtı bir çizginin sorunu kesin bir çözüme ulaştıramayacağı ortadadır. Sonuçta bu operasyon ABDnin İsraile uygulattığı bir eylemdir. Onun için İsrail karşıtı bir eylemin aynı zamanda ABD karşıtı bir eyleme dönüşmesi gerekmektedir. Ancak şu aşamada İran ile Filistini birleştirebilecek salt Siyonizm karşıtı bir direnişin ABDnin Büyük Ortadoğu Projesinin İran ayağını etkileyebileceği olasıdır. Sonuçta İran Şeriat rejimi ile yönetilmektedir. İslami yönü ağır basmaktadır ve son saldırıdan sonra ki en sert açıklama Siyonizme ölüm olarak İran yönetiminden gelmiştir.
Peki İsrailin tüm Filistin topraklarında hakimiyet kurması ne kadar mümkündür? İsrail 1967deki Altı Gün Savaşından sonra Filistin topraklarındaki hakimiyetini genişletmiş, ülkenin yarısından fazlasında yönetime el koymuştur. Filistin halkı ise Gazze ve Batı Şeriaya hapsedilmiş, onun dışında kendi ülkesinde mülteci konumuna düşmüştür. Saldırılarda Filistinli Arapların verdiği kayıplar bilinçli bir politikanın göstergesidir.
Arap nüfusunu azaltma ve Yahudi nüfusunu arttırma hakimiyet sağlamayı kolaylaştıracak bir yöntemdir ve uygulanmaktadır. Bu ırkçı politikanın yanında Filistin yönetimlerinin teslimiyetçi bir çizgide olmasını sağlamak ikinci yöntemdir. Bunun örneğini de Mahmud Abbaslı El-Fetihte görebiliyoruz. Gazzenin yok olmasına göz yuman Amerikancı Abbasın Gazzede yönetimi ele geçirse bile Amerikancı tavrı, sonunun Barzani veya Talabaniden farklı olmayacağını göstermektedir. Filistinde yaşanan kuşatmanın, çevredeki işbirlikçi Arap rejimleri ile tamamlandığı görülmektedir.
Orta vadede oluşabilecek bu olayları alt alta koyduğumuzda Filistin sınırları içerisinde genişlemeye çalışan İsrailin tüm Filistinde bir hakimiyet kurma olasılığı vardır. Hatta bunun olma olasılığı, eğer ki yeni bir İntifada gerçekleşmezse, -ki Arafatsız bu zor görünüyor- azalmak yerine artacaktır.
BOPta Obama dönemi
Saldırıyı Filistin yerelinde değerlendirdikten sonra ABDnin yeni dönemine de göz atmak gerekiyor. İsrail saldırısı, Obamanın Başkanlık için yemin töreni etmesinden önce gerçekleşti. Obama, 20 Ocakta yeni dönemde Amerikanın zenci başkanı olarak göreve başlayacak.
Amerikancı çevreler saldırıları değerlendirirken saldırıya bir yandan üzülür gibi yaparak timsah gözyaşı dökerken, diğer yandan da sevindiler. Sevinmelerinin sebebi saldırının Bushun başkanlık görevinin devam ettiği süreye denk gelmesiydi. Sonuçta Bush dönemi ABD için saldırgan bir dönemi hatırlatıyordu ve bu imajın yıkılması kolay değildi. Bush görevi devrettiğinde ise Obama ABDye beyaz bir sayfa açacaktı. İşte tüm bu sebepler Amerikancılarımızı çok sevindirdi.
Obama için medyada çok şey yazılıp, çizildi. Görünen o ki ikinci bir Clinton dönemi yaşanacak. Peki Clinton döneminde ne yaşanmıştı? İsrail-Filistin sorunu açısından ele alırsak sürecin diplomatik olarak çözümsüzlüğe doğru sürüklendiği bir dönemdi. Oslo Barış Görüşmeleri ile sorun çözülecek diye beklenirken on yıllık sürenin sonunda İkinci İntifada başlamıştı. Asıl Clinton-Obama benzetmesindeki amaç önümüzdeki dönemde BOP açısından bir değişiklik olacağıdır. Bu ezilenler açısından bir değişiklik değil; sadece emperyalizmin yöntemi farklılaşmaktadır. Artık daha diplomatik yollardan Ortadoğunun daha çok parçalanması ve Sevrin Türkiyeye dayatılması gerçekleşecektir. Yani Beyaz Adam siyah maskeyi suratına geçirecek ve Ortadoğu halklarını sömürmeye devam edecektir.
Anlaşılan Obama döneminde de İsrail saldırıları devam edecek gibi gözüküyor. Eğer İsrail Filistinde orta vadede tam hakimiyet kurarsa, İranın da süreç içerisinde çevre ülkelerle bağlantısı kesilerek yalnız bıraktırılabilir. Zaten komşularına baktığımızda yalnız bir durum gözlenmektedir. Yanı başında Irak Saddamsız başı boş durumda. Amerikanın istediği gibi bir Kürt devleti Kuzey Irakta oluşturuldu. Türkiyede Kürt-İslamcı AKP iktidarı her geçen gün gücünü arttırmaktadır. Suriye tüm olup bitenlerin uzağında kalmak istiyor. Görüldüğü gibi İran aslında şu an bile yalnız konumda. Ama hala Amerikaya meydan okuyor. Peki bundan sonra İranda durum ne olacak?
ABD, Irakta kullandığı PKKnın askeri gücünü PJAK ile İrana kaydırmıştı. Şu an İran Ordusu Kandilde PJAK ile silahlı mücadelesini sürdürmektedir. Ancak önümüzdeki süreçte Irakta yaşanan, İranda da yaşanabilir, PJAK siyasallaşıp İranda hükümet olabilir. Amerikan diplomasisi İran hükümetini PJAK ile masaya oturtursa hiç şaşırılmamalıdır. Sonuçta önemli olan Büyük Kürdistanın kurulması, Ortadoğunun parçalanmasıdır.
Önümüzdeki yeni dönemde yapılacak mücadelenin kilit noktası, BOPun uygulama alanını doğru analiz etmekten geçiyor. İsrailin Filistin saldırısı BOPun kapsama alanındadır. Yahudi, Kürt ve Ermenilerden oluşan Kafkas Seddi Projesi hala yürürlüktedir ve seddi tamamlayacak gelişmeler aynı anda gerçekleşiyor. İsrail saldırırken, Türkiyede Ermenilerden özür dileme kampanyaları yapılıyor. Irakta Kürt devleti kurulurken, aynı anda Türkiyede Kürtçe kanal açılıyor. Kürtler, Kürt birliğinden bahsederken, Türküm demek ırkçılık sayılıyor. İsrailden, Ermenistana çizilen Kafkas hattı ile Türkler Anadoluya hapsedilmeye çalışılıyor.
Yani Türkiye Sevri bir paranoya değil gerçeklik olarak tekrardan yaşamaya zorlanıyor. Peki ya Türkler ne yapmalı?
Türkler ise Kafkas seddini yarmak için önce içerde sonra dışarıda Balkanlardan Orta Asyaya Türk birliğini oluşturacak bir politika izlemelidir.
Ekin AKKOL, 19 Ocak 2009
Seçim Stratejisi Değil Büyük Ortadoğu Projesi
İsrailin Gazzeyi vurmasının üzerinden iki hafta geçti. Saldırının ikinci aşamasına kara harekatı ile devam eden İsrail birlikleri, yüzlerce Filistinliyi katletmeye devam etti. Ölenler arasında çocuk sayısının fazla olması vahşetin boyutunu göstermektedir.
Saldırılar devam ederken TÜRKSOLUnda geçen hafta Filistin katliamını ve Amerikancı Arap rejimlerinin Filistini yok olmaya doğru sürüklediğini yazmıştık. Biz Filistin cephesinde olup bitenleri takip ederken bazı Amerikancı çevreler ise İsrail cephesinden olayları değerlendirmeyi başladı. Saldırı sebebinin yaklaşan seçim sürecinden kaynaklandığı yorumunu getirdiler. Yaklaşan süreç şöyle özetlenebilir:
- İsrailde 10 Şubat 2009da yapılacak olan parlamento seçimleri.
- Lübnanda yaklaşan seçimler.
- Filistinde 9 Ocakta Mahmud Abbasın resmi görev süresinin dolması.
Bu açıklamaları yapan Strateji uzmanı çevreler, İsrail saldırısını ve Ortadoğuyu bu kriterler ışığında değerlendirirken, olayın uzun vadede Türkiyedeki yansımalarını atlamaktadırlar. Uzmanlarımızın kaçırdıkları en önemli nokta ise, İsrail saldırısının Amerikanın Büyük Ortadoğu Projesini ilerleten bir adım olmasıdır. Saldırının BOPa olan yansımalarını atlayanlar olayı Türk cephesinden değerlendirmekte eksik kaldılar.
Amaç HAMASı değil Filistini yok etmektir
Türk cephesinden bakıldığında İsrailin bir seçim taktiği izlemediği görülmektedir. Uzun zamandır planlanan saldırının esas hedefi, İsrailin Filistin topraklarında tam hakimiyet oluşturabilmesidir. Bu hakimiyeti kurmak istemesinin iki ana nedeni vardır. Bunlardan ilki önümüzdeki dönemde Amerikan dış politikasının İran üzerine yoğunlaşacağı, diğer sebep ise ilkine bağlı olarak İslami direniş örgütlerini sindirerek, İranla birlikte oluşabilecek İsrail ve ABD karşıtı ortak eylemin önüne geçebilmektir.
Belki bakıldığında çok uzak bir ihtimal gibi duruyor olabilir; ancak İsrail saldırısından sonra gerçekleşen eylemlere bakıldığında Ortadoğuda ciddi bir İsrail karşıtlığının yükseldiğini görmekteyiz. Tabii ki sadece Siyonizm karşıtı bir çizginin sorunu kesin bir çözüme ulaştıramayacağı ortadadır. Sonuçta bu operasyon ABDnin İsraile uygulattığı bir eylemdir. Onun için İsrail karşıtı bir eylemin aynı zamanda ABD karşıtı bir eyleme dönüşmesi gerekmektedir. Ancak şu aşamada İran ile Filistini birleştirebilecek salt Siyonizm karşıtı bir direnişin ABDnin Büyük Ortadoğu Projesinin İran ayağını etkileyebileceği olasıdır. Sonuçta İran Şeriat rejimi ile yönetilmektedir. İslami yönü ağır basmaktadır ve son saldırıdan sonra ki en sert açıklama Siyonizme ölüm olarak İran yönetiminden gelmiştir.
Peki İsrailin tüm Filistin topraklarında hakimiyet kurması ne kadar mümkündür? İsrail 1967deki Altı Gün Savaşından sonra Filistin topraklarındaki hakimiyetini genişletmiş, ülkenin yarısından fazlasında yönetime el koymuştur. Filistin halkı ise Gazze ve Batı Şeriaya hapsedilmiş, onun dışında kendi ülkesinde mülteci konumuna düşmüştür. Saldırılarda Filistinli Arapların verdiği kayıplar bilinçli bir politikanın göstergesidir.
Arap nüfusunu azaltma ve Yahudi nüfusunu arttırma hakimiyet sağlamayı kolaylaştıracak bir yöntemdir ve uygulanmaktadır. Bu ırkçı politikanın yanında Filistin yönetimlerinin teslimiyetçi bir çizgide olmasını sağlamak ikinci yöntemdir. Bunun örneğini de Mahmud Abbaslı El-Fetihte görebiliyoruz. Gazzenin yok olmasına göz yuman Amerikancı Abbasın Gazzede yönetimi ele geçirse bile Amerikancı tavrı, sonunun Barzani veya Talabaniden farklı olmayacağını göstermektedir. Filistinde yaşanan kuşatmanın, çevredeki işbirlikçi Arap rejimleri ile tamamlandığı görülmektedir.
Orta vadede oluşabilecek bu olayları alt alta koyduğumuzda Filistin sınırları içerisinde genişlemeye çalışan İsrailin tüm Filistinde bir hakimiyet kurma olasılığı vardır. Hatta bunun olma olasılığı, eğer ki yeni bir İntifada gerçekleşmezse, -ki Arafatsız bu zor görünüyor- azalmak yerine artacaktır.
BOPta Obama dönemi
Saldırıyı Filistin yerelinde değerlendirdikten sonra ABDnin yeni dönemine de göz atmak gerekiyor. İsrail saldırısı, Obamanın Başkanlık için yemin töreni etmesinden önce gerçekleşti. Obama, 20 Ocakta yeni dönemde Amerikanın zenci başkanı olarak göreve başlayacak.
Amerikancı çevreler saldırıları değerlendirirken saldırıya bir yandan üzülür gibi yaparak timsah gözyaşı dökerken, diğer yandan da sevindiler. Sevinmelerinin sebebi saldırının Bushun başkanlık görevinin devam ettiği süreye denk gelmesiydi. Sonuçta Bush dönemi ABD için saldırgan bir dönemi hatırlatıyordu ve bu imajın yıkılması kolay değildi. Bush görevi devrettiğinde ise Obama ABDye beyaz bir sayfa açacaktı. İşte tüm bu sebepler Amerikancılarımızı çok sevindirdi.
Obama için medyada çok şey yazılıp, çizildi. Görünen o ki ikinci bir Clinton dönemi yaşanacak. Peki Clinton döneminde ne yaşanmıştı? İsrail-Filistin sorunu açısından ele alırsak sürecin diplomatik olarak çözümsüzlüğe doğru sürüklendiği bir dönemdi. Oslo Barış Görüşmeleri ile sorun çözülecek diye beklenirken on yıllık sürenin sonunda İkinci İntifada başlamıştı. Asıl Clinton-Obama benzetmesindeki amaç önümüzdeki dönemde BOP açısından bir değişiklik olacağıdır. Bu ezilenler açısından bir değişiklik değil; sadece emperyalizmin yöntemi farklılaşmaktadır. Artık daha diplomatik yollardan Ortadoğunun daha çok parçalanması ve Sevrin Türkiyeye dayatılması gerçekleşecektir. Yani Beyaz Adam siyah maskeyi suratına geçirecek ve Ortadoğu halklarını sömürmeye devam edecektir.
Anlaşılan Obama döneminde de İsrail saldırıları devam edecek gibi gözüküyor. Eğer İsrail Filistinde orta vadede tam hakimiyet kurarsa, İranın da süreç içerisinde çevre ülkelerle bağlantısı kesilerek yalnız bıraktırılabilir. Zaten komşularına baktığımızda yalnız bir durum gözlenmektedir. Yanı başında Irak Saddamsız başı boş durumda. Amerikanın istediği gibi bir Kürt devleti Kuzey Irakta oluşturuldu. Türkiyede Kürt-İslamcı AKP iktidarı her geçen gün gücünü arttırmaktadır. Suriye tüm olup bitenlerin uzağında kalmak istiyor. Görüldüğü gibi İran aslında şu an bile yalnız konumda. Ama hala Amerikaya meydan okuyor. Peki bundan sonra İranda durum ne olacak?
ABD, Irakta kullandığı PKKnın askeri gücünü PJAK ile İrana kaydırmıştı. Şu an İran Ordusu Kandilde PJAK ile silahlı mücadelesini sürdürmektedir. Ancak önümüzdeki süreçte Irakta yaşanan, İranda da yaşanabilir, PJAK siyasallaşıp İranda hükümet olabilir. Amerikan diplomasisi İran hükümetini PJAK ile masaya oturtursa hiç şaşırılmamalıdır. Sonuçta önemli olan Büyük Kürdistanın kurulması, Ortadoğunun parçalanmasıdır.
Önümüzdeki yeni dönemde yapılacak mücadelenin kilit noktası, BOPun uygulama alanını doğru analiz etmekten geçiyor. İsrailin Filistin saldırısı BOPun kapsama alanındadır. Yahudi, Kürt ve Ermenilerden oluşan Kafkas Seddi Projesi hala yürürlüktedir ve seddi tamamlayacak gelişmeler aynı anda gerçekleşiyor. İsrail saldırırken, Türkiyede Ermenilerden özür dileme kampanyaları yapılıyor. Irakta Kürt devleti kurulurken, aynı anda Türkiyede Kürtçe kanal açılıyor. Kürtler, Kürt birliğinden bahsederken, Türküm demek ırkçılık sayılıyor. İsrailden, Ermenistana çizilen Kafkas hattı ile Türkler Anadoluya hapsedilmeye çalışılıyor.
Yani Türkiye Sevri bir paranoya değil gerçeklik olarak tekrardan yaşamaya zorlanıyor. Peki ya Türkler ne yapmalı?
Türkler ise Kafkas seddini yarmak için önce içerde sonra dışarıda Balkanlardan Orta Asyaya Türk birliğini oluşturacak bir politika izlemelidir.
Ekin AKKOL, 19 Ocak 2009