1. yüz (Toplam 1 yüz)

ABD+AKP+PKK+BDP+(MHP+NeoCHP)’nin Özgürlükçü(!) Yeni Anayasası / Halûk DURAL

İletiGönderilme zamanı: Çrş Eki 12, 2011 22:15
gönderen Güncel Meydan
ABD+AKP+PKK+BDP+(MHP+NeoCHP)’nin Özgürlükçü(!) Yeni Anayasası


Haluk DURAL
Ulusal Strateji Merkezi – USMER İstanbul Başkanı


Bu yazı TEORİ Dergisi’nin Haziran 2011 tarihli 257. Sayısında yayınlanan makaleden alıntı yapılarak, güncellenmiştir.


Bu Meclis “Yeni Anayasa” yapamaz

Geçtiğimiz 12 Haziran 2011 milletvekili genel seçimleriyle oluşan TBMM yeni bir anayasa yapamaz. Çünkü, oluşumunu sağlayan hukuki çerçeve yürürlükteki 1982 Anayasasıdır. Tüm faaliyetlerini bu Anayasaya uygun ve onun sınırları içinde yapmakla yükümlüdür. O nedenle mevcut anayasanın 175. Maddesinde çizilen sınırlar içinde kalmak şartıyla sadece “anayasa değişiklikleri” yapabilir. Herne kadar TBMM, millet iradesinin tecelli ettiği yer olmakla beraber, bu meclis emperyalizmi tepeleyen, İstiklâl Savaşımızı başaran, yeni devletimizi ve cumhuriyetimizi kuran, “aslî kurucu iktidarı” temsil eden bir “kurucu meclis” değildir. Yeni anayasalar, mevcut ve yürürlükteki bir anayasaya göre seçilmiş milletvekillerinden oluşan “kurulu iktidarlar” tarafından değil, “aslî veya talî kurucu iktidarlar” tarafından yapılır.


Anayasa, devlet ideolojisinin belgesidir

Öncelikle anayasanın tanımı konusunda insanları yanıltan tariflerden arınmak gerekmektedir. Son zamanlarda yaygın kullanılan tanımlardan bir tanesi “anayasalar, devletle bireyler arasındaki toplumsal uzlaşmadır” şeklinde olan tanımdır. Halbuki çağdaş anayasaların hepsi, ya bireylerin haklarının olmadığı sömürgelerde verilen bağımsızlık savaşları sonrasında kan ve silahla kurulmuş olan devletlerin ya da mutlakiyet rejimlerinlerinde tiranlara karşı verilen kanlı mücadeleler sonrasında elde edilen haklarla devletin yeniden şekillendirildiği hallerde ortaya çıkmış belgeler olup hiçbiri toplumsal uzlaşma metni değildir.

Bilindiği üzere “Hukuk, belli bir toplumda, belli bir dönemde, yürürlükte olan ve devlet tarafından yaptırıma bağlanmış toplumsal davranış kurallarının bütünüdür.” [1]  Taraflarından biri devlet olan hukuk, kamu hukuku olarak anılır ve biçimsel açıdan iç ve uluslararası kamu hukuku diye ikiye ayrılır. “Anayasa hukuku, bir iç kamu hukuku olarak, devletin temel kuruluşunu, işleyişini, iktidarın el değiştirmesini ve iktidar karşısında bireylerin özgürlüklerini inceleyen bir disiplindir. Anayasa Hukuku, öteki hukuk disiplinlerinin kaynağını oluşturan mekanizmaların kuruluşlarını da kapsamına almaktadır. Yasama, yürütme ve yargılama kuruluşlarının kaynağı Anayasa Hukukundadır.” [2] 

Anayasa Hukukunun ilk biçimsel kaynağı anayasadır ve Anayasa bir devletin temel yapısını, kuruluşunu, iktidarların devrini ve devlet iktidarı karşısında bireylerin özgürlüklerini düzenleyen, devletin ideolojisinin açıklandığı belgedir.

Nitekim batı dillerinde anayasa için oluşum/kuruluş anlamına gelen “constitution” kelimesi kullanılır. Bu kelimenin anlamını yazar Demirtaş Ceyhun şöyle açıklamaktadır:

    Constitution frenkçede (Batı dillerinde) bir yasa değil, Katolik Kilisesi’nin teokratik devletlerine karşı yüzyıllar boyu verilmiş kanlı mücadelelerin sonunda kurulan laik (seküler) devletlerin kuruluş sözleşmesi anlamına gelmektedir. Yani meşruiyetin kutsal güçlerden ve hanedandan alınıp Meclis’e devredildiği, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı, teokratik devletin seçeneği olarak bulunmuş devlet türünü tanımlamaktadır. [3] 


Çağdaş anlamda ilk anayasa, sömürgecilere karşı verilen bağımsızlık savaşı ve 1776 yılındaki Amerikan devrimiyle kazanılan bağımsızlık sonrasında 1789’da kabul edilen Amerikan anayasasıdır. Yedi madde olarak hazırlanmış olan bu anayasaya daha sonra 27 tane ek yapılmış, ancak ilk yedi madde aynen korunmuştur. İlk ekleme 1791 yapılan insan hakları ile ilgili olandır.

Görüldüğü gibi AKP, TÜSİAD ve benzeri çevrelerce çok öykünülen ABD anayasası, bir toplumsal uzlaşmayla ve devletle birey arasındaki ilişkileri düzenlemek üzere yazılmamış, tam tersine sömürgeci İngiliz ve Fransızlara karşı savaşla kazanılan bağımsızlık sonrasında kurulan devletin yapısını ve işleyişini belirleyen bir ideoloji metni olarak “Kurucu İktidar” tarafından kaleme alınmıştır.


Anayasaları kim yapar, kim değiştirir?

Anayasanın yapılması herşeyden önce sistemin üzerine dayandığı ilkeleri ve temelleri oluşturma yani bir “kurma işlemi” olduğu için, Anayasaları yapan ya da değiştiren iktidara “Kurucu İktidar” adı verilir. “Kendisinden önce varolan hiçbir anayasa hükmüne uymak zorunda olmaksızın anayasayı ilk kez ya da yeni baştan yapan iktidara 'Aslî Kurucu İktidar', buna karşılık kendisinden önce varolan anayasanın maddi ve şekli sınırlarına uyarak değiştirme yetkisine sahip olan iktidara da 'Tali Kurucu İktidar' adı verilmektedir. [4] 

Aslî Kurucu İktidarlar ne zaman ortaya çıkar?

    - Birincisi, Devletin ya hiç olmadığı ya da işgal, savaş gibi nedenlerle yokolmasından sonra yeniden kurulduğu zamanda ortaya çıkar. Buna en iyi örnekler 1787 Amerikan Anayasası ve TBMM tarafından yapılan 1921 anayasasını yapan iktidarlardır.

    - İkincisi, varolan ülkenin ya da hukuk düzeninin bir savaş, ihtilâl veya bir hükümet darbesi yolu ile ortadan kalkması ve yeniden kurulması durumudur. II. Dünya savaşı sonrasında Almanya, İtalya, Japonya ve Fransa’da 2, 3, 4, ve 5. Cumhuriyetler anayasalarını yapan bu iktidarlardır.

    - Üçüncüsü, bir ülkede siyasal sistemin ve ona dayalı hukuk sisteminin yıkılması, Devletin ve sistemin üzerine kurulu olduğu kurucu felsefe ve ideolojinin değişerek yeni bir kurucu felsefe, siyasal sistem ve hukuk düzeninin kurulması sırasında ortaya çıkar. Şahlık rejiminin yıkılmasından sonra İran (H. Dural’ın eklemesi) ve Sovyetler Birliği sonrası Rusya örnek olarak verilebilir. [5] 


Siyaset bilimci Prof. Dr. Münci Kapani ayrıca “kurulu” ve “kurucu” iktidar tanımlaması yaparak aralarındaki önemli ayrıma işaret etmektedir;

    Kurulu iktidar (ki bundan özellikle devletin siyasal organları olan yasama ve yürütmeyi anlamak gerekir) kaynağını ve yetkilerini Anayasadan alır ve bu yetkileri gene Anayasa tarafından çizilmiş olan sınırlar içinde kullanır. Her istediği kanunu çıkaramaz, her istediği emri veremez. Kendisini bağlayan hukuk kuralları (anayasa kuralları) buna engel olur.

    Kurucu iktidar ise devletin temel hukuk düzenini yaratırken, iradesini sınırlayan üstün pozitif hukuk kuralları ile bağlı değildir. Bu bakımdan tamamen bağımsız ve sınırsız bir iradeye sahip olduğu söylenebilir
    .” [6] 


Kapani de kurucu iktidarı “Asıl Kurucu İktidar” ile “Tali Kurucu İktidar” diye ikiye ayırmaktadır. Tali (İkincil ya da değiştirici) kurucu iktidara yürürlükteki Anayasada değişiklik yapmak hakkını teslim ederken hukuki yönden tam ve mutlak bir hareket serbestisine sahip bulunmayabileceğine, iradesine bir sınır konmuş olabileceğine dikkat çekmekte ve kurulu iktidarın (siyasal iktidarın) “egemen” bir iktidar olmadığına dikkat çekmektedir. [7] 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir Kurtuluş Savaşı ile kurulmuştur ve “Aslî Kurucu İktidar” o süreçte oluşmuş ve 1921 ve 1924 Anayasalarını yapmıştır.

Aslî Kurucu İktidar 20 Ocak 1921 tarih ve 85 nolu kanunla kabul ettiği Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun birinci maddesinde “Egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğunu ve idare usulünün, halkın kaderini kendisinin idare etmesine dayandığını” belirterek devlet ideolojisini belirlemiştir. [8]  Aynı Aslî Kurucu İktidar, 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilân etmiş ve 1921 anayasasında yaptığı değişiklikle yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ideolojisini anayasaya kaydetmiştir. [9] 

Daha sonra, aynı Aslî Kurucu İktidar 1924 anayasasını hazırlayarak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ideolojisini 8 madde halinde anayasanın Birinci Bölüm, Esas Hükümler başlığı altında daha ayrıntılı olarak belirlemiştir. [10]  Bu anayasanın 102. Maddesinin son fıkrasıyla ise devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki birinci maddeye değişmezlik getirilmiştir. [11] 

1961 ve 1982 anayasaları ise 1960 devrimi ve 1980 Amerikancı askerî darbeleri sonrasında “Tali Kurucu İktidar”lar tarafından yapılmıştır. Tali Kurucu İktidar, kendinden önce Aslî Kurucu İktidar tarafından yapılan anayasalarda belirlenmiş olan devletin ideolojisinin sınırları içinde kalarak, 9 Temmuz 1961 tarih ve 334 sayılı kanunla kabul edilen 1961 anayasasında aynı hükümleri korumuştur. [12] 

Ayrıca 1961 anayasasının 153’üncü maddesi ile sekiz adet “Devrim Kanunu” ve 156’ıncı maddesi ile “Başlangıç Kısmı”nın anayasaya dahil olduğu hüküm altına alınmıştır.

Benzer durum, 1982 anayasası için de geçerlidir. 7 Kasım 1982 tarih ve 2709 sayılı kanunla kabul edilen 1982 Anayasası da Aslî Kurucu İktidar tarafından oluşturulan devlet ideolojisini yeni anayasada aynen korumuş, 174’üncü maddesi ile “Devrim Kanunlarını” koruma altına almış, 176’ncı madde ile “Başlangıç Kısmı”nın anayasaya dahil olduğunu belirtmiştir. Ancak 1982 Anayasası, kendinden öncekilerden farklı olarak devletin temel ideolojisini yansıtan ilk üç maddeyi değiştirilemez kılıp, koruma altına almıştır. [13] 

Aralarında ABD, Fransa, Norveç, İsviçre, İtalya, Portekiz, Yunanistan gibi pekçok ülkenin anayasalarında, devletin temel ideolojisi yansıtan maddelerin değiştirilemeyeceğine amir hükümler bulunmaktadır. [14] 


Kurulu İktidar anayasanın değişmez hükümlerini değiştirebilir mi?

M. Kapani’nin yukarıda değindiğimiz “Kurulu iktidar” tanımındaki “devletin siyasal organları olan yasama ve yürütme” kaynağını ve yetkilerini Anayasadan alır ve bu yetkileri gene Anayasa tarafından çizilmiş olan sınırlar içinde kullanır. Her istediği kanunu çıkaramaz, her istediği emri veremez. Kendisini bağlayan hukuk kuralları (anayasa kuralları) buna engel olur. Ancak, eğer kurulu iktidar, yazımızın başlarında belirttiğimiz gibi, önce anayasanın değişmezlik maddesini (4’üncü madde) değiştirip/kaldırıp sonra korumasız kalan ilk üç maddede değişiklik yaparsa ne olur? Böyle bir eylem, anayasa yasaklarını aşmaya yönelik bir “anayasaya karşı hile” olarak kabul edilir. Seçmen çoğunluğunun temsilcileri tarafından böyle bir yola tevessül edilmesi, Aslî Kurucu İktidar tarafından konulmuş olan anayasal temelleri sahiplenen azınlığın haklarının gaspı anlamına geleceğinden, her türlü demokratik yaklaşıma aykırı ve demokrasiyle bağdaşmaz bir durumdur.

Böyle bir durum, 2008 yılında AKP tarafından kısaca “türbana özgürlük” amacıyla anayasanın 10. ve 42. maddelerinde değişiklik yapan 9.2.2008 tarih ve 5735 sayılı anayasa değişiklik kanununun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi sırasında ayrıntılı olarak ele alınmış, getirilen değişiklerin anayasanın 4. maddesine göre değiştirilmesi teklif edilemeyecek olan 2. maddesine aykırı olduğu tespit edilmiş 5735 sayılı anayasa değişiklik kanunu iptal edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi iptal kararında “Anayasa’nın 175. maddesine göre Anayasayı değiştirme yetkisi TBMM’ne tanınmıştır. Kaynağı Anayasa olan bu yetkinin Anayasa’nın öngördüğü yöntemlerle ve Anayasaya uygun olarak kullanılacağı kuşkusuzdur. Yasama organı bu yetkisini 175. maddede belirtilen yöntemle kullanırken, yetkinin herşeyden önce aslî kurucu iktidar tarafından kullanılmasına izin verilen bir yetki olması gerektiği açıktır.

Anayasa değişikliklerinin yukarıda belirtilen Anayasa normlarının bütünlüğünden doğan ve Anayasanın ilk üç maddesinde somutlaşan temel tercihe uygun olması gerekir. Bu çerçevede Anayasa’nın yetki normu olan 175. maddesi, bu yetkinin sınırını çizen 4. maddesi ve bu sınırların dışına taşan yetki kullanımının hukuksal müeyyidesini belirleme yetkisini öngören 148. maddesinin birlikte değerlendirilmesi zorunludur.

Teklif edilebilir olmayan bir Anayasa değişikliğinin 148. maddenin ikinci fıkrasında öngörülen teklif çoğunluğu koşulunu yerine getirmiş olması, hukuken geçersiz nitelikteki bir yasama tasarrufunun sırf sayısal çokluğun gücüyle etkin kılınmasının gerekçesi olamaz. Zira kurulu iktidar olan yasama organının işlem ve eylemlerinin geçerliliği, aslî kurucu iktidarın öngördüğü anayasal sınırlar içinde kalması koşuluna bağlıdır.
” denilmektedir. [15] 

Bütün bu hukukî gerçeklere karşın AKP, 12 Haziran 2011 seçimlerinden sonra TBMM’nde sahip olduğu çoğunluk ve PKK ile yapılan müzakerelerde sağlanan yüzde 95 uyum nedeniyle yemin edip Meclise gelen BDP ve CHP içindeki “liberal ve özgürlükçü” (Sorosçu, PKK’lı, Fettullahçılar anlaşılmalı) milletvekillerinin de desteğiyle, anayasayı değiştirecek çoğunluğa sahip olursa veya referandum yoluyla anayasanın önce 4’üncü ve sonra 2, 3, 174 ve 176’ıncı maddelerinde Aslî ve Talî Kurucu İktidarlar tarafından konulmuş olan değiştirilemez maddelerini değiştirirse; anayasanın Başlangıç Kısmının son fıkrasına göre “demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi edilmiş” olan anayasayı korumak ve Aslî ve Talî Kurucu İktidarlar tarafından devletin temel felsefesini oluşturan anayasanın değiştirilemez maddelerini savunmak için, bu maddeleri sahiplenen Türk vatandaşların “direnme hakkı” doğar.

Nitekim bu husus, TBMM Anayasa ve Adalet Komisyonu üyesi on CHP milletvekili 26 Ocak 2011 tarihinde yayınladıkları bir bildiriyle halkın meşru direnme hakkı şeklinde dile getirilmiştir. Prof.Dr. Muammer Aksoy 1958 yılında Forum Dergisinin 15 Ağustos 1958 tarihli 106 ve 1 Eylül 1958 tarihli 107. sayılarında yayınlanan “Milletlerin ‘İsyan ve İhtilâl Hakkı’na dair” isimli makalesinde zulme karşı direnme hakkının doğabileceği durumu belirterek, “hükümet veya Devlet Şefinin vatandaş hak ve hürriyetlerini sistemli olarak ihlal etmesi halinde, ona karşı koymanın uygun bulunması, mantıkî bir zorunluluk ifade eder. İktidarlar hukuka bağlı kalmazlarsa, zulüm etmiş olurlar. Tanınmış Devlet adamı Hermann Rausching’in dediği gibi ‘kuvvet ve keyfilik yoluna sapılması, yalnız bir azınlığın zora başvurarak ihtilâlle devlet gücünü ele geçirmesi halinde değil, aynı zamanda meşru biçimde iktidara gelen yasama veya icra kuvvetinin, açık yahut gizli bir darbe ile veya hukuka aykırı kanunların yardımı ile bir zalim haline gelmesi durumunda da bahis konusudur.” demektedir. [16] 


AKP yeni özgürlükçü(!) anayasayı nasıl yapacak?

Yapılan son genel seçimlerden sonra 1 Ekim 2011 günü açılan TBMM’nin gündeminin ilk sırasına “Yeni Anayasa” konusu alınmıştır. Bir Kurucu Meclis oluşturmak yerine, bu Meclisin yeni anayasa yapmasının meşru olmayacağı görüşüne gelecek olan AKP, mevcut anayasayı başlangıç ilkelerini ve değişmez olan ilk üç maddesini değiştirip, devletimizin kuruluş ideolojisini yok ederek yapacağı anayasa değişikliği ile yeni bir anayasa yapmış olacaktır.

Bilindiği üzere AKP 2007 yılında Prof. Ergun Özbudun başkanlığındaki bir ekibe parası karşılığı bir anayasa taslağı hazırlatmıştır. Kamuoyuna açıklanmayıp halktan gizlenen bu taslak, Mart 2008’de Prof. Ergun Özbudun’un da dahil olduğu AKP milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat başkanlığındaki bir heyet tarafından ABD’de Colombia Üniversitesi'nin Demokrasi, Hoşgörü ve Din Çalışmaları Merkezi (CDTR) ile Din, Kültür ve Kamu Yaşamı Enstitütüsü'nün 3 Mart'ta New York'ta düzenlediği konferansta ABD’li yetkililere anlatılarak onların tavsiye ve aferinleri alınmış, ancak bugüne kadar Türk halkına açıklanmaya cesaret edilememiştir.

AKP’nin yeni anayasa girişimi hakkında önemli bir açıklama, son anayasa referandumu ile kabul edilen değişiklikler sonrası üye sayısı 11’den 17’ye çıkan ve üyelerinin çoğunluğu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından atanan yeni Anayasa Mahkemesinin hukukçu olmayan başkanı Haşim Kılıç tarafından dile getirilmiştir. Haşim Kılıç, 1 Ekim 2010 tarihli gazetelerde [17]  yeralan demecinde;

    Bence ilk 3 maddeyi dondurmak, evrensel hukuk kurallarına uygun değil. Laikliği, demokrasiyi, hukuk devletini daha ileri götürecek düzenlemelere engel olmaması gerekir. Değişiklikler, ilk 3 maddedeki değerleri geri götürmüyorsa, Anayasa Mahkemesi izin veriyor. Bu değerlerin içini boşaltan düzenlemelere ise izin vermiyor. O nedenle gerektiğinde ilk üç maddeye pozitif olarak dokunulabilir. Bu hassas bir nokta


diyerek, 1982 anayasasının dokunulamaz olan ilk üç maddesinin değiştirilmesine yeşil ışık yakmıştır. Gerek R. Tayyip Erdoğan ve gerekse AKP’nin çeşitli yöneticileri farklı tarihlerde yeni bir anayasa yapacakları konusunda pekçok açıklama yapmışlardır. Son olarak Bülent Arınç Mayıs başında Bursa’da yaptığı bir konuşmada Anayasa değişikliği tartışmalarına ilişkin, ''Rektifiye götürmeyecek bir motor var elimizde. Onun için daha yenisini yapmamız lazım. Daha kısa, daha öz, temel hakların ön planda bulunduğu, birey odaklı bir anayasa. Bu anayasa mümkün olduğu kadar katılımcı ve demokratik yöntemlerle yapılacak ama bırakın 367'yi, 467 ile bile Meclis'te kabul edilse halk oylamasına götüreceğiz. Yani sonucu halk belirleyecek'' diyerek amaçlarını netleştirmiştir.

Ancak bütün hazırlıklarına rağmen AKP anayasa çalışmalarını halka açıklamaktan şiddetle kaçınmaktadır. Bu hususu en çarpıcı şekilde değerli gazeteci Sabahattin Önkibar dile getirmiş, “Tayyip Erdoğan halkın özlemle beklediği yeni anayasayı açıklayıp, neden seçimde oy toplamıyor?” diye sorarak gerekçesini şöyle açıklamıştır:

    Demek ki Yeni Anayasa bağlamında gizlenen korkunç şeyler var! Demek ki gizlenen şeyler o kadar rezil ve ürkütücü ki seçim öncesinde onları devlet sırrı gibi saklayıp seçimde vurgun yemek istemiyorlar! [18] 


AKP anayasayı nasıl değiştirecek?

ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde bölgemize yapmakta olduğu saldırılar kapsamında hedef tahtasının tam ortasına koyduğu ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini Türkiye’den kopartmak için ABD+AKP+PKK elbirliğiyle ve MHP+NeoCHP desteğiyle yapacakları anayasa değişikliği için ilk iş, anayasanın 4’üncü maddesini yürürlükten kaldırmak olacaktır. Anayasanın ilk 3 maddesini koruyan bu “Anayasanın 1’inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2’nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.” şeklindeki 4. maddeyi yürürlükten kaldıracak bir anayasa değişikliği yapılacaktır. Bu değişikliğin iptali için Anayasa Mahkemesine dava açıldığı zaman, Haşim Kılıç’ın “ihsas-ı rey”de bulunduğu gibi, çoğunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün seçtiği Anayasa Mahkemesinin 17 üyesi büyük ihtimalle bu değişikliği esas açısından incelemeyip, sadece anayasanın 148. maddesinin ikinci fıkrasındaki “Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır” şartına göre irdeleyip uygun bulacaklar ve iptal istemini reddeceklerdir. Böylece AKP’nin, anayasanın korumasız bırakılan ilk üç maddesinde istediği değişiklikleri yapacak yol açılmış olacaktır.


Anayasa değişikliğinden önceki süreç

AKP’nin anayasada yapacağı değişikliklerin tek bir amacı vardır, Türkiye’yi parçalamak. Çünkü bu hedef ABD’nin Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi çerçevesinde, ABD’nin Akdeniz ile Hazar denizi arasında 250-300 km derinliği olan bir “enerji koridoridoru” açmak istemesinden kaynaklanmaktadır. İçinde Kıbrıs, Lübnan, Suriye, Kuzey Irak, Güneydoğu ve Doğu Anadolu, Nahcivan, Ermenistan ve Azerbaycan’ın bulunduğu bu koridor gerçekleştiğinde, ABD Hazar enerji kaynaklarının üretim bölgelerini istilâ ederek, işgali altındaki Basra petrolleriyle birlikte, bu bölgelerin enerjisine bağımlı olan ve ABD’nin jeostratejik rakipleri durumundaki Çin, Hindistan, Almanya, Fransa’nın ekonomik büyümeleri üzerinde etkin olabilecektir.

Bu projenin önündeki en büyük engel, üniter yapısı ve güçlü ordusuyla Türkiye’dir ve bu nedenle Türkiye ABD’nin ilk saldırı hedefindedir. Özellikle 1980 Amerikancı askerî darbesinden sonra hedefe konan Türkiye’nin zayıflatılması için; IMF’in talimatladığı Özal tarafından uygulamaya konulan liberal ekonomi modeli ile millî ekonomi tahrip edilip, ülke muazzam bir iç ve dış borç yükü altına sokulmuştur. ABD marifetiyle kurdurulan AKP’nin iktidar döneminde TSK’ya karşı tertipler düzenlenerek, zayıflatılması sağlanmış, özgürlük ve demokrasi teraneleriyle ayrılıkçı Kürt hareketi beslenip, büyütülmüştür.

Bölünmenin kolaylaştırılması için kamuoyu ve hukuk zemininde millî devlet yapımız zayıflatılmıştır. Bu girişimleri kısaca hatırlayalım:

- Mesut Yılmaz’ın Dışişleri Bakanı olduğu 2. Özal Hükümeti döneminde Türkiye, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı 1988 yılında imzalamış, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Özal’ın Cumhurbaşkanı olduğu 1991 yılında 3723 sayılı ve 12.04.1991 tarihli yasa ile TBMM tarafından onaylanmıştır. Bu sözleşmenin 2’inci maddesine göre “Özerk yerel yönetimler ilkesi ulusal mevzuatla ve uygun olduğu durumlarda anayasa ile tanınacaktır.” Üçüncü maddesinin 1’inci fıkrasında ise “Özerk yerel yönetim kavramı yerel makamların, kanunlarla belirlenen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme ve yönetme hakkı ve imkanı anlamını taşır.” denmektedir.

Görüldüğü gibi, milleti tamamen ayrıştırmaya yönelik bu yerelleşmeyi güçlendirip, millî devletin merkezî yapısını çözmeyi amaçlayan benzer hükümler içeren bu Sözleşme, anayasal dayanağı olmadığı için bugüne kadar yürürlüğe girmemiştir. Yapılacak bir anayasa değişikliği ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin federatif bir yapıya geçmesine kadar patlamaya hazır bir bomba olarak bekletilmektedir.

- Ekim 1991’de Özal’ın “federasyonu konuşalım” demesiyle devam eden süreç, 2 sayılı Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun yürürlükten kaldırılması, Nisan 2001’de Ecevit başkanlığındaki 57. hükümetin Yerel Yönetimler Yasa Tasarısını TBMM’ne sevki, 2 Nisan 2003’de Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile 2 sayfa 9 maddelik gizli antlaşma imzalamasıyla sürmüştür.

- Daha sonra BM İkiz Yasaları da denen Siyasi ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi Anayasanın 90’ıncı maddesi uyarınca 4.06.2003 tarihinde 4867 ve 4868 sayılı kanunlarla kabul edilip, yürürlüğe girmiştir. Bu iki Sözleşmenin birinci maddeleri aynıdır ve “halklara kendi kaderini tayin hakkı” tanımaktadır.

- Türkiye’nin de taraf olduğu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 24.10.1970 tarihinde, 2625 sayılı kararı ile kabul edilen “Uluslararası Hukuk İlkeleri Bildirgesi”nin 1’inci maddesinin 5’inci fıkrasının 1. ve 2’inci paragraflarında “Her Devlet BM Sözleşmesinin öngördüğü tedbirlere uygun olarak, Halkların Eşit Hakları ve Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı’na saygı duymak ve geliştirmekle yükümlüdür” denmektedir. Aynı Bildirge’nin 5. fıkrasının 4. paragrafına göre “Kendi Kaderini Tayin Hakkı”nın uygulama alanları:

    o Bağımsız ve Egemen bir Devlet Kurmak, (PKK’nın talebi)

    o Bağımsız bir Devlet ile Birleşmek veya Ortaklık, (Barzani ile birleşmek)

    o Bir diğer politik statü olarak ortaya çıkmak, (Demokratik Özerklik-Katalon Anayasası) şeklinde sayılmaktadır.


- Devlet Bakanı Ali Babacan, ABD Maliye Bakanı John Snow 22.09.2003 tarihinde Dubai’de 1 milyar dolar hibe veya 8,5 milyar dolar kredi karşılığında Kuzey Irak’a askerî operasyon yapmamayı taahhüt ettiği bir GİZLİ antlaşma imzalamış, ancak antlaşma TBMM’nin bilgi ve onayına sunulamamıştır.

- Uluslararası sözleşme ve antlaşmaların onaylanmasını düzenleyen Anayasanın 90’ıncı maddesine 7.05.2004 tarih ve 5170 sayılı yasa ile “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” diye çok vahim bir 6’ncı fıkra eklenmiştir. Anayasaya eklenen bu madde ile Türkiye’nin bölünüp, parçalanması için onaylanan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, BM İkiz Sözleşmeleri vb. tüm uluslararası antlaşmalara yasalarımızın üzerinde bir anayasal üstünlük sağlanmıştır.

- Abdullah Gül’ün Dışişleri bakanıyken yetkisi olmadığı halde, 2 Nisan 2003 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile imzaladığı 2 sayfa 9 maddelik gizli antlaşmanın 7’inci maddesinde Türkiye’yi yükümlülük altına soktuğu taahhüde uygun olarak, ABD’nin acilen çıkarılmasını istediği Kamu Temel Yasası 5227 sayı ile TBMM’nde kabul edilmiştir. Bu yasa 8.08.2003 tarihinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından Anayasada belirtilen üniter devlet yapısına aykırı olduğu gerekçesiyle veto edilmiş olup, halen uykuda beklemektedir ve eğer Anayasanın değişmez ilk 3 maddesi değiştirilip, Türk Devleti üniter yapıdan, Amerikalıların müteaddit defalar istediği şekilde, federasyona dönüştürülürse yeniden yasalaştırılacaktır. Bu yasa ile Sağlık Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı gibi bakanlıklar ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün taşra teşkilatlarının Yerel Yönetimlere devredilmesi sağlanarak, merkezî devlet yapımızın tahrip edilmesinde yeni bir merhale aşılacaktır.

- AB’nin Aralık 2004’de yayınlanan Türkiye İlerleme Raporunda ilk defa Lozan’da sayılanlar dışında “Kürt ve Aleviler” için AZINLIK ifadesi kullanılarak, haklarının tanınması istenmiştir. Ayrılıkçı Kürt hareketi derhal Kendi Kaderini Tayin Hakkı’nı diline dolamış, o tarihte başkanlığını Şeyh Sait’in torunu Abdülmelik Fırat’ın yaptığı Hak ve Özgürlükler Partisi HAK-PAR, kendilerinin azınlık olduğunu belirten ve nereden topladığı bilinmeyen 1 milyon imzalı bir dilekçeyle BM’e başvurarak, Kendi Kaderini Tayin Hakkı istemiştir. Ancak, uluslararası hukuka göre azınlıkların “Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı” olmadığı anlaşıldığından bu azınlık lafı artık ağza alınmaz olmuştur.

- AB’ye uyum adı altında 25 Ocak 2006 tarihinde 5449 sayılı Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun kabul edilmiştir. Bu kanun ile Türkiye 12 bölge ve 26 ajansa ayrılmıştır. Bu kanunun 4.c maddesinde, temin edilecek iç ve dış kaynaklı fonların kullanımını düzenleyerek, kurulacak ajanslar vasıtasıyla yerel yönetimleri güclendirmek şeklinde bir genel görev tanımı yapılmaktadır. Böylece merkezî hükümetin yetkilerinin yerel yönetimlere devri ile federatif devlet idaresini oluşturmanın altyapısına bir taş daha eklenmektedir. Bu yolla, yabancı devletlerin merkezî hükümet dışında Türkiye’ye yerleşmesi için bir vasıta hazırlanmaktadır.

- Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisinin Haziran 2006 tarihli sayısında Amerikalı emekli Yarbay Ralph Peters “Kanlı Sınırlar, Daha iyi bir Ortadoğu nasıl olabilir” başlıklı bir makale yayınlamıştır. Bu makalesine eklediği yeni sınırları gösteren haritadaki ABD’nin kuracağı “Hür Kürdistan” isimli devletin kuzey sınırlarının (Kuzeydoğu+Ortadoğu+Güneydoğu Anadolu) Bölge Kalkınma Ajanslarının sınırıyla çakıştığı görülmektedir.



AKP’nin anayasada yapacağı muhtemel değişiklikler

Yukarıdaki hatırlatmalardan görüleceği gibi, 1980 Amerikancı askerî darbesinden sonra, Türkiye’nin parçalanmasını kolaylaştıracak tüm hukukî süreç neredeyse tamamlanmış, son darbe olarak geriye AKP’nin ve işbirlikçilerinin anayasada yapacakları değişiklikler kalmıştır.

Anayasada yapılacak değişiklikler için kamuoyunu hazırlama görevi TÜSİAD’a verilmiştir. Bu görevi bihakkın yerine getiren TÜSİAD, başını yine Prof. Ergun Özbudun’un çektiği bir gurup akademisyene Mart 2011 tarihli “Yeni Anayasa Yuvarlak Masa Toplantıları Dizisi: Yeni Anayasanın Beş Temel Boyutu” isimli bir rapor hazırlatmıştır. Bu raporun tamamını çok fazla eleştirmek mümkündür ancak bunun başka bir yazı konusu olması nedeniyle sadece temel yaklaşımlarını aktarmak yeterli olacaktır.

Rapora göre anayasanın benimsenen temel felsefesi şöyle olmalıdır:

- Anayasa devlet odaklı değil, birey ve insan odaklı olmalıdır. Yani devletin bütünlüğü, bölünmezliğinin önemi yoktur, yeterki insanlar özgür ve mutlu olsun denmekte, devletin olmadığı yerde insanın özgür değil köle olacağı gözardı edilmektedir.

- Anayasa ideoloji bakımından tarafsız olmalı, bir ekonomik model de benimsememelidir. Gerçekte anayasalar devletlerin kuruluş ve devamının ideolojik metinleridir. Bir ekonomik model yazılmayarak mevcut liberal model devam etsin denmektedir.

- Anayasada milliyetçiliğe yer verilmemeli, çoğulcu olmalı, farklı kimliklere hak temelli yaklaşmalıdır. Vatandaşlık tanımlanmasında “Türklük” kavramı kaldırılmalıdır. Buna göre toplum sömürgeleştirilmeye direnmeyecek şekilde milliyetsizleştirilip, kimliksizleştirilerek kökünden kopartılmalı, bunun kolaylaştırılması için de toplum farklı kimliklere bölünerek milletin birliği ve dolayısıyla direnme gücünün yok edilmesi amaçlanmaktadır.

- Başlangıç metninde ideolojik ifadelere yer verilmemeli, kısa olmalı, anayasaya dahil edilmemeli, Atatürk’ün şahsına saygı ifadesiyle yetinilip, Atatürkçülüğe ideolojik ve hukuki anlamlar yüklememelidir. Yani Türkiye Cumhuriyetini kuran “Kurucu İktidar”ın devletin kuruluş ve bekası için koyduğu “tam bağımsızlık” ve “egemenliğin devredilmezliği” kavramları terkedilerek, sömürge olmak istenmektedir.

- Türbana özgürlük sağlanmalı. Yani dinî simgeler serbestleştirilerek, devlet ılımlı islam modeline evrilmelidir.

- Anayasanın 90. maddesine göre onaylanan uluslararası sözleşmeler uygulamada kesin üstünlüğe kavuşturulmalıdır. İç hukuk yerine, emperyalizmin yasalarının uygulanması istenmektedir.

- “Kültürel haklar” anayasada yer almalıdır. Yani toplum ortak kültür ve gelecek birliğinden kopartılarak ülkenin parçalanmasının önündeki en önemli engellerden biri ortadan kaldırılmalıdır.

- Vicdanî ret hakkı tanınmalıdır. Yani ülkenin bağımsızlığına kastedildiği zaman vatanı savunmayacak köle ruhlu insanlar yetiştirilmelidir.

- Egemenlik uluslarüstü kuruluşlarla paylaşılmalı ve uluslararası hukuktan kaynaklanan ilke ve kurallarla sınırlanmalıdır. Yani bağımsızlıktan vazgeçerek, emperyalist devletlerin silah zoruyla dayattıkları kuralları uluslararası hukuk olarak tanıyıp, biat edilmelidir.

- Anayasanın 24. maddesinin son fıkrası kaldırılarak, lâiklik terkedilmelidir. Zaten doğru tanımlanmamış olan olan lâiklik tümüyle terkedilmelidir.

- “Türk Milleti” idafesi anayasadan çıkarılmalıdır. Yani millet kimliksizleştirilmelidir.

- Anayasada kolektif hak statüsünü de içerecek şekilde “kültürel haklar” yer almalıdır. Yani azınlık ahkları kolektif haklar olarak kabul edilip, azınlıklara da BM İkiz Sözleşmelerinin “Halkların kendi kaderlerini tayin hakkının” uygulanması için anayasal dayanak yaratılmalıdır.

- Anadilde eğitim ve anadilin öğrenimi için uygun bir model seçilmelidir. Yani millet birliğinin sağlanmasında en önemli etken olan “dil birliği” yok edilerek, milletin bölünmesi sağlanmalıdır.

- Avrupa Konseyinin Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı koyulmuş olan çekinceler kaldırılarak uygulanmalıdır. Devletin birliğinin zayıflatılarak federasyon ve giderek ayrılma ve parçalanmanın kolaylaştırılması istenmektedir. Bu konuda Neo-CHP de cansiperâne çalışacağını ilân etmiştir.

- Kuvvetli bir kimlik boyutu da bulunan temsilde adalet sağlanmalıdır. Yani ırk bazında siyasi partiler kurularak milletin ayrışması hızlandırılmalıdır.



Görüldüğü üzere TÜSİAD raporu, AKP’nin 12 Haziran seçimlerinden sonra yapmayı planladığı anayasanın temel ilkelerinin çerçevesini hemen hemen çizmiş bulunmaktadır. Bu AKP anayasasının temel işlevi, Türk milletini kimliksizleştirmek, üniter devlet yapısını federale çevirmek, millet birliğini parçalayıp, çok kimlikli, çok etnikli ayrışmış bir yapı kurmak, farklı kimliklere ayrılma hakkı tanımak, böylece emperyalizmi tepeleyerek kurulmuş bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devletini bölüp, parçalayarak ABD liderliğindeki batı emperyalizminin kolayca yutacağı küçük lokmalara çevirerek yoketmek olacaktır.


CHP ne yapmalıdır?

Mecliste kurulan ve gurubu bulunan partilerin eşit temsil edileceği “Uzlaşma Komisyonu” ile AKP tarafından önerilen “öncelikle uzlaşılan maddelerden başlayarak anayasa yapma” önerisi, bölücü anayasanın tüm partilerin katıldığı meclis çalışmalarıyla hazırlandığı izlenimi verilerek meşruiyet sağlanması amacıyla kurulmuş tuzaklardır. Çünkü, bazı anayasa maddeleri üzerinde uzlaşma komisyonunda ortak karar alınsa bile bu kararların hiçbir bağlayıcılığı yoktur. Nihaî kararlar Meclis genel kurulunda alınacaktır ve CHP içindeki Atatürkçü ve yurtsever pekçok milletvekili, AKP’nin tuzaklarını deşifre etseler, bölücü anayasanın çıkmaması için cansiperane bir çaba gösterseler de, AKP istediği değişiklikleri yapacak meclis çoğunluğuna sahiptir.

Bu tuzaklara karşı durmanın en etkin yolu, CHP’nin anayasa çalışmalarıyla ilgili Meclis çalışmalarına katılmaması, yürütülmekte olan tiyatroyu kamuoyuna sergilemesidir. Bu durumda, CHP içindeki AKP anayasasına oy verebilecek olanlar, CHP bu oyuna alet olmadan CHP ile yollarını ayırmayı tercih edecekler ama böylece gerçek köklerinin üzerine dikleşecek CHP, AKP’nin bölücü anayasasının meşruiyetini ortadan kaldıracaktır.


Yeni anayasada asgari neler bulunmalıdır?

Eğer, usulüne uygun şartlarda bir “Kurucu Meclis” teşkil edilir ve yeni bir anayasa yapılmak istenirse, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ABD+AB emperyalizminin saldırısı ve yerli işbirlikçilerinin tertipleri karşısında bugün maruz kaldığı bölünme tehditini savuşturabilmek için özellikle yürürlükteki 1982 Anayasasının Aslî ve Talî Kurucu İktidarlar tarafından çizilmiş devlet ideolojisinin yansıtıldığı değiştirilemez 1, 2, 3, maddeleri ile koruma altındaki 173 ve 176’ıncı maddelerinin tüm anayasalarda yer alması gereklidir. Ancak Aslî Kurucu İktidarın 1937 yılında anayasanın 2’inci maddesine koyduğu Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik ilkelerinin yeniden anayasaya konulması düşünülmelidir.


Başlangıç Bölümüne

- “Büyük Nutuk, Başlangıç Bölümünün ayrılmaz bir parçasıdır” ifadesi eklenerek, Cumhuriyetimizin hangi koşullarda kurulduğu anayasal bir hüviyete kavuşturulmalı,

- Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” tanımı,

- Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” özdeyişine uygun olarak, Türk Milleti fertlerine Türk dendiği,

- Atatürk Milliyetçiliği, “Tam Bağımsızlık” ilkesi ve “Egemenliğin devredilmezliği” ilkesi,

- “Anayasayı korumak her Türk vatandaşının hak ve görevidir” ibaresi

eklenmelidir.


BİRİNCİ KISIM

Genel Esaslar


Devletin şekli

Madde-1:
Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.


Devletin nitelikleri

Madde-2:
Türkiye Devleti, manâları Ek-1 inci Maddede verilen; Cumhuriyetçi, başlangıçta belirtilen Atatürk milliyetçiliğine bağlı, halkçı, devletçi, laik ve devrimci bir demokratik hukuk devletidir. [19] 


Devletin bütünlüğü, devlet dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti

Madde-3:


    (1)- Türkiye Cumhuriyeti, ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bir bütündür.

    (2)- Devlet dili Türkçe’dir.

    (3)- Bayrağı; şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

    (4)- Milli marşı İstiklal Marşı’dır.

    (5)- Başkenti Ankara’dır.


Değiştirilemeyecek hükümler

Madde-4:


    (1)- Başlangıç Anayasaya dahildir.

    (2)- Ek Maddeler [20]  Anayasaya dahildir.

    (3)- Anayasanın bu 4’üncü madde hükümleri ile birlikte; 1’inci, 2’nci, 3’üncü ve 13’üncü maddeleri hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.


Devletin temel amaç ve görevleri

MADDE-5:


    (1)- Devletin temel amaç ve görevleri; Türk Milletinin ve ülkesinin bağımsızlığını ve bölünmezliğini korumak, kişilerin temel hak ve hürriyetlerini sınırlayan siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel engelleri kaldırmak, milletin refahını çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmaktır.

    (2)- Devletin ve vatandaşların hak ve menfaatlerini korumak için, uluslararası ilişkilerde, diğer devletlere karşı tam ve aynı şartlarda mütekabiliyet uygulamak.


Egemenlik

Madde-6:


    (1)- Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.

    (2)- Türk Milleti egemenliğini, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyen Kuvvetler Ayrılığı’na ve Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.

    (3)- Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz ve uluslararası kuruluşlar ve yabancılarla paylaşılamaz, kısmen de olsa devredilemez. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanmaz.


Yasama yetkisi

Madde-7:
Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.


Yürütme yetkisi ve görevi

Madde-8:
Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından kullanılır.


Yargı yetkisi ve görevi

Madde-9:
Yargı yetkisi ve görevi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır ve yerine getirilir.


Eşitlik

Madde-10:


    (1)- Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

    (2)- Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

    (3)- Devlet organları ve idare makamları, bütün eylem ve işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır.


Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü

Madde-11:


    (1)- Anayasa hükümleri yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve kişileri bağlar.

    (2)- Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.

    (3)- Hiçbir ikili veya çok taraflı uluslararası antlaşma Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının üzerinde olamaz.


Dinî ve etnik temelde siyaset yasağı

Madde-12:
Türkiye Cumhuriyeti devletinin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı ve Cumhuriyetin niteliklerini değiştirmeye yönelik olarak dinî ve etnik temelde faaliyet gösteren siyasi parti, dernek, vakıf ve tüzel kişilikler kurulamaz, kurulu olanlar bu yönde faaliyette bulunamaz.


Vatana ihanet [21] 

Madde-13: Türkiye Cumhuriyeti devletinin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı ve Cumhuriyetin niteliklerini değiştirmeye yönelik olarak, aşağıdaki ilk dört fıkrada sayılan eylemler vatana ihanet suçudur;

    (1)- Savaş sırasında;

      (a)- düşmana katılmak,
      (b)- düşmana yardım ve yataklık etmek,

    (2)- Casusluk

    (3)- Dinî, etnik ve bölücü temelde silahlı isyana kalkışmak,

    (4)- Yabancı devletlerle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bilgi ve onayına sunulmayan gizli antlaşmalar yapmak,

    (5)- Vatana İhanet suçu ile ilgili diğer hususlar kanunla düzenlenir.

 [1]  Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku (Genel Esaslar), sayfa 2.

 [2]  a.g.e. sayfa 4

 [3]  Demirtaş Ceyhun, Anayasa, Yasa mıdır, s. 43

 [4]  Prof. Dr. Süheyl Batum, 99 Soruda Neden ve Nasıl Çağdaş bir Anayasa, sayfa 36

 [5]  a.g.e., sayfa 39

 [6]  M. Kapani, Politika Bilimine Giriş, Bilgi Yayınları, sayfa 63

 [7]  a.g.e., sayfa 64

 [8]  TEŞKİLÂTI ESASİYE KANUNU, Kanun No: 85, Kabul Tarihi: 20 Kânun-ı Sani 1337 (20 Ocak 1921)


    MADDE 1. - Hakimiyet bilâkaydü şart milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.


 [9]  TEŞKİLÂTI ESASİYE KANUNUN BAZI MEVADDININ TAVZİHAN TADİLİNE DAİR KANUN, Kanun No: 364, Kabul Tarihi: 29.10.1339 (1923)


    MADDE 1. - Hâkimiyet, bilâ kaydü şart Milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekli Hükümeti, Cumhuriyettir.


    MADDE 2. - Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır. Resmî lisanı Türkçedir.


 [10]  ANAYASA (1924), Kanun No ve Kanun Tarihi : 4695, 10/1/1945

BİRİNCİ BÖLÜM

Esas Hükümler



    Madde 1- Türkiye Devleti Bir Cumhuriyettir.


    Madde 2- Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Layik ve Devrimcidir. Devlet dili Türkçedir. Başkent Ankara’dır.


    Madde 3- Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir.


    Madde 4- Türk milletini ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi temsil eder ve Millet adına egemenlik hakkını yalnız o kullanır.


    Madde 5- Yasama yetkisi ve yürütme erki Büyük Millet Meclisinde belirir ve onda toplanır.


    Madde 6- Meclis, yasama yetkisini kendi kullanır.


    Madde 7- Meclis, yürütme yetkisini kendi seçtiği Cumhurbaşkanı ve onun tayin edeceği Bakanlar Kurulu eliyle kullanır. Meclis, Hükûmeti her vakit denetleyebilir ve düşürebilir.


    Madde 8- Yargı hakkı, millet adına usul ve kanuna göre bağımsız mahkemeler tarafından kullanılır.


 [11]  Madde 102 - Anayasada değişiklik yapılması aşağıdaki şartlara bağlıdır:


    Değişiklik teklifinin Meclis tam üyesinin en az üçte biri tarafından imzalanması şarttır.


    Değişiklikler ancak tam sayısının üçte iki oy çokluğu ile kabul edilebilir.


    Bu kanunun, Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki birinci maddesinde değişiklik ve başkalama yapılması hiçbir türlü teklif dahi edilemez.


 [12]  TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI, Kabul Tarihi: 9 Temmuz 1961 Kanun No: 334


    MADDE 1. - Türkiye devleti bir Cumhuriyettir.


    MADDE 2. - Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.


    MADDE 3. - Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Resmî dil Türkçedir. Başkent Ankara'dır.


    MADDE 4. - Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletinindir. Millet, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir suretle belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılmaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.


    MADDE 5. - Yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.


    MADDE 6. - Yürütme görevi, kanunlar çerçevesinde, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirilir.


    MADDE 7. - Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.


    MADDE 8. - Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz. Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve kişileri bağlıyan temel hukuk kurallarıdır.


    MADDE 9. - Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki Anayasa hükmü değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.


 [13]  1982 TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI, Kanun No. : 2709, Kabul Tarihi: 7.11.1982

BİRİNCİ KISIM - Genel Esaslar



I. Devletin şekli


    MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

II. Cumhuriyetin nitelikleri


    MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti


    MADDE 3. – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.

IV. Değiştirilemeyecek hükümler


    MADDE 4. – Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.


 [14]  Bakınız: Prof. Dr. Süheyl Batum, 99 Soruda Neden ve Nasıl Çağdaş bir Anayasa, sayfa 163-164

 [15]  ANAYASA MAHKEMESİ KARARI, Esas Sayısı : 2008/16, Karar Sayısı : 2008/116, Karar Günü : 5.6.2008, R.G. Tarih-Sayı :22.10.2008-27032, http://www.anayasa.gov.tr/index.php?l=manage_karar&ref=show&action=karar&id=2608&content=

 [16]  Prof. Dr. Muammer Aksoy, Milletlerin “İsyan ve İhtilâl Hakkı”na dair, Teori Dergisi sayı 255, Nisan 2011, sayfa 11

 [17]  Metehan Demir’in haberi, 1 Ekim 2010 tarihli Hürriyet Gazetesi

 [18]  Niçin Gizliyorlar? Sabahattin Önkibar, Yeniçağ Gazetesi, 10 Nisan 2011


Eşikte seçim var. Erdoğan için bu seçim olmak ya da olmamaktır. Tayyip Bey ya seçimi alıp Çankaya Köşkünün kapısını çalacak ya da kaybedip Yüce Divan’a yollanacaktır. Böyle bir tabloda Başbakan’ın zerre fayda hesabını bile göz ardı etmeyeceği kesindir. Durum bu ise soralım:


Tayyip Erdoğan Yeni Anayasa konusunu neden seçime malzeme yapmıyor da, sonrasına bırakıyor?


Öyle ya toplum böyle bir şeyi özlemle bekliyor ise Yeni Anayasa maddelerini ya da yapılacak değişiklikleri önceden açıklayıp seçimde parsasını yani karşılığı olan oyu niye toplamıyor?


Evet inançlı halkımızdan oy almak için Haçlı ittifakı ile beraber bombalar yağdırdığı Libya halkına feribotlar gönderip yaralıları bile istismar eden Erdoğan’ın Yeni Anayasa gibi büyük bir adımı oya tahvil etmeyi aklının ucundan geçirmemesi manidar değil midir?



İşte bam teli buradadır! Demek ki Yeni Anayasa bağlamında gizlenen korkunç şeyler var! Demek ki gizlenen şeyler o kadar rezil ve ürkütücü ki seçim öncesinde onları devlet sırrı gibi saklayıp seçimde vurgun yemek istemiyorlar! Hayır öyle değil diyemezler, zira suskunluklarının başka izahı yoktur! Soruyorum övünülecek, toplumdan oy getirecek bir teklifleri olsa âlâ-yı vâlâ ile bunları peşinen ilan etmezler miydi? Tablo net, AKP halktan bir şeyleri gizliyor!


 [19]  Ek maddelere Cumhuriyetçilik, Atatürk milliyetçiliği, halkçılık, devletçilik, laiklik ve devrimciliğin tarifleri yazılmalıdır.

 [20]  Ek Madde-1:


Anayasanın 2. Maddesinde belirtilen Devletin Temel Nitelikleri aşağıda tariflenen şekilde anlaşılacak olup, bunun dışındaki yorumlara açık değildir.


    (1)- Cumhuriyetçilik: Cumhuriyet’in, millî egemenlik ülküsünü en iyi ve en sağlam surette temsil ve tatbik eden devlet şekli olduğunu kabul eden Türk vatandaşlarının, bu sarsılmaz kanaatle Cumhuriyet’i tehlikeye karşı her vasıta ile müdafaa etmeleridir.


    (2)- Atatürk Milliyetçiliği: İlerleme ve gelişme yolunda ve uluslar arası temas ve ilişkilerde bütün çağdaş medeniyetlere denk ve onlarla ahenk içinde beraber yürümekle birlikte, Türk sosyal hayatına özgü karakterlerini ve bağımsız kimliğini korumaktır.


    (3)- Halkçılık: Kanunlar önünde mutlak eşitlik kabul etmek ve hiçbir kişi, aile, sınıf ve cemaate ayrıcalık tanımamakla beraber, devletin; koruyuculuğuna daha çok ihtiyaç duyan dar gelirlileri, yoksulları daha çok kollaması ve halktan, yani emeğiyle yaşayanlardan yana olmasıdır.


    (4)- Devletçilik: İktisadi alanda özel teşebbüsün faaliyet serbestinin yanında, mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha ve memleketi bayındırlığa eriştirmek için milletin genel ve yüksek menfaatlerinin gerektirdiği işlerle devletin fiilen ilgilenmesidir.


    (5)- Lâiklik: Din anlayışı vicdani olduğundan, inançları ve vicdanları siyasetten ve siyasetin çeşitli bozulmalarından kurtararak, milletin siyasi, toplumsal, iktisadi bütün kanun, teşkilat ve ihtiyaçlarını müspet ve deneysel bilim ve fenlerin çağdaş medeniyete bağışladığı esas ve şekillere uygun olarak gerçekleştirmeyi, yani devlet ve millet işlerinde din ile dünyayı tamamen birbirinden ayırmaktır.


    (6)- Devrimcilik: Devrimcilik, Türk milletini medeniyetler yarışında geri bırakmış olan kurumların yıkılarak yerlerine, milletin en yüksek uygarlık gereklerine göre ilerlemesini sağlayacak yeni kurumları koymaktır. Devrimciliğin kuvveti halk ve gençliktir ve devrimler Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ve Bursa Nutku’nda belirlediği şartların oluşması halinde bu kuvvet tarafından kesintisiz sürdürülecektir.


 [21]  Vatana ihanet suçu 1789 tarihli Amerikan Anayasasının III. Maddesinin 3. fıkrasında yeralır. Bu gerçek ABD anayasasını örnek gösteren, yukarda adı sayılmış akademisler, AKP’li politikacılar ve TÜSİAD tarafından hep halktan gizlenmektedir.


    Fıkra 3: Birleşik Devletler'e karşı vatana ihanet, sadece şunlardan ibarettir ; devlete karşı hainane şiddete başvurmak, devletin düşmanlarıyla birleşmek, düşmana yardım ve yataklık etmek. Hiçkimse, aynı alenî fiili işlemiş iki şahidin şahitliği olmadıkça veya açık bir mahkemede itirafta bulunmadıkça vatana ihanetle suçlanamaz.

    Kongre haine ceza verme hakkına sahiptir, ancak ceza, ceza verilen kişinin yaşamı sırasında vatandaşlık hakları elinden alınanlar hariç, yargısız mahkum edilenin miras bırakmasına veya varlığının müsaderesine işletilemez.



    Section 3. Treason against the United States, shall consist only in levying war against them, or in adhering to their enemies, giving them aid and comfort. No person shall be convicted of treason unless on the testimony of two witnesses to the same overt act, or on confession in open court.

    The Congress shall have power to declare the punishment of treason, but no attainder of treason shall work corruption of blood, or forfeiture except during the life of the person attainted.