1. yüz (Toplam 1 yüz)

Trabzon'da Bölücü Rum Etkinliği ve Türk Mücadelesi (1918-191

İletiGönderilme zamanı: Pzr Tem 05, 2009 1:59
gönderen Ram
Mondros Müterakesi Döneminde (1918-1919) Trabzon ve Yöresinde Yaşanan Ayrılıkçı Rum Faaliyetleri ve Türk Halkı'nın Karşı Mücadelesi

Fatma Rezzan ÜNALP
*


Özet: Mütareke döneminde Anadolu’da başlayan millî hareketin dışa açılan en önemli kapısı konumundaki Karadeniz kıyıları, İngilizlerin Mondros Mütarekesi hükümlerini uygulama ve kontrol etme adına yoğun faaliyette bulundukları bir bölge olmuştur. İstanbul’la olan bağlantılar, silah ve cephane nakliyatı, Sovyet Rusya’dan alınan yardımlar, hep bu bölge üzerinden yapılmaktaydı. İngilizler Karadeniz kıyılarını sıkı bir kontrole tabi tutmak, Yunan donanmasının Karadeniz kıyılarını bombalamasını sağlamak ve ayrılıkçı Rum faaliyetlerine hemen her türlü desteği vermek suretiyle bu faaliyetlere engel olmaya, milliyetçi hareketin kaynağını kurutmaya çalışmaktaydı.

Bölge halkının sergilediği mücadele sayesinde ayrılıkçı Rumların faaliyetleri boşa gitmiş, İtilaf Devletlerinin bölgeyi işgal girişimleri sonuçsuz kalmıştır. Bölge halkının giriştiği mücadele Mustafa Kemal’in 9’uncu Ordu Müfettişi olarak Samsun’a çıkıp Erzurum Kongresi’ni toplamasından sonra daha da kuvvetlenmiştir. Giresunlu Topal Osman ve adamlarının ayrılıkçı Rumlara karşı verdikleri etkili mücadele ise son derece önemlidir.

Giriş
Anadolu’nun Karadeniz kıyılarında bir Rum Devleti’nin kurulması tasarısı 19’uncu yüzyılın ilk yarısına kadar uzanmaktadır. 18’inci yüzyılın sonlarından itibaren Avrupa’da yapılan araştırmalardan esinlenen bazı Yunan şair ve yazarlarının eski Bizans’ı ihya etme ve büyük Yunanistan’ı kurma yolundaki edebi faaliyetleri, Fener Rum Patrikhanesinin de bu duyguları uyanık tutma yolundaki çalışmaları ile bu faaliyetlerin öncülerinden olan Şair Rhigas, Viyana’da bir cemiyet kurmuş ve büyük Yunanistan’ın sınırlarını resimleyerek poster hâlinde bastırıp dağıtmıştı.

Buna göre Yunanistan’ın sınırları doğuda Anadolu ortalarından kuzeyde Kırım’ı da içine alan Karadeniz’in kuzey alanlarından ve Karpat Dağları’yla Tuna Nehri’nden, batı ve güney sınırları ise Adriyatik ve Akdeniz’den geçiyordu.1 Etniki Eterya adlı gizli ihtilal cemiyeti ise önce Rhigas tarafından kurulmuş, onun ölümünden sonra 1814’te Odessa’da yeniden kurularak canlandırılmıştı.2

1. Pontus Teşkilatının Kuruluşu ve Gelişmesi
    a. Pontus Cemiyeti
    Yunan isyanı ve ardından bir Yunan Devleti’nin kurulması (1829-1830), bu tasarının başlangıç yıllarını oluşturmuştur. Tanzimat’la başlayan özellikle 1856 Islahat Fermanı dönemi kendilerine yeni fırsatlar sunmuştur. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda (93 Harbi) ise Karadeniz Bölgesi Rumlarından bazıları Ruslarla yakın iş birliğinde bulunmuşlar, bir kısmı Rusya’ya gitmiş ve daha sonra tekrar dönmüşlerdir.

    Türkiye toprakları üzerinde ilk “Pontus” toplantı yeri, İnebolu’da halkın “Manastır” adını verdiği bir tepede Amerikalı Rum Göçmenlerinden Rahip Klematios tarafından tesis edilmiş, ilk Pontus Cemiyeti ise 1904 yıllarında Merzifon Amerikan Kolejinde gizli olarak kurulmuştur.3 O tarihte Merzifon Amerikan Kolejinde Rumlar biri “Rum İrfanperver Kulübü”, diğeri “Pontus Kulübü” adıyla iki kulüp kurmuşlar ve daha sonra buna bir de musiki kısmı eklenerek “Pontus Cemiyeti” adı altında bir dernek meydana getirmişlerdir. Bu ilk gizli dernek Samsun, Merzifon, Trabzon, Gümüşhane, Amasya, Giresun, Ordu gibi şehirlerde yapılacak büyük ve geniş teşkilatın bir temeli niteliğindedir.4

    Bu cemiyetin iç yüzü 16 Şubat 1921’de Merzifon Amerikan Kolejine yapılan ani bir baskın sonucunda ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca kolejin Amerikalı yönetiminin ele geçen evrakında; İslam ve Osmanlı Devleti, Hıristiyanlığın en büyük engeli ve düşmanı olarak gösterilmekte, Rum ve Ermeni çocuklarını din ve devlet düşmanı olarak eğitirken, amaçları anlaşılmasın diye birkaç Müslüman çocuğa yaptıkları yardımı büyük günah saydıkları ve bunun için Hz. İsa’dan af diledikleri belirtilmekteydi.5 Ayrılıkçı Rumlar İkinci Meşrutiyet’le birlikte Yunanistan ile bölgenin tütünleri ve misyonerlik faaliyetleri ile ilgilenen Amerika Birleşik Devletleri’nin teşvik ve himayesinde daha geniş çapta örgütlenmişlerdir. Trabzon’da “Pontus Muavenet Cemiyeti”, Samsun’da “Muhacirin Cemiyeti”, Amasya’da “Mukaddes Anadolu Rum Cemiyeti”, Samsun’da “Teceddüd ve İhya Cemiyeti” ve Fatsa, İnebolu, Kayseri, Kırşehir, Havza, Bafra, Sinop, Ürgüp, Tokat ve Çarşamba şubeleri bulunan “Müdafaa-i Meşruta Cemiyeti”ni kurmuşlardır.6

    Rum ve Ermeni çetelerine her çeşit yardımı gösteren Merzifon Koleji Müdürü George White7, Pontusçulara sadece yardım etmekle kalmamış, Osmanlı Devleti’nin yıkılması için Türkiye’deki Ermeni ve Rumların korunmasının da lazım geldiğini savunmuştur. “Hıristiyanlık için, Ermeni ve Rumların” çok kan döktüklerini ve bunların birçoğunun “İslamlara karşı mücadelede şehit” düştüğünü söyleyen Mr. White, Anadolu’daki Alevileri de Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmaya kışkırtmak için çalışmıştı. Ona göre Aleviler, serbest bırakıldıkları takdirde Hıristiyanlara katılabilirlerdi. Nihayet bu kişi, “Hıristiyanların şimdiye kadar görmüş oldukları zulümlere karşı onların zekâtını ödeyecek bir ruh aşılamalıyız; biz bunu şimdiye kadar yaptık ve muvaffak olduk.” demek suretiyle bu kolejin öğretim işlerinden çok, politika ile uğraştığını meydana koymuş oluyordu.8

    Pontus Cemiyeti 1909 yılında Trabzon Metropiliti yoluyla Atina’daki Küçük Asya (Asya-i Suğra) Cemiyetinin emri altına girmiş, ertesi yıl “Pontus” adlı bir risale yayımlayarak faaliyetlerini daha da genişletmişti. Trabzon’daki Yunan Konsolosluğu 18 Nisan 1912’de Trabzon Metropolitine gönderdiği bir yazıyla Yunan Kralı I. Yorgi’nin isim günü olan 23 Nisanda Metropolithaneye mahsus Aya Gregoriyus Kilisesi’nde ayin yapılmasını istemişti.

    Ayrılıkçı Rumların mevcut otoriteye ilk başkaldırışları da Balkan Savaşları sırasında yaşanmıştır. Osmanlı Devleti, savaş esnasında bölgeye Arnavut muhacirleri getirmiştir. Muhacirlerin iki Rum köyüne yerleştirilmek istenmesi üzerine Rumlar isyan etmişler ve silahlı olarak Samsun’a saldırmışlardır. Bir papaz idaresinde bir müfreze silahlı olarak Samsun’a gelince, Canik mutasarrıfı da inzibat kuvvetleriyle bölgeye gelmiştir. Mutasarrıf, Rumların böylesine başkaldırmalarının kanuna uygun olmadığını söylemeye çalışırken, papaz değnekle mutasarrıfın elindeki kitaba vurmuştur. Bu davranış, Rumların artık otoriteyi tanımayacaklarının göstergesi olmuştur. Bu arada meydana gelen çatışmada ihtiyar bir Rum yaralanmış; ancak kaldırıldığı hastanede ölmüştür. Bu olayı fırsat bilen Rumlar, 30.000 kişilik bir cenaze merasimi düzenleyerek, cenazeyi Samsun’da dolaştırmışlardır. Bu gösteri, bir anlamda daha sonraları yapacakları ayaklanmanın provası niteliğindedir.8 Nitekim Balkan Savaşı nedeniyle Osmanlı Devleti’nin ilan ettiği seferberlik sırasında Rumlar, seferberlik kendilerine savaşma zorunluluğu getirdiğinden kitleler hâlinde silahlı ya da silahsız köylerine kaçmışlar; köylerinde yaşamaya cesaret edemeyenler ailelerini korumak ve tarla işlerine yardım etmek amacıyla köylerinin civarında kalmışlardır. Böylece kendiliğinden ilk çeteler kurulmuştur.10

    b. Trabzon’un Ruslar Tarafından İşgali ile Gelişen Ayrılıkçı Rum Faaliyetleri
    Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslar, 18 Nisan 1916’da Trabzon’a girmişler ve 5’inci Rus Kolordusu Komutanı Vladimir Liyahof, karargâhını Trabzon’da kurmuştu. Trabzon Bölgesi Komutanlığını da Alman asıllı Rus Generali Şvartz’a vermiş ve Trabzon Rum Metropolidi Hrisantos ile iş birliği yaparak son dakikaya kadar görevinin başında kalan Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey’den şehrin yönetimini devralmıştı. Böylece Trabzon halkının çoğu, Vali Cemal Azmi Bey dâhil batıya, Ordu tarafına göç etmişlerdir. Yalnız Rusların Vakfıkebir ve Görele’yi de işgal ederek batıya doğru ilerlemesi karşısında halk, perişan bir vaziyette bulundukları yerleri terk etmek zorunda kalmışlardır.11 Böylece Trabzon için iki yıl kadar sürecek bir esaret devresi, Rumların ve Ermeni çetelerinin mezalim dönemi, büyük çoğunluğuyla şehri terk eden Trabzonluların zorlu muhaceret günleri başlamıştır.12

    Birinci Dünya Savaşı’na kadar Pontus Rum Devleti’nin kurulması bir fikir hâlindeyken, savaşla birlikte ilk defa Rusların ve Rusya’daki Yunan siyasi memurlarının girişimleriyle çetecilik hareketleri şekline dönüştürülmüştü. Batum ve Kafkasya’nın diğer yörelerdeki Rum tüccarları vasıtasıyla Trabzon ve Samsun’daki merkezlerle haberleşme sağlanmış, Batum’da teşkil edilen gizli bir komite tarafından gizlice silah ve cephane gönderilerek, yöre Rumlarının faaliyetlerinin bir kat daha arttırılmasına çalışılmıştı.

    Trabzon’daki ayrılıkçı Rum hareketi, özellikle Rus işgali sırasında açığa çıkmıştı. Ancak, Bolşeviklerin Kafkasya’yı işgalleri üzerine dağılmak zorunda kalmış, geriye kalanlar Türk topraklarına geçerek içteki çetelerin komutasını üzerlerine almışlardı. Rusya’daki faaliyetler daha sonra Batum’da Pontus Millî Meclisinin kurulmasıyla sonuçlanmıştı. Rusların çekilmek zorunda kalmaları ve bölgede Türk egemenliğinin yeniden kurulmasıyla gizli kabuğuna çekilen ayrılıkçı Rumlar, eski gizli çalışma usullerine dönmüşler; kilise, okul, ticarethane ve kulüplerde faaliyetlerini sürdürmüşlerdi.

    Aynı dönemde Türk egemenliğindeki topraklarda faaliyet gösteren Pontus çeteleri ise Türk ordusunun aldığı tedbirlerle Nebiyan13 bölgesi hariç, kontrol altına alınmışlardı.14 Birinci Dünya Savaşı’nda ilk önemli Rum çetesi Bafra çevresinde görülmüştür. Bafra’nın Nebiyan bölgesi yerinin sarplığı, Rum köylerinin yoğun oluşu, buradaki Rum köylerinin asi ve silahşor olması gibi birtakım sebepler dolayısıyla Pontus Rumluğu faaliyetlerinin ilk göründüğü yer olmuştur. Bafra, Samsun, Alaçam, Kavak mıntıkalarına hâkim bir mevkide bulunan Nebiyan Dağı, Pontusçu çetelerin hareket merkezi olmuştu. Eşkıyalık hadiselerinden sonra buraya sığınan çeteler, Müslüman köylerine büyük zararlar verdikleri gibi, takip müfrezeleriyle de çarpışarak zayiatlara sebep olmuşlardı.

    Nebiyan Rum eşkıyasının en büyük katliamı, Çağşur ve Koşaca köyü baskınları olmuştur. 5 Kasım 1916’da meydana gelen bu olaylar, kalabalık Rum çetelerinin Müslüman ahaliye yönelik yapmış oldukları ilk toplu katliamdır.

    Çağşur köyü, Nebiyan’daki Rum köyleri arasında kalmış 150 haneli bir Türk köyü idi. Rum çeteleri aynı gün bu köyü ve Koşaca köyünü basarak tamamen yakmışlar ve halkını katletmişlerdir. Toplam ölü miktarı 367 olup ancak o sırada köyde bulunmayanlar kurtulabilmiştir. Çete faaliyetlerinin yoğunlaştığı diğer bölge de Çarşamba, Terme mıntıkasındaki İlimdağı ve Çangeriş ormanlarıydı. Çete faaliyetleri, yol kesmek, köy basmak, dağa adam kaldırmak, fidye almak, postaları soymak şeklindeydi. Müfrezelerin takip hareketleri sırasında anlaşıldığına göre, Rum çeteleri ağır işkenceler ve katliamlar yapıyorlardı; köylerde şahit olunan işkence ve katliam sahneleri arasında kazığa oturtulan kadınlar, karınları kasatura ile yarılmış küçük bebekler de vardı.15

    Birinci Dünya Savaşı içerisinde bir yandan Türk halkını katliama uğratan Rumlar, öte yandan Osmanlı Devleti ile savaşta bulunan Ruslara casusluk yapmışlar ve Türk cephesi gerisinde aktif düşmanlık hareketlerinde bulunmuşlardır. Rusları Samsun’u işgal etmeleri için davet eden Rumlara, Ruslar bir hayli silah vermişlerdir. Söz konusu silahlar, Millî Mücadele esnasında çıkardıkları isyanda da kullanılacaktır.

    c. Rumlara Karşı Alınan Tedbirler ve Zorunlu Göç Hareketi
    Rumların Ruslara yaptığı casusluk faaliyetlerinin önünü almak için birçok tedbir alınmıştır. Bu çerçevede, sahil şeridindeki şehirlerde Rum kayıkçılar hakkında tahkikat yaptırılmıştır. Rumların bütün kayıkları kefalete bağlanmıştır. Rumların deniz yoluyla yolculuk yapmaları da yasaklanmıştır. Giresun’daki Rumların Giresun-Keşap, Ordu’daki Rumların Ordu-Pizaziz yolu üzerinde askerî erzak naklinde görevlendirilmeleri, emniyet açısından uygun görülmediği için bu işin Türkler tarafından yerine getirilmesine karar verilmişti. Bu tedbirlerin yanı sıra sahilde sabit polis karakolları kurulmuş, devriye kolları teşkil edilmiştir. Balık için yalnız Türk kayıklarının ve güvenilir kimselerin denize çıkmalarına izin verilmiştir.

    Söz konusu tedbirler alınmakla birlikte; Rumların casusluk, çetecilik ve firar olayları önlenememiştir. Rum faaliyetlerinin savaşın sonucuna etki eder bir hâle dönüşmesi, bölgenin asayiş ve inzibatını bozması üzerine Osmanlı Devleti daha etkili tedbirler alma çalışmalarına başlamıştır. Buna göre, Türk ordusuna savaş açan ve düşmana casusluk yapan Rumlar, daha içeri bölgelere nakledileceklerdir.

    Nakil işlemi, Kamacan Dağı, Deve Boynu, Kolaz Dağları, Zigana Kordonu, Horos Dağı kuzeyindeki Rum köyleri ile Canik Sancağı dâhilinde firarileri saklayan Giresun’da çetecilik yapan Rumlara uygulanacaktır. Mahalli yetkililer, naklin bütün Rumları kapsamasını istemişlerdir. Ancak Harbiye Nazırı bu düşüncenin uygulanmasına engel olmuştur. Enver Paşa 12 Mart 1916’da verdiği emirle, nakil kararına “evet” demekle birlikte, nakil işlemine tabi olacakların casusluk ve çetecilik yapanları kapsamasını bildirmiştir.

    Osmanlı Devleti’nin yetkili makamları, Rum naklinin emniyet içerisinde yapılması, Rum halkının can ve mal güvenliğinin temin edilmesi için uygulamaya geçmeden önce bütün tedbirleri almıştır. Trabzon Valisi daha 9 Mart 1916’da verdiği bir emirle Rumların tahliyesi sırasında hiçbir problemin çıkmamasını, naklin jandarma subayları ve erleri ile muktedir memurlar nezaretinde yapılmasını istemiştir.

    Bunun yanı sıra, nakilde fenalık yapanlar kurşuna dizdirilecektir. Jandarmalar ve zabitan tard edilerek tutuklanacak ve divan-ı harbe gönderilecek, ahaliden fenalık yapanlar dahi astırılacaktır. Göç sırasında Rumların mal ve can güvenliğinin sağlanması, her türlü tecavüzden uzak tutulmaları Erzurum ve Sivas’taki yetkililere de yazılmıştır. Osmanlı Hükûmetinin aldığı tedbirlere rağmen casusluk ve çetecilik yapan Rumların 9 Mart 1916’da daha içerilere sevkine başlanmıştır. Nakle karşı Giresun ve Canik’te birtakım mukavemet hareketleri görüldüyse de etkili olamamıştır.16

2. Mütarekeden Sonra Trabzon Vilayetinde Durum
    a. Mütarekeden Sonra Trabzon ve Yöresindeki Asayiş Durumu
    Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilmiş olarak çıkan Osmanlı Devleti, Mondros’ta İtilaf devletleriyle şartları çok ağır bir mütareke imzalamıştır. Mütarekenin 7’nci maddesine dayanarak, İtilaf devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durum meydana gelirse herhangi bir stratejik noktayı işgal edebileceklerdi. 1914’te 800.000 kişiyi aşan Osmanlı ordusu, mütarekeden sonra 1919’da 43.000 kişiye düşüyordu.

    Bir süre sonra İtilaf devletlerine ait bazı askerî birlikler, ülkenin birçok şehrine yerleşmeye başlamıştır. Mütarekenin yürürlüğe girmesiyle yabancıların yurdun çeşitli yerlerinde mütareke şartlarına uyulup uyulmadığını teftiş ve kontrol etmek istedikleri, bazen de iç işlerine müdahale mahiyetinde davranışta bulundukları görülmekteydi. Bu dönemde Trabzon’da da aynı amaçla İngiliz ve Fransız temsilcileri bulunuyordu.17

    Ayrılıkçı Rum faaliyetlerine Karadeniz Rumları açısından bakıldığında, Rus Bolşevik İhtilali’nden sonra sinmiş görünen bu kitle her an tetikte bekliyor, harekete geçmek için uygun fırsat kolluyordu. Nitekim mütareke sonrasının uygulamalarını fırsat sayan Rumlar, bu defa Batıdan gelen tahriklerin de etkisiyle Amerika Birleşik Devletleri Cumhurbaşkanı Wilson’un yayımladığı ilkeleri kendilerine göre yorumlayarak “Pontus Rum Devleti” kurmak amacıyla Avrupa’ya heyetler göndermişlerdi. Sadece siyasi faaliyetlerle de yetinmemişler, işi fiilî bir ayaklanmaya kadar götürmüşlerdi. Buna cesaret edebilmelerinin başlıca sebebi Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ruslar tarafından büyük ölçüde teşkilatlandırılmış ve silahlandırılmış olmalarıydı.

    Böylece bu faaliyetler mütarekeden sonra yeniden hız kazanmış, gereken para ve silah, Patrikhane ve ona bağlı kuruluşlarla, Yunanistan ve İtilaf devletlerince sağlanmıştı. İçinde tümenler donatacak kadar silah ve malzeme bulunan Fener Rum Patrikhanesiyle bağlı kuruluşların da her ayinde “mukaddes ideal” adına açık-gizli para toplanmakta, dışarıdaki zenginlerin fakirlere yardım adı altında gönderdikleri paralar bunlara eklenmekteydi.

    Atina’daki Etnik-i Eterya’nın şubeleri olan Küçük Asya (Asya-i Suğra) ve Pontus Cemiyetlerinin öncülük ettiği silahlanma faaliyetlerinde, taşıma işlerini kapitülasyonlardan yararlanan Yunanlı tacir ve gemiler yapmaktaydı. Bütün bu faaliyetleri açıkça destekleyen Yunanistan, Pontus teşkilatına nakdi yardımda bulunmak üzere bütçesinden özel bir fasıl da ayırmıştı. Ayrıca mütareke sonrasında İtilaf ve Yunan donanmalarının sık sık Karadeniz kıyılarında görünmeleri ve teftiş bahanesiyle karaya çıkan İtilaf ve Yunan subaylarının Rumları kışkırtmaları, Türklerin silahlarının alınmasına karşılık Rumların yoğun şekilde silahlanmaları, nihayet Rusya’dan göçmen adı altında getirilen Rumlarla Rum nüfusunun artırılması çabaları, Rum ayaklanmasını teşvik eden diğer hususlar olmuştu.18

    Bu duruma ilişkin, İkinci Kafkas Kolordusu Kumandanı Mirliva Şevki imzasıyla Alucra’dan 2/2/1334 (1918) tarihinde 3’üncü Ordu Kumandanlığına gönderilmiş olan raporda yer alan; “Akçaabat kazasında ve mülhakatındaki Rumlar kâmilen Trabzon’a çekilmişlerdir. Trabzon’da pek ziyade hastalık vardır. Trabzon ve civarındaki İslamlar, pek ziyade tehlikeye maruzdurlar. Mülhakattaki Rumların Trabzon’a toplanmalarına mukabil; kasabadaki Müslümanlarda dağ köylerine kaçmaktadırlar.

    28/1/1334’te (1918) Gürcü, Ermeni ve Rumlardan mürekkep 2000 kişilik bir çete Polathane19 kasabasını işgal etmiş ve o civarda çadırlar kurmuş ve Polathane Müslümanlarını vahşiyane bir surette katliam etmiştir. Müslümanların kadınlarının başlarını kesmişler, yüzlerini parçalamışlar ve erkeklerle kadınların parçalanan cesetlerini ve azayı muhteliflerini gayet galiz ve şeni bir surette teşhir eylemişlerdir.

    28-29/1/1334 (1918) gecesi Polathane’nin on altı kilometre cenubu şarkisinde Oros Kariyesi Ermeni ve Rum çetelerinden mürekkep bir kuvvet tarafından basılmış ve bütün İslamlar katliam edilmiştir.”20 ifadeleri bölgedeki durumun korkunçluğunu açıklamaktadır.

    Samsun ve havalisinde artan eşkıyalığın ise büyük bir kısmının Rumlar tarafından yaratıldığını ve maksatlarının da siyasi bir mesele çıkarmak olduğunu Harbiye Nezaretine bildiren 9’uncu Ordu Kumandanı Şevki, 13 Kânunuevvel 34 tarihinde (13 Aralık 1918) 12/12/34 ve 17322 numaralı şifreye cevaben Harbiye Nezaretine göndermiş olduğu yazıda, “Samsun havalisindeki takip kıtaatının gerek kuvvet ve gerekse kıymet itibarıyla adem-i kifayetini anladığını ve terhis dolayısıyla bu kuvvetin daha ziyade tenakus ettiğini gördüğünden, birkaç gün evvel 15’inci Fırkanın 45’inci Alayının iki taburuyla Alay Kumandanını Şile vapuruyla Samsun’a gönderdiğini”, yine aynı yazıda “yeterli miktarda vapur gelir de 15’inci Fırka bütünüyle ve seri bir şekilde Samsun’a nakledilirse daha vasi mıntıkada şekavetin yok edilebileceğini” bildirmiştir.21

    İtilaf devletlerinin endişe edilecek bir durum olmadığını bildirmelerine rağmen, mütarekenin ilk altı ayında yerli Rumlarla çoğu silahlı olmak üzere, Trabzon’a 8000’i aşkın göçmen Rum gelmişti.22 Daha sonraki dönemde de Trabzon ve yöresine Rum göçmenlerin ve göçmen kıyafetindeki çetelerin çıkarılmasına devam edilmişti. Bunda Trabzon vilayetinin rast geleni hiçbir kayıt ve şarta tabi tutmadan göçmen adı altında kabul etmesiyle bilinen Vali Mehmet Galip’in İtilaf mümessillerine karşı aşırı çekingen tutumunun önemli rolü olmuştu.23

    Aynı tarihlerde; “Samsun’a yakın Sundus (Dereköy) isimli İslâm köyündeki müfreze subayı 45’inci Alay 1’inci Tabur makineli Tüfek Bölüğünden Mülazım-i Sânî (Üsteğmen) Hamdi Efendi’nin eşkıyadan intikam almak isteğiyle dağa çıktığı ve daha sonra eşkıyaların himayesine girdiği ve bu yüzden de kendisinin divanıharbe verildiği”24 cereyan eden olaylar arasındadır.

    Hatta bu olay, Samsun civarı asayişinin dikkate şayan bir durum aldığı ve mutasarrıflık jandarmasının takviyesine lüzum hasıl olduğu hakkında Jandarma Genel Kumandanlığının Dahiliye Nezaretine verdiği bir rapor üzerine, Dâhiliye ve Harbiye Nezaretleri arasında cereyan eden muhabere neticesinde Harbiye Nezaretinin Samsun livasının asayiş durumu ve bu hususta müfettişlikçe ne gibi tedbirlerin alındığının bildirilmesinin istendiği Dokuzuncu Ordu Müfettişliğine hitaben gönderilen 2/6/1335 (1919) tarihli yazıda da bahis konusu olmuş ve bu yazıda;

    “Maiyeti ve makineli tüfeği ile dağa çıkıp avdet olan 15’inci Fırkaya mensup mitralyöz zabitanından Mülazım-i Sânî Hamdi Efendi’nin tekrar avenesiyle firar ettiği ve mezkur fırkadan birçok efradın müsellehan mumaileyhe iltihak ettikleri, gerek bu gibi ahval ve gerek Gürcü, Laz, Rum çetelerinin faaliyetinden Samsun livası asayişinin şayanı dikkat bir hâl ve vaziyet alarak jandarmanın behemehal takviyesi lüzumu hâsıl olduğu Umum Jandarma Kumandanlığının işarına atfen Dâhiliye Nezaretinden bildirilmektedir. Nezaret-i mezkureye mutasarrıfların zatıâlinize serd ve teklifi yazılmıştır. Jandarmanın kıtaatı muvazzafa ile takviyesine bittabi hâl müsait değildir. Hamdi Efendi hakkındaki istidlalatları ile bu hususta taraf-ı âlilerinden ittihaz buyrulan tedabinin işarını rica eylerim.”25 ifadeleri yer almıştır.

    Mustafa Kemal Paşa, yukarıdaki emre cevap teşkil eden 4/6/1335 (1919) tarihli cevabi raporunda Teğmen Hamdi’nin faaliyetine ilişkin olarak şu açıklamalara yer vermiştir:

    “İngiliz kıtalarının Samsun’a çıkması üzerine memleketin ecnebi istilasına uğradığı hissine kapılan ve Rum ahalinin taşkınlıklarına kızan 15’inci Fırka makineli tüfek zabiti Hamdi Efendi, Rum çetelerinin Müslüman köylerine ve ahalisine yapmakta oldukları zulüm ve tecavüzden de etkilenerek, bir makineli tüfek ile ve Sunduz köyündeki emrindeki askerlerle 17/18 Mart tarihinde mevkisini terk etmiştir. Kendisine yapılan nasihatlar üzerine vazifesi başına dönmüş ise de tıbbi müşahedeye alınmak üzere divanıharp kararıyla İstanbul’a gönderileceğini öğrenerek 11 Mayıs 1919 tarihinde tekrar kaçmaya muvaffak olmuştur. Son kaçışından bugüne kadar hiçbir tarafta faaliyeti görülmemiş ve nerede bulunduğuna dair de bir işaret elde edilememiştir.”

    Asayişin sağlanması için alınacak tedbirleri sayan Mustafa Kemal Paşa raporuna söyle devam etmektedir:

    “… bu gibi hususta tesirli çare ve tedbir kuvvettir. Hâlbuki Canik livasında bulunan 15’inci Fırka terhisten sonra pek düşük olan kuvvetini son üç ay içinde vuku bulmuş olan 700 firar vakasıyla büsbütün kaybetmiştir. Taburlar 50 ile 100 askere inmiştir. Askeri kıtaların zapt altına alınmasındaki büyük boşluğun kumandansızlıktan kaynaklandığına şüphe olmadığından seçtiğim fırka kumandanlarının hareketlerini süratlendirmelerini sürekli arz etmekteyim.”26

    Sohum’da bulunan Rumların oluşturdukları komite ile Samsun civarında eşkıyalık faaliyetlerini hızlandırdıkları ve buna karşı alınacak önlemlerle ilgili olarak İçişleri Bakanlığına Harbiye Nezaretinin 23 Mart 1919 tarihinde gönderilen yazıda da şu bilgilere yer verilmiştir:

    “Sohum’da bulunan Rumların oluşturdukları komite üyelerinden yüz kadar şahsın Fatsalı Hacı Gorgar oğlu Nikola’nın ve ismi bilinmeyen diğer bir Rum’un motorları ve diğer araçlarla Trabzon ve Samsun sahillerine çıkarak yabancı müdahalesini davet amacıyla düzeni bozmaya karar verdiklerinin Trabzon vilayetinden bildirilmesi üzerine uyanık bulunulması gereği, gerekli makamlara yazıldığı gibi, Fatsa Kaymakamlığından alınan telgrafta da alınmış olan önlemlere rağmen bu motorların taşıdığı şahısların geceleyin gelerek sahile çıkmayı başardıkları ve Çangeriş köyüne yirmiyi aşkın Rum eşkıyanın geldiği ve nereden gittiği anlaşılamadığı, Terme Kaymakamlığının da bildirdiği ifade edilerek her ikisi de mevcut jandarma kuvvetinin bu eşkıyayı takip ve bastırmaya gücünün yetersiz kalmasının anlaşılmasıyla birer nizamiye müfrezesinin oluşturulması ve gönderilmesinin önemle 3’üncü Kolordu ve 10’uncu Tümen Komutanlıklarına yazıldığı ve askerî kuvvetler yetişinceye kadar eşkıyanın saldırısının önlenmesine çalışıldığı Samsun Mutasarrıflığından alınan telgrafta bildirilmiş ve Dışişleri Bakanlığına da bilgi sunulmuştur. Bu eşkıyanın kökünün kurutulması için gerekli kuvvetlerin ayrılması hususunun tarafımızdan da komutanlıklara ivedi olarak bildirilmesi temin edilmektedir.”27

    b. Ayrılıkçı Rum Hareketini Arttıran Nedenler ve Bu Fikre Hizmet Eden Dernekler

      a) Ayrılıkçı Rum Hareketini Arttıran Nedenler
      18 Ocak 1919’da Paris Barış Konferansı çalışmalarına başlamıştı. Fakat Venizelos’un bu konferansta talep olarak mantıklı hedefler üzerinde durması ve Karadeniz Bölgesini Ermenistan’a bırakmaya razı görünmesi üzerine, Pontus Ulusal Birliği bu konuda bir çıkış yapmak gereği duymuştu. 4 Martta yayımlanan Pontus gazetesinin ilk sayısı, “Trabzon vilayetinde bir Rum Cumhuriyeti’nin kurulması” için çalışılacağını duyuruyordu.

      Bu propaganda çalışmaları ile yetinilmeyeceği belli idi. Osmanlı Devleti’nden kopmanın geleneksel yolu, propagandanın da ötesine giderek, silahlı hareketler, ayaklanmalarda bulunmak, buna karşı hükûmet ya da Müslüman halk tepki gösterince de “katliam” diye gürültü koparmak, “Şark Meselesi”ni yeniden alevlendirip büyük devletleri ayağa kaldırmaktı. Trabzon vilayeti, özellikle Samsun ve çevresi, zaten böyle bir hareket için elverişli durumdaydı.28

      İtilaf donanmasının Rumlara cesaret veren faaliyetlerine 1919 ilkbaharında Yunan torpidolarının ziyaretleri eklenmişti. Mondros Mütarekesi’ni takiben bir Fransız, üç İngiliz savaş gemisinden oluşan İtilaf filosunun Karadeniz kıyılarına yaptığı gezi Rumları cesaretlendirmiş, tedhişçilerin faaliyetlerini arttırmaya yol açmıştı. 9 Mart 1919’da 200 kişilik bir İngiliz müfrezesinin Samsun’u, 30 Martta Merzifon’u işgal etmesi Samsun ve dolaylarında bir Pontus hükûmetinin kurulmasını teşvik amacı taşımıştı. Bu ziyaretler sırasında Rumlar arasında dürüst ve namuslu olarak tanınanların da Yunan emellerine hizmete hazır olduklarını göstermişti. Nitekim Trabzon’da bu şekilde tanınan mahkeme üyesi Silostros Efendi, ailesini Yunan donanmasına gönderdiği gibi, mahkemede daima Rumları ve Hıristiyanları himayeye başlamıştı.

      27 Nisan 1919’da Trabzon’a bir Yunan torpidosu gelmiş, gece vakti sarhoş durumdaki birkaç Yunan askerinin bir Türk erinin silahını almaya kalkışması üzerine, Türk eri bunlardan birini öldürmüştü. İtilaf memurları bu olayı önemli bir mesele sayarak valiye ve o sırada Erzurum’a gitmek üzere Trabzon’da bulunan 15’inci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya başvurmuşlar, Türk erinin cezalandırılmasını ve Yunan eri için tören yapılmasını istemişlerdi. İtilaf görevlilerinin bu istekleri kabul edilmemiş, Türk erinin bu hareketi bir nefis ve namus müdafaası sayıldığından kendisine ceza verilmemiştir. Yunanlarda ayrılıp gitmek zorunda kalmışlardı.

      Trabzon’da yayımlanan iki Rum gazetesinde (Faros ve Epohi) ayrılıkçı Rum hareketinin propagandası yapılıyor, bu yolda çalışan Rumlar Yunanlılık iddialarını pervasızca açıklıyorlardı. Mütarekeden sonra Trabzon’da bir dava sırasında, dava vekili Akridi’nin “Şimdiden sonra Türklerin buralarda hakk-ı hayatı yoktur. Buraları Pontus hükûmetine aittir.” sözleri mahkeme kayıtlarına geçmişti.29

      21 Nisan 1919’da Calthorpe’un Damat Ferit’e verdiği bir mektupta, 9’uncu Ordunun eski komutanı Yakup Şevki Paşa’nın daha önce şikâyet konusu olmuş olan siyasal faaliyetlerine değinildikten sonra, şimdi de Erzurum, Erzincan, Bayburt ve Sivas’ta kurulan şûralar tarafından sözde ordudan bağımsız, fakat askerî denetim altında asker toplandığı ileri sürülüyor ve bu duruma son vermek üzere, derhâl talimat verilmesi isteniyordu. Calthorpe’un şikâyetleri ve özellikle 21 Nisan günlü yazısı, silahsızlandırma tasavvurlarına ve Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gönderilmesine yol açacaktı.30

      b) Mavri Mira Cemiyeti
      Yunan ordusunun İzmir’e çıkarılma hazırlıklarının yapıldığı günlerde, İstanbul Rum Patrikhanesi Vekili Doroteos’un başkanlığında kurulan ve doğrudan Venizelos’tan emir alan Mavri Mira31 heyeti, Pontus devletini gerçekleştirmek için gereken hazırlıkların tamamlandığı düşüncesiyle Venizelos’a başvurmuştu. Heyet Venizelos’a, Karadeniz kıyılarında bağımsız bir Rum devleti kurmak için derhâl faaliyete geçmek kararında olduğunu, bunun için bütün tedbirlerin alındığını, silahlı ve teçhizatlı milis alaylarının mücadeleye başlamak için sadece Yunan subaylarını beklediklerini bildirmişti. Mavri Mira heyetinin sahip olduğu servetin büyüklüğü Venizelos’u bile hayrete düşürmüştü. Zira heyetin elindeki altının miktarı o anda Yunan Hükûmetinin elindeki altın miktarından fazla idi. Yine, İstanbul’da Yunan Kulübünde toplanan Anadolu Rumlarından bir heyet, büyük devletlerin himayesi ve Yunanistan’ın garantisinde tam bir siyasi bağımsızlık istediklerini Venizelos’a bildirmişlerdi.

      Diğer taraftan Trabzon Rumları 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlar tarafından işgalini şenliklerle karşılamışlar ve şehirde yayınlanan Faros (Farosanadalis) ve Epohi gazeteleri sevinçlerini gizlemeye gerek duymamışlardı. Ayrıca Trabzon’da Yorgo Mihalidi matbaasında basılan “İstikbal” adlı Türk gazetesi Rum mürettiplerin boykotu yüzünden bir süre yayımlanamamıştı.32

      Patrik V. Germanos’un yerine “locum tenes (vekil, kaymakam)” olarak seçilen Dorotheos Mamelis’in politik alanda oynadığı rol, şakileri hazırlamasındaki ustalığından daha üstündü. Çünkü Dorotheos, 9 Mart 1919’da “Patrikhane ile Osmanlı Hükûmeti arasındaki münasebetleri kesen ve Rumları tebaa görevlerinden affeden” beyannameyi yayımlayan kişiydi. 3 Temmuz 1919’da Ermeni Patriği ile birlikte Türkiye’deki asayişsizlikten, Türklerin millî savunma bahanesiyle Hıristiyanlara saldıracaklarından, Anadolu’da teşkilatlanmakta olan Millî Mücadele taraftarlarını hükûmetin desteklediğinden bahseden bir dilekçeyi İngiliz Yüksek Komiserliğine vererek tedbir alınmasını istemişti. Hatta bu iddia, Dâhiliye Nezaretinden 9 Temmuz 1919 tarihinde Trabzon vilayetine gönderilen hususi yazıda yer almış ve konu ile ilgili tahkikat yapılması istenmiştir.33

      Dorotheos zamanında Patrikhane tarafından Yunanca ve Fransızca olarak yayımlanan kara kitapta “Türklerin zalim idarelerine dair” vesikalar neşredilmiş, Türkiye’deki Rum okullarında Türkçe yasaklanmıştı. Paris Barış Konferansı’na sunulmak üzere hazırlanan ve 500 yıldan beri esir bulunan Türkiye Rumlarına bağımsızlık verilmesini öngören kararlar da onun zamanında alınmıştı. Dorotheos’un, Paris’ten Atina’ya döndüğü vakit, kendisini karşılayanlara yaptığı konuşma gerçekten dikkate değerdir. Bu konuşmasında Patrik Vekili “Patrikhane yalnız emellerini muhafaza ile yetinmedi; fakat milletle birleşerek bu hedefe varılması için el altından tahrik etti ve her zaman zalim Türklerden ilk darbeyi o yedi. Kuduran Türkler ilk darbelerini hep Patrikhaneye indirdiler, Rum milletinin bağırsaklarını söktüler. Cellatların darbeleri altında can vermiş din adamlarımızı şehit olarak gösteriyorum. Fakat şimdi muzaffer İtilaf orduları ile Yunanlar bu eski dünyayı yıkıyorlar.” demiştir. Yine bu papazın zamanında, 1919 Ekiminde 40 kişilik bir heyetin Fransa, İngiltere, İsviçre ve Yunanistan’a giderek ilgili yerlerden, İstanbul’un Yunanistan’a veya milletlerarası bir idareye bağlanmasını istediği bilinmektedir. Mavri Mira Cemiyetinin başkanlığını yapan, 17 Ekim 1919’da Ermeni Patriği Zaven Efendi ile birlikte bütün Türkiye’nin işgal edilmesini isteyen, 14 Şubat 1920’de İngiltere Başbakanı Lloyd George’a İstanbul İçin Yunan mandası teklif eden, 1921 Ocak ayında “İstanbul Hıristiyandır.” iddiasında bulunan da yine bu papazdır.34

      c) Kordos Cemiyeti
      Rum azınlık tarafından kurulmuş diğer bir cemiyet, İstanbul’da Galata’da Minerva hanında “Rum Muhacirleri Merkez Komisyonu” açık adıyla faaliyet gösteren, gerçekte Etniki Eterya’nın kolu olarak çalışan Kordos Cemiyeti idi. Kordos Cemiyetinin gerçek görevi dışardan göçmen gibi gelen çete mensuplarının kayıtlarını yaptıktan sonra, asayişi bozmak maksadıyla memleketin çeşitli bölgelerine göndermekti.35

      ç) Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti
      Ocak 1919’da İstanbul’da kurulan cemiyet, adem-i merkeziyetçi, saltanata bağlı ve İttihatçılığa karşı bir programa bağlıydı. Paris Barış Konferansı’nda Trabzon ve yöresi hakkında birtakım isteklerin dile getirildiği 1919 ilkbaharında çalışmalarını yoğunlaştırmıştı. Cemiyetin dikkati çeken tavrı, beyanatlarında İtilaf devletleri hakkında övücü bir üslup kullanmasıydı. 1919 Mart ayı sonlarında Trabzon ve yöresinde buğday ve erzak kıtlığı çeken halka acil yardım sağlanması için girişimlerde bulunurken, Nisanda Paris’te Ermeni isteklerinin açıklanması üzerine hazırladığı Trabzon ve havalisi hakkındaki muhtırasında da aynı üslubunu sürdürmüştü.

      Millî gayelerle kurulmuş olmaktan çok ittihatçılık düşmanlığı üzerine kurulmuş görünen cemiyet, Hürriyet ve İtilaf Fırkasıyla yakın iş birliği içinde faaliyet göstermişti. Cemiyetin faaliyetleri bir kısım Rumlar üzerinde etkili olmuş, Osmanlı Devleti yönetiminde iç işlerinde bağımsız bir Pontus eyaleti düşüncesine sevk etmişti.

      Karadeniz Bölgesi’nde bağımsız bir devletin kurulmasına çalışan Pontus gazetesinin sahip ve yazarlarından oluşan bir heyet, cemiyetin İstanbul’daki merkezine giderek bir görüşme yapmış ve bu görüşme sonucunda Türk ve Rumlardan oluşan karma bir heyetin davalarını anlatmak üzere Avrupa’ya gönderilmesi kararlaştırılmıştı. Heyet, Trabzon bölgesinin Osmanlı Devleti’ne bağlı kalmak üzere “adem-i merkeziyet”le idaresini sağlamak için girişimlerde bulunacaktı. Bu tutum bölge Rumları üzerinde de etkili olmuş, Giresun Metropoliti Lavrandiyos bu görüşü benimsemişti. Bununla birlikte İstanbul’da aktif görünen cemiyet, adını taşıdığı bölgede teşkilatlanabilmek için çaba göstermişse de pek başarılı olamamıştı.36
3. Millî Mücadele Hareketinin Başlaması
    a. Trabzon ve Yöresinde Millî Mücadele Hareketlerinin Başlaması
    Trabzon ve yöresi Birinci Dünya Savaşı galiplerinin Türkiye’yi parçalama girişimlerine karşı direniş hareketlerinin başladığı, Millî Kurtuluş Hareketi’nin temel taşları olan ilk mahalli cemiyetlerin kurulduğu bölgelerimizden biri olmuştur. Gerçekte aynı gelişmeler yurdun hemen her köşesinde baş göstermişti. Ancak Trabzon ve yöresindeki halkın bu canlılığı, ölüm kalım mücadelesi verdiği iki yıllık bir esaret ve muhaceret hayatından sonra gösterdiği düşünülürse son derece anlamlıydı.
    Trabzon ve yöresi halkını Millî Mücadele yolunda harekete geçiren sebeplerin başında şüphesiz, Mondros Mütarekesi sonrasında gelişen ayrılıkçı Rum faaliyetleriyle, Barış Konferansı’nda Ermenilerin Trabzon üzerindeki emellerini açığa vurmaları gelmişti. Yörenin Türk ve Müslüman halkı, Rum ve Ermeni çetelerinin neler yapabileceğini iki yıl kadar süren Rus işgali sırasındaki acı tecrübelerden dolayı bilmekteydi.37 Sadrazam Damat Ferit Paşa bile 16 Mart 1919’da Rumların nümayişlerinden sonra vilayetlere gönderdiği telgrafta, “Kanuna isyan edenlere karşı tereddüt gösterilmeyecektir. Hükûmetin bütün emirlerine riayet ediniz. Şeraiti İslamiye’nin dahi bize emri budur.” diyerek38 kendilerine ihtarda bulunmak zorunda kalmıştı.

    Trabzon aydınlarının mütareke sonrasında millî uyanış ve millî savunma yolunda attıkları ilk önemli adım, 10 Aralık 1918’de “İstikbal” gazetesini çıkarmaya başlamaları olmuştu. Trabzonluların Millî Mücadelesi’nin sözcülüğünü yapacak bir gazeteye kavuşmalarından sonra bir diğer faaliyetleri Elviye-i Selase’de yapılan kongrelere katılmaları olmuştu. Büyük Ardahan Kongresi’nde (7-9 Ocak 1919) Trabzon’da “İstikbal” ve “İkbal” adıyla çıkan; Batum’da “Saday-ı Millet” ve Erzurum’da “Albayrak” adlarıyla çıkacak olan gazetelerle Millî Mücadele yolunda içerdekileri uyarma, dışarıdakilere de türlü yayın ve resmî belgelerle millî hakları tanıtma kararı alınmıştı.

    Kars Kongresi’nde (17/18 Ocak 1919) Trabzon teşkilatına Alay Komutanı Ali Rıza Bey’le Barutçuzade Hacı Ahmet Efendi seçilmişlerdi. Giresun teşkilatını kuracak olan kişi de isyancı Rumlara karşı canla başla mücadele eden Osman Ağa (Topal Osman) idi.39 Pontusçuluk kışkırtmalarına karşı İstikbal gazetesine kuruculuk yapan Barutçuzade Faik Ahmet, 12 Şubat 1919’da da diğer vatanperver Türklerle birlikte Trabzon Muhafaza-i Hukuku Milliye Cemiyetini kurdu ve cemiyetin ilk kongresinde başkanlığa getirildi.40

    Şark Orduları Grup Kumandanlığının lağvedilmesinden sonra Samsun bölgesi de 9’uncu Orduya ve dolayısıyla Yakup Şevki Paşa’ya bağlanmıştı. Mütareke sonrasında üzerinde tehlike bulutlarının dolaştığı doğu bölgelerimizin bir şansı 9’uncu Ordunun başında Yakup Şevki Paşa41 gibi vatansever ve ileri görüşlü bir komutanın bulunmasıydı. Yakup Şevki Paşa mütareke şartlarına direnmiş, ordunun iki yıllık yiyecek ihtiyacıyla birlikte yerlerine dönmekte olan muhacirlere yardım imkânlarını da hazırlamıştı.

    Güney Kafkas ve Erzurum bölgesinde yaptığı gibi Karadeniz kıyılarının savunması için yerli kuvvetlerin kurulmasını sağlamış ve desteklemiş, Trabzon ve Samsun sahillerinde Pontus çetelerinin yerleşmesine ve güneye sarkmasını karşı muvazzaf ve yerli kuvvetlerle mukavemet tertibatı almıştı.

    1919 yılı başlarında 10’uncu ve 15’inci Tümenlerden bir alay Trabzon’da geçici olarak Ardahan, Ordu bölgesinden intikal eden 3’üncü Kafkas Tümeni ise mücadele süresince Trabzon bölgesini korumakla görevlendirilmişlerdi. O günlerde 9’uncu Ordu ile olan posta irtibatı çok kötüleşmişti. Bu durum hem yönetimin aksamasına hem de eşlerinin sağ olup olmadığını dahi öğrenemeyen asker ailelerinin üzüntü ve ümitsizlik içinde kalmalarına yol açmıştır. Yakup Şevki Paşa 9’uncu Ordu Komutanlığı sırasında mülki konularla da yakından ilgilenmiş, Harbiye Nezaretine doğu illerinin perişan durumunu belirten bir rapor göndermişti.

    Harbiye Nezareti ise Yakup Şevki Paşa’yı ordu komutanlığı görevinden alarak yerine Kazım Karabekir Paşa’yı 15’inci Kolordu Komutanlığına atamış, 3 Nisan 1919 tarihli bir emirle doğuda yeni bir düzenlemeye gitmişti. 9’uncu Ordu lağvedilmiş, Trabzon vilayeti 15’inci Kolordunun görev alanı içinde yer almıştı.42

    Yakup Şevki Paşa’nın Harbiye Nezaretince yöreden alınmasında Karadeniz Ordu başkumandanı unvanına sahip İngiliz General Milne’nin Harbiye Nezaretine gönderdiği talimat etkili olmuştu. Ermeni propagandası Karadeniz Ordusu Başkumandanlık istihbaratına, bilhassa 9’uncu Ordu Kumandanı Yakup Şevki Paşa aleyhine malzeme topladığından General Milne bu sebepten onun geriye çağrılmasını istemişti. 26 Martta, “Yakup Şevki Paşa’nın derhâl İstanbul’a çağrılması ve verecekleri emirleri daha ziyade itimatla yapacak bir subayla değiştirilmesi” için Harbiye nazırının emir vermesi gerektiğini söylemiş, bunun üzerine Harbiye Nazırı Şakir Paşa 3 Nisanda, “9’uncu Ordu mülgadır.” emrini vermişti. Yakup Şevki Paşa, Kars telsiz istasyonunun tahribinden dolayı Milne tarafından sorumlu tutulduğundan, hemen aynı günde İstanbul’a gelmesi emrini almıştı.43

    Oysaki Yakup Şevki Paşa’nın 25 Mart 1919’da Genelkurmay (Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Riyâsetine) Başkanlığına ve Harbiye Nezaretine gönderdiği rapordan Samsun halkının ve jandarma birliklerinin üstlerine düşen mesuliyeti yerine getirmedikleri anlaşılmaktadır. Yakup Şevki Paşa bu durumu; “... Aylardan beri devam eden, gittikçe tekrar eyleyen bu mıntıkadaki şekavete karşı aciziz. Ne jandarmanın ve ne de ahalinin zerre kadar ehemmiyet ve gayret i’tâ etmediklerini kemâl-i teessür ve teessüfle görmekteyim. Hâl böyle iken askeri, orduyu şikâyet ederlerse, artık Hakkı Allah’a sığınmaktan başka çare kalmıyor.” diye ifade etmişti.

    Bu ifadeden, Samsun halkının da Erzurumluların bir bölümü gibi ordudan şikâyetçi oldukları anlaşılmaktadır. Hâlbuki Yakup Şevki Paşa’ya göre savaş müddetince ordunun bütün er ve subay kadrosu her türlü görevlerinin gereğini ifa etmeye çalışmaktaydılar. Diğer memur ve görevliler birkaç kişi hariç görevlerini ihmal ediyorlardı.

    Yakup Şevki Paşa, bu durumdan cesaret alan Rumların Trabzon’a geçerek orada da eylemlerine devam etmek niyetinde olduklarını belirtmişti. Bundan dolayı, Yakup Şevki Paşa halkın hükûmet görevlileri ile birlikte hareket etmesini tavsiye ediyordu. Aynı zamanda stratejik bölgelere acil olarak münasip kuvvet ve tecrübede valiler, mutasarrıflar ve kaymakamlar gönderilmesi gerektiğini belirtmişti. Jandarma kuvvetlerinin de takviye edilmesi gerekiyordu. Yakup Şevki Paşa’nın bu isteklerinin, Dâhiliye Nezaretine iletildiğine şüphe yoktur. Zira Canik sancağı mutasarrıflığı uzun süreden beri boşken, bu konudaki ricaları müteakip Siverek Mutasarrıfı Canik Mutasarrıflığına atanacaktı. Uzun müddetten beri izinli olan Tokat Mutasarrıfının da derhâl göreve dönmesi emredilmişti.

    Bu atamalar oldukça isabetli olmuştu. Çünkü tam yetkili bir görevlinin olmaması sebebiyle Samsun’daki hadiseler engellenmemişti. Samsun mutasarrıf vekiliyle 15’inci Tümen kumandanı arasında sık sık anlaşmazlık çıkması neticesinde, Yunan donanmasından Averof kruvazörünün Samsun’a geleceği haber alınmış olmasına rağmen lüzumlu tedbirler alınmamıştı.
    İngilizler, Samsun’daki gibi asayişsizlik olduğu gerekçesiyle 30 Mart 1919’da Merzifon’u da işgal ettiler. Fakat asayişsizlik ve kargaşaya bir türlü mani olamadılar. Ancak 9’uncu Ordu müfettişi olarak Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a gönderilmesinden sonra hadiseler başka bir mahiyet kazanmaya başlamıştır.44

    Erzurum’daki görevine gitmek üzere 19 Nisan 1919’da Trabzon’a gelmiş olan Kazım Karabekir Paşa, Muhafaza-i Hukuku Milliye Cemiyeti yöneticileriyle görüşmüş, bölgedeki bütün mücadelelerin Rum ve Ermeni çeteleriyle olacağını söylemiş, her türlü iç ve dış tehlikeler karşısında ordu birliklerinin Millî Mücadelecilerin yanında bulunacağını anlatmıştır. Trabzonlular depolardaki silah ve cephaneler hakkında komutanlıkça verilecek emirleri son derece gizlilik içinde yerine getireceklerini bildirmişlerdir.

    Bu kararların alınmasından kısa bir süre sonra, görevli İngiliz subayı Farel, Trabzon’a gelip toplanan silahların kama ve mekanizmalarını istemiş; Kazım Karabekir Paşa İngiliz temsilcilerini oyalarken Trabzonlular da hızlı ve gizli bir çalışma ile silahları başka yerlere kaçırmışlardır. Yine o günlerde Trabzon’daki kışlaların teslimini isteyen Fransız subayını da bir şey alamamıştır.45

    Bu karışık günler içerisinde Mustafa Kemal Paşa’nın görevlendirilmesi düşünülmüş ve yapılmıştı. Onun açık görevi, görevlendirileceği bölgede asayişi sağlamaktı. Çünkü bu tarihlerde Samsun, Vezirköprü, Merzifon ve dolaylarında Rum çetelerinin İslam ahaliye saldırıları daha da artmıştı.46 Rumların Müslüman ahaliye yönelik saldırıları, Harbiye Nezaretinin 12 Nisan 1919 tarihinde Sivas’ta bulunan 3’üncü Kolordu Komutanlığına göndermiş olduğu raporda;

    Böylece, Millî Mücadele çabalarının bir aşaması daha tamamlanmış ve millet kendi ordusu ile duygu, düşünce ve iş birliği yapmıştı. Alınan karara göre, kıyılardaki çeteleri zararsız hâle getirme görevini Kuvayımilliye yapacak, içerlerde ve özellikle Gümüşhane yöresindeki Köroğlu ve Eftalidis gibi büyük Rum çeteleri ile askerî birlikler uğraşacaklardı.

    “Samsun ve Köprü civarında icra-yı şekavet etmekte olan Rum çetelerinin tenkili için Amasya’dan gönderilen yüz kişilik müfreze-i askeriye ile vuku bulan müsademe de bir binbaşı, bir yüzbaşıyla yirmi beş neferin şehit edildiği ve eşkıyanın Çorum civarı dâhiline girmeleri melhuz olduğundan iki yüz kişilik bir müfreze-i askeriyenin Çorum’a sevki lüzumu Çorum Müsteşarlığının telgrafına atfen Dâhiliye Nezaretinden bildirilmektedir.” ifadeleriyle yer almakta olup aynı yazının ikinci maddesinde, “Kolordudan gelen raporlardan bu gibi konuya ilişkin bir bilgiye rastlanılmadığı, bunun doğruluk derecesiyle şimdiye kadar meydana gelen olaylara göre eşkıyalığın ağırlık merkezinin neresi olduğu, eşkıyalık hareketinin gelecekte alabileceği şekle göre kolorduca alınan önlemlerin bildirilmesi” istenmiştir.47

    Görüldüğü gibi Samsun’dan doğuya doğru Karadeniz kıyılarında ve Samsun’un güney bölgesinde Rumların çete faaliyeti son derece artmış bulunuyordu. Samsun ve Merzifon’daki İngiliz müfrezelerinin bu bölgenin asayiş durumuna büyük zararı dokunuyordu. Çünkü Türklerin sinmesine, Rumların cesaret bulmasına sebep oluyorlardı.48

    İtilaf devletleri temsilcilerinin meseleye el koyabilecekleri tehdidi, İstanbul Hükûmetinin de dikkatlerini bu bölgeye yöneltmişti. Bir işgal tahrikinin ve propagandasının bu derece ilerlemesi, İstanbul’da bir başlangıç noktası arayan Mustafa Kemal Paşa’ya görev verilmesine49 vesile olmuştur.

    b. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a Çıkması ve Bölgeye Dair Raporları
    9’uncu Ordu müfettişliğine atanan Mustafa Kemal Paşa, Samsun ve havalisindeki asayişsizliği yerinde görüp tedbirler alma görevi ve kendisine çok geniş yetkiler tanıyan bir yetki belgesiyle 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan ayrılmış, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmıştır.50

    Mustafa Kemal Paşa Samsun’a ayak basar basmaz içlerinde Trabzon vilayetinin de bulunduğu görev alanı içindeki mülki ve askerî makamlara bölgelerindeki asayiş durumunu belirten bir rapor göndermelerini bildirmişti. 19 Mayıs 1919’da Sivas, Van Erzurum, Trabzon ve Ankara, Kastamonu, Mamuretülaziz (Elazığ), Diyarbakır vilayetleriyle Erzincan bağımsız Mutasarrıflığına, 15’inci ve 20’nci Kolordu Komutanlıklarına telgraf şeklinde bildirilen yazısında Mustafa Kemal Paşa, ülkenin güvenliği, eşkıyalığın sebepleri, etkinlikleri, alınmış olan önlemlerle ilgili olarak bilgi istemiştir.51

    9’uncu Ordu Kıtaatı Müfettişliği tarafından bölgenin asayiş durumuna ilişkin ilk rapor Genelkurmay Başkanlığına 21 Mayıs 1919’da gönderilmiştir. Bu raporda, Canik sancağındaki eşkıyalıkla asayişsizliğin sebep ve failleri ile bu durumun meydana getirdiği duruma yönelik tespitlerle alınan önlemler şu şekilde belirtilmiştir:

    “Seferberliğin başlangıcında liva dâhilinde özellikle asker kaçaklarından ve İslam, Rum, Ermeni gibi unsurlardan ayrı ayrı oluşan birtakım çeteler, adi hırsızlıkla, ara sıra da öldürmelerle meşgul olmuşlar, Rum ve Ermeni sürgünü esnasında bu unsurlardan ortaya çıkan bazı çeteler ise siyasi bir hüviyet kazanmıştır. Rusların istilası başlayınca, memleket içinde karışıklık meydana getirmek için bunlar, Ruslar tarafından da teşvik ve denizden de desteklenmişlerdir. Bu kısım çetelerin eşkıyalıkları siyasi olmakla beraber, bölgedeki takibat karşısında memleketi tehlikeye atacak bir duruma düşürememiştir. Rusların yenilgisinden ateşkese varıncaya kadar olaylar ve eşkıyalık alelade devam etmiştir.

    İslam çetelerinin teşekkülünde ise hiçbir zaman siyasi bir amaç belirmemiştir. Ateşkesten sonra, devletçe iki defa ilan edilmiş olan aftan birçok İslam asker kaçağı ve bir kısım İslam eşkıyası yararlandığı gibi Rum eşkıyasından da isimleri bilinen yirmi kadar şahıs teslim olmuştur. Bugün liva dâhilinde Ünye çevresindeki bir iki Ermeni çetesinden başka Ermeni çeteleri yok denecek kadar az ve faaliyetleri hissedilmeyecek derecede etkisizdir.

    Ateşkesten sonra bütün Rumlar, Yunanlılık millî emelleri ile her tarafta şımardıkları gibi, bu bölgede de Pont (Pontus) hükûmetinin kurulması gibi bir safsata etrafında toplanmış ve bütün Rum çeteleri düzenli bir program altında tamamen siyasi bir hüviyet kazanmışlardır. Livanın bütün Rumları, çeteleriyle beraber siyasi maksatla Samsun’daki Rum Komitesi ve özellikle Rum Metropiliti Yermanos tarafından idare edilmekte olduğu kesindir.

    Bu husus, bizzat görüştüğüm Fransız Jandarma Subay Mösyö Favro tarafından da farkında olmadan ifade edilmiştir. Mösyö Favro, Metropolit tarafından İstanbul’da Fransız temsilcilerine gönderilen ve İslamların Hristiyanlara tecavüzünü gösteren yüz kadar mübalağalı olayı sayan bir raporu gizli olarak bendenize gönderdi. Bu rapor, Osmanlı Jandarma Müfettişi Miralay Felon tarafından anlatılanların belgelendirilmesi için Favro’ya gönderilmiştir. Şu son zamanlarda Samsun ve çevresindeki Rumluk nüfusunu arttırmak için Rusya’da ne kadar Rum varsa göçe zorlanırken, bir kısım çeteler de gizlice deniz vasıtalarıyla bazı sahil bölgelerine çıkarılmış ve içerdekiler kuvvetlendirilmiştir. İç güvenliğin sağlanması için gerekli olan kuvvetin miktarı düşünülmeden, asker terhis edildiğinden takip kuvvetleri azalmış olduğu gibi, Jandarma kuvveti esasen yok denecek kadar az olduğundan Rum eşkıyalarının meydan bulmasına sebep olmuştur. Bugün Samsun kazasında otuz üç, Çarşamba kazasında iki, Bafra kazasında üç olmak üzere toplam olarak başkanlarının isimleri ve faaliyet bölgeleri tespit edilmiş kırk kadar Rum çetesi vardır.

    Bunların siyasi maksatlarla giriştikleri çılgınca tecavüz ve saldırılara hedef olan İslam halkı, mahalli idare tarafından korunamadığından dolayı, olağanüstü telaş ve heyecana kapılarak liva dâhilinde kalan bazı İslam çetelerinden can ve mallarının korunması için yardım istemeye hatta fidye karşılığında bazı Laz çetelerini Trabzon tarafından getirterek, mal ve ırzlarını koruma zorunda kalmışlardır. Sonunda da bugünkü durum meydana gelmiştir. Rum çeteleri, İslam halkını tehdit altına almış ve ortadan kaldırmaya girişmiştir. Buna karşılık, İslam çeteleriyle, âdeta bazı köyler, İslam bölgelerinde savunma durumu almışlardır. Bundan başka, Hükûmetçe takip edilmekte olan sürgün işlerindeki ilgilerinden dolayı korkan bazı şahıslar ile bir jandarma subayı da kaçarak kendisine avene teşkil etmiştir. Ayrıca, eşkıyasının İslam halkına azgın bir şekildeki saldırılarından etkilenerek, üzüntüye kapılan bir Nizamiye subayı da kendisine göre, asker kaçaklarından ve halktan avene bularak çete teşkil etmiş bulunuyor ki toplam olarak altısı Samsun kazasında olmak üzere on üç İslam çetesi de faaliyet hâlindedir. Fakat bunlar, düzenli bir programa tabi olmayarak gerek İslam gerekse Hıristiyanlar aleyhinde bazen hırsızlık bazen de eşkıyalık ve saldırganlıkla uğraşmaktadırlar. Büyük kısmı ise İslam köylerini Rum çetelerinin saldırılarından korumak ve müdafaa etmek gibi bir amaca hizmet etmektedir.

    İşte incelemelerim ve aciz kanaatime göre, durumun gerçek şekli budur. Kasabanın merkezinde nüfusun çoğunluğuna sahip olan Rumluk, tamamıyla Hükûmete karşı soğuk ve ilgisizdir. Liva dâhilinde ezici bir çoğunluğu teşkil eden İslamlık ve ürkek bir vaziyette, mal ve geleceklerinin hukukundan, kötü olaylar karşısında kalmaktan endişe duyuyorlar. Buraya geldiğimi haber alan köylüler, bizzat gözyaşları içinde başvurarak durumlarını arz etmekte ve bunlardan bazıları kendilerine saldıran Rum eşkıya reislerinin isimlerini söylemekten kaçınmaktadırlar. Bu durumun gerektirdiği mümkün olan bütün tedbirlere başvurulmuştur. Sonuçları zaman zaman bildireceğim.”52

    Mustafa Kemal Paşa 24 Mayısta gönderdiği raporda ise “… Canik sancağı ile Sivas vilayetinin Amasya ve civarındaki jandarma ve nizamiye kuvvetlerinin asayişi sağlamak ve devam ettirmek için hiçbir biçimde yeterli olmamasının halkın huzur ve emniyetini çok kötü etkilediğini, özellikle Canik ile güneyindeki jandarma ve nizamiye birliklerini takviye etmek üzere birkaç bin erin silah altına alınması ve bunlar arasında jandarmaya yarar bir kısım kuvvetin ayrılmasının çok önemli” olduğunu belirterek, kuvvet indiriminin iç asayişin korumasında hükûmeti imkânsızlık karşısında bıraktığı ve bu durumun bir an önce giderilmesinin zorunlu olduğunu bildirmiştir.53

    5 Haziran 1919’da Havza’dan Harbiye Nezaretine gönderdiği asayiş raporunda ise Trabzon ve yöresi hakkında aldığı ilk resmî bilgilere yer vermişti. Bu raporun başlangıç kısmında 24 Mayıs 1919 tarihli raporundan bahsettikten sonra, cereyan etmiş bütün olaylar hakkında bilgi edindiğini ifade etmiş, Sivas vilayeti ile Tokat ve Amasya sancaklarındaki Rum ve Ermeni komitacılarının asayişi yabancılara karşı bozuk göstermek, işgal ve müdahaleyi davet etmek, özellikle yabancı subayların bulunduğu yerlerde hükûmetle hiç temas etmeyerek doğrudan yabancılara başvurmak suretiyle Müslüman halk aleyhine olaylar çıkarttıklarını, Rum ve Ermenilerin İngiliz subayları ile Amerikan memurlarından destek aldıklarını beyan etmiştir. Trabzon vilayetiyle ilgili olarak, anılan raporda şu bilgilere yer verilmektedir:

    “Trabzon vilayetine gelince, Müslümanlardan birkaç çete var ise de soygunculuk gayesine dayanmaktadır. Zorunlu göç işlerinden dolayı kaçak durumda olan Topal Osman’ın çetesi önemli olup Giresun ve doğusu civarında da önemli bir hareketi görülmemiştir. Müslümanlar arasında şahsi sebeplerle bazı öldürme gibi adi cinayet olayları çıksa da bunlarda ne eşkıyalık ne de siyasi gaye yoktur. Rumların bu vilayetteki teşkilatı da aynen Canik ve Amasya’daki teşkilatları gibi siyasidir. Çıkardıkları olaylar ve çete hareketleri azdır. O da Trabzon vilayeti halkının uyanıklığındandır. Yalnız Köroğlu-Afkalidis adındaki otuz kişilik Rum çetesi Gümüşhane ve Zanta taraflarında çok kanlı olaylar çıkarmaktadır. Şimdiye kadar az vakitte on beş Müslüman öldürmüştür. Gayesi asayişi bozuk göstermektir. Takip edilmektedir.”

    Ayrıca raporun son bölümünde Erzurum ve Van vilayetlerindeki asayiş durumuna da açıklık getirilmiştir.54

İletiGönderilme zamanı: Pzr Tem 05, 2009 2:00
gönderen Ram
    c. Topal Osman (1883-1923)
    Mustafa Kemal Paşa’nın gönderdiği asayiş raporunda ismi geçen “Topal Osman” faktörü, Karadeniz Bölgesi’nde Rumlara karşı verilen Millî Mücadele sürecinde büyük önem arz eder. Bu kapsamda Giresun’da millî kuvvetlerin kurulmasına öncülük eden ve ayrılıkçı Rumlara karşı canla başla mücadele eden ve Topal Osman Ağa kimdir?

    Osman Ağa, 1884 yılında Giresun’un Hacı Hüseyin mahallesinde doğmuştur. Babası Hacı Mehmet Efendi ve dedesi İsmail Kaptan, Giresun’un önde gelen Türk eşrafından olup deniz ticareti ile uğraşırlardı. Ekonomik durumları oldukça iyiydi. Osman askerliği çok sevmesine rağmen, askerî okula gidememiştir. Bu isteğini savaşmaya yöneltmeye çalışmış ve burada da oldukça başarılı olmuştur. Osman Ağa, Giresun’un varlıklı Türk ailelerinden Panazoğlu Hacı İsmail Ağa’nın kızı Hatun Panaz Hanım ile evlenmiştir.

    Balkan Savaşı patlak verip seferberlik ilan edilince Osman’ın babası Hacı Mehmet Efendi oğlunu askere göndermek istememiştir. Askerlik bedeli olan 54 sarı altın lirayı ödeyerek oğlunu cepheye gitmekten kurtarmıştır. Fakat bu duruma çok üzülen Osman, askere gönüllü olarak yazılmıştır.55

    Balkan Savaşı’nda Çatalca cephesindeki muharebelerde ağır bir şekilde yaralanmış ve sağ bacağı sakatlanmıştır. Bu nedenle “Topal” lakabıyla anılmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine yüzü aşkın gönüllü adamıyla savaşa katılmış, Artvin ve Batum civarında altı ay kadar savaşa iştirak ettikten sonra tifüs salgınında hastalanması sebebiyle Giresun’a tekrar dönmüştür. Bu arada Giresun istikametine giden 37’nci Tümenin mevcudunun 450’ye kadar inmiş olduğunu tespitle bu miktarı yükseltmek için savaşçı güç toplatarak tümen mevcudunu 9000’e çıkarmıştır.

    Mütarekenin imzalanmasından sonra Kuvayımilliye’ye katılmıştır.56 Diğer taraftan Giresun’daki Rumları ve Pontus cereyanının başında bulunan Mavidiler ve Kılıçoğulları ise Osman Ağa’yı Giresun’dan uzaklaştırabilmenin yollarını aramışlar, Patrikhaneye ve İtilaf devletlerinin yüksek komiserlere ihbarlarda bulunmuşlar, Osman Ağa’nın zorunlu göç suçlusu olarak yargılanmak üzere İstanbul’a götürülmesini istemişlerdi. Bunun üzerine İstanbul Divanıharbinden Osman Ağa’nın tutuklanarak İstanbul’a getirilmesi istenmişti. Bu emir Giresun’da bir süre oyalanmış; ancak Kaymakam Nizamettin Bey, Trabzon Valisi Mehmet Galip Bey’in ısrarları karşısında Osman Ağa’yı Giresun’a terke zorlamıştı. Her an tutuklanma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Osman Ağa Giresun’u terk ederek dağa çıkmıştı. Keşap bölgesinde Rum çetelerinin Türk köylerine düzenlediklere baskınlara misilleme olarak Rum köylerine baskınlar düzenlemiş, adamlarının sayısını kısa sürede yüze çıkarmıştı.

    Mustafa Kemal Paşa Havza’dan İstanbul’a gönderdiği 5 Haziran 1919 tarihli raporda bu konuya da yer vermiş, zorunlu göç işlerinden dolayı kaçak durumunda olan Osman Ağa’nın çetesinin önemli olduğunu, Giresun ve doğusu civarında önemli bir hareketinin görülmediğini bildirmişti.

    Giresunlular artık Rum eşkiyalarının baskınları karşısında Şebinkarahisar’a adamlar göndermişler, Osman Ağa’dan yardım istemişlerdi. Giresun’a inen Osman Ağa, Rum Okuluna asılmış olan Pontus bayrağını asan doğramacı ustası Rum’u cezalandırmıştır. Sonuçta, Osman Ağa hakkında affı şahane çıkmış, Giresun’a dönmüştü. Belediye başkanlığı görevini de üstlenen Osman Ağa’nın dönüşü, yöredeki Rum faaliyetlerine indirilen en büyük darbe olmuş,57 artık gemilerle Giresun sahillerine göçmen adı altında çıkarılmak istenen Rumların geri çekilmesine başlanmıştı. 1919 Temmuzunda bazı motorlar Büyük Liman ve Görele sahillerine ateş açarak Rum ve Ermeni çetesi çıkartmak istemişler; fakat bunda muvaffak olamamışlardır.58

    Bu durum 3’üncü Ordu müfettiş vekili sıfatıyla Kazım Karabekir Paşa tarafından 27 Temmuz 1919 tarihli Trabzon vilayetine bildirilmiş ve “25-26 Temmuzda Trabzon sahilinde Vakfıkebir ile Görele arasında elli-altmış kadar müsellah eşhası hamil olan on motor takarrüp ederek ihraç etmeye teşebbüs etmiş ise de sahilden edilen mukabele-i şedide üzerine muvaffak olamayarak denize açılmışlardır. Bundan evvel olan istihbarat-ı mevsukemize de Trabzon sahillerimizde çıkarılmak üzere Batum civarında Ermeni ve Rum kuvvetlerinin teçhiz ve ihzar edildiği bildiriliyor. İşbu hadisede de muhakkak ya Rum veyahut Ermeni çetelerinin bir kafilesi idi. Binaenaleyh sahil boyunca beren ve bahren takibat-ı şedide ve mütemadiye icrası için her tarafa evamir-i katia ita buyurulmasını rica ederim. Ve bilhassa bu aralık Trabzon ve Sinop’ta atıl durmayarak sevahili tarassud ve sahildeki hükûmet-i mahalliye ve kumandanlıklarla sıkı bir irtibat husule getirerek istihbaratı tanzim etmesi lazımdır.” denilerek gerekli tedbirlerin alınması istenmiştir.59

    Trabzon ve yöresinde Kuvayımilliye faaliyetleri, özellikle İzmir’in işgalinden sonra hız kazanmış, bölgede kısa zamanda güçlü bir Kuvayımilliye teşkilatı kurulmuştur. Komutanlığına Halit Bey’in atandığı bu teşkilatın kuruluşu, muvazzaf subaylarla mahalli liderlerin iş birliğiyle gerçekleşmişti. Yörede teşkil edilen kuvvetlerin silah ve cephane ihtiyaçlarının karşılanmasında 15’inci Kolordunun kaynakları dışında, İstanbul’daki Doğu Karadenizlilerin de önemli katkıları olmuştu. Mahalli liderler içinde özellikle Giresunlu Osman Ağa, bu faaliyetler içerisinde seçkin bir rol oynamıştır.

    Sivas Kongresi’nin toplanması ve Ankara Hükûmetinin kurulmasının ardından Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin isteğiyle 1920 yılında Giresun’da Nizamiye Alayı teşkil edilerek bu Alayın 4’üncü Tabur komutanlığını fiilen üstlenmiştir. 1921 yılında 18’inci Tümenin 47’inci Giresun Alayı Komutanlığı fahri Yarbay Osman Ağa’ya verilmiş, Alayı ile birlikte Samsun mıntıkasındaki Rum eşkıyasının tedip harekâtında görev almıştır.60

    Osman Ağa, Pontusçu çetelere ve onlara destek veren işgalci devletlere karşı yalnızca çete faaliyetleriyle değil, basın yoluyla da mücadele etmiş, bu amaçla Gedikkaya gazetesini çıkarmıştır.61 İstiklal Savaşı’nda büyük yararlılıklar gösteren Gümüş Muharebe Liyakat Madalyası sahibi olan Topal Osman’a 1925 yılında Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası tevcih edilmiştir.62

Sonuç

Mustafa Kemal’in 29 Mayıs 1919 günü Havza’dan Kazım Karabekir (15’inci Kolordu), Ali Fuat (20’nci Kolordu) ve Refet Bey’e (3’üncü Kolordu) gönderdiği gizli telgraf, onun vatanın kurtuluşu için ne kadar sabırlı ve inançlı olduğunu göstermesi açısından önemlidir.

Bu telgrafta, Türkiye’nin pek kötü olan durumu anlatıldıktan sonra, “ulusun esirlikten kurtulmasının ancak azimkâr ve namuslu ellerin kısa ve doğru yoldan müdafaa-i hukuk ve bağımsızlığa sevkiyle mümkün olacağı, mülki memurlardan güvenilir olanlarla el ele verilerek, bu uğurda gizli ve harice karşı gayri mahsus bir örgütlenmeye gidilmesi, bu hususun ihtisası dolayısıyla askerlere düşen yurtsever bir görev olduğu” belirtilmiştir.

Telgrafın ikinci maddesinde, “Doğu Anadolu’nun yabancı işgaline uğraması ihtimali ele alınmış ve isyanlarla bir Yunan çıkarması dışında, İtilaf devletlerinin de asker çıkarması olasılığı üzerinde durulmuştur. Bu vaki olduğunda, askerî kuvvetlerin kıyıda yerleşmesi geciktirilecek, bu sırada mitingler ve çeşitli millî protestolara başvurulabilecek, fakat bunların dâhile sarkması, yani memleketi bilfiil istila etmelerine karşı, halk ve asker hep birlikte fiilen silahla istiklali savunmaya çalışacaktı.” denilerek alınması gereken tedbirler sıralanmıştır.

Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya ayak bastığı günlerde, Karadeniz’de ayrılıkçı-isyancı Rumlar ilan edilmemiş bir savaşı başlatmışlardı. Mütarekenin imzalanmasıyla savaş hâlinin biteceğini uman bölge Türk halkı, Rum çetelerinin insafsızca tecavüzlerine uğruyorlar, köyleri yağma ediliyordu. Çete faaliyetleriyle Türklerin dehşet içinde bırakılarak mukavemetleri kırılıp, göçe mecbur kalmaları amacı güdülmüştü. Böyle fiilî bir isyan hâliyle, asayiş meselesi açısından İtilaf devletlerinin dikkatlerini üzerlerine çekip askerî bir çıkarmayı teminle mahalli hükûmet ilan etmek de siyasi hedefleri olmuştur.

Bu faaliyetlere ilk tepkiler, Türk halkının cemiyetler hâlinde teşkilatlanması biçiminde görülmüşse de söz konusu direnişçi faaliyetler Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışıyla daha düzenli bir hâle gelmiştir. Çeşitli adlarla kurulan Millî Cemiyetler; daha sonra Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin bünyesinde birleşerek, Rum çetelerinin tecavüzlerine karşı organize olmuşlardır. Netice itibarıyla, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı sırasında, Türkiye’nin bütünlüğüne ve Türk milletinin bağımsızlığına yönelik bir tehlike olan ayrılıkçı Rum hareketi gerek diplomatik alanda gerekse ayaklanma ve çete faaliyetleriyle Yunan siyasi emellerine hizmet etmiştir. Zaman zaman genişleyerek tehlike yaratan bu isyan hareketi, Büyük Türk Zaferi’yle ortadan kaldırılmıştır.


KAYNAKLAR

I. Arşiv Belgeleri
ATASE Arşivi; Klasör Nu. 10, Gömlek Nu. 111, Belge Nu. 111-1,
ATASE Arşivi; Klasör Nu. 8, Gömlek Nu. 120, Belge Nu. 120-1.
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Emeklilik Şubesi Arşivi; Topal Osman Şahsi Dosyası.

II. Süreli Yayınlar
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; S 43, Vesika: 1011.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; S 8, Vesika: 177.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; S 4, Vesika: 63.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; S 4, Vesika: 65.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; S 11, Vesika: 276.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; S 11, Vesika: 277.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; S 11, Vesika: 278.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; S 74, Vesika: 1614.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; S 1, Vesika: 4.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; S 4, Vesika: 62.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; S 1, Vesika: 15.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; S 1, Vesika: 16.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; S 45, Vesika: 1051.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; S 4, Vesika: 64.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; S 7, Vesika: 150.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi; S 76, Vesika: 1656.

III. Eserler
AKŞİN, Sina; İstanbul Hükûmetleri ve Millî Mücadele, İstanbul, 2004.
AKÇURA, Yusuf; Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri, İstanbul, 1940.
ATATÜRK, M. Kemal; Nutuk, C I, II, III, İstanbul, 1981.
ATATÜRK’ün Samsun’a Çıkışı ve Kurtuluş Savaşı’nın Başlatılmasına Dair Belgeler; Gnkur. Yayınları, Ankara, 1999.
BALCIOĞLU, Mustafa; Teşkilat-ı Mahsusa’dan Cumhuriyet’e, İstanbul, Mayıs, 2001.
Balkan Savaşı’na Katılan Komutanların Yaşam Öyküleri; Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2004.
BAYCAN, Nusret; Türk İstiklal Harbi’ne Katılan Tümen ve Daha Üst Kademedeki Komutanların Biyografileri, ATASE Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1989.
ÇAPA, Mesut; Pontus Meselesi, Trabzon ve Giresun’da Millî Mücadele, Ankara, 1993.
ÇAPA, Mesut - USTA, Veysel; Millî Mücadele’de Trabzon Vilayetiyle Yazışmalar, Trabzon, 1995.
GENCER, Ali İhsan - ÖZEL, Sabahattin; Türk İnkılap Tarihi, İstanbul, 1996.
GOLOĞLU, Mahmut; Trabzon Tarihi, Trabzon, 2000.
GOLOĞLU, Mahmut; Millî Mücadele’de Trabzon ve Mustafa Kemal Paşa, 1981.
GÖKBİLGİN, M. Tayyib; Millî Mücadele Başlarken, Ankara, 1959.
JAESCHKE, Gotthard; Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Ankara, 1971.
KARAL, Enver Ziya; Osmanlı Tarihi, C V, Ankara, 1970.
KOCA, Salim - YALÇIN, E. Semih; Mustafa Kemal Paşa’nın Dokuzuncu Ordu Müfettişliğine Tayininde Osmanlı Genelkurmayının Rolü, ATATÜRK Araştırma Dergisi, S 24, Temmuz, 1999.
KURT, Yılmaz; Pontus Meselesi, TBMM Yayınları, Ankara, 1995.
OKUR, Mehmet; Millî Mücadele’de Karadeniz Bölgesi’ne Yönelik İngiliz Faaliyetleri, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006.
ÖZEL, Sabahattin; Millî Mücadele’de Trabzon, Ankara, 1991.
SELEK, Sabahattin; Anadolu İhtilali, İstanbul, 1966.
SONYEL, Salahi. R.; Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Ankara, 1987.
ŞENER, Cemal; Topal Osman Olayı, İstanbul, 2004.
TANSEL, Selahattin; Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, Ankara, 1973.
Türk İstiklal Harbi; C 1, Ankara, 1962.
YAZICI, Nuri; Millî Mücadele’de (Canik sancağında) Pontusçu Faaliyetler, Ankara, 1989.
YEL, Selma; Yakup Şevki Paşa ve Askerî Faaliyetleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2002.
YERASIMOS, Stefanos; Pontus Meselesi (1912-1923), Toplum ve Bilim, 1988.



EKLER

EK - A

Trabzon Metropolidi Hrisantos’un Paris Barış Konferansı’na Sunduğu, 2 Mayıs 1919 Tarihli Muhtırası

Kurtarılmamış Rumların Delegesi namı altında Trabzon Metropolidi Hrisantos63 tarafından Barış Konferansı’na sunulmuştur:

Efendiler!

Pontus meselesine dair Barış Konferansı’na birçok muhtıralar sunulmuştu. Bu defa de reddedilmesi imkânsız birtakım belgelere dayanan ve barış için zor kararlar verecek olan kişilerin kararlarını aydınlatabilecek olan bu muhtırayı da eklememe izin verilsin: Trabzon, Sivas vilayetinin bir kısmı Karahisar ve Amasya sancakları, Kastamonu vilayetinin bir kısmı (Sinop sancağı)nı kapsayan Pontus bölgesi 600.000’den fazla Rum nüfus barındırmaktadır. Bu sayıya ayrıca Güney Rusya ve Kafkasya’ya göç etmiş olan 250.000 Rum’u katmak gerekir. Bunlar oralara 1880’den beri Türk idaresinden kurtulmak için göç etmişler ve yuvalarına geri dönmek için vatanlarının hürriyetini tam bir endişe ile bekliyorlar.

Halkın miktarı aşağıda verilecek esaslara dayanmaktadır:

Trabzon vilayetinin 1908’deki salname, yani resmî istatistiği, Trabzon için 500.000 Rum gösteriyor. 1912’de Hürriyetperver Kamil Paşa Hükûmeti, Patrikhane ile bir anlaşma yapılmasının ardından seçim bölgelerini yeniden düzenlemiş. Trabzon’dan 3, Samsun’dan 2, Karahisar’dan 1 ve Sinop’tan 1 olmak üzere Pontus’tan 7 milletvekili seçilmesini uygun bulmuştur. 100.000 kişiye bir milletvekili olduğuna göre Kamil Paşa Hükûmeti aynı zamanda Pontus’ta 700.000 Rum’un varlığını doğruluyordu. Genç Türk Hükûmeti bile 2’si Trabzon, 1’i Karahisar ve 1’i Samsun için olmak üzere Pontus Rumlarının önemli bir toplam oluşturduklarını takdir ederek Pontus Rumlarından 4 milletvekili seçilmesini kabul etmeye mecbur olmuştur. İşte bu değişik esaslara dayanarak, Pontus Rumlarının miktarı 600.000 olarak kabul edilebilir. Bu sayı, Patrikhanenin öğrenciler mevcuduna göre düzenlenerek Sinop ve Lazistan hariç olduğu hâlde Pontus bölgesi için gerçekleştirdiği 550.000 kişilik miktara uygun düşmektedir. Böylece Rusya sahilleri ve Kafkasya’da bulunan 250.000 göçmenle birlikte Pontus’un Rum halkı toplamı 850.000’e ulaşır.

Aynı bölgenin Müslüman halkı 232.000’i Lazistan sancağına ait olmak üzere 1.068.000’dir. Pontus bölgesi için 836.000 Müslüman kalıyor. Diğer sebep ve şartlar açısından Müslüman ve Rum nüfusu arasında yaklaşık olarak bir eşitlik vardır. Pontus Müslümanları değişik milliyetlere mensupturlar. Bu Müslüman mevcudu içerisinde 340.000 gerçek Türk, 200.000 Sürmeneli, 50.000 Kafkasyalı, 200.000 Oflu ve 5000 Stavriyun vardır.

Stavriyunlar Hristiyandırlar. Fakat birçok protestolarına rağmen Hükûmet zorla kendilerine İslamiyet içerisinde tutmak istiyor. Oflu ve Tonyalılar kendilerinin aslen Rum olduklarını unutmamışlardır. Ofluların İslam edilmesi 180 yıl öncedir. Bunlar henüz bazı Hristiyan geleneklerini ve İncil’i mukaddes emanetler gibi korurlar. Kadınları özellikle Rumca konuşurlar ve başka dil bilmezler. Rus işgali altında bunlar bir heyet ile kilisenin kucağına geri dönmek arzusunu açığa vurmuşlar; fakat istekleri dikkate alınmamıştı. Gerçekten arzuları üzerine bunları kendi himayeme aldığım için bunu din gayretiyle benim ileri sürdüğüm zannı doğmuştu.

İşte bu halka karşılık Pontus bölgesinde 50.000’i Trabzon vilayetinde ve arta kalan Sivas vilayetinin Amasya ve Karahisar sancaklarında olmak üzere 78.000 Ermeni vardır. Pontus Rumlarının karakterleri mevcudiyetleri işte bu savaş esnasında Türkler, Ruslar ve İtilaf devletleri temsilcilerine resmen tanınmıştır. İşte bu muhtıraya eklenen açık belgeler de bunu doğrular. Rusların ilerlemeleri üzerine ve Trabzon şehrine girmeden iki gün önce Cemal Azmi Bey bana bir mektup göndererek memleketin yönetimi bana ve Mösyö Jörf Faşirepulos, Paraşkeva Gramatikapulos, Jorf Kongalides adlarında üç Rum’dan oluşan bir heyete teslim etti.

Hükûmetin yönetimi bana bırakırken vali: “Bu memleketi Rumlardan almıştık ve şimdi onlara teslim ediyoruz. Camiye dönüştürdüğümüz kiliseleri de size terk ediyoruz. Uygun görürseniz onları yeniden kilise hâline getiriniz ihtiraslarınıza mağlup olmayarak dokunmamanız zannedersem daha iyidir.” dedi.

Trabzon şehrinin Rus İdaresine teslimi görüşmeleri günü Amerikan Konsolosu Mösyö Heyzer’in yardımını istedim ve bu zat geçici hükûmet adına ve bu hükûmetin bir delegesiyle birlikte Trabzon bölgesinin Ruslara teslimi görüşmelerini üzerine aldı. Rus ordusu General Vladimir Lyahof benim memuriyetimi tasdik etti ve bundan dolayı ben de generalin izniyle belediye seçimleri yaptırdım ki neticede Rum çoğunluğa sahip bir heyet meydana geldi.

İşgalin devamı süresince Rus Hükûmetinin emriyle askerî memurlar tarafından yerli halka ait herhangi bir tedbir benimle resmî olarak görüşülmeden alınmamıştır. Ruslar Bolşevik olduktan sonda da Rum vatandaşlara güven duyduklarını göstermek için benim memuriyetimi tasdik etmişlerdir. Bolşevikler benim kendileriyle ortak hareket eylemem için ısrarla rica ettilerse de ben aksine onların iyi bir şekilde idare ederek Bolşevik etkilerine kapılmış bölgeleri tedbirlerimle kurtarmaya çalıştım.

Aynı zamanda Albay Şardini İtilaf devletleri adına bana bir mektup göndererek ve aynı etki ile Pontus Rumlarının önemini takdir ederek bir Pontus alayı oluşturmamı istiyordu. Gerek Rus işgali sırasında ve gerekse bu bölgeler işgalsiz kaldığı zamanlarda ayırım yapmaksızın bütün halk gerek oluşturduğum hükûmeti ve gerekse arkadaşlarımı her zaman tanımış ve bize büyük bir emniyet ve güven göstermişlerdir. Rumlar bu güvene layık olduklarını göstermişler eve Müslüman Hristiyanların emlak ve eşyalarını ve canlarını koruyabilmişlerdir. Kamu vicdanının sarsıntıya uğramasına ve apayrı zorluklara rağmen memlekete ne kargaşalık ve ne de öldürme olayları olmuştur. Üçüncü Türk Ordusu Kumandanı Vehip Paşa bana gönderdiği mektupta bunu doğruluyor.

Bütün bu şeyler ispat eder ki:
    1. Pontus Rum nüfusu Kafkasya ve Rusya kıyılarındaki göçmenler de geri döndükleri takdirde İslam nüfusu kadar olacaktır.

    2. İşte bu Müslüman halkın büyük bir kısmı aslen Rum olup ne asıllarını ve ne de konuşmakta oldukları Rum dilini unutmamışlardır.

    3. Pontus bölgesi içerisinde Ermeniler zayıf bir azınlık teşkil ederler.

    4. Türkler, yalnız Rumların memleketi idareye güç yetirebileceklerine inanmış ve bir defa Türk hâkimiyeti feshedildiği zaman gitmelerinden önce hükûmeti onlara bırakmışlardır.

    5. Ruslar ve diğer İtilaf devletleri üstü kapalı bir şekilde Pontus yerel hükûmetini ve her suretle Rum halkının üstün durumda olan nüfusunu tanımışlardır.

    6. Eski halk bu hükûmete baş eğmekte kalmamış ona kesin bir güven göstermişlerdir.

    7. En zor zamanlarda Rum yerel hükûmeti ve Rum halkı kusursuz bir huzur ve güven sağlayabilmişlerdir.
Bu şartlar içerisinde, Pontus bölgesinin bağımsız bir Rum memleketi olması zorunludur. Ahalinin sarsılması mümkün olmayan arzuları dolayısıyla hiçbir yabancı boyunduruğuna girmemek de kesin konulardır.

Müstakbel Ermenistan hükûmeti ile komşuluk, ekonomik ilişkiler ve birlikte çekilen zahmetler, her iki millet arasındaki bir ilgi doğuruyor ki biz bu ilgiyi daha çok kuvvetlendirmek istiyoruz. Her iki millet arasında samimi ve aile fertlerine yakışır bir ilişki kurulmasına hazırız. Fakat bu her iki millet ve bağımsız memleketin de kesin bağımsızlığı esası üzerine olabilir. Derin teşekkürlerimle birlikte üstün saygılarımla kabulünü rica eylerim, efendiler.


Paris 2 Mayıs 1919

Trabzon Metropolidi ve Kurtarılmamış Rumların Delegesi Hrisantos




EK - B

Merzifon Amerikan Kolejine Ait Çeşitli Fotoğraflar

Resim
Dershaneden görünüş, Merzifon


Resim
Merzifon’da ana bina önünde Yıllık Misyonerler Toplantısı, 1910


Resim
Merzifon’da Kızlar Okulu Binası


Resim
Giresunlu Osman Ağa


|*| Hv. Öğ. Yb. Genelkurmay ATASE / ATEM Başkanlığı As. T. Şb. Md. ve TATK Gensek.
|1| Yusuf Akçura; Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri, İstanbul, 1940, s. 19.
|2| Enver Ziya Karal; Osmanlı Tarihi, C V, Ankara, 1970, s. 109-110.
|3| Sabahattin Özel; Millî Mücadele’de Trabzon, Ankara, 1991, s. 31.
|4| Pontus Meselesi; Matbuat Müdüriyet-i Umumiyesi Yayını, Ankara, 1938, s. 51. Bahsedilen eser Yılmaz Kurt tarafından TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları arasında neşredilmiştir. Ankara, 1995.
|5| Ali İhsan Gencer-Sabahattin Özel; Türk İnkılap Tarihi, İstanbul, 1996, s. 96.
|6| Mustafa Balcıoğlu; Teşkilat-ı Mahsusa’dan Cumhuriyet’e, İstanbul, Mayıs 2001, s. 95.
|7| Rusların Erzurum ve Trabzon’u işgal etmeleri üzerine Merzifon bölgesi de “harp bölgesi” ilan edilmiş ve bu nedenle Merzifon Koleji boşaltılarak, okula savaş döneminde hastane olarak kullanılmak üzere 16 Mayıs 1919’da el konulmuştur. Daha sonraları okul, George White’ın büyük uğraşıları sonucu 1 Ekim 1919’da tekrar açılmışsa da eski gücüne kavuşamamış ve 22 Mart 1921’de tamamen kapatılmıştır. Bir dönem okulun müdürlüğünü yapan George Edward White’ın “Bir Amerikan Misyonerinin Merzifon Hatıraları” adlı, İstanbul 1995 basımlı İngilizce kitabı yayımlanmıştır.
|8| Selahattin Tansel; Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, Ankara, 1973, s. 97.
|9| Balcıoğlu; s. 96-97.
|10| Stefanos Yerasimos; “Pontus Meselesi (1912-1923)”, Toplum ve Bilim, 1988, s. 35.
|11| Mahmut Goloğlu; Trabzon Tarihi, Trabzon, 2000, s. 176-177.
|12| Özel; s. 7.
|13| Bafra civarındaki dağların adıdır.
|14| Özel; s. 33-34.
|15| Yazıcı; s. 46-53.
|16| Balcıoğlu; s. 97-99.
|17| Mesut Çapa; Pontus Meselesi, Trabzon ve Giresun’da Millî Mücadele, Ankara, 1993, s. 43.
|18| Özel; s. 36-37.
|19| Polathane-Pulathane, Akçaabat ilçesinin eski adıdır.
|20| Harp Tarihi Vesikaları Dergisi (HTVD); S 76, vsk. 1656.
|21| HTVD; S 43, vsk. 1011.
|22| Türk İstiklal Harbi; C 1, Ankara, 1962, s. 173.
|23| HTVD; S 8, vsk. 177.
|24| ATASE Arşivi; Klasör Nu. 8, Gömlek Nu. 120, Belge Nu. 120-1.
|25| HTVD; S 4, vsk. 63.
|26| HTVD; S 4, vsk. 65.
|27| ATASE Arşivi; Klasör Nu. 10, Gömlek Nu. 111, Belge Nu. 111-1.
|28| Sina Akşin; İstanbul Hükûmetleri ve Millî Mücadele, İstanbul, 2004, s. 249-252.
|29| Özel; s. 42-43.
|30| Akşin; s. 252.
|31| Nutuk; C III (Vesikalar), vsk. 1, İstanbul, 1981. (Rum azınlığın kurduğu cemiyetlerin en önemlisi Mavri Mira Cemiyeti idi. İstanbul Rum Patrikhanesinde Patrik Vekili Doroteos’un başkanlığında kurulan bu cemiyet, doğrudan doğruya Yunanistan Başbakanı Venizelos’tan direktif almaktaydı).
|32| Özel; s. 44-45.
|33| Mesut Çapa - Veysel Usta; Millî Mücadele’de Trabzon Vilayetiyle Yazışmalar, Trabzon, 1995, s. 8.
|34| Tansel; s. 94-95.
|35| M. Tayyib Gökbilgin; Millî Mücadele Başlarken, Ankara, 1959, s. 154-155.
|36| Özel; s. 57-60.
|37| a.g.e.; s. 51.
|38| Gotthard Jaeschke; Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Ankara, 1971, s. 114.
|39| Özel; s. 54-55.
|40| Çapa; s. 57.
|41| Yakup Şevki Subaşı, (Harput, 1312-P.5), 2’nci Ordu Komutanı, 30 Ağustos 1922’de Korgeneral, 30 Ağustos 1926’da orgeneralliğe yükseldi ve takdirname ile ödüllendirildi. 20 Aralık 1939’da Yüksek Askerî Şûra üyesi iken vefat etti. Ayrıntılı bilgi için bk. Nusret Baycan; Türk İstiklal Harbi’ne Katılan Tümen ve Daha Üst Kademedeki Komutanların Biyografileri. bk. Balkan Savaşı’na Katılan Komutanların Yaşam Öyküleri, Gnkur. ATASE Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2004, s. 242-243.
|42| Özel; s. 55-56.
|43| Jaeschke; s. 102.
|44| Selma Yel; Yakup Şevki Paşa ve Askerî Faaliyetleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2002, s. 149-150.
|45| Mahmut Goloğlu; Millî Mücadele’de Trabzon ve Mustafa Kemal Paşa, 1981, s. 18-19.
|46| Nutuk; C I,s. 12.
|47| Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı ve Kurtuluş Savaşı’nın Başlatılmasına Dair Belgeler; Gnkur. ATASE Yayınları, Ankara, 1999, Belge: 3.
|48| Sabahattin Selek; Anadolu İhtilali, İstanbul, 1966, s. 189.
|49| Yazıcı; s. 57.
|50| HTVD; S 1, vsk. 4.
|51| HTVD.; S 4, vsk. 62.
|52| HTVD; S 45, vsk. 1051 a,b,c,d.
|53| Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı ve Kurtuluş Savaşı’nın Başlatılmasına Dair Belgeler; Gnkur. ATASE Yayınları, Ankara, 1999, Belge: 31.
|54| HTVD; S 4, vsk. 64.
|55| Cemal Şener; Topal Osman Olayı, İstanbul, 2004, s. 53-55.
|56| Kara Kuvvetleri Komutanlığı Emeklilik Şubesi Arşivi; Şahsi Dosyası.
|57| Özel; s. 105-108.
|58| HTVD; S 7, vsk. 150.
|59| Çapa – Usta; s. 6.
|60| Kara Kuvvetleri Komutanlığı Emeklilik Şubesi Arşivi; Şahsi Dosyası.
|61| Mehmet Okur; Millî Mücadele’de Karadeniz Bölgesi’ne Yönelik İngiliz Faaliyetleri, Genelkurmay ATASE Bşk.lığı Yayınları, Ankara, 2006, s. 361.
|62| Kara Kuvvetleri Komutanlığı Emeklilik Şubesi Arşivi; Şahsi Dosyası.
|63| Trabzon Metropolidi Hrisantos aslen Gümülcineli olup aile adı Filipides’ti. Heybeliada’daki ihtilalci ruhban okulunda yetişmiş, dört yıl kadar da Almanya ve İsviçre’de tahsilde bulunmuştur. Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusların Trabzon’u işgallerinde ilçe belediye seçimlerini Rum üyelerin kazanmasını sağlamıştır. Daha sonra bu neticeyi, Paris Barış Konferansı’na sunduğu muhtırada Rum çoğunluğun bir delili gibi kullanmıştır. Bk. Yazıcı; s. 18.



ASKERÎ TARİH ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, SAYI 13, ŞUBAT 2009 / YIL: 7 - GENELKURMAY BAŞKANLIĞI YAYINLARI