1. yüz (Toplam 1 yüz)

O kadim vicdan susarsa!!!

İletiGönderilme zamanı: Cmt May 01, 2010 17:50
gönderen slymnkn
"Ben bütün hayatı terörle mücadelede geçmiş sıradan bir jandarma subayıyım. 21 aydır tutukluyum. Hakkımdaki bütün gizli tanık ifadelerini çürüttüm. Kütahya alay komutanı olduğumu söyleyen gizli tanık bile vardı; hayatımda Kütahya'da görev yapmadım.Bütün bu iftiraların tersinin kanıtlanması sizlere bir şey if...ade etmiyor mu?

Bütün bu yalanların delillerle ortaya çıkarılması sizin vicdanınızda ne anlama geliyor? Hangi sorunuza cevap veremedim? Bu adama niçin bu kadar iftira atıyorlar diye hiç düşündüğünüz olmuyor mu? Terör örgütünün yayın organlarında ölmüş anama küfrediyorlar. Beni bu kör kuyuya atanlar, İmralı'daki teröristin intikamını alıyor; bunu göremiyor musunuz?" Bu sözler, ikinci Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından emekli Albay Hasan Attila Uğur'a ait. 9 Nisan 2010 tarihli duruşmada böyle konuştu... 19 aydır tutuklu bulunan gazeteci Tuncay Özkan ile Mahkeme Başkanı Köksal Şengün arasında da şu diyalog geçti: "Şengün- Sesinizi yükseltmeyin, sizi duyuyoruz. Özkan- Ben duymadığınız kanaatindeyim. Şengün- Yanlış kanattasiniz. .. Özkan-Yanlış kanaatteysem düzeltin o zaman.. Beni 22 aydır neden tutuyorsunuz? Hukuken söyleyecek hiç bir şeyim kalmadı. Bundan sonraki duruşmalarda ne anlatacağımı bilmiyorum. Artık kurduğum partinin tarım politikasını anlatacağım sizlere. Bir hafta tarım, bir hafta sağlık..." Mustafa Balbay: "Tutuklandığımda 9 aylık olan oğlum, şimdi 2 yaşında. Beni burada görmesini istemiyorum ama bazen özlemine dayanamayıp getirtiyorum. Aramızdaki cam bölmeyi pencere zannedip elleriyle camı açacağı bir yer arıyor. Oğlum böyle yapınca o kadar hasretle beklediğim görüş günü benim için ızdırap oluyor, bir an önce bitmesi için dua ediyorum. Bunları dramatik bir durum yaratmak için anlatmıyorum, ancak bu dava böyle de bir sosyal dram yaratmıştır. Bunu görmenizi bekliyorum" Balbay, tutuklular olarak kendi aralarında "Umut Borsası" (UBOR) adlı bir sanal şirket kurduklarını, her gün tahliye toto oynadıklarını da anlattı. Tahliye olanların özgürlüğe kavuşmaktan neredeyse utandıklları için sevinemediklerini söyleyen Balbay, "Tahliye olan sevinemiyor; çünkü içeride kalanların hüznü çöküyor üstlerine, onların yerine biz seviniyoruz" dedi... Bir de adı sanı bilinmeyenler, avukatı bile olmayanlar, hayatında hiç hakim karşısına çıkmadığı ve topluluk karşısında konuşma deneyimi olmadığı için susanlar var.

Sıradan, yoksul insanlar..

Aileleri 20 aydır bir kez bile ziyaretlerine gelememiş. Neden tutuklandıkları nı bilmiyorlar, söyleyecek sözleri yok.Böyle giderse, sanıklıktan tanıklığa geçen Ümit Sayın gibi bilemedikleri bir suçu işlemiş olabileceklerine kendilerini inandırmaya başlayacaklar. .. Tutuklanma şokunun ilk bir haftası "avukatım itiraz etti, serbest bırakılabilirim" umuduyla geçiyor.

Bu umut söndüğünde sıra "İlk duruşmada çıkarım"a geliyor.

Sonra, "Bu hafta salıverilenler arasında olabilirim" başlıyor.

Bu şekilde aylar, yıllar geçiyor...

Yapılan savunmalar önce hukuki ifadeler taşıyor, sonra siyasi içerikli ve öfkeli bir hâl alıyor. Son aşamada hakimlerin vicdanlarına seslenmeler başlıyor. Tıpkı kanserin safhaları gibi... Bütün umutlar tükenince suskunluk başlıyor. İlk zamanlar her duruşmada söz alıp konuşurken şimdi tamamen susan insanlar var. Kafeste olduğunu kabullanemeyen bir kuşun, kendini günlerce parmaklıklara çarpması, sonra yorgun düşüp hayata küsmesi gibi.. Salona bakıyorsunuz. . Umut bitmiş, inanç bitmiş, insanlık bitmiş... Hepsinden önemlisi, hukuk bitmiş... İnsanlığın, Allah'la şirk koşmaya yetkili kıldığı tek mevki olan; suçlu ile suçsuzu ayıran, kimini sonsuz izdırabın kaynağı cehenneme, kimini sonsuz mutluluğun kaynağı cennete gönderebilen hakimlik mesleği yenilmiş, susmuş... Binlerce yıllık o kadim vicdan susmuş... Siz, sanığın etkili savunması karşısında yere bakan hakimleri eski Türk filmlerinde gördünüz değil mi?

Hatta o hakim Hulusi Kentmen ise bir de mendil çıkarıp ağlardı. Böyle tanıdık biz Türk hakimini.

Sert ama bir o kadar da babacan. Mangal gibi yürek, mangal gibi vicdan... Yolunuz bir gün Silivri'ye düşerse gidip görün.. Artık hakimler yere bakmıyorlar; mendil çıkarıp ağlayan hiç yok.

Sadece boş bakışlarla bakıyorlar..Sanı klar konuşuyor, onlar susuyorlar.

Biz mahkemede hakimler soru sorar, sanıklar susma hakkın kullanır sanırdık; burada sanıklar soru soruyor hakim ve savcılar susma hakkını kullanıyorlar. Dini ve manevi değerleri savunduklarını söyleyen bir takım çarpık adamlar bir boşluk anında iktidara geldiler, "Ensest ve çocuklarla seks meşrudur, cinsel özgürlük hakkıdır" diyen cehennemlik sapıklarla elele verdiler ve işte bunlar oldu. Gelinen nokta böyle; herkes gurur duysun... Biliyorum, burada anlattıklarım yazar, gazeteci, aydın, politikacı, hukukçu vs. kılığında dolaşan kimi sapkınlara daha sadist hazlar yaşatacak. "Eee, çeksinler cezalarını, yaşın yanında kuru da yanar" diye pis pis sırıtacaklar.

"Biz neymişiz yahu!" diyerek zevkten kıvranacaklar.

"Bütün kurumların, bütün kavramların, bütün insanlık değerlerinin nasıl da içini boşalttık" diye sevinç çığlıkları atacaklar.

Bu felaketin adına "değişim" diyecekler, "dönüşüm" diyecekler, "demokrasi" diyecekler.Televizy onlarda birbirlerini ağırlayıp ahlâksız bir şımarıklıkla konuşacaklar da konuşacaklar. .. Ama unutmasınlar, hiç bir bataklık yoktur ki kendini yaratanı da yutmasın.. Ve yoldan çıkmış, sapkınlığı seçmiş bir kavim yoktur ki Allah'ın gazabına uğramasın. Unutmasınlar; hakim susarsa, o kadim vicdan susarsa, her şey susar. Herkesin ve her şeyin sonu gelir.. Fatma Sibel YÜKSEK