1. yüz (Toplam 1 yüz)

Mazlumun zikri, fikridir: II - Konumuz, Su ve Su Krizi… Algılatılan Endişe… / Yurttaş Mazlum Çoruh (İnş. Müh. Naci Özen)

İletiGönderilme zamanı: Prş Şub 25, 2016 1:48
gönderen Erkan Güçiz
Su, hayatımızın olmazsa olmazıdır. İki atom hidrojenle bir oksijenin atomunun dayanılmaz beraberliğinden ortaya çıkan en dengeli molekül. Kutlu bir varlık.

Yeryüzünün dörtte üçünü kaplıyor. Karaların, denizlerin, havaların ve yedi iklimin tartışmasız tek hâkimi. Her yerde var. Bir yere kadar herkese dost…

Bazen akılsızların, muhterislerin cezalandırılması için kullanılıyor. Çoğu zaman da siyasi coğrafyayı belirliyor.

Hiç durmadan hareket ediyor. En çok denizlerde, göllerde, yer içinde, dağlarda ve kutuplarda konaklıyor. Güneşten aldığı enerjiyle eriyor, buharlaşıyor, yağmur kar oluyor yağıyor; akıyor tekrara denizlere göllere, sevdiğine, yeryüzüne kavuşuyor.

Kar olarak dağlarda, kutuplarda, aylarca hatta yıllarca, konaklıyor. Buzulları oluşturuyor. Karlardan, buzullardan eriyenler yağmurlardan akışa geçenlerle birleşiyor akarsuları oluşturuyor. Daha önce yer içine inenlerin bir kısmı da bu sulara katılıyor. Yeryüzünün bile şekillenmesinde baş görev alıyor. Hiç durmuyor. Yerine, havasına göre, az çok, hızlı yavaş, gezip duruyor. Taşıyor, taşkınlıklar yapıyor. Bütün canlıların hayatının her anında var. Hayatın kolaylaşmasında görev alıyor, zorlaşmasında da. Kara, deniz ve havanın hâkimi o.

Su, yer küre üzerinde denebilir ki en çok bulunan maddedir, varlıktır. Su, yeryüzü kabuğunun içine de giriyor; saklanıyor yeraltı sularını oluşturuyor.
Bitkiler dahil bütün canlıların bünyesinde var. Yaşamlarının olmazsa olmazıdır.

Denebilir ki hesaplanamayacak kadar çoktur. Üstelik son derece değerli, kaliteli bir varlık. Kullan, kirlet temizle, kirlet temizle… Defalarca yap. Yapısını değiştirmiyor. Yok olmuyor. Sadece kirleniyor. Kullan, arıt, tekrar kullan. Bu özelliğini unutmayalım.

Canlılar, yeryüzünde az veya çok hareket eden, sınırsız denebilir miktardaki suyun sadece çok çok küçük miktarını alır, kullanır, tekrar geriye doğaya salarlar. Bitkilerin saldığı su doğaya zararı yoktur; buhar şeklindedir. Hayvanların saldıklarının da doğaya bir zararı yok; sadece biraz yorulur; yararlanır. Doğa onu da kabul ediyor.

İnsanların kullandıklarına sıra gelince sorun çıkıyor. İhtiyacından çok çok fazla suyu tabiattan alıyor ve tabiatın kabul edemeyeceği kadar ve derecede kirletiliyor; sonra doğaya özellikle sulara bırakıyor. Böylelikle doğadaki kullanılabilir çok daha fazla miktardaki suyu da kirletiyor. Başka canlıların yaşam sahaları da yok ediliyor. Kullanılabilir sular da.

Su, bütün canlılar için çok önemlidir. Onların vücutlarının her tarafına ihtiyaç duydukları yapı taşlarını, elementleri su taşıyor. Elementleri bulundukları yerlerden çözen sudur. İhtiyaç duyulan yerlere taşıyan da sudur. Çözücülük, hamallık, taşıyıcılık yapıyor. Bazen ısı taşıyor, ısıtıyor; bazen serinlenmesini sağlıyor.

Böyle olduğu için çok konuşuluyor, üzerinde alabildiğine oyunlar oynanıyor ve hesaplar yapılıyor? Stratejiler kuruluyor, geliştiriliyor.

Sade bir mühendis olarak fark ettiklerimi, öğrendiklerimi, hesapladıklarımı, fikirlerimi ve vardığım sonuçları, imkânlarınız ölçüsünde sizinle ve de konuyla ilgilenen aydınlarla paylaşmak istiyorum. Benim varacağım sonuçlara itiraz edenleri heyecanla ve saygıyla bekliyorum.

Su krizi olabilir mi?

Önce şu ‘Su Krizi’ denen konuya bir girelim.

Kriz nedir? Bana göre kriz, yaşamın olmazsa olmazı bir varlığın, bazı zamanlarda ve yerlerde, yeterli miktarda veya hiç olmaması durumunda ortaya çıkan; yaşamın, yönetilemez, tanımlamaz, acı veren durumudur.

Bu tanımın iki koşulundan biri, bu varlığın yaşam için olmazsa olmaz olması ve yerine başka bir varlığın kullanılamamasıdır. İkinci koşul, yeterli miktarda, özellikte, talep edilen zaman ve yerde, bulunmamasıdır. Sunun, olmazsa olmaz olduğu ve yerine başka bir varlık konulamayacağı hususu doğrudur. Yani su krize sebep olabilecek bir varlıktır. Bu madde, varlık, eğer yeterli miktarda ve zamanda bulunmaz ise hayat yönetilemez ve çekilmez hale gelir. Bu duruma ‘su krizi’ diyebiliriz.

Peki; ülkemizde böyle bir durum olabilir mi? Yoksa başka bir hal var da ‘su krizi’ olarak pazarlanıyor. Bunun için önce yıllık su ihtiyacımızı belirlemeliyiz. Sonra da su olanaklarımızı saptamalıyız. O zaman üzerinde bir fikir beyan edebiliriz.

Yıllık su ihtiyacımız ne kadar olur?

Çok özet bilgiler vereceğim. Dileyen kendi yaşamından ve araştırmalarıyla kendi hesabını yapabilir. Burada sadece ‘birinci el su’ hesabı yapıyorum.
Hesaplar kişi başınadır. Kundaktaki bebekle inşaatta güneşin altında çalışan genç işçinin ortalaması gibi düşünün.

1.İnsani kullanım için: İnsan günde 2 litre(10-11 bardak) su içer. Pişireceği yemek içinde o kadar kullanır. Etti 4 litre. Bulaşık içinde 3 litre kullansın. Ayda veya 15 günde bir evini silmek için bir kova kullansın. Gün başına 1 litre eder ama 2 litre alalım. Evin içindeki bitkilere de her gün 1 litre dökelim. Toplam 10 litre eder. Her gün sifon çekelim iki kere; 24 litre de o etsin. İki günde bir herkes, kundaktaki bebeler koltuktaki dedeler, keyifle duş alsınlar. Ona da günde kişi başına 15 litre koyalım. Toplam: 49 litre. Bunu yuvarlatalım. 50 olsun; yani kişi başına iki damacanadan az fazla.

80 milyon insanımızın, her birimizin, bahçeciği ve arabası var sayalım. Onları da haftada bir çimdirelim ve 100 litre su harcayalım. Eder günde 15 litre. Parka bahçelerimiz, Okullarımız, camilerimiz, kiliselerimiz sinagoglarımız, her zaman temiz tutulsun. Oralara da nüfus başına, giden gitmeyen ayırmadan her gün 15 litre verelim. Toplayalım: 65 litre. Yuvarlatalım. 80 olsun.

Küçük sanayi için de su ayıralım, her kişi için, hafif sanayi ve itfaiye içinde 30 litre koyalım. Etti 110 litre. Bu rakamı çeşitli nedenlerle kimsenin bilmediği ve bilinmesini istemediği nedenlerle 40 litre daha artıralım ve yuvarlatalım. Etti, 150 litre. Tam 7,5 damacana su demektir. Karşınıza her gün 7 damacana suyu koyun ve size tahsis edildiğini, rahatça kullanabildiğinizi düşünün.

Koltuktaki dede, kundaktaki bebenin yukarıda sayılan ihtiyaçları için günde 7,5 damacana suyu az düşünenler, kendilerinin her gün kullandığı suyu hesaplamalıdır.

Peki, ülkemiz insanlarının bu ihtiyaçları için yıllık su ihtiyacı ne kadar? Hesaplayalım: 150 litre x 365 gün x80 milyon insan için= 4,4 milyar metreküp.

2.Hayvanlarımız için: Bu hesabı uzatmayacağım. Büyük baş hesabıyla 20 milyon hayvanımız var; hepsi sağın inek ve de günde 25 litre süt veriyorlarsa o zaman her bir hayvan günde 100 litre su içebilir. Toplam: 100x20x106 x365= 0,730 milyon metreküp.

İleri sürdüğüm şart doğru olsaydı, günde 500 milyon litre süt sağar; herkese günde 7 litre süt verebilirdik.

3.Ağır sanayi için: Şişirerek bir rakam vereyim. 1 milyar metreküp. Birinci el, temiz su… İtiraz, saygıyla karşılanır.

4.Tarım için: Gökten gelenin haricinde bitkilerimizin ihtiyaç duyacağı su, 2 milyar metreküpü, asla ve asla, 4 milyar metreküpü geçmez, geçemez. Ama gelin biz 6 milyar metreküp alalım. İtiraz eden olur ve yer verilirse gerekçeleriyle açıklarım.

Topladık; yıllık ihtiyaç: 12 milyar metreküp. Bu kadar suyun yarıdan fazlası 2. el, yanı arıtılmış olabilir. Hatta sanayi suyu birçok kere kullanılabilir.

Bu durumda yıllık su ihtiyacımız, sadece doğadan alınan kullanılırsa, 6 milyar’ı geçmez; 12 milyar metreküp etmez, edemez. Ayda 1 milyar metreküp asla olmaz; ama o kadar kabul edelim. Yılda 12 milyar metreküp.

Peki; Allah, Tanrı, Doğa anamız, ülkemize, her yıl, ne kadar su gönderiyor?

Meteoroloji diyor ki: 510 milyar metreküp. DSİ de diyor ki: bunun 186 milyar metreküpü akarsularımızda akıyor 80-110 milyar metreküpü de yeraltına sızıyor; kalanı buharlaşıyor.

Şimdi aklımızı toplayıp düşünelim: ihtiyaç, birinci elden, olsa olsa, 12 milyar metreküp; sadece akan, 186 milyar metreküp. Ve su yetmezliği, millete pompalanıyor.

Bir de bunun yer altında olanı var. O, ne kadar birikmiştir dersiniz? Prof. Dr. İlyas Yılmazer diyor ki: ‘Yer altı sularımız, akan sularımızın 5 225 mislidir.’ Bir katrilyon(1015) metreküp. Ben böyle anladım.

Denizden su arıtmanın bedeli, metreküp başına 30 cent’in altına inmiş.

Prof. Dr. Tolga Yarman da ‘Denizler kurumadan İstanbul’da su krizi olmaz’ diyor.

Yer çekimi ortadan kalkmadıkça dünyadaki su miktarı değişmez. Sadece yer değiştirir. Bu durumda su krizinden bahsetmek, birilerinin amacına hizmet etmek olmaz mı?

Şimdi soruyu ben sorayım: ‘Şeytan, pardon!.. kriz, bunun neresinde?

Yoksa başka bir yoklukla karşı karşıyayız da sularımızın üstüne mi oyun oynanıyor? Akıl ve Ahlâk yokluğu krizi olabilir mi? Karar sizin.

Bu ikisi, hep benzer hallerle kendilerini gösterir de onun için beraber yazdım.

Sonuç: Yerküre’deki su miktarını ve bu varlığın tekrar tekrar kullanılabilir olduğunu düşündüğümüzde su krizinin olabileceğini düşünmek, çok ama çok, safdillik olur. Kriz pazarlayanların istediği de budur: İnsanların düşünemez hale gelmesidir. Eğer insanoğlu, doğasında var olan yağmacılığı bir kenara bırakıp, aklın ve bilimin yol göstericiliğinde gerçek ihtiyacı kadar suyu alıp kullanır yani kirletir, temizledikten sonra doğaya bırakırsa kendi yaradılışına (fıtratına) yakışanını yapmış olur. Ayrıca ‘su krizi’ gibi, emperyalistlerin toplumları yönetmek için kullandıkları algılatılan endişenin kurbanı olmazlar.

Tabii bunun koşulu önce, toplumun bir ‘insan’ tarafından, aklını kullanan vicdan sahibi birileri tarafından yönetiliyor olmasıdır.

Sularımızın yönetimine gelince…



Önceki bölüm

I - Konuya girerken…

Sonraki bölümler

III - Su Yönetiminin Alfabesi
IV - Akarsularımızı nasıl yönetmeliyiz?
V - 352 milyar kWh Enerji Nasıl Üretilmeli?
VI - Bu Kadar Enerjiyi Yamaç Santrallarıyla Kaç Paraya Üretiriz?
VII - Ülkemizdeki Sulama projelerinin, Barajlı ve Barajsız HES’lerle Enerji Üretiminin Durumu Nasıldır?
VIII - Her iki anlayışla yapılan planlama ve projelendirme sonuçlarını karşılaştırırsak ne görürüz?

Re: Mazlumun zikri, fikridir: II - Konumuz, Su ve Su Krizi… Algılatılan Endişe… / Yurttaş Mazlum Çoruh (İnş. Müh. Naci Özen)

İletiGönderilme zamanı: Prş Şub 25, 2016 4:32
gönderen Aytigin Ata