1. yüz (Toplam 1 yüz)

Amerika'nın Barış Suçları -1-

İletiGönderilme zamanı: Cum Haz 19, 2009 12:47
gönderen Otopsi
İran petrollerini millileştiren Muhammed Musaddık devrildi... Kıbrıs Harekatı’nın ardından malların tezgah altı yapılmasıyla başgösteren kıtlık Ecevit iktidarını bitirdi... Kredi imkanlarını değerlendirmek için Rusya’ya gitmeye hazırlanan Adnan Menderes sadece iktidarı değil hayatını da kaybetti... Beş bin gencin ölümüne neden olan olaylar 12 Eylül sabahı bıçak gibi kesildi... Ladin’in öldürülmesinden bahseden Pakistan eski Başbakanı Butto suikaste kurban gitti... Lübnan’daki üs projesine karşı çıkan Başbakan Hariri öldürüldü... Afganistan’daki direnişçi lider Şah Mesud için yazılan senaryo da farklı değildi... Soğuk Savaş döneminde, ‘komünizm tehdidi’ni, askeri ve ekonomik müdahalede bulunduğu İslam ülkelerinden oluşan “yeşil bir kuşak” ile çevreleyen ABD, bu kez de anti-emperyalist direniş gösteren ülkeleri, fonladığı sivil darbelerle içeriden kuşatmayı mı deniyor?
Kuruluş felsefesi sömürgecilik, temel stratejisi “maden, silah ve petrol sanayiinde tekelleşmek” olan ABD’nin milyonlarca insan cesedi, yüzlerce hükümet darbesi ve onlarca rejim değişikliği üzerine inşa ettiği ‘yeni demokrasi düzeni’nin özgeçmişini anlatmaya başlıyoruz...

Önce hangisinden
özür dileyeceksin?
Ürettiği şekeri gümrüksüz pazarlamak isteyen birkaç çiftlik sahibi ile işbirliği yapıp yönetimine el koyduğu ’Hawaiili hemşehrilerinden’ mi?
’Beyaz devrim’in mimarlığını üstlendiğin Meksika’dan mı?
Kapitalist satrancın piyonları yapmaya çalıştığın Küba, Porto Riko, Honduras, Nikaragua’dan mı?
Bakır kaynaklarının tamamını işlettiğin Şili’deki kamulaştırma faaliyetlerine tahammül edemeyip devirdiğin Salvador Allende’den mi?
Amerikan tekellerini ürküttükleri için, uzunca bir dönem ’Plato ırmağı’ndan ağlarla balık yerine insan bedeni çıkarmak zorunda kalan Guatemalalılar’dan mı?

Vahşetin tarihçesi
onlardan sorulur
CIA’nın öldürdüğü Vietnam Devlet Başkanı Ngo Dinh Diem’den mi?
Pakistan’dan mı? Demokrasi getirmek uğruna bir buçuk milyon sivilin katlettiğiniz Irak’tan mı? İşgalci olarak bulunduğun Afganistan, üzerlerine atom bombası yağdırdığın Japon çocukları, Kamboçyalılar, Endonezyalılar da var mı listede? Ya Ebu Garip kadınları?..
’Amerikan barışı’nın atası olan ’Pax Britanicca’nın giderayak el attığı ’Şeyh Sait isyanı’ndan ötürü ’genç bir devlet’e gecikmiş özrü üstlenecek misin?
12 Eylül’de şartları olgunlaştırmak için can veren beş bin genç... Darağacına giden öğrenciler, işçiler, demokratik yollarda seçilmiş başbakanlar...
Adnan Menderes mi, Bülent Ecevit mi yoksa 57. Hükümet mi listede daha önde. Öyleyse Ecevit’ten iki kere mi özür dileyeceksin?
Ya da belki ABD’nin barış getirmek için işlediği suçların kronolojik bir listesini çıkarırırsın... Önce soykırımlar, katliamlar, sonra darbeler tabi bir de hepsinin birarada olduğu ’ortaya karışık’ müdahaleler var...
Efsanevi Kızılderili direnişçisi Geronimo’dan veya 1890’daki Yaralı Diz katliamı kurbanlarından başlayabilirsin pekala...

İtiraf edilecek darbe
listesi çok kabarık
Barack Obama’nın Kahire’de yaptığı konuşmada İran’daki ’Musaddık darbesini üstlenmesi’ izleyeceği politikalar için bir işaret ise; yeni ABD Başkanı’nı başka hiçbir şey yapmayıp her gününü yeni bir özür ve itirafa ayırsa, görev süresi Amerika’nın ‘barış suçları’yla yüzleşmesine ancak yeter.
Bir de tabii ne için ve nasıl özür dileyeceğini tasarlaması gerek...
Üzerlerine napalm bombası yağdırdıkları toplumlar, atom bombasıyla yeryüzünden sildikleri şehirler, çiçek, kızamık, tifüs ve difteri, sıtma, sarı humma, kıtlık, kölelik, cinayet, isyan bulaştırdıkları topraklarda ’şirin zenci çocuk halleri’ yeterli olur mu tarihin belleğini sıfırlamaya?

Kuruluş felsefesi
sömürgecilik
“İyi Kızılderili, ölü bir Kızılderililidir” deyişinin sahibi General Sheridan adına mı?..
“Şehir yakan” lakaplı George Washinton adına mı?
Roosevelt mi Musaddık operasyonunun şefi olan ajan torununun mu? Reagan mı, Bush mu?
Pinochet adına mı?
Ortadoğuyu yeşil bir kuşağa dolayan Brezenski adına mı? Kissinger adına mı?
“Irak’a uygulanan ambargo, 500 bin çocuğun ölümüne değerdi” diyen Madeleine Albirght mı, renk değiştirmiş hali Condi adına mı?
Rumsfeld’in mi Wolfowitz’in mi günahlarını itiraf edecek önce?
CIA’nın mı, Pentagon’un mu, yoksa zaten ikisi birden demek olan petrol ve silah endüstrisinin mi?
Elleriyle yetiştirdiği Taliban adına mı?
Obama’nın herşeyden evvel başkanları mı, işbirlikçileri mi, maşaları adına mı özür dileyeceğine karar vererek başlaması gerekiyor tarihiyle yüzleşmeye.
Bir ihtimal daha var tabi:
ABD Başkanı sıfatıyla, ABD adına itiraf edebilir suçlarını...
O zaman;
Kurulduklarından beri ’Amerikan Barışı’na payandalık yapan uluslararası askeri, siyasi, ekonomik ve sosyal ittifaklar bu uluslar arası suçluyu sanık sandalyesine oturtur mu dersiniz?
Eğer bütün bunlar olmayacaksa, Obama’nın Musaddık itirafının, yeni bir imaj çalışması olması dışında, tek başına ne anlamı var?
Sömürgecilik, ABD’nin kuruluş felsefesiydi. Öyle üç köy, birkaç şehir, bir devletin işgaliyle kurulmadı. Koskaca bir kıtaya el koydu. Hem de kimliği, tarihi hatta adı ile birlikte.
Amerikan İç Savaşı’nın sekteye uğratışını saymazsak, 19. yüzyıl boyunca bütün enerjisini sanayileşmeye harcadı. I. Dünya Savaşı’na gelindiğinde savaşın sonucunu etkileyecek güce erişmişti. II. Dünya Savaşı’nı hasarsız atlatan tek ülkeydi. Bu onu Sovyetler liderliğindeki Doğu Bloku’na karşı, NATO çatısı altında birleşen Batı Bloku’nun lideri yaptı. Dünyadaki siyasi dengelerin yeniden belirlendiği II. Dünya Savaşı’ndan bugüne kadar yürüttüğü sömürgeleştirme politikaları, artık arkeolojik kalıntı mahiyetinde olan bir maske ile gizlendi. ’Pax Americana’ olarak kullanılan Latince terim sözde Amerikan Barışı’nı temsil ediyordu.

Emperyalist maske:
“Pax Americana”
Bugünü anlamak için tarihe bakanlar kuşkusuz önce Pax Britanicca, biraz daha geriye gidince de Pax Romana ifadeleri ile karşılaşmışlardı.
Bu üç dönemin ortak özelliği tek taraflı çıkar ittifaklarına dayanan göreceli bir ’barış’ anlayışını kürselleştirmiş olmalarıydı.
Pax Britanicca, 1800’lerin ilk yarısından 1914’e kadar geçen sürede “Birleşik Krallık”ı bütün zamanların en büyük imparatorluğuna dönüştüren stratejiydi.
Pax Romana da, Sezar önderliğindeki ’sert barıştırma’ dönemini tanımlıyordu.

Kurgusal istikrar
senaryoları
II. Dünya Savaşı ile birlikte Pax Britanicca tahtını Pax Americana’ya devretmişti. Savaşı zararsız tamamlayan ABD askeri ve ekonomik gücünü savaş mağduru devletleri himaye için kullanmaya başladı. Marshall Planı ve benzeri anlaşmalarla her geçen gün bağımlılarının sayısını arttırdı. O artık, IMF, Dünya Bankası, NATO, BM gibi kurumların da yardımıyla yeni dünyanın “jandarması”ydı.
Kore, Vietnam, Falkland, Afganistan, Irak’taki işgallere şahitlik eden bu dönemde savaşın adı ’demokrasi getirme operasyonu’ oldu.
Sonrası Kuveyt, Bosna, Afganistan ve Irak...
Savaşın olduğu her yerde hangi taşı kaldırsanız Pax Americana çıkıyordu.
Bütün bu yıkım onların kurgusal istikrarını güçlendiriyordu. Mesela Irak’ta silah üreticileri milyarca dolar kar elde ediyordu.
ABD’nin hedeflediği rejimleri değiştirmek için hep ’iyi bir neden’i vardı. O iyi neden ’itirafı’ hoşgörülemeyecek kadar materyalistti: Amerikan şirketlerinin çıkarlarını korumak!
Şeker, türün, maden işletmelerinin ali menfaatleri kollanarak güçlenen Amerikan kapitalizmi, silah ve petrolün devreye girmesinden sonra vahşi bir emperyalizme dönüştü.

Tanrı tarafından
görev verilmiş
Amerikalı gazeteci Stephen Kinzer ülkesinin emperyalist politkalarını benimseyen en önemli güdülerden birinin “dünyayı yönetmek için seçildikleri inancı” olduğunu itiraf ediyor ve şöyle diyordu: “ Mutluluğun ve huzurun formülün elimizde olduğuna inanıyoruz. Bu Tanrı tarafından bize verilmiş bir görev olduğu için de bunun yerine getirilmemesi de günah olacak. Yani Irak’ta on binlerce kişinin ölüyor olması aslında kabul edilebilir bir bedel, çünkü bunun sonucu nda orada mükemmel bir sistem kurulacak. Bunun için de bu katlanılabilir bir durum olarak görülüyor.”
Tarih sahnesine çıktığı günden itibaren politik ve ekonomik hedeflerine engel olan hükümetlerin tamamını deviren ABD’nin tartışması yeni hedefleri: Kendi kendisine yetebilen ülkeler ve milli poltikalar uygulayan liderler...

Selcan Taşçı

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/haber ... ?hit=18375