1. yüz (Toplam 1 yüz)

Kürtçülük sorununun tersi ve yüzü (7-8-9) / Özdemir İNCE

İletiGönderilme zamanı: Cum Eyl 18, 2009 21:51
gönderen Oğuz Kağan
Kürtçülük sorununun tersi ve yüzü (7)

Dünya Atma Şampiyonu Baskın Oran: Prof. Dr. Baskın Oran “atmasyonları ile” kafa karıştıran bir miksere benzemekte. Uzun süredir!

Radikal gazetesinde “üniter-devlet” ve “ulus-devlet” konularında “idraksiz Türkler”e ders vermeye başladığını belki duydunuz. Ne var ki daha ilk yazının (06.09.09) başlığı ile saçmalamaya başlıyor ve “Üniter devlet, ulus-devletin aksine demokrasite engel değil” buyuruyor. Buna göre bütün ulusal devletler demokrasi düşmanı oluyor. Üniter olup da istibdatla yönetilen onlarca devlet demokrasinin has bahçesini temsil ediyor. Kürtçülük yapmak için bilim ve bilginin içine tükürüyor. Allah akıl versin!

* * *

Baskın Oran'a göre “İspanyol” diye, “Fransız” diye etnik gruplar yokmuş. Al başına belayı! 2004 yılında da böyle inci döktürmüş, Fransa'da “Frank” diye bir ırk olmadığını gök gürültüleri içinde iddia etmişti. Ben de 6 Kasım 2004 tarihli yazı ile kurduğu kumdan şatoyu küçük bir fiske ile yıkmıştım. Bugün de böyle bir şey yapacağım:

İlk yazısının girişinde, bizim Anayasa'nın 3. maddesiyle (“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür”) dalga geçiyor. Türkiye ile mukayese ettiği Fransa Anayasası'nın 1. maddesi şöyledir:

“Fransa, bölünmez, laik, demokratik ve sosyal bir cumhuriyettir.” (“La France est une république indivisible, la'que, démocratique et sociale.”)

Aşağı yukarı bizimkiyle aynı içerik ve deyiş. Ama Baskın Oran ve benzerlerine göre ülke bölünmez olurmuş da millet bölünmez olmaz imiş. Fransızcadaki “indivisible” sıfatı da hem ülkeyi, hem milleti içeriyor. Çünkü “indivisible” sıfatı, maddi ve entelektüel (zihinsel, manevi) olarak bölünmeyen bir nesnenin niteliğidir. “Birlik, bütünlük” (ünite, unité) Bölünmezlik'in (indivisibilité) eşanlamlısıdır. Baskın Oran, “Cumhuriyet tek ve bölünmezdir” (“République une et indivisible”), haykırışının 1789 Devrimi'nin bildirgesi olduğunu da bilmiyordur. Bir Robert Sözlüğü bulup bakmasını tavsiye ederim.

Bizim yasa koyucu, Baskın Oran gibilerin, “bölünmez”i ekmek, elma, armut sanmamaları için “ülkesi ve milletiyle” açıklamasını yapmış. İyi de etmiş!

* * *

Efendim, bazı coğrafyalar vardır, üzerinde yaşayan ulusa adını verir: İspanya gibi. Ve bazı uluslar da vardır ki üzerinde yaşadıkları toprağa adını verir: Türkiye gibi.

İberik yarımadasına İspanya (Hispania) adını Kartacalılar ve Romalılar vermiştir. İspanya'nın ilk halkları İberler, Keltiberler, Finikeliler ve Greklerdir. Ortaçağda, Vandallar, Süevler, Alanlar, Vizigotlar, vb. gelmişler. Daha sonra bunlara Araplar eklenmiş. La Reconquista (718-1492) bu karışımdan bir İspanyol yaratmış. Baskın Oran, bana inanmıyorsa, işe Hispan, Espan, Hispalo ya da Hispano sözcüklerinden başlayıp bir mitosa ulaşabilir.

Gelelim Fransa'ya: Anlaşılan 6 Kasım 2004 tarihli yazımdan bir şeyler öğrenmiş: “Francia”, Kuzey Avrupa'da yaşayan Franklar adlı, savaşçı bir Germen halktan gelmektedir. Yıl 1204: Frankların Kralı'nın sözünün geçtiği, birbirine harman olmuş soyların yaşadığı topraklara Fransa (Francia) adı verilmiş. Günümüzün dilinde Fransa, Fransızların (Frankların) memleketi anlamına gelir.

Baskın Oran “Fransa'da Frank yok ama Türkiye'de Türk var” (Radikal, 08.09.09) diyerek ırkçılık yapıyor. Türkler, bu adı taşıdıkları için Baskın Oran'dan özür mü dileyecekler? (Bu yazı dizisi bittikten sonra Baskın Oran'ın yazısının tümüyle ilgileneceğim.)


Özdemir İNCE - 12 Eylül 2009, HÜRRİYET




Kürtçülük sorununun tersi ve yüzü (8)

İspanya'nın zili, şalı ve gülü:

Türkiye'nin Kürtçülük sorunundan söz ederken bir başka ülkeyi (İngiltere, İspanya, Almanya, İtalya, vb.) örnek göstermek son derece tehlikeli ve gereksiz bir çabadır. Bunu taa 2002 yılının 30 Haziran ve 7 Temmuz günlerinde yazmışım. “Hanımefendiler, Beyefendiler! Gördüğünüzden göz kirası istemeyin!” demişim. Bu konuda ayrıca Isırganın Faydaları'nda (Dünya Kitap) yer alan “Valencia! Valencia!” başlıklı yazımı da (s. 177) okuyabilirsiniz.

* * *

Kürtçülüğün taleplerini meşrulaştırmak için tarihten, yabancı ülkelerden örnek vermenin hiç mi hiç gereği yok! Ayrıca “Çanakkale'de, Sakarya'da birlikte savaştık!”, “Cumhuriyeti birlikte kurduk!” gibisinden tevatür güzellemeler de gerekmez. Bu kırılgan örneklere başvurmadan da özerklik, federasyon ve bağımsızlık istenebilir. Bu da harbi ve dürüst bir tavır olur.

Yararsız tartışmalara girmek istemediğim için arkadaş yazarın adını vermeyeceğim. Arkadaşımız da ulus ve üniter devlet bağlamında İspanya'yı örnek veriyor. İspanya Anayasası'ndan alıntılar yapıyor. “Anadilde öğrenim” konusunda saf yürekleri inandırmak için sadece İspanya değil, İtalya, Almanya ve İngiltere de örnek gösterenler var!

* * *

30 Haziran 2002'de bakın ne yazmışım: “Modern İspanya tarihinin belli bir döneminde, sivri akıllı biri eline kalem ya da makası alıp ‘Şu ülkeyi 17 özerk bölgeye ayırayım; 1+3 resmi dil icat edeyim' dememiştir. Bir zamanlar birer krallık, kontluk ve derebeylik olan günümüz özerk bölgelerinin tarihsel geçmişleri en azından İspanya tarihi kadar eskidir.” Aslında çok daha eskidir.

Romalılar döneminde de, Endülüs Emevileri döneminde de, Katolik Krallar döneminde de Katalunya prensliği var idi. Demokratikleşme döneminde eski parsellere dönüldü.

Bismarck 1871'de Almanya Birliği'ni sağlamadan önce Bavyera, Trüringen, Almanya, Prusya, Brandenbourg vb. devletleri zaten var idi. Prusya ve Kuzey Almanya devletleri 1867'de Kuzey Almanya Konfederasyonu'nu kurmuştu. Günümüz Almanya'sının federe eyaletleri aslında geçmişleri Roma'ya, ortaçağa dayanan bu eski devletlerdir.

Kont Cavour da 1871'de Lombardiya-Venedik krallığını, Toscana, Modena, Parma şehir devletlerini, Napoli krallığını, Cenova Cumhuriyeti'ni, Piemonte-Sardinya devletini birleştirerek İtalya Birliği'ni kurmuştu. Aynı parseller bugün de geçerli.

* * *

Osmanlı Devleti Anadolu Beylikleri'ni ortadan kaldırmasaydı, beylik hanedanları devam etseydi; yani Karaman, Menteşe, Aydınoğulları, Germiyan beylikleri ile öteki beylikler günümüze kalsaydı; Osmanlı İmparatorluğu parçalanmayıp, kendi ulusal devletlerini kuran Balkan devletleriyle bir federasyon kursaydı, 1923'te Anadolu ve Rumeli Federal Cumhuriyetleri Birliği devleti kurulabilirdi.

Ulusal Birlik Anadolu'da kurulduğu için Anadolu parçalanmadı. Bu birlik Balkanlar'da sağlanmadığı için başını alan gitti. Kürt aşiretleri herhangi bir şekilde bu oluşum içinde yer almıyorlar. En kabadayı aşiret reisleri Bedirhan Bey bile Padişah'a yazdığı 5 Safer 1263 (1846) tarihli arızayı “Kulunuz Bedirhan b. Abdullah” diye imzalıyordu. (Bilal N. Şimşir, “Kürtçülük 1787-1923, Bilgi Yayınevi, s. 100) Bu nedenle tarihsel miras safsatalarını bir yana bırakmak ve günümüzün demokratik haklarının tamamından yararlanmak, yararlandırmak gerekiyor.


Özdemir İNCE - 16 Eylül 2009, HÜRRİYET




Kürtçülük sorununun tersi ve yüzü (9)

İsteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara: 31 Ağustos tarihli gazetelerin ekonomi sayfalarında belki görmüşsünüzdür:

Sabancı Holding’in Toyota hisselerini 85 milyon dolara satın alan Ortadoğu merkezli ALJ Grup’un Avrupa Direktörü Ali Haydar Bozkurt, “Toyota’yı çok istiyorduk, fiyat pazarlığı bile yapmadık” demiş.

Bu da bir alışveriş tarzı. Bir şeyi çok isteyen pazarlık yapmaz. Dahası bu türden bir yöntemle, satışa çıkmamış bir malı bile satın almak mümkün.

Ama bu, alışverişte çok kullanılan bir genel kural değildir, çok özeldir.

Ev alacak kimse, satıcıya ilkin satış fiyatını sorar. Sonra pazarlık başlar. İki taraf da ciddi ise üç aşağı beş yukarı sonunda alışveriş tamamlanır.

Eskiden at pazarlarında “at cambazları” vardı. Bunlar atla ya da at üzerinde cambazlık yapmazlardı. Bu adamlar satış eyleminde aracılık yaparlardı. Satıcı ve alıcının ellerini birleştirir, üçlü el eşek kuyruğu gibi aşağıdan yukarıya sallanırdı. Satış tamamlanırsa, at cambazı iki taraftan bahşiş alır, bu sayede geçinip giderdi.

* * *

Kürtçülük sorunu ya da demokratik açılım dedikleri şey de o hesap. AKP iktidarı bu konuda da genel kuralın dışına çıkıyor ve kendine özgü karakuşi bir yöntem uyguluyor. Malın fiyatını satıcı ile değil de ilgili-ilgisiz kimselerle tahmin üzerine bir konuşuyor. İlkin kendisine hayran gazete yazıcılarıyla görüşme yaptı. Onlardan alışveriş konusunda görüş aldı. Ancak tahmin üzerine değer ölçümü çalışması yapılamaz, yapılmamalı.

Sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri (!) ile görüşmeler yapacak. Sonra (teşbihte hata olmaz) mal sahibine bir fiyat önerecek. Bu yöntem kesinlikle yürümez!

* * *

Kürtçülük sorunu konusunda, AKP hükümetinin karşısında üç olası muhatap var: DTP, Abdullah Öcalan ve PKK. Bu konuda Abdullah Öcalan ve PKK ile açıktan ve resmen pazarlık yapmak yakışık almaz.

Ama nitelik ve niyeti ne olursa olsun, TBMM’de temsil edilen ve şu anda yasalara göre legal bir siyasal parti olan Demokratik Toplum Partisi (DTP) ile görüşmeler yapılabilir.

DTP, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt kökenli vatandaşlarını yüzde yüz temsil ediyor mu? Elbette hayır! Ben yapamam, DTP’nin temsil oranını matematikçiler hesap etsin. Başka çare yok.

DTP, PKK ile, Abdullah Öcalan ile, bölge insanlarıyla görüşüp ortak bir görüşe erişebilir. Bu görüşleri bir dosya halinde AKP hükümetine sunabilir. Ancak öyle yapılmalı ki DTP faturayı en yüksek fiyatlar üzerinden teklif etmeli ve sonradan eklentiler yapmamalı faturaya.

* * *

Kürtçülük sorunuyla ilgili sağlıklı pazarlıklar ancak o zaman başlayabilir. Anayasa değişikliği olarak neler istiyorlar; kimlik tanımını kendileri sözcüklere döksünler; Kürtçe hakkında neler istiyorlar, Kürtçenin özgürce öğrenilmesi hakkını mı yoksa Kürtçenin Türkçe gibi eğitim-öğretim dili olmasını mı?

Statükonun devamını istemedikleri belli. Ama özerklik mi, federasyon mu, konfederasyon mu istiyorlar? Önemli olan çuvalın içindekileri görmek için çuvalın boşaltılıp tersine çevrilmesi.

AKP’nin yöntemi yanlış. Yaptığı açılım bir çıkmaz sokağa çıkar!


Özdemir İNCE - 18 Eylül 2009, HÜRRİYET

Re: Kürtçülük sorununun tersi ve yüzü (7-8-9) / Özdemir İNCE

İletiGönderilme zamanı: Cmt Eyl 19, 2009 0:01
gönderen akvatan
Tespitler, bilgiler çok güzel ama ben yazının bağlandığı sonuca takıldım.
Pazarlığın (açılımın mı yoksa?) bir tarafını kürt-çü-lük adına baş hainler oluşturuyorsa, bu konuyu daha fazla konuşmanın bir anlamı, ne istediklerinin bir önemi var mı ki? Herkes başından beri o lanetli örgütün ve ismin taraf olamamayacağını, böyle bir şeyin kesinlikle mümkün olmadığını, açılımın doğuda zor şartlarda yaşayan halkın hedef ve muhattap alınacağını söylemiyor mu?

Irkçılıktan, vatan hainliğinden, terörden gelen taleplerin dolaylı yoldan da olsa meclis gündemine getirilmesinin olabilirliği nedir? Bu dolaylı yolu sağlayanın (DTP), o talepleri baz alarak pazarlığa girişenin adının vatan haini olması içn daha başka ne gereklidir?

"DTP, PKK ile, Abdullah Öcalan ile, bölge insanlarıyla görüşüp ortak bir görüşe erişebilir. Bu görüşleri bir dosya halinde AKP hükümetine sunabilir. Ancak öyle yapılmalı ki DTP faturayı en yüksek fiyatlar üzerinden teklif etmeli ve sonradan eklentiler yapmamalı faturaya.

* * *

Kürtçülük sorunuyla ilgili sağlıklı pazarlıklar ancak o zaman başlayabilir. Anayasa değişikliği olarak neler istiyorlar; kimlik tanımını kendileri sözcüklere döksünler; Kürtçe hakkında neler istiyorlar, Kürtçenin özgürce öğrenilmesi hakkını mı yoksa Kürtçenin Türkçe gibi eğitim-öğretim dili olmasını mı?

Statükonun devamını istemedikleri belli. Ama özerklik mi, federasyon mu, konfederasyon mu istiyorlar? Önemli olan çuvalın içindekileri görmek için çuvalın boşaltılıp tersine çevrilmesi."


Bu kısımda herşeyden gayet normalmiş gibi bahsedliyor. Biri beni aydınlatabilir mi?