1. yüz (Toplam 1 yüz)

Bu Kadarına da Pes Doğrusu! / Memleketimden Faşizm Kesitleri ...

İletiGönderilme zamanı: Çrş Haz 01, 2011 4:26
gönderen ABDÜLCANBAZ
BU KADARINA DA PES DOĞRUSU!*
 : Nazilli'de, kaldığı otelin resepsiyonunda televizyon izlerken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği iddia edilen S.A. hakkında hazırlanan iddianame tamamlandı. Kamu görevlisine hakaret suçu işlediği iddia edilen S.A. hakkındaki iddianame, Nazilli Sulh Ceza Mahkemesine gönderildi.
Resim

Seyyar pazarcılık yapan ve Nazilli'nin perşembe pazarına tezgah açmak için gelen 64 yaşındaki S.A.'nın, kaldığı otelin resepsiyonunda televizyondaki haberleri izlediği sırada başbakana hakaret ettiği iddia edildi. İddiaya göre, S.A. haberleri izlediği sırada öğrenci olayları ve polisin öğrencilere karşı tavrı konuşulduğu anda hem polislere hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret içeren cümleler sarfetti. Aynı resepsiyonda bulunan ve otele kalmak için gelen M.K.'nın ise S.A.'ya "ayıp değil mi?" şeklinde uyarmasının ardından ikili arasında tartışma yaşandı. Yaşanan tartışma otel görevlileri tarafından yatıştırılmaya çalışıldı. Olay yerine gelen güvenlik güçleri duruma müdahale etti. Yapılan incelemeler sonunda S.A. hakkında Başbakan Erdoğan'a hakaret ettiği gerekçesiyle "Kamu görevlisine hakaret" suçundan iddianame hazırlandı.



Haber Ekspres, 31 Mayıs 2011




[*], Bildirenin Hayreti...!!! Meleklerin cinsiyetini henüz teşhis edemedim...!!!

Re: Bu Kadarına da Pes Doğrusu! / Memleketimden Faşizm Kesitleri ...

İletiGönderilme zamanı: Çrş Haz 01, 2011 10:40
gönderen İrfan Tuna
Buna 'İleri Demokrasi' denmez... Dense dense, faşizme doğru hızla ilerleyen 'demokrasi' denir...

Re: Bu Kadarına da Pes Doğrusu! / Memleketimden Faşizm Kesitleri ...

İletiGönderilme zamanı: Çrş Haz 01, 2011 16:04
gönderen ABDÜLCANBAZ
-
Bir Türk olarak, küfür etmede adalet, fırsat eşitliği talep ediyorum efendim...!!!
-

Re: Bu Kadarına da Pes Doğrusu! / Memleketimden Faşizm Kesitleri ...

İletiGönderilme zamanı: Cum Haz 03, 2011 19:33
gönderen sarıçizmelimehmetağa
"Ya katılırsın, ya da..."

Resim
TRT, Genel Müdür İbrahim Şahin'in katılacağı konsere katılmaları için sanatçılara aba altından sopa gösterdi. Bu faşizan tavır, son 3 günde önemli örneklerini gördüğümüz AKP rejiminin son icraatı oldu.

3 günde, AKP'nin yarattığı ülkeyi resimleyen önemli gelişmeler yaşadık.

Bu gelişmelerden sonuncusu, bugün Cumhuriyet gazetesine yansıdı. Fırat Kozok’un haberine göre TRT sanatçıları zorla TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in katılacağı “Türk Sanat Müziği Özel Konseri”ne katılmaya “davet” edildi.

“Görevli olmayan bütün sanatçılarımızın konsere izleyici olarak katılmaları gerekmektedir” denilen ve tıpkı lise öğrencilerine yapıldığı gibi “konser öncesinde imza alınacağı” tehdidi eklenen iç duyurunun altındaki imzanın sahibi de dikkat çekiyor. Ankara Radyosu Müdür Vekili Arif Koyuncu, TRT’nin “özel” memurlarından. AKP, TRT’de kadrolaşmanın bir yolu olarak “istisnai memuriyet” kadrosu olan özel kalem ve basın müşavirliği kadrolarını kullanıyordu. Birtakım isimler bakanların yanına özel kalem ya da basın müşaviri olarak alınıyor, sonra kadroları TRT’ye geçiriliyor, böylece TRT kapısında memuriyet için sıra bekleyen binlerce vatandaşın önüne geçiliyordu. Koyuncu da bu “özel memur”lardan biri.

Sanki Tayyip Radyo Televizyon!
TRT’de artık yıllardır sayısız skandalla gözler önüne serilen kadrolaşmanın sonunda gelinen noktanın örneklerine bu hafta içinde de şahit olduk. Çarşamba günü önce “Kozmik Oda” meselesi gündeme geldi.

Rıdvan Memi’nin sunduğu program seçim öncesi sırayla siyasi partileri ele alıyordu. Sıra AKP ve MHP’nin ardından CHP’ye gelmişti. Fakat TRT yönetimi, Memi’ye “Konu terör olacak, konuk da Süleyman Özeren” diye baskı yaptı. Memi baskıyı kabul etmeyince TRT yönetimi programı kaldırdı.

Aynı günün akşamında ise bir başka skandal daha yaşandı. TRT, Leyla ile Mecnun dizisini son dakika yayından çekerek, yerine Tayyip Erdoğan’ı konuk etti ve “Seçim Özel” programı yaptı.

Program sırasında TRT, adeta Tayyip Radyo Televizyon’du. Çünkü sunucular programın bitişini anons ettiklerinde Erdoğan “Aaa, daha sağlığı anlatmadık, onu hiç sormuyorsunuz” deyince program en az 40 dakika uzadı.

TRT bir devlet kurumu olduğu için, tüm partilere eşit mesafede durmalı. Özellikle seçim döneminde bu daha da geçerli. Üstelik geçtiğimiz günlerde basındaki eşitsizlik nedeniyle Türkiye Komünist Partisi Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) başvurmuş, YSK da özel kanallar dahil tüm medyaya siyasi partilere eşit yer verilmesi konusunda yazı göndermişti. Fakat TRT, AKP’nin çiftliği durumunda.

Sanatçıyı zorla konsere götürmeleri tesadüf değil
AKP’nin böyle ele geçirdiği TRT’nin yönetiminin sanatçıları zorla konsere götürmeye kalkıp, bir de imza almakla tehdit etmesi, aslında AKP’nin kültür ve sanata yaklaşımı ve zihniyetiyle ilgili. Eskiden “heykelin içine tüküren” adamları başkentin başına oturtan partinin, ülkenin başına koyduğu kişinin heykelleri yıkması elbette tesadüf değil.

AKP döneminde kültürün bu denli ayaklar altına alınmasının, insanı çileden çıkarak kadar akıldışı bir başka hikayesi de yaşandı bugün. Topkapı Müzesi Müdürü olarak atanan Yusuf Benli’nin, harem dairesindeki tahtı lojmanına taşıttırdığı, müzedeki tarihi masaların üzerinde kahvaltı yaptığı iddiası basına yansıdı.

AKP, son üç gün içinde yaşan bu olayların hiçbirinin tesadüf olmadığı bir ülke yarattı.

Üç gün içinde Hopa’da bir devrimci öğretmen polis tarafından öldürüldü. “Darbelerle hesaplaşıyor” diye geçinen, pazarlanan AKP kentte, 80 öncesini aratmayan bir sıkıyönetim başlattı.

Üç günde bunları yapan parti, 9 senedir iktidarda. Son 3 günde bunları yaşayıp, 12 Haziran’da sandığa gittiğinde 1 günde her şeyin değişeceğini sanan, mücadele etmeden AKP’den kurtulmayı umanlar ise fena halde yanılıyor.




haber.Sol, 3 Haziran 2011

Re: Bu Kadarına da Pes Doğrusu! / Memleketimden Faşizm Kesitleri ...

İletiGönderilme zamanı: Pzr Haz 05, 2011 20:54
gönderen sarıçizmelimehmetağa
ASLINDA HOPA’DA NELER OLDU?
Erdoğan’a tepki isyana dönüştü
Resim
ÖMER ŞAN
HOPA - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve iktidarına yönelik tepki Hopa’da isyana dönüştü. Onlarca hidroelektrik santralının yapılmak istendiği, çevre örgütleri ve halkı buna isyan ettiği, çay ve fındık üreticisinin alın terinin karşılığını alamadığı bölgede, “Karadeniz’in hırçın çocukları suyuna, çayına sahip çıkıyor” pankartının indirilmesiyle başlayan gerginlik 1 kişinin öldüğü, 3 kişinin ağır yaralandığı olaylara dönüştü. Erdoğan’ın “eşkıyalar” diye nitelendirdiği protestocular, özel yetkili savcılar tarafından terör suçuyla sorgulanıyor.

Doğu Karadeniz’in en uç köşesi, Türkiye’nin Kafkasya ve Türk cumhuriyetlerine açılan kapısı Hopa. Sarp Sınır Kapısı’na giderken sizi uğurlayan Kemalpaşa beldesi bu kapının anahtarı. Hopa, Karadeniz’in sosyalist sol hareketlerinin hemen hemen hepsini içerisinde barındıran, sivil toplum ve çevre örgütlerinin aktif olduğu, farklı kültürlerin kaynaştığı bir ilçe. Sol gelenekten gelen sosyal ve kültürel etkinliklerin, siyasetle birlikte yoğrulduğu, bir anlamda sosyalist hareketin nabzını tutan Hopa, son dönemlerde ise Doğu Karadeniz’de verilen HES mücadelesinin de lideri konumunda.

Çay, su, HES
Aslında, oldukça sakin bir dönem geçirerek seçimlere hazırlanan Hopa’da her şey AKP’nin, Başbakan Erdoğan’ın katılımıyla düzenleyeceği 31 Mayıs’taki mitingin duyurulmasıyla başladı. Türkiye, 12 Haziran genel seçimlerine hazırlanırken geçen dönem ÖDP’den bu dönem CHP’den belediye başkanı çıkaran Hopa’da ve Kemalpaşa’da sosyalist sol ve CHP rüzgârı esiyordu. Bölgenin geçim kaynağı olan çayda alım fiyatınının henüz açıklanmamış olması ve üreticilerin yaş çayını satamaması sıkıntılı günler yaşatıyordu. Seçimlerden önce gelen en önemli konu ise 9 yıllık AKP iktidarının özellikle de son dönemlerinde doğal yaşam alanlarına yapılan saldırılar, HES’lere karşı bölgede verilen su ve yaşam hakkı mücadelesiydi. Özellikle HES mücadelesi sürecinde Başbakan Erdoğan ve AKP’nin takındığı tavır, bu mücadeleyi yürüten yerel halk kitlelerini “bir avuç çapulcu”, “birtakım tipler” olarak nitelendirmesi tansiyonu yükseltti.

Erdoğan, birisi ölmüş üstünde durmaya gerek yok demişti
İşte Hopa’daki ilk gerginlik bu pankart asılırken polisin gazlı müdahalesiyle başladı. Son görüntülerinde gerginliği önlemek ve polisin müdahalesini engellemeye çalışan 54 yaşındaki emekli öğretmen ÖDP’li Metin Lokumcu’nun polisin sıktığı biber gazı ve göğsüne gelen darbe sonucu fenalaşarak kalp krizi geçirmesi Hopa’da fitili ateşledi. Erdoğan, ilçedeki mitinginde olaylara hiç değinmezken Trabzon’da protestocuları “eşkıyalar” olarak nitelendirdi, ertesi gün ise Lokumcu için “Olaylarda birisi de ölmüş. Üstünde durmaya gerek yok” ifadesini kullanarak kendi gibi düşünmeyenlere ne kadar hoşgörülü olduğunu gösterdi.Olaylarda koruma polisi Servet Erkan, dengesini kaybederek düşmesine karşın birçok medya organı eylemcilerin attığı taş sonucu araçtan düştüğünü savundu ve Lokumcu’nun ölümüne değinmeye bile gerek görmedi.

Hopa’da insan avı
Olaylar sonrasında ilçede adete ‘insan avı’ başlatıldı. Gece yarıları evlerin kapıları kırıldı, zihinsel engelli bir yurttaş ve kafede oturan insanlar bile gözaltına alındı. Erdoğan’ın “eşkıyalar” nitelemesinin ardından Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı terör soruşturması başlatırken İçişleri Bakanlığı 4 müfettiş görevlendirdi, İl Emniyet Müdürü Muhsin Armağan merkeze çekildi. Oysa iktidar Van’da CHP konvoyuna yapılan taşlı, yumurtalı saldırıda hiç böyle bir tavır sergilememişti. Birçok ilde, Hopa’da polis ve iktidarın tutumunu protesto gösterileri düzenlenirken onlarca kişi yaralandı, onlarca kişi tutuklandı. Bütün olanlardan sonra Hopalılar şimdi kendilerini “Zulme direnen eşkıya” olarak nitelendiriyor. Hopa’da genci yaşlısı, öfkeli ve kızgın. Şimdi asıl soru Hopa’da basit bir protesto gösterisine izin verilmemesiyle başlayan isyanın, domino etkisiyle Karadeniz ve Türkiye’ye yayılıp yayılmayacağı.




ANAFOR, 5 Haziran 2011

Re: Bu Kadarına da Pes Doğrusu! / Memleketimden Faşizm Kesitleri ...

İletiGönderilme zamanı: Çrş Haz 08, 2011 21:06
gönderen sarıçizmelimehmetağa
ULUSAL KANAL 3 GECE SUSTURULDU

Resim
Ulusal Kanal YSK kararıyla 3 gece durduruldu. Kararın hukuki değil siyasi bir karar olduğunu söyleyen Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Turhan Özlü konu ile ilgili bir basın açıklaması yaptı. İşte Özlü'nün açıklaması...

Yüksek Seçim Kurulu 12 Haziran seçimlerine 5 gün kala, Ulusal Kanal’da 21.00’de saatleri yayınlanan “Türkiye’nin Seçimi” programının bu geceden itibaren 3 gece durdurulmasına karar vermiştir.

YSK, daha önce de aynı gerekçeyle Ana haber bültenimizi bir kez durdurmuştu.

YSK Karanının gerekçesinde aynen şunlar yazılıdır:

“Cumhuriyetçi Güçbirliği (CGB) adlı siyasi yapılanmaya açıkça destek vermek,..uzun uzun CGB’ye ilişkin toplantı, açılış, milletvekili aday tanıtımı gibi haberlere yer vermek,..tartışma söyleşi ve yorum niteliğindeki programlarda da sıklıkla CGB adlı siyasi yapılanmayı desteklemek,..CGB milletvekili adayı olan konukların görüşlerine yer vermek..Bu nedenlerle Partiler arasında fırsat eşitliğini sağlamamak suretiyle seçim dönemi hükümlerine aykırı davranmak..”

YSK’nun bu kararı haksızdır, hukuki değil siyasi bir karardır. Siyasi bir karar olduğu yukarıdaki karar gerekçelerinde yazılıdır. Kendi elleriyle yazmışlar ve imzalamışlardır. Bu karar YSK tarihine kara bir leke olarak geçecektir.

Bütün sorun Cumhuriyet Güçbirliği’nin Bağımsız adaylarının Ulusal Kanal’da seslerini duyurmasıdır. Oysa seçimlere siyasi partilerle birlikte bağımsız adaylar da katılmaktadır. Oy pusulasında siyasi partilerle birlikte tek tek bağımsız adaylara eşit yer verilmektedir.Seçmenin, tercihini yaparken siyasi partilerle birlikte bağımsız adayları da tanımak, çözümlerini öğrenmek en doğal hakkı değil midir?. Aksi durumda tercihini nasıl yapacaktır?

BDP kökenli bağımsız adaylar her gün TV’lerde konuk olmakta ancak Güçbirliği adaylarına yoğun bir sansür uygulanmaktadır.

YSK kararında, ilgili yasadaki “tekerrür” şartı da yanlış değerlendirilmiştır. YSK kararı somut maddi hatalar içermektedir.

30 Mayıs Pazartesi günü Ankara’ya giderek daha önce verdikleri 1 kez yayın durdurma kararıyla ilgili YSK’na başvuruda bulunduk. Kendilerine kapsamlı bir dosya içinde belgelerle itirazlarımızı sunduk. Kararın düzeltilmesini istedik. 9 gün oldu hala YSK başvurumuza bir yanıt vermemiştir. Ama seçime 5 gün kala 3 gün yayın durdurma kararını verebilmiştir.

Evet YSK kararları kesindir. Ancak YSK kendi kararını kendisi düzeltebilir. Nitekim geçmişte BDP’li bağımsız adaylarla ilgili “adaylık iptal” kararını kamuoyunda doğan tepkiler üzerine jet hızıyla toplanarak düzeltebilmiştir. Ama, itirazı Ulusal Kanal yaptığında bırakalım düzeltmeyi yanıt bile verilmemektedir.

Fırsat eşitliğine aykırılık ithamını asla kabul etmiyoruz. YSK’ya aynen iade ediyoruz. Çünkü geçmişte örneği olmayan şekilde bu seçimlerde bizzat YSK, fırsat eşitliğini çiğneyen kararlar almaktadır. YSK, başta TRT olmak üzere tek yanlı yayınları seyretmektedir. AKP iktidarının bütün devlet olanaklarını seçim için seferber etmesine göz yummaktadır, yol vermektedir. YSK adeta iktidar partisinin seçim ihtiyaçlarını düzenleyen bir kurum işlevini üstlenmiş gözüküyor.


ULUSAL KANAL’IN ASIL SUÇU!

YSK Kararının gerekçesinde yazılmayan konular da var. Ulusal Kanal Tayyip Erdoğan’ın “Amerika’nın BOP eşbaşkanıyım” itiraflarını yayınlamıştır. “3’e kapatın” diye talimat verdiği akçeli bir telefon konuşmasını yayınlamıştır. Abdullah Gül’ün Powel ile yaptığı 2 sayfa 9 maddelik “gizli” anlaşmayı yayınlamıştır. Bunlar Kanalımızın büyük suçlarıdır.


RTÜK’ÜN SORUMLULUĞU

YSK’nın kararında RTÜK’ün sorumluluğu büyüktür. Bilindiği gibi YSK, RTÜK’ten gelen izleme raporlarına dayanarak karar veriyor. RTÜK’ün yayınımızla ilgili raporları ideolojik ve taraflıdır. Oysa RTÜK’e bir ziyaret yaparak kendilerini ilk elden bilgilendirdik. Yayınlarımızda fırsat eşitliğini gerçekten uyguladığımız kanıtlarıyla ortaya koyduk.

Ulusal Kanal seçime katılan istisnasız bütün siyasi partiler ve adaylar arasında gerçek bir fırsat eşitliği ve adil bir yayın sergilemiştir. Konuk dağılım raporumuz bunun kanıtıdır.(EK)

Ulusal Kanal mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir.

Bütün basın yayın kuruluşlarını, yurttaşları göreve ve dayanışmaya çağırıyoruz.




Odatv.com, 8 Haziran 2011

Re: Bu Kadarına da Pes Doğrusu! / Memleketimden Faşizm Kesitleri ...

İletiGönderilme zamanı: Cum Haz 10, 2011 3:39
gönderen sarıçizmelimehmetağa
ŞEHİDE SAHİP ÇIKTI CEZAYI YEDİ
-
Resim
Kayseri’de şehit ailelerine destek için basın açıklamasına katılan Türk Eğitim-Sen Şube Başkanı İhsan Öztürk, polis müdürüne hakaret ettiği gerekçesiyle 7 bin 480 TL para cezasına çarptırıldı.

Türk Eğitim-Sen Kayseri 2 Nolu Şube Başkanı ögretmen Ali İhsan Öztürk, polis müdürüne hakaret ettiği gerekçesiyle para cezasına çarptırıldı.

Yaptığı ilginç eylemlerle adını duyan Öztürk, 21 Ekim 2009’da Kandil’den gelen teröristlerin karşılanma törenine tepki amacıyla Türkiye Harp Malulu ve Gaziler, Şehit, Dul ve Yetimleri Derneği eski Şube Başkanı Mete Kurt’un daveti üzerine valilik önündeki basın açıklamasına katıldı. Bu sırada polis müdürü Veysel Aydoğan ile tartışan Öztürk, mahkemenin Yargıtay’ın da onadığı kararıyla 7 bin 480 TL para cezasına çarptırıldı. “Yürürken konuşuyordum. Peşime polis kamerası takmışlar” diyen Öztürk, karara AİHM’de itiraz edeceğini ifade etti.



__YENİÇAĞ, 9 haziran 2011

Re: Bu Kadarına da Pes Doğrusu! / Memleketimden Faşizm Kesitleri ...

İletiGönderilme zamanı: Cum Haz 10, 2011 22:26
gönderen sarıçizmelimehmetağa
İŞKENCEYİ ANAMA DİYEMEM
Resim

Otobüste 5 saat Ankara'da gözaltına alınan ve yüzlerindeki morluklar ile kollarındaki kelepçe izleri hâlâ geçmeyen eylemciler, polis otobüsü ve emniyette 'darp, taciz ve hakarete' uğradıklarını belirtti. Yaşadıklarını gözyaşlarıyla anlatan BES üyesi Hacı Özkan "Orada yaşadıklarımı anama diyemedim. Umarım bu işkenceyi yapanlar analarına söyleyebilmişlerdir" dedi.

Cumhuriyet gazetesinin haberine göre, Hopa’da emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümüyle sonuçlanan olayları AKP Ankara İl Başkanlığı önünde protesto etmek isterken gözaltına alınan eylemciler, polis otobüsü ve emniyette yaşadıklarını anlattı.

KELEPÇE İZLERİ VE MORLUKLAR

Şoku üzerlerinden atamayan eylemcilerin yüzlerindeki morluklar, kollarındaki kelepçe izleri halen geçmemişti. Gözaltında, “darp, taciz ve hakarete” uğradıklarını söyleyen eylemciler, “Bu çok aşağılayıcı, insanlık onurunu zedeleyiciydi” dedi.

4 gün gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakılanlar, dün Mülkiyeliler Birliği’nde basının karşısında çıktı “işkenceyi” söze döktü:

'ONU DA ALIN O DA GÜNÜNÜ GÖRSÜN'

‘Hacı Özkan (BES Danıştay Temsilcisi): Gözaltılar yapılırken bir insan olarak buna katlanmam mümkün değildi. “Kolluk görevlilerinin işi insanları dövmek değil, insanları sağlıklı bir şekilde savcılığa teslim etmektir. Bu mu ileri demokrasi, bu mudur hukukun üstünlüğü” diyerek tepki gösterdim. İl Emniyet Müdür Yardımcısı Kenan Kabak, “Onu da alın, o da gününü görsün” diyerek beni de gözaltına aldırdı. Otobüste 5 saat boyunca her türlü şiddet, hakaret ve darp kesintisiz olarak devam etti. Gece 23.00 sularında Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, Ankara Emniyeti’ne girmeyi başarıp, “Nedir bu insanların hali, hiç mi yürek yok sizde. Hâlâ mı kelepçeliyorsunuz” deyinceye kadar bütün insanlık dışı muamelelerine devam ettiler. (Özkan, bu sırada gözyaşlarını tutamayarak ağlamaya başladı) Hiçbir din, ideoloji, düşünce bunu açıklayamaz. (Özkan bu sözlerin ardından fenalaştı.) Hâlâ orada yaşadıklarımı anama diyemedim. Umarım bu işkenceyi yapanlar analarına söyleyebilmişlerdir
Hüseyin Gölpınar (BES üyesi): Cinsel ve ırksal içerikli küfürlerle psikolojik işkence gördüm. Engelli olduğumu söyledim ama bu sefer de saldırının dozunu iyice arttırdılar. Aldığım darbeler sonucu her iki elimin başparmaklarımda doku kaybı var. Kaburgama aldığım darbe nedeniyle nefes alamıyorum.

Bülent Teoman Özkan (ÇHD üyesi Avukat): Avukat olduğumuzu söylememize rağmen polis kimlik sormadan gözaltına aldı. Saçımı çekerek götürmeye çalıştılar. Düşen gözlüğümün üstüne polis bilerek bastı. Avukat Pınar arkadaşımız araca dövülerek bindirildi. Duygu ise erkek polislerin taciziyle karşılaştı. “O..., bir yerlerinize bir şeyler yazacağız, şerefsizler” gibi sözler kullanarak taciz ettiler.

POLİS KASKLA KAFA ATTI

Ezgi Şahingöz: İşkence bizlerde derin izler bıraktı. Bana metal kelepçe takıldı. Cinsel tacize maruz kaldık. Hakaret ve darptan daha çok bizi bu taciz etkilemiştir. Bu çok aşağılayıcı, insanlık onurunu zedeleyiciydi. Otobüse bir grup çevik kuvvet bindi, bir grup indi; hepimizi sıra dayağından geçirdiler. Yüzümdeki iz polisin kaskla kafa atmasıyla oluştu.

Özden Kaya (KESK’e bağlı sendikanın yöneticisi): Yaka paça saçlarımdan sürükleyerek götürdüler. Bacaklarımda darp izleri var. Otobüse bindiğimde kâbus başladı. O kadar vahşilerdi ki gelip gidip kelepçeleri sıkıyorlardı. En çok başımızdan darp aldık. Yüzümdeki iz de bir çeviğin yüzüme attığı yumruktan oluştu. Camlar özel filmle kaplı olduğu için dışardan görünmüyordu bize yapılan işkence. Bu yüzden çok rahattılar. Tüm kadın arkadaşlarımıza “o... muamelesi” yapıldı.

SUÇ DUYURUSU

Türkiye İnsan Hakları Vakfı Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, yaşananların adının “orantısız güç” değil “işkence” olduğunu belirterek, “İşkenceciler, cinsel tacizciler aramızda dolaşmaktadırlar. Bu insanlar derhal yakalanmalıdırlar” dedi. TTB Başkanı Eriş Bilaloğlu da yaşanan sürecin öfkesini kontrol edemeyen 3-5 polisle açıklanacak bir şey olmadığını, bunun Erdoğan’ın yönlendirmesiyle gerçekleştiğini kaydetti. Basın toplantısının ardından emniyette “kötü muamele gördüklerini” söyleyen eylemciler, polisler hakkında suç duyurusunda bulundu.

Lokumcu’nun son sözü ‘boğazımdan gaz tıktılar’ olmuş

Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Hopa mitingi öncesinde yaşanan olaylarda polisin attığı biber gazıyla yaşamını yitiren emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun son sözlerinin “Boğazımdan içeri biber gazını tıktılar” olduğunu söyledi.

Batı Ankara Girişimci ve Sanayici İşadamları Derneği (BAGİAD), savunma mesleği ve hakkına katkıları nedeniyle Feyzioğlu’na onur ödülü verdi. Törende yaptığı konuşmada Feyzioğlu, Hopa’daki olaylarda yaşamını yitiren emekli öğretmen Lokumcu’nun ailesini ziyaret ettiğini söyledi. Feyzioğlu, şöyle konuştu: “Biber gazı belli mesafeden sıkılırsa caydırıcıdır. Daha yakından öldürür. Astım olmanıza gerek yok ölmeniz için. Ve ölmeden, belki öldürülmeden önce, okuldan çıkan çocukları ‘olay olacak burada, hava çok gergin deyip’ meydandan uzaklaştırmış. Darp edilmedi diyorlar. Fotoğrafları öyle demiyor. Vücudunun her yeri darbe almış. Hastanede son nefesini verdikten sonra, hastaneye gelen Başbakanlık koruma görevlilerinin havaya yüzlerce mermi sıkması. Nedir bu?”




Odatv.com, 10 Haziran 2011

Re: Bu Kadarına da Pes Doğrusu! / Memleketimden Faşizm Kesitleri ...

İletiGönderilme zamanı: Pzt Eyl 24, 2018 9:25
gönderen Toprak123
Tam anlamıyla yorumsuz hocam. Boş ver diyerek geçiyorum artık böyle şeyleri :dans: