Trabzon'da Bölücü Rum Etkinliği ve Türk Mücadelesi (1918-191
Gönderilme zamanı: Pzr Tem 05, 2009 1:59
Mondros Müterakesi Döneminde (1918-1919) Trabzon ve Yöresinde Yaşanan Ayrılıkçı Rum Faaliyetleri ve Türk Halkı'nın Karşı Mücadelesi
Fatma Rezzan ÜNALP*
Özet: Mütareke döneminde Anadoluda başlayan millî hareketin dışa açılan en önemli kapısı konumundaki Karadeniz kıyıları, İngilizlerin Mondros Mütarekesi hükümlerini uygulama ve kontrol etme adına yoğun faaliyette bulundukları bir bölge olmuştur. İstanbulla olan bağlantılar, silah ve cephane nakliyatı, Sovyet Rusyadan alınan yardımlar, hep bu bölge üzerinden yapılmaktaydı. İngilizler Karadeniz kıyılarını sıkı bir kontrole tabi tutmak, Yunan donanmasının Karadeniz kıyılarını bombalamasını sağlamak ve ayrılıkçı Rum faaliyetlerine hemen her türlü desteği vermek suretiyle bu faaliyetlere engel olmaya, milliyetçi hareketin kaynağını kurutmaya çalışmaktaydı.
Bölge halkının sergilediği mücadele sayesinde ayrılıkçı Rumların faaliyetleri boşa gitmiş, İtilaf Devletlerinin bölgeyi işgal girişimleri sonuçsuz kalmıştır. Bölge halkının giriştiği mücadele Mustafa Kemalin 9uncu Ordu Müfettişi olarak Samsuna çıkıp Erzurum Kongresini toplamasından sonra daha da kuvvetlenmiştir. Giresunlu Topal Osman ve adamlarının ayrılıkçı Rumlara karşı verdikleri etkili mücadele ise son derece önemlidir.
Giriş
Anadolunun Karadeniz kıyılarında bir Rum Devletinin kurulması tasarısı 19uncu yüzyılın ilk yarısına kadar uzanmaktadır. 18inci yüzyılın sonlarından itibaren Avrupada yapılan araştırmalardan esinlenen bazı Yunan şair ve yazarlarının eski Bizansı ihya etme ve büyük Yunanistanı kurma yolundaki edebi faaliyetleri, Fener Rum Patrikhanesinin de bu duyguları uyanık tutma yolundaki çalışmaları ile bu faaliyetlerin öncülerinden olan Şair Rhigas, Viyanada bir cemiyet kurmuş ve büyük Yunanistanın sınırlarını resimleyerek poster hâlinde bastırıp dağıtmıştı.
Buna göre Yunanistanın sınırları doğuda Anadolu ortalarından kuzeyde Kırımı da içine alan Karadenizin kuzey alanlarından ve Karpat Dağlarıyla Tuna Nehrinden, batı ve güney sınırları ise Adriyatik ve Akdenizden geçiyordu.1 Etniki Eterya adlı gizli ihtilal cemiyeti ise önce Rhigas tarafından kurulmuş, onun ölümünden sonra 1814te Odessada yeniden kurularak canlandırılmıştı.2
1. Pontus Teşkilatının Kuruluşu ve Gelişmesi
2. Mütarekeden Sonra Trabzon Vilayetinde Durum
Fatma Rezzan ÜNALP*
Özet: Mütareke döneminde Anadoluda başlayan millî hareketin dışa açılan en önemli kapısı konumundaki Karadeniz kıyıları, İngilizlerin Mondros Mütarekesi hükümlerini uygulama ve kontrol etme adına yoğun faaliyette bulundukları bir bölge olmuştur. İstanbulla olan bağlantılar, silah ve cephane nakliyatı, Sovyet Rusyadan alınan yardımlar, hep bu bölge üzerinden yapılmaktaydı. İngilizler Karadeniz kıyılarını sıkı bir kontrole tabi tutmak, Yunan donanmasının Karadeniz kıyılarını bombalamasını sağlamak ve ayrılıkçı Rum faaliyetlerine hemen her türlü desteği vermek suretiyle bu faaliyetlere engel olmaya, milliyetçi hareketin kaynağını kurutmaya çalışmaktaydı.
Bölge halkının sergilediği mücadele sayesinde ayrılıkçı Rumların faaliyetleri boşa gitmiş, İtilaf Devletlerinin bölgeyi işgal girişimleri sonuçsuz kalmıştır. Bölge halkının giriştiği mücadele Mustafa Kemalin 9uncu Ordu Müfettişi olarak Samsuna çıkıp Erzurum Kongresini toplamasından sonra daha da kuvvetlenmiştir. Giresunlu Topal Osman ve adamlarının ayrılıkçı Rumlara karşı verdikleri etkili mücadele ise son derece önemlidir.
Giriş
Anadolunun Karadeniz kıyılarında bir Rum Devletinin kurulması tasarısı 19uncu yüzyılın ilk yarısına kadar uzanmaktadır. 18inci yüzyılın sonlarından itibaren Avrupada yapılan araştırmalardan esinlenen bazı Yunan şair ve yazarlarının eski Bizansı ihya etme ve büyük Yunanistanı kurma yolundaki edebi faaliyetleri, Fener Rum Patrikhanesinin de bu duyguları uyanık tutma yolundaki çalışmaları ile bu faaliyetlerin öncülerinden olan Şair Rhigas, Viyanada bir cemiyet kurmuş ve büyük Yunanistanın sınırlarını resimleyerek poster hâlinde bastırıp dağıtmıştı.
Buna göre Yunanistanın sınırları doğuda Anadolu ortalarından kuzeyde Kırımı da içine alan Karadenizin kuzey alanlarından ve Karpat Dağlarıyla Tuna Nehrinden, batı ve güney sınırları ise Adriyatik ve Akdenizden geçiyordu.1 Etniki Eterya adlı gizli ihtilal cemiyeti ise önce Rhigas tarafından kurulmuş, onun ölümünden sonra 1814te Odessada yeniden kurularak canlandırılmıştı.2
1. Pontus Teşkilatının Kuruluşu ve Gelişmesi
- a. Pontus Cemiyeti
Yunan isyanı ve ardından bir Yunan Devletinin kurulması (1829-1830), bu tasarının başlangıç yıllarını oluşturmuştur. Tanzimatla başlayan özellikle 1856 Islahat Fermanı dönemi kendilerine yeni fırsatlar sunmuştur. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında (93 Harbi) ise Karadeniz Bölgesi Rumlarından bazıları Ruslarla yakın iş birliğinde bulunmuşlar, bir kısmı Rusyaya gitmiş ve daha sonra tekrar dönmüşlerdir.
Türkiye toprakları üzerinde ilk Pontus toplantı yeri, İneboluda halkın Manastır adını verdiği bir tepede Amerikalı Rum Göçmenlerinden Rahip Klematios tarafından tesis edilmiş, ilk Pontus Cemiyeti ise 1904 yıllarında Merzifon Amerikan Kolejinde gizli olarak kurulmuştur.3 O tarihte Merzifon Amerikan Kolejinde Rumlar biri Rum İrfanperver Kulübü, diğeri Pontus Kulübü adıyla iki kulüp kurmuşlar ve daha sonra buna bir de musiki kısmı eklenerek Pontus Cemiyeti adı altında bir dernek meydana getirmişlerdir. Bu ilk gizli dernek Samsun, Merzifon, Trabzon, Gümüşhane, Amasya, Giresun, Ordu gibi şehirlerde yapılacak büyük ve geniş teşkilatın bir temeli niteliğindedir.4
Bu cemiyetin iç yüzü 16 Şubat 1921de Merzifon Amerikan Kolejine yapılan ani bir baskın sonucunda ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca kolejin Amerikalı yönetiminin ele geçen evrakında; İslam ve Osmanlı Devleti, Hıristiyanlığın en büyük engeli ve düşmanı olarak gösterilmekte, Rum ve Ermeni çocuklarını din ve devlet düşmanı olarak eğitirken, amaçları anlaşılmasın diye birkaç Müslüman çocuğa yaptıkları yardımı büyük günah saydıkları ve bunun için Hz. İsadan af diledikleri belirtilmekteydi.5 Ayrılıkçı Rumlar İkinci Meşrutiyetle birlikte Yunanistan ile bölgenin tütünleri ve misyonerlik faaliyetleri ile ilgilenen Amerika Birleşik Devletlerinin teşvik ve himayesinde daha geniş çapta örgütlenmişlerdir. Trabzonda Pontus Muavenet Cemiyeti, Samsunda Muhacirin Cemiyeti, Amasyada Mukaddes Anadolu Rum Cemiyeti, Samsunda Teceddüd ve İhya Cemiyeti ve Fatsa, İnebolu, Kayseri, Kırşehir, Havza, Bafra, Sinop, Ürgüp, Tokat ve Çarşamba şubeleri bulunan Müdafaa-i Meşruta Cemiyetini kurmuşlardır.6
Rum ve Ermeni çetelerine her çeşit yardımı gösteren Merzifon Koleji Müdürü George White7, Pontusçulara sadece yardım etmekle kalmamış, Osmanlı Devletinin yıkılması için Türkiyedeki Ermeni ve Rumların korunmasının da lazım geldiğini savunmuştur. Hıristiyanlık için, Ermeni ve Rumların çok kan döktüklerini ve bunların birçoğunun İslamlara karşı mücadelede şehit düştüğünü söyleyen Mr. White, Anadoludaki Alevileri de Osmanlı Devletine karşı ayaklanmaya kışkırtmak için çalışmıştı. Ona göre Aleviler, serbest bırakıldıkları takdirde Hıristiyanlara katılabilirlerdi. Nihayet bu kişi, Hıristiyanların şimdiye kadar görmüş oldukları zulümlere karşı onların zekâtını ödeyecek bir ruh aşılamalıyız; biz bunu şimdiye kadar yaptık ve muvaffak olduk. demek suretiyle bu kolejin öğretim işlerinden çok, politika ile uğraştığını meydana koymuş oluyordu.8
Pontus Cemiyeti 1909 yılında Trabzon Metropiliti yoluyla Atinadaki Küçük Asya (Asya-i Suğra) Cemiyetinin emri altına girmiş, ertesi yıl Pontus adlı bir risale yayımlayarak faaliyetlerini daha da genişletmişti. Trabzondaki Yunan Konsolosluğu 18 Nisan 1912de Trabzon Metropolitine gönderdiği bir yazıyla Yunan Kralı I. Yorginin isim günü olan 23 Nisanda Metropolithaneye mahsus Aya Gregoriyus Kilisesinde ayin yapılmasını istemişti.
Ayrılıkçı Rumların mevcut otoriteye ilk başkaldırışları da Balkan Savaşları sırasında yaşanmıştır. Osmanlı Devleti, savaş esnasında bölgeye Arnavut muhacirleri getirmiştir. Muhacirlerin iki Rum köyüne yerleştirilmek istenmesi üzerine Rumlar isyan etmişler ve silahlı olarak Samsuna saldırmışlardır. Bir papaz idaresinde bir müfreze silahlı olarak Samsuna gelince, Canik mutasarrıfı da inzibat kuvvetleriyle bölgeye gelmiştir. Mutasarrıf, Rumların böylesine başkaldırmalarının kanuna uygun olmadığını söylemeye çalışırken, papaz değnekle mutasarrıfın elindeki kitaba vurmuştur. Bu davranış, Rumların artık otoriteyi tanımayacaklarının göstergesi olmuştur. Bu arada meydana gelen çatışmada ihtiyar bir Rum yaralanmış; ancak kaldırıldığı hastanede ölmüştür. Bu olayı fırsat bilen Rumlar, 30.000 kişilik bir cenaze merasimi düzenleyerek, cenazeyi Samsunda dolaştırmışlardır. Bu gösteri, bir anlamda daha sonraları yapacakları ayaklanmanın provası niteliğindedir.8 Nitekim Balkan Savaşı nedeniyle Osmanlı Devletinin ilan ettiği seferberlik sırasında Rumlar, seferberlik kendilerine savaşma zorunluluğu getirdiğinden kitleler hâlinde silahlı ya da silahsız köylerine kaçmışlar; köylerinde yaşamaya cesaret edemeyenler ailelerini korumak ve tarla işlerine yardım etmek amacıyla köylerinin civarında kalmışlardır. Böylece kendiliğinden ilk çeteler kurulmuştur.10
b. Trabzonun Ruslar Tarafından İşgali ile Gelişen Ayrılıkçı Rum Faaliyetleri
Birinci Dünya Savaşında Ruslar, 18 Nisan 1916da Trabzona girmişler ve 5inci Rus Kolordusu Komutanı Vladimir Liyahof, karargâhını Trabzonda kurmuştu. Trabzon Bölgesi Komutanlığını da Alman asıllı Rus Generali Şvartza vermiş ve Trabzon Rum Metropolidi Hrisantos ile iş birliği yaparak son dakikaya kadar görevinin başında kalan Trabzon Valisi Cemal Azmi Beyden şehrin yönetimini devralmıştı. Böylece Trabzon halkının çoğu, Vali Cemal Azmi Bey dâhil batıya, Ordu tarafına göç etmişlerdir. Yalnız Rusların Vakfıkebir ve Göreleyi de işgal ederek batıya doğru ilerlemesi karşısında halk, perişan bir vaziyette bulundukları yerleri terk etmek zorunda kalmışlardır.11 Böylece Trabzon için iki yıl kadar sürecek bir esaret devresi, Rumların ve Ermeni çetelerinin mezalim dönemi, büyük çoğunluğuyla şehri terk eden Trabzonluların zorlu muhaceret günleri başlamıştır.12
Birinci Dünya Savaşına kadar Pontus Rum Devletinin kurulması bir fikir hâlindeyken, savaşla birlikte ilk defa Rusların ve Rusyadaki Yunan siyasi memurlarının girişimleriyle çetecilik hareketleri şekline dönüştürülmüştü. Batum ve Kafkasyanın diğer yörelerdeki Rum tüccarları vasıtasıyla Trabzon ve Samsundaki merkezlerle haberleşme sağlanmış, Batumda teşkil edilen gizli bir komite tarafından gizlice silah ve cephane gönderilerek, yöre Rumlarının faaliyetlerinin bir kat daha arttırılmasına çalışılmıştı.
Trabzondaki ayrılıkçı Rum hareketi, özellikle Rus işgali sırasında açığa çıkmıştı. Ancak, Bolşeviklerin Kafkasyayı işgalleri üzerine dağılmak zorunda kalmış, geriye kalanlar Türk topraklarına geçerek içteki çetelerin komutasını üzerlerine almışlardı. Rusyadaki faaliyetler daha sonra Batumda Pontus Millî Meclisinin kurulmasıyla sonuçlanmıştı. Rusların çekilmek zorunda kalmaları ve bölgede Türk egemenliğinin yeniden kurulmasıyla gizli kabuğuna çekilen ayrılıkçı Rumlar, eski gizli çalışma usullerine dönmüşler; kilise, okul, ticarethane ve kulüplerde faaliyetlerini sürdürmüşlerdi.
Aynı dönemde Türk egemenliğindeki topraklarda faaliyet gösteren Pontus çeteleri ise Türk ordusunun aldığı tedbirlerle Nebiyan13 bölgesi hariç, kontrol altına alınmışlardı.14 Birinci Dünya Savaşında ilk önemli Rum çetesi Bafra çevresinde görülmüştür. Bafranın Nebiyan bölgesi yerinin sarplığı, Rum köylerinin yoğun oluşu, buradaki Rum köylerinin asi ve silahşor olması gibi birtakım sebepler dolayısıyla Pontus Rumluğu faaliyetlerinin ilk göründüğü yer olmuştur. Bafra, Samsun, Alaçam, Kavak mıntıkalarına hâkim bir mevkide bulunan Nebiyan Dağı, Pontusçu çetelerin hareket merkezi olmuştu. Eşkıyalık hadiselerinden sonra buraya sığınan çeteler, Müslüman köylerine büyük zararlar verdikleri gibi, takip müfrezeleriyle de çarpışarak zayiatlara sebep olmuşlardı.
Nebiyan Rum eşkıyasının en büyük katliamı, Çağşur ve Koşaca köyü baskınları olmuştur. 5 Kasım 1916da meydana gelen bu olaylar, kalabalık Rum çetelerinin Müslüman ahaliye yönelik yapmış oldukları ilk toplu katliamdır.
Çağşur köyü, Nebiyandaki Rum köyleri arasında kalmış 150 haneli bir Türk köyü idi. Rum çeteleri aynı gün bu köyü ve Koşaca köyünü basarak tamamen yakmışlar ve halkını katletmişlerdir. Toplam ölü miktarı 367 olup ancak o sırada köyde bulunmayanlar kurtulabilmiştir. Çete faaliyetlerinin yoğunlaştığı diğer bölge de Çarşamba, Terme mıntıkasındaki İlimdağı ve Çangeriş ormanlarıydı. Çete faaliyetleri, yol kesmek, köy basmak, dağa adam kaldırmak, fidye almak, postaları soymak şeklindeydi. Müfrezelerin takip hareketleri sırasında anlaşıldığına göre, Rum çeteleri ağır işkenceler ve katliamlar yapıyorlardı; köylerde şahit olunan işkence ve katliam sahneleri arasında kazığa oturtulan kadınlar, karınları kasatura ile yarılmış küçük bebekler de vardı.15
Birinci Dünya Savaşı içerisinde bir yandan Türk halkını katliama uğratan Rumlar, öte yandan Osmanlı Devleti ile savaşta bulunan Ruslara casusluk yapmışlar ve Türk cephesi gerisinde aktif düşmanlık hareketlerinde bulunmuşlardır. Rusları Samsunu işgal etmeleri için davet eden Rumlara, Ruslar bir hayli silah vermişlerdir. Söz konusu silahlar, Millî Mücadele esnasında çıkardıkları isyanda da kullanılacaktır.
c. Rumlara Karşı Alınan Tedbirler ve Zorunlu Göç Hareketi
Rumların Ruslara yaptığı casusluk faaliyetlerinin önünü almak için birçok tedbir alınmıştır. Bu çerçevede, sahil şeridindeki şehirlerde Rum kayıkçılar hakkında tahkikat yaptırılmıştır. Rumların bütün kayıkları kefalete bağlanmıştır. Rumların deniz yoluyla yolculuk yapmaları da yasaklanmıştır. Giresundaki Rumların Giresun-Keşap, Ordudaki Rumların Ordu-Pizaziz yolu üzerinde askerî erzak naklinde görevlendirilmeleri, emniyet açısından uygun görülmediği için bu işin Türkler tarafından yerine getirilmesine karar verilmişti. Bu tedbirlerin yanı sıra sahilde sabit polis karakolları kurulmuş, devriye kolları teşkil edilmiştir. Balık için yalnız Türk kayıklarının ve güvenilir kimselerin denize çıkmalarına izin verilmiştir.
Söz konusu tedbirler alınmakla birlikte; Rumların casusluk, çetecilik ve firar olayları önlenememiştir. Rum faaliyetlerinin savaşın sonucuna etki eder bir hâle dönüşmesi, bölgenin asayiş ve inzibatını bozması üzerine Osmanlı Devleti daha etkili tedbirler alma çalışmalarına başlamıştır. Buna göre, Türk ordusuna savaş açan ve düşmana casusluk yapan Rumlar, daha içeri bölgelere nakledileceklerdir.
Nakil işlemi, Kamacan Dağı, Deve Boynu, Kolaz Dağları, Zigana Kordonu, Horos Dağı kuzeyindeki Rum köyleri ile Canik Sancağı dâhilinde firarileri saklayan Giresunda çetecilik yapan Rumlara uygulanacaktır. Mahalli yetkililer, naklin bütün Rumları kapsamasını istemişlerdir. Ancak Harbiye Nazırı bu düşüncenin uygulanmasına engel olmuştur. Enver Paşa 12 Mart 1916da verdiği emirle, nakil kararına evet demekle birlikte, nakil işlemine tabi olacakların casusluk ve çetecilik yapanları kapsamasını bildirmiştir.
Osmanlı Devletinin yetkili makamları, Rum naklinin emniyet içerisinde yapılması, Rum halkının can ve mal güvenliğinin temin edilmesi için uygulamaya geçmeden önce bütün tedbirleri almıştır. Trabzon Valisi daha 9 Mart 1916da verdiği bir emirle Rumların tahliyesi sırasında hiçbir problemin çıkmamasını, naklin jandarma subayları ve erleri ile muktedir memurlar nezaretinde yapılmasını istemiştir.
Bunun yanı sıra, nakilde fenalık yapanlar kurşuna dizdirilecektir. Jandarmalar ve zabitan tard edilerek tutuklanacak ve divan-ı harbe gönderilecek, ahaliden fenalık yapanlar dahi astırılacaktır. Göç sırasında Rumların mal ve can güvenliğinin sağlanması, her türlü tecavüzden uzak tutulmaları Erzurum ve Sivastaki yetkililere de yazılmıştır. Osmanlı Hükûmetinin aldığı tedbirlere rağmen casusluk ve çetecilik yapan Rumların 9 Mart 1916da daha içerilere sevkine başlanmıştır. Nakle karşı Giresun ve Canikte birtakım mukavemet hareketleri görüldüyse de etkili olamamıştır.16
2. Mütarekeden Sonra Trabzon Vilayetinde Durum
- a. Mütarekeden Sonra Trabzon ve Yöresindeki Asayiş Durumu
Birinci Dünya Savaşından yenilmiş olarak çıkan Osmanlı Devleti, Mondrosta İtilaf devletleriyle şartları çok ağır bir mütareke imzalamıştır. Mütarekenin 7nci maddesine dayanarak, İtilaf devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durum meydana gelirse herhangi bir stratejik noktayı işgal edebileceklerdi. 1914te 800.000 kişiyi aşan Osmanlı ordusu, mütarekeden sonra 1919da 43.000 kişiye düşüyordu.
Bir süre sonra İtilaf devletlerine ait bazı askerî birlikler, ülkenin birçok şehrine yerleşmeye başlamıştır. Mütarekenin yürürlüğe girmesiyle yabancıların yurdun çeşitli yerlerinde mütareke şartlarına uyulup uyulmadığını teftiş ve kontrol etmek istedikleri, bazen de iç işlerine müdahale mahiyetinde davranışta bulundukları görülmekteydi. Bu dönemde Trabzonda da aynı amaçla İngiliz ve Fransız temsilcileri bulunuyordu.17
Ayrılıkçı Rum faaliyetlerine Karadeniz Rumları açısından bakıldığında, Rus Bolşevik İhtilalinden sonra sinmiş görünen bu kitle her an tetikte bekliyor, harekete geçmek için uygun fırsat kolluyordu. Nitekim mütareke sonrasının uygulamalarını fırsat sayan Rumlar, bu defa Batıdan gelen tahriklerin de etkisiyle Amerika Birleşik Devletleri Cumhurbaşkanı Wilsonun yayımladığı ilkeleri kendilerine göre yorumlayarak Pontus Rum Devleti kurmak amacıyla Avrupaya heyetler göndermişlerdi. Sadece siyasi faaliyetlerle de yetinmemişler, işi fiilî bir ayaklanmaya kadar götürmüşlerdi. Buna cesaret edebilmelerinin başlıca sebebi Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ruslar tarafından büyük ölçüde teşkilatlandırılmış ve silahlandırılmış olmalarıydı.
Böylece bu faaliyetler mütarekeden sonra yeniden hız kazanmış, gereken para ve silah, Patrikhane ve ona bağlı kuruluşlarla, Yunanistan ve İtilaf devletlerince sağlanmıştı. İçinde tümenler donatacak kadar silah ve malzeme bulunan Fener Rum Patrikhanesiyle bağlı kuruluşların da her ayinde mukaddes ideal adına açık-gizli para toplanmakta, dışarıdaki zenginlerin fakirlere yardım adı altında gönderdikleri paralar bunlara eklenmekteydi.
Atinadaki Etnik-i Eteryanın şubeleri olan Küçük Asya (Asya-i Suğra) ve Pontus Cemiyetlerinin öncülük ettiği silahlanma faaliyetlerinde, taşıma işlerini kapitülasyonlardan yararlanan Yunanlı tacir ve gemiler yapmaktaydı. Bütün bu faaliyetleri açıkça destekleyen Yunanistan, Pontus teşkilatına nakdi yardımda bulunmak üzere bütçesinden özel bir fasıl da ayırmıştı. Ayrıca mütareke sonrasında İtilaf ve Yunan donanmalarının sık sık Karadeniz kıyılarında görünmeleri ve teftiş bahanesiyle karaya çıkan İtilaf ve Yunan subaylarının Rumları kışkırtmaları, Türklerin silahlarının alınmasına karşılık Rumların yoğun şekilde silahlanmaları, nihayet Rusyadan göçmen adı altında getirilen Rumlarla Rum nüfusunun artırılması çabaları, Rum ayaklanmasını teşvik eden diğer hususlar olmuştu.18
Bu duruma ilişkin, İkinci Kafkas Kolordusu Kumandanı Mirliva Şevki imzasıyla Alucradan 2/2/1334 (1918) tarihinde 3üncü Ordu Kumandanlığına gönderilmiş olan raporda yer alan; Akçaabat kazasında ve mülhakatındaki Rumlar kâmilen Trabzona çekilmişlerdir. Trabzonda pek ziyade hastalık vardır. Trabzon ve civarındaki İslamlar, pek ziyade tehlikeye maruzdurlar. Mülhakattaki Rumların Trabzona toplanmalarına mukabil; kasabadaki Müslümanlarda dağ köylerine kaçmaktadırlar.
28/1/1334te (1918) Gürcü, Ermeni ve Rumlardan mürekkep 2000 kişilik bir çete Polathane19 kasabasını işgal etmiş ve o civarda çadırlar kurmuş ve Polathane Müslümanlarını vahşiyane bir surette katliam etmiştir. Müslümanların kadınlarının başlarını kesmişler, yüzlerini parçalamışlar ve erkeklerle kadınların parçalanan cesetlerini ve azayı muhteliflerini gayet galiz ve şeni bir surette teşhir eylemişlerdir.
28-29/1/1334 (1918) gecesi Polathanenin on altı kilometre cenubu şarkisinde Oros Kariyesi Ermeni ve Rum çetelerinden mürekkep bir kuvvet tarafından basılmış ve bütün İslamlar katliam edilmiştir.20 ifadeleri bölgedeki durumun korkunçluğunu açıklamaktadır.
Samsun ve havalisinde artan eşkıyalığın ise büyük bir kısmının Rumlar tarafından yaratıldığını ve maksatlarının da siyasi bir mesele çıkarmak olduğunu Harbiye Nezaretine bildiren 9uncu Ordu Kumandanı Şevki, 13 Kânunuevvel 34 tarihinde (13 Aralık 1918) 12/12/34 ve 17322 numaralı şifreye cevaben Harbiye Nezaretine göndermiş olduğu yazıda, Samsun havalisindeki takip kıtaatının gerek kuvvet ve gerekse kıymet itibarıyla adem-i kifayetini anladığını ve terhis dolayısıyla bu kuvvetin daha ziyade tenakus ettiğini gördüğünden, birkaç gün evvel 15inci Fırkanın 45inci Alayının iki taburuyla Alay Kumandanını Şile vapuruyla Samsuna gönderdiğini, yine aynı yazıda yeterli miktarda vapur gelir de 15inci Fırka bütünüyle ve seri bir şekilde Samsuna nakledilirse daha vasi mıntıkada şekavetin yok edilebileceğini bildirmiştir.21
İtilaf devletlerinin endişe edilecek bir durum olmadığını bildirmelerine rağmen, mütarekenin ilk altı ayında yerli Rumlarla çoğu silahlı olmak üzere, Trabzona 8000i aşkın göçmen Rum gelmişti.22 Daha sonraki dönemde de Trabzon ve yöresine Rum göçmenlerin ve göçmen kıyafetindeki çetelerin çıkarılmasına devam edilmişti. Bunda Trabzon vilayetinin rast geleni hiçbir kayıt ve şarta tabi tutmadan göçmen adı altında kabul etmesiyle bilinen Vali Mehmet Galipin İtilaf mümessillerine karşı aşırı çekingen tutumunun önemli rolü olmuştu.23
Aynı tarihlerde; Samsuna yakın Sundus (Dereköy) isimli İslâm köyündeki müfreze subayı 45inci Alay 1inci Tabur makineli Tüfek Bölüğünden Mülazım-i Sânî (Üsteğmen) Hamdi Efendinin eşkıyadan intikam almak isteğiyle dağa çıktığı ve daha sonra eşkıyaların himayesine girdiği ve bu yüzden de kendisinin divanıharbe verildiği24 cereyan eden olaylar arasındadır.
Hatta bu olay, Samsun civarı asayişinin dikkate şayan bir durum aldığı ve mutasarrıflık jandarmasının takviyesine lüzum hasıl olduğu hakkında Jandarma Genel Kumandanlığının Dahiliye Nezaretine verdiği bir rapor üzerine, Dâhiliye ve Harbiye Nezaretleri arasında cereyan eden muhabere neticesinde Harbiye Nezaretinin Samsun livasının asayiş durumu ve bu hususta müfettişlikçe ne gibi tedbirlerin alındığının bildirilmesinin istendiği Dokuzuncu Ordu Müfettişliğine hitaben gönderilen 2/6/1335 (1919) tarihli yazıda da bahis konusu olmuş ve bu yazıda;
Maiyeti ve makineli tüfeği ile dağa çıkıp avdet olan 15inci Fırkaya mensup mitralyöz zabitanından Mülazım-i Sânî Hamdi Efendinin tekrar avenesiyle firar ettiği ve mezkur fırkadan birçok efradın müsellehan mumaileyhe iltihak ettikleri, gerek bu gibi ahval ve gerek Gürcü, Laz, Rum çetelerinin faaliyetinden Samsun livası asayişinin şayanı dikkat bir hâl ve vaziyet alarak jandarmanın behemehal takviyesi lüzumu hâsıl olduğu Umum Jandarma Kumandanlığının işarına atfen Dâhiliye Nezaretinden bildirilmektedir. Nezaret-i mezkureye mutasarrıfların zatıâlinize serd ve teklifi yazılmıştır. Jandarmanın kıtaatı muvazzafa ile takviyesine bittabi hâl müsait değildir. Hamdi Efendi hakkındaki istidlalatları ile bu hususta taraf-ı âlilerinden ittihaz buyrulan tedabinin işarını rica eylerim.25 ifadeleri yer almıştır.
Mustafa Kemal Paşa, yukarıdaki emre cevap teşkil eden 4/6/1335 (1919) tarihli cevabi raporunda Teğmen Hamdinin faaliyetine ilişkin olarak şu açıklamalara yer vermiştir:
İngiliz kıtalarının Samsuna çıkması üzerine memleketin ecnebi istilasına uğradığı hissine kapılan ve Rum ahalinin taşkınlıklarına kızan 15inci Fırka makineli tüfek zabiti Hamdi Efendi, Rum çetelerinin Müslüman köylerine ve ahalisine yapmakta oldukları zulüm ve tecavüzden de etkilenerek, bir makineli tüfek ile ve Sunduz köyündeki emrindeki askerlerle 17/18 Mart tarihinde mevkisini terk etmiştir. Kendisine yapılan nasihatlar üzerine vazifesi başına dönmüş ise de tıbbi müşahedeye alınmak üzere divanıharp kararıyla İstanbula gönderileceğini öğrenerek 11 Mayıs 1919 tarihinde tekrar kaçmaya muvaffak olmuştur. Son kaçışından bugüne kadar hiçbir tarafta faaliyeti görülmemiş ve nerede bulunduğuna dair de bir işaret elde edilememiştir.
Asayişin sağlanması için alınacak tedbirleri sayan Mustafa Kemal Paşa raporuna söyle devam etmektedir:
bu gibi hususta tesirli çare ve tedbir kuvvettir. Hâlbuki Canik livasında bulunan 15inci Fırka terhisten sonra pek düşük olan kuvvetini son üç ay içinde vuku bulmuş olan 700 firar vakasıyla büsbütün kaybetmiştir. Taburlar 50 ile 100 askere inmiştir. Askeri kıtaların zapt altına alınmasındaki büyük boşluğun kumandansızlıktan kaynaklandığına şüphe olmadığından seçtiğim fırka kumandanlarının hareketlerini süratlendirmelerini sürekli arz etmekteyim.26
Sohumda bulunan Rumların oluşturdukları komite ile Samsun civarında eşkıyalık faaliyetlerini hızlandırdıkları ve buna karşı alınacak önlemlerle ilgili olarak İçişleri Bakanlığına Harbiye Nezaretinin 23 Mart 1919 tarihinde gönderilen yazıda da şu bilgilere yer verilmiştir:
Sohumda bulunan Rumların oluşturdukları komite üyelerinden yüz kadar şahsın Fatsalı Hacı Gorgar oğlu Nikolanın ve ismi bilinmeyen diğer bir Rumun motorları ve diğer araçlarla Trabzon ve Samsun sahillerine çıkarak yabancı müdahalesini davet amacıyla düzeni bozmaya karar verdiklerinin Trabzon vilayetinden bildirilmesi üzerine uyanık bulunulması gereği, gerekli makamlara yazıldığı gibi, Fatsa Kaymakamlığından alınan telgrafta da alınmış olan önlemlere rağmen bu motorların taşıdığı şahısların geceleyin gelerek sahile çıkmayı başardıkları ve Çangeriş köyüne yirmiyi aşkın Rum eşkıyanın geldiği ve nereden gittiği anlaşılamadığı, Terme Kaymakamlığının da bildirdiği ifade edilerek her ikisi de mevcut jandarma kuvvetinin bu eşkıyayı takip ve bastırmaya gücünün yetersiz kalmasının anlaşılmasıyla birer nizamiye müfrezesinin oluşturulması ve gönderilmesinin önemle 3üncü Kolordu ve 10uncu Tümen Komutanlıklarına yazıldığı ve askerî kuvvetler yetişinceye kadar eşkıyanın saldırısının önlenmesine çalışıldığı Samsun Mutasarrıflığından alınan telgrafta bildirilmiş ve Dışişleri Bakanlığına da bilgi sunulmuştur. Bu eşkıyanın kökünün kurutulması için gerekli kuvvetlerin ayrılması hususunun tarafımızdan da komutanlıklara ivedi olarak bildirilmesi temin edilmektedir.27
b. Ayrılıkçı Rum Hareketini Arttıran Nedenler ve Bu Fikre Hizmet Eden Dernekler
- a) Ayrılıkçı Rum Hareketini Arttıran Nedenler
18 Ocak 1919da Paris Barış Konferansı çalışmalarına başlamıştı. Fakat Venizelosun bu konferansta talep olarak mantıklı hedefler üzerinde durması ve Karadeniz Bölgesini Ermenistana bırakmaya razı görünmesi üzerine, Pontus Ulusal Birliği bu konuda bir çıkış yapmak gereği duymuştu. 4 Martta yayımlanan Pontus gazetesinin ilk sayısı, Trabzon vilayetinde bir Rum Cumhuriyetinin kurulması için çalışılacağını duyuruyordu.
Bu propaganda çalışmaları ile yetinilmeyeceği belli idi. Osmanlı Devletinden kopmanın geleneksel yolu, propagandanın da ötesine giderek, silahlı hareketler, ayaklanmalarda bulunmak, buna karşı hükûmet ya da Müslüman halk tepki gösterince de katliam diye gürültü koparmak, Şark Meselesini yeniden alevlendirip büyük devletleri ayağa kaldırmaktı. Trabzon vilayeti, özellikle Samsun ve çevresi, zaten böyle bir hareket için elverişli durumdaydı.28
İtilaf donanmasının Rumlara cesaret veren faaliyetlerine 1919 ilkbaharında Yunan torpidolarının ziyaretleri eklenmişti. Mondros Mütarekesini takiben bir Fransız, üç İngiliz savaş gemisinden oluşan İtilaf filosunun Karadeniz kıyılarına yaptığı gezi Rumları cesaretlendirmiş, tedhişçilerin faaliyetlerini arttırmaya yol açmıştı. 9 Mart 1919da 200 kişilik bir İngiliz müfrezesinin Samsunu, 30 Martta Merzifonu işgal etmesi Samsun ve dolaylarında bir Pontus hükûmetinin kurulmasını teşvik amacı taşımıştı. Bu ziyaretler sırasında Rumlar arasında dürüst ve namuslu olarak tanınanların da Yunan emellerine hizmete hazır olduklarını göstermişti. Nitekim Trabzonda bu şekilde tanınan mahkeme üyesi Silostros Efendi, ailesini Yunan donanmasına gönderdiği gibi, mahkemede daima Rumları ve Hıristiyanları himayeye başlamıştı.
27 Nisan 1919da Trabzona bir Yunan torpidosu gelmiş, gece vakti sarhoş durumdaki birkaç Yunan askerinin bir Türk erinin silahını almaya kalkışması üzerine, Türk eri bunlardan birini öldürmüştü. İtilaf memurları bu olayı önemli bir mesele sayarak valiye ve o sırada Erzuruma gitmek üzere Trabzonda bulunan 15inci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşaya başvurmuşlar, Türk erinin cezalandırılmasını ve Yunan eri için tören yapılmasını istemişlerdi. İtilaf görevlilerinin bu istekleri kabul edilmemiş, Türk erinin bu hareketi bir nefis ve namus müdafaası sayıldığından kendisine ceza verilmemiştir. Yunanlarda ayrılıp gitmek zorunda kalmışlardı.
Trabzonda yayımlanan iki Rum gazetesinde (Faros ve Epohi) ayrılıkçı Rum hareketinin propagandası yapılıyor, bu yolda çalışan Rumlar Yunanlılık iddialarını pervasızca açıklıyorlardı. Mütarekeden sonra Trabzonda bir dava sırasında, dava vekili Akridinin Şimdiden sonra Türklerin buralarda hakk-ı hayatı yoktur. Buraları Pontus hükûmetine aittir. sözleri mahkeme kayıtlarına geçmişti.29
21 Nisan 1919da Calthorpeun Damat Ferite verdiği bir mektupta, 9uncu Ordunun eski komutanı Yakup Şevki Paşanın daha önce şikâyet konusu olmuş olan siyasal faaliyetlerine değinildikten sonra, şimdi de Erzurum, Erzincan, Bayburt ve Sivasta kurulan şûralar tarafından sözde ordudan bağımsız, fakat askerî denetim altında asker toplandığı ileri sürülüyor ve bu duruma son vermek üzere, derhâl talimat verilmesi isteniyordu. Calthorpeun şikâyetleri ve özellikle 21 Nisan günlü yazısı, silahsızlandırma tasavvurlarına ve Mustafa Kemalin Anadoluya gönderilmesine yol açacaktı.30
b) Mavri Mira Cemiyeti
Yunan ordusunun İzmire çıkarılma hazırlıklarının yapıldığı günlerde, İstanbul Rum Patrikhanesi Vekili Doroteosun başkanlığında kurulan ve doğrudan Venizelostan emir alan Mavri Mira31 heyeti, Pontus devletini gerçekleştirmek için gereken hazırlıkların tamamlandığı düşüncesiyle Venizelosa başvurmuştu. Heyet Venizelosa, Karadeniz kıyılarında bağımsız bir Rum devleti kurmak için derhâl faaliyete geçmek kararında olduğunu, bunun için bütün tedbirlerin alındığını, silahlı ve teçhizatlı milis alaylarının mücadeleye başlamak için sadece Yunan subaylarını beklediklerini bildirmişti. Mavri Mira heyetinin sahip olduğu servetin büyüklüğü Venizelosu bile hayrete düşürmüştü. Zira heyetin elindeki altının miktarı o anda Yunan Hükûmetinin elindeki altın miktarından fazla idi. Yine, İstanbulda Yunan Kulübünde toplanan Anadolu Rumlarından bir heyet, büyük devletlerin himayesi ve Yunanistanın garantisinde tam bir siyasi bağımsızlık istediklerini Venizelosa bildirmişlerdi.
Diğer taraftan Trabzon Rumları 15 Mayıs 1919da İzmirin Yunanlar tarafından işgalini şenliklerle karşılamışlar ve şehirde yayınlanan Faros (Farosanadalis) ve Epohi gazeteleri sevinçlerini gizlemeye gerek duymamışlardı. Ayrıca Trabzonda Yorgo Mihalidi matbaasında basılan İstikbal adlı Türk gazetesi Rum mürettiplerin boykotu yüzünden bir süre yayımlanamamıştı.32
Patrik V. Germanosun yerine locum tenes (vekil, kaymakam) olarak seçilen Dorotheos Mamelisin politik alanda oynadığı rol, şakileri hazırlamasındaki ustalığından daha üstündü. Çünkü Dorotheos, 9 Mart 1919da Patrikhane ile Osmanlı Hükûmeti arasındaki münasebetleri kesen ve Rumları tebaa görevlerinden affeden beyannameyi yayımlayan kişiydi. 3 Temmuz 1919da Ermeni Patriği ile birlikte Türkiyedeki asayişsizlikten, Türklerin millî savunma bahanesiyle Hıristiyanlara saldıracaklarından, Anadoluda teşkilatlanmakta olan Millî Mücadele taraftarlarını hükûmetin desteklediğinden bahseden bir dilekçeyi İngiliz Yüksek Komiserliğine vererek tedbir alınmasını istemişti. Hatta bu iddia, Dâhiliye Nezaretinden 9 Temmuz 1919 tarihinde Trabzon vilayetine gönderilen hususi yazıda yer almış ve konu ile ilgili tahkikat yapılması istenmiştir.33
Dorotheos zamanında Patrikhane tarafından Yunanca ve Fransızca olarak yayımlanan kara kitapta Türklerin zalim idarelerine dair vesikalar neşredilmiş, Türkiyedeki Rum okullarında Türkçe yasaklanmıştı. Paris Barış Konferansına sunulmak üzere hazırlanan ve 500 yıldan beri esir bulunan Türkiye Rumlarına bağımsızlık verilmesini öngören kararlar da onun zamanında alınmıştı. Dorotheosun, Paristen Atinaya döndüğü vakit, kendisini karşılayanlara yaptığı konuşma gerçekten dikkate değerdir. Bu konuşmasında Patrik Vekili Patrikhane yalnız emellerini muhafaza ile yetinmedi; fakat milletle birleşerek bu hedefe varılması için el altından tahrik etti ve her zaman zalim Türklerden ilk darbeyi o yedi. Kuduran Türkler ilk darbelerini hep Patrikhaneye indirdiler, Rum milletinin bağırsaklarını söktüler. Cellatların darbeleri altında can vermiş din adamlarımızı şehit olarak gösteriyorum. Fakat şimdi muzaffer İtilaf orduları ile Yunanlar bu eski dünyayı yıkıyorlar. demiştir. Yine bu papazın zamanında, 1919 Ekiminde 40 kişilik bir heyetin Fransa, İngiltere, İsviçre ve Yunanistana giderek ilgili yerlerden, İstanbulun Yunanistana veya milletlerarası bir idareye bağlanmasını istediği bilinmektedir. Mavri Mira Cemiyetinin başkanlığını yapan, 17 Ekim 1919da Ermeni Patriği Zaven Efendi ile birlikte bütün Türkiyenin işgal edilmesini isteyen, 14 Şubat 1920de İngiltere Başbakanı Lloyd Georgea İstanbul İçin Yunan mandası teklif eden, 1921 Ocak ayında İstanbul Hıristiyandır. iddiasında bulunan da yine bu papazdır.34
c) Kordos Cemiyeti
Rum azınlık tarafından kurulmuş diğer bir cemiyet, İstanbulda Galatada Minerva hanında Rum Muhacirleri Merkez Komisyonu açık adıyla faaliyet gösteren, gerçekte Etniki Eteryanın kolu olarak çalışan Kordos Cemiyeti idi. Kordos Cemiyetinin gerçek görevi dışardan göçmen gibi gelen çete mensuplarının kayıtlarını yaptıktan sonra, asayişi bozmak maksadıyla memleketin çeşitli bölgelerine göndermekti.35
ç) Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti
Ocak 1919da İstanbulda kurulan cemiyet, adem-i merkeziyetçi, saltanata bağlı ve İttihatçılığa karşı bir programa bağlıydı. Paris Barış Konferansında Trabzon ve yöresi hakkında birtakım isteklerin dile getirildiği 1919 ilkbaharında çalışmalarını yoğunlaştırmıştı. Cemiyetin dikkati çeken tavrı, beyanatlarında İtilaf devletleri hakkında övücü bir üslup kullanmasıydı. 1919 Mart ayı sonlarında Trabzon ve yöresinde buğday ve erzak kıtlığı çeken halka acil yardım sağlanması için girişimlerde bulunurken, Nisanda Pariste Ermeni isteklerinin açıklanması üzerine hazırladığı Trabzon ve havalisi hakkındaki muhtırasında da aynı üslubunu sürdürmüştü.
Millî gayelerle kurulmuş olmaktan çok ittihatçılık düşmanlığı üzerine kurulmuş görünen cemiyet, Hürriyet ve İtilaf Fırkasıyla yakın iş birliği içinde faaliyet göstermişti. Cemiyetin faaliyetleri bir kısım Rumlar üzerinde etkili olmuş, Osmanlı Devleti yönetiminde iç işlerinde bağımsız bir Pontus eyaleti düşüncesine sevk etmişti.
Karadeniz Bölgesinde bağımsız bir devletin kurulmasına çalışan Pontus gazetesinin sahip ve yazarlarından oluşan bir heyet, cemiyetin İstanbuldaki merkezine giderek bir görüşme yapmış ve bu görüşme sonucunda Türk ve Rumlardan oluşan karma bir heyetin davalarını anlatmak üzere Avrupaya gönderilmesi kararlaştırılmıştı. Heyet, Trabzon bölgesinin Osmanlı Devletine bağlı kalmak üzere adem-i merkeziyetle idaresini sağlamak için girişimlerde bulunacaktı. Bu tutum bölge Rumları üzerinde de etkili olmuş, Giresun Metropoliti Lavrandiyos bu görüşü benimsemişti. Bununla birlikte İstanbulda aktif görünen cemiyet, adını taşıdığı bölgede teşkilatlanabilmek için çaba göstermişse de pek başarılı olamamıştı.36
- a. Trabzon ve Yöresinde Millî Mücadele Hareketlerinin Başlaması
Trabzon ve yöresi Birinci Dünya Savaşı galiplerinin Türkiyeyi parçalama girişimlerine karşı direniş hareketlerinin başladığı, Millî Kurtuluş Hareketinin temel taşları olan ilk mahalli cemiyetlerin kurulduğu bölgelerimizden biri olmuştur. Gerçekte aynı gelişmeler yurdun hemen her köşesinde baş göstermişti. Ancak Trabzon ve yöresindeki halkın bu canlılığı, ölüm kalım mücadelesi verdiği iki yıllık bir esaret ve muhaceret hayatından sonra gösterdiği düşünülürse son derece anlamlıydı.
Trabzon ve yöresi halkını Millî Mücadele yolunda harekete geçiren sebeplerin başında şüphesiz, Mondros Mütarekesi sonrasında gelişen ayrılıkçı Rum faaliyetleriyle, Barış Konferansında Ermenilerin Trabzon üzerindeki emellerini açığa vurmaları gelmişti. Yörenin Türk ve Müslüman halkı, Rum ve Ermeni çetelerinin neler yapabileceğini iki yıl kadar süren Rus işgali sırasındaki acı tecrübelerden dolayı bilmekteydi.37 Sadrazam Damat Ferit Paşa bile 16 Mart 1919da Rumların nümayişlerinden sonra vilayetlere gönderdiği telgrafta, Kanuna isyan edenlere karşı tereddüt gösterilmeyecektir. Hükûmetin bütün emirlerine riayet ediniz. Şeraiti İslamiyenin dahi bize emri budur. diyerek38 kendilerine ihtarda bulunmak zorunda kalmıştı.
Trabzon aydınlarının mütareke sonrasında millî uyanış ve millî savunma yolunda attıkları ilk önemli adım, 10 Aralık 1918de İstikbal gazetesini çıkarmaya başlamaları olmuştu. Trabzonluların Millî Mücadelesinin sözcülüğünü yapacak bir gazeteye kavuşmalarından sonra bir diğer faaliyetleri Elviye-i Selasede yapılan kongrelere katılmaları olmuştu. Büyük Ardahan Kongresinde (7-9 Ocak 1919) Trabzonda İstikbal ve İkbal adıyla çıkan; Batumda Saday-ı Millet ve Erzurumda Albayrak adlarıyla çıkacak olan gazetelerle Millî Mücadele yolunda içerdekileri uyarma, dışarıdakilere de türlü yayın ve resmî belgelerle millî hakları tanıtma kararı alınmıştı.
Kars Kongresinde (17/18 Ocak 1919) Trabzon teşkilatına Alay Komutanı Ali Rıza Beyle Barutçuzade Hacı Ahmet Efendi seçilmişlerdi. Giresun teşkilatını kuracak olan kişi de isyancı Rumlara karşı canla başla mücadele eden Osman Ağa (Topal Osman) idi.39 Pontusçuluk kışkırtmalarına karşı İstikbal gazetesine kuruculuk yapan Barutçuzade Faik Ahmet, 12 Şubat 1919da da diğer vatanperver Türklerle birlikte Trabzon Muhafaza-i Hukuku Milliye Cemiyetini kurdu ve cemiyetin ilk kongresinde başkanlığa getirildi.40
Şark Orduları Grup Kumandanlığının lağvedilmesinden sonra Samsun bölgesi de 9uncu Orduya ve dolayısıyla Yakup Şevki Paşaya bağlanmıştı. Mütareke sonrasında üzerinde tehlike bulutlarının dolaştığı doğu bölgelerimizin bir şansı 9uncu Ordunun başında Yakup Şevki Paşa41 gibi vatansever ve ileri görüşlü bir komutanın bulunmasıydı. Yakup Şevki Paşa mütareke şartlarına direnmiş, ordunun iki yıllık yiyecek ihtiyacıyla birlikte yerlerine dönmekte olan muhacirlere yardım imkânlarını da hazırlamıştı.
Güney Kafkas ve Erzurum bölgesinde yaptığı gibi Karadeniz kıyılarının savunması için yerli kuvvetlerin kurulmasını sağlamış ve desteklemiş, Trabzon ve Samsun sahillerinde Pontus çetelerinin yerleşmesine ve güneye sarkmasını karşı muvazzaf ve yerli kuvvetlerle mukavemet tertibatı almıştı.
1919 yılı başlarında 10uncu ve 15inci Tümenlerden bir alay Trabzonda geçici olarak Ardahan, Ordu bölgesinden intikal eden 3üncü Kafkas Tümeni ise mücadele süresince Trabzon bölgesini korumakla görevlendirilmişlerdi. O günlerde 9uncu Ordu ile olan posta irtibatı çok kötüleşmişti. Bu durum hem yönetimin aksamasına hem de eşlerinin sağ olup olmadığını dahi öğrenemeyen asker ailelerinin üzüntü ve ümitsizlik içinde kalmalarına yol açmıştır. Yakup Şevki Paşa 9uncu Ordu Komutanlığı sırasında mülki konularla da yakından ilgilenmiş, Harbiye Nezaretine doğu illerinin perişan durumunu belirten bir rapor göndermişti.
Harbiye Nezareti ise Yakup Şevki Paşayı ordu komutanlığı görevinden alarak yerine Kazım Karabekir Paşayı 15inci Kolordu Komutanlığına atamış, 3 Nisan 1919 tarihli bir emirle doğuda yeni bir düzenlemeye gitmişti. 9uncu Ordu lağvedilmiş, Trabzon vilayeti 15inci Kolordunun görev alanı içinde yer almıştı.42
Yakup Şevki Paşanın Harbiye Nezaretince yöreden alınmasında Karadeniz Ordu başkumandanı unvanına sahip İngiliz General Milnenin Harbiye Nezaretine gönderdiği talimat etkili olmuştu. Ermeni propagandası Karadeniz Ordusu Başkumandanlık istihbaratına, bilhassa 9uncu Ordu Kumandanı Yakup Şevki Paşa aleyhine malzeme topladığından General Milne bu sebepten onun geriye çağrılmasını istemişti. 26 Martta, Yakup Şevki Paşanın derhâl İstanbula çağrılması ve verecekleri emirleri daha ziyade itimatla yapacak bir subayla değiştirilmesi için Harbiye nazırının emir vermesi gerektiğini söylemiş, bunun üzerine Harbiye Nazırı Şakir Paşa 3 Nisanda, 9uncu Ordu mülgadır. emrini vermişti. Yakup Şevki Paşa, Kars telsiz istasyonunun tahribinden dolayı Milne tarafından sorumlu tutulduğundan, hemen aynı günde İstanbula gelmesi emrini almıştı.43
Oysaki Yakup Şevki Paşanın 25 Mart 1919da Genelkurmay (Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Riyâsetine) Başkanlığına ve Harbiye Nezaretine gönderdiği rapordan Samsun halkının ve jandarma birliklerinin üstlerine düşen mesuliyeti yerine getirmedikleri anlaşılmaktadır. Yakup Şevki Paşa bu durumu; ... Aylardan beri devam eden, gittikçe tekrar eyleyen bu mıntıkadaki şekavete karşı aciziz. Ne jandarmanın ve ne de ahalinin zerre kadar ehemmiyet ve gayret itâ etmediklerini kemâl-i teessür ve teessüfle görmekteyim. Hâl böyle iken askeri, orduyu şikâyet ederlerse, artık Hakkı Allaha sığınmaktan başka çare kalmıyor. diye ifade etmişti.
Bu ifadeden, Samsun halkının da Erzurumluların bir bölümü gibi ordudan şikâyetçi oldukları anlaşılmaktadır. Hâlbuki Yakup Şevki Paşaya göre savaş müddetince ordunun bütün er ve subay kadrosu her türlü görevlerinin gereğini ifa etmeye çalışmaktaydılar. Diğer memur ve görevliler birkaç kişi hariç görevlerini ihmal ediyorlardı.
Yakup Şevki Paşa, bu durumdan cesaret alan Rumların Trabzona geçerek orada da eylemlerine devam etmek niyetinde olduklarını belirtmişti. Bundan dolayı, Yakup Şevki Paşa halkın hükûmet görevlileri ile birlikte hareket etmesini tavsiye ediyordu. Aynı zamanda stratejik bölgelere acil olarak münasip kuvvet ve tecrübede valiler, mutasarrıflar ve kaymakamlar gönderilmesi gerektiğini belirtmişti. Jandarma kuvvetlerinin de takviye edilmesi gerekiyordu. Yakup Şevki Paşanın bu isteklerinin, Dâhiliye Nezaretine iletildiğine şüphe yoktur. Zira Canik sancağı mutasarrıflığı uzun süreden beri boşken, bu konudaki ricaları müteakip Siverek Mutasarrıfı Canik Mutasarrıflığına atanacaktı. Uzun müddetten beri izinli olan Tokat Mutasarrıfının da derhâl göreve dönmesi emredilmişti.
Bu atamalar oldukça isabetli olmuştu. Çünkü tam yetkili bir görevlinin olmaması sebebiyle Samsundaki hadiseler engellenmemişti. Samsun mutasarrıf vekiliyle 15inci Tümen kumandanı arasında sık sık anlaşmazlık çıkması neticesinde, Yunan donanmasından Averof kruvazörünün Samsuna geleceği haber alınmış olmasına rağmen lüzumlu tedbirler alınmamıştı.
İngilizler, Samsundaki gibi asayişsizlik olduğu gerekçesiyle 30 Mart 1919da Merzifonu da işgal ettiler. Fakat asayişsizlik ve kargaşaya bir türlü mani olamadılar. Ancak 9uncu Ordu müfettişi olarak Mustafa Kemal Paşanın Samsuna gönderilmesinden sonra hadiseler başka bir mahiyet kazanmaya başlamıştır.44
Erzurumdaki görevine gitmek üzere 19 Nisan 1919da Trabzona gelmiş olan Kazım Karabekir Paşa, Muhafaza-i Hukuku Milliye Cemiyeti yöneticileriyle görüşmüş, bölgedeki bütün mücadelelerin Rum ve Ermeni çeteleriyle olacağını söylemiş, her türlü iç ve dış tehlikeler karşısında ordu birliklerinin Millî Mücadelecilerin yanında bulunacağını anlatmıştır. Trabzonlular depolardaki silah ve cephaneler hakkında komutanlıkça verilecek emirleri son derece gizlilik içinde yerine getireceklerini bildirmişlerdir.
Bu kararların alınmasından kısa bir süre sonra, görevli İngiliz subayı Farel, Trabzona gelip toplanan silahların kama ve mekanizmalarını istemiş; Kazım Karabekir Paşa İngiliz temsilcilerini oyalarken Trabzonlular da hızlı ve gizli bir çalışma ile silahları başka yerlere kaçırmışlardır. Yine o günlerde Trabzondaki kışlaların teslimini isteyen Fransız subayını da bir şey alamamıştır.45
Bu karışık günler içerisinde Mustafa Kemal Paşanın görevlendirilmesi düşünülmüş ve yapılmıştı. Onun açık görevi, görevlendirileceği bölgede asayişi sağlamaktı. Çünkü bu tarihlerde Samsun, Vezirköprü, Merzifon ve dolaylarında Rum çetelerinin İslam ahaliye saldırıları daha da artmıştı.46 Rumların Müslüman ahaliye yönelik saldırıları, Harbiye Nezaretinin 12 Nisan 1919 tarihinde Sivasta bulunan 3üncü Kolordu Komutanlığına göndermiş olduğu raporda;
Böylece, Millî Mücadele çabalarının bir aşaması daha tamamlanmış ve millet kendi ordusu ile duygu, düşünce ve iş birliği yapmıştı. Alınan karara göre, kıyılardaki çeteleri zararsız hâle getirme görevini Kuvayımilliye yapacak, içerlerde ve özellikle Gümüşhane yöresindeki Köroğlu ve Eftalidis gibi büyük Rum çeteleri ile askerî birlikler uğraşacaklardı.
Samsun ve Köprü civarında icra-yı şekavet etmekte olan Rum çetelerinin tenkili için Amasyadan gönderilen yüz kişilik müfreze-i askeriye ile vuku bulan müsademe de bir binbaşı, bir yüzbaşıyla yirmi beş neferin şehit edildiği ve eşkıyanın Çorum civarı dâhiline girmeleri melhuz olduğundan iki yüz kişilik bir müfreze-i askeriyenin Çoruma sevki lüzumu Çorum Müsteşarlığının telgrafına atfen Dâhiliye Nezaretinden bildirilmektedir. ifadeleriyle yer almakta olup aynı yazının ikinci maddesinde, Kolordudan gelen raporlardan bu gibi konuya ilişkin bir bilgiye rastlanılmadığı, bunun doğruluk derecesiyle şimdiye kadar meydana gelen olaylara göre eşkıyalığın ağırlık merkezinin neresi olduğu, eşkıyalık hareketinin gelecekte alabileceği şekle göre kolorduca alınan önlemlerin bildirilmesi istenmiştir.47
Görüldüğü gibi Samsundan doğuya doğru Karadeniz kıyılarında ve Samsunun güney bölgesinde Rumların çete faaliyeti son derece artmış bulunuyordu. Samsun ve Merzifondaki İngiliz müfrezelerinin bu bölgenin asayiş durumuna büyük zararı dokunuyordu. Çünkü Türklerin sinmesine, Rumların cesaret bulmasına sebep oluyorlardı.48
İtilaf devletleri temsilcilerinin meseleye el koyabilecekleri tehdidi, İstanbul Hükûmetinin de dikkatlerini bu bölgeye yöneltmişti. Bir işgal tahrikinin ve propagandasının bu derece ilerlemesi, İstanbulda bir başlangıç noktası arayan Mustafa Kemal Paşaya görev verilmesine49 vesile olmuştur.
b. Mustafa Kemal Paşanın Samsuna Çıkması ve Bölgeye Dair Raporları
9uncu Ordu müfettişliğine atanan Mustafa Kemal Paşa, Samsun ve havalisindeki asayişsizliği yerinde görüp tedbirler alma görevi ve kendisine çok geniş yetkiler tanıyan bir yetki belgesiyle 16 Mayıs 1919da İstanbuldan ayrılmış, 19 Mayıs 1919da Samsuna çıkmıştır.50
Mustafa Kemal Paşa Samsuna ayak basar basmaz içlerinde Trabzon vilayetinin de bulunduğu görev alanı içindeki mülki ve askerî makamlara bölgelerindeki asayiş durumunu belirten bir rapor göndermelerini bildirmişti. 19 Mayıs 1919da Sivas, Van Erzurum, Trabzon ve Ankara, Kastamonu, Mamuretülaziz (Elazığ), Diyarbakır vilayetleriyle Erzincan bağımsız Mutasarrıflığına, 15inci ve 20nci Kolordu Komutanlıklarına telgraf şeklinde bildirilen yazısında Mustafa Kemal Paşa, ülkenin güvenliği, eşkıyalığın sebepleri, etkinlikleri, alınmış olan önlemlerle ilgili olarak bilgi istemiştir.51
9uncu Ordu Kıtaatı Müfettişliği tarafından bölgenin asayiş durumuna ilişkin ilk rapor Genelkurmay Başkanlığına 21 Mayıs 1919da gönderilmiştir. Bu raporda, Canik sancağındaki eşkıyalıkla asayişsizliğin sebep ve failleri ile bu durumun meydana getirdiği duruma yönelik tespitlerle alınan önlemler şu şekilde belirtilmiştir:
Seferberliğin başlangıcında liva dâhilinde özellikle asker kaçaklarından ve İslam, Rum, Ermeni gibi unsurlardan ayrı ayrı oluşan birtakım çeteler, adi hırsızlıkla, ara sıra da öldürmelerle meşgul olmuşlar, Rum ve Ermeni sürgünü esnasında bu unsurlardan ortaya çıkan bazı çeteler ise siyasi bir hüviyet kazanmıştır. Rusların istilası başlayınca, memleket içinde karışıklık meydana getirmek için bunlar, Ruslar tarafından da teşvik ve denizden de desteklenmişlerdir. Bu kısım çetelerin eşkıyalıkları siyasi olmakla beraber, bölgedeki takibat karşısında memleketi tehlikeye atacak bir duruma düşürememiştir. Rusların yenilgisinden ateşkese varıncaya kadar olaylar ve eşkıyalık alelade devam etmiştir.
İslam çetelerinin teşekkülünde ise hiçbir zaman siyasi bir amaç belirmemiştir. Ateşkesten sonra, devletçe iki defa ilan edilmiş olan aftan birçok İslam asker kaçağı ve bir kısım İslam eşkıyası yararlandığı gibi Rum eşkıyasından da isimleri bilinen yirmi kadar şahıs teslim olmuştur. Bugün liva dâhilinde Ünye çevresindeki bir iki Ermeni çetesinden başka Ermeni çeteleri yok denecek kadar az ve faaliyetleri hissedilmeyecek derecede etkisizdir.
Ateşkesten sonra bütün Rumlar, Yunanlılık millî emelleri ile her tarafta şımardıkları gibi, bu bölgede de Pont (Pontus) hükûmetinin kurulması gibi bir safsata etrafında toplanmış ve bütün Rum çeteleri düzenli bir program altında tamamen siyasi bir hüviyet kazanmışlardır. Livanın bütün Rumları, çeteleriyle beraber siyasi maksatla Samsundaki Rum Komitesi ve özellikle Rum Metropiliti Yermanos tarafından idare edilmekte olduğu kesindir.
Bu husus, bizzat görüştüğüm Fransız Jandarma Subay Mösyö Favro tarafından da farkında olmadan ifade edilmiştir. Mösyö Favro, Metropolit tarafından İstanbulda Fransız temsilcilerine gönderilen ve İslamların Hristiyanlara tecavüzünü gösteren yüz kadar mübalağalı olayı sayan bir raporu gizli olarak bendenize gönderdi. Bu rapor, Osmanlı Jandarma Müfettişi Miralay Felon tarafından anlatılanların belgelendirilmesi için Favroya gönderilmiştir. Şu son zamanlarda Samsun ve çevresindeki Rumluk nüfusunu arttırmak için Rusyada ne kadar Rum varsa göçe zorlanırken, bir kısım çeteler de gizlice deniz vasıtalarıyla bazı sahil bölgelerine çıkarılmış ve içerdekiler kuvvetlendirilmiştir. İç güvenliğin sağlanması için gerekli olan kuvvetin miktarı düşünülmeden, asker terhis edildiğinden takip kuvvetleri azalmış olduğu gibi, Jandarma kuvveti esasen yok denecek kadar az olduğundan Rum eşkıyalarının meydan bulmasına sebep olmuştur. Bugün Samsun kazasında otuz üç, Çarşamba kazasında iki, Bafra kazasında üç olmak üzere toplam olarak başkanlarının isimleri ve faaliyet bölgeleri tespit edilmiş kırk kadar Rum çetesi vardır.
Bunların siyasi maksatlarla giriştikleri çılgınca tecavüz ve saldırılara hedef olan İslam halkı, mahalli idare tarafından korunamadığından dolayı, olağanüstü telaş ve heyecana kapılarak liva dâhilinde kalan bazı İslam çetelerinden can ve mallarının korunması için yardım istemeye hatta fidye karşılığında bazı Laz çetelerini Trabzon tarafından getirterek, mal ve ırzlarını koruma zorunda kalmışlardır. Sonunda da bugünkü durum meydana gelmiştir. Rum çeteleri, İslam halkını tehdit altına almış ve ortadan kaldırmaya girişmiştir. Buna karşılık, İslam çeteleriyle, âdeta bazı köyler, İslam bölgelerinde savunma durumu almışlardır. Bundan başka, Hükûmetçe takip edilmekte olan sürgün işlerindeki ilgilerinden dolayı korkan bazı şahıslar ile bir jandarma subayı da kaçarak kendisine avene teşkil etmiştir. Ayrıca, eşkıyasının İslam halkına azgın bir şekildeki saldırılarından etkilenerek, üzüntüye kapılan bir Nizamiye subayı da kendisine göre, asker kaçaklarından ve halktan avene bularak çete teşkil etmiş bulunuyor ki toplam olarak altısı Samsun kazasında olmak üzere on üç İslam çetesi de faaliyet hâlindedir. Fakat bunlar, düzenli bir programa tabi olmayarak gerek İslam gerekse Hıristiyanlar aleyhinde bazen hırsızlık bazen de eşkıyalık ve saldırganlıkla uğraşmaktadırlar. Büyük kısmı ise İslam köylerini Rum çetelerinin saldırılarından korumak ve müdafaa etmek gibi bir amaca hizmet etmektedir.
İşte incelemelerim ve aciz kanaatime göre, durumun gerçek şekli budur. Kasabanın merkezinde nüfusun çoğunluğuna sahip olan Rumluk, tamamıyla Hükûmete karşı soğuk ve ilgisizdir. Liva dâhilinde ezici bir çoğunluğu teşkil eden İslamlık ve ürkek bir vaziyette, mal ve geleceklerinin hukukundan, kötü olaylar karşısında kalmaktan endişe duyuyorlar. Buraya geldiğimi haber alan köylüler, bizzat gözyaşları içinde başvurarak durumlarını arz etmekte ve bunlardan bazıları kendilerine saldıran Rum eşkıya reislerinin isimlerini söylemekten kaçınmaktadırlar. Bu durumun gerektirdiği mümkün olan bütün tedbirlere başvurulmuştur. Sonuçları zaman zaman bildireceğim.52
Mustafa Kemal Paşa 24 Mayısta gönderdiği raporda ise Canik sancağı ile Sivas vilayetinin Amasya ve civarındaki jandarma ve nizamiye kuvvetlerinin asayişi sağlamak ve devam ettirmek için hiçbir biçimde yeterli olmamasının halkın huzur ve emniyetini çok kötü etkilediğini, özellikle Canik ile güneyindeki jandarma ve nizamiye birliklerini takviye etmek üzere birkaç bin erin silah altına alınması ve bunlar arasında jandarmaya yarar bir kısım kuvvetin ayrılmasının çok önemli olduğunu belirterek, kuvvet indiriminin iç asayişin korumasında hükûmeti imkânsızlık karşısında bıraktığı ve bu durumun bir an önce giderilmesinin zorunlu olduğunu bildirmiştir.53
5 Haziran 1919da Havzadan Harbiye Nezaretine gönderdiği asayiş raporunda ise Trabzon ve yöresi hakkında aldığı ilk resmî bilgilere yer vermişti. Bu raporun başlangıç kısmında 24 Mayıs 1919 tarihli raporundan bahsettikten sonra, cereyan etmiş bütün olaylar hakkında bilgi edindiğini ifade etmiş, Sivas vilayeti ile Tokat ve Amasya sancaklarındaki Rum ve Ermeni komitacılarının asayişi yabancılara karşı bozuk göstermek, işgal ve müdahaleyi davet etmek, özellikle yabancı subayların bulunduğu yerlerde hükûmetle hiç temas etmeyerek doğrudan yabancılara başvurmak suretiyle Müslüman halk aleyhine olaylar çıkarttıklarını, Rum ve Ermenilerin İngiliz subayları ile Amerikan memurlarından destek aldıklarını beyan etmiştir. Trabzon vilayetiyle ilgili olarak, anılan raporda şu bilgilere yer verilmektedir:
Trabzon vilayetine gelince, Müslümanlardan birkaç çete var ise de soygunculuk gayesine dayanmaktadır. Zorunlu göç işlerinden dolayı kaçak durumda olan Topal Osmanın çetesi önemli olup Giresun ve doğusu civarında da önemli bir hareketi görülmemiştir. Müslümanlar arasında şahsi sebeplerle bazı öldürme gibi adi cinayet olayları çıksa da bunlarda ne eşkıyalık ne de siyasi gaye yoktur. Rumların bu vilayetteki teşkilatı da aynen Canik ve Amasyadaki teşkilatları gibi siyasidir. Çıkardıkları olaylar ve çete hareketleri azdır. O da Trabzon vilayeti halkının uyanıklığındandır. Yalnız Köroğlu-Afkalidis adındaki otuz kişilik Rum çetesi Gümüşhane ve Zanta taraflarında çok kanlı olaylar çıkarmaktadır. Şimdiye kadar az vakitte on beş Müslüman öldürmüştür. Gayesi asayişi bozuk göstermektir. Takip edilmektedir.
Ayrıca raporun son bölümünde Erzurum ve Van vilayetlerindeki asayiş durumuna da açıklık getirilmiştir.54